spesifik
آزادی قید و بند
İRHAB NEDİR?
TERORİST KİMDİR?
"HALEPÇELİ MAZLUM HALK MI TERORİRİST Mİ YOKSA ONU KİMYASAL İLE BOMNALAYAN SADDAM VE ONA KİYASAL SİLAHI SATAN BATI MI?
TERORİST KİMDİR?
"HALEPÇELİ MAZLUM HALK MI TERORİRİST Mİ YOKSA ONU KİMYASAL İLE BOMNALAYAN SADDAM VE ONA KİYASAL SİLAHI SATAN BATI MI?
وَقَالَ اللّهُ لاَ تَتَّخِذُواْ إِلهَيْنِ اثْنَيْنِ إِنَّمَا هُوَ إِلهٌ وَاحِد فَارْهَبُونِ
I-Giriş
Alemlerin Rabbı Allah"a O"nun razı olduğu kadar hamdu senalar olsun. Salat ve selam mazlumların önderi Hz. Muhammed"e ashabı kiramına ve ehli beytine olsun. Rabbım onları takip edenlerden razı oslun ve bizi onlardan olsun.
Sevgili kardeşler!
Sizleri ve tüm müslümanları Allah"ın selamıyla selamıyla selamlıyorum Rabbim sizlerin ve tüm direnen mazlumların yar ve yardımcısı olsun.
Bugün 16.mart 2012 cuma. Bu tarih bize çok acı bir günü hatırlatıyor. 16. Mart 1988 Halepçe katliamı akla geliyor. Tabii hatırlanıyorsa. Maalesef tarihin ilk ve en vahşice katliam biz müslümanlar tarafından gereken bir şekilde gündeme getirilmedi ve bu vahşet anlatılmadı. Sebebi nedir? Mazlum Halepçe halkını derdini niçin gündeme getirmedik? Cevabını size bırakıyorum.
Hutbemin başına iki kavram verdim. İrhab ve Teror. Bu iki kavramı hutbemde izah edeceğim. Hutbemi yazarken aklıma Malkolmx"e ait bir hatıra geldi. Hapiste iken, siyahilerin neden köleleştirildiğini düşünür. Bunu araştırırken sebebini buluyor. Kelimeler ve kavramlar. Sözlükler değiştitilmiş. Kafalarda ki anlamlar sözlükle değiştirilir. Karar verir ve büyük sözlüğü baştan başa sözlüğü okur ve ezberler. Kelimeler beyazların üstünlüğü, siyahilerin köleliyi üzere yazılmış. Bu canlı olayı bugünkü iki kelimede size anlatacğım. Ve günümüz insanın kafasını nasıl alt üst etmişler. Size iki kavramı izah ettikten sonra günümüz aktuel Birkaç olayı anlatmya çalışacağım.
II-KELİMLERİN SÖZLÜK ANLAMLARI
Kökü "rehebe: Korkuttu, falanı korkuttu, bu kelimeden türeyen "Erhebe, fiili ayrıca şu anlamlara gelir. Şiddetle korkuttu, korku saldı."1 Bu kök anlam bizzat arapçayı kullananlar tarafından ters yüz edilerek kullanılıyor.
İrhab keliemsi bugünkü anlamı ile teroristlik. Arap dünyasında ve arap medyasında , teror anlamında kullanılır. Hakim arap yöneticileri meşru imamlar ve hükümdarlar!!!, onlara karşı duran ve onlara zülümlerini hatırlatan yiğitler irhabiyyun-teroristler- olarak isimlendirir. Kur"an"i tabiri ile ise "Allah"tan korkan demektir." Araplar bu kelimeye neden "Teror veya terorist anlamını verdiler düşündüğümüzde sözlük anlamından hareket ediyorlar.
İkinci kelime olan "TERORİST" kelimesinin kökü latinceden gelmekte. Fransızca, İngilizce ve Almanca dillerinde buna yakın kullanılıyor. Sözlükler şu şekilde tarif ediyor. "Örgütlü bir grup ya da partinin, bireylerin veya azınlıkların, siyasi amaçlarına ulaşmak için şiddet sistemli bir biçimde kullanma tavrı ve yöntemi, söz konusu tavrın gerisinde ki teori.
Bir hükümet, yönetim veya toplumu radikal bir siyasi ya da sosyal değişmeyi kabul etmeye zorlamanın bir aracı olarak şiddeti kullanma tavrı."2 Bu tariflere göre kim terorist?
IV-KUR"AN"da ki ANLAMLARI
(Kur"an irhaba davet ediyor.)
1.Ayet " Allah iki tanrı edinmeyin. Hak ilâh, kesinlikle bir tek ilâhtır. Benden, sadece benim azâbımdan dolayı dehşete düşün, korkun" buyurdu."3 Ayet bir çağrıdır. Şirkten tevhide çağrı. İlahi çağrı, takvayadır. Allah"la bağı güçlendirmektir. Sadece Allah"tan irhabı kendisine ilke eden bir insan müstekbir ve tağutların anlattığı manada irhabi olamaz. Olsa olsa onların kalbine ilahi korkuyu salar ve onlara kölelik yapan insanları uyarır. O ilahi merhametle kuşanmıştır. O adaletsiz olamaz. O boş yere kan dökmez. O anlaşmalarına sadık kalır. Bu kelime arap dünyasında yanlış kullanılıyor. Şimdi soruyorum kim İrhabidir. Halklarına zülüm eden zalim, fasık ve kafir liderler mi yoksa onlara karşı duran ve direnen halklar Mı? Görüyorsunuz kavramları zihinlerde değiştirdiğiniz zaman gündemide değiştirmiş oluyorsunuz. Bu İblisin geleneğidir. Önce bakış açılarını değiştirdi.
2.Ayet İsrailoğulları örneği
"Ey İsrâiloğulları, size ihsan ettiğim nimetlerimi, size tevdi ettiğim ilâhî değerleri, şeriatı koruyun, kollayın, zâyi etmeyin, şükredin. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size olan va’dimi tutayım. Benden, yalnız benim azâbımdan dolayı dehşete düşün, korkun."4 İnsan ilahi sorumluluğunu unuttumu şekki-azgın- olur. Bunun en güzel örenği tarihsel konumu ile İsrailoğullarıdır. Allah"la olan misaklarını bozdular. Ve şekileştiler. Bugün zihinlere yerliştirilen terorist kelimesinin anlamı budur. Ayet onlara yaptıkları anlaşmalara ve nimetlere yaptıkları ihaneti hatırlatıyor.
V- ŞEHİD KENTLERİMİZ VAR!
Onlardan biri HALEPÇE
a)-Niçin Halepçe
Bizim sadece şehid insanlarımız yoktur, bizim şehid kentlerimizde var. Yerle bir edilmiş, halkı göz kırpılmadan toplu katledilmiş kentlerimiz vardır. Bunlardan biriside 16. Mart 1988 tarihinde kimyasal silahla şehid edilen Halepçedir.
Evet niçin halepçe seçildi? İğlikte de kötülüktede seçilen bir şeyin seçilme özelliği vardır. Halepçenin seçilmesinin de şüphesiz sebepleri vardır. Bu sebepler, Tarih ve költür, Jeopolitik ve stratejik özelliklerdir.
b)- Halepçe nerdedir?
Halepçe (Arapça: حلبجة), Kuzey Irak"ın İran sınırına 15 km., başkent Bağdat"ın 241 km. kuzeydoğusunda bulunan şehir. 57.000 nüfüsün çoğu Kürtlerdir. Kürdistan Bölgesel Yönetiminin bir parçasıdır. Bulunduğu bölge oldukça stratejik ve verimli topraklar.dümdüz ova sırtını İranla sınırlı dağlara dayamış. Özel yetiştirilmiş nar bahçeleri. İran ve Irak arasında yerleşmiş bir şehir.
c)-Yakın tarihte Halepçe
Burada bir yazıdan istiafde ederek bazı hakıkatları anlattığı için yazıyı olduğu gibi vereceyim. Yazının içeriğine tamamen katılmadığımı ifade edeyim. Ancak siyasi, tarihsel ve stratejik olarak güzel tahliller yapyığını düşünerek dikkatınıza sunuyorum. Mesela, şu an tağutların tahakkümünde olan ülkelere İslam ülkeleri tabiriyle onaların haksızlıklarını sanki meşru İslam devletlerine maledercesine anlatması. Şüphesiz bölgedeki tüm kürdler müslüman değil ancak kahir eksriyet müslümandır. Dolaysıyla Kürt halkının bu özelliğini geri plana atmasıda katılmadığım noktalardan birisidir. İran İslam cümhuriyeti için Mollalar rejimi tabiride katılmadığım noktalardandır. Anacak İslam cümhuriyeti olmasına rağmen o dönem ki politikasında ve Halepçeye karşı uygulanan maslahatçı tavra katılmadığımı belirteyim. Nitekim bu konuda daha sonra yayınlanan Şeyh Osman"ın İmam"a yolladığı mektuplarında bunu doğruladığını ve 1997"de oraya gittiğimizde bazı özle yetkililerin anlattıkları hakıkatlar İran"ın adil bir davranış içinde olmadığını görüyorum. Bu bakış açısı içinde dikkatlerinize yazıyı sunuyorum.
Halepçe jenosidinden ve Droit d’ingerence’tan Kürdistan’a
Güney Kürdistan’ın Güney’inde İran sınırında bulunan Halepçe, Osmanlı ile Farsların Kasrı Şirin’de yaptıkları anlaşmadan sonra Osmanlı ile İran arasındaki bir sınır şehri olarak bölgede merkezi bir rol oynamıştır. Halepçe’nin bu merkezi rölünü, Mondros mütarekesinden sonra İngiliz mandasına giren Irak’ta İngiliz seyyah ve idareci Major (Binbaşı) Saone gözlemleri en iyi biçimde teyit etmektedir.
Türklerin egemenliğine 1918 son veren Mondros mütarekesinden 1 yıl sonra Halebçe’ye giden Major Saone, dönemin Belediye başkanı olan Adile Hatun’a konuk olmuştur. Adile Hatun bir yıldan az bir sürede bölgede asayişi sağlayan jandarma güçlerini organize etmiş, bir Adliye Sarayı ile bir hapishane inşa ettirmiştir. Orta-Doğu uzmanı olan Major Saone; Türkiye Kürdistan’ı Halepçe’de Adile Hatun’un evinde Avrupa’yı aratmayacak derecede rahat ettiğini belirtmiştir. Fakat bu rahatlığı sağlayan Avrupa’yı taklit olmayıp doğulu (Kürt) tarzdadır. 1919’da müslüman nüfusa sahip bir ülkede bir kadının belediye başkanı olması bir ilk olsa gerek ve Kürt toplumunun dışsal müdahaleler olmazsa ne kadar ileri olduğunu da göstermektedir.
Bundan 69 yıl sonra, Saddam rejimi İran’la savaşı sona erdirdikten sonra Kürtlere yönelerek 16 mart 1988’de Halepçe’ye Kimyasal bombalar attırarak 5000 kürdü katl ettirmiştir. Halepçe’nin seçilmiş olması bir tesadüf değildir. Çünkü, Halepçe tarihi anlamda önemli bir kürt şehri olup, nüfus olarak tamamen kürtlerden oluştuğundan Kürt direnişini kırmak amacıyla hedef seçilerek savunmasız ve sivillerden oluşan kürtler kimyasal silahlarla Bağdat İslam ülkeleri birliği zirvesi yapılırken jenoside tabi tutulmuşlardır.
Halepçe jenosidi sonra Kürtler yoğun olarak İran ve Türkiye’ye sığınmak zorunda kalınca bu olay uluslararası boyut kazanarak batılı ülkelerin yardım etmelerine neden olmuştur. Bu yardım esasta bir jenosiden kaçan sivillerin hayatta kalabilmelerini sağlayacak insani bir yardım mahiyetindedir.
e)-Uluslar arası oyunlarda Halepçe
Statükodan Müdahale Hakkına (Droit d’ingerence)
Halepçe’nin bombalandığı yıl, Fransa’da “droit d’ingerance” (müdahale hakkı) denilen kavram Bernard Kouchner’in insiyatifi yasallaşmıştır. Bu kavrama göre uluslararası camia insan yaşamının tehlikede olduğu koşullarda devletin iç işlerine müdahale edilmemesi ilkesinin ihlal edilerek, tehlikede olan insanlara yardım etmesinin zorunluluğunu öngörmektedir. Bu kavramın yasallaşmasından önce Bernard Kouchner ve hukukçu Mario Bettati’nin organize ettiği bir konferansta bu kavram kapsamlı olarak tartışılmış ve dönemin başkanı Mitterand ile başbakan Chirac’ta tartışmalara dahil olmuşlardır.
Bu arada droit d’ingerence kavramınının uygulaması ve gelişimini incelemeden önce fransız ceza hukukundaki bir kavrama “non assistance a personne en danger” (tehlikede olan bir kişiye yardım etmeme) değinmek gerekmektedir. Yani herhangi bir kaza ve/veya kaza durumunda tehlikelide olan bir kişiye yardım sağlamayan kişiş ve kişiler ceza hukukunun ilgili maddelerine göre yargılanırlar. Bu maddenin uluslararası sorunlarda uygulandığı düşünüldüğünde tehlikede olan bir halk olan Kürt halkına yardım edilmemesi bir suç teşkil edecektir. Yalnız uluslararası hukuk belli teamüller üzerinde gelişmekte olup bir ülke özelinde olduğu gibi kanun yapıp bunu uygulama yetkisine sadece BM Güvenlik Konseyi sahiptir. Bu Konsey son derce adaletsiz bir şekilde oluştuğunda konumuzla ilgili olarak 1648 yılında imzalanan Westphalie anlaşmasını esas almaktadır. Bunun istisnaları 2. Dünya savaşından sonraki Nürünberg yargılamaları, Lahey adalet divanı ile son yıllarda kurulması için yoğun çalışmalar yapılan Uluslararası Ceza Mahkemesidir. Yani Fransa’da uygulamada olan ve ezilen sömürge halkların haklı taleplerini şiddetle bastıran devletlere karşı tavır alınmamakta ve bunlar iç sorunlar olarak adl edilerek, yüzyıllar içinde oluşan halklar, uygarlıklar, kültürler ve dillerin yok edilmesine seyirci kalınmaktadır.
2. Dünya savaşından sonra kurulan BM Westphalia anlaşması ilkelerini esas alarak devletlerin içişlerine karışmama ilkesini uluslararası ilişkilere baz olarak kabul etmiştir. 17. yy Avrupa’sında Din savaşları veya 30 yıl savaşından sonra 1648’de Rus Çarı, İngiltere Kralı ve Osmanlı Sultanı dışındaki tüm prens, kral ve imparatorları arasında imzalanan anlaşma ile belirlenen sınırlar çerçevesinde devletlerin egemenlikleri tanınmakta ve iç işlerine karışmama kararı alınmıştır. Katolikler ve protetanlar arasındaki kanlı savaşlar sonucu kilisenin evrensel egemenliğinin önüne getirilen sınırlar Roma merkezli katolik iktidarın güç kaybederek 20 yy’da marjinaleşmesine yol açmış ve Vatikan gücünü ancak 2. Jean Paul döneminde kısmen restore etmiştir. Westphalia sistemi egemenliği tanınan Avrupalı güçlere Dünyanın geri kalanını sömürgeleştirmesinin de kapısını açmıştır.
Yerelde ve dünyada değişimler
Avrupa merkezli bu sistem Avrupa dışındaki bölgelerde (bazı istisnalar hariç) büyük tahribatlar yaratmış ve yine Avrupa merkezli bir konsept ile tartışmalı hale gelmiştir. 20 yy’ın en büyük kaybeden halkı kürtler olmuştur. Zira yapay olarak yaratılan devletler arasında parçalanan Kürdistan’ın bir araya gelmemesi için Westphalia sistemi eşsiz olanaklar sağlamaktadır. Çünkü uluslararsı sistem tarafından tanınan bir devletin sınırlarının değişmemesi esas alındığından, Kürdistan’ı paylaşan devletler mevcut statükoyu korumak için yerel ve uluslararsı anlaşmalar ve paktlar kurmuşlardır. Kürtlerin isyan etmesi durumunda sınırları kapatarak Kürt isyanlarını izole ederek bastırma yolunu seçmişlerdir. Kürt isyanlar uluslararası camia tarafından bu ülkelerin iç meselesi olarak görüldüğünden ve Kürt hareketlerinin 20 yy’ın son dönemlerine kadar uluslararası bağlantılarının olmaması ve/veya çok zayıf olmasının sonucu kürtlerin katledilmesi ve jenoside tabi tutulması olağan bir durum olarak kabul edilmekteydi.
1960’larda yaşanan sömürgelerin siyqsal bağımsızlıklarını kazanmaları sürecinde ulusların kaderlerini tayin hakkı ve uluslararası dayanışma mevcut sistemde bazı gedikler açmıştır. Kürdistan özelinde 1979’da Şah iktidarının son bulması bölge dengelerinde ciddi değişikliklere yol açarak İran ve Irak kürtlerine önemli bir manevra alanı yaratmıştır. Bu bölgesel değişiklik Dünya çapında neo liberal anlayışın önce İngiltere, sonra da ABD’de başat hale gelmesi ile eş anlı olarak gerçekleşmiştir. Yani Küreselleşme derinleşirken, iletişim teknolojisindeki gelişmeler Dünya yı küçülterek bir köy haline getirmiştir. Bunun sonucu, Dünya’nın en ücra köşesinde meydana gelen bir olay televıwyon ve diğer iletişim araçlarıyla kısa sürede uluslararasılaşmaktadır.
Bu sürece giren bir dünyada Saddam Hüseyin 1975 Cezayir anlaşması ile İran Şahına Barzani’ye yardımı kesmesi karşılığında bıraktığı Şattülarab’ı geri almak için, Mollaları zayıflatmak isteyen ABD’nin desteğini alarak 1980’de saldırmıştır. 8 yılda 1 milyondan fazla kişinin ölümüne yol açan bu en kanlı bölgesel savaş sırasında İran ve Irak Kürtlere karşı savaş sürdürmüştür. İran askerleri 1980-1983 döneminde 50000 Kürdü katl ederken, Saddam ise Anfal operasyonu ile 4 000 köyü haritadan silmiş, 400 000 Kürdü katledereken, 1 milyona yakın kürdü ise jöntürklerden esinlenerek güneyde ki çöllerde toplama kamplarına sürmüştür. Saddam Humeyni ile savaşı sona erdirir erdirmezm savaş sırasında peşmergelere karşı kullandığı kimyasal silahları 16 mart 1988’de Halepçe’de kullanarak Halepçe jenosidini gerçekleştirmiştir. Bu konuda Saddam’ın bireysel rolüne ilişkin bilgiler açıklanmaya başlanmıştır. Bu anlamda Hollanda’da mahkum edilen silah tüccarından sonra Saddam’ın yargılanarak mahkum edilmesi Kürtler için vicdani bir rahatlama insanlık içinse bir emsal teşkil edecektir. Böyle bir mahkumiyet aynı zamanda halen Kürtlere karşı toplu imha silahları kullanan Türk ordusuna karşıda bir yargılamanın yolunu açacaktır.
Droit d’ingerence’tan Kürdistan’a
Halepçe jenosidinden sonra büyük bir korku yaşayan Güney Kürdistanlılar daha güvenli bölgelere çekildiklerinde kitlesel olarak Türkiye ve İran sınırlarını aşarak Halepçe’yi Dünya’nın gündemine dayamışlardır. Daha önceki dönemlerde sınırları kapatabilen ve Kürtlerin sesini kısan güçler bu yeni durum karşısında bunu yapamadıklarından Kürt sorununu kucaklarında buldular ve bu devletlerdeki Kürtler soydaşlarının durumuna duyarsız kalmayarak seferber olarak ve onlara bağırlarını açmışlardır. Batılı devletlerde bu duruma duyarsız kalmayarak insanı boyutta yardım sağlamişlardır. Bu yardım bir bakıma droit d’ingerence uygulmasının adı konmayan ilk uygulaması olmuştur.
Devamında, 1991 1. Körfez savaşı sonrasında 36. paralelin kuzeyi için oluşturulan koruma droit d’ingerence’ın ilk resmi uygulaması olu arkasından Bosna, Somali, Ruanda, Kosova ve Timor adalarında da uygulanan bu kavram artık tehlikede olan halklar için kayıpları aza indiren ve jenosid vb uygulamaların içişler adı altında yapılamayacak boyutlara taşımıştır. Yine bu kavram çerçevesinde, 1991’den kısmi olarak beri koruma altında olan Güney Kürdistan’da bu defa uluslararası konjonktür iyi değerlendirilerek Federal Kürdistan kurularak bağımsızlığa giden yol açılmıştır.
Fakat, 16 mart jenosidi Halepçe’de köklü değişikliklere yol açmıştır. 19 yy’ın başlarında önemli bir merkez olan Halepçe’de Belediye başkanı bir kadın iken, radikal islamın merkezi haline gelmiş ve Halepçe anıtının jenosidin yıldönümünde tahribine kadar gelmiştir. Bu anlamda, Kürdistan hükümeti, belediye, Üniversiteler, sivil toplum örgütleri, aydınlar ve Halepçeliler Halepçe’nin tarihi yerine uygun olarak hareket ederek Halepçe’yi karanlık çıkaracak adımları atmalıdır. Bunun için droit d’ingerence (müdahale hakkı) kavramı Halepçe örneği ve Kürdistan uygulamasının tartışılacağı uluslararası bir konferans düzenlenerek Halepçe şehitleri anılırken, Halepçe’yi bölge düzeyinde bir kültür merkezi haline getirmenin de yolu açılabilir.
Halepçenin başına gelenler
Halepçe"de Halepçe Katliamında hayatını kaybedenlerin adına yapılmış anıt.
İran - Irak savaşı sırasında 16 Mart 1988 tarihinde Saddam Hüseyin yönetimindeki iktidar tarafından gerçekleştirilen ve 3 saat süren Zehirli gaz bombardımanı sonrası çoğu çocuk ve kadın olan 6.357 kişi zehirlenerek ya da yanarak öldü, 14.765 kişi ağır derecede yaralandı.WHO’nun raporuna göre bu kimyasal saldırı, günümüze kadar 43.753 kişinin ölümüne, 61.200 kişinin de sakat kalmasına sebep oldu.Dünyanın en büyük insanlık trajedilerinden biridir.Her yıl dünyanın birçok yerinde ve Türkiyede Demokratik kurum ve kuruluşlar Halepçe katliamıyla ilgili büyük anmalar ve kınamalar gerçekleştirilir.
Saddam Hüseyin"in 23 Şubat - 16 Eylül 1988 tarihleri arasında El-Enfal Harekâtı"nı şiddetlendirdiği dönemde Mart ayının ortasında İran ordusu Zafer-7 Harekâtı adlı genel taarruzu başlattı. Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği"ne bağlı Peşmergeler demalesef İran Ordusu ile işbirliği yaparak Halepçe kasabasına girdi ve isyan başlattı. Nitekim daha sonra Celal Talabani Bedir kuvvetleri adında Hüseyniye havzalarına Müsaade etti. Ve bizzat bölgede yeni bir çıban başı oluşturdu.
ŞİMDİ SORUYORUM KİM TERORİST?
Halepçein kimyasal silahlarla öldürülen suçsuz insanlar mı yoksa onları öldürenler mi? O günler dünya insan hakları savunanları ve dünyaya demokrasi denen hayali rejimi getireceğini iddia neredeidiler? Bu cevabı öyle açık ve net bir sorudur ki cevaba ihtiyaç yoktur. Ama kafalarda ki kelimeler değiştirildiği için doğru teşhis yapılıyordu. Veya kasıtlı teşhis yapılıyordu
GÜNÜMÜZDEN ÖRNEKLER
1-Afganistanı işgal eden, 10 yıldan fazla katliam yapan ABD, İSAF, NATO güçleri mi, evini barkını savunan Afgan mücahidleri mi? En son yaşanan üç olay, demokrasi, insan hakları ve insanları modernize etme adına Afgan halkın 2001 yılından beri her türlü katliama düçar kılan coniler, bir iki ay önce öldürdükleri Afganlı kardeşlerimizin cesedine çiş etiler, daha sonra ilahi kitabın sayfalarını yaktılar ve şimdide zevklerine gece evlere girip öoluk öocuğu katlettiler. Şimdi kim teroristir? TC başbakanı Pakistan"da yaptığı konuşmada bu zavallı insanları terorist ilaan ediyor. Bugünlerde başbakanımız bayan Merkel İSAF"ı ziyaret ederken NATO ve ABD güçlerine yardımcı olan Alman askerlerini neden geri çekmiyor? O cinayetlere ortak oluyorlar.
2-Gelelim İsrailoğullarına, kaç gündür bomba yağdırıyorlar evlere, bahçeler ve bostanlara. El-Cezire TV "de bir baba ve annenin kız çocuklarının vucut parçalarını bahçede topluyorlardı. Kim terorist? Soruyorum sizlere? Elli altmış yıl oldu yaptıkları katliamın sayısı bilinmiyor? Bu katliamlara karşı duranlar mı İslam"ın çehresine lekeliyor, yoksa zalimlerler işbirliği yapanlar mı İslamın çehresini lekekliyor?
3-FRANSA”DA İŞLENEN SON CİNAYETLER
Bugünlerde Fransa"da ki seçim propogandasında aday Sarkoy işini gücünü bırakmış müslümanlarla uğraşıyor. Sayın Sarkozy bugünlerde basında çıkan ve Kaddafi"den aldığı söylenen milyonlar kimin parasıydı? Başörtüsünü, yüzme hakkını, etkesim hakkını elinden almak istediğin afrikalının petrol paraları değil mi idi? Dostun Kaddafi"yi öldürtmeseidiniz bunların hepisinı anlatacktı. Hep korktum, bir şeyler yapıp müslümanları lekeleyecekler diye. Ve korktuğum oldu. Fransa"da Yahudi olduğu söylenen İki zavallı çocuk ve anneleri zavallı öğretmen ve üç asker öldürüldü. Bugünkü-21.03.2012- haberlerde bu cinayetleri işleyen bir genç belirlenmiş. Guya cezayirli ve El-Kaide sempatizanı imiş, Afganistana gitmiş miş. Allah aşkına soruyorum hangi İslami kural bu cinayeti meşru görür? Hangi müslüman alim böyle bir cinayete meşruluk verebilir? Hangi müslüman bu cinayeti işleyebilir? Sıcak savaşın olduğu bölgeler de dahi suçsuz çocuklar ve suçsuz bir anne cezalandırılmaz. Ama şu an tüm basın işini gücünü bırakmış "Mutmasslische el-Kaide mitgilider; Cinayeti işleyen el-Kaide üyesi çıktı. Cinayetleri filistinli çocukların intikamı için işlemiş....." İşte size bir senaryo. Ve suçlanması gereken tüm müslümanlar. Bu filimler çok oynandı. İslami hiçbir meşruiyeti olmayan bu tür olayları açık ve net kınıyorum. Ancak, insanları bu suçları işlemeye yönlendiren ve senaryoları düzenleyenleri de kınıyorum.
4-NRW bölgesi içişleri bakanı son günlerde bölgede işlenen kriminal olayların çoğunu göçmen çocuklarının yaptığını açıkladı. Üstelik bu yıl kriminal olaylar eksilmişken. Şimdi soruyorum bu gençler kimin gençleri? Burada anne ve babaları bu ülke için çalışmış ve bu ülkede doğup büyümüş gençler neden dışlanıyor? Neden onlara öteki müamelesi yapılıyor? Eks cumhurbaşkanı "İslam gehört Deutschland: İslam Almanya"ya aittir." anlamında bir söz ettiği için istifaya kadar hedef tahtası oldu. Ama dışlanan insanların içinde bir hoşnutluk bıraktı. Bu bu toplumun geleceği için positif bir olaydır. Baskı, dışlama ve terorize etme çözüm değildir. Bu politikalara son verilmeli.
Sonuç olarak diyorum ki ötekileştirme önce kavramlarda sonra siyasi hayatta başlatılıyor. Sonra toplumlar bunu cezasını çekiyor. Gelin bu edebiyatı değiştirelim. Bu konuda aklı selimini kullanan tüm insanları selamlıyorum. Allah"a emanet olun.
Kardeşiniz
Yalçın İçyer
21.03.2012/Essen/Almanya
1-Mu"cem el-Vasit I-Giriş
Alemlerin Rabbı Allah"a O"nun razı olduğu kadar hamdu senalar olsun. Salat ve selam mazlumların önderi Hz. Muhammed"e ashabı kiramına ve ehli beytine olsun. Rabbım onları takip edenlerden razı oslun ve bizi onlardan olsun.
Sevgili kardeşler!
Sizleri ve tüm müslümanları Allah"ın selamıyla selamıyla selamlıyorum Rabbim sizlerin ve tüm direnen mazlumların yar ve yardımcısı olsun.
Bugün 16.mart 2012 cuma. Bu tarih bize çok acı bir günü hatırlatıyor. 16. Mart 1988 Halepçe katliamı akla geliyor. Tabii hatırlanıyorsa. Maalesef tarihin ilk ve en vahşice katliam biz müslümanlar tarafından gereken bir şekilde gündeme getirilmedi ve bu vahşet anlatılmadı. Sebebi nedir? Mazlum Halepçe halkını derdini niçin gündeme getirmedik? Cevabını size bırakıyorum.
Hutbemin başına iki kavram verdim. İrhab ve Teror. Bu iki kavramı hutbemde izah edeceğim. Hutbemi yazarken aklıma Malkolmx"e ait bir hatıra geldi. Hapiste iken, siyahilerin neden köleleştirildiğini düşünür. Bunu araştırırken sebebini buluyor. Kelimeler ve kavramlar. Sözlükler değiştitilmiş. Kafalarda ki anlamlar sözlükle değiştirilir. Karar verir ve büyük sözlüğü baştan başa sözlüğü okur ve ezberler. Kelimeler beyazların üstünlüğü, siyahilerin köleliyi üzere yazılmış. Bu canlı olayı bugünkü iki kelimede size anlatacğım. Ve günümüz insanın kafasını nasıl alt üst etmişler. Size iki kavramı izah ettikten sonra günümüz aktuel Birkaç olayı anlatmya çalışacağım.
II-KELİMLERİN SÖZLÜK ANLAMLARI
Kökü "rehebe: Korkuttu, falanı korkuttu, bu kelimeden türeyen "Erhebe, fiili ayrıca şu anlamlara gelir. Şiddetle korkuttu, korku saldı."1 Bu kök anlam bizzat arapçayı kullananlar tarafından ters yüz edilerek kullanılıyor.
İrhab keliemsi bugünkü anlamı ile teroristlik. Arap dünyasında ve arap medyasında , teror anlamında kullanılır. Hakim arap yöneticileri meşru imamlar ve hükümdarlar!!!, onlara karşı duran ve onlara zülümlerini hatırlatan yiğitler irhabiyyun-teroristler- olarak isimlendirir. Kur"an"i tabiri ile ise "Allah"tan korkan demektir." Araplar bu kelimeye neden "Teror veya terorist anlamını verdiler düşündüğümüzde sözlük anlamından hareket ediyorlar.
İkinci kelime olan "TERORİST" kelimesinin kökü latinceden gelmekte. Fransızca, İngilizce ve Almanca dillerinde buna yakın kullanılıyor. Sözlükler şu şekilde tarif ediyor. "Örgütlü bir grup ya da partinin, bireylerin veya azınlıkların, siyasi amaçlarına ulaşmak için şiddet sistemli bir biçimde kullanma tavrı ve yöntemi, söz konusu tavrın gerisinde ki teori.
Bir hükümet, yönetim veya toplumu radikal bir siyasi ya da sosyal değişmeyi kabul etmeye zorlamanın bir aracı olarak şiddeti kullanma tavrı."2 Bu tariflere göre kim terorist?
IV-KUR"AN"da ki ANLAMLARI
(Kur"an irhaba davet ediyor.)
1.Ayet " Allah iki tanrı edinmeyin. Hak ilâh, kesinlikle bir tek ilâhtır. Benden, sadece benim azâbımdan dolayı dehşete düşün, korkun" buyurdu."3 Ayet bir çağrıdır. Şirkten tevhide çağrı. İlahi çağrı, takvayadır. Allah"la bağı güçlendirmektir. Sadece Allah"tan irhabı kendisine ilke eden bir insan müstekbir ve tağutların anlattığı manada irhabi olamaz. Olsa olsa onların kalbine ilahi korkuyu salar ve onlara kölelik yapan insanları uyarır. O ilahi merhametle kuşanmıştır. O adaletsiz olamaz. O boş yere kan dökmez. O anlaşmalarına sadık kalır. Bu kelime arap dünyasında yanlış kullanılıyor. Şimdi soruyorum kim İrhabidir. Halklarına zülüm eden zalim, fasık ve kafir liderler mi yoksa onlara karşı duran ve direnen halklar Mı? Görüyorsunuz kavramları zihinlerde değiştirdiğiniz zaman gündemide değiştirmiş oluyorsunuz. Bu İblisin geleneğidir. Önce bakış açılarını değiştirdi.
2.Ayet İsrailoğulları örneği
"Ey İsrâiloğulları, size ihsan ettiğim nimetlerimi, size tevdi ettiğim ilâhî değerleri, şeriatı koruyun, kollayın, zâyi etmeyin, şükredin. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size olan va’dimi tutayım. Benden, yalnız benim azâbımdan dolayı dehşete düşün, korkun."4 İnsan ilahi sorumluluğunu unuttumu şekki-azgın- olur. Bunun en güzel örenği tarihsel konumu ile İsrailoğullarıdır. Allah"la olan misaklarını bozdular. Ve şekileştiler. Bugün zihinlere yerliştirilen terorist kelimesinin anlamı budur. Ayet onlara yaptıkları anlaşmalara ve nimetlere yaptıkları ihaneti hatırlatıyor.
V- ŞEHİD KENTLERİMİZ VAR!
Onlardan biri HALEPÇE
a)-Niçin Halepçe
Bizim sadece şehid insanlarımız yoktur, bizim şehid kentlerimizde var. Yerle bir edilmiş, halkı göz kırpılmadan toplu katledilmiş kentlerimiz vardır. Bunlardan biriside 16. Mart 1988 tarihinde kimyasal silahla şehid edilen Halepçedir.
Evet niçin halepçe seçildi? İğlikte de kötülüktede seçilen bir şeyin seçilme özelliği vardır. Halepçenin seçilmesinin de şüphesiz sebepleri vardır. Bu sebepler, Tarih ve költür, Jeopolitik ve stratejik özelliklerdir.
b)- Halepçe nerdedir?
Halepçe (Arapça: حلبجة), Kuzey Irak"ın İran sınırına 15 km., başkent Bağdat"ın 241 km. kuzeydoğusunda bulunan şehir. 57.000 nüfüsün çoğu Kürtlerdir. Kürdistan Bölgesel Yönetiminin bir parçasıdır. Bulunduğu bölge oldukça stratejik ve verimli topraklar.dümdüz ova sırtını İranla sınırlı dağlara dayamış. Özel yetiştirilmiş nar bahçeleri. İran ve Irak arasında yerleşmiş bir şehir.
c)-Yakın tarihte Halepçe
Burada bir yazıdan istiafde ederek bazı hakıkatları anlattığı için yazıyı olduğu gibi vereceyim. Yazının içeriğine tamamen katılmadığımı ifade edeyim. Ancak siyasi, tarihsel ve stratejik olarak güzel tahliller yapyığını düşünerek dikkatınıza sunuyorum. Mesela, şu an tağutların tahakkümünde olan ülkelere İslam ülkeleri tabiriyle onaların haksızlıklarını sanki meşru İslam devletlerine maledercesine anlatması. Şüphesiz bölgedeki tüm kürdler müslüman değil ancak kahir eksriyet müslümandır. Dolaysıyla Kürt halkının bu özelliğini geri plana atmasıda katılmadığım noktalardan birisidir. İran İslam cümhuriyeti için Mollalar rejimi tabiride katılmadığım noktalardandır. Anacak İslam cümhuriyeti olmasına rağmen o dönem ki politikasında ve Halepçeye karşı uygulanan maslahatçı tavra katılmadığımı belirteyim. Nitekim bu konuda daha sonra yayınlanan Şeyh Osman"ın İmam"a yolladığı mektuplarında bunu doğruladığını ve 1997"de oraya gittiğimizde bazı özle yetkililerin anlattıkları hakıkatlar İran"ın adil bir davranış içinde olmadığını görüyorum. Bu bakış açısı içinde dikkatlerinize yazıyı sunuyorum.
Halepçe jenosidinden ve Droit d’ingerence’tan Kürdistan’a
Güney Kürdistan’ın Güney’inde İran sınırında bulunan Halepçe, Osmanlı ile Farsların Kasrı Şirin’de yaptıkları anlaşmadan sonra Osmanlı ile İran arasındaki bir sınır şehri olarak bölgede merkezi bir rol oynamıştır. Halepçe’nin bu merkezi rölünü, Mondros mütarekesinden sonra İngiliz mandasına giren Irak’ta İngiliz seyyah ve idareci Major (Binbaşı) Saone gözlemleri en iyi biçimde teyit etmektedir.
Türklerin egemenliğine 1918 son veren Mondros mütarekesinden 1 yıl sonra Halebçe’ye giden Major Saone, dönemin Belediye başkanı olan Adile Hatun’a konuk olmuştur. Adile Hatun bir yıldan az bir sürede bölgede asayişi sağlayan jandarma güçlerini organize etmiş, bir Adliye Sarayı ile bir hapishane inşa ettirmiştir. Orta-Doğu uzmanı olan Major Saone; Türkiye Kürdistan’ı Halepçe’de Adile Hatun’un evinde Avrupa’yı aratmayacak derecede rahat ettiğini belirtmiştir. Fakat bu rahatlığı sağlayan Avrupa’yı taklit olmayıp doğulu (Kürt) tarzdadır. 1919’da müslüman nüfusa sahip bir ülkede bir kadının belediye başkanı olması bir ilk olsa gerek ve Kürt toplumunun dışsal müdahaleler olmazsa ne kadar ileri olduğunu da göstermektedir.
Bundan 69 yıl sonra, Saddam rejimi İran’la savaşı sona erdirdikten sonra Kürtlere yönelerek 16 mart 1988’de Halepçe’ye Kimyasal bombalar attırarak 5000 kürdü katl ettirmiştir. Halepçe’nin seçilmiş olması bir tesadüf değildir. Çünkü, Halepçe tarihi anlamda önemli bir kürt şehri olup, nüfus olarak tamamen kürtlerden oluştuğundan Kürt direnişini kırmak amacıyla hedef seçilerek savunmasız ve sivillerden oluşan kürtler kimyasal silahlarla Bağdat İslam ülkeleri birliği zirvesi yapılırken jenoside tabi tutulmuşlardır.
Halepçe jenosidi sonra Kürtler yoğun olarak İran ve Türkiye’ye sığınmak zorunda kalınca bu olay uluslararası boyut kazanarak batılı ülkelerin yardım etmelerine neden olmuştur. Bu yardım esasta bir jenosiden kaçan sivillerin hayatta kalabilmelerini sağlayacak insani bir yardım mahiyetindedir.
e)-Uluslar arası oyunlarda Halepçe
Statükodan Müdahale Hakkına (Droit d’ingerence)
Halepçe’nin bombalandığı yıl, Fransa’da “droit d’ingerance” (müdahale hakkı) denilen kavram Bernard Kouchner’in insiyatifi yasallaşmıştır. Bu kavrama göre uluslararası camia insan yaşamının tehlikede olduğu koşullarda devletin iç işlerine müdahale edilmemesi ilkesinin ihlal edilerek, tehlikede olan insanlara yardım etmesinin zorunluluğunu öngörmektedir. Bu kavramın yasallaşmasından önce Bernard Kouchner ve hukukçu Mario Bettati’nin organize ettiği bir konferansta bu kavram kapsamlı olarak tartışılmış ve dönemin başkanı Mitterand ile başbakan Chirac’ta tartışmalara dahil olmuşlardır.
Bu arada droit d’ingerence kavramınının uygulaması ve gelişimini incelemeden önce fransız ceza hukukundaki bir kavrama “non assistance a personne en danger” (tehlikede olan bir kişiye yardım etmeme) değinmek gerekmektedir. Yani herhangi bir kaza ve/veya kaza durumunda tehlikelide olan bir kişiye yardım sağlamayan kişiş ve kişiler ceza hukukunun ilgili maddelerine göre yargılanırlar. Bu maddenin uluslararası sorunlarda uygulandığı düşünüldüğünde tehlikede olan bir halk olan Kürt halkına yardım edilmemesi bir suç teşkil edecektir. Yalnız uluslararası hukuk belli teamüller üzerinde gelişmekte olup bir ülke özelinde olduğu gibi kanun yapıp bunu uygulama yetkisine sadece BM Güvenlik Konseyi sahiptir. Bu Konsey son derce adaletsiz bir şekilde oluştuğunda konumuzla ilgili olarak 1648 yılında imzalanan Westphalie anlaşmasını esas almaktadır. Bunun istisnaları 2. Dünya savaşından sonraki Nürünberg yargılamaları, Lahey adalet divanı ile son yıllarda kurulması için yoğun çalışmalar yapılan Uluslararası Ceza Mahkemesidir. Yani Fransa’da uygulamada olan ve ezilen sömürge halkların haklı taleplerini şiddetle bastıran devletlere karşı tavır alınmamakta ve bunlar iç sorunlar olarak adl edilerek, yüzyıllar içinde oluşan halklar, uygarlıklar, kültürler ve dillerin yok edilmesine seyirci kalınmaktadır.
2. Dünya savaşından sonra kurulan BM Westphalia anlaşması ilkelerini esas alarak devletlerin içişlerine karışmama ilkesini uluslararası ilişkilere baz olarak kabul etmiştir. 17. yy Avrupa’sında Din savaşları veya 30 yıl savaşından sonra 1648’de Rus Çarı, İngiltere Kralı ve Osmanlı Sultanı dışındaki tüm prens, kral ve imparatorları arasında imzalanan anlaşma ile belirlenen sınırlar çerçevesinde devletlerin egemenlikleri tanınmakta ve iç işlerine karışmama kararı alınmıştır. Katolikler ve protetanlar arasındaki kanlı savaşlar sonucu kilisenin evrensel egemenliğinin önüne getirilen sınırlar Roma merkezli katolik iktidarın güç kaybederek 20 yy’da marjinaleşmesine yol açmış ve Vatikan gücünü ancak 2. Jean Paul döneminde kısmen restore etmiştir. Westphalia sistemi egemenliği tanınan Avrupalı güçlere Dünyanın geri kalanını sömürgeleştirmesinin de kapısını açmıştır.
Yerelde ve dünyada değişimler
Avrupa merkezli bu sistem Avrupa dışındaki bölgelerde (bazı istisnalar hariç) büyük tahribatlar yaratmış ve yine Avrupa merkezli bir konsept ile tartışmalı hale gelmiştir. 20 yy’ın en büyük kaybeden halkı kürtler olmuştur. Zira yapay olarak yaratılan devletler arasında parçalanan Kürdistan’ın bir araya gelmemesi için Westphalia sistemi eşsiz olanaklar sağlamaktadır. Çünkü uluslararsı sistem tarafından tanınan bir devletin sınırlarının değişmemesi esas alındığından, Kürdistan’ı paylaşan devletler mevcut statükoyu korumak için yerel ve uluslararsı anlaşmalar ve paktlar kurmuşlardır. Kürtlerin isyan etmesi durumunda sınırları kapatarak Kürt isyanlarını izole ederek bastırma yolunu seçmişlerdir. Kürt isyanlar uluslararası camia tarafından bu ülkelerin iç meselesi olarak görüldüğünden ve Kürt hareketlerinin 20 yy’ın son dönemlerine kadar uluslararası bağlantılarının olmaması ve/veya çok zayıf olmasının sonucu kürtlerin katledilmesi ve jenoside tabi tutulması olağan bir durum olarak kabul edilmekteydi.
1960’larda yaşanan sömürgelerin siyqsal bağımsızlıklarını kazanmaları sürecinde ulusların kaderlerini tayin hakkı ve uluslararası dayanışma mevcut sistemde bazı gedikler açmıştır. Kürdistan özelinde 1979’da Şah iktidarının son bulması bölge dengelerinde ciddi değişikliklere yol açarak İran ve Irak kürtlerine önemli bir manevra alanı yaratmıştır. Bu bölgesel değişiklik Dünya çapında neo liberal anlayışın önce İngiltere, sonra da ABD’de başat hale gelmesi ile eş anlı olarak gerçekleşmiştir. Yani Küreselleşme derinleşirken, iletişim teknolojisindeki gelişmeler Dünya yı küçülterek bir köy haline getirmiştir. Bunun sonucu, Dünya’nın en ücra köşesinde meydana gelen bir olay televıwyon ve diğer iletişim araçlarıyla kısa sürede uluslararasılaşmaktadır.
Bu sürece giren bir dünyada Saddam Hüseyin 1975 Cezayir anlaşması ile İran Şahına Barzani’ye yardımı kesmesi karşılığında bıraktığı Şattülarab’ı geri almak için, Mollaları zayıflatmak isteyen ABD’nin desteğini alarak 1980’de saldırmıştır. 8 yılda 1 milyondan fazla kişinin ölümüne yol açan bu en kanlı bölgesel savaş sırasında İran ve Irak Kürtlere karşı savaş sürdürmüştür. İran askerleri 1980-1983 döneminde 50000 Kürdü katl ederken, Saddam ise Anfal operasyonu ile 4 000 köyü haritadan silmiş, 400 000 Kürdü katledereken, 1 milyona yakın kürdü ise jöntürklerden esinlenerek güneyde ki çöllerde toplama kamplarına sürmüştür. Saddam Humeyni ile savaşı sona erdirir erdirmezm savaş sırasında peşmergelere karşı kullandığı kimyasal silahları 16 mart 1988’de Halepçe’de kullanarak Halepçe jenosidini gerçekleştirmiştir. Bu konuda Saddam’ın bireysel rolüne ilişkin bilgiler açıklanmaya başlanmıştır. Bu anlamda Hollanda’da mahkum edilen silah tüccarından sonra Saddam’ın yargılanarak mahkum edilmesi Kürtler için vicdani bir rahatlama insanlık içinse bir emsal teşkil edecektir. Böyle bir mahkumiyet aynı zamanda halen Kürtlere karşı toplu imha silahları kullanan Türk ordusuna karşıda bir yargılamanın yolunu açacaktır.
Droit d’ingerence’tan Kürdistan’a
Halepçe jenosidinden sonra büyük bir korku yaşayan Güney Kürdistanlılar daha güvenli bölgelere çekildiklerinde kitlesel olarak Türkiye ve İran sınırlarını aşarak Halepçe’yi Dünya’nın gündemine dayamışlardır. Daha önceki dönemlerde sınırları kapatabilen ve Kürtlerin sesini kısan güçler bu yeni durum karşısında bunu yapamadıklarından Kürt sorununu kucaklarında buldular ve bu devletlerdeki Kürtler soydaşlarının durumuna duyarsız kalmayarak seferber olarak ve onlara bağırlarını açmışlardır. Batılı devletlerde bu duruma duyarsız kalmayarak insanı boyutta yardım sağlamişlardır. Bu yardım bir bakıma droit d’ingerence uygulmasının adı konmayan ilk uygulaması olmuştur.
Devamında, 1991 1. Körfez savaşı sonrasında 36. paralelin kuzeyi için oluşturulan koruma droit d’ingerence’ın ilk resmi uygulaması olu arkasından Bosna, Somali, Ruanda, Kosova ve Timor adalarında da uygulanan bu kavram artık tehlikede olan halklar için kayıpları aza indiren ve jenosid vb uygulamaların içişler adı altında yapılamayacak boyutlara taşımıştır. Yine bu kavram çerçevesinde, 1991’den kısmi olarak beri koruma altında olan Güney Kürdistan’da bu defa uluslararası konjonktür iyi değerlendirilerek Federal Kürdistan kurularak bağımsızlığa giden yol açılmıştır.
Fakat, 16 mart jenosidi Halepçe’de köklü değişikliklere yol açmıştır. 19 yy’ın başlarında önemli bir merkez olan Halepçe’de Belediye başkanı bir kadın iken, radikal islamın merkezi haline gelmiş ve Halepçe anıtının jenosidin yıldönümünde tahribine kadar gelmiştir. Bu anlamda, Kürdistan hükümeti, belediye, Üniversiteler, sivil toplum örgütleri, aydınlar ve Halepçeliler Halepçe’nin tarihi yerine uygun olarak hareket ederek Halepçe’yi karanlık çıkaracak adımları atmalıdır. Bunun için droit d’ingerence (müdahale hakkı) kavramı Halepçe örneği ve Kürdistan uygulamasının tartışılacağı uluslararası bir konferans düzenlenerek Halepçe şehitleri anılırken, Halepçe’yi bölge düzeyinde bir kültür merkezi haline getirmenin de yolu açılabilir.
Halepçenin başına gelenler
Halepçe"de Halepçe Katliamında hayatını kaybedenlerin adına yapılmış anıt.
İran - Irak savaşı sırasında 16 Mart 1988 tarihinde Saddam Hüseyin yönetimindeki iktidar tarafından gerçekleştirilen ve 3 saat süren Zehirli gaz bombardımanı sonrası çoğu çocuk ve kadın olan 6.357 kişi zehirlenerek ya da yanarak öldü, 14.765 kişi ağır derecede yaralandı.WHO’nun raporuna göre bu kimyasal saldırı, günümüze kadar 43.753 kişinin ölümüne, 61.200 kişinin de sakat kalmasına sebep oldu.Dünyanın en büyük insanlık trajedilerinden biridir.Her yıl dünyanın birçok yerinde ve Türkiyede Demokratik kurum ve kuruluşlar Halepçe katliamıyla ilgili büyük anmalar ve kınamalar gerçekleştirilir.
Saddam Hüseyin"in 23 Şubat - 16 Eylül 1988 tarihleri arasında El-Enfal Harekâtı"nı şiddetlendirdiği dönemde Mart ayının ortasında İran ordusu Zafer-7 Harekâtı adlı genel taarruzu başlattı. Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği"ne bağlı Peşmergeler demalesef İran Ordusu ile işbirliği yaparak Halepçe kasabasına girdi ve isyan başlattı. Nitekim daha sonra Celal Talabani Bedir kuvvetleri adında Hüseyniye havzalarına Müsaade etti. Ve bizzat bölgede yeni bir çıban başı oluşturdu.
ŞİMDİ SORUYORUM KİM TERORİST?
Halepçein kimyasal silahlarla öldürülen suçsuz insanlar mı yoksa onları öldürenler mi? O günler dünya insan hakları savunanları ve dünyaya demokrasi denen hayali rejimi getireceğini iddia neredeidiler? Bu cevabı öyle açık ve net bir sorudur ki cevaba ihtiyaç yoktur. Ama kafalarda ki kelimeler değiştirildiği için doğru teşhis yapılıyordu. Veya kasıtlı teşhis yapılıyordu
GÜNÜMÜZDEN ÖRNEKLER
1-Afganistanı işgal eden, 10 yıldan fazla katliam yapan ABD, İSAF, NATO güçleri mi, evini barkını savunan Afgan mücahidleri mi? En son yaşanan üç olay, demokrasi, insan hakları ve insanları modernize etme adına Afgan halkın 2001 yılından beri her türlü katliama düçar kılan coniler, bir iki ay önce öldürdükleri Afganlı kardeşlerimizin cesedine çiş etiler, daha sonra ilahi kitabın sayfalarını yaktılar ve şimdide zevklerine gece evlere girip öoluk öocuğu katlettiler. Şimdi kim teroristir? TC başbakanı Pakistan"da yaptığı konuşmada bu zavallı insanları terorist ilaan ediyor. Bugünlerde başbakanımız bayan Merkel İSAF"ı ziyaret ederken NATO ve ABD güçlerine yardımcı olan Alman askerlerini neden geri çekmiyor? O cinayetlere ortak oluyorlar.
2-Gelelim İsrailoğullarına, kaç gündür bomba yağdırıyorlar evlere, bahçeler ve bostanlara. El-Cezire TV "de bir baba ve annenin kız çocuklarının vucut parçalarını bahçede topluyorlardı. Kim terorist? Soruyorum sizlere? Elli altmış yıl oldu yaptıkları katliamın sayısı bilinmiyor? Bu katliamlara karşı duranlar mı İslam"ın çehresine lekeliyor, yoksa zalimlerler işbirliği yapanlar mı İslamın çehresini lekekliyor?
3-FRANSA”DA İŞLENEN SON CİNAYETLER
Bugünlerde Fransa"da ki seçim propogandasında aday Sarkoy işini gücünü bırakmış müslümanlarla uğraşıyor. Sayın Sarkozy bugünlerde basında çıkan ve Kaddafi"den aldığı söylenen milyonlar kimin parasıydı? Başörtüsünü, yüzme hakkını, etkesim hakkını elinden almak istediğin afrikalının petrol paraları değil mi idi? Dostun Kaddafi"yi öldürtmeseidiniz bunların hepisinı anlatacktı. Hep korktum, bir şeyler yapıp müslümanları lekeleyecekler diye. Ve korktuğum oldu. Fransa"da Yahudi olduğu söylenen İki zavallı çocuk ve anneleri zavallı öğretmen ve üç asker öldürüldü. Bugünkü-21.03.2012- haberlerde bu cinayetleri işleyen bir genç belirlenmiş. Guya cezayirli ve El-Kaide sempatizanı imiş, Afganistana gitmiş miş. Allah aşkına soruyorum hangi İslami kural bu cinayeti meşru görür? Hangi müslüman alim böyle bir cinayete meşruluk verebilir? Hangi müslüman bu cinayeti işleyebilir? Sıcak savaşın olduğu bölgeler de dahi suçsuz çocuklar ve suçsuz bir anne cezalandırılmaz. Ama şu an tüm basın işini gücünü bırakmış "Mutmasslische el-Kaide mitgilider; Cinayeti işleyen el-Kaide üyesi çıktı. Cinayetleri filistinli çocukların intikamı için işlemiş....." İşte size bir senaryo. Ve suçlanması gereken tüm müslümanlar. Bu filimler çok oynandı. İslami hiçbir meşruiyeti olmayan bu tür olayları açık ve net kınıyorum. Ancak, insanları bu suçları işlemeye yönlendiren ve senaryoları düzenleyenleri de kınıyorum.
4-NRW bölgesi içişleri bakanı son günlerde bölgede işlenen kriminal olayların çoğunu göçmen çocuklarının yaptığını açıkladı. Üstelik bu yıl kriminal olaylar eksilmişken. Şimdi soruyorum bu gençler kimin gençleri? Burada anne ve babaları bu ülke için çalışmış ve bu ülkede doğup büyümüş gençler neden dışlanıyor? Neden onlara öteki müamelesi yapılıyor? Eks cumhurbaşkanı "İslam gehört Deutschland: İslam Almanya"ya aittir." anlamında bir söz ettiği için istifaya kadar hedef tahtası oldu. Ama dışlanan insanların içinde bir hoşnutluk bıraktı. Bu bu toplumun geleceği için positif bir olaydır. Baskı, dışlama ve terorize etme çözüm değildir. Bu politikalara son verilmeli.
Sonuç olarak diyorum ki ötekileştirme önce kavramlarda sonra siyasi hayatta başlatılıyor. Sonra toplumlar bunu cezasını çekiyor. Gelin bu edebiyatı değiştirelim. Bu konuda aklı selimini kullanan tüm insanları selamlıyorum. Allah"a emanet olun.
Kardeşiniz
Yalçın İçyer
21.03.2012/Essen/Almanya
2-Paradigmanın Felsefe Sözlüğü Ahmet Cevizci
3-K.K. 16.Nahl suresi51
4-K.K. 2.Bakara suresi40