Bediüzzaman'ın Varisi Kim??

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
Bir kez daha yazmakta fayda görüyorum....
Umulurki görmek isteyen Allah cc gösterir...
Bulmak isteyenede bulmayı nasip eder

Buyrun burdan da yakın arkadaşlar hem delilleriyle beraber yazdim ki akıllarda soru işareti olursa cevabını kendileri bulsun diye...selam ve dua ile..

“Yazdığın salevât-ı şerîfe ise, onun husûsunda birşeye rastgelmedim. Fakat, ondaki letâfet ve nûrânîyyet gösteriyor ki; o onun hakkında zikredilen sevâba ve fazîlete lâyıktır.”1

Hulûsî Bey, benim ‘yegâne ma’nevî evlâdım ve medâr-ı tesellîm ve hakíkí vârisim ve bir dehâ-yı nûrânî sâhibi olacağı muhtemel olan’ birâderzâdem AbdurRahmân'ın vefâtından sonra, Hulûsî aynen yerine geçip o merhûmdan beklediğim hizmeti, onun gibi îfâya başlamasıyla; ve ben onu görmeden epey zamân evvel Sözler'i yazarken, onun aynı vazîfesiyle muvazzaf bir şahs-ı ma’nevî bana muhâtab olmuşcasına, ekseriyyet-i mutlaka ile temsîlâtım onun vazîfesine ve mesleğine göre olmuştur. Demek oluyor ki, bu şahsı, Cenâb-ı Hak bana hizmet-i Kur'ân ve îmânda bir talebe, bir muîn ta’yîn etmiş. Ben de bilmeyerek onunla, onu görmeden evvel konuşuyormuşum, ders veriyormuşum.”2

“Aziz âhiret kardeşim ve hizmet-i Kur'ân'da gayretli arkadaşım ve ders-i esrâr-ı îmânîde zekâvetli ve ferâsetli talebem. VE VEFÂTIMDAN SONRA SADÂKATLİ VÂRİSİM, BİRÂDERZÂDEM...”3
“Benim vârisim olan sen!”4

“Cemâata Sözler’i okumak zamânında, sendeki hissiyyât-ı âliyye ve fazla inkişâf ve fedâkârâne hamiyyet-i dîniyye galeyânının sırrı şudur ki: Velâyet-i kübrâ olan verâset-i nübüvvetteki makám-ı teblîğin envârı altına girdiğin içindir. O vakit sen, dellâl-ı Kur'ân Said'in vekîli, belki ma’nen aynı hükmüne geçtiğin içindir.”5

“İkinci ru’yân ise: Sana ve Müslümanlara büyük bir beşârettir. Ve sarıklılara ehemmiyetli bir itâbdır. Onuncu safta iken imâmetin çok ma’nidârdır. İnşâallah, Cenâb-ı Hak seni, âlî bir mertebe olan İmâmlık Mertebesine mazhar eder. Sizi yanımda hâzır edip, sizinle şimdilik bir kaç kelime konuşacağım.”6

“Sizin gibi hakíkata yetişmiş ve hakíkattaki hakíkí tesellî ve esâslı sevinci bulmuş zâtlara, envâr-ı îmâniyyenin ve esrâr-ı Kur’âniyyenin neşirlerine karşı ehl-i dalâletin ve şeytânların desâisle tehâcümünden neş'et eden müşkilât ve gam ve kedere karşı sabır ve metânet ve hüzün ve ‘Merak etme!’ demeye ihtiyâc hissetmem.”7

“Aziz kardeşim, çendan Abdülmecid benim nesebî kardeşim ve yirmi sene talebemdir. Fakat, ne o, ve ne hiç birisi ‘BENİM HULÛSÎM’e yetişmiyor. O mektûblar (ekseriyyet-i mutlaka) senin nâmınla yazılmış ve sana gönderiliyor.”8

Bütün mektûblarımda ‘Aziz sıddîk kardaşlarım’ dediğim zamân, muhlis HULÛSÎ saff-ı evvel muhâtabların içindedir.”9

“Birden ânî bir nükte kalbe geldi. Kur'ân'a ve îmâna âit her şey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun, kıymetçe büyüktür. Evet, saâdet-i ebediyyeye yardım eden, küçük değildir. Öyleyse, ‘Şu küçük bir nüktedir; şu îzâha ve ehemmiyete değmez’ denilmez. Elbette şu çeşit mesâilde en birinci talebe ve muhâtab olan ve nüket-i Kur'âniyyeyi takdîr eden İbrâhîm Hulûsî, o nükteyi işitmek ister. Öyleyse dinle…”10
Hulûsî ise, Şâh-ı Geylânî, İmâm-ı Rabbânî ve Şâh-ı Nakşibend gibi nice zevât-ı mübârekenin mâzîden şiddetle bastıkları adımlarının kuvvetiyle istikbâlde coşup fışkıracak olan menâbiu’l-envârı, mumâileyh ayrı bir meslek, bir meşrebde olduğu hâlde, her türlü vezâife tercîh ederek, ‘Dahîlek yâ Dellâl-ı Kur’ân!’ nidâ-yi âşıkáne ve müştâkánesiyle dehâlet etmesi; fevkalâde bir tefeyyüze mahzar olduğuna ve olacağına yegáne delîl ve hüccettir. Onun içindir ki, Risâletü’n-Nûr ve Mektûbâtü’n-Nûr’a birinci muhâtablığı hakkıyla ihrâz etmiştir.”12

1 Barla Lâhikası, s.250. 2 Barla Lâhikası, s.8. 3 Barla Lâhikası, s.271.
4 Mektûbât, s.20. 5 Barla Lâhikası, s.255. 6 Barla Lâhikası, s.378.
7 Barla Lâhikası, s.263. 8 Barla Lâhikası, s.321. 9 Barla Lâhikası, s.26.
10 Mektûbât, s.322. 11 Lem’alar, 9.Lem’a, s.76-77. 12 Barla Lâhikası, Tenvîr Neşriyât, s.198-199.
 

meyve

Asistan
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
762
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Risale-i Nur'un en birinci Umdesi şudur.

"Devir Sahıs devri değildir"
Bireysel,Vekil yoktur, varis yoktur, makam bitmiştir

Bu umdeyi zorlayan mesleki dalalete girmiştir. Şahsılara makam vermeye çalışan Risale-i Nur cahilidir.
Mazinin çocuğudur ki .Mazi derelerinden gelmiş hakikati bulmaya çalışıyor. Onun bunun manevi şahsılarını mıncıklayarak kendi adamına makam hazırlamak istiyor. Yada hakikati kaybetmiş tekrar müşteri olmak istiyor.
Tek delil, tek ıspat, bütün yazılanları düzeltiyor veya ilzam ediyor.
"Devir Şahıs devri değildir"

Bireysel anlamda, veraset, vekalet ve makam açısından kapı kapanmıştır. Şahs- manevi artık hem müceddid, hem mürşid,hem kutub ve mehdidir.

Yani hidayete vesile olan mehdi, ölüyü dirilten Mesih, Kur'an'ın kalası Zülkarneyn, Vurduğu yerden su fışkırtan Asa-ı Musa, insanları sahil-i selamete çıkaran Yunusun balığı; insanları fitne, fısk, sefahet, rezalet felaketinden koruyan Sefine-i Nuh, Hz. Davudun elmas kılıncı, Hz. Hızırın ilmi, Hz. Eyübün övülen sabrı, Sahabelerin Sadakat mesleği ve hakeza hepsi Hz. Ademden kıyamete kadar en dehşetli fitne olan ve bütün zamanların zülmünü, küfrünü ve rezaletini taşıyan Deccal ve Süfyan ile mücadele için bu ümmete yardım için koşturulmuş. Bütün bunlar Risale-i Nur ve şahs-ı manevisinde toplanmış. Bunları bir adama vermek nasıl bir cinayettir?
 

Satuk Buğra

Profesör
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
1,121
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Herkes kendi abisini Üstadın varisi zannetse bile, Üstadın varisi mesleği Al-i Beyte meveddet olan, Velayet kuvveti ile ortaya atılacak Küçük (O zamanın) sarıklı gençtir. Burada Al-i Beyt, Meveddet ve Velayet her nur talebesine ışık tutmaktadır. Ancak hidayette cehd gayret ve nihayet izni ilahi ile olmaktadır. Gerçekler açık olsaydı kıymetli olmazdı. ÜSTADIN VARİSİ VAR DİYE MESELE FERDE İNDİRGENMİŞ OLMUYOR. O ışığın elbette haleleri, kelebekleri, şualaı, lemaları, asayı musası olacaktır. Ne mutlu tanıyıp bilip itaat edene.
 

erdost

Üye
Katılım
5 Şub 2007
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
ANKARA
Web sitesi
www.erdost-koc.av.tr
"Aziz âhiret kardeşim ve hizmet-i Kur'ân'da gayretli arkadaşım ve ders-i esrâr-ı îmânîde ZEKAVETLİ ve ferâsetli talebem. VE VEFÂTIMDAN SONRA SADÂKATLİ VÂRİSİM, BİRÂDERZÂDEM" hitabına mazhar olan HULUSİ BEY, Üstad'ın sena ettiği ZEKAVETİYLE foruma konu olan VARİSLİK meselesini NASIL ANLADI acaba?
1-Üstadın vefatından sonra ÜSTADLIĞINI mı iddia etti,
2-Yoksa "...bahtiyar odur ki; kevser-i Kur'anîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev'indeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir." kaidesiyle, "zaman cemaat zamanıdır" diyerek, ENE sini ortaya sürmeyip, enesinden sarfı nazar ettirerek BÜTÜN HAVUZA SAHİP hakiki bir NUR TALEBESİ mi oldu?
Onu yakından tanıyan herkes, 2. sinin varlığında müttefikler. O halde, VARİSLİK meselesinde ferdi şahısları nazara vermek, hem Hulusi abinin zekavetini, hem Üstad'ın cümlelerini İTTİHAM etmek manasına gelir. Eğer onlara kıymet vermek istiyorsanız, o şahıslar zaten hayatlarının şehadetiyle BÜTÜN BİR HAVUZA sahip MANEVİ BÜYÜK BİR MAKAMI kazanmışlar. Şahıslarını nazara vererek, makamlarını buz parçası küçüklüğüne indirmeyiniz.
 

terennum

Üye
Katılım
6 Ara 2006
Mesajlar
71
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
İstanbul
Bediüzzaman'ın varisi, benim! Yüzbinlerce varislerden sadece birisi olan ben.
 

EbuMahir

Asistan
Katılım
7 Ara 2006
Mesajlar
286
Tepkime puanı
1
Puanları
0
islamveinsan'in yazdiklarina bakilirsa varis belli. Gerisi hava, civa...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Bildiğimiz kadara, Bediüzzaman bir tarikat şeyhi değildi, bu dünya saltanatını da süren bir zat değildi. İman hakikatlarını yayan ve bu uğurda en güzel bir şekilde nasıl cihad edildiğini bizlere gösteren ve etrafına muhiblerinin toplandığı bir zattı. Bana göre onun varisi yazmış olduğu Risalelerdir. Başka hiçbir yere intisab etmeden Risaleleri okuyanlar ona varistir. Ancak, gözlendiği gibi risalelerin okunması ve bu kültürün yayılmasının sağlanması amacıyla bazı gurup ve isimler öne çıkma gayreti içine girmişlerdir. Oysa, Bediüzzamanın en çok tenkid ettiği ve yasakladığı bir durum da budur.
 

Satuk Buğra

Profesör
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
1,121
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Hazreti Musa zamanı ile ilgili bir olay anlatılır. Bir adam Hazreti Musaya Tur dağına gittiğinde Hak Teala ya kendisinden bahsetmesini, sırtı ile odun taşıdığından dolayı kendisine bir eşek ihsan etmesi konusunda dileğini iletmesini söylemiş.
Hazreti Musa Tur dağından dönünce adama demiş ki, Hak Teala, bir eşeğe sahip olan komşusuna bir eşek daha nasip edeceğini kendisinede bir eşek nasip edeceğini söylemiş.
Adam demiş ki, Hayır, komşumun eşeği iki olmasında benim hiç olmasada olur.
Şimdi Üstadın varisliğinde gözü olanlar bunu beşeri bir makam zannetmekte gözleride o makamda bulunmaktadır. Ancak kendilerine ulaşmayacağındanda emindirler. Bu sebeple kendisine nasip olmayacak bir şeyin hiç kimseye ulaşmamasınıda arzulamaktadırlar. Üstadın varisinin olmadığı zihniyeti bu arzunun dışa vurumudur. Kim Üstadın varisi olduğunu iddia ederse etsin. Bunu Risalei Nurla tesbit edebiliriz. Ancak Üstadın varisi olmadığını söylemek, haksız yere Üstadın varisi olduğunu söylemek kadar abesle iştigaldir.
 

EbuMahir

Asistan
Katılım
7 Ara 2006
Mesajlar
286
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Üslubunuzun Risalei Nurla bir alakası olmadığı belli oluyor, variside bu üslulpla tayin ettiysen ne ala.

Evet, risalei nurla bir alakam yok. Ama o kardesimizin yazdiklarina bakilirsa Said Nursi hazretleri kendi varisini belirlemis zaten benim belirlememe gerek yok, zaten haddimede degil. Merakli olanlar Said Nursi hazretlerine ragmen ona varis belirlemeye devam edebilir...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Bir yanlışımız olmasın ?

Risale-i Nur'un en birinci Umdesi şudur.
"Devir Sahıs devri değildir"
Bireysel,Vekil yoktur, varis yoktur, makam bitmiştir


Bizim anlayamadığımız husus şudur ki, bu devirlerin hangi devir olduğunu kim belirliyor ?
Bu konuda kim, kime hangi şartlarda ve şekilde bir yetki vermiştir?
Geçirdiğimiz devirlerden hangi devir şahıs devri idiydi de, bugünümüz şahıs devir değil ?
Bu sorularımız bir bilen cevaplarsa çok menun olacağız.
 
Katılım
9 Ağu 2006
Mesajlar
184
Tepkime puanı
0
Puanları
0
zaman cemaat zamanıdır..

Bizim anlayamadığımız husus şudur ki, bu devirlerin hangi devir olduğunu kim belirliyor ?
Bu konuda kim, kime hangi şartlarda ve şekilde bir yetki vermiştir?
Geçirdiğimiz devirlerden hangi devir şahıs devri idiydi de, bugünümüz şahıs devir değil ?
Bu sorularımız bir bilen cevaplarsa çok menun olacağız.


Kardeş madem bilmek istersin, Üstadımız cevap veriyor.Öyleyse dinle..

Evet, "Ulema ü ümmeti keenbiyai beniisrail" - Ümmetimin âlimleri İsrâiloğullarının peygamberleri gibidir. (Keşfü’l-Hafâ: 2:64)- fermân etmiş. Gavs-ı Âzam Şâh-ı Geylânî, İmam-ı Gazâlî, İmam-ı Rabbânî gibi hem şahsen, hem vazifeten büyük ve harika zatlar, bu hadisi kıymettar irşâdatlarıyla ve eserleriyle fiilen tasdik etmişler. O zamanlar bir cihette ferdiyet zamanı olduğundan, hikmet-i Rabbaniye onlar gibi feridleri ve kudsi dâhileri ümmetin imdadına göndermiş..

Şimdi ise aynı vazifeye, fakat müşkilatlı ve dehşetli şerait içinde, bir şahs-ı manevi hükmünde bulunan Risaletü’n-Nur’u ve sırr-ı tesanüdle bir ferd-i ferid manasında olan şakirtlerini bu cemaat zamanında o mühim vazifeye koşturmuş.. Bu sırra binaen, benim gibi bir neferin ağırlaşmış müşiriyet makamında ancak bir dümdarlık vazifesi var.


Bu zaman cemaat zamanıdır. Ehemmiyet ve kıymet, şahs-ı maneviye göre olur. Maddi ve ferdi ve fâni şahsın mahiyeti nazara alınmamalı..


Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatın ruhu olan şahs-ı mânevî daha metindir. Ve, tenfiz-i ahkâm-ı şer’iyeye daha ziyade muktedirdir. Halife-i şahsî, ancak ona istinadla vezâifi deruhte edebilir..


..şu zaman cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değil.. Şahıs ne kadar dâhi ve hattâ yüz dahi derecesinde olsa, bir cemaatin mümessili olmazsa, bir cemaatin şahs-ı mânevîsini temsil etmezse, muhalif bir cemaatin şahs-ı mânevîsine karşı mağlûptur..


Daha var fakat zannederim bu kadar kafidir..
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
İyi güzel de !

Bu "şahıs zamanı" ndan çıkış ve "cemaat zamanı"na geçiş sadece Bediüzzamanın zamanında mı başlamış ? Ne zmana kadar sürecek ? Yoksa, sadece Bediüzzamanın ömrü ile mi sınırlıydı ? Bildiğimiz kadara özellikle Nakşibendi ve Kadiri Tarikatlarının büyükleri tasavvufi irşadın kıyamete kadar baki olacağını söylemişlerdir. Şimdi biz kime inanacağız ?
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Kaynak !

---Cemaat zamanı süreci kıyamete kadar devam edecektir.---
Bu söz size ait bir sözmü ? Yoksa, bu da Bediüzzaman'a mı ait ?
Eğer, Bediüzzaman'a aitse hangi kitabında zikretmiş ?
Şayet ona ait değilse , bana öyle geliyor ki, bazı uyanıklar ve bir kısım dünyevi emellerine kavuşmak isteyenler, Risalelere ilâve yapma ve metin çıkarma gibi hiç arzu edilmeyen işlerle meşgüller !
 

meyve

Asistan
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
762
Tepkime puanı
1
Puanları
0
---Cemaat zamanı süreci kıyamete kadar devam edecektir.---
Bu söz size ait bir sözmü ? Yoksa, bu da Bediüzzaman'a mı ait ?
Eğer, Bediüzzaman'a aitse hangi kitabında zikretmiş ?
Şayet ona ait değilse , bana öyle geliyor ki, bazı uyanıklar ve bir kısım dünyevi emellerine kavuşmak isteyenler, Risalelere ilâve yapma ve metin çıkarma gibi hiç arzu edilmeyen işlerle meşgüller !

İftira ve sui zannın ne derece zulüm olduğunu anlatmama gerek yok herhalde. Bu sözün Risale-i Nur'da geçtiğini görebilmek için Risale-i Nur'a tarafgirlik ve garazkarlık nazarı ile bakmamanız gerek. O vakit şahit olacaksınız sizi temin ederim :)
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
İşin içinden çıkamadım !

Sizin bu ifadelerinize göre, Tarikat Büyüklerinin "Yolumuz kıyamete kadar bakidir." sözü demek ki, şayiadan ya da bir rüyadan ibaret... Yani, onlar böyle bir söz sarfederek isabet edememişler de "Ahir zamanda bir zat çıkacak (Said Nursi) o "şahıs devrini" kapatacak, "cemaat devrini" başlatacak, müslümanlar onun zamnında ona uysunlar." (!) diyecekleri yerde "Bizim şahıs yolumuz kıyamete kadar bakidir." demişler demek ki !!!!!!!!!
 

meyve

Asistan
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
762
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Ne alakası var yahu :)
Yolumuz kıyamete kadar bakidir, derken kastettikleri şahıs devri midir? Ben hiçbir şekilde bağlantı kuramadım. Ayrıca "devir şahıs değil, büyük bir şahs-ı manevi olan cemaat zamanıdır" demek o kişilere saygısızlık veya tekzib etmek midir?

Üstelik bu konu tamamen farklı. Risale-i Nur mesleği şahıs üzerine bina edilmezken bazı eşhas bunun çabasında. Biz buna karşıyız. Yoksa tarikat ehline sözümüz olamaz. Allah muvaffak etsin yollarında onları da bizi de. Aynı yolun farklı şeritlerinde ilerliyoruz inşaallah. Birbirimize destek olmak şimdi elzem. Buna çalışmalı, eksiklerimizi ortaya dökmek yerine örtmeli, kardeşane tavsiyelerde bulunmalı, yapılan icraatlarda tebrik de edebilmeli, birbirimizin dine olan samimiyetini veya seçtiği yolu tenkid etmemeliyiz.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Sadede gelelim !

Yaşanılan zaman ve devirlere önüne gelen bir ad verirse kimisi çıkar "zaman cemaat devridir" der ; kimis de çıkar şu son zamanlarda olduğu gibi "zaman diyalog deviridir" der. Kimisi de çıkar "zaman laiklerle birlikte siyaset yapma devridir" Hülâsa bunun önü alınamaz. Bir kaostur gider.
Müslümanarın yaşamış olduğu ve yaşayacakları bütün devirler, cemaat şuur ve olgusundan uzak bir devir olamayacağı gibi, İslâm Dininin emir ve yasaklarıyla örtüşmeyen hareket ve davranışların devri de olamaz.
Bu sebeple, onun veya bunun diyeceği "Bu şu devirdir-feşman zamandayız" gibi tabirler beyhudedir ve boştur.
Biz bunu anlatmaya çalışıyoruz.
 
Üst