hirahos
Kıdemli Üye
- Katılım
- 9 Kas 2006
- Mesajlar
- 35,948
- Tepkime puanı
- 483
- Puanları
- 0
- Yaş
- 55
ÖMER ZİYAUDDİN DAĞISTANİ TASAVVUF VE TARİKATLARLA İLGİLİ FETVALAR'dan
SORU :
Dört büyük mezhebin kurucusu bulunan imamların bizzat kendileri, çağdaşı olan şeyhlerden tarikat almışlar mı? Ferdî veya toplu zikir meclislerinde onlarla bir arada bulunmuşlar mı? Teveccüh ve mukâbele ile yapılan niyaz merâsimlerine katılmışlar mı?
Tasavvuf ve tarikat büyüklerine karşı mütevâzı bir tavır takınıp onlara karşı saygı ve hürmet göstermişler midir?
CEVAP :
Mezkûr imamların hepsi de bir şeyhe intisâb etmişler ve ondan ma'nen feyz almışlardır. Nitekim İmam-ı A'zam Hazretleri, vefatlarından iki sene önce kendi öğrencilerinden birine intisâb ederek tarikat almış, vefât ederken de:
«Son iki senem olmasaydı helâk olurdum» buyurmuştur.
İmam Şâfi'î Hazretleri ise, aslen ümmî, fakat gönlü ilm-i ledünnî ile dolu Şeybân-ı Râ'î gibi bir zâtın önünde, anasının dizi dibinde oturan bir çocuk gibi mütevâzı bir tavır içinde bulunur ve teveccüh için beklerdi. Hattâ İmam-ı Hanbelî Hazretleri :
—Yâ İmâm-ı Şâfi'i! Şeybân-ı Râ'î gibi bir ümmiye karşı niçin bu kadar tevâzû gösteriyorsunuz?
diye sorduğunda O:
—Yâ imâm-ı Hanbelî! Bizim ilim ve îman konusundaki sözlerimiz bu zâtta fi'len yaşanılan bir hâl ve davranış şeklinde tezâhür etmiştir» diye cevap vermiştir.
Hattâ İmâm-ı Hanbelî, imtihan etmek ve ilmî seviyesini ölçmek maksadıyla Şeybân-ı Râ'î Hazretleri'ne, fıkhın en çetrefil mes'elelerinden birkaç soru Sormuş, aldığı pek ince ve nükte dolu cevap karşısında hayret etmekten kendini alamamış ve düşüp bayılmıştır. Bu hâdiseden sonra da İmâm-ı Şâfi'î ile birlikte Şeybân-ı Râ'î'nin zikir ve sohbet meclislerine katılmışlar, diğer âlim ve öğrencilerine de süfiyye meclislerine devam etmelerini tavsiye buyurmuşlardır.
İmam Azam Ebû Hanife rahmetullah aleyh'in vefâtından iki sene önce sûfiyye yolunu benimseyerek talebelerinden birine intisâb edip ondan tarikat aldığı, vefâtı esnâsında da:
«Ömrümün son iki senesi olmasaydı Nu'man helâk olurdu» sözleriyle de bunu vecizeleştirdiği ve ölümsüzleştirdiği bilinmelidir. (Mektûbât-ı Rabbani)
İmam A'zam Hazretleri hadîs-i şerifte de işaret edildiği üzere, abdest suyuyla birlikte akan günâhın necâsetini keşfen gördüğünden, abdest alımında kullanılmış müsta'mel suyun, tekrar abdest almak için kullanılamıyacağına hükmetmiştir. (Şa'rânî, Mîzânü'l-kübrâ)
İmam Şa'rânî Tabakât'ında İmam Şâfi'i ile Ahmed b. Hanbel"in sûfiyye meclislerine devam etme ve onların zikir ve sohbetlerinde bulunma konusunda i'tinâ gösterdikleri, kendilerine; zikir ve sohbetten başka meşgaleleri bulunmayan sûfilerle niçin haşir-neşir oluyorsunuz? denildiğinde de:
«Takvâ, zikir, muhabbet ve ma'rifetten meydana gelen dini hayâtın ana sermâyesi sûfîler nezdinde bulunmaktadır»
cevâbını verdiklerini nakletmektedir.
İmâm-i Şâfi'i Hazretleri, Şeybân-ı Râ'î'nin huzûrunda anasının önünde diz çöken çocuğun duruş ve oturuşu gibi saygılı bir tavır içinde bulunurdu. İmam Ahmed b. Hanbel İmâm-ı Şâfi'î'nin yanında otururken bir gün Şeybân-ı Râ'î çıka geldi. Ahmed b. Hanbel:
«Bu zât, zâhiri ilimlerdeki eksikliğine rağmen hâlâ bâtın ilmini elde etmeğe çalışıyor, bu yüzden kendisine fıkhı birkaç mes'ele sormak istiyorum» deyince İmâm-ı Şâfi'î:
«Bunu yapma» dediyse de İmam Ahmed b. Hanbel kendisini alamayarak Şeybân-ı Râ'î ye:
«Beş vakit namazdan birini kazaya bırakıp, bilâhare kazâ edeceği zaman da bu vaktin hangisi olduğunu unutan bir kimse hakkında ne dersin? Böyle bir kimse ne yapmalı ve nasıl davranmalıdır? diye sordu.
O'nun: «Allah'tan gâfil ve habersiz olarak yaşayan böyle bir kimse bu hâlinden vazgeçinceye ve gafleti unutuncaya kadar cezâlandırılmalıdır» şeklindeki cevabı karşısında Ahmed b. Hanbel kendinden geçerek yığılıp kaldı ve bayıldı.
Ayılınca İmâm-ı Şâfi'i:
«Ben sana O'na karşı gelmemeni söylememiş miydim?»
dedi.
Başka bir zaman da develerin zekâtının nasıl verilmesi gerektiğini sordu ve şu cevâbı aldı:
«Fıkhın sâdece ilmiyle uğraşan sizlere göre, her beş deveye karşılık bir koyun verilir. Ama bize göre beş devenin beşi de, hattâ varsa koyun da zekât olarak verilir» buyurdu.
«Bu konuda delilin nedir ve dayanağın kimdir?» diye sorulunca da:
«İmâmım Ebû Bekri's-Sıddîk'tır. Zira O, bir mücâhede sırasında elinde ve avucunda ne varsa hepsini ordunun teçhizi için Rasûlüllaha arzettiğinde, kendisine: «Senin ve ehl ü ıyâlin için geride ne bıraktın? diye sorulunca: «Evet onlar için Allah ve Rasûlü'nü bıraktım» cevâbını lütfetti. Bunun üzerine huzûrda bulunanlar hayret ve şaşkınlık içinde kaldılar.
Şeybân-ı Râ'i bir (zahir ilmi olmayan) ümmi idi. Ümmîsinin hâli böyle olunca, âlim olan sûfilerin durumunu buna göre düşünmek ve takdir etmek gerekir.
*********
Bu yaşanılanlar ilk üçüncü asır içerisinde oluyor..
Tasavvuf İslam'da yokmuş, bid'atmiş.. Pehhhh...
Tarikati ve Tasavvufu inkar edenler İslam'dan habersiz kimselerdir..
Allah sonlarını hayır getirsin..
SORU :
Dört büyük mezhebin kurucusu bulunan imamların bizzat kendileri, çağdaşı olan şeyhlerden tarikat almışlar mı? Ferdî veya toplu zikir meclislerinde onlarla bir arada bulunmuşlar mı? Teveccüh ve mukâbele ile yapılan niyaz merâsimlerine katılmışlar mı?
Tasavvuf ve tarikat büyüklerine karşı mütevâzı bir tavır takınıp onlara karşı saygı ve hürmet göstermişler midir?
CEVAP :
Mezkûr imamların hepsi de bir şeyhe intisâb etmişler ve ondan ma'nen feyz almışlardır. Nitekim İmam-ı A'zam Hazretleri, vefatlarından iki sene önce kendi öğrencilerinden birine intisâb ederek tarikat almış, vefât ederken de:
«Son iki senem olmasaydı helâk olurdum» buyurmuştur.
İmam Şâfi'î Hazretleri ise, aslen ümmî, fakat gönlü ilm-i ledünnî ile dolu Şeybân-ı Râ'î gibi bir zâtın önünde, anasının dizi dibinde oturan bir çocuk gibi mütevâzı bir tavır içinde bulunur ve teveccüh için beklerdi. Hattâ İmam-ı Hanbelî Hazretleri :
—Yâ İmâm-ı Şâfi'i! Şeybân-ı Râ'î gibi bir ümmiye karşı niçin bu kadar tevâzû gösteriyorsunuz?
diye sorduğunda O:
—Yâ imâm-ı Hanbelî! Bizim ilim ve îman konusundaki sözlerimiz bu zâtta fi'len yaşanılan bir hâl ve davranış şeklinde tezâhür etmiştir» diye cevap vermiştir.
Hattâ İmâm-ı Hanbelî, imtihan etmek ve ilmî seviyesini ölçmek maksadıyla Şeybân-ı Râ'î Hazretleri'ne, fıkhın en çetrefil mes'elelerinden birkaç soru Sormuş, aldığı pek ince ve nükte dolu cevap karşısında hayret etmekten kendini alamamış ve düşüp bayılmıştır. Bu hâdiseden sonra da İmâm-ı Şâfi'î ile birlikte Şeybân-ı Râ'î'nin zikir ve sohbet meclislerine katılmışlar, diğer âlim ve öğrencilerine de süfiyye meclislerine devam etmelerini tavsiye buyurmuşlardır.
İmam Azam Ebû Hanife rahmetullah aleyh'in vefâtından iki sene önce sûfiyye yolunu benimseyerek talebelerinden birine intisâb edip ondan tarikat aldığı, vefâtı esnâsında da:
«Ömrümün son iki senesi olmasaydı Nu'man helâk olurdu» sözleriyle de bunu vecizeleştirdiği ve ölümsüzleştirdiği bilinmelidir. (Mektûbât-ı Rabbani)
İmam A'zam Hazretleri hadîs-i şerifte de işaret edildiği üzere, abdest suyuyla birlikte akan günâhın necâsetini keşfen gördüğünden, abdest alımında kullanılmış müsta'mel suyun, tekrar abdest almak için kullanılamıyacağına hükmetmiştir. (Şa'rânî, Mîzânü'l-kübrâ)
İmam Şa'rânî Tabakât'ında İmam Şâfi'i ile Ahmed b. Hanbel"in sûfiyye meclislerine devam etme ve onların zikir ve sohbetlerinde bulunma konusunda i'tinâ gösterdikleri, kendilerine; zikir ve sohbetten başka meşgaleleri bulunmayan sûfilerle niçin haşir-neşir oluyorsunuz? denildiğinde de:
«Takvâ, zikir, muhabbet ve ma'rifetten meydana gelen dini hayâtın ana sermâyesi sûfîler nezdinde bulunmaktadır»
cevâbını verdiklerini nakletmektedir.
İmâm-i Şâfi'i Hazretleri, Şeybân-ı Râ'î'nin huzûrunda anasının önünde diz çöken çocuğun duruş ve oturuşu gibi saygılı bir tavır içinde bulunurdu. İmam Ahmed b. Hanbel İmâm-ı Şâfi'î'nin yanında otururken bir gün Şeybân-ı Râ'î çıka geldi. Ahmed b. Hanbel:
«Bu zât, zâhiri ilimlerdeki eksikliğine rağmen hâlâ bâtın ilmini elde etmeğe çalışıyor, bu yüzden kendisine fıkhı birkaç mes'ele sormak istiyorum» deyince İmâm-ı Şâfi'î:
«Bunu yapma» dediyse de İmam Ahmed b. Hanbel kendisini alamayarak Şeybân-ı Râ'î ye:
«Beş vakit namazdan birini kazaya bırakıp, bilâhare kazâ edeceği zaman da bu vaktin hangisi olduğunu unutan bir kimse hakkında ne dersin? Böyle bir kimse ne yapmalı ve nasıl davranmalıdır? diye sordu.
O'nun: «Allah'tan gâfil ve habersiz olarak yaşayan böyle bir kimse bu hâlinden vazgeçinceye ve gafleti unutuncaya kadar cezâlandırılmalıdır» şeklindeki cevabı karşısında Ahmed b. Hanbel kendinden geçerek yığılıp kaldı ve bayıldı.
Ayılınca İmâm-ı Şâfi'i:
«Ben sana O'na karşı gelmemeni söylememiş miydim?»
dedi.
Başka bir zaman da develerin zekâtının nasıl verilmesi gerektiğini sordu ve şu cevâbı aldı:
«Fıkhın sâdece ilmiyle uğraşan sizlere göre, her beş deveye karşılık bir koyun verilir. Ama bize göre beş devenin beşi de, hattâ varsa koyun da zekât olarak verilir» buyurdu.
«Bu konuda delilin nedir ve dayanağın kimdir?» diye sorulunca da:
«İmâmım Ebû Bekri's-Sıddîk'tır. Zira O, bir mücâhede sırasında elinde ve avucunda ne varsa hepsini ordunun teçhizi için Rasûlüllaha arzettiğinde, kendisine: «Senin ve ehl ü ıyâlin için geride ne bıraktın? diye sorulunca: «Evet onlar için Allah ve Rasûlü'nü bıraktım» cevâbını lütfetti. Bunun üzerine huzûrda bulunanlar hayret ve şaşkınlık içinde kaldılar.
Şeybân-ı Râ'i bir (zahir ilmi olmayan) ümmi idi. Ümmîsinin hâli böyle olunca, âlim olan sûfilerin durumunu buna göre düşünmek ve takdir etmek gerekir.
*********
Bu yaşanılanlar ilk üçüncü asır içerisinde oluyor..
Tasavvuf İslam'da yokmuş, bid'atmiş.. Pehhhh...
Tarikati ve Tasavvufu inkar edenler İslam'dan habersiz kimselerdir..
Allah sonlarını hayır getirsin..