Üsve-i Hasene En Güzel İnsan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. in ZİKİR VE MURÂKABESİ -devamı- 21/04/2008 pazartesi

Hâce Yusuf Hemedânî hazretleri, âdetâ bu âyetin tefsîri mâhiyetinde şöyle der; “Din ile tesellî olan,

Hak Teâlâ'nın zikri ile huzurlu ve mutlu olan kişinin, yedi kat gök ve yer ile muhâlefeti kalmaz, her şeyle barışık olur.

Bu kusur dünyâsında, yararsızlık cihânında, aldanış ve vesvese diyârında mâmûr bir huzur mekânına sâhip olur.

Öyle ki onun niyet ve alâka kuşu, ulûhiyet semâlarında kanat çırpar.” ( Rutbetü'l-Hayât, s. 58-59)

Zikreden kimse, şeytanın şerrinden de korunmuş olur.

Çünkü ilâhî rahmet o kişiyi bürümüş ve meleklerin duâsı onu çepeçevre kuşatmıştır.

Yahyâ -aleyhisselâm- şöyle der:

“...Bir de Allâh Teâlâ, size kendisini çokça zikretmenizi emretti. Bu, peşinden hızla düşman gelen bir adama benzer.

Bu adam muhkem bir kaleye girip, düşmandan kendini koruduğu gibi kul da şeytana karşı kendisini sâdece zikrullâh ile koruyabilir...” (Tirmizî, Edeb, 78)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. in ZİKİR VE MURÂKABESİ -devamı- 21/04/2008 pazartesi

Zikrin asıl faydası âhirette ortaya çıkacaktır. Çünkü, “A demoğlu, zikrullah hâricinde,

kendisini Allâh'ın azâbından daha çok kurtaran başka bir amel işlememiştir.” (Muvatta, Kur'ân, 24) buyuran Sevgili Peygamberimiz,

diğer bir hadislerinde de Allâh Teâlâ'nın kıyâmet günü şöyle nidâ edeceğini haber verir:

“Dünyâ hayâtında Beni bir ân zikretmiş veya bir yerde Ben'den korkmuş olan kimseyi, ateşten çıkarın!” (Tirmizî, Cehennem, 9)

Her şeyden önemlisi de, zikir ve murâkabe sâyesinde insanın muhabbetullâha ve mârifetullâha ulaşmasıdır.

Bunun netîcesinde, Cenâb-ı Hak da onu sever ve kendisine dost edinir.

Nitekim bir kutsî hadiste Allâh -azîmu'ş-şân-:

“...Kullarımdan velilerim ve yarattıklarımdan sevdiklerim beni zikredenlerdir ki zikirlerine karşılık ben de onları anarım!” buyurmaktadır. (İbn-i Hanbel, III, 430)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. in ZİKİR VE MURÂKABESİ -devamı- 24/04/2008 perşembe

Ancak zikri, uyanık bir kalble ve şuurlu olarak yapmak gerekmektedir. Gâfil bir kalble, şuursuzca yapılan zikrin faydasının çok az olacağı mâlumdur. Mevlâna şöyle der:

“Padişahımız ve tek olan, eşi benzeri bulunmayan Allâhımız; “Üzkürullâh: Allâh'ı zikredin!” diye bize izin verdi. Bizi ateş içinde gördü de, nûr ihsan etti.

Hissetmeden, tefekkür etmeden (papağan gibi) sâdece ağız ve dil ile yapılan zikir, noksan bir hayâldir.

Padişahça yani can ve gönülle hayranlık duyularak yapılan zikir, sözlerden, kelimelerden arınmıştır.” ( Mesnevî , beyt: 1705-1712)

Allâh'ın zikrini devamlı hâle getirerek kalbin itmi'nâna ermesi, nihâyette insanı murâkabe hâline ulaştırır.

Murâkabe ise devamlı olarak “ Allâh Teâlâ , kulun zâhirini ve bâtınını her an görmekte ve bilmektedir.” şuuru içinde bulunmaktır.

Bu şuura erişebilmek için de, zikir ve tefekkürle alıştırma yapmak gerekmektedir. Nitekim Peygamber Efendimiz de:

“Allâh'ı gözet ki O'nu karşında bulasın!” buyurmuşlardır. (İbn-i Hanbel, I, 293)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. in ZİKİR VE MURÂKABESİ -devamı- 24/04/2008 perşembe

Yusuf Hemedânî -kuddise sirruh- kalbin zikir vâsıtasıyla tefekkür ve murâkabeye alıştırılmasını güzel bir misalle şöyle anlatır: “Kalb ile zikir ağaç ile su gibidir.

Kalb ile tefekkür ise ağaç ile meyve gibidir.

Ağaca su vermeden yeşermesini beklemek; yaprak ve çiçek açmasını beklemeden de ondan meyve istemek hata olur. İstense bile aslâ meyve vermez.

Çünkü o vakit meyve zamanı değil, ağacı besleme ve îmâr etme zamanıdır.

Ona su vermek, sarmaşık otundan ve yabancı şeylerden arındırmak, sonra da güneşin ısısını beklemek gerekir.

Bunlar gerçekleşince ağaç tâze ve neşeli olur, yeşil yapraklarla süslenir.

Ağaç bu özelliğe büründükten sonra onun dalından meyve istemek doğru olur. Artık bu vakit meyve zamanıdır.” ( Rutbetü'l-Hayât, s. 71)

Tasavvuf erbâbının bir terbiye metodu olarak istifâde ettikleri “murâkabe” de, bu gâyeden hareketle ortaya konmuştur.

Kişi Allâh Teâlâ'nın ilim, kudret, rahmet, ihâta (kuşatma)… gibi sıfatları üzerinde tefekkür eder. Meselâ ö nce Kur'ân-ı Kerîm'den:

“De ki; O Allâh bir tektir. Allâh, Samed'dir (eksiksiz, bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiçbir şeye muhtaç değildir.) Doğurmadı ve doğmadı. O'na br denk de olmadı.” (el-İhlâs 112/1-4)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. in ZİKİR VE MURÂKABESİ -devamı- 24/04/2008 perşembe

“Her nerede olursanız, o sizinle berâberdir.” (el-Hadîd 57/4)

“Ve Biz, ona şah damarından daha yakınız.” (Kâf, 50/16)

“Allâh onları, onlar da Allâh'ı severler.” (el-Mâide 5/54) gibi herhangi bir sûre veya âyet okur.

Sonra bu âyetlerin mânâlarını, teşbih ve cihet isnâdına kaçmadan tasavvur eder, sâdece Allâh Teâlâ'yı bu sıfatlarla muttasıf görmeye çalışır.

Tasavvuru zayıfladığında, âyeti tekrar okur ve yeniden tefekküre koyulur.

Buna devam ettikçe, ihsân duygusu artar ve marifetullâha doğru yol almaya başlar.

Murâkabe, tefekkür ve zikirden tam mânâsıyla istifâde edebilmek için şartlarına riâyet etmek; açlık, öfke ve uyku gibi sıkışık haller sebebiyle kalbin meşgul olmayacağı, aksine tam huzûrlu olacağı bir ânı seçmek gerekmektedir.

http://www.usveihasene.com
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ASHÂB-I KİRÂMDAN ZÜHD ÖRNEKLERİ 08/05/2008 perşembe

Peygamber Efendimiz'in dünyâ ve âhiret hayâtına bakışıyla ilgili bu tür söz ve tavırlarının yanı sıra,

onu örnek alan güzide ashâbının nasıl bir hayâta razı olduklarını gösteren rivâyetler de oldukça mânidardır.

Meselâ, onun en yakın dostu Hz. Ebûbekir, Kureyş'in önde gelen servet sâhiplerinden biri olmasına rağmen mütevâzi bir hayât sürmüştür.

O, dünyâ malını en verimli şekilde kullanarak bütün varını yoğunu Allâh Resûlü'nün önüne sermiş, servetini Allâh yolunda harcamış,

bilhassa İslâm'ın ilk ve en sıkıntılı yıllarında eziyet gören Müslüman köleleri satın alarak onları hürriyetine kavuşturup işkenceden kurtarmıştır.

Servet sâhibi olması, zühdüne mâni olmamış, aksine o, malını gerektiği gibi kullanarak, zenginlik içinde zühdün nasıl yaşanacağını göstermiştir.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ASHÂB-I KİRÂMDAN ZÜHD ÖRNEKLERİ 08/05/2008 perşembe

Hz. Ebûbekir, halifeliği sırasında da oldukça sade bir hayât yaşamıştır.

Hatta vefatı esnâsında, kendisine ait bir arâzi parçasının satılarak hilâfeti müddetince maaş olarak devlet hazinesinden aldığı miktarın,

geri ödenmesini vasiyet etmiştir. (İbn-i-Esîr, el-Kâmil, II, 428-429)

Yine Hz. Ebûbekir'le ilgili olarak anlatılan şu hâdise, onun dünyâya hangi zâviyeden baktığını ve Resûlullâh'ın hayâtından ne kadar etkilendiğini, açıkça göstermektedir:

Bir gün, içmesi için bal şerbeti ikram edilmişti.

Ne var ki o, şerbeti ağzına yaklaştırdığında ağlamaya başladı.

Yanındakiler de, göz yaşlarını tutamadılar.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ASHÂB-I KİRÂMDAN ZÜHD ÖRNEKLERİ 08/05/2008 perşembe

Ağlamasının sebebi sorulunca şu cevabı verdi:

– Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- ile birlikte bulunuyordum.

O sırada; “Uzaklaş benden, uzaklaş benden!” diyerek, bir şeyi yanından kovmaya çalıştığını gördüm.

Ancak, ben bir şey göremiyordum.

Ne olduğunu öğrenmek isteyince, Efendimiz şunları söyledi:

“Dünyâ bütün varlığıyla bana gösterildi.

Ona, benden uzaklaş dedim.

O da uzaklaştı, ancak şöyle seslendi;

« Allâh'a yemin olsun ki benden kaçıp kurtulsan da, senden sonra gelenler benden kaçamayacaklar! » ” Hz. Ebûbekir, sözlerine devamla

“İşte ben de, dünyâ sevgisine kapılmaktan korktum ve bu sebeple ağladım.” (Ebû Nuaym, I, 30-31)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ASHÂB-I KİRÂMDAN ZÜHD ÖRNEKLERİ 08/05/2008 perşembe

Hz. Ömer -radıyallâhu anh-'ın da, son derece zâhidâne bir hayâta sâhip olduğu bilinmektedir.

Halifelik yıllarında üzerinde on iki yama bulunan bir gömlekle halka hutbe okuduğu meşhurdur.

Kızı Hafsa, Allâh'ın bol rızık ve hayır ihsan etmesi sebebiyle, yumuşak elbiseler giymesini,

güzel yemekler yemesini teklif ettiğinde o, Resûlullâh'ın çektiği geçim sıkıntısını anlatmış ve:

– Allâh'a yemin olsun ki şâyet başarabilirsem, Allâh Resûlü'ne ve Hz. Ebûbekir'e tâbi olup onların yaşadığı gibi yaşayacağım.

Belki bu sâyede onların âhirette elde ettikleri güzel hayâta ulaşabilirim, demiştir. (İbn-i Hanbel, Zühd, s. 125)

Zîrâ Yunus'un dediği gibi; “İbâdetler başıdır terk-i dünyâ!”

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ASHÂB-I KİRÂMDAN ZÜHD ÖRNEKLERİ -devamı- 09/05/2008 cuma

Aslında hemen her sahâbede, Allâh Resûlü'nün zühd hayâtından bir iz bulmak mümkün olmakla birlikte,

bu konuda akla ilk gelen sahâbî Ebû Zerr -radıyallâhu anh-'dir.

Zîrâ Resûl-i Ekrem Efendimiz'in; “Dünyâya karşı en az meyli olan birini görmek isteyen, ona baksın ” (İbn-i Hanbel, Zühd, s. 147) diye övdüğü bu büyük sahâbî,

hayâtının sonuna kadar zühd ve takvânın, kanaat ve istiğnânın temsilcisi olmuştur.

Sâde ve basit yaşamayı,

şatafattan uzak kalmayı seven Ebû Zerr el-Ğifârî'ye beytülmâlden dört bin dînar tahsis edildiği hâlde,

bunun pek azından istifade ederek çoğunu fakirlere dağıtmıştır. (Ebû Nuaym, I, 163)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ASHÂB-I KİRÂMDAN ZÜHD ÖRNEKLERİ -devamı- 09/05/2008 cuma

İki dirhemi olanın bir dirhemi bulunana göre daha ağır hesaba çekileceğini söyleyen bu sahâbî,

kendisine Şam vâlisi tarafından gönderilen üç yüz dinarı; “Allâh için, bizden daha garib bir kimse bulamamış mı!

Bizim başımızı sokacağımız bir yerimiz, istifâde edeceğimiz koyunlarımız ve bize hizmet eden bir de hizmetçimiz var.

Bundan daha fazlasına sâhip olmaktan korkarım.” diyerek geri yollamıştır. (İbn-i Hanbel, Zühd, s. 147)

Konuyla ilgili âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin muhtevasından veya bir kısım tatbîkâttan hareketle,

dünyânın ve nimetlerinin mutlak manada değersiz ve yerilmesi gereken şeyler olduğu telâkki edilmemelidir.

Söz konusu uygulama ve nasları ancak hayâtı yönlendirici diğer hadislerin ve Kur'ân âyetlerinin ışığında doğru anlamak mümkün olabilir.

Aksi halde yanılgıya düşmek kaçınılmazdır.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ASHÂB-I KİRÂMDAN ZÜHD ÖRNEKLERİ -devamı- 09/05/2008 cuma

Kur'ân-ı Kerîm'de yaklaşık altmış âyette dünya hayatına tarafsız bir yaklaşım sergilenirken, elli âyette menfî, yedi âyette de müsbet anlam yüklenmiştir.

Âyet-i kerîmelerde dünyâ kötülenir ve hafife alınırken, onun kevnî varlığı değil burada sürdürülen ve âhiret kaygısını geri plânda bırakan hayat anlayışı kastedilmiştir.

Zîra Kur'ân'da dünya, dînî ve ahlâkî bir terim olarak yer alırken, coğrafî anlamda yeryüzü için arz kavramı kullanılmıştır.

Kur'ân'a göre âhiret amellerini engellemeyen ve aksatmayan dünya hayatı meşru bir nimet, hatta saâdettir.

Dünyâ, âhiret için ilk durak olduğuna göre, ikisi arasında bir denge kurmak gerekir.

İnsan âhirete hazırlanırken “Dünyâdan da nasibini unutma!” (el-Kasas 28/77) âyetinde belirtildiği üzere dünyâ nimetlerinden de istifâde etmesini bilmelidir.

Önemli olan, dünyânın cazibesine kapılıp âhiret hayâtını göz ardı etmemek; aksine dünyâyı kalbe koymadan âhiret için onu bir vasıta olarak kullanmaktır.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ASHÂB-I KİRÂMDAN ZÜHD ÖRNEKLERİ -devamı- 09/05/2008 cuma

Mevlâna:

“Suyun geminin içinde olması geminin helâkidir.

Geminin altındaki su ise onun yüzmesine yardımcıdır…

Ağzı kapalı tulum, içi hava dolu olduğundan derin ve uçsuz bucaksız su üstünde yüzüp gitti.

İşte fakr havası oldukça insan, dünyâ denizine batmaz.

Denizin üstünde durur.

Bütün dünyâ onun mülkü olsa, gözünde hiçbir şey değildir.

Şu halde kalbini «min ledün» 1 ululuğunun havâsıyla doldur.

Ağzını da sıkıca bağla, mühürle.” demek sûretiyle dünyâ malının nasıl kullanılması gerektiğini veciz bir üslûpla açıklamıştır.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ASHÂB-I KİRÂMDAN ZÜHD ÖRNEKLERİ -devamı- 11/05/2008 pazar

Bununla birlikte dünyâdan tamâmen yüz çevirip rahipler gibi yaşamaya çalışanlara Server-i Âlem Efendimiz;

“Vucûdunun, nefsinin, hanımının, çocuğunun,

arkadaşının ve Rabbin'in senin üzerinde hakkı vardır.

Her hak sâhibine hakkını ver. ” (Buhârî, Savm, 51, 55) buyurarak dengeli bir hayat sürmelerini emretmiştir.

Ayrıca Allâh'tan en çok kendisinin korktuğunu, buna rağmen onların düşündüğü gibi bir hayâtı yaşamadığını hatırlatarak ruhbanlığı reddetmiş, hatta;

“İslâm'ın ruhbanlığı cihâddır. ” (İbn-i Hanbel, III, 82, 266) buyurarak Müslümanın dünyâdan el etek çekmesinin uygun olmadığını ve dâimî bir hizmet içinde bulunması gerektiğini anlatmıştır.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ASHÂB-I KİRÂMDAN ZÜHD ÖRNEKLERİ -devamı- 11/05/2008 pazar

Yine Efendimiz'in Ka'b bin Mâlik'e; “Malının bir kısmını kendin için alıkoy,

böylesi senin için daha hayırlıdır.” tavsiyesi,

Sa'd bin Ebî Vakkâs'a da; “Varislerini zengin bırakman fakir bırakmandan daha hayırlıdır. ” (Buhârî, Vesâyâ, 2) buyurması aynı sebepten kaynaklanmaktadır.

Allâh Resûlü'nün sâde, mütevâzi ve hatta yoksul bir hayâtı tercih etmesinin hikmetini iyi anlamak gerekir.

Her şeyden evvel Resûl-i Ekrem Efendimiz, şahsî hayâtında fakirliği tercih etmiş,

eline geçen her şeyi dâvası ve ümmeti için cömertçe harcamıştır.

Ayrıca onun zâhidâne hayâtı, toplum içerisinde hem zengin hem de fakir insanlar için örnek teşkil etmiştir.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ASHÂB-I KİRÂMDAN ZÜHD ÖRNEKLERİ -devamı- 11/05/2008 pazar

Zîrâ zengin, varlık içerisinde nasıl zühd hayâtı yaşayacağını;

fakir de yokluk ve imkânsızlıklara karşı nasıl sabır ve tahammül göstereceğini ondan öğrenecektir.

Kaldı ki Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in;

“Unutturan fakirlikle birlikte azdıran zenginlikten” (Tirmizî, Zühd, 3) ümmetini sakındırması,

yine “Asıl zenginliğin mal çokluğu ile değil de gönül zenginliği olduğunu ” (Buhârî, Rikâk, 15) belirten ifadeleri ve duâlarında

“ Zenginlik ve fakirlik fitnesinin şerrinden Allâh'a sığınması ” (İbn-i Hanbel, VI, 57)

mutlak anlamda fakirlik veya zenginliğin hayır ya da şer olmadığını göstermektedir.

Yani bu iki vâkıa kişilerin konumlarına göre değerlendirilmelidir.

Zîrâ İslâm tarihinde fukarâ-i sabirîn (sabır ehli fakirler)le berâber ağniyâ-i şakirîn (şükür ehli zenginler)den de övgüyle bahsedilmiş ve ilgili şahsiyetler ibretlerle dolu menkıbelere mevzû olmuşlardır.

Dipnotlar:
1.Min ledün: Allâh katından verilen vehbî ilme işâret eden Kur'ânî bir ifâde. (el-Kehf 18/65)

http://www.usveihasene.com
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN GEÇİM TARZI 11/05/2008 pazar

Allâhım! Muhammed'in ehlinin
rızkını ihtiyaç miktârı kıl.” (Müslim, Zekât, 126)

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in Mekke'de iken hayâtını idâme ettirmek için kendine has imkânları mevcuttu.

Medine'de ise geçim kaynağı fey ve ganîmet 1 malları idi.

Ne var ki Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e ait bu gelir kaynakları, hayâtının her safhasında bir arada bulunmuş değildir.

Ayrıca Resûl-i Ekrem'in misafirlerinin eksik olmayışı ve yardıma muhtaç Müslümanların çokluğu dikkate alındığında,

onun mezkûr imkânlardan rahat bir şekilde yararlanmadığı, daha ziyade fakir ve zâhidane bir hayât yaşadığı ortaya çıkmaktadır.

Nitekim bu durum, onun yeme ve içmesinde, giyim kuşamında, evindeki sade hayâtında hatta geriye bıraktığı mirasında kendini göstermektedir.

Dipnotlar:
1.Fey: Savaş yapmaksızın sulh yoluyla gayr-i müslimlerin mallarından elde edilen gelirlerdir. (el-Haşr 59/6-7) Bu gelirler kamu yararı gözetilmek şartıyla herhangi bir sınırlamaya tâbî olmaksızın asker, memur maaşları, savunma giderleri, bayındırlık işleri vs. gibi devletin yapması gereken bütün hizmetlere sarfedilir.
Ganîmet: Savaş neticesinde elde edilen mallar ve esirlerdir. Enfal sûresinde belirtildiğine göre ganîmetlerin beşte dördü, savaşa iştirak eden gazilere dağıtılır. Geri kalan beşte biri de Allâh'a, Resûlüne, Peygamber'in akrabalarına, yoksullara ve yolculara olmak üzere taksim edilir. (el-Enfâl 8/41)

http://www.usveihasene.com
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN UZUN SÜRE AÇ KALMASI 11/05/2008 pazar

Allâh Resûlü zaman zaman yokluk sebebiyle uzun süre açlık çekmiş, varlık zamanlarında da irâdî olarak azla yetinerek, elindekileri dâima ihtiyaç sâhiplerine infâk etmiştir.

Efendimiz'in bu vasfı, onun zühd hayâtının esâsını teşkil eder.

Ebû Talha -radıyallâhu anh- anlatıyor; “Resûl-i Müctebâ Efendimiz'e açlıktan şikâyet ettik ve karınlarımızı açıp gösterdik.

Herkes karnına bir taş bağlamıştı. Resûlullâh da karnını açtı. Baktık ki onda iki taş vardı.” 1(Tirmizî, Zühd, 39)

Ebû Hureyre -radiyâllâhu anh-'den nakledildiğine göre, Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e bir gün sıcak bir yemek getirilmişti.

Yedikten sonra; “Elhamdulillâh, epey zamandır mideme sıcak bir yemek girmemişti.” d edi. (İbn-i Mâce, Zühd, 10)

Fahr-i Kâinât Efendimiz bu gibi durumlarla nübüvvet hayâtı boyunca çokça karşılaşmıştı.

Câbir -radıyallâhu anh- Hendek Savaşı gününde kazdıkları siperden bahsederken şunları söyler; Önümüze son derece sert bir kaya çıktı.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN UZUN SÜRE AÇ KALMASI -devamı-11/05/2008 pazar

Sahâbîler, Nebiyy-i Ekrem'e gelip, siperde önümüze şu kaya çıktı, dediler.

Allâh Resûlü; “Hendeğe ben ineceğim.” buyurdu.

Sonra ayağa kalktı, açlıktan karnına taş bağlamıştı.

Üç gün müddetle hiçbir şey yemeksizin orada kalmıştık.

Efendimiz kazmayı eline aldı ve sert kayaya vurdu,

kaya un ufak olup kum yığınına döndü. (Buhârî, Megâzî, 29)

Yine birgün, Hz. Fâtıma pişirdiği çöreğin bir parçasını Resûl-i Muhterem'e getirmişti. Efendimiz:

“ – Bu nedir? ” diye sorduğunda, kızı Fatıma,

– Pişirdiğim çörektir, size getirmeden canım çekmedi, dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:

“– Üç günden beri babanın ağzına giren ilk lokma bu olacak.” buyurdu. (İbn Sa'd, I, 400; Heysemî, X, 312)

devamı var
 
Üst