Akşam akşam nereden takıldı dilime.....

  • Konbuyu başlatan ummuhan
  • Başlangıç tarihi
U

ummuhan

Guest
GECE

Sözcükler birbirini götürdü,
Kitaplarda aklım kaldı.
Yaşamımda bir düğüm,
Ve gecede sivrisinek,
Kaldım kaldı.


Özdemir Asaf
 
U

ummuhan

Guest
İlk

Yanlış trenden indin seni şehrin aynasından geçirdiler
Sana baktım yıllarca hep aynı özlem penceresinden
Yürüyen ve kaçan yalın ve çocuksu özlem penceresinden
Denize karsı küçüle küçüle giden evleri
İnce ince karşılardın olağan karşılardın
Şen dünya içinde sen dünya içinde bir avuç şen dünyaydın sen

Bahar bilgisi güneş rengi at soluğu ve sen
Seni çağırıyorum geç gel ağlayan son bakireler içinden
Kadınlar taş heykeller gibi gelip gecer sarı kayalardan
Hangisine baksam sen kımıldar sen seslenirsin içerlerden
Çekil karşımdan sultanı cariyelerde aramak körlügü diyorum
Körlük güneşe ve gözlerime doğru gelen

Sen bir el uzanışıyla aydınlanan yeni ay mısın
Geyik resimleriyle kabarık her köşen
Geyik derisinde akan ilk nehir
Bir el uzanışıyla
İlk sokağın ağzında kaybolursan ağlayacağım
Leylaklarla akrepler gözlerine bakıp insan olurlarsa
Çocuk cennetinde günahların ilkini sen işliyorsun demektir Suna
Parlayan denizler gürültüsüz şiirler kapanan kapılar sana
gök taşlarını getiriyorlar
Seni sayıklıyor
Denemesi yanlış yapılmış ilk ok


Sezai Karakoç
 
U

ummuhan

Guest
Gitmeliyim Buralardan Seninle
yanıma alarak incinen tabutları
duyguların mıknatıslı şehrini
cam renkli cenazeleri
paslanan çekiçleri
gitmeliyim buralardan seninle

giderken buralardan seninle
yanımda hüzün olmalı
ocağımda işaret biriktiren ellerin
bir de yüzün olmalı

tabut bir elbise gibi üstümde
dökerken anlamsız kuşkularını
sunacak ağrıyan hücrelerime
mıknatıslı şehir muştularını
cam renkli cenazelerden
yüreğim bir orduyu diriltirken yeniden
arlıksız okşayıp paslanan çekiçleri
birer birer dikeceğim bahçeme
masalarda kalan, kutsanan çiçekleri

ağlamaklı gülmekte
lezzetini yitirmiş kuru ekmekte
ihanete uğrayan bir yürekte
gideceğim buralardan seninle

şarap kahrından yıllanabilir
aceze fotoğraflarda büyüyen
yangın küllenebilir
asil bir soy kütüğü taşıyan akreplerin
katlettiği kelebekler
mercan dudaklarda dillenebilir

şarkıları artık duyamıyorum
kırılan yayın yerine
hilal kaşlarını koyamıyorum
öyle tutkunum ki denizlere
uzaktan bakmaya kıyamıyorum

yıkarak köprüleri, yakarak gemileri
mütavazı ellerin, kınalı gözlerinle
ardımdan ağlatarak kabartma resimleri
gideceğim buralardan seninle


Nurullah Genç
 
U

ummuhan

Guest
ZEYNEP BENİ BEKLE

zeynep beni bekle / gece ağaçlarına
yağmur çiseliyorum / cam tozu su beyazı
yalnızlığını mutlaka değiştireceğim
bir yaprak halinde süzülüp saçlarına
eski teşrin'lerden / kederli kırmızı
zeynep beni bekle mutlaka döneceğim
söyle kim önleyebilir buluşmamızı

geceleyin ışıkları söndürdüğün zaman
benim şiir kitaplarından sızan aydınlık
elinde uyuyakaldığın heyecanlı roman
pancurların çarpıldığı lodos geceleri
rüzgârın değil benim / pencerendeki ıslık
her akşam koridordaki ayak sesleri
yanlış çaldığını zannetiğin telefon
zeynep beni bekle mutlaka geleceğim
hem bu ne ilk ayrılığımız ne de son

pikapta eminağa acemaşirân saz semaisi
sokakta çocuklar saklambaç hırsız polis
hayat akıp gidiyor olsam da olmasam da
saati durmamalı ufak sorumlulukların
resmi bırakmadın ya / son çektiğin hangisi
bak mektuplar birikmiş yine masamda
fakülteler açılacak bak bugün yarın
zeynep beni bekle mutlaka geleceğim
başladığımız filmi birlikte bitireceğiz

kim ne derse desin içimde delice bir his

A. İLHAN
 
U

ummuhan

Guest
-Siyah Gözlerine Beni de Götür

Daha Dokunmadan Kuru İrem
Çöllere Bir Türlü Yağamıyorum
Yeni Bir Koşunun Başlangıcında
Biraz Deprem Sonrası,
Biraz Şehir Hülyası,
Bir Kalp Yangınından Geriye Kalan
Siyah Gözlerine Beni de Götür
Artık Bu Yerlere Sığamıyorum...

Pembe Uçurtmalar Yolladığından Beri,
Sarardı Tiryaki Menekşeleri
Sonbaharın Tozlu Kafeslerinde,
Sevgi Turnaları Yakamıyorum
Turnalar Gidiyor; Ben Kalıyorum...

Avareyim, Asudeyim, Yorgunum
Bilmiyorum Neden Sana Vurgunum...

Erzurum Garında Banklar Üstünde
Uyku Tutmuyor Karanlıkları
Yitik Düşlerimi Kovalıyorum
Gölgeler Gidiyor; Ben Kalıyorum...

Binbir Türlü Kokuyorsa Yaylalar
Siyah Gözlerine Beni de Götür;
Baharın Koynundan Koparım, Sana
İpek Bir Mendile Sardığım Yüreğimle
Şehzade Gülleri Gönderiyorum
Umutlar Kalıyor; Ben Gidiyorum...

Bütün Yelkenleri, Deniz Fenerlerini,
Kaptanları Sorgulayan,
Yanından Geçen Küheylanların
Korku Tufanına Yakalandığı
Siyah Gözlerine Beni de Götür...

Güneş Ülkesinden Gelen Yiğitler
Benzeri Olmayan Bir Dünya Kursun
Cellat Ayrılığın Boynunu Vursun...

Usul Usul İntizarı Çürüten
Bu Hercai Diken, Bu Çılgın Arzu
Sürüklüyor İmkansız Muştuların
Eşiğine, Gönül Vadilerini
Bir Ağaçtan Düşen Yapraklar Gibi
Düşüyorum Tanyerine
Ya Topla Yaralı Kırlangıçları
Ya da Bu Vefasız Şarkıyı Bitir
Özgürlüğe Giden Tutsaklar Gibi
Siyah Gözlerine Beni de Götür...

Nurullah Genç
 
U

ummuhan

Guest

ZİNDANDAN MEHMED’E MEKTUP

Zindan iki hece Mehmedim lafta
Baba katiliyle baban bir safta
Birde geri adam boynunda yafta
Halimi düşünüp yanma Mehmedim
Kavuşmak mı belki daha ölmedim

Avlu.. bir uzun yol tuğla döşeli
Kırmızı tuğlalar altı köşeli
Bu yol da tutuktur hapse düşeli..
Git ve gel ..yüz adım.. bin yıllık konak
Ne ayak dayanır buna ne tırnak!

Bir alem ki gökler boru içinde!
Akıl olmazların zoru içinde
Üst üste sorular soru içinde
Düşün mü konuş mu sus mu unut mu
Buradan insan mı çıkar tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı asıldı
Kaydını düştüler mühür basıldı
Geçti gitti birkaç günlük fasıldı
Ondan kalan boynu bükük ve sefil
Bahçeye diktiği üç beş karanfil

Müdür bey dert dinler bu gün maruzat
Çatık kaş hükümet dedikleri zat
Beni Allah tutmuş kim eder azat
Anlamaz yazısız, pulsuz, dilekçem
Anlamaz ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi bir yırtıcı zil
Sayım var maltada hizaya dizil
Tek yekün içinde yazıl ve çizil
İnsanlar zindanda birer kemmiyyet
Urbalarla kemik mintanlarla et…

Somurtuş ki bıçak nara ki tokat
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat..
Yalnız seccademin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz madem
Öp beni alnımdan sen öp seccadem

Çaycı, getir ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim senelik paydan
Zindanda dakika farksızdır aydan
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük duman duman erisin!

Peykeler duvara mıhlı peykeler:
Duvarda başlardan yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara baş baş gölgeler…
Duvar katil duvar, yolumu biçtin
Kanla dolu sünger ….beynimi içtin…

Sükut…kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyada nazar.
Yerinde mi acep ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz
Güneşe göç varda kalan biz miyiz?

Ses demir su demir ve ekmek demir…
İstersen demirde muhali kemir
Ne gelir ki elden kader bu emir…
Garip pencerecik küçük daracık;
Dünyaya kapalı Allaha açık.

Dua dua eller karıncalanmış
Yıldızlar avuçta gök parçalanmış
Gözyaşı bir tarla hep yoncalanmış
Bir soluk bir tütsü bir uçan buğu
İplik ki incecik örer boşluğu.

Ana rahmi zahir şu bizim koğuş
Karanlığında nur yeniden doğuş
Sesler duymaktayım davran ve boğuş
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin
Kalk ayağa dimdik doğrul ve sevin!

Mehmedim sevinin başlar yüksekte!
Ölsekte sevinin eve dönsekte
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim elbet bizimdir!
Gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir!

NFK
 

DaLokay

уüяєкℓєя∂є
Katılım
13 Tem 2006
Mesajlar
6,392
Tepkime puanı
89
Puanları
0
Konum
Göçebe
Web sitesi
www.youtube.com
yaw abla daha ikindideyiz...

:eek:leyo:

sen akşam ettin ...:ıslık:

ama güzel şiirler ....tabi yazarı kim.....:eek:leyo: getiren kim birde...:eek:leyo:
 
U

ummuhan

Guest
Yol kenarlarındaki
yağmur mazgallarını
kumbara sanıp
harçlığımı atardım..
bu yüzden en çok
denizden alacaklıyım..

Sunay Akın
 

AşK_€r

arabeskçi
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
3,711
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Yaş
44
Konum
yersiz-yurtsuz
Yol kenarlarındaki
yağmur mazgallarını
kumbara sanıp
harçlığımı atardım..
bu yüzden en çok
denizden alacaklıyım..
Sunay Akın



sunay akın yazmış:)
kendini ne sanmış:O
denizlerden alacaklıymış:D
harçlığını atmasaymış:O


ummuhan abla güzel şiirler var...
teşekkürler
 
U

ummuhan

Guest
Canım kurban olsun senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed,
Şefâat eyle bu kemter kuluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Mü´min olanların çoktur cefâsı,
Ahirette olur zevk-u sefâsı,
On sekiz bin âlemin Mustafâ´sı,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Yedi kat gökleri seyrân eyleyen,
Kûrsûn üstünde cevlân eyleyen.
Mi´râcda ümmetin Hak’dan dileyen,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Ol çâriyâr anın gökler yâridir,
Anı seven günahlardan beridir,
On sekiz bin âlemin serveridir,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Aşık Yunus neyler iki cihânı sensiz,
Sen Hak Peygambersin şeksiz, gümânsız
Sana uymayanlar gider imânsız,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.

Yunus Emre
 
U

ummuhan

Guest
..hayat bize
mutlu olma şansı
vermedi sevgili
biz kendimizden
başka herkesin
üzüntüsünü üzüntümüz,
acısını acımız yaptık
çünkü. Dünyanın öbür
ucunda hiç tanımadığımız
bir insanın göz yaşı bile
içimizi parçaladı. Kedilere
ağladık, kuşların yasını tuttuk...
Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat
karşısında bizi zayıf yaptı. Aslında
ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine
üzülebilmek ve çare aramak. Ben bütün
hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
Yaşamak ne güzeldir be sevgili...Sevinerek,
severek, sevilerek, düşünerek... Ve o

Y. Güney
 
U

ummuhan

Guest
oooooooooooofff bu gün teröristliğim üzerimde gene.....

BİZ ÜÇ KİŞİYDİK

Biz üç kişiydik:
Bedirhan, Nazlıcan ve ben.
Üç ağız.. üç deli yürek.. üç yeminli fişek!
Adımız belâ diye yazılmıştı dağlara, taşlara
Boynumuzda ağır vebal,
Koynumuzda çapraz tüfek!

El tetikte, kulak kirişte,
Ve sırtımız toprağa emanet...
Baldıran acısıyla ovarak üşüyen ellerimizi
Yıldız yorgan altında birbirimize sarılırdık..
Deniz çok uzaktaydı
Ve dokunuyordu yalnızlık...

Gece, ırmak boylarında uzak çakal sesleri,
Yüzümüze, ekmeğimize,
Türkümüze çarpar geçerdi.
Göğsüne kekik sürerdi Nazlıcan,
Tüterdi buram-buram.
Gizlice ona bakardık, yüreğimiz göçerdi...

Belki bir çoban kavalında yitirdik Nazlıcan'ı
Ateş böcekleriyle bir oldu,
Kırpışarak tükendi...
Bir narin kelebek ölüsü bırakıp tam ortamıza
Kurşun gibi, mayın gibi,
Tutuşarak tükendi...

Oy, Nazlıcan... vahşi bayırların maralı...
Oy, Nazlıcan... saçları fırtınayla taralı...
Sen de böyle gider miydin yıldızlar ülkesine?
Oy, Nazlıcan oy... can evinden yaralı...


Serin yayla çiçeği, oy Nazlıcan..
Deli-dolu heyecan, oy Nazlıcan..
Göğsümde bir sevda kelebeği,
Ölüme sunduğum can, oy Nazlıcan..

Artık, yenilmiş ordular kadar
Eziktik, sahipsizdik..
Geçip gittik, parka ve yürek paramparça!.
Gerisi ölüm duygusu,
Gerisi sağır sessizlik..
Geçip gittik, Nazlıcan boşluğu aramızda..

Bedirhan'ı bir gedikte sırtından vurdular,
Yarıp çıkmışken nice büyük ablukaları..
Omuzdan kayan bir tüfek gibi usulca,
Titredi ve iki yana düştü kolları..

Ölüm bir ısırgan otu gibi
Sarmıştı her yanını...
Devrilmiş bir ağaçtı, ay ışığında gövdesi..
Uzanıp, bir damla yaş ile
Dokundum kirpiklerine..
Göğsümü çatlatırken nabzının tükenmiş sesi..

Sanki bir şakaydı bu!.. birazdan uyanacaktı,
Birazdan ateşi karıştırıp bir cıgara saracaktı...
Oysa ölüm, sadık kalmıştı randevusuna, ah...
O da Nazlıcan gibi,
Bir daha olmayacaktı!..

Hey, Bedirhan.. katran gecelerin heyulası!..
Hey, Bedirhan.. kancık pusuların belâsı!.
Sen de böyle bitecek adam mıydın, konuşsana,
Hey, Bedirhan hey.. mezarı kartal yuvası!..


Mor dağların kaçağı, hey Bedirhan!.
Mavi gözleri şahan, hey Bedirhan!.
Zulamda bir suskun gece bıçağı,
Beyaz gömleğimde kan, hey Bedirhan!.

Biz üç kişiydik.. üç intihar çiçeği..
Bedirhan, Nazlıcan,
Ve ben: Suphi!...


Yusuf Hayaloğlu
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
Abla muhalif olacak ama hep sol kanattan vuruyorsun, sağ kanat güçsüz kaldı. :D
Bir de ben ekleyeyim. Durumu eşitleyelim...


ASIM 'IN NESLİ

Sakarya`nın kan fışkıran toprağından yoğrulup
Unutulmuş pınarlardan doldurulan testiler...

Azgın kuzey yellerinin ateşinde kavrulan
Bağırlardan,dudaklardan susuzluğu kestiler.

Her birinden bölük bölük yumaklanan bulutlat
Şol ebabil kuşlarınca kanatlanıp,estiler...

Haykırdılar...can bölünmez,et tırnaktan ayrılmaz!..
Bozkurt olup,çakalları inlerinde bastılar.

En kudurgan namlulardan boşaltılan ölüm
Döşleriyle göğüsleyip,başlarıyla süstüler.

İtildiler,kakıldılar,dövüldüler,öldüler...
Lakin düşen bayrakları buçlarına astılar.

Yaz yağmuru sağnaklardan kırk ikindi gürleyip
Şom ağızlı baykuşların seslerini kıstılar.

Ne dünyalık istediler,ne aferin umdular,
Ne kavgadan vazgeçtiler,ne gücenip küstüler.

Vatan,millet,din ve devlet,alsancaklar hakkına
Dar günlerin erkek aslan sesiydiler...sustular!

Niyazi Yıldırım Genç osmanoğlu
 
U

ummuhan

Guest
Çile
Gâiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde...

Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı.

Ateşten zehrini tattım bu okun.
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna (yok) un,
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı.

Bir bardak su gibi çalkandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikat, al sana rüya!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çare diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünya etti hediye.

Bu nasıl bir dünya hikâyesi zor;
Mekânı bir satıh, zamanı vehim.
Bütün bir kâinat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.

Nesin sen, hakikat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!

…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..

Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.

Niçin küçülüyor eşya uzakta?
Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
Zamanın raksı ne, bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu öğrensem asıl?

Bir fikir ki, sıcak yarada kezzap,
Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
Selâm, selâm sana haşmetli azap;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.
Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci kat gök, esrarını aç!
Annemin duası, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!
Uyku, kaatillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Teselli pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak.

Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
Karınca sarayı, kupkuru kelle...

Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.

…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..

Evet, her şey bende bir gizli düğüm;
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim mesafelerden!

Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık.
Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık.

Büyücü, büyücü ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Bir zehirli kıymık gibi, beynimde.

Lûgat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvaplarım, tutun elimden;
Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?

Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Belâ mimarının seçtiği arsa;
Hayattan muhacir, eşyadan öksüz?

Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!

Ne yalanlarda var, ne hakikatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.

…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..

Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.

Açıl susam açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde mâverâ dede.
Yandı sırça saray, ilâhî yapı,
Binbir âvizeyle uçsuz maddede.

Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
İçiçe mimarî, içiçe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!

Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, ta çenemde su.
Suda bir gizli yol, pırıltılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu.

Kaçır beni âhenk, al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şairlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta.

Öteler öteler, gayemin malı;
Mesafe ekinim, zaman madenim.
Gökte saman yolu benim olmalı;
Dipsizlik gölünde, inciler benim.

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak...

Necip Fazıl Kısakürek
 
U

ummuhan

Guest
Aşk Risalesi

Ama sen uzaklardaydın ey kalbim
Uzaklardaydın, sevdiğim uzaklardaydı
Ayın yıldızların çağlayarak
Berrak şelaler yaparak
Coşku içinde aktığı
Bir yerlerdeydi.

Hani bir gün bir çobana rastlamıştık
Adı Ferhat mıydı neydi
Koyunların, kuşların, böceklerin ve çiçeklerin
Sadakatten mest oldukları
Herbirinin gözlerinde
Kaybolur gibi kayar gibi
Dalıp gittiğimiz o saadet evreni
Kayaların yüzlerinden okuduğumuz o ebedi bilinç
Bizi çekip almıştı kılcal damarlarımızdan

Yaslan göğsüme sevdiğim
Benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir
Pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir
Toprak gibidir
Sen ki bulut gibisin
Ay gibisin güneş gibi bazen

Usul usul inen
Yağmur tıpırtılarını
Dinler gibi
Dalıp gitmiştik
Sen konuşuyordun
İpil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun
Onlar ki konuklarımızdı
Adları Keremdi,Yusuftu, Kaystı
Hepside ezelden tanıdıktı dosttu.

Erdem Beyazit
 
U

ummuhan

Guest
EBEDA

Yarab haberin nereden alalım
Bir kamil mürşide varalım
Hakkın yoluna kurban olalım

Bir anda sabah olmaz ebeda
Gözüme uyku girmez ebeda
Gönlüm teselli bulmaz ebeda

Gönül kuşunu eyleyemedim
Dünyaya mesken bağlayamadım
Yandı yüreğim ağlayamadım

Bir anda sabah olmaz ebeda
Gözüme uyku girmez ebeda
Gönlüm teselli bulmaz ebeda

Tazedir solmaz Hakkın gülleri
Mestane gezer saadet kulları
Gayet incedir Hakkın yolları

Bir anda sabah olmaz ebeda
Gözüme uyku girmez ebeda
Gönlüm teselli bulmaz ebeda

Yarabberrahim Ey lütfü Kerim
Yoluna kurban canım var benim
Yarab sen varken kime gideyim

Bir anda sabah olmaz ebeda
Gözüme uyku girmez ebeda
Gönlüm teselli bulmaz ebeda
 
U

ummuhan

Guest
Son Yolculuk
Büyük randevu bilsem nerede saat kaçta?
Tabutumun tahtası bilsem hangi ağaçta.

Ağzıma kurtlar dolacak gözüme kum,
Dipsiz kuyu, sürdükçe zaman sürecek uykum.

Şu geçeni durdursam çekipte eteğinden,
Soruversem haberin var mı öleceğinden.

Hasis sarraf kendine bir başka kese diktir,
Mezarda geçen akçe neyse onu biriktir.

Ölürken aynı ahenk sâlâ sesinden sızan,
Kulağıma doğduğum gün okunan ezan.

Ölecek miyim tam söyleyecek sağımda,
Söylenmedik cümlenin hasreti kulağımda.

Sultan olmak istersen tacı sorgucu unut,
Zafer araban senin gıcırtılı bir tabut.

Ufka bakarken ölüm uzakta mı uzakta,
Ve tabut bekler inmek için kızakta.

Bu dünyada renk, nakış, lezzet ne varsa küsüm,
Gözümde son marifet Azrail’e tebessüm.

Odamdaki perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail’e “Hoş geldin” diyebilmektedir hüner.

Kapı kapı bu yolum son kapısı ölümse,
Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse.

Ölüm güzel şey, budur perde altından haber,
Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü peygamber...


 
U

ummuhan

Guest
KALDIM

Seni düşlerime aldım,
Uykusuz kaldım.
Seni uykularıma aldım,
Düşsüz kaldım.
Başıma aldım, sensiz;
Gönlüme aldım, başsız,
Sensiz, yollarda pulsuz,
Pullarda mektupsuz kaldım.
Sana adlar aradım..
Ardında adsız kaldım.


Özdemir Asaf
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
Son Yolculuk
Büyük randevu bilsem nerede saat kaçta?
Tabutumun tahtası bilsem hangi ağaçta.

Ağzıma kurtlar dolacak gözüme kum,
Dipsiz kuyu, sürdükçe zaman sürecek uykum.

Şu geçeni durdursam çekipte eteğinden,
Soruversem haberin var mı öleceğinden.

Hasis sarraf kendine bir başka kese diktir,
Mezarda geçen akçe neyse onu biriktir.

Ölürken aynı ahenk sâlâ sesinden sızan,
Kulağıma doğduğum gün okunan ezan.

Ölecek miyim tam söyleyecek sağımda,
Söylenmedik cümlenin hasreti kulağımda.

Sultan olmak istersen tacı sorgucu unut,
Zafer araban senin gıcırtılı bir tabut.

Ufka bakarken ölüm uzakta mı uzakta,
Ve tabut bekler inmek için kızakta.

Bu dünyada renk, nakış, lezzet ne varsa küsüm,
Gözümde son marifet Azrail’e tebessüm.

Odamdaki perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail’e “Hoş geldin” diyebilmektedir hüner.

Kapı kapı bu yolum son kapısı ölümse,
Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse.

Ölüm güzel şey, budur perde altından haber,
Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü peygamber...


Mustafa Yenice

Abla bunlar Necip Fazıl'ın iki mısralık şiirleri, Altındaki isimle alakaları yok.
Çile kitabının içindeki iki mısralık şiirler bir araya getirilmiş... Bilginize :D
 
Üst