şehadet eylemi

Şehadet eylemi doğru mu? Yoksa ?


  • Kullanılan toplam oy
    43

dagcan_33

Paylaşımcı
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
istanbul
kardeş bu kadar etrafında yaktıgın bir mumdan bahset de feyz lenelim yetişemeyecen yerlerden konuşuyorsun
 

dagcan_33

Paylaşımcı
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
istanbul
Bomba yüklü araç Bağdat'ı kana buladı
Irak'ın başkenti Bağdat'ın merkezindeki Sadriye semtinde bomba yüklü 3 araçla düzenlenen saldırıda 43 kişi öldü, 91'i de yaralandı.»»


daha yeni şimdi zaman gazetesinden kopyaladım
 

HARIS

Asistan
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İslami İstişadiye Eylemleri sadece Düşman'a karşı kullanılmaktadır... ! ''Zaruret İlkesi'' ile Müçtehid alimler içtihad etmişlerdir... Buna Karşın Deccali Medyalarda kullanılan ve yukarıdaki örnek haberdeki gibi caiz olmadığı gibi Onları Yapanlar Abd-İsrail ve İngiltere Ajanları ve Avaneleridir... Kaos Ortamından siyasi amaç gayesi taşıyanlardır...

Örneğin Şii Bir Alim olan Mukteda Sadr şöyle demektedir ;

Bugün Irak’ta İşgal güçlerine karşı direniş gösterilmekte ve işgal güçlerine ağır darbeler vurulmaktadır. Siz bu direnişi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu direniş hareketlerini tasvip ediyor musunuz?

Irak'ta ister Sünni ister Şii -ki Şia'ya ait olanlar; özellikle Irak'ın güneyinde Şiiler tarafından gerçekleştirilen olaylar medyaya hiç yansımıyor, nedense oralara medya pek uğramıyor- silahlı, silahsız her türlü direniş gösterilmektedir. Tabi ki sivillere, mescitlere, dini merasimlere yönelik terör saldırılarıyla meşru direnişi birbirinden ayırmak gerekir. İşgal güçlerinin eliyle, direniş hareketi, terör hareketi gibi yansıtılmaya çalışılıyor. Gizli eller aracılığıyla bir yerler patlatılıyor sonra Zerkavi'ye, bilmem kime mal ediliyor

http://www.dunyabulteni.net/haber_detay.php?haber_id=1809

İslami Akideye göre Bilmediğimiz Şeyden dolayı Hüküm vermeyelim ! Yoksa Göz Kulak vebal olur !
 

HARIS

Asistan
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İstişadiye Caizdir... !

Bilindiği üzere cihad yaşanılan dönemin şartlarına ve gereklerine göre yapılır. Nitekim Resulullah (s.a.s.) bir hadisinde: "İyi bilin ki kuvvet atmaktır" diye buyurmuştur. (Bu hadisi Müslim, İmare 168'de; Ebu Davud, Cihad 23'te; Tirmizi, Enfal suresi tefsirinde; İbnu Mace, Cihad 19'da; Darimi, Cihad, 14'te; İbnu Hanbel, 4/157'de rivayet etmiştir.) İlim adamları bu hadisi, savaşı yaşanılan çağın gereklerine ve şartlarına göre yapmak gerektiği şeklinde yorumlamışlardır. Bu bütün cihadi ameller için geçerlidir. Bu itibarla savaşta yasaklar sınırının aşılmaması şartıyla yaşanılan çağın gereklerine göre yeni metotlar geliştirilmesi mümkündür. Dolayısıyla bir metot geliştirilirken dikkat edilmesi gereken onun yasaklar dairesine girip girmediğinin tespit edilmesidir. Eğer bir fiilin benzeri Resulullah (s.a.s.) döneminde yapılmış ve itiraz edilmemişse o fiilin yasaklar dairesine girdiği söylenemez. Ayrıca bilmek gerekir ki, burada önemli olan esasta benzerliktir. Yoksa şekilde farklılık esastaki benzerliğe dayanan kıyası geçersiz kılmaz.

Batılıların literatürlerinde "şehadet" kavramı olmadığından, Müslümanların cihad esnasında şehadeti göze alarak gerçekleştirdikleri eylemleri onlar "intihar" olarak adlandırıyorlar. Bu isimlendirme bizim İslami yayın organlarına da aynen yansıyor ve halkın dilinde "intihar saldırısı" ismi dolaşmaya başlıyor. Bu kez: "İntihar etmek haram olduğuna göre bu insanlar bu fiilleri neye dayanarak yapıyorlar?" sorusu akla geliyor. Bazıları bu eylemleri zulüm karşısındaki bıkkınlığa karşı bir patlama şeklinde anlamaya çalışıyor ve: "Her ne kadar şer'an bir izahını bulamazsak da başlarındaki zulmü göze olarak bu fiillerini anlayışla karşılamak zorundayız" tarzında birtakım izahlar bulmaya çalışıyorlar. Oysa bizim için her konuda ölçü ve terazi Allah'ın şeriatıdır. Allah'ın şeriatına göre izahını bulamadığımız bir ameli belli bir sebebe dayandırsak bile geçerli ve meşru göremeyiz. Bir amelin ne derece meşru olduğunu ortaya koymak için yapacağımız izahlarda önemli olan olayın sosyolojik veya psikolojik boyutlarını izah etmemiz değil şer'i yönden geçerliliğini ortaya koyabilmemizdir.

Aşağıda siretten, bir insanın cihad esnasında kesin şekilde öldürüleceğini bildiği halde, Müslüman tarafın maslahatı veya karşı tarafın zayıf düşürülmesi için bir eyleme atılmasıyla ilgili örnekler ve fıkıh alimlerimizin bu konudaki görüşlerini sıralayacağız. Bu bilgilerin derlenmesinde, Kuveyt Üniversitesi Şeriat Fakültesi öğretim görevlilerinden Prof. Dr. Abdurrezzak Halife eş-Şayci'nin haftalık el-Muctema dergisi, sayı: 1192, sh. 44-45'te yayınlanan bir araştırmasından, yine Kuveyt Üniversitesi Şeriat Fakültesi'nin dekanı Prof. Dr. Acil Casim en-Neşemi'nin el-Kabas gazetesinin 19 Mart 1996 tarihli sayısında yayınlanan fetvasından, Ezher Alimleri Cephesi'nin konuyla ilgili fetvaları hakkında eş-Şa'b gazetesinin 13 Nisan 1996 tarihli sayısında yayınlanan geniş haberden, değişik üniversitelerin Şeriat fakültelerinde görev yapan bazı öğretim görevlilerinin "Şeriat alimlerinin Filistin toprağındaki istişhadi eylemlerin meşruiyeti hakkındaki fetvaları" başlığıyla ortaklaşa yayınladıkları fetvalarından, İbrahim el-Ali'nin, Filistin el-Muslime, Ekim, Kasım ve Aralık 1995 sayılarında (üç sayı arka arkaya) yayınlanan bir araştırmasından ve bunların dışındaki değişik İslami kaynaklardan yararlandık. (Yararlandığımız kaynaklardan bazılarını metin içinde zikrettik.)

* Yüce Allah, bir ayeti kerimede şöyle buyuruyor: "Mü'minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah'a verdikleri söze sadık kaldılar. Onlardan kimi (Allah yolunda şehid edilmek suretiyle) adağını yerine getirdi, kimi de (şehid olmayı) beklemektedir. (Ahidlerinde) hiçbir değişiklik yapmamışlardır." (Ahzab, 33/23)

Bu ayetin nüzul sebebiyle ilgili olarak, Buhari, Müslim, Tirmizi ve daha başkalarının Enes ibnu Malik (r.a.)'ten rivayet ettiklerine göre, Enes ibnu Malik (r.a.)'in amcası Enes ibnu Nadr (r.a.) Bedir savaşında bulunamayınca: "Resulullah (a.s.)'ın girdiği ilk çarpışmada bulunamadım. Eğer Allah bana Resulullah (a.s.) ile birlikte bir çarpışmaya katılmak nasip ederse, mutlaka nasıl (kahramanca) hareket edeceğimi görecektir" dedi. Bu kişi Uhud savaşında şehid edildi. Bu savaşta öldürülünceye kadar kahramanca savaştı. Bedeninde kimi gürz, kimi kılıç, kimi de ok yarası olmak üzere seksen küsur yara görüldü. Bu ayeti kerime de onun hakkında indirildi. (Bu konudaki rivayeti Buhari, Cihad, 12; Tefsir, Ahzab suresi tefsiri, 3; Tirmizi, Ahzab suresi tefsiri, 2,3'de rivayet etmiştir.)

Dikkat edilirse ayetin metninde Yüce Allah, Allah yolunda şehid oluncaya kadar çarpışmayı adayanlardan ve bu adağını yerine getirenlerden övgüyle söz etmektedir ki, bu onların intihar edenler gibi olmadıklarını gösterir. Ayetin nüzul sebebiyle ilgili rivayet de, şehid olmayı göze alarak kahramanca çarpışmanın övgüye değer bir amel olduğunu ortaya koyuyor. Fakat bilmek gerekir ki, cihadın gayesi ölmek değildir. Ama düşmanın zayıf düşürülmesi veya İslam kuvvetlerinin bir zarardan korunması mücahitlerden birinin veya birkaçının öldürülmesiyle ancak mümkün olacaksa bundan dolayı bazılarının kendilerini şehadete atmaları intihar değil aksine büyük bir kahramanlıktır. Aşağıda vereceğimiz rivayetler de bunu ortaya koymaktadır.

* Müslim'in naklettiği bir hadise göre Enes ibnu Malik (r.a.)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.s.) Uhud gününde ensardan yedi ve Kureyş'ten iki kişiyle birlikte yalnız bırakıldığında, müşriklerin onun üzerine ok yağdırmaları ve kendilerine doğru yaklaşmaları üzerine: "Bunları kim bizden uzaklaştırır, onun için cennet vardır -yahut- o cennette benim arkadaşımdır" diye buyurdu. Bunun üzerine ensardan bir adam öne geçti ve öldürülünceye kadar çarpıştı. Sonra yeniden üzerine ok atmaya başladılar. Resulullah (s.a.s.) tekrar: "Bunları kim bizden uzaklaştırır, onun için cennet vardır -yahut- o cennette benim arkadaşımdır" diye buyurdu. Bunun üzerine ensardan bir adam öne geçti ve öldürülünceye kadar çarpıştı. Bu şekilde tam yedi kişi şehid oluncaya kadar devam etti. Daha sonra Resulullah (s.a.s.) yanındaki iki sahabisine: "Arkadaşlarımıza insaf etmedik" diye buyurdu." (İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde hadisin sonundaki: "Arkadaşlarımıza insaf etmedik" ibaresini şu şekilde açıklamıştır: "Yani Kureyşliler, ensara insaf etmedi. Kureyşliler çarpışmaya çıkmazken ensardan olanlar teker teker çarpışmaya çıkarak şehid edildiklerinden böyle denmiştir.")

Bu olayda dikkat edilirse yedi sahabi Resulullah (s.a.s.)'a zarar gelmesini önlemek için müşriklerin üzerine atılmış ve geleceği kesin olan bir ölüme kendilerini atarak müşriklerin Resulullah (s.a.s.)'a yaklaşmalarını engellemişlerdir.

Kurtubi, Tefsir'inde bu olaydan, cesaretli bir kimsenin yalnız başına da olsa ölümü göze alarak kalabalık bir düşman grubunun arasına dalıp onlara zarar vermesinin caiz olduğu hükmünü çıkarmıştır.

* Enes ibnu Malik (r.a.)'ten rivayet edildiğine göre Bedir'de müşrikler Müslümanlara yaklaşınca Resulullah (s.a.s.): "Genişliği göklerle yer kadar olan cennet için kalkın" diye buyurdu. Ensardan Umeyr ibnu'l-Humam: "Genişliği göklerle yer kadar olan bir cennet mi ey Resulullah?" dedi. Resulullah (s.a.s.): "Evet" dedi. O da: "Tamam, tamam" dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.): "Seni "tamam, tamam" demeye yönelten ne oldu?" diye sordu. O da: "Vallahi, oranın (o cennetin) ehlinden olma arzusundan başka bir şey değil, ey Resulullah!" dedi. Resulullah (s.a.s.): "Sen oranın ehlindensin!" diye buyurdu. (Umeyr) sonra heybesinden birkaç hurma çıkardı ve onları yemeye başladı. Sonra: "Ben eğer bu hurmaları yiyinceye kadar yaşarsam bu uzun bir hayat olur" dedi ve yanındaki hurmaları attı. Sonra öldürülünceye kadar onlarla çarpıştı." (Bunu Müslim, İmare, 145'te rivayet etmiştir.)

İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde bu hadisle ilgili açıklamasında şöyle der: "Buradan bir kişinin kafirlerin birliklerinin arasına dalmasının ve kendisini şehadete atmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu hareket ilim adamlarının büyük çoğunluğuna göre caizdir ve hiçbir keraheti yoktur."

* Taberi Tefsiri'nde rivayet edildiğine göre Ebu İshak, Bera ibnu Azib (r.a.)'e: "Bir adam yalnız başına düşmandan bin kişilik bir grubun içine dalarsa, Yüce Allah'ın: "Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın" derken kastettiği kimselerden olur mu?" diye sordu. Bera (r.a.) da şöyle cevap verdi: "Olmaz. Öldürülünceye kadar çarpışsın. Allah, peygamberine: "Allah yolunda savaş. Sen sadece kendinden sorumlusun." (Nisa, 4/84) diye buyurdu."

Burada Bera (r.a.), söz konusu ayeti fetvasına delil gösterirken şunu demek istemiştir: "Allah, peygamberine: "Sen sadece kendinden sorumlusun" diyerek yalnız başına bile kalsa Allah yolunda çarpışması gerektiğini ona bildirmiştir." Ayrıca rivayetten şunu anlıyoruz: "Bir kişi yalnız başına kalabalık bir düşman grubunun içine daldığında onlarda bir şaşkınlık ve dağınıklık meydana getireceğini, bu arada içlerinden birkaç kişiyi öldürebileceğini ve böylece düşman tarafına zarar verebileceğini ama buna rağmen öldürüleceğini biliyorsa bu eylemi yapabilir." İşte bu bir istişhadi eylem yani şehadeti göze alarak gerçekleştirilen eylemdir. Geçmişte bu tür eylemler bir mücahidin kılıcını alarak düşman kuvvetlerinin arasına dalması suretiyle gerçekleştiriliyordu. Bugün de vücuduna bomba bağlayarak veya arabasına bomba yerleştirerek düşman kuvvetlerinin arasında patlatması suretiyle yapılıyor. Esasta benzerlik, şekilde ise farklılık söz konusu. Şekilde farklılığın kıyasın geçerliliğini ortadan kaldırmayacağını çünkü çağın şartlarına ve gereklerine göre şekilde farklılık olabileceğini daha önce söylemiştik. Eğer cihad uygulamalarında sadece esasta değil şekilde de aynılık ararsak bugün toplarla, otomatik tüfeklerle ve benzeri savaş aletleriyle cihad etmeyi caiz görmememiz gerekir.

* Ebu Davud, Nesai, Tirmizi, İbnu Hibban ve Hakim'in rivayet ettiğine göre Eslem ibnu Yezid şöyle demiştir: "İstanbul'daydık. Birden karşımıza Bizans kuvvetlerinden büyük bir asker birliği çıktı. Bu arada bir mücahit Bizans güçlerinin arasına daldı. Ta ortalarına kadar girdi. Sonra aralarından sıyrılıp çıktı. İnsanlar bunu görünce: "Subhanallah! Bu adam kendini tehlikeye atıyor" dediler. Bunun üzerine Ebu Eyyub el-Ensari (r.a.) şöyle dedi: "Ey insanlar! Siz bu ayeti (yani "kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın" (Bakara, 2/195) ayetini) böyle mi yorumluyorsunuz. Bu ayeti kerime biz ensar topluluğu hakkında inmiştir. Allah İslam'ı kuvvetlendirince ve destekçileri de çoğalınca biz kendi aramızda gizlice: "Mallarımız zayi oldu. Yüce Allah da zaten İslam'a güç kazandırdı. Artık mallarımızın başında durup da onlardan zayi olanları düzeltsek" dedik. Bunun üzerine Yüce Allah bize cevap olarak bu ayeti kerimeyi indirdi. Burada tehlike ile kastedilen savaştan geri kalarak malların başında durup onları düzeltmeye çalışmaktır."

İlim adamları bu rivayetten yola çıkarak bir kişinin öldürüleceğini bilse bile düşman birliklerine zarar vermek için onların saflarına dalmasının caiz olduğunu söylemişlerdir. İlim adamları bu hadisin şerhinde şöyle demişlerdir: "Şayet bir kişinin hücumu son derece cesaretinden doğuyorsa ve bununla düşmanı korkutacağını yahut Müslümanları düşmanlara karşı teşvik edeceğini veya buna benzer sahih bir maksat umuyorsa bütün alimlerce bunun iyi bir şey olduğu tasrih edilmiştir." (Bkz. Nimeti İslam'ın İslam mecmuası tarafından yapılan baskısına konulan "Cihad bölümü" ilavesi, sh. 948)

* Bir rivayette bildirildiğine göre, Müslümanlar İran tarafına doğru sefere çıktıklarında Müslümanların atları İranlıların fillerinden ürktü. Bunun üzerine Müslümanlardan bir mücahit, çamurdan bir fil yaptı. Sonra kendi atını o file alıştırdı. Daha sonra atıyla İranlıların fillerine doğru saldırıda bulundu. Etrafındakiler: "Onlar seni öldürürler" dediler. O da: "Müslümanlar fetih gerçekleştirecek olduktan sonra benim öldürülmem önemli değil" dedi.

Bu olayda da dikkat edilirse bir mücahit, İslam ordularının önündeki önemli bir engeli ortadan kaldırmak için kendini şehadete atıyor. İşte bu da bir istişhadi eylemdir.

* Yemame olayında, Hanife oğulları kaleye sığınınca Bera ibnu Malik (r.a.) arkadaşlarından kendisini bir tulum içine koyarak kalenin duvarından içeri bırakmalarını istedi. Onlar da öyle yaptılar ve tek başına kalenin içine girip düşman kuvvetleriyle çarpışarak içerden kale kapısını açmayı başardı ve böylece Müslümanlar kaleye girdiler.

Bu olayda da Bera ibnu Malik (r.a.)'in Müslümanların kaleye girmelerini sağlamak için şehadeti göze alarak bir eylem yaptığı görülüyor.

Sireti ve genelde İslam tarihini incelediğimizde bu olayların benzeri birçok şehadet eylemi gerçekleştirildiğini görürüz. Ulubatlı Hasan'ın yaptığı da bir istişhadi eylem değil midir? Ulubatlı Hasan sırf Osmanlı bayrağını düşman surlarına asabilmek için kendini şehadete atmıştır. Onu bu eyleminden dolayı sürekli övgüyle anıyor, yaptığı eylemi büyük bir kahramanlık olarak zikrediyoruz da, Filistinli bir mücahidin daha büyük gayeler için gerçekleştirdiği benzer bir eylem karşısında neden: "Öyle şey mi olur, bu bir intihardır" diyoruz. Lütfen sürekli başkalarını çifte standartçılıkla suçlarken kendi değerlendirmelerimizde aynı hataya düşmeyelim.

Aslında İslam tarihinden, istişhadi eylemlere daha pek çok örnek gösterebiliriz. Ama sözü bu rivayetlerle uzatmak istemiyoruz. Meselenin anlaşılması ve yapılanın delilsiz olmadığının bilinmesi için bu kadarının yeterli olacağını sanıyoruz. Şimdi ilim adamlarının konuyla ilgili görüşlerine ve fetvalarına bakalım:

* İbnu Arabi (Muhyiddin İbnu Arabi değil fıkıh alimi İbnu Arabi) bir kişinin kalabalık bir düşman grubuna saldırıda bulunması hakkında şöyle demiştir: "Bana göre doğru olan bunun caiz olduğudur. Çünkü bunda dört husus vardır: Birincisi: Şehadeti istemek. İkincisi: Düşmana zarar vermek. Üçüncüsü: Müslümanları onlara karşı cesaretlendirmek. Dördüncüsü: Düşmanları moral yönünden zayıflatmak. Çünkü onlar: "Bu bir kişi böyle yaparsa hepsi birden neler yaparlar!" diye düşüneceklerdir."

Bir kişinin kalabalık bir düşman topluluğuna saldırıda bulunması demek İbnu Arabi'nin yukarıda zikrettiği gayeleri ve İslam kuvvetlerinin yararına düşman kuvvetlerinin zararına olacak daha başka gayeleri gerçekleştirmek için kendini şehadete atması demektir. Çünkü bir kişinin kalabalık bir gruba saldırıda bulunmasının sonucunun o bir kişinin öldürülmesi olacağı kesindir. Yukarıda da zikrettiğimiz gibi geçmişte bu tür şehadet eylemlerinin kılıçla gerçekleştirilmesi bugün bombayla veya benzeri şeylerle gerçekleştirilemeyeceğini göstermez.

* Maliki mezhebi alimlerinden Kasım ibnu Muhaymere, Kasım ibnu Muhammed ve daha başka fakihler, Allah için halis niyetle olması ve kişinin kendinde bir güç olduğunu hissetmesi halinde bir kişinin kalabalık bir düşman birliğine saldırmasının sakıncalı olmadığını söylemişlerdir.

* Şevkani de Neylu'l-Evtar'da düşmana esir olmak istemeyen bir Müslümanın öldürülünceye kadar çarpışmasının caiz olduğunu söylemiştir. Bazı ilim adamları da düşmana esir olduğu takdirde kendisine işkence edileceğinden dolayısıyla bu işkence altında Müslümanların sırlarını verebileceğinden endişe duyan bir kişinin kendini ölüme atmasının intihar sayılamayacağını ifade etmişlerdir. Bu yöndeki fetvalar kişinin kendini ölüme atmasının her zaman intihar hükmünde olmadığını, bu konuda niyet ve gayeye bakılması gerektiğini göstermektedir.

* Ünlü tefsir alimi Cassas'ın Ahkamu'l-Kur'an, C.1, sh. 309'da naklettiğine göre hanefi alimlerinden Muhammed ibnu Hasan eş-Şeybani şöyle demiştir: "Eğer sonuçta kurtulabileceğini veya öldürülse de düşmana zarar verebileceğini tahmin ediyorsa bir kişinin bin kişiye karşı saldırı gerçekleştirmesinde sakınca yoktur... Sonuçta kurtulamayacağını hatta düşmana da bir zarar veremeyeceğini ama Müslümanlara cesaret kazandıracağını, böylece onların kendisini örnek alarak düşman karşısında aynı cesaretle çarpışacaklarını hesap ediyorsa yine de saldırıda bulunmasında bir sakınca yoktur. Allah'ın izniyle bu hareketinden dolayı sevap alacağını umarım."

* Ebu Hamid el-Gazali, İhya'da, bir Müslümanın öldürüleceğini bile bile bir düşman birliğine saldırmasının caiz olduğunda ihtilaf olmadığını bildirmiştir.

* İmam Nevevi de cihad esnasında belli bir gaye için kişinin kendini tehlikeye atmasının caiz olduğunu söylemiştir. Nevevi'nin şehadet eylemleriyle ilgili açıklamasını yukarıda vermiştik.

* Beyhaki de Sünen'inde, Avf ibnu Afra ile Umeyr ibnu Humam'ın Bedir'de, Enes ibnu Nadr'ın Uhud'da ve Bera ibnu Malik'in Yemame'de yaptığı hareketleri delil göstererek bir kimsenin kendini şehadete atmasının veya şehadeti göze alarak bir eylem düzenlemesinin caiz olduğunu bildirmiştir.

* Kurtubi, Tefsir'inde, Yüce Allah'ın: "İnsanlardan öyleleri de vardır ki, canlarını Allah'ın rızasını kazanma yolunda feda ederler" (Bakara, 2/207) ayetini bir kimsenin düşmana zarar vermek veya Müslümanlara güç kazandırmak amacıyla şehadete atmasının caiz olduğuna delil göstermiştir. (Bkz. Kurtubi Tefsiri, C. 3, sh. 21)

* Maliki alimlerinden Ebu Abdillah Muhammed ibnu Ahmed bir kimsenin kalabalık bir düşman topluluğuna veya saldırgan grubuna yahut isyancılara karşı eylem düzenlemesi hakkında şöyle demiştir: "Saldırıda bulunacağı kimseleri öldürüp de kurtulacağına kanaat ederse bu hareketi yapması iyidir. Öldürüleceğine ancak yine de karşı tarafa zarar vereceğine yahut Müslümanların yararına olacak bir etki yapacağına kanaat ederse o zaman yine caizdir." Ebu Abdillah bu görüşüne Bera ibnu Malik'in Yemame'deki hareketini delil göstermiştir.

* Yine Maliki alimlerinden İbnu Huveyz Mikdad şöyle demiştir: "Bir kişinin bir gruba yahut kalabalık bir asker topluluğuna saldırması konusuna gelince: Bu kişi eğer kendisinin öldürüleceği ama bununla birlikte düşmana zarar verebileceği veya başarılı çarpışma yapabileceği ya da Müslümanların yararına olacak bir etki yapabileceği kanaatini taşıyorsa bu hareketi caiz olur." İbnu Huveyz, bu görüşüne, bizim yukarıda verdiğimiz ve İranlıların fillerine karşı bir Müslüman mücahidin atını alıştırması ve tek başına bir orduya saldırması olayını delil göstermiştir.

Bu aktardıklarımız Allah yolunda, düşmana zarar vermek veya Müslümanların yararına olacak bir etki bırakmak için kendini şehadete atmanın caiz olduğu konusunda söylenenlerin sadece bir kısmı. Sonuç itibariyle, İslam fıkhına göre intihar genellikle, bir insanın dünya sıkıntılarından bıkarak ölümü tercih etmesi ve herhangi bir yolla kendi kendini öldürmesidir. Bir tek ilim adamı bile cihad esnasında düşmana zarar vermek yahut Müslümanlara cesaret kazandırmak amacıyla kendini ölüme atmanın intihar sayılacağını söylememiştir. Sadece ölümü göze alarak gerçekleştirilecek eylemlerde gözetilmesi gereken birtakım kurallar belirlemişlerdir. Çağımızın ileri gelen alimleri de aynı şeyi vurgulamaktadırlar. İşte Prof. Dr. Yusuf el-Kardavi'nin konuyla ilgili hutbesinden birkaç cümle: "Ne yazık ki HAMAS'taki kardeşlerimiz yoğun bir baskıya maruz kalınca bütün herkes bıçaklarını onlara doğru çevirdi. Böylece herkes onlara sövmeye, ağır tenkitler ve lanetler yağdırmaya başladı... Böylece suçlular ve terör hamlesi başlatan teröristler topluluğu haline geldiler. Oysa daha düne kadar intifadanın fedaileri, kendilerini şehadete atan büyük kahramanlardı. Bu hareketin geçmişte kahramanca eylemler olarak nitelenen eylemleri nasıl oldu da birden bire "intihar saldırıları" haline geldi? Bunun tek sebebi Arap toplumlarının kafalarının yahudileştirilmesidir. İsrail zihinleri yahudileştirdi. Medya, Rabbimizin merhamet ettiklerinin dışında kalanların kafalarını yahudileştirdi. Rabbimizin koruduklarının -ki onların sayıları da azdır- dışında kalan politikacıları yahudileştirdi. Böylece kahramanları teröristler, onların eylemlerini de cinayet eylemleri olarak adlandırmaya başladık..."

Kuveyt Üniversitesi Şeriat Fakültesi dekanı Prof. Acil Casim en-Neşemi de, Kuveyt'te çıkan el-Kabes gazetesinin 19 Mart 1996 tarihli sayısında yayınlanan konuyla ilgili fetvasında özetle şu bilgileri veriyor: "Üzerine bomba bağlayarak veya arabasına bomba koyarak düşmanların arasına dalan bir genç bu hareketiyle düşman tarafında ölüme yol açmayı ve düşmana herhangi bir şekilde zarar vermeyi amaçlıyorsa bu hareketinden dolayı intihar etmiş sayılamaz. Fakat bunun belli şartları var: Birinci olarak: Bu hareketiyle Allah'ın kelimesini yüceltmeyi (i'layi kelimetillah), Allah yolunda ölümü ve Allah'ın dininin yücelmesini amaçlamış olmalı. İkinci olarak: Düşmana zarar vermek için başka bir seçeneğin bulunmadığı yahut bu seçeneğin diğer seçeneklerden daha çok düşman üzerinde etki yapacağı bilinmeli. Üçüncü olarak: Bu tür bir eylemin fert üzerindeki etkisine değil cemaat üzerindeki etkisine itibar edilmeli, böyle bir eylemin nasıl bir sonuç getireceği cemaat açısından değerlendirilmelidir. Böyle bir eylemin ne gibi sonuçlar getireceği üzerinde araştırma yapılmadan ferdi olarak bu tür bir eyleme girişilmesi ise caiz olmaz." Prof. en-Neşemi bunlara dikkat çektikten sonra ilim adamlarının istişhadi eylemlerin cevazıyla ilgili görüşlerini ve bu konuda dayandıkları delilleri sıralıyor. Biz bunların çoğunu yukarıda verdiğimizden burada tekrar etmeye gerek görmüyoruz. Ancak şunu belirtelim ki, en-Neşemi, ilim adamlarının bir kişinin kalabalık bir düşman topluluğuna, düşmana zarar vermek yahut Müslümanlara cesaret kazandırmak amacıyla saldırıda bulunmasının cevazına delil olarak gösterdikleri rivayetlerin Filistin cihadı esnasında gerçekleştirilen istişhadi eylemler için de delil sayılacağını ifade etmektedir.

Ezher Alimleri Cephesi de, Filistinli mücahitlerin eylemlerine yöneltilen tenkitler üzerine yayınladığı fetvada bu eylemlerde şehid olanların şehitlerin üstünleri arasında yer almalarının umulduğunu dile getirdi. Ezher Alimleri Cephesi'nin fetvasında da bizim yukarıda sıraladığımız rivayetler ve görüşler delil olarak gösterilmekte, ardından da şöyle denmektedir: "Bu itibarla, Filistin'de ve daha başka yerlerde, Allah'ın kendi üzerindeki hakkını ve Müslümanların haklarını düşünerek kendilerini ölüme atanlar, Allah'ın izniyle, şehadet sevabından mahrum olmayacaklardır... Filistin toprağı canların ve malların uğrunda feda edilmesine en layık topraklardandır. Dolayısıyla, orası için şehid olanlar inşallah şehitlerin en üstünlerinden olacaklardır. Ahmed ibnu Hanbel, Müsned'inde Ebu Umame'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Ümmetimden bir grup sürekli hak üzere hareket edecek, düşmanlarına üstün geleceklerdir. Allah'ın emri gelinceye kadar (onların bu cihadları devam eder), kendilerine muhalefet edenlerin muhalefetleri onlara bir zarar vermez." "Onlar nerededirler ey Resulullah?" diye soruldu. O da şöyle buyurdu: "Beyti Makdis'de (Kudüs'te) ve Beyti Makdis'in (Kudüs'ün) çevresindeki bölgelerde."... Burada şunu ifade etmeliyiz ki, gasp edici gaspını sürdürdüğü sürece onun gözetilmesi gereken hiçbir mahremiyeti yoktur. Kanının ve canının da dokunulmazlık hakkı (ismeti) kalmaz."

Prof. Dr. Hemmam Said, Prof. Dr. Yasin Deradine, Prof. Dr. Muhammed Amr, Prof. Salah Abdulfettah el-Halidi, Prof. Dr. Muhammed Uveyde, Prof. Dr. Mahmud Salih Cabir, Prof. Dr. Rasih el-Kurdi gibi tanınmış ilim adamları başta olmak üzere şeriat ilimlerinde otorite sayılan onlarca ilim adamının imzasını taşıyan, "Şeriat alimlerinin Filistin toprağındaki istişhadi eylemlerin meşruiyeti hakkındaki fetvaları" başlıklı bir fetvada da şöyle denmektedir: "İlim adamlarının ileri gelenleri tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarında bir kişinin şehid olmayı göze alarak kalabalık bir düşman kitlesine saldırmasının caiz olduğuna ve bu eylemiyle Allah'ın rızasını, düşmana zarar vermeyi gaye edinmesi, niyetini de halis tutması halinde eylem esnasında şehid olmasının saygın bir şehadet olduğuna hükmetmişlerdir." Fetvada daha sonra konuyla ilgili rivayetler ve görüşler naklediliyor. Sonuçta da şu ifadelere yer veriliyor: "Sonuç itibariyle bilinmelidir ki intihar şer'an reddedilen bir harekettir. İntihar, intihar eden kişinin Allah'ın rahmetinden ümit kestiğine, O'nun kaderine rıza göstermediğine, kaza ve imtihanına sabretmediğine delalet eder... Allah'a olan bağlılığı, O'nun dininin yücelmesi, Peygamberinin isra ve mirac

topraklarının işgalden kurtarılması için cihad ettiği, düşmana karşı verdiği cihadda ve düşmana zarar verme konusunda bağlı kalmak zorunda olduğu şeriatın kendini ne ile yükümlü kıldığının bilincinde olduğu bilinen, kendisi Allah'a gönülden boyun eğmiş ve yalnız Allah'ın rızasını gözeterek Müslümanların zaferi için kendini şehadete atan bir genç için aynı şeylerin söylenmesi mümkün müdür? Bu durumdaki kişi Yüce Allah'ın şu ayetinde kastettikleri arasına girer: "İnsanlardan öyleleri de vardır ki, canlarını Allah'ın rızasını kazanma yolunda feda ederler" (Bakara, 2/207) İlim ehli böyle konuşurken ilimden nasipleri olmayanlar ne yazık ki, Filistin'deki fedakar kardeşlerimizin, kutsal Filistin topraklarını siyonizm kirinden temizlemek için cesaretle gerçekleştirdikleri eylemler hakkında ulu orta konuşuyorlar. Düşünmüyorlar ki, İslam adabı insanın bilmeden konuşmamasını, bilmediği bir konuda en azından susmayı tercih etmesini gerektirir. Düşünmüyorlar ki, intihar Allah'ın haram kıldığı bir şeydir ve bu insanlar Allah yolunda canlarını feda ediyorlar. İşin şer'i delillerini bulmadan böyle bir hareketi yapacak, dolayısıyla hem dünya hem de ahiret hayatlarını mahvedecek kadar aptal değiller. Ne yazık ki son zamanlarda, Batı'dan geçme o "bana göre, bence..." ibaresiyle başlayan ve hiç sevmediğim "ben" merkezli anlayış iyice moda oldu. Artık İslami anlayış sahiplerinin bile çoğunun, bir konuda Allah'ın hükümlerini, ilim ehlinin açıklamalarını araştırma zahmetine katlanmadan: "Bana göre, bence..." ibaresiyle başlayan uzun yorumlar yaptıklarını görüyor ve ciddi şekilde rahatsız oluyorum. Zaten bu kadar farklı gruplara ayrılmamız da hep böyle "ben" merkezli düşünmemizden ileri gelmiyor mu? Oysa Yüce Allah: "Eğer bilmiyorsanız zikir ehline (yani ilim sahiplerine) sorun." (Nahl, 16/43) demiyor mu? Ve yine Yüce Allah: "Bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız onu Allah'a ve Peygamber'e götürün. Bu daha hayırlı ve sonuç bakımından da daha güzeldir." (Nisa, 4/59) diye buyurmuyor mu? Lütfen Allah'ın kitabını ve Resulullah (s.a.s.)'ın sünnetini her zaman ölçü ve terazi olarak kabul edelim ve kardeşlerimiz hakkında insaflı olalım. Bilmeden başkalarının oyunlarına alet olmayalım.
 

mustafa

Profesör
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
1,972
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Ankara
Harıs kardeş sana göre mehdi Usame ve bazen silahsız insanların ölümü ile sonuçlanan şehadet eylemi doğru.

İslamda intihar edenin hükmünü bilmeyen yoktur. Peki bu eylemin intihardan farkı nedir?.
 

HARIS

Asistan
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yukarıdaki İlim Alimlerin İçtihadlarını Oku Sonra İlmin yetiyor ise Münazara edelim İnşaAllah...
 

HARIS

Asistan
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Prof.Dr.Yusuf El-Kardavi

Filistin Halkı ve Zulm Altında kalmış müslüman ülkelerin ,haklarını savunmak adına intihar komandolarıyla karşılık vermeleri ,yani intihar komandosu olmak şeriat-din bakımından meşrumu değil mi?
Kudüs,Telaviv,Askanlan,Irak ta buzamana kadar birçok patlamalar meydana geldi bu patlamalarda bir çok israil vatandaşı öldürüldü.Bu olaylar Şahadet gönüllülerinin yaptıkları operasyonlar sonucunda meydana gelmiştir.Bu olayları Hamas ,El-Kaide gibi direnişçi müslümanlar gerçekleştirmiştir.
İşte bu olayların meydana gelmesinden ve operasyonların gerçekleşmesinden sonra çok fazla sorular gelmeye başladı.Genelde intihar komandosu diye adlandırılan bu tür operasyonlar gerçekten Allah yolunda cihat etme hükmü içinde yer alırmı almazmı?Yaksa terörist bir hareketmi.?
Bu operasyonlarda hayatını kaybedeb intihar komandoları ,şehit olarak değerlendirilebilirler mi?Yoksa bunlar intehirmı etmiş sayılırlar? Çünkü bu kimseler kendi canlarına kendi elleriyle kıyıyorlar veya kendi hayatlarına kendi elleriyle son vermiş oluyorlar.Acaba bu şekilde yapılmış bir eylem ,Kur'an'da yasaklanmış olan "Kendi Elleriyle Kendilerini Tehlikeye" atma hükmünün içinde yer alıyorlar mı?Çünkü yüce Allah Kur-an'da şöyle buyurmaktadır:
"Kendi Ellerinizle Kendinizi Tehlikeye Atmayın." (2,Bakara ,192)
Burada şunu söylemek isterim :Şurası bilinmelidirki bu operasyonlar,Allah Yolunda yapılan cihat nevilerinin en büyüğü ve üstünüdür.Bu karşı tarafı yani düşmanı korkutma ile alakalı meşru bir ürkütme ve korkutma hareketidir ki, Kur'an buna yüce Allah'ın şu kavliyle işaret buyurmaktadır.
"Ey Müminler! Gücünüz yettiği kadar düşmanlarınıza karşı maddi ve manevi her alanda kuvvet ve Allah yolunda cihad için bağlanıp beslenen atlar/kullanıma hazır,bakımı yapılmış silahlar hazırlayın/stoklayın.Bu hazırlıkla Allah'ın düşmenını ve sizin düşmanınızı ,birde onlar dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği her çağdaki başkaca düşman güçleri korkutup çaydırırsınız."(8,Ebfal 60)
Bu harekete veya bu manadaki operasyona "intihar" adının verilmesi hatalı ve yanlış bir adlandırmadır.Bir saptırmadır.Bu hareket ve operasyon şehit olmak için yapılan bir şahadet kahramanlığıdır.İntihar olaylarından yakından veya uzaktan hiç bir alakası yoktur.Bunu üstlenip yerine getiren kişinin yani şehit düşen kişinin kendiside intihar etmiş olmaktan en uzak olan kimsedir.
Çünkü çünkü intihar eden kimse ,sırf kendi nefsi ve kendi çıkarı adına intihar eder. Oysa bunlar kendileri adına,dinleri,inançları ve ümmetleri adına kendi canlarını feda ediyor.kurban ediyorlar.Bu itibarla bu kimseler intihar edenle aynı şekilde değerlendirilemezler.Çünkü intihar eden kimse, kendi hayatından bıkmış,umudunu kesmiş ve Allah'ın Rahmetinden de umut kesmiş olan kişidir.Şu mücahit olan kimse ,bütünüyle umudunu, Allah'a ve O'nun Rahmet ve Merhametine bağlamış, asla umutsuzluk taşımayan kimsedir.İntehar eden kimse kendini öldürmekle dertlerinden ve tasalarından güya kurtuluyor.Oysa mücahit kişi ise ,Allah'ın düşmanlarına karşı bu yeni silahla karşı koymaktadır.Ki bu savaş türü ,müstekbir yani güçlü ve zalim kuvvetlere karşı,mustazafların-güçsüzlerin ve haksızlığa uğramış kimselerin elinde mukavemet etmek için ellerinde var olan yegane savunma aracıdır.Böyle yapmakla bu şahadet komandoları kendilerini birer canlı bomba haline getirerek Allah'ın ve vatanlarının düşmanı olan kimselere karşı belli yer ve zamanda kendilerini feda ederek düşmana karşı koyabiliyorlar.Bu canlı şahadet bombaları ki ,canlarını Allah'a satmışlar ve düşmanları bu şahadet komandoları karşısında ,artık ne yapacaklarını şaşırır duruma gelmişlerdir.Bu şahadet komandoları başkalarını kollarının arasına alarak ,Allah'tan şehit olmayı isteyen kimselerdir.
Topraklarını -ki bunlar islam toprağıdır-,dinlerini,ırzlarını ve ümmetlerini savunan bu gençler bu davranışlarıyla intihar eden kimseler değiller.Aksine bunlar intihar etmiş olmaktan en uzak olan kimselerdir.Bunlar gerçek manada Şehittirler.Bunlar Allah yolunda canlarını ortaya koyan ve bundan memnun olan kimselerdir.Yeterki niyetleri Allah Rızası için devam etmiş olsun.Yeterki bunu yapmak ve ancak bu şekilde düşmanı korkutmak mecburiyetinde kalmış olsunlar.Çünkü o islam düşmanları kendi güç ve kuvvetlerine güvenerek ,o güce mağrur olarak Müslümanlara karşı meydan okumaktadırlar.Yine bu kendini beğenmiş güç ,dayanışma içinde olduğu diğer güçlerle bu zulmü ve haksızlığı yürütmektedirler.Durum tıpkı çok eskiden Arap bir şaiirn söylediği gibi ;

Eğer kılıçtan sinekten başka yoksa binilecek
Naçar ona biner zavallıcık
Kendilerini inaçları uğruna feda eden şahadet komandoları bu davranışlarıyla ellerinden gelen ve yapabilecekleri başka bir yol olmadığı için bu yolu seçmek zorunda kaldıklarından ,intihar etmiş olmuyorlar.Aynı zamanda bunlar terörist de değiller.Bunlar Şer'i-dini manada bir karşı koymak demek olan bir mukavemet gösteriyorlar.
Çünkü toprakları işgal edilmiş ,hem kendileri hem aileleri buralardan uzaklaştırılarak göçmen ve mülteci konumuna getirilmişlerdir.Hakları ellerinden zorbalıkla alınarak gasb edilmiştir.Gelecekleri karartılmış müsadere altına alınmıştır.Mesele sadece bununla kalmamış ,halen Yahudilerin düşmanlıkları devam etmektedir.Dinleri yani İslam Dinide onlara canlarını ,mallarını ve ırzlarını koruma hakkını vermiştir.Filistin ve İşgal altındaki diğer müslüman halkların yaptığı bundan başka bir şey değildir.Dolayısıyla bu masum ve madur insanların kendi istekleriyle ve seçimleriyle yada rızalarıyla buraları terk etmeleri onlara caiz görülmez.Çünkü bu topraklar sadece onlara ait değil,Darul İslam'a ait topraklardır.
Ayrıca bu kahramanların giriştikleri eylemler ,kendi elleriyle kendilerini tehlikeye atma hükmü içinde değerlendirilemez ve öyle sayılmaz. Yani kimi basit kimselerin ileri sürdükleri gibi değildir.Aksine bu hareket çok önemli,meşru ve cihad bakımındanda övgüye değer bir harekettir,bir eylemdir.Çünkü bu eylemden amaçlanan şey düşmanı yıldırmak ve sindirmektir,onlara zarar vermektir,onların kimilerini öldürmek suretiyle bertaraf etmektir.Dolayısı ile bu eylemlerle diğer düşman güçlerini korkutmak ve kalplerine korku salmaktır.
Kaldıki İsrail toplumu aslında bütünüyle asker olan,silahlı bir toplumdur.Onların sivilleride askerdir.Onlar yani yahudiler, erkekli ve kadınlı olarak hepsi orduda askerdirler.Gerektiğinde her an sivil olanları hemen silah altına çağırabilirler.Dolayısıyla herhangi bir durumda ,konumda veya operasyonda yahudilerden bir çocuğun veya yaşlı birinin öldürülmesi halinde,aslında bu istenmeden olan birşeydir.Bu olay hata veya yanlışlıkla meydana gelmiştir.Zaten buda savaşın zorunlu sonuçlarından birisidir.Dolayısıyla savaşta bu gibi durumların meydana gelmesi olağandır.Çünkü Zaruretler sakıncaları yani yasak ve haram olan şeyleri ortadan kaldırır,yani mubah kılar.
 

yenibeyin

Asistan
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
712
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.yenibeyin.com
Arkadaşlardan allah razı olsun daha önce olayı tam olarak geniş bi şekilde düşünmediğim için olay doğru gibi geliyordu bana ben sadece filistini göz önüne alıp düşünüyordum ve başka çareleri yok diye bakıyordum ama kardeşlerim allah razı olsun olayı genişleterek örnekler verince yanlış düşündüğümü anladım çünkü netice müslüman ölüyor ve müslüman kanı akıtılıyor herkese teşekkürler
 

HARIS

Asistan
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İslami Hükümlerden bir haber olan ve İslam Coğrafyasındaki Savaş Hızla devam ederken Diğer Müslümanlara da Farz-ı Kifaye olduğunu bilmesine rağmen !

Sadece Şeytan ve Nefsinin Telkiniyle Yanlış-Doğru şeklinde ve Oturduğu yerden konuşanlara edepten suküt ediniz sözümüz bile ağar geldi demek ! Defalarca Hucurat Suresi'ni işaret ettim !

Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adıyla

HUCURAT 6 - Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirsen onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.

ISRA 36 - Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri yaptıklarından sorumludurlar.
 

HARIS

Asistan
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yanlış Diyenler İyi Dinlesin !

[YT]LM4MuYunQeA[/YT]

[YT]adD5X9bRJ5U[/YT]
 

EbRu

Paylaşımcı
Katılım
10 Haz 2006
Mesajlar
336
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Bencede yanlış hem islami kötü lanse ediyor.
 

HARIS

Asistan
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bu Yorum Yapanlar Nasıl Vebal aldıklarını anlamıyor olmalılar ! Bilmediğinizin Üzerine gitmekten vazgeçin ! Bu Acizane Emri bil Mağruf ve Nehyi Anil Münkerdir... İslam Haksız yere saldırmayı caiz görmez ! Lakin Nefse göre haklı-haksız seçilmez... ! Vukuları İlmi delilleriyle Açıklayamazsanız Allah'a karşı sorumlu olursunuz ! Sizin nefsiniz İslam'ı kötü gösteriyor diye Yanlış diyen zihin İslam'a teslim olmuş anlayış olamaz... ! O zaman Afganistan, Çeçenistan, Irak, Keşmir, Pakistan, Ürdün, Somali, Esaam v.s. bölgelerde Abd-İsrail ve Avaneleri tarafından Katledilen, İşkence gören, Tecavüze Uğrayan Müslümanları yok sayarsınız O zaman bilin ki siz yoksunuz !
 

HARIS

Asistan
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Abd-İsrail ve Mürtedlerin, Münafıkların Fitnelerini bilmeden Yorum yapmak doğru değildir...

Sadr kenti canavarı yakalandı-Video

http://dunyabulteni.net/haber_detay.php?haber_id=6207

Sadr kentinde meydana gelen patlamaların ardında kimin olduğu ortaya çıktı.

03/12/2006 - 07:53


Dünya Bülteni Haber Merkezi



23 Kasım Perşembe günü Mukteda Es-Sadr’a bağlı Şiilerin yoğun olarak yaşadığı Sadr kentinde meydana gelen ve yaklaşık 200 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan patlamaların ardında bir başka Şii grubu çıktı.


Er-Rabıtatu’l-Irakıyye (Irak Birliği) sitesinde yer alan habere göre, patlamanın ardından kentte Abdülaziz El-Hekim’e bağlı Şii Bedir Tugayları’ndan bir kişi yakalandı. Mukteda Es-Sadr’a bağlı Mehdi Ordusu mensupları tarafından sorgulanan Firas Muhammed Abdüzzehra Er-Rukkabi, Şii olduğunu ve patlayıcıları kendisinin koyduğunu itiraf etti.


Firas Muhammed Abdüzzehra Er-Rukkabi, sorgulamasında patlayıcıları kendisine Sadr kenti yakınlarındaki Er-Reşad mahallesinde oturan Hakem isimli bir Şii’nin verdiğini söyledi.



Er-Rukkabi’nin Mehdi Ordusu üyesi tarafından sorgulanması ve itiraflarıyla ilgili görüntüleri yayınlayan Er-Rabıtatu’l-Irakıyye sitesi, Hakem’in Şii Bedir Tugayları mensubu olduğu nun belirlendiğini ve halen Mehdi Ordusu tarafından aranmakta olduğunu bildirdi.



Er-Rukkabi, sorgulamada patlayıcıları 55 numaralı bölgede pazar yerine nasıl koyduğunu ve karşı caddeye geçip düğmeye bastığı anlattı.



Firas Muhammed Abdüzzehra Er-Rukkabi’nin, sorgulamasının ardından Mehdi Ordusu tarafından idam edildiği bildirildi.


Abdülaziz El-Hekim kimdir ?

6218.jpg


http://www.dunyabulteni.net/haber_detay.php?haber_id=6218
 

HARIS

Asistan
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Sünni ve Şia savaşı yoktur... ! Batı bu Kaosu istediği için lanse eder... İşgal Güçlerinin Ajanlarının Arap kıyafetleri giymek suretiyle Uzaktan kumandalı Araçlar ile Sünni ve Şia şekline girip birbirlerine Düşman etmek istemetedir... Bunlara Münafıklar ve Mürtedlerde çıkarları için katılınca Olay büyür ! Lakin Şiddet gibi gösterilmek istenen Haklı Direniş çürütülmeye çalışılır Amaç'ta budur ! Abd'yi girdiği Yenilgiden ve Bataklıktan kurtarmak ve İsrail'in Arz-ı Mevud(Vaad edilmiş toprakları) vermektir... Üzücü ki Hucurat Suresi'ni defalarca ifade edilmesine karşı Konudan ve Dünyadan haberi olmayanların Sadece nefsi açıklama yapıp vebal almalarıdır... !
 

HARIS

Asistan
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
406
Tepkime puanı
0
Puanları
0
[YT]d_t7P0WY9BY[/YT]

[YT]D-zA6fzgIAU[/YT]

Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

A'raf-179. Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.

Necm-11.(Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.

En'am-104. (Doğrusu) size Rabbiniz tarafından basiretler (idrak kabiliyeti) verilmiştir. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de kör olursa zararı kendinedir. Ben üzerinize bekçi değilim.

Fatir-19. Körle, gören bir olmaz.

Furkan-73. Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar;

Hud-24. Bu iki zümrenin (müminlerle kâfirlerin) durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların hali hiç eşit olur mu? Hâla ibret almıyor musunuz?

isra-72. Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır.

Maide-71. Bir belâ olmayacak zannettiler de kör ve sağır kesildiler. Sonra Allah tevbelerini kabul etti. Sonra içlerinden çoğu yine kör ve sağır oldu. Allah onların yaptıklarını görmektedir.

Neml-81. Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getiremezsin. Ancak âyetlerimize inanıp da teslim olanlara duyurabilirsin.

Rum-53. Körleri de sapıklıklarından (vazgeçirip) doğru yola iletemezsin. Ancak teslimiyet göstererek âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.

Yunus-43. Onlardan sana bakan da vardır. Fakat -hele (gerçeği) göremiyorlarsa- körleri sen mi doğru yola ileteceksin?

insan-24. Artık Rabbinin hükmüne (boyun eğip) sabret; onlardan hiçbir günahkâra, yahut hiçbir nanköre boyun eğme.

Tevbe-64. Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir sûrenin müminlere indirilmesinden çekinirler. De ki: Siz alay edin! Allah o çekindiğiniz şeyi ortaya çıkaracaktır.
 
Üst