önemli risale-i nur dersleri ve nurcular hakkında bilgiler-belgeler!!!!

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0
Sen dinini hükümetten mi öğreniyorsun?
Yada din deyince hükümet ne alaka?
Dün başka hükümetler vardı yarın başka hükümetler olacak
Değişene değil kendini değişmeyene ada
Belki bir işe yararsın

teşke sizde değişip görebilseniz..said nursi kitaplarındaki safsatalar ,adını uydurulmuş düzmece tarihsel hikayelerle ayyuka çıkardığınız bir şahsiyyetin neler yazdığını bir görebilseniz..
Sizler bu eserleri insanlara okutup ,hıfs eddirip islam şablonunda yeni bir din yayıyorsunuz..
sen cubbelinin vaazlarındaki kokuşmuşluğu görürken,neden said nursinin yazdığı saçamalıkları görmüyorsun?

ebced cifirle tefsir yapan..

keser civi ile kuranı delip şua sureden k iharfine geliyor deyip esahabı keyfin köpeğinin ismini kıtmir 'idir diyen

kutubu sittede olmayn bir sürü zırva hadisler söyleyen.

hulya ,ruya islam anlatan,


ben yazmadım yazdırıldı diyen..

indi tevilleri çok yer veren

takva aykalarında kendini ve serini övmekten çekinmeyen.

nurculara cennet garantisi veren


acaib dua yöntemleri gelişitirip,azrail cebrail mikailin yüzü suyu hürmetine diyen..

cuma namazına gitmeyen

amerikayı öven

laik cumhuriyyete islam cumhuriyyeti diyen..

Bir şahissiyyeti ve eserleri yaniden sorgulamak gerekmezmi.._?

Bu tipler her zaman kıvırmaya,takiyye açıktırlar.f gülende bu eserlerle yoğrulmuş .ne yaptığı ortada değilmi.sen bunların nesini savunuyorsun bir söylermisin?

Fitne varsa gelirsin hocam fitneyi kaynağında çözersin..okadar ödlekmisin?

Amma gelmez!

çunku bunların rehberi kuran olmadığı için ,kendi şahsiyyetlerini koruyacak bir çok din dışı delil ve tevillerle nefslerini aklamayı çok iyi bilirler..



Bu tiplemerin elinde islam dünyası hiç bir zaman iflaha eremez..!her zaman bir gavura alet olurlar..
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0
Bu günkü haberlerde bank asyanın piyasadan 2milyar dolar topladığı yazılıyor..bankanız dolardaki bu patlamadan nererden haberi vardı acaba?..bu iş aynen 28 şubatta çevik bir'e telefon açıp paşam isterseniz paranızı dolara çevirilim" e çok benziyor..
yoksa risaleni nurlardan ebced cifirli hesaplar gelecekten işaretmi aldınız..
varsa böyle durum bizede paylaşın..
tüm müslüman zengin olsun..

vaiz lobisi iyi çalışıyor
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0
sorulara cevab yok tabi!nereden vereceklerki?batıl bir anlayışın nesi nasıl savunacaksınızki?

foruma 2 haftadır bakıyorum.Forumun en molla müslaman kesimi toz olmuş! sesleri solukları dahi çıkmıyor.

Ben bunun tarafındayım demiyor.

Amma kendi cemaat ve tarikatı olunca gece gündüz ,aman beni tarikatımı rencide ederler diye forumu takip ediyorlardı?

şimdi neredeler?

birisi kabir azabı için izolasyonlu mezar odası hazırlamakla uğraşıyor..

diğer cihadcımız uçtu gitti..!
:confused1:
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
öncelikle mehmet kırkıncı abimizin, fetulah beyle ve yaşananlarla ilgili yaptığı açıklama ile ilgili kişisel yorumumuzu ekleyelim. sonra da abimizin açıklamasını;


mehmet abimiz, anlaşıldığı kadarı ile geniş daireyi takip etmiyor ve/veya takip edemiyor.

şu kadarını söyleyebilirim. yaşananları görebilmek için, geniş daireyi takip etmek ve az bir “feraset” sahibi olmak yeterli.

üstadın mutlak varisi abilerin yayınladığı lahikadan sonra bu olmamış! bir yangın var. bu yangın nurcu kardeşlerimize ulaşmadan ön alınması gerekmektedir. bu yangının müsebbibini görmeden, taraflara eşit mesafede durmak bir nur talebesine yakışmamıştır. “hakkın hatırı alidir hiçbir hatıra feda edilemez. “ ve “bi taraf olan bertaraf olur” düsturlarını hatırlatmak isteriz.

not: ayrıca; mehmet abimizin, fetulah beye hala hüsnü zanna yaklaştığını görmek açıkçası bizi şaşırtmamıştır. bu durum; üstadın mutlak varisi abilerin yayınladığı "lahika" nın, umum nur dersanelerinde ve de nurcu kardeşlerimize ait internet sitelerinde neden yayınlanmadığını da açıklamaktadır. malesef nurcular da bir başıboşluk vardır. abilerin yayınladığı lahika dersanelerde okunamıyor bile

not2: üstadın mutlak varisi abilerin sözleri, aynı üstadın sözleri gibidir. bir orduda genelkurmay başkanı söz sözledikten sonra, ordu komutanına düşen, genelkurmay başkanının sözünün arkasında durmaktır.



fi emanillah.







şimdi de mehmet kırkıncı hocadan, fetulah gülen ve yaşananlarla ilgili önemli açıklama haberi!!!!...



11 Ocak 2014 Cumartesi 08:17
Hükümet ile Hocaefendi cemaatinin sulhu için dua ediyorum


Mehmet Kırkıncı Hocaefendi’den taraflara çağrı
145025.jpg


"Risale Haber-Haber Merkezi
Mehmet Kırkıncı Hocaefendi, hükümet ile Gülen cemaati arasında yaşanan tartışmalara dair açıklamada bulundu.
“Hocaefendi Cemaati ile Hükümet Erkânı arasında meydana gelen kırgınlıklar ve üzücü hadiseler, milletimizi hususen ehl-i hamiyeti derinden yaralamış, bazı kardeşlerimizi meyus edip gelecek adına ümitsizliğe sevk etmiştir. Hizmetlerini çok takdir ettiğim ve kendilerine duacı olduğum bu iki tarafın bugün karşı karşıya gelmiş olmaları bütün ehl-i iman gibi beni de fevkalade rahatsız ve müteellim etmiştir. Ehl-i iman arasına sokulmaya çalışılan, gıybet, su-i zan ve fitneye sebep olan bu elim hadiseyle şiddetli bir imtihan geçiriyoruz” şeklinde konuşan Kırkıncı Hocaefendi, “üzücü hadiselerin ve kırgınlıkların bir an evvel sulhla neticelenmesi, birlik ve beraberliğimizin devamı için sürekli dua ediyorum” dedi.


İşte Mehmet Kırkıncı Hocaefendinin açıklaması:


Risale-i Nur ışığında hadiselere bakış
Beşeri dalalatten hidayete, zulümattan nura çıkaran, insanların nefislerini tezkiye eden, akıllarına muallim, ruhlarına mürebbi, gönüllerine kandil olan, milyonlarca insanı evliya, asfiya, mürşid ve müceddid makamına çıkaran Kur’an-ı Azimüşan hakkında binlerce tefsir yazıldı.
Risale-i Nur da Kur’an’ın manevi bir tefsiridir. Ondaki ulvi hakikatler, iman, marifet, ahlak, edep ve irfan sahasında büyük fütuhat yapmış, başta Arapça ve İngilizce olmak üzere kırktan fazla dile çevrilmiş, hamiyetli ve gayretli insanlar tarafından Avrupa, Amerika, Afrika ve Asya kıtalarına kadar ulaştırılmıştır. Şimdi dünyanın her tarafından gelen ses Bediüüzaman’ın sesidir.


Cenab-ı Hak, lütuf ve kereminin icabı olarak ahir zamanda Peygamber Efendimizin (sav) büyük bir varisi ve asrın müceddidi olan Bediüzzaman gibi mümtaz bir şahsiyeti insanlığın imdadına gönderdi.

“Ben imanın cereyanındayım, karşımda imansızlık cereyanı var. Başka cereyanlarla alakam yok”buyuran Bediüzzaman Hazretleri, altı bin sayfalık bir marifet hazinesi olan Risale-i Nurlarla bir taraftan iman ve Kur’an hakikatlerini mukni delillerle izah ve ispat ederek gençleri her türlü menfi cereyanlardan, batıl itikatlardan, sefahat ateşinden muhafaza etmiş, diğer taraftan neşrettiği lahikalarla Nur talebelerinin hadiselere, dünya cereyanlarına ve siyasete bakış açılarını ortaya koymuştur.


Sikke-i Tasdik-i Gaybi adlı eserinde şöyle buyurur:

“Sakın dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın, karşınızda ittihad etmiş dalâlet fırkalarına karşı sizi perişan etmesin. "Elhubbu Fillâh" "Velbuğzu Fillâh" düstur-u Rahmânî yerine -el'iyâzü billâh- "Elhubbu fissiyaseti velbuğzu lissiyaseti" düstur-u şeytanî hükmederek, melek gibi bir hakikat kardeşine adavet ve "el-hannâs" gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve tarafdarlıkla zulmüne rıza gösterip cinayetine mânen şerik eylemesin.”


Üstad Hazretleri; “Vazifeleri Hakaik-i imaniye ve Kur’aniyeyi neşretmek olan Risale Nur talebeleri’nin; “garazkâr, tarafgir, adavetkâr, inatçı ve menfaatperest özellikler” taşıyan siyasî ve ideolojik cereyanlardan titizlikle kaçınmalarını ikaz etmiştir.


BEDDUAYI BİLE MENFİ HAREKET SAYMIŞTIR


Üstad Hazretleri başka bir eserinde de şöyle buyurur:
“Risale-i Nur şakirdlerinin, mümkün olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükümetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasisleridir. Çünkü halisane hizmeti Kur’aniye nur talebelerine her şeye bedel kâfi geliyor. Ahiretin ve dünyanın saadetine en büyük vesile olan bir hizmet değil siyasetin her şeyin fevkindedir. Hiçbir şeye alet edilemez. Risale-i Nur ve şakirdlerinin meşgul oldukları vazife, rûy-u zemindeki bütün muazzam mesailden daha büyüktür. Elimizde nur var siyaset topuzu yok. Yüz elimizde olsa ancak nura kâfi gelir.’’


Buna binaen Üstadımızın; “siyaseti ve maddi mübarezeyi tam bırakmak ve hiç karışmamak”prensibini bütün Nur Talebelerinin emir telakki edip hayatlarına tatbik etmeleri ihlas ve sadakatin bir gereği ve vicdani vazifeleridir. Ancak bir Nur Talebesi siyaset yoluyla dine ve vatana hizmet etmeyi istiyorsa, cemaat adına değil, kendi namına siyasete girebilir.
Hayatı boyunca iman ve Kur’an hizmetini herşeyin fevkinde gören, davasından hiçbir taviz vermeyen, akıl almaz zulüm ve işkencelere maruz kaldığı halde, hayatı boyunca daima müsbet hareket metodunu uygulayıp bedduayı bile menfi hareket sayan, kendisine hapishanelerde yer hazırlayıp zulmedenlere bile hakkını helal eden ve talebelerine de sabrı ve müspet hareketi tavsiye eden Bediüzzaman Hazretleri’nin vefatından kısa bir zaman önce umum Nur Talebelerine vermiş olduğu, kendisinin de hayatı boyunca titizlikle tatbik ettiği en son dersi ‘Müsbet Hareket’ olmuştur. Üstad Hazretleri bu mektubun bir yerinde, “Benim Nur âhiret kardeşlerim, ehven-üş şerr deyip bazı bîçare yanlışçıların hatalarına hücum etmesinler. Daima müsbet hareket etsinler. Menfî hareket vazifemiz değil. Çünki dâhilde hareket menfîce olmaz” buyurarak Nur Talebeleri’nin her türlü menfi cereyanlardan şiddetle kaçınmalarını tavsiye etmiştir.
“Hakaik-i imaniye, her şeyden evvel bu zamanda en birinci maksad olmak ve sair şeyler ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalmak ve Risale-i Nur'la onlara hizmet etmek en birinci vazife ve medar-ı merak ve maksud-u bizzât olmak lâzım” (Kastamonu Lahikası) diyen Bediüzaman Hazretleri kendisine yapılan dayanılmaz eza ve cefalara aldırmadan, bütün hayatını iman ve Kur’an hizmetine vakfetmiştir.


Üstad Hazretleri bu hakikati şöyle ifade eder: “Siyaset-i dünya ile hiç alâkadar değilim; yalnız bütün vaktimi ve hayatımı, hakaik-i imaniye ve Kur'aniyeye hasr ve vakfetmişim.”


Risalelerdeki o ulvi hakikatlerin ve harika düsturların en mühimlerinden birisi de yukarıda da ifade ettiğimiz gibi hükümetin icraatlarına karışmamaktır. “Zira hikmet-i hükümeti bilmiyoruz.”


Bediüzzaman Hazretleri “Mesleğim haktır veya daha güzeldir, demeye hakkın var. Yalnız hak benim mesleğimdir, demeye hakkın yoktur.”

“Meşreplerde ittifak mümkün olmadığı gibi lazım da değildir” buyurarak, diğer cemaatlere mensup hamiyetli insanların hizmetlerini de hep takdir etmiştir.


KİM SAÇININ TELİ KADAR İSLAMİYET’E HİZMET EDERSE, ONU KUCAKLAYIN VE TAKDİR EDİN


Üstadımızın en fedakâr talebelerinden biri olan Zübeyir Ağabey, bir sohbetimizde bana Üstad Hazretleri’nin şu sözünü nakletmişti: “Kim saçının teli kadar İslamiyet’e hizmet ederse, onu kucaklayın ve takdir edin.”


Şunu da ifade edelim ki, bir mümin kardeşinin kusurlarına ve eksiklerine bakarak, ona kin ve adavet besleyen kişi, gerçekten insafsızlık etmiş olur. Hâlbuki insanların birbirini sevmesi için birçok sebep vardır. Evet, her insanın noksan tarafları, zafiyet noktaları ve bazı hoş olmayan hareketleri olabilir. Asıl kemal, insanın kendi kusurları görmesi, onların izalesine çalışması ve kalbindeki kin, nefret ve adavet gibi hisleriyle mücadele edip ıslah etmesi ve yerlerine muhabbet ve uhuvveti yerleştirmesidir. Mümin kardeşlerinin güzel taraflarına bakmamak, onların sadece kusurlarını ve noksan taraflarını görmek şeytanın en büyük bir oyunudur.


“İnsanın hayat-ı içtimaiyesini ifsad eden bir desise-i şeytaniye şudur ki: Bir mü'minin bir tek seyyiesiyle, bütün hasenatını örter. Şeytanın bu desisesini dinleyen insafsızlar, mü'mine adavet ederler. Halbuki Cenab-ı Hak haşirde adalet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a'mal-i mükellefîni tarttığı zaman, hasenatı seyyiata galibiyeti, mağlubiyeti noktasında hükmeyler…
Nasıl bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa; bir dağı setreder, göstermez. Öyle de insan garaz damarıyla, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur; mü'min kardeşine adavet eder, insanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesad âleti olur."
(Lem’alar (13. Lem’a)


MÜMİNLER BİRBİRLERİNİN KUSURLARININ İZALESİNE VE ISLAHINA ÇALIŞMALIDIR


Bir insana yakışan hareket kardeşinin, dostunun veya akrabasının kusurlarının izalesine çalışmak ve onları kusurlarıyla sevmektir. Bir doktorun hastasına değil, hastalığa düşman olup, onun tedavisine çalışması gibi, insanlar ve özellikle aynı gayeye hizmet eden müminler de birbirlerinin kusurlarının izalesine ve ıslahına çalışmalıdırlar.

“Mü'min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır.” (Mektubat)


HOCAEFENDİ CEMAATİ İLE HÜKÜMET ERKÂNI ARASINDA MEYDANA GELEN HADİSELER…


Hepimiz bir vücudun azalarıyız. Vücudumuzdaki her hangi bir organın rahatsızlanmasıyla bütün vücut rahatsız olduğu gibi, yaşanan bu hadiselerden dolayı da bizler son derece üzüntü duymaktayız. Elbetteki, iktiza-yı beşer olarak kardeşler arasında zaman zaman ihtilaflar ve anlaşmazlıklar olabilir. Nitekim sahabe-i kiram efendilerimizin arasında bile ihtilaflar olmuştur. Bize düşen aramızdaki ihtilafları yumuşak dille halletmek ve kardeşler arasındaki kırgınlıkları gidermektir. Zira bu Cenab-ı Hakk’ın bir emridir. Nitekim bir ayette mealen şöyle buyrulur:

“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz.” (Hucurat Suresi 49/10)


Bugün maalesef, yukarıda izah edilen içtimaî kaidelere muhalif olarak Müslümanlar arasında bazı üzücü hadiselerin yaşandığına şahit oluyoruz. Son günlerde Hoca Efendi Cemaati ile Hükümet Erkânı arasında meydana gelen kırgınlıklar ve üzücü hadiseler, milletimizi hususen ehl-i hamiyeti derinden yaralamış, bazı kardeşlerimizi meyus edip gelecek adına ümitsizliğe sevk etmiştir. Hizmetlerini çok takdir ettiğim ve kendilerine duacı olduğum bu iki tarafın bugün karşı karşıya gelmiş olmaları bütün ehl-i iman gibi beni de fevkalade rahatsız ve müteellim etmiştir. Ehl-i iman arasına sokulmaya çalışılan, gıybet, su-i zan ve fitneye sebep olan bu elim hadiseyle şiddetli bir imtihan geçiriyoruz.
Bediüzzaman Hazretleri’nin şu ikazlarına kulak verelim:

“İşte ey mü'minler! Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Her birisine karşı tesanüd ederek, el-ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecbur iken; onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârane tarafgirlik ve adavetkâraneinad; hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı? O düşman daireler ehl-i dalalet ve ilhaddan tut, tâehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehval ve mesaibine kadar birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırs ile bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var. Ehl-i ilhadın iki taife-i ehl-i hakikatın mâbeynindeki husumetten istifade ederek birinin silâhiyle, itiraziyle ötekini cerhedip, ötekinin delilleriyle berikini çürütüp ikisini de yere vurmak ve çürütmekten içtinaben memleket ve milletimizin selameti namına elbette gayet cüz'î ve geçici ve ehemmiyetsiz hissiyatınızı feda etmeğe mükellefsiniz.”


Üstad Hazretleri aşağıdaki harika ifadeleriyle de bütün ehl-i imanı şöyle ikaz etmektedir:
“Malûmdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken; bir çocuk, ikisini de döğebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı müvazenede bulunsa; bir küçük taş, müvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârane tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz.” (Mektubat)


Bediüzzaman Hazretleri’nin uhuvvetin ehemmiyetini ifade eden şu harika ifadelerini de nazara vermek istiyorum:
“Kur'an-ı Azîmüşşan'ın hürmetine ve alâka-i Kur'aniyenizin hakkına ve Nurlar ile yirmi sene zarfında imana hizmetiniz şerefine, çabuk bu dehşetli, zahiren küçücük fakat vaziyetimizin nezaketine binaen pek elîm ve feci' ve bizi mahva çalışan gizli münafıklara büyük bir yardım olan birbirinden küsmekten ve baruta ateş atmak hükmündeki gücenmekten vazgeçiniz ve geçiriniz.”


YOLUMUZ MUHABBET, BİRLİK VE BERABERLİK YOLUDUR


Dinimiz içtimai nizamın temeli olan uhuvvet ve muhabbet üzerine bina edilmiştir. Hayatın devamı, lezzeti ve huzuru ancak muhabbet ve uhuvvet ile kaimdir. Bizim yolumuz muhabbet, birlik ve beraberlik yoludur. “Bizler muhabbet fedaileriyiz husumete vaktimiz yoktur.” Eğer bir ailede ve bir toplumda uhuvvet ve muhabbet gibi ulvi hisler kaybolursa, orada nifak, kin, ihtilaf ve adavet tohumları yeşerir. “Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizaçkârâne ittihad gittiği vakit, mânevî, hayat da gider.” Bu noktada çok dikkatli olmamız ve Cenab-ı Hakk’ın şu fermanına kulak vermemiz gerekir:
“Ayrıca Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. Ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi 8/46)


Her iki tarafın da bu ilahi ferman uyarınca fedakârlık yapıp, kırgınlıkları unutmalarını, birbirlerinin noksanlarını ikmal etmelerini, kusurlarını örtmelerini, şu kritik dönemde birbirlerine muavenet etmelerini can u gönülden arzu etmekteyim.


HÜKÜMET İLE HOCAEFENDİ CEMAATİ ARASINDAKİ KIRGINLIKLARIN SULHLA NETİCELENMESİ İÇİN SÜREKLİ DUA EDİYORUM


Bu kırgınlıkların giderilmemesi halinde vatandaşlarımızın bir kısmının Hocaefendiye karşı çıkması, diğer kısmının da hükümete düşman olması gibi hiç arzu etmediğimiz bir durum meydana gelecektir. Bu da vatanımıza ve milletimize telafisi mümkün olmayan zararlar verecek, bundan ancak dış mihraklar ve düşmanlarımız memnun kalacaklardır. Türkiye’nin maddi ve manevi terakkisini istemeyen bu şer odaklarını sevindirmek gibi acı bir neticeye her iki tarafın da razı olmayacağına kuvvetle inanıyorum.


Hükümet ile Hocaefendi Cemaati arasında meydana gelen üzücü hadiselerin ve kırgınlıkların bir an evvel sulhla neticelenmesi, birlik ve beraberliğimizin devamı için sürekli dua ediyorum.


Ne Hocaefendi’nin, özelikle eğitim sahasındaki hizmetleri görmezlikten gelinebilir, ne de hükümetimizin bugüne kadar emsali görülmemiş cesur kararları ve faydalı icraatları hiçe sayılabilir. Her iki hal de, en azından, bir vefasızlık ve kadir bilmezlik olur.


HOCAEFENDİ CEMAATİNE BAKIŞIMIZ


Bu sebeple ifrat ve tefritten sakınmak için her iki kesimin de icra ettikleri büyük hizmetleri özetlemekte fayda görüyorum:
Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yapmış olduğu büyük hizmetleri takdir ediyoruz. Kur’an’ın manevi bir tefsiri olan Risale-i Nurdaki ulvi hakikatleri kendine rehber edinen ve o hakikatleri muhtaç gönüllere ulaştırmak için azami gayret sarfeden, iman, marifet, ahlak, edep ve irfan sahasında büyük fütuhat yaptığı gibi, hem eğitim ve öğretim alanında, hem medya sahasında ve yayın dünyasında büyük hizmetler başaran Hocaefendi’nin ve onun muhip ve mensuplarının yapmış oldukları hizmetleri insaf ve vicdanın gereği olarak takdir ediyoruz. 1955 yılından beri yakinen tanıdığım, senelerce beraber hizmet ettiğim, beraber kaldığım, son derece mütevazı ve hoşgörü timsali, hitabetindeki cezalet ile kalblere sürur bahşeden, nice gençlerin fazilet ve irfanına vesile bir şahsiyet olan Hocaefendi’nin hizmetlerini takdir edip, kendisine ve muhiplerine her zaman dua ediyorum. Kendisi hakkında kaleme aldığım küçük risalemde ve Hayatım ve Hatıratım adlı eserimde belirttiğim gibi, dünyanın yedi kıtasında bayrağımızı dalgalandırıp ülkemizi temsil eden, sahabe gibi i’la-yı kelimetullah için yardan ve serden geçen, fedakâr, hamiyetli, âlicenap altın bir nesil yetişmesine vesile olan Hocaefendiyi ve hizmetlerini gönülden takdir ediyoruz. Hocaefendi’nin bu muazzam hizmetleri, fedakâr, metin, hamiyetli ve gayretli dava arkadaşları ve talebeleri sayesinde Avrupa, Amerika, Afrika ve Asya kıtalarına kadar ulaştı. Dünyanın en ücra köşelerinde bile açılan bu okullar, hem İslamiyet’i hem de Türkiye’yi bütün dünyaya tanıtmaya vesile oldu. Hiç şüphe yok ki, Hocaefendi’nin dünya çapındaki bu hizmetlerinde Risale-i Nurların büyük bir rolü olmuştur. Zaman zaman düşünüyor ve ziyaretime gelen kişilere hep şunu nazara veriyorum:


“Risale-i Nur olmasa idi bu gençlere nasıl bir yön verecektik? Onlara nasıl bir hedef gösterecektik? Onları anarşiden, terör belasından, menfi ideolojilerden, asrın en büyük tehlikesi olan sefahat ateşinden acaba nasıl muhafaza edecektik? Risale-i Nur’lar hem dünyamızı hem de ahiretimizi aydınlatan ve kucaklayan bir nur oldu. Bizi bir akraba haline getirdi. Eğer Risale-i Nur hizmeti olmasa idi biz hayatımızı ne ile ve nasıl değerlendirecektik.”
İşte Risale-i Nurdan tefeyyüz eden o hamiyetli, fedakâr, âlihimmet ve âlicenap insanlar; ülkemizin ve milletimizin dış devletlerdeki kültür elçiliği misyonunu bihakkın eda etmişlerdir.


HÜKÜMET VE ERKÂNINA BAKIŞIMIZ


Risale-i Nur Talebeleri olarak bizlerin hükümetlere ve onların icraatlarına bakışımız bugüne kadar hep aynı çizgide devam etmiştir ve bundan sonra da böyle devam edecektir. Bizler, sevad-ı azama tabi olarak, milletin maddi ve manevi terakkisine vesile olacağına inandığımız bir partiyi hiçbir menfaat ve karşılık beklemeden destekleriz. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri de “Siyasi bir parti” kurarak iktidara talip olma manasındaki bir siyaset anlayışından şiddetle kaçınmış ve talebelerini de kaçındırmıştır. 1957 seçimlerinin yapıldığı 27 Ekim günü talebesi Zübeyir Gündüzalp’la beraber Isparta’da bulunan Bey Camiinde bizzat sandık başına gitmiş,“Benim reyim ehemmiyetlidir” diyerek Demokrat Parti’ye rey vermiştir.
Bu hakikatlere binaen hükümet icraatlarına bu pencereden bakıp diyoruz ki:
Tanzimat’tan bugüne kadar böyle maharetli bir kadro ilk defa gelmiştir. Rahmetli Adnan Menderes ile merhum Turgut Özal’ın bu milletin maddi ve manevi terakkisi için yapmış oldukları hizmetlerini şükranla yad ediyoruz. Ancak onların böyle yeteri kadar maharetli bir kadroları yoktu. Şimdi ise Sayın Başvekil ve hükümet erkânının on bir yıla sığdırdıkları azim hizmetlerini nazara alınca, böyle kaliteli ve maharetli bir kadronun varlığına ilk defa şahit oluyoruz. Hükümetimizin on bir yıllık icraatları arasında; resmi dairelerde başörtüsünün serbest olması, Kur’an-ı Kerimin ve siyerin ders kitabı olarak okullarda okutulmaya başlanması, duble yolların, tünellerin, hava alanlarının, hızlı trenlerin yapılması, IMF’ye olan borcun ödenmesiyle Batılı güçlerin tahakkümünden kurtularak ekonomik bağımsızlık kazanılması, 153 yıllık rüya olan tarihi Marmaray projesinin hayata geçirilmesi, Kanal İstanbul gibi dev bir projenin hazırlanması, başta Savunma Sanayi olmak üzere dış devletlerden alınan birçok araç ve gerecin memleketimizde üretilmeye başlanması gibi daha sayamayacağımız birçok olağanüstü hizmetlerin yapılması başta Avrupa olmak üzere dünyanın nazar-ı dikkatini ülkemize celbetmiştir.

Bu hizmetleri görmezlikten gelmek herhalde hakşinaslık değildir. Başvekilimizin, Türkiye’nin itibarına itibar katarak dünya nazarında ülkemizi, hatırı sayılır bir konuma getirmesindeki gayreti takdire şayandır. Davostaki kararlılığı ve dik duruşu, milletinin derdiyle dertlenmesi, dünyadaki muhtaçların yardımına koşması, gerek memleketimizde gerek muhtelif ülkelerdeki ecdadımızın imar ettiği tarihi dokuyu gün yüzüne çıkarmasındaki mahareti, yurdumuzun en ücra köşelerine kadar götürülen sağlık hizmetlerindeki başarısı, Suriyeli ve Filistinli kardeşlerimize en zor günlerinde sahip çıkarak milletimiz namına şefkat kucağını açması ve daha nice nice hizmetlerini hayret ve takdir ile müşahede etmekteyiz.
Cenab-ı Hak bizi geçmişteki o yokluktan, sefaletten kurtardı. Bu millet Kur’anın ve ezan okumanın yasak olduğu, Kur’ana ve imana hizmet eden kişilerin sürekli takip edilip hapislere atıldığı, ekmeğin karneyle alındığı, köylerde yol, elektrik ve telefonun olmadığı, vefat edenlere kefenin bulunmadığı günleri çok iyi bilir. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde rahmetli Menderes kahir bir ekseriyetle başa geldiğinde büyük fikir adamı Merhum Necip Fazıl Bey Büyük Doğu Mecmuasın’da;
“Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes
Ey kahpe rüzgâr artık ne yandan esersen es” mısralarını başlık atarak milletin hissiyatına tercüman olmuştu. O karanlık günlerden bu aydınlık günlere pek kolay gelmedik, bu harika nimetlere kolay nail olmadık. Bunlara şükür lazımdır ki, devam etsin, elimizden çıkmasın.


İNŞAALLAH BU ÜZÜCÜ HADİSELERİN ARKASINDAN DA BÜYÜK HAYIRLAR ÇIKACAKTIR


Evet bizim hoşumuza gitmeyen hadiselerin arkasında büyük hayırlar olabilir. Nitekim, bir ayette mealen şöyle buyurmaktadır: “İhtimal ki, hoşlanmadığınız bir şey sizin iyiliğinizedir ve ihtimal ki, sevdiğiniz bir şey sizin kötülüğünüzedir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.” (Bakara Suresi 2/216)


Bediüzzaman Hazretleri; “Rüyada Bir Hitabe”sinde her müsibetin altında bir saadetin olduğunu şöyle ifade eder:
“Musibet, şerr-i mahz olmadığı için, bazan saadette felâket olduğu gibi, felâketten dahi saadet çıkar. Eskidenberiİ'lâ-yıKelimetullah ve beka-yıistiklâliyet-i İslâm için farz-ı kifaye-i cihadı deruhte ile, kendini yekvücut olan Âlem-i İslâma fedaya vazifedar ve hilâfete bayraktar görmüş olan bu devlet-i İslâmiyenin felâketi, Âlem-i İslâmın saadet-i müstakbelesiyle telâfi edilecektir. Zira şu musibet, mâye-i hayatımız ve âb-ı hayatımız olan uhuvvet-i İslâmiyenin inkişaf ve ihtizazını harikulâde ta'cil etti.” (Tarihçe-i Hayat)


Şunu da ifade edelim ki; hiç merak etmeyiniz her gelen gün, geçen günlerden daha iyi olacaktır. Üstad hazretlerinin “Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır!...” müjdesi inşallah tahakkuk edecektir.


Memleketimizde Nur dairesinde hizmet eden kardeşlerimizin, Hocaefendi ve mensuplarının, Süleyman Efendi’nin talebelerinin, tarikat yoluyla hizmet eden kardeşlerimizin, hülasa bütün cemaat ve cemiyet mensuplarının yapmış oldukları iman ve Kur’an hizmetleri, okunan Kur’anlar, cevşenler ve Risale-i Nur’lar memleketimiz üzerinde oynanmak istenen çirkin oyunların define inşallah vesile olacaklardır.


1955 Yılında Üstad Hazretlerini ziyarete gittiğim zaman şöyle buyurmuştu: “Bu memlekette Risale-i Nur okundukça Cenab-ı Hak Anadolu’ya gelen belaları kaldırıyor. Zira Risale-i Nur bir sadakadır.” Üstad daha sonra ellerini kaldırdı ses tonunu biraz daha yükselterek şöyle dedi:

“Burada Risale-i Nur ve Cevşenü’l Kebir okundukça Rusya’da küfr-ü mutlak dağlar gibi yıkılıyor.”


ALLAH RESULÜNDEN (SAV), SIDDIK-I EKBERDEN (RA) VE ÜSTAD HAZRETLERİNDEN ÜÇ İBRET LEVHASI


Üstad Hazretleri bunu söylediği zaman dünyanın ekserisi komünizmin tesirinde idi. Aklımız Rusya’nın yıkılacağını bir türlü almıyordu, ama Üstad Hazretleri müjdelediği için de bunun mutlaka olacağına kesin olarak inanıyorduk. Nihayet Üstadımızın verdiği bütün müjdeler gibi o müjdesi de tahakkuk etti.

Son olarak, Allah Resulünden (sav), Sıddık-ı Ekberden (ra) ve Üstad hazretlerinden üç ibret levhası sunmak istiyorum:

Allah Resûlü (sav) İslâm dinini tebliğ etmek için Zeyd Bin Harise ile beraber Taif’e gitmişti. Hz. Peygamber (sav) orada bulunan Sakif Kabilesinin büyüklerini İslâm dinine davet etti. Onlar, Allah Resûlünün davetine icabet etmedikleri gibi, kendisine çirkin sözler söylediler, alay ettiler ve O’nu taş yağmuruna tuttular. Allah Resulünün mübarek bedeni kanlar içinde kaldı. Bu vaziyette bir bağa sığındı.

Maruz kaldığı o çirkin muameleden dolayı Resulünü teselli etmek için Cenab-ı Hak bağ sahibinin kölesi Ninovalı Hıristiyan Addas’ı orada hidayete erdirdi. Addas’ın Müslüman olmasıyla Allah Resûlü (sav) Taif’te çekmiş olduğu o elim hadiseyi adeta unuttu ve ellerini kaldırıp şöyle dua etti: “Allah’ım! Eğer bu insanların neslinden seneler sonra İslâmiyet’i kabul eden kimseler olursa, ben onlara hakkımı helal ediyorum. Eğer onlar Müslüman olurlarsa ben bu sıkıntıları çekmeğe razıyım.”

Allah Resulünün yar-ı vefadarı, Cenab-ı Hakk’ın en sadık dostu ve Sıddık-ı Ekber olan Hz. Ebubekirde (ra) “Ya Rabbi vücudumu öyle büyüt ki, cehennemde hiç kimseye yer kalmasın” buyurmuştur.


Rahim ve Hakim isimlerine mazhar olan Asrın müceddidi Bediüzzaman Hazretleri de şöyle buyurur: “Bu hizmete, yani ehl-i imanı dalalet-i mutlakadan kurtarmağa -lüzum olsa- dünyevî hayat gibi, uhrevî hayatımı da feda etmek bir saadet bilirim; binler dostlarım ve kardeşlerimin Cennet'e girmeleri için Cehennem’i kabul ederim.” ( Emirdağ Lahikası)
Üstad Hazretleri başka bir eserinde ise şöyle buyurmuştur;

“Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistan olur.” (Tarihçe-i Hayat)


Evet, Hz. Peygamber’in (sav) gerçek varisi olan âlimler, Cenab-ı Hakk’ın muhabbetine mazhar olan evliyalar, insanlara karşı son derece şefkatli ve merhametlidirler. Onlardaki bu hisler fıtridir. İnsanların isyanlarından dolayı cehenneme gitmelerinden son derece üzüntü duyarlar. Müminler arasında meydana gelen ihtilafların ve kırgınlıkların giderilmesi için de azami gayret gösterirler. Zira,“ahkâmların en hayırlısı sulhtur.”"

kaynak:
http://www.risalehaber.com/hukumet-ile-hocaefendi-cemaatinin-sulhu-icin-dua-ediyorum-200754h.htm




 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
mehmet abimiz, anlaşıldığı kadarı ile geniş daireyi takip etmiyor ve/veya takip edemiyor.(Ede)

edenin bu tesbiti isabetlidir.katlıyorum....Risalei Nur abilerinin beyanları başka hiç bir beyana ihtiyaç bırakmayacak kadar açık..Abiler haktan yana tavır koydular.Mehmet Kırkıncı hoca ise ne şiş yansın ne kebab cinsinden şeyler yazmış..Risalei nuru madem düstur ittihaz ediyor ve bu kadar alıntı yapmış, iki tarafada sulh tavsiye edeceğine, risalei nurlara göre reçeteyi sunması yeterliydi..

 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
risalei nurda yapılan tahriflerle ilgili önemli bilgiler...

1741.jpg


Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 283)


Sözler (sf. 230)


Burada kemal vasıflarına ulaşmanın yolu ders verilmiyor. Tam tersi insanın kemalinin kemalsizlikte olduğu anlatılıyor.
18. Söz

Tahrif edilmiş Sözler (sf. 282)

Sözler (sf. 230)


İnsana verilen, sınırlı bir irade değil, cüz-i ihtiyaridir.
İnsanın cüz’i ihtiyarisi; şerlere merci olup, hayırları Cenab-ı Hak’tan bilmesi için bir mes’uliyet şuurudur. ‘Sınırlı irade’ ifadesi ise; Allah’ın iradesinin yanında, kendinde sınırlı da olsa bir irade tevehhüm ediyor…
* * *

17. SÖZ


Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 268)

Sözler (sf. 217)


Sahib’ kelimesi ‘Müsemma’ manasını taşımaz.
16. Söz

Tahrif Edilmiş Sözler(sf. 243)

Sözler (sf. 194 )


‘Öyle geniş bir tesire sahib olur ki’ kelimesi ve manası, aslında yok.
Bu cümle tamamen rububiyet şirkidir. Ve aslındaki mananın tamamen tersidir.

15. Söz

Tahrif edilmiş Sözler(sf. 235)

Sözler (sf. 187)


Kuran ıstılahından olan ‘a’lâ-yı illiyyîn’ gibi terimler, lügat manası verilerek anlaşılmaz hale getirilmiş. Tabirleriniz bu sahteleştirilmiş kitapları okuyanları Kur’andan ve Kur’anın, kelam sıfatından gelen kavramlarından mahrum bırakıp uzaklaştırmış. Allahümmâhfeznâ!!
* * *
Tahrif edilmiş Sözler (sf. 201)

Sözler (sf. 160 )


Emir ve iradenin arşı’ cümlesi, ‘emir ve iradenin bir makamı’ olarak değiştirilemez.
* * *

Tahrif edilmiş Sözler(sf. 199)


Sözler (sf. 158)

‘Bürhan-ı vahdaniyet’ kavramı Cenab-ı Hakkın birliği anlamında değildir.


* * *
Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 170)

Sözler (sf. 134)

Rabbi itibariylecümlesiRabbi oluşu itibari ile’ değiştirilmiş. ‘Oluşu’ kelimesi ilave edilmiş.
Cenab-ı Vacib-ül Vücud; hâdis, ‘sonradan yaratılmış’ mahlûkat için kullanılan ‘oluş’ tabirinden münezzehtir, müstağnidir.
* * *




13. SÖZ
Tahrif edilmiş Sözler (sf. 174)

Sözler (sf. 137)


SÖZLER sizin sözleriniz mi ki ‘sözlerimize’ olarak değiştiriyorsunuz?
* * *

Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 170)


Sözler (sf. 134)


İsm-i Azamlık’ mertebesine, ‘ismin en yüce mertebesi’ demek çok kısırdır.

Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 168)

Sözler (sf. 132)


Türkçede halim selim kelimesi bir kalıptır. Yumuşak başlı, sessiz, biraz da pasif kimseler için kullanılır.

* * *


12. SÖZ

Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 167)

Sözler (sf. 131)

Âyât-ı tekviniye’ sadece kanundan ibaret değildir.
* * *

Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 162)


Sözler (sf. 128)


Şuun-u mukaddese’ kelimesi ‘sıfatlarının neticesi olan mukaddes icraatı’ olarak sadeleştirilemez.
* * *

Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 158)


Sözler (sf. 124)

İştiyakgibi güzel bir kelimeO’na şiddetli bir arzu duyma’ gibi anlamsız, literatürde hiç kullanılmamış, her anlama çekilebilen bir cümle ile sadeleştirilemez.
* * *

Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 158)


Sözler (sf. 124)


Hangi duygular görünür?
Veya bir daha sorulsa; görünen duygular nelerdir?

Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 158)


Sözler (sf. 124)


‘Cenab-ı Hakkın kudsi isimlerinin tecellisi…’ cümlesi ‘benzersiz ve parlak eserler’ değildir.
Bu cümleyi böyle sadeleştirirseniz, tecelliyi eser zannedersiniz
* * *
Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 157)

Sözler (sf. 124)

Gaibâne muamele suretinde’,Cenab-ı Hakkı görür gibi demek’ değildir. Tam aksine esbab perdesi arkasındaki Zat’ın kâinatta görünen eserleriyle vücudunun anlaşılmasına işaret eder.

Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 155)


Sözler (sf. 121)


İstiklal ve infirad sahibi olduğunu’ cümlesi, ‘hiçbir şeye bağlı bulunmadığını’ kelimesi ile ifade edilemez. Çünkü istiklal ve infirad Uluhiyyetin Zatî hassalarındandır. Uluhiyyete ait bu kelimeler, bu kavramlar yerine başka hiçbir kelimeyi koyamazsınız.
11. SÖZ
Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 154)

Sözler (sf. 121)


‘Yaver-i Ekrem’i, ‘yaver-i ekber’ diye mi okudunuz ki, en büyük memur diye sadeleştirdiniz?
Ekrem kelimesi ile büyük kelimesinin ne alakası var?

Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 141)


Sözler (sf. 110)

Hayatdar hakaikının şehadeticümlesinicapcanlı hakikatolarak değiştiremezsiniz


Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 140)


Sözler ( sf. 108)


Vahyin kaynağı olan peygamberlik’ cümlesi ‘Vahy-i İlahinin medarı olan’ olarak değiştirilemez.
Peygamberlik, vahyin kaynağı değildir. Peygamberler vahye mazhar ve medardır.
Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 138)

Sözler (sf. 107)


Midenin rızık duası ‘basit değildir, ‘cüz’idir. ‘…rububiyetin kendi cemalini izhar ve kemalâtını ilân ve kıymetli san'atlarını teşhir ve gizli hünerlerini göstermek gibi en mühim maksad ve gayeleri cüz'iyatta ve zîhayatta temerküz ve içtima' ettiğinden (şualar 15)’, ‘cüz’i’ler nazar-ı Rububiyette gayet ehemmiyetlidir.
* * *

Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 137)


Sözler (sf. 106)


İnsaf ile bakan, hakikati görmek isteyen, şu iki cümleye baksa, “acaba hangisi daha anlaşılır?” diye düşünse, hangi cümlenin anlaşılırlığına hükmeder? Kavramaları birbirinine karıştırmak, kelimelerin nazmını bozmak SADELEŞTİRMEK midir?
* * *
Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 132)

Sözler (sf. 101)

Üstadımız ‘haşir ve neşir ile haşiyeleri de yazılacak’ diyor. Tamamlanacak tabirinden ise ‘haşir ve neşir henüz yarım, sonra tamamlanacak’ gibi bir mana hatıra geliyor.

Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 129)


Sözler (sf. 99)


  1. 1. Batıl’ mazmunusaçma’ olarak değiştirilemez.
Batıl, hakkın zıttıdır.
* * *

Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 120)


Sözler (sf. 91)


‘Eşyanın perde arkası’ demek ‘melekutiyet’ kavramı demek değildir.
* * *
Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 118)


Sözler (sf.89)


‘Yaratılış kanunları’ mânası, kainatın, ‘âyât-ı tekvîniyesinin’ anlattıkları mânasına hiç gelmez.
* * *
Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 113)

Sözler (sf. 84)


Yok olmuş’ cümlesi ‘vefat etmiş’ cümlesinin yerine kullanılamaz.
* * *

Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 112)


Sözler (sf. 84)


Şuradaki beyanın inceliğini, anlatım güzelliğini, temsil keyfiyetini görmemek cehaletten öte bir şey.

* * *
Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 108)

Sözler (sf. 80)

‘Karışık haşr ü neşr sırasında’ cümlesi ile ‘O haşr ve neşr içinde nihayet derecede karışık’ cümlesinin mâna farkı çok açıktır. ‘Karışık’ kelimesi başa alınarak, Cenab-ı Hakk’ın haşr ü neşr fiilinekarışık’ denilmiştir. Haşâ ve kellâ!!! Karışıklık ve ihtilat, mahlûka, kesret boyutuna aittir. Mülk alemi zıtların cevelengahıdır.
* * *


Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 106 )


Sözler ( sf. 78-79)



  1. 1. ‘O Kadir Zatın gücünün’ cümlesi Zat, sıfat, esma noktasında bir karmaşadır.
Halbuki bu cümlede, O Kadîr diye, doğrudan esma nazara verilmektedir.
* * *
Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 105-106)

Sözler (sf. 78-79)



Sadeleştirme diye cehennemi sildiler



Sadeleştirmeci arkadaşlar Cehennem kelimesinden sıkıldılar, bıktılar ve delete ettiler. Şöyle ki:
Sahte Mucizat-ı Ahmediye risalesi sayfa 25-26

  • Bir saat sonra, ‘Yetmiş yaşına giren meşhur bir münafık öldü.’ diye haber geldi.
Orjinal Risale-i Nur külliyatında ise :

  • ‘Bir saat sonra cevap geldi ki: ‘Yetmiş yaşına giren meşhur bir münafık ölüp, Cehennem’e gitti.’
Mektubat sayfa 93
Sizce Cehennem Niçin çıkarılmış olabilir?
Yeni bir batıl itikad sistemi mi yapılandırılıyor?
Cehennem manasını batıl itikadınızdan da çıkaracak mısınız?
Yeni bir batıl itikad sistemi yapılandırılırken ‘cehennem’ manası nasıl düzenlenecek acaba ?
Hem meselâ: Cehennem azabını intaç eden büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennem'in tehdidatını işittikçe istiğfar ile ona karşı siper almazsa, bütün ruhuyla Cehennem'in ademini arzu ettiğinden, küçük bir emare ve bir şübhe, Cehennem'in inkârına cesaret veriyor.

Lem'alar ( 9 )

Bu psikolojiden dolayı cehennemi kaldırıyorlar olabilir mi ?

Meselâ: Kâfir ve münafıkların Cehennem'de yanmalarını ve azab ve cihad gibi hâdiseleri kendi şefkatine sığıştırmamak ve tevile sapmak; Kur'anın ve edyan-ı semaviyenin bir kısm-ı azîmini inkâr ve tekzib olduğu gibi, bir zulm-ü azîm ve gayet derecede bir merhametsizliktir. Çünki masum hayvanları parçalayan canavarlara himayetkârane şefkat etmek, o bîçare hayvanlara şedid bir gadir ve vahşi bir vicdansızlıktır. Ve binler müslümanların hayat-ı ebediyelerini mahveden ve yüzer ehl-i imanın sû'-i akibetine ve müdhiş günahlara sevkeden adamlara şefkatkârane tarafdar olmak ve merhametkârane cezadan kurtulmalarına dua etmek, elbette o mazlum ehl-i imana dehşetli bir merhametsizlik ve şeni' bir gadirdir.

Kastamonu Lahikası ( 75 )
Fazla söze hacet yok insafınıza havale

sahteciler güneşi Ezeli yaptılar

Sadeleştirmeci arkadaşlar islami kavramlara bir hayli uzak oldukları için kendi arzularına göre kimi kelimeleri değiştirip bazılarını özgürce istimal ederek hem tehlikeli hem bir o kadarda küstah ve cahilane ifadelerini üstada mal ediyorlar.

SAHTESİ :


  • “Rabbani bir kanun olan güneşin çekimi ile etrafındaki pek ağır yer küreyi mevlevî gibi döndüren bir hikmet, Rahmet-i Rahman’ın cazibesi ve Ezeli Güneş’in aşkının çekimiyle bir insanı cismen, o Rahman’ın Arşına şimşek gibi çıkaramaz mı?”
  • Tahrif Edilmiş Sözler (sf. 693)
HAKİKİSİ :

  • “Şemsin cazibesi denilen bir kanun-u Rabbanî ile Mevlevî gibi etrafında pek ağır olan cism-i arzı gezdiren bir hikmet, cazibe-i rahmet-i Rahman ile ve incizab-ı muhabbet-i Şems-i Ezel ile bir cism-i insanı berk gibi arş-ı Rahman'a çıkaramaz mı?”
  • Sözler (sf. 570)
‘Ezeli Güneşin aşkının çekimi’ nedir?

‘İncizab-ı muhabbet-i Şems-i Ezel’ bu demek değildir.

Bediüzzaman asla böyle bir ifade kullanmamıştır.

Bilakis şöyle demiştir:

‘…en yüksek makam-ı mahbubiyeti, Süleyman Efendi "Ben sana âşık olmuşum" tabiriyle beyan etmiştir. Şu tabir, bir mirsad-ı tefekkürdür, gayet uzaktan uzağa bu hakikata bir işarettir. Bununla beraber madem bu tabir, şe'n-i rububiyete münasib olmayan manayı hayale getiriyor; en iyisi, şu tabir yerine: "Ben senden razı olmuşum" denilmeli.''

mektubat 305

Feya acaba! Vâcib-ül Vücud'un lâzime-i zaruriye-i beyyinesi olan ezeliyeti zihinlerine sığıştıramayan, nasıl oluyor da, her bir cihetten ezeliyete münafî olan maddenin ezeliyetini zihinlerine sığıştırabilirler?
Mesnevi-i Nuriye ( 253 )
Vesvese ve evhama ve itirazlara ve düşmanın hucumuna medar Risale tahrifatları futursuzca devam ediyor.
Allah insaf versin !

RİSALE-İ NUR’A KARŞI SİNSİ BİR PLANRİSALE-İ NUR’A KARŞI SİNSİ BİR PLAN
RİSALE-İ NUR’A KARŞI SİNSİ BİR PLAN

RİSALE-İ NUR’A KARŞI SİNSİ BİR PLAN




Şöyle ki: Risale-i Nur’u ve hakiki nurcurın, nifak cereyaniyle dost yaparak Kurani vazifelerinden saptırmak istediği bu çıkarılan kısımlardan açıkca anlaşılıyor. Çünkü kitaptan çıkarılan kısımlar nifak cerayanı aleyhinde olup o cereyandan açıkca anlaşılıyor. Çünkü kitaptan çıkarılan kısımlar nifak cerayanı aleyhinde olup o cereyandan milleti ikaz eden parçalardır. Evet Tarhice’de ifade edildiği gibi- bazen da talebe şekline girerek- yapılan aldatma yani hizmet adına yapılan sinsi tahrif avamı aldatır.



İşte kitaptan çıkarılan kısımların tesbiti ve neşri ile bu hareketi yapanların maksad ve mahiyetlerinin milletçe bilinmesi şarttır.evet bu kadar açık bir şekilde fitne-i ahirzamandan ikaz eden kısımların kasıtlı olarak çıkarıldığını görenler, bu menfi fiil ve faillerine karşı susup Risale-i Nur’un muhafazasına sahip çıkmayanlar ve hatta onlara dostane bakanlar aynı suça ortak olacakları açıkca beyan edilmiştir.



Hz. Üstad Risalelerde naşir, hami, sahip, varis, muhafız, bekçi, nöbetçi, Genç Said gibi vasıflarıyle tavsif ettiği Nurcular, mutlaka Nurlara sahip çıkarlar ve bu müsbet hareketlerinin canlı ve ebedi filimlerini beka alemine gönderirler ve böylece hakiki dava adamı olduklarını fiiliyatları ile ispat ederler. Şimdi külliyattan kasıtlı olarak çıkarılan kısımlara geçiyoruz.




ŞAHDAMAR YAYINLARI

BASKI TARİHİ:MAYIS 2007

YAZAR: ABDULLAH AYMAZ


Emirdağ Lahikası II sh. 31-32-33 de bulunan bu mektubun baştarafından birkaç parağraf konulmuş, büyük kısmı tamamen çıkarılmıştır. Çıkarılan yerler buraya aldığımız kısımlardır.



“Konferansın birinci defasında Türk başmurahhası, bizzat karar vermek vaziyetinde olmadığı ve büyüğüne, yani Mustafa Kemal'e bildirmek zorunda olduğu için, memlekete dönüyor; kendisini Haydarpaşa'dan Ankara'ya götüren tren ve devlet reisini (Mustafa Kemal) İzmir'den Ankara'ya götüren trenle Eskişehir'de buluşuyor. Bir arada ve baş başa seyahat... Sonra Ankara gizli meclis toplantıları_ Fakat esas meselelerde daima baş başa. Mustafa Kemal ile İsmet beraber içtimaları ve karar: "Din öldürülecektir."

Lozan Konferansının ikinci sayfası: "..... Artık herşey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yani dini terk ile herşey yapılacak. Yeni hizbin (Kemalizm ve İsmet hükûmeti) bundan böyle, bu millette, İslâmiyeti katletmek prensibiyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından, yani düşman ehl-i salip kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler vereceği ve bilhassa hudut dışı değil de, hudut içi ve millî irade yaftası altında çalışacağı şüpheden varestedir."

Sh: Em:32



Nihaî Vesika
Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarasında, "Türklerin istiklâlini niçin tanıdınız?" diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon'un verdiği cevap:

"İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları, mâneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz. Yani Mustafa Kemal ve İsmet'in verdikleri karar, Türk milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararıdır."

Artık bunun üzerine herşey ap açık anlaşılıyor, değil mi?

Gizli anlaşmanın entrikası
Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun'î istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile, Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum'dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika'da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani, masonluk hasebiyle Kur'ân'ın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müthiş plânının zeminini Amerika'da hazırladıktan sonra İngiltere'ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:

"Siz Türkiye'nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum."

Aynı Hayim Naum Türk murahhaslar heyetine müşavir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuş,

yani Mustafa Kemal ve İsmet'i kendine dost bulmuş. Onun için üçü birleşmiş. Ve artık arada santralın intizamla işlemesine hiçbir mâni kalmamıştır.

Hayim Naum o sırada Ankara'ya kadar da uzanarak plânın muvaffakiyeti için gereken en mühim ve merkezî şahıs nezdinde-yani Mustafa Kemal yanında-emin bulunduğu tesirinin derecesini ölçmek istemiştir. Öyle ki, bu tesir, mahut mevzuda Hayim Naum'dan daha heveskâr ve gayretli bir İslâmiyet düşmanına tesadüf etmekle muradına ermiş ve artık Türkü içinden vurmanın plânını gerçekleştirmek için her unsur tamamlanmıştır.

İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsur sene evvel hadis-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hadiseyi tasdik ettiği gibi; ve Şeriat-ı Ahmediyeye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu, Yahudi olan Lord Gürzon ile Hayim Naum o ihbarın hakikatını gösterdiklerini ve yirmi beş seneden beri Nurcuların imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor.(Emirdağ L.II sh.31.32.33)

Bu kısım tamamen çıkarılmıştır. Kitapta 272.mektup olarak geçmekte ve sh.92 de dir.” Mahkeme-i Kübrâya şekva ve müdafaatın bir hâşiyesi olan parçanın hulâsasıdır”başlıklı mektubun üç satırını almış, mütebakisini çıkarmıştır. Çıkarılan kısım işte burasıdır. Orijinal nüshada 52.sayfadan başlamaktadır.

Kitaplarımızın ellerindeki tamamını, binler kelimeden bir iki kelimeyi suç mevzuu bahanesiyle vermek istemediklerini ve bu suretle Nurların neşrine mâni olmak istediklerini ve suç diye gösterdikleri noktalarda bizim tarafımızdan müdafaatımızda onların seksen bir hatâlarını Hatâ-Savap Cetvelinde ispat edilmekle açık garazkârlıklarının gösterildiğini; hem elyevm yasak olmayan yüz binler tefsirlerde yazılı bulunan tesettür ve irsiyet hakkındaki iki âyetin birkaç satırlık tefsiri yüzünden dünyada hiçbir kanunun müsaade etmediği acip bir zulümle, dört yüz sayfalık Zülfikar mecmuasını müsadere edip bize vermemek suretiyle bir zulüm irtikâp ettiklerini; hem Afyon'da iki sene ellerinde kalan bütün Risale-i Nur'un parçaları, daha evvelden hem Denizli, hem Ankara, hem Isparta mahkemelerinde beraat ettirilip sahiplerine iade edildiğini ve bilâhare Zülfikar ve Asâ-yı Mûsâ'yı ruhsatsız neşir bahanesiyle Isparta hükûmeti müsadere edip dört sene zaptettikten sonra hiçbiri noksan olmadan yüz yetmiş mecmuayı bize iade ettiklerini; ve bizim en mühim suçumuz, Risale-i Nur'un mahrem bir parçasında elli sene evvel bir hadîsin tefsirinde, cebrî kanunlarla şapkayı giydiren ve din-i İslâmı bu mübarek Türk milletinden kaldırmak için Lozan Muahedesinde söz veren ve pek şiddetli ve dehşetli hücumlarına rağmen hiçbir hakikî Müslüman Türkü Protestan yapamayan ve millet-i İslâm için pek çok zararlı olduğunu ef'âliyle ispat eden ve hadis-i şerifin haber verdiği o müthiş şahıs kendisi olduğunu, hayat ve mematıyla gösteren Mustafa Kemal'e bir mahrem eserde "din yıkıcı, süfyan" dediğimizi ve "kalblerdeki sevgisini bozmaya çalıştığımızı" isnad edip kararnamede mahkûmiyetimize sebep olduğunu ve Mahkeme-i Temyizin Afyon Mahkemesinin bu haksız kararını bozmasıyla yeniden görülmeye başlanan dâvâ af kanunu çıkmasıyla, dosyalarıyla ve bütün Nur eserleriyle çürütülmek için mahzene atıldığını ve bilâhare Adliye Bakanlığınca, Sungur'un keşide ettiği telgrafı üzerine, bütün eserlerin verilmesine emir verildiği halde hiçbiri iade edilmeyerek yeniden suç mevzuu olanlarını tefrik etmek, belki tamamını suç mevzuu yapmak istemeleriyle Risale-i Nur'un tam serbestîsine mâni olmak istediklerini bildiren ve üç seneden beri bizi aldatan böyle eşhasa Nurun işlerini bırakmamak için Başbakan ve Adliye Bakanının nazar-ı dikkatlerine arz edilmek üzere bu meâldeki adaletperver Demokratlara istida yazılması, vatan ve millet menfaatine lüzumu var. Emirdağ l. 53

Lâfza-i Celâl üzerinde i'câzı gözle görülen Kur'ân'ımızı almak için istida ile Diyanet Riyasetine müracaat edilmesi gibi sırf garazla ve ecnebî parmağıyla aleyhimize dönen işlerden ve işkencelerden bizi ve âlem-i İslâmı pekçok sevindiren Demokratların dikkat edip Nurcuları kurtarmalarını, hürriyetperver hükûmetten rica ederiz.(sayfa 52-53)

Bu Mektub da tamemen çıkarılmıştır.Sayfa 60 da başlıyor, 61. sayfa tamamen 62. Sayfa da da yarım sayfa çıkarılmıştır.

“Müdafaatın bir haşiyesidir

Bu mealde adaletperver Demokratlara istida yazabilirsiniz. Hastayım, siz nasıl münasipse öyle yapınız

Avukatımızdan bir gün evvel aldığımız mektupta, kitaplarımızın suç mevzuu olan ve olmayanları, hiçbir kanuna uymayan bir tarzda, binler kelime içinde, bir risalede, birtek kelimeyi bahane edip, suç mevzuu yapmak, o risaleyi vermemek suretiyle Nurların intişarına garazkârane mâni olmak fikriyle, hem kararnamelerini Mahkeme-i Temyizce bütün bütün bozan kararnamede, suç mevzuu gösterdikleri bizim aleyhimizde olmadığı halde ve müddeiumuminin iddianamesine karşı hatâsavap cetvelinde seksen bir hatâsını ve garazkârlığını kat'î ispat ettiğimiz halde, şimdi aynı garazkârlıkla ve dört yüz sayfa Zülfikar risalesini, birkaç satır tesettür ve irsiyet hakkındaki, yüz bin tefsirin aynı mânâyı söylediklerine binaen, otuz kırk sene evvel yazılan cümlelerini suç mevzuu yapıp, o mecmuayı müsadere edip bize vermemek, dünyada hangi kanun buna müsaade eder?

Hem Afyon'un mahkemesindeki eserler-tekrarat-ı Kur'âniye ve melekler hakkındaki iki parçacık müstesna olarak-bütün eserler iki sene hem Denizli, hem Ankara Ağır Ceza Mahkemesi beraatine karar vererek, içinde suç mevzuu bulamadıkları ve bize iade etmeye karar verdikleri ve aynı eserler Isparta hükûmetinin bir vakit müsadere ile tamamen eline geçtiği halde, tamamıyla sahiplerine iade ettikleri, sonra da Zülfikar'la Asâ-yı Mûsâ'yı ruhsatsız eski yazıyla neşir bahanesiyle dört seneden beri müsadere edildikleri ve aynen hiçbiri zâyi olmadan yüz yetmiş adet mecmuada bir suç mevzuu bulamadıkları için bizlere tamamen iade ettikleri ve bizim en mühim suçumuz olarak gösterdikleri, eski partinin bir kısım şeflerine hakikat namına itirazımızın yüz misli ziyade şimdi dinî mecmualar, resmî cerideler aynı itirazı şiddetle vurdukları halde, Risale-i Nur'un bir mahrem parçası, şimdiki zamanı tamamıyla tayin ettiği bir hakikatini tefsir bahsinde ispat etmiş ki, "Ölmüş bir şeftir" demiş.

İşte hakikat böyleyken, Afyon Mahkemesi, adalet namına değil, belki o ölmüş adamın muhabbeti taassubuyla, eski harfle de neşredilen kararnamenin âhirinde, bizi mahkûm etmek için en mühim sebep savcının garazkârlığı sebebiyle mahkeme heyeti demişler ki:

"Said ve arkadaşları, Mustafa Kemal'e din yıkıcı, süfyan demişler ve kalblerdeki sevgisini bozmaya çalışmışlar. Onun için mahkûm ediyoruz."

Acaba ölmüş gitmiş bir adamın şahsına karşı bin defa böyle itiraz da olsa umumî bir dâvâ oluyor. Mahkeme-i adalet buna dair böyle bir hükmü vermek, elbette pek acip bir mânâ iş içinde var.

Şimdi böylelerin elindeki dört defa Nur eserleri beraat kazandıkları ve şimdi Dahiliye Bakanı, evvelce Adliye Bakanı üç defa beraatine ve suç mevzuu olmadığına ve bizi mahkûm eden Afyon kararını bozmasıyla, suç mevzuu olmadığına hüküm verdiği halde, şimdi bütün millet, adalet ve şefkat ve diyanete hizmet bekledikleri Demokrat hükûmeti zamanında, eski müstebitlerin dehşetli plânlarıyla Risale-i Nur'a karşı garazkârlarının keyfine bırakmak, Demokrat hükûmeti aleyhinde büyük bir hıyanettir. Ve milletin tesellî-i ümidini kırmaktır.

Benim Ankara'da bir vekilim Mustafa Sungur'dur. 17.11.1950 tarihli çektiği telgrafta, umum risalenin bize iadesine karar verilmiş diye müjde verdi. Ve âdil Adliye Vekili üç defa beraat verdiği ve şimdi de Sungur'un mektubuna göre, hem iadesine emir verildiğini ve "Şimdi telefonla haber vereceğim" söyledikleri halde, bu on altı senedenberi aleyhimizde olan iftiralar ve jurnaller hem Eskişehir, hem Denizli mahkemesinde bütün dosyaları Afyon Mahkemesi toplamak ve af kanununun çıkmasıyla ve mahkemelerin beraat vermesiyle, o mübarek eserleri, o dosyalar içerisine karıştırarak çürütmek için mahzene atmak ve üç seneden beri bizi aldatan bazı eşhasa Nurların işlerini bırakmamak lâzım geliyor. Başbakan ve Maarif Bakanı ve Dahiliye Bakanına bu gayet mühim meseleyi nazar-ı dikkatlerine arzediyorum.

Said Nursî (Emirdağ L. 60.61.62)

Emirdağ Lahikası Üzerine-II Kitabından çıkarılan kısımlar bunlardır.

Kitabı yayınlayan Şahdamar Yayınları Baskı Tarihi :Mayıs 2007 Yazarı Fetullah GÜLEN e yakınlığıyla bilinen Abdullah AYMAZ
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
atatürkçü fetulah gülen, neden nurcu değildir?


Gülen cemaati ile Nurculuk arasındaki farklar: (N:nurculuk F: gülen cmt.)

1. N: şahsa değil hakikate bağlıdır. F: şahsa bağlıdır.
2. N: hiyerarşik bir yapısı yoktur, merkezi yoktur. F: hiyerarşik yapısı vardır. merkezleri vardır.
3. N: dünyadan feragatle imana hizmeti esas tutar F: dünyevi ilerleme ile imana hizmet edeceğim der.
4. N: çoğalmak gibi gayesi yoktur. keyfiyeti kemiyete tercih eder. F: çoğalmak önemlidir. kaliteye çok önem vermez.
5. N: sırren tenevvereti esas tutar F: yüksek ses ve reklamı aracı kılar
6. N: sadece kur'an ve risale okur F: gülenin kitaplarını da okur.
7. N: siyasetten içtinab eder. F: siyaset temellidir.
8. N: RN.'nin tüm prensiplerine uyar F: bilmiyorum.
9. N: istişareye ehemmiyet verir F: tek kişinin sözü emirdir. (örnek sadeleştirme)
10. N: para toplamaz F: para toplar
11. N: afakla ilgilenmez F: enfüsiyi afaka tercih eder.
12. N: RN.ler senai kuran, senai ali, senai gavs'a mazhar olmuştur. F: bilmiyorum
13. N: üstad asrın mebusudur F:
....


kaynak:
http://www.risalehaber.com/ataturkcu-dernek-gulen,-1970de-nurculardan-ayrildi-201142h.htm
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
145784.jpg


Risale-i Nur'un sadeleştirilmesine ihtiyaç yoktu
Yıllarca Fethullah Gülen'in en yakınında bulunan Latif Erdoğan konuştu


Mehmet Özmen-Koray Taşdemir'in röportajı:


Fethullah Gülen'in yıllarca en yakınında bulunarak cemaatin beyin takımında yer almış, hatta Fethullah Gülen'den sonra Gülen'in yerine geçecek kişi olarak gösterilen Latif Erdoğan, Gülen Hareketini anlattı.


"DOST HATIRINA O YAZIYI YAZDIM, ERTESİ GÜN YATAĞA DÜŞTÜM"




"Risalelerin sadeleştirilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?


Söze, derin bir yarama dokunarak başladınız. Bilmem ki bu acıyla itidali koruyarak sözü sürdürebilecek miyim? Sanırım doksan yılıydı. Abiler, Abdullah Aymaz'ın yaptıklarından rahatsızlıklarını Hocaefendiye nakletmişler. O sıralarda Abdullah Aymaz, Risalelerden bazı bölümleri sadeleştirerek kendi imzasıyla kitaplaştırıyordu. Gerekçe de, ortaokul ve lise çağındaki gençlere bu hakikatlerin anlayacakları bir dille ulaştırılmasıydı. Hocaefendi konuyu ilk bana açtı. Çok üzüntülüydü. Abdullah Aymaz'ı çok sevmeme rağmen yaptığını ben de tasvip etmiyor, fakat bir şey de söyletiliyordum.


Hocaefendiye: 'Abdullah Abi de bu yaptığından vazgeçsin..' dedim. Ben kendisinin de yapılandan rahatsız olduğunu zannetmiştim.. Birden celallendi. 'Ne var bunda. Başka türlü o gençlere bu hakikatler nasıl ulaştırılacak, yüzlerce insanın imanının kurtulmasına vesile oluyor' dedi. Biraz sonra Abdullah Aymaz'ı da telefonla bulunduğumuz yere çağırdı. İstişare ettik Abilere bir cevap yazmakta mutabakata varıldı. Yazı benim üzerime kaldı. Hayatımda belki ilk ve son, inanmadığım bir konuda, dost hatırına o yazıyı yazdım.


Ertesi gün yatağa düştüm. Günlerce yüksek ateşli bir hastalık yaşadım. İlhan İşbilen, Zaman Gazetesi'nin genel müdürüydü. Beni aradı. Gazeteye yüzlerce mektup yağmıştı, ne yapacağımızı soruyordu. Hasta halde gazeteye gittim. Yüzlerce mektubu ondan alarak eve geldim. Bütün nur talebeleri tepkilerini dile getiriyor, ağır hakaretler ediyorlardı. Her eleştiri mektubu içimi sevinçle dolduruyor, demek ki Nurun kahramanları dimdik nöbette, diye seviniyordum. Kimseye tek kelime cevap yazmadım, o talihsiz yazıyı da kitabıma almadım. Abiler bana çok ciddi bir yazıyla mukabele edip neşrettiler. Sonra o tür yazılar birleştirilerek kitaplaştırıldı, Rabbim şahit, bu tür cevaplara en çok sevinenlerden biri bendim.. Buna rağmen, o yazının vebalinin ağırlığını size şunları aktarırken dahi vicdanımda hissediyorum..


ONLARA SIMSIKI SARILDIM


Senelerce, Risaleleri yine eskisi gibi okumama rağmen feyzinden, bereketinden mahrum yaşadım. Gün güne Risalelerin sesinin benden uzaklaştığını hissediyor, fakat sebebini izah edemiyordum. Sonra bir Mürşid-i Kamil'in dergahında, Üstadımı ve Nurları tekrar buldum, onlara sımsıkı sarıldım, ölünceye kadar da böyle kalmaya azimliyim, kararlıyım.


"SADELEŞTİRİLEMEZ"


Risaleler sizce sadeleştirilebilir mi?


Risaleler sadeleştirilemez inancındayım. "Niçin"e vereceğim en kısa ve net cevap, imkansızlığı sebebiyle, şeklinde olacaktır. Çünkü Risale i Nurun yüzde doksanının içeriği kendi alanlarına ait kavramlarla ancak anlatılabilecek konulardan oluşur. Kavramlar ise sözlük anlamlarıyla değiştirilemez, sadece şerh ve izah edilir. Zaten Üstadımızın ruhsatı da bu yöndedir.


Risalelerin sadeleştirilmeye ihtiyacı var mı?


Risalelerin sadeleştirilmesine yönelik yapılanlar eğer gaf lettense, büyük bir günah irtikap ediliyor, demektir. Eğer belli bir kasıt söz konusuysa, bunun adı ihanettir. Sadeleştirme adı altında insanları Risalelerin özünden uzaklaştırmak, onun feyiz ve bereketinden istifadeyi sıfırlamak; ve Bediüzzaman gibi bir dahinin dahi kendisine mal etmekten tenzih ettiği Kur'an mallarının değerini elmastan cam parçasına indirmektir. Hayır, asla ve kata. Risalelerin sadeleştirmeye hiçbir cihetle ihtiyacı yoktur. Okuyucusunun da, sadece onu okumaya, okumaya ve yine okumaya ihtiyacı vardır. Külliyat halinde okumaya, bir yerde mücmel bırakılan konunun bir başka yerde elvan elvan nasıl açıldığını görmeye ihtiyacı vardır.


Nur cemaati kimlerdir? Gülen grubu bu cemaate dahil midir?


Risale-i Nurlarla imanını kurtarma, taklitten tahkike ulaştırma; İslam'ı ruhsatlar ölçeğinde değil de azimetler kıvamında yaşama azminde olan müminlerin oluşturduğu topluma bu isim verilmiştir. Bu aidiyete dahil kişilerin ikinci vazifeleri de, kendi yaşadıkları güzellikleri, doğruları başkalarıyla da paylaşma cehdi ve gayreti içinde bulunmaktır. Islami literatürde bu ikinci vazifeye, irşat, tebliğ, manevi cihad denilmektedir. Fakat burada üzerinde durulması gereken konu "cemaaf'a yüklenen anlamdır. Bediüzzaman Hazretleri'nin bu kavramdan kastı bütün bir ümmettir. Dolayısıyla onu ümmetin küçük bir parçasına indirgemek, en azından eksik ve yanlıştır. Ayrıca, "cemaat" kavramına daha sonra yüklenen anlamlarla Nur hareketinin uzaktan yakından alakası yoktur."

kaynak:
http://www.risalehaber.com/risale-i-nurun-sadelestirilmesine-ihtiyac-yoktu-201503h.htm
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Risale-i Nur’lardan; "Ümmet" "Şeriat" "Kemalist Rejim" "Kürtler" Ve "Münafıklarla" İlgili Kelimeler Çıkartıldı


(bu tahrifatı ve benzerlerini yapanlar HAİNDİR!!!)

ilgili haber;


xE54gA.jpg


"Akit’in yaptığı araştırma, Risale-i Nur’lardan; ümmet, şeriat, Kemalist rejim, Kürtler ve münafıklarla ilgili kelimelerin çıkarıldığını, yerlerine gelişigüzel eklemeler yapıldığını delilleriyle gözler önüne seriyor.
Akit, hakkaniyet ölçüleri çerçevesinde değerlendirildiğinde “ihanet” olarak adlandırılabilecek yanlıştan bir an önce dönülmesi amacıyla Risale-i Nur’larda yapılan tahrifatları delilleriyle ortaya koyuyor. Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri’nin yolunu takip ettiklerini öne süren grupların, Üstad’ın vasiyetini çiğneyerek Risalelerden binlerce kelime çıkardıkları görülüyor. Konjonktüre göre hareket eden grupların çıkardığı kelimelerin genelde ümmet, şeriat, Kemalist rejim, Kürtler, Batı medeniyeti ve münafıklık meseleleriyle ilgili olması dikkat çekiyor. Risalelerde gelişigüzel ekleme ve çıkarmalar yapan gruplara ait yayınevlerinin baskılarında bile çelişki bulunuyor.

KÜRT KELİMESİNİN KARŞILIĞI HAMALMIŞ!

İşte Risale-i Nur’larda yapılan o tahrifatlardan bazı çarpıcı örnekler:
1. tahrifat:
Orijinali: Üçüncü cinayet:İstanbul’da yirmi bine yakın kürdler hammal ve gafil ve safdil olduklarındanmüstebitlerin onları iğfal ile Kürd kavmini lekedar etmelerinden korktum. Kürdlerin umum yerlerini ve kahvelerini gezdim.
Tahrif edilmişi: Üçüncü cinayet: İstanbul’da yirmi bine yakın hemşehrilerimi, hammal ve gafil ve safdil olduklarından bazı particiler onları iğfal ile vilayat-ı şarkıyeyi lekedar etmelerinden korktum. Hamallarınumum yerlerini ve kahvelerini gezdim. (Orijinali yani Tenvir Neşriyat’ta: Tarihçe-i Hayat 74 – Tahrifçi yayınevlerinde: Tarihçe-i Hayat 64)

2. tahrifat:
Said-i Kürdi, nüfusça Türk ve Araplardan azınlıkta olan Kürtler gibi İslam taifelerinin hukuklarının korunması gerektiğine vurgu yapıyor. Tahrifatçı gruplar ise “Kürd gibi” kelimesini silerek kardeş Kürt halkının hukukuna yapılan vurguyu gizliyor. (Tenvir’de: Tarihçe-i Hayat 117 – Tahrifatçılarda: Tarihçe-i Hayat 98)

ÜSTAD KÜRTLERİ İSLAM’A HİZMETE ÇAĞIRDI AMA…

3. tahrifat:
Orijinali: Ebna-yı cinsime de birkaç söz söylemezsem, bence bahis nâtamam kalır. Ey Asuriler ve Kiyaniler’in cihangirlik zamanında pişdar, kahraman askerleri olan arslan Kürdler! Beşyüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır. Yoksa sahra-yı vahşette, vahşet ve gaflet sizi garet edecektir.
Tahrif edilmişi: Vatandaşlarıma ve kardeşlerime burada birkaç söz söylemezsem, bence bahis nâtamam kalır. Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin ahfadı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim! Beşyüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır. Yoksa sahra-yı vahşette, yatmakla, gaflet sizi yağma edecektir. (Tenvir’de: İçtimai Reçeteler 93 – Tahrifatçılarda: Divan-ı Harb-i Örfi 50)

BEDİÜZZAMAN’A BATI ÖVGÜSÜ İFTİRASI

4. tahrifat:
Said-i Nursi, Batı medeniyetini eleştiriyor. Ancak tahrifatçı gruplar kelimelerle oynayarak, Üstad’ı Avrupa medeniyetini övmüş gibi göstermişler. Halbuki Üstad, Avrupa medeniyetine karşılık İslam medeniyetini esas almış. (Tenvir’de: Tarihçe-i Hayat 89 – Tahrifatçılarda: Tarihçe-i Hayat 77 – 78)
5. tahrifat:
Said-i Nursi, 1935’te Eskişehir Mahkemesi’nde yaptığı savunmada, basın yayın organlarında kendisi ve talebeleri hakkında yapılan menfi propagandalardan dolayı milletin nazarında itham altına gidiklerini belirtiyor. Fakat tahrifatçılar, Üstad’ın kendisini ve talebelerini ithamdan kurtarmak için yapmış olduğu savunmayı çarpıtarak, sanki millet nazarında hükümet suçlu duruma düşmüş ve Said-i Nursi hükümeti temize çıkarmaya çalışıyor algısı oluşturmuşlar. (Tenvir’de: Tarihçe-i Hayat 260 – Tahrifatçılarda: Tarihçe-i Hayat 237)

6. tahrifat:
Bediüzzzaman, Afyon Hapishanesi’nden talebelerine gönderdiği mektupta İslam deccalı Süfyan’ın mahiyetini gösteriyor. Tahrifatçı yayınevleri ise “Süfyan” kelimesini çıkararak mektubun içeriğine taban tabana zıt bir durum oluşturuyor. (Tenvir’de: Şualar 330 – Tahrifatçılarda: Şualar 338 – 339)

TAHRİFATÇILARA GÖRE İSLAM’LA ÖVÜNMEK YANLIŞ

7. tahrifat:
Said-i Nursi, Osmanlı coğrafyasındaki bütün ırkların barışını sağlayan etkenlere dikkat çekmek amacıyla kendisinin de Kürt olduğunu dile getirerek, “Fahr olmasın, derim ki: Biz ki Kürdüz. Aldanırız fakat aldatmayız. Bir hayat için, yalana tenezzül etmeyiz” diyor. Ancak tahrifatçılar, “Kürdüz” kelimesini, “hakiki Müslümanız” kelimesiyle değiştirmiş. Böylece İslam övünç kaynağı değilmiş gibi bir mana ortaya çıkmış. Üstad, ırkıyla övünmenin hata olabileceğini kaydediyor. Yapılan tahrifatla sanki Üstad’ın Müslüman olmakla övünmenin yanlış olduğunu söylediği şeklinde bir durum ortaya çıkmış. Böylece hem Üstad’a iftira atılmış hem de küfre varabilecek bir yanlışa imza atılmış. (Tenvir’de: Tarihçe-i Hayat 81 – Tarihçe-i Hayat 72)

8. tahrifat:
Said-i Nursi, 1922’de 1. Meclis’te davet üzerine namazın önemine dair bir konuşma yapıyor. Mustafa Kemal bunu ihtilaf olarak değerlendirip Said-i Nursi’ye tepki gösteriyor. M. Kemal’e karşılık veren Said-i Nursi, “Dehşetli bir put kırdım” diyor. Atatürk, mebuslar huzurunda Üstad’dan özür diliyor. Tahrifatçılar ise “put” yerine “pot” yazarak sanki Üstad, Atatürk’e karşı kusur işlediğini söylüyormuş gibi bir anlama sebebiyet veriyor. (Tenvir’de: Emirdağ Lahikası-1 239 – Tahrifatçılarda: Emirdağ Lahikası-1 246)

MÜNAFIKLARLA İLGİLİ AYETLER RAHATSIZ ETTİ

9. tahrifat:
Tahrifatçılar, Bediüzzaman’ın yazdığı “yüzbin Kürdün canlarını kurtaracaktın” cümlesini, “yüzbin adamın hayatlarını kurtarmaya sebeb olurdun” şeklinde çevirmiş. (Tenvir’de: Emirdağ Lahikası-1 10 – Tahrifatçılarda: Emirdağ Lahikası-1 11)
10. tahrifat:
Üstad Mekbubat adlı eserinde, Vahabiler ve Haremeyn-i Şerifeyn ile ilgili görüşlerini beyan ediyor. Bugünkü Şii-Vahabi münakaşasına son verecek bir eser ortaya koyuyor. Tahrifatçı gruplar, eserden 4 sayfa çıkartmak suretiyle Üsdad’ın bu görüşlerini sansürlüyor. (Tenvir’de: Mektubat 343 – Tahrifatçılarda: Mektubat 367)
11. tahrifat:
Bediüzzaman, Bakara Suresi’nin başındaki münafıklar hakkındaki 12 ayeti tefsir etmiş. Burada münafıkların özelliklerinden bahsetmiş, isim vermemiş. Fakat tahrifatçı gruplar, 70 sayfalık münafıklar meselesini İşaratül İcaz tefsirinden tamamen çıkarmış. (Tenvir Neşriyat’ta: İşarat-ül İ’caz 4 – Tahrifatçılarda: İşarat-ül İ’caz 6)

ABDÜLHAMİD’İ 10 YIL ERKEN ÖLDÜRDÜLER!

12. tahrifat:
Orijinali: Evet Said-i Kürdi İstanbul’a, şurezar şûrezar-ı Kürdistan’ın maarifsizlikle öldürülmek istenilenkainat idrakinde yapamadığı kaşanelere bedel Yıldız siyaset selhhanelerini zelzelelere vermek azmiyle gelmişti.
Tahrif edilişi: “Evet Said Nursî İstanbul’a, şûrezâr vilayat-ı şarkıyenin maarifsizlikle öldürülmek istenilen Yıldız siyasetlerine istikamet vermek azmiyle gelmişti.” Yazının devamındaki “Kürt”, “Said-i Kürdi” kelimelerini de değiştiren tahrifatçılar, Bediüzzaman’ın 1908’de Sultan Abdülhamid’den bahsederken“merhum” dediğini öne sürmüşler. Halbuki 1908’de Sultan Abdülhamid halen hayattaydı. Zaten Bediüzzaman da orijinal yazımda Abdülhamid’e “merhum” demiyor. Gözü dönmüş tahrifatçı güruh, “Kürt” kelimelerini sansürlerken, “merhum” hitabını da kendileri eklemiş. (Tenvir’de: İçtima-i Reçeteler-1 38 – Tahrifatçılarda: Divan-ı Harb-i Örfi 6)

ÜSTAD BU ÇARPITMAYI GÖRSEYDİ KAHROLURDU

13. tahrifat:
Tahrifatçı gruplar, toplum Kemalizmin mahiyetini kavramasın diye şu cümleyi çıkarmış: Haşiye; komünist ve anarşist manasıyla Kemalizm ve inkılab softaları ve dönmeleri görmüş gibi haber veriyor. Tenvir’de: İçtima-i Reçeteler-2 39- Tahrifatçılarda: Münazarat 17)
14. tahrifat:
Orijinali: Bediüzzaman, 1952 yılında “Yalnız yirmi milyon Türk cemiyetinin değil, yüzlerce milyon bütün İslam cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun” diyor.
Tahrif edilişi: “Yirmi beş milyon Türk cem’iyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun.” Tahrifatçı gruplar, Bediüzzman’ın ümmet anlayışını, bu kadar da olmaz dedirten bir çarpıtmayla Turancı anlayışa çevirmeye çalışmışlar. 1960’larda bu tahrifatı yaptıkları için de nüfus artışını dikkate alarak, 20 milyon yerine 25 milyon demişler. (Tenvir’de: Tarihçe-i Hayat 653 – Tahrifatçılarda: Tarihçe-i Hayat 630)

İMANI ZEDELEYEBİLECEK OYNAMA YAPILMIŞ
Bediüzzaman’ın vefatından sonra Risalelerin içeriğini değiştiren gruplar, trajikomik çelişkilere imza atmış. Kelimelerle oynamakla ifadelerini çarpıttıkları Bediüzzaman’ı ‘mimsiz’ Batı medeniyetini övmüş gibi göstermişler, Kemalist rejimin dostu şeklinde yansıtmışlar. İmanı zedeleyecek mana değişikliklerine sebebiyet verilmiş. Tahrifatçılar, “Kürt” kelimesini yazmamak için yerine koydukları “Müslüman” kelimesiyle, İslam’la övünmenin yanlış olduğu şeklinde bir anlam ortaya koymuşlar. 1918’de vefat eden Sultan Abdülhamid için 1908’de “merhum” ifadesini yazmışlar.

ÜMMETÇİLİĞİ REDDEDİYORLAR

Özellikle Said-i Kürdi’nin kaleme aldığı Risale-i Nur’larda geçen “Kürt” kelimeleri tamamen ayıklanmış. Yerlerine ise “şarklı”, “hamal”, “vilayat-ı şarkiye”, “adam” gibi ilgisiz ve absürd kelimeler konulmuş. “Türk-İslam” sentezini benimseyip, ümmet anlayışını reddeden bu grupların, Kürt kelimelerini tahrif etmelerinin sebebinin, psikolojik harp taktikleri eşliğinde dillendirilen “Said Nursi Kürt değil” tezini güçlendirmek olup olmadığı merak ediliyor.

DİYANET GÖREVE!
Kemalist zorbaların bile asimile etmeyi başaramadığı Müslüman Kürt halkını rencide eden, Üstad Hazretleri’nin kemiklerini sızlatan tahrifatların önüne geçmek amacıyla Risale-i Nur Külliyatı’nın, aslına sadık kalınarak Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basılması gerektiği kaydediliyor.

“BEDİÜZZAMAN’A ALENEN İFTİRA ATMIŞLAR”
Said-i Kürdi’nin izinden giden ve yıllardır Risalelerin aslını bozma girişimleriyle mücadele eden Med Zehra Grubu ve Tenvir Neşriyat Başkanı Mehmet Sıddık Şeyhanzade, bunun salt bir tahrifat, sadeleştirme olarak görülmemesi gerektiğini, yapılan ekleme ve çıkarmalarla Üstad’ın topluma farklı şekilde tanıtılıp, Ilımlı İslam’ın bir temsilcisi olarak sunulduğunu söyledi. Şeyhanzade, “Risalelerdeki tahrifatların amacı Said-i Nursi’yi Kürtlükten soyutlandırmak, Kürt kavmini Risale-i Nur’dan uzaklaştırmak ve Said-i Nursi’nin şeriatla olan münasebetini hafife aldırmak, rejime olan muhalefetini dostluğa çevirmek, yapılan zulüm ve katliamları Türkiye toplumuna hoş göstermektir. İslam akidesine ve düşüncesine çarpık düşünceleri Said-i Nursi’ye mal etmeye çalışmışlar. Bu tahrifata sebep olanların tavrı, Said-i Nursi’nin davasına varis olmadıklarının göstergesidir. Alenen Üstad’a iftira atmışlar” dedi.

(YENİ AKİT)-medyagündem"

kaynak:
http://www.yeniakit.com.tr/siyaset/risale-i-nurda-buyuk-tahrifat-h10097.html
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
İki zevat: Biri üstadın temennisini severek yerine getiren şahsiyet: Başbakan Erdoğan,

Be7_rl5CEAAJSbN.jpg



Diğeri üstadın asla izin vermediği bir mevzu olan Hükümete ilişmek , ve risalei Nuru sadeleştirilemesine ve tahrifine cevaz veren fethullah Gülen


RİSALE-İ NUR’A KARŞI SİNSİ BİR PLAN
RİSALE-İ NUR’A KARŞI SİNSİ BİR PLAN


Şöyle ki: Risale-i Nur’u ve hakiki nurcurın, nifak cereyaniyle dost yaparak Kurani vazifelerinden saptırmak istediği bu çıkarılan kısımlardan açıkca anlaşılıyor. Çünkü kitaptan çıkarılan kısımlar nifak cerayanı aleyhinde olup o cereyandan açıkca anlaşılıyor. Çünkü kitaptan çıkarılan kısımlar nifak cerayanı aleyhinde olup o cereyandan milleti ikaz eden parçalardır. Evet Tarhice’de ifade edildiği gibi- bazen da talebe şekline girerek- yapılan aldatma yani hizmet adına yapılan sinsi tahrif avamı aldatır.



İşte kitaptan çıkarılan kısımların tesbiti ve neşri ile bu hareketi yapanların maksad ve mahiyetlerinin milletçe bilinmesi şarttır.evet bu kadar açık bir şekilde fitne-i ahirzamandan ikaz eden kısımların kasıtlı olarak çıkarıldığını görenler, bu menfi fiil ve faillerine karşı susup Risale-i Nur’un muhafazasına sahip çıkmayanlar ve hatta onlara dostane bakanlar aynı suça ortak olacakları açıkca beyan edilmiştir.



Hz. Üstad Risalelerde naşir, hami, sahip, varis, muhafız, bekçi, nöbetçi, Genç Said gibi vasıflarıyle tavsif ettiği Nurcular, mutlaka Nurlara sahip çıkarlar ve bu müsbet hareketlerinin canlı ve ebedi filimlerini beka alemine gönderirler ve böylece hakiki dava adamı olduklarını fiiliyatları ile ispat ederler. Şimdi külliyattan kasıtlı olarak çıkarılan kısımlara geçiyoruz.




ŞAHDAMAR YAYINLARI

BASKI TARİHİ:MAYIS 2007

YAZAR: ABDULLAH AYMAZ


Emirdağ Lahikası II sh. 31-32-33 de bulunan bu mektubun baştarafından birkaç parağraf konulmuş, büyük kısmı tamamen çıkarılmıştır. Çıkarılan yerler buraya aldığımız kısımlardır.



“Konferansın birinci defasında Türk başmurahhası, bizzat karar vermek vaziyetinde olmadığı ve büyüğüne, yani Mustafa Kemal'e bildirmek zorunda olduğu için, memlekete dönüyor; kendisini Haydarpaşa'dan Ankara'ya götüren tren ve devlet reisini (Mustafa Kemal) İzmir'den Ankara'ya götüren trenle Eskişehir'de buluşuyor. Bir arada ve baş başa seyahat... Sonra Ankara gizli meclis toplantıları_ Fakat esas meselelerde daima baş başa. Mustafa Kemal ile İsmet beraber içtimaları ve karar: "Din öldürülecektir."

Lozan Konferansının ikinci sayfası: "..... Artık herşey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yani dini terk ile herşey yapılacak. Yeni hizbin (Kemalizm ve İsmet hükûmeti) bundan böyle, bu millette, İslâmiyeti katletmek prensibiyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından, yani düşman ehl-i salip kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler vereceği ve bilhassa hudut dışı değil de, hudut içi ve millî irade yaftası altında çalışacağı şüpheden varestedir."

Sh: Em:32



Nihaî Vesika
Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarasında, "Türklerin istiklâlini niçin tanıdınız?" diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon'un verdiği cevap:

"İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları, mâneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz. Yani Mustafa Kemal ve İsmet'in verdikleri karar, Türk milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararıdır."

Artık bunun üzerine herşey ap açık anlaşılıyor, değil mi?

Gizli anlaşmanın entrikası
Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun'î istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile, Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum'dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika'da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani, masonluk hasebiyle Kur'ân'ın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müthiş plânının zeminini Amerika'da hazırladıktan sonra İngiltere'ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:

"Siz Türkiye'nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum."

Aynı Hayim Naum Türk murahhaslar heyetine müşavir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuş,

yani Mustafa Kemal ve İsmet'i kendine dost bulmuş. Onun için üçü birleşmiş. Ve artık arada santralın intizamla işlemesine hiçbir mâni kalmamıştır.

Hayim Naum o sırada Ankara'ya kadar da uzanarak plânın muvaffakiyeti için gereken en mühim ve merkezî şahıs nezdinde-yani Mustafa Kemal yanında-emin bulunduğu tesirinin derecesini ölçmek istemiştir. Öyle ki, bu tesir, mahut mevzuda Hayim Naum'dan daha heveskâr ve gayretli bir İslâmiyet düşmanına tesadüf etmekle muradına ermiş ve artık Türkü içinden vurmanın plânını gerçekleştirmek için her unsur tamamlanmıştır.

İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsur sene evvel hadis-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hadiseyi tasdik ettiği gibi; ve Şeriat-ı Ahmediyeye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu, Yahudi olan Lord Gürzon ile Hayim Naum o ihbarın hakikatını gösterdiklerini ve yirmi beş seneden beri Nurcuların imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor.(Emirdağ L.II sh.31.32.33)

Bu kısım tamamen çıkarılmıştır. Kitapta 272.mektup olarak geçmekte ve sh.92 de dir.” Mahkeme-i Kübrâya şekva ve müdafaatın bir hâşiyesi olan parçanın hulâsasıdır”başlıklı mektubun üç satırını almış, mütebakisini çıkarmıştır. Çıkarılan kısım işte burasıdır. Orijinal nüshada 52.sayfadan başlamaktadır.

Kitaplarımızın ellerindeki tamamını, binler kelimeden bir iki kelimeyi suç mevzuu bahanesiyle vermek istemediklerini ve bu suretle Nurların neşrine mâni olmak istediklerini ve suç diye gösterdikleri noktalarda bizim tarafımızdan müdafaatımızda onların seksen bir hatâlarını Hatâ-Savap Cetvelinde ispat edilmekle açık garazkârlıklarının gösterildiğini; hem elyevm yasak olmayan yüz binler tefsirlerde yazılı bulunan tesettür ve irsiyet hakkındaki iki âyetin birkaç satırlık tefsiri yüzünden dünyada hiçbir kanunun müsaade etmediği acip bir zulümle, dört yüz sayfalık Zülfikar mecmuasını müsadere edip bize vermemek suretiyle bir zulüm irtikâp ettiklerini; hem Afyon'da iki sene ellerinde kalan bütün Risale-i Nur'un parçaları, daha evvelden hem Denizli, hem Ankara, hem Isparta mahkemelerinde beraat ettirilip sahiplerine iade edildiğini ve bilâhare Zülfikar ve Asâ-yı Mûsâ'yı ruhsatsız neşir bahanesiyle Isparta hükûmeti müsadere edip dört sene zaptettikten sonra hiçbiri noksan olmadan yüz yetmiş mecmuayı bize iade ettiklerini; ve bizim en mühim suçumuz, Risale-i Nur'un mahrem bir parçasında elli sene evvel bir hadîsin tefsirinde, cebrî kanunlarla şapkayı giydiren ve din-i İslâmı bu mübarek Türk milletinden kaldırmak için Lozan Muahedesinde söz veren ve pek şiddetli ve dehşetli hücumlarına rağmen hiçbir hakikî Müslüman Türkü Protestan yapamayan ve millet-i İslâm için pek çok zararlı olduğunu ef'âliyle ispat eden ve hadis-i şerifin haber verdiği o müthiş şahıs kendisi olduğunu, hayat ve mematıyla gösteren Mustafa Kemal'e bir mahrem eserde "din yıkıcı, süfyan" dediğimizi ve "kalblerdeki sevgisini bozmaya çalıştığımızı" isnad edip kararnamede mahkûmiyetimize sebep olduğunu ve Mahkeme-i Temyizin Afyon Mahkemesinin bu haksız kararını bozmasıyla yeniden görülmeye başlanan dâvâ af kanunu çıkmasıyla, dosyalarıyla ve bütün Nur eserleriyle çürütülmek için mahzene atıldığını ve bilâhare Adliye Bakanlığınca, Sungur'un keşide ettiği telgrafı üzerine, bütün eserlerin verilmesine emir verildiği halde hiçbiri iade edilmeyerek yeniden suç mevzuu olanlarını tefrik etmek, belki tamamını suç mevzuu yapmak istemeleriyle Risale-i Nur'un tam serbestîsine mâni olmak istediklerini bildiren ve üç seneden beri bizi aldatan böyle eşhasa Nurun işlerini bırakmamak için Başbakan ve Adliye Bakanının nazar-ı dikkatlerine arz edilmek üzere bu meâldeki adaletperver Demokratlara istida yazılması, vatan ve millet menfaatine lüzumu var. Emirdağ l. 53

Lâfza-i Celâl üzerinde i'câzı gözle görülen Kur'ân'ımızı almak için istida ile Diyanet Riyasetine müracaat edilmesi gibi sırf garazla ve ecnebî parmağıyla aleyhimize dönen işlerden ve işkencelerden bizi ve âlem-i İslâmı pekçok sevindiren Demokratların dikkat edip Nurcuları kurtarmalarını, hürriyetperver hükûmetten rica ederiz.(sayfa 52-53)

Bu Mektub da tamemen çıkarılmıştır.Sayfa 60 da başlıyor, 61. sayfa tamamen 62. Sayfa da da yarım sayfa çıkarılmıştır.

“Müdafaatın bir haşiyesidir

Bu mealde adaletperver Demokratlara istida yazabilirsiniz. Hastayım, siz nasıl münasipse öyle yapınız

Avukatımızdan bir gün evvel aldığımız mektupta, kitaplarımızın suç mevzuu olan ve olmayanları, hiçbir kanuna uymayan bir tarzda, binler kelime içinde, bir risalede, birtek kelimeyi bahane edip, suç mevzuu yapmak, o risaleyi vermemek suretiyle Nurların intişarına garazkârane mâni olmak fikriyle, hem kararnamelerini Mahkeme-i Temyizce bütün bütün bozan kararnamede, suç mevzuu gösterdikleri bizim aleyhimizde olmadığı halde ve müddeiumuminin iddianamesine karşı hatâsavap cetvelinde seksen bir hatâsını ve garazkârlığını kat'î ispat ettiğimiz halde, şimdi aynı garazkârlıkla ve dört yüz sayfa Zülfikar risalesini, birkaç satır tesettür ve irsiyet hakkındaki, yüz bin tefsirin aynı mânâyı söylediklerine binaen, otuz kırk sene evvel yazılan cümlelerini suç mevzuu yapıp, o mecmuayı müsadere edip bize vermemek, dünyada hangi kanun buna müsaade eder?

Hem Afyon'un mahkemesindeki eserler-tekrarat-ı Kur'âniye ve melekler hakkındaki iki parçacık müstesna olarak-bütün eserler iki sene hem Denizli, hem Ankara Ağır Ceza Mahkemesi beraatine karar vererek, içinde suç mevzuu bulamadıkları ve bize iade etmeye karar verdikleri ve aynı eserler Isparta hükûmetinin bir vakit müsadere ile tamamen eline geçtiği halde, tamamıyla sahiplerine iade ettikleri, sonra da Zülfikar'la Asâ-yı Mûsâ'yı ruhsatsız eski yazıyla neşir bahanesiyle dört seneden beri müsadere edildikleri ve aynen hiçbiri zâyi olmadan yüz yetmiş adet mecmuada bir suç mevzuu bulamadıkları için bizlere tamamen iade ettikleri ve bizim en mühim suçumuz olarak gösterdikleri, eski partinin bir kısım şeflerine hakikat namına itirazımızın yüz misli ziyade şimdi dinî mecmualar, resmî cerideler aynı itirazı şiddetle vurdukları halde, Risale-i Nur'un bir mahrem parçası, şimdiki zamanı tamamıyla tayin ettiği bir hakikatini tefsir bahsinde ispat etmiş ki, "Ölmüş bir şeftir" demiş.

İşte hakikat böyleyken, Afyon Mahkemesi, adalet namına değil, belki o ölmüş adamın muhabbeti taassubuyla, eski harfle de neşredilen kararnamenin âhirinde, bizi mahkûm etmek için en mühim sebep savcının garazkârlığı sebebiyle mahkeme heyeti demişler ki:

"Said ve arkadaşları, Mustafa Kemal'e din yıkıcı, süfyan demişler ve kalblerdeki sevgisini bozmaya çalışmışlar. Onun için mahkûm ediyoruz."

Acaba ölmüş gitmiş bir adamın şahsına karşı bin defa böyle itiraz da olsa umumî bir dâvâ oluyor. Mahkeme-i adalet buna dair böyle bir hükmü vermek, elbette pek acip bir mânâ iş içinde var.

Şimdi böylelerin elindeki dört defa Nur eserleri beraat kazandıkları ve şimdi Dahiliye Bakanı, evvelce Adliye Bakanı üç defa beraatine ve suç mevzuu olmadığına ve bizi mahkûm eden Afyon kararını bozmasıyla, suç mevzuu olmadığına hüküm verdiği halde, şimdi bütün millet, adalet ve şefkat ve diyanete hizmet bekledikleri Demokrat hükûmeti zamanında, eski müstebitlerin dehşetli plânlarıyla Risale-i Nur'a karşı garazkârlarının keyfine bırakmak, Demokrat hükûmeti aleyhinde büyük bir hıyanettir. Ve milletin tesellî-i ümidini kırmaktır.

Benim Ankara'da bir vekilim Mustafa Sungur'dur. 17.11.1950 tarihli çektiği telgrafta, umum risalenin bize iadesine karar verilmiş diye müjde verdi. Ve âdil Adliye Vekili üç defa beraat verdiği ve şimdi de Sungur'un mektubuna göre, hem iadesine emir verildiğini ve "Şimdi telefonla haber vereceğim" söyledikleri halde, bu on altı senedenberi aleyhimizde olan iftiralar ve jurnaller hem Eskişehir, hem Denizli mahkemesinde bütün dosyaları Afyon Mahkemesi toplamak ve af kanununun çıkmasıyla ve mahkemelerin beraat vermesiyle, o mübarek eserleri, o dosyalar içerisine karıştırarak çürütmek için mahzene atmak ve üç seneden beri bizi aldatan bazı eşhasa Nurların işlerini bırakmamak lâzım geliyor. Başbakan ve Maarif Bakanı ve Dahiliye Bakanına bu gayet mühim meseleyi nazar-ı dikkatlerine arzediyorum.

Said Nursî (Emirdağ L. 60.61.62)

Emirdağ Lahikası Üzerine-II Kitabından çıkarılan kısımlar bunlardır.

Kitabı yayınlayan Şahdamar Yayınları Baskı Tarihi :Mayıs 2007 Yazarı Fetullah GÜLEN e yakınlığıyla bilinen Abdullah AYMAZ
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
İki zevat: Biri üstadın temennisini severek yerine getiren şahsiyet: Başbakan Erdoğan,

Be7_rl5CEAAJSbN.jpg



Diğeri üstadın asla izin vermediği bir mevzu olan Hükümete ilişmek , ve risalei Nuru sadeleştirilemesine ve tahrifine cevaz veren fethullah Gülen


SALE-İ NUR’A KARŞI SİNSİ BİR PLAN
RİSALE-İ NUR’A KARŞI SİNSİ BİR PLAN


Şöyle ki: Risale-i Nur’u ve hakiki nurcurın, nifak cereyaniyle dost yaparak Kurani vazifelerinden saptırmak istediği bu çıkarılan kısımlardan açıkca anlaşılıyor. Çünkü kitaptan çıkarılan kısımlar nifak cerayanı aleyhinde olup o cereyandan açıkca anlaşılıyor. Çünkü kitaptan çıkarılan kısımlar nifak cerayanı aleyhinde olup o cereyandan milleti ikaz eden parçalardır. Evet Tarhice’de ifade edildiği gibi- bazen da talebe şekline girerek- yapılan aldatma yani hizmet adına yapılan sinsi tahrif avamı aldatır.



İşte kitaptan çıkarılan kısımların tesbiti ve neşri ile bu hareketi yapanların maksad ve mahiyetlerinin milletçe bilinmesi şarttır.evet bu kadar açık bir şekilde fitne-i ahirzamandan ikaz eden kısımların kasıtlı olarak çıkarıldığını görenler, bu menfi fiil ve faillerine karşı susup Risale-i Nur’un muhafazasına sahip çıkmayanlar ve hatta onlara dostane bakanlar aynı suça ortak olacakları açıkca beyan edilmiştir.



Hz. Üstad Risalelerde naşir, hami, sahip, varis, muhafız, bekçi, nöbetçi, Genç Said gibi vasıflarıyle tavsif ettiği Nurcular, mutlaka Nurlara sahip çıkarlar ve bu müsbet hareketlerinin canlı ve ebedi filimlerini beka alemine gönderirler ve böylece hakiki dava adamı olduklarını fiiliyatları ile ispat ederler. Şimdi külliyattan kasıtlı olarak çıkarılan kısımlara geçiyoruz.




ŞAHDAMAR YAYINLARI

BASKI TARİHİ:MAYIS 2007

YAZAR: ABDULLAH AYMAZ


Emirdağ Lahikası II sh. 31-32-33 de bulunan bu mektubun baştarafından birkaç parağraf konulmuş, büyük kısmı tamamen çıkarılmıştır. Çıkarılan yerler buraya aldığımız kısımlardır.



“Konferansın birinci defasında Türk başmurahhası, bizzat karar vermek vaziyetinde olmadığı ve büyüğüne, yani Mustafa Kemal'e bildirmek zorunda olduğu için, memlekete dönüyor; kendisini Haydarpaşa'dan Ankara'ya götüren tren ve devlet reisini (Mustafa Kemal) İzmir'den Ankara'ya götüren trenle Eskişehir'de buluşuyor. Bir arada ve baş başa seyahat... Sonra Ankara gizli meclis toplantıları_ Fakat esas meselelerde daima baş başa. Mustafa Kemal ile İsmet beraber içtimaları ve karar: "Din öldürülecektir."

Lozan Konferansının ikinci sayfası: "..... Artık herşey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yani dini terk ile herşey yapılacak. Yeni hizbin (Kemalizm ve İsmet hükûmeti) bundan böyle, bu millette, İslâmiyeti katletmek prensibiyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından, yani düşman ehl-i salip kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler vereceği ve bilhassa hudut dışı değil de, hudut içi ve millî irade yaftası altında çalışacağı şüpheden varestedir."

Sh: Em:32



Nihaî Vesika
Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarasında, "Türklerin istiklâlini niçin tanıdınız?" diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon'un verdiği cevap:

"İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları, mâneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz. Yani Mustafa Kemal ve İsmet'in verdikleri karar, Türk milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararıdır."

Artık bunun üzerine herşey ap açık anlaşılıyor, değil mi?

Gizli anlaşmanın entrikası
Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun'î istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile, Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum'dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika'da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani, masonluk hasebiyle Kur'ân'ın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müthiş plânının zeminini Amerika'da hazırladıktan sonra İngiltere'ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:

"Siz Türkiye'nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum."

Aynı Hayim Naum Türk murahhaslar heyetine müşavir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuş,

yani Mustafa Kemal ve İsmet'i kendine dost bulmuş. Onun için üçü birleşmiş. Ve artık arada santralın intizamla işlemesine hiçbir mâni kalmamıştır.

Hayim Naum o sırada Ankara'ya kadar da uzanarak plânın muvaffakiyeti için gereken en mühim ve merkezî şahıs nezdinde-yani Mustafa Kemal yanında-emin bulunduğu tesirinin derecesini ölçmek istemiştir. Öyle ki, bu tesir, mahut mevzuda Hayim Naum'dan daha heveskâr ve gayretli bir İslâmiyet düşmanına tesadüf etmekle muradına ermiş ve artık Türkü içinden vurmanın plânını gerçekleştirmek için her unsur tamamlanmıştır.

İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsur sene evvel hadis-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hadiseyi tasdik ettiği gibi; ve Şeriat-ı Ahmediyeye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu, Yahudi olan Lord Gürzon ile Hayim Naum o ihbarın hakikatını gösterdiklerini ve yirmi beş seneden beri Nurcuların imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor.(Emirdağ L.II sh.31.32.33)

Bu kısım tamamen çıkarılmıştır. Kitapta 272.mektup olarak geçmekte ve sh.92 de dir.” Mahkeme-i Kübrâya şekva ve müdafaatın bir hâşiyesi olan parçanın hulâsasıdır”başlıklı mektubun üç satırını almış, mütebakisini çıkarmıştır. Çıkarılan kısım işte burasıdır. Orijinal nüshada 52.sayfadan başlamaktadır.

Kitaplarımızın ellerindeki tamamını, binler kelimeden bir iki kelimeyi suç mevzuu bahanesiyle vermek istemediklerini ve bu suretle Nurların neşrine mâni olmak istediklerini ve suç diye gösterdikleri noktalarda bizim tarafımızdan müdafaatımızda onların seksen bir hatâlarını Hatâ-Savap Cetvelinde ispat edilmekle açık garazkârlıklarının gösterildiğini; hem elyevm yasak olmayan yüz binler tefsirlerde yazılı bulunan tesettür ve irsiyet hakkındaki iki âyetin birkaç satırlık tefsiri yüzünden dünyada hiçbir kanunun müsaade etmediği acip bir zulümle, dört yüz sayfalık Zülfikar mecmuasını müsadere edip bize vermemek suretiyle bir zulüm irtikâp ettiklerini; hem Afyon'da iki sene ellerinde kalan bütün Risale-i Nur'un parçaları, daha evvelden hem Denizli, hem Ankara, hem Isparta mahkemelerinde beraat ettirilip sahiplerine iade edildiğini ve bilâhare Zülfikar ve Asâ-yı Mûsâ'yı ruhsatsız neşir bahanesiyle Isparta hükûmeti müsadere edip dört sene zaptettikten sonra hiçbiri noksan olmadan yüz yetmiş mecmuayı bize iade ettiklerini; ve bizim en mühim suçumuz, Risale-i Nur'un mahrem bir parçasında elli sene evvel bir hadîsin tefsirinde, cebrî kanunlarla şapkayı giydiren ve din-i İslâmı bu mübarek Türk milletinden kaldırmak için Lozan Muahedesinde söz veren ve pek şiddetli ve dehşetli hücumlarına rağmen hiçbir hakikî Müslüman Türkü Protestan yapamayan ve millet-i İslâm için pek çok zararlı olduğunu ef'âliyle ispat eden ve hadis-i şerifin haber verdiği o müthiş şahıs kendisi olduğunu, hayat ve mematıyla gösteren Mustafa Kemal'e bir mahrem eserde "din yıkıcı, süfyan" dediğimizi ve "kalblerdeki sevgisini bozmaya çalıştığımızı" isnad edip kararnamede mahkûmiyetimize sebep olduğunu ve Mahkeme-i Temyizin Afyon Mahkemesinin bu haksız kararını bozmasıyla yeniden görülmeye başlanan dâvâ af kanunu çıkmasıyla, dosyalarıyla ve bütün Nur eserleriyle çürütülmek için mahzene atıldığını ve bilâhare Adliye Bakanlığınca, Sungur'un keşide ettiği telgrafı üzerine, bütün eserlerin verilmesine emir verildiği halde hiçbiri iade edilmeyerek yeniden suç mevzuu olanlarını tefrik etmek, belki tamamını suç mevzuu yapmak istemeleriyle Risale-i Nur'un tam serbestîsine mâni olmak istediklerini bildiren ve üç seneden beri bizi aldatan böyle eşhasa Nurun işlerini bırakmamak için Başbakan ve Adliye Bakanının nazar-ı dikkatlerine arz edilmek üzere bu meâldeki adaletperver Demokratlara istida yazılması, vatan ve millet menfaatine lüzumu var. Emirdağ l. 53

Lâfza-i Celâl üzerinde i'câzı gözle görülen Kur'ân'ımızı almak için istida ile Diyanet Riyasetine müracaat edilmesi gibi sırf garazla ve ecnebî parmağıyla aleyhimize dönen işlerden ve işkencelerden bizi ve âlem-i İslâmı pekçok sevindiren Demokratların dikkat edip Nurcuları kurtarmalarını, hürriyetperver hükûmetten rica ederiz.(sayfa 52-53)

Bu Mektub da tamemen çıkarılmıştır.Sayfa 60 da başlıyor, 61. sayfa tamamen 62. Sayfa da da yarım sayfa çıkarılmıştır.

“Müdafaatın bir haşiyesidir

Bu mealde adaletperver Demokratlara istida yazabilirsiniz. Hastayım, siz nasıl münasipse öyle yapınız

Avukatımızdan bir gün evvel aldığımız mektupta, kitaplarımızın suç mevzuu olan ve olmayanları, hiçbir kanuna uymayan bir tarzda, binler kelime içinde, bir risalede, birtek kelimeyi bahane edip, suç mevzuu yapmak, o risaleyi vermemek suretiyle Nurların intişarına garazkârane mâni olmak fikriyle, hem kararnamelerini Mahkeme-i Temyizce bütün bütün bozan kararnamede, suç mevzuu gösterdikleri bizim aleyhimizde olmadığı halde ve müddeiumuminin iddianamesine karşı hatâsavap cetvelinde seksen bir hatâsını ve garazkârlığını kat'î ispat ettiğimiz halde, şimdi aynı garazkârlıkla ve dört yüz sayfa Zülfikar risalesini, birkaç satır tesettür ve irsiyet hakkındaki, yüz bin tefsirin aynı mânâyı söylediklerine binaen, otuz kırk sene evvel yazılan cümlelerini suç mevzuu yapıp, o mecmuayı müsadere edip bize vermemek, dünyada hangi kanun buna müsaade eder?

Hem Afyon'un mahkemesindeki eserler-tekrarat-ı Kur'âniye ve melekler hakkındaki iki parçacık müstesna olarak-bütün eserler iki sene hem Denizli, hem Ankara Ağır Ceza Mahkemesi beraatine karar vererek, içinde suç mevzuu bulamadıkları ve bize iade etmeye karar verdikleri ve aynı eserler Isparta hükûmetinin bir vakit müsadere ile tamamen eline geçtiği halde, tamamıyla sahiplerine iade ettikleri, sonra da Zülfikar'la Asâ-yı Mûsâ'yı ruhsatsız eski yazıyla neşir bahanesiyle dört seneden beri müsadere edildikleri ve aynen hiçbiri zâyi olmadan yüz yetmiş adet mecmuada bir suç mevzuu bulamadıkları için bizlere tamamen iade ettikleri ve bizim en mühim suçumuz olarak gösterdikleri, eski partinin bir kısım şeflerine hakikat namına itirazımızın yüz misli ziyade şimdi dinî mecmualar, resmî cerideler aynı itirazı şiddetle vurdukları halde, Risale-i Nur'un bir mahrem parçası, şimdiki zamanı tamamıyla tayin ettiği bir hakikatini tefsir bahsinde ispat etmiş ki, "Ölmüş bir şeftir" demiş.

İşte hakikat böyleyken, Afyon Mahkemesi, adalet namına değil, belki o ölmüş adamın muhabbeti taassubuyla, eski harfle de neşredilen kararnamenin âhirinde, bizi mahkûm etmek için en mühim sebep savcının garazkârlığı sebebiyle mahkeme heyeti demişler ki:

"Said ve arkadaşları, Mustafa Kemal'e din yıkıcı, süfyan demişler ve kalblerdeki sevgisini bozmaya çalışmışlar. Onun için mahkûm ediyoruz."

Acaba ölmüş gitmiş bir adamın şahsına karşı bin defa böyle itiraz da olsa umumî bir dâvâ oluyor. Mahkeme-i adalet buna dair böyle bir hükmü vermek, elbette pek acip bir mânâ iş içinde var.

Şimdi böylelerin elindeki dört defa Nur eserleri beraat kazandıkları ve şimdi Dahiliye Bakanı, evvelce Adliye Bakanı üç defa beraatine ve suç mevzuu olmadığına ve bizi mahkûm eden Afyon kararını bozmasıyla, suç mevzuu olmadığına hüküm verdiği halde, şimdi bütün millet, adalet ve şefkat ve diyanete hizmet bekledikleri Demokrat hükûmeti zamanında, eski müstebitlerin dehşetli plânlarıyla Risale-i Nur'a karşı garazkârlarının keyfine bırakmak, Demokrat hükûmeti aleyhinde büyük bir hıyanettir. Ve milletin tesellî-i ümidini kırmaktır.

Benim Ankara'da bir vekilim Mustafa Sungur'dur. 17.11.1950 tarihli çektiği telgrafta, umum risalenin bize iadesine karar verilmiş diye müjde verdi. Ve âdil Adliye Vekili üç defa beraat verdiği ve şimdi de Sungur'un mektubuna göre, hem iadesine emir verildiğini ve "Şimdi telefonla haber vereceğim" söyledikleri halde, bu on altı senedenberi aleyhimizde olan iftiralar ve jurnaller hem Eskişehir, hem Denizli mahkemesinde bütün dosyaları Afyon Mahkemesi toplamak ve af kanununun çıkmasıyla ve mahkemelerin beraat vermesiyle, o mübarek eserleri, o dosyalar içerisine karıştırarak çürütmek için mahzene atmak ve üç seneden beri bizi aldatan bazı eşhasa Nurların işlerini bırakmamak lâzım geliyor. Başbakan ve Maarif Bakanı ve Dahiliye Bakanına bu gayet mühim meseleyi nazar-ı dikkatlerine arzediyorum.

Said Nursî (Emirdağ L. 60.61.62)

Emirdağ Lahikası Üzerine-II Kitabından çıkarılan kısımlar bunlardır.

Kitabı yayınlayan Şahdamar Yayınları Baskı Tarihi :Mayıs 2007 Yazarı Fetullah GÜLEN e yakınlığıyla bilinen Abdullah AYMAZ
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
hasan_akar.jpg



hasan akar'dan, fetulah gülene ve fetulah gülenin peşinden giden, evlerinde kalanlara tarihi ikaz!!!! ; "EVLERİ TERKEDİN"

"...
İslamda zarara bilerek girene merhamet edilmez-(kastamonu;104,110)- sırrınca hemen ordan DİN ADINA ayrılın ve Aziz ve Muazzez ustafdımızın şu an hayatta olan Varis Vekillerinin şefkatlı sinelerine giriniz...."


nurcu kardeşlerim lütfen okuyun, okutun.

Allah (cc) hepimize intibah nasip etsin..... amin.








İŞTE İLGİLİ YAZI;

"Sevgili kardeşlerim..!Belki bazılarının zannı gibi ben siyaset yapıyorum,siyasetle uğraşıyorum..(!)

Niçinini bir nebze anlatmaya çalışayım...

Aziz ve Muazzez üstadımızın’’bu asil Türk milleti ihtiyarıyla o partiyi kat'iyyen iktidara getirmeyecek. Çünkü Halk Partisi iktidara gelecek olursa, komünist kuvveti aynı partinin altında bu vatana hâkim olacaktır. Hâlbuki bir Müslüman kat'iyyen komünist olamaz, anarşist olur. Bir Müslüman hiçbir zaman ecnebilerle mukayese edilemez. İşte bunun için hayat-ı içtimaiye ve vatanımıza dehşetli bir tehlike teşkil eden bu partinin iktidara gelmemesi için, Demokrat Parti'yi, Kur'an ve vatan ve İslâmiyet namına muhafazaya çalışıyorum" Emirdağ Lahikası-2 (206)

Diyen Ey Bediüzzamanın Talebeleri...

Eğer Allah cc göstermesin; mevcud hükümeti Sn Fethullah gülen hoca efendi yıkmayı becerirse (!); Aziz Ustadım Bediüzzaman (r.a) hazretlerinin devlet eliyle Risale-i nurlar basılsın emrini yerine getirme muvaffakiyetine nail olduğumuz İşarat-ül İ’caz adlı kitabımız da durdurulur ve tahrif olarak basılmaya devam eder neüzübillah..

Nasılki düne kadar Üstadımızın ismini ağzına almayıp pir-i mugan diyen şimdi Bediüzzaman demeye başlaması gösteriyor..

Ne zaman Sn Başbakanım devlet eliyle İşarat-ül i’cazı bastırdı sen de Bediüzzaman demeye başladın.. hayırdır (!)..millet de inanandı sana..(!) Hükümeti düşürme hülyan adına bu devlete verdiğin ZARARI bu millet unutacağını mı zannediyorsun..? Türkiyenin bügünkü her türlü sıkıntısa sen sebebsin..bunu da din adına yapıyorsun ve masum etbağına da hizmet namı altında haramlara bulaştırarak..!

Ey samimi,ciddi ve masum hocanın takibçi canım kardeşlerim..İslamda zarara bilerek girene merhamet edilmez-(kastamonu;104,110)- sırrınca hemen ordan DİN ADINA ayrılın ve Aziz ve Muazzez ustafdımızın şu an hayatta olan Varis Vekillerinin şefkatlı sinelerine giriniz..iş işten geçmeden..ve koca birbüçük milyar müslümanın hukuna girmeden...Suriye muhaliflere giden yardımı engelleyenden..Afrikada su kuyusu çıkarcağım diye Almanyanın....şehirilerinden 1500 dolarlık kuyuya 7500 ero deyip(çoğunu da açmayan) toplayandan,.Ziraat bankasından faizle para çekip Asyabanka yatırtıp - (faizin hükmü Allah'a savaş açmaktır) açtırtandan..Dine muhalefet ederk dine hizmet etmektir fiilen deyip gösterenden hemen uzaklaş..Siyasiciler siyaseti alet edip yediler bunlar ise dini alet edip yiyorlar..Biri siyaseti diğerler ise dini alet ediyor..(Ben şahid olmadığım şeyi yazmam.)

Abiler adına twitter'leri,facebookları açıp bak bunlarda bizden deyip hem yalana hemde iftira yapanlardan uzaklaşmanı.. hem İslam dini adına sana söylemeye çalıştığım sözlerimi ruhunuzun taaa derinliklerinden duymuyorsanız beni dinlemeyin..Risale-i nura gelin hakiki tam şarkird olunuz..Allah'ın cc dinine kanaat ediniz..

Benim ömrüm belli kardeşim.. ! siyasetle değil Risale-i nura bağlı ve alakadar..
Devletin eliyle Risalelerin orjinalını BASANI, - sen ise; ustadımın varislerinin beddualarına ve nurcu kardeşlerimizin yapma israrına rağmen sadeleştirme nanıma altında tahrif ettin- ;Sn Başbakanım ASLINI,ORJİNALINI devlet eliyle bastıdı; ben de O’nu başımın üstüne koydum.. çatlasan da patlasan da..(Ustadım diyor ya..' Risale-i nur'a ilişenler tokatlarını yerler'..aynen çıktı çıkacak da..)

Hoca hükümeti düşürmeye uğraşacağına devlet eliyle Risale-i nurların basılmasına uğraşsaydı şimdiye kadar çoktan her şey bitmişti..ama hocanın Risale-i nur diye bir derdi olmamış ki..

Sen ise;'enaniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî bir adavet besler gibi, Sözler'in kıymetlerinin tenzilini arzu eder tâ ki kendi mahsulât-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın.' (Mektubat;426)

Risale-i nurların tamamının aslı orjinalı gibi devlet eliyle basılması için gayret ettim ediyorum ve edecğim, yapana da BEDDUA değil her gece DUA etmeye devam edeceğiz inşa Allah..vesselam…. duanıza muhtaç kardeşiniz hasan AKAR

--------------------------------------------------------------------
Bu yazı sonradan eklenmiştir..Elhamdulillah..bu yazı ve ''Fethullah hoca efendi ve C.H.Partisi 5'' dersinden sonra inanın gurub gurub oradan ayrılanların haberlerini alıyorum..hem tahmin edilmeyecek kadar sadık olanlardan da ayrılanlara şahid oluyoruz..MaşaAllah...

bazi samimi kardeşlerim diyorlarki artık abi yazma..doğru ben de rahatsız oluyorum,fakat Risale-i nuru sadeleştirmekten vaz geçerse ve de var olanları toplattırırsa ben de vaz geçerim.Yoksa benim bu işlerle işim olmazdı..Ama hoca risalelerin yakasını bırakmıyor ki..bana yazacağınıza oraya yazın ki risalelerin yakasını bıraksınlar..
----------------------------------------------------------------------------"


kaynak:
http://www.nurdersi.com/


Kastamonu 234 - Hak Şerre Hizmet Etmez..! - CHPye Bakışımız


Fethullah Hoca Efendi ve C.H.Partisi - 5
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
hasan_akar.jpg



hasan akar'dan, fetulah gülene ve fetulah gülenin peşinden giden, evlerinde kalanlara tarihi ikaz!!!! ; "EVLERİ TERKEDİN"

"...
İslamda zarara bilerek girene merhamet edilmez-(kastamonu;104,110)- sırrınca hemen ordan DİN ADINA ayrılın ve Aziz ve Muazzez ustafdımızın şu an hayatta olan Varis Vekillerinin şefkatlı sinelerine giriniz...."


nurcu kardeşlerim lütfen okuyun, okutun.

Allah (cc) hepimize intibah nasip etsin..... amin.








İŞTE İLGİLİ YAZI;

"Sevgili kardeşlerim..!Belki bazılarının zannı gibi ben siyaset yapıyorum,siyasetle uğraşıyorum..(!)

Niçinini bir nebze anlatmaya çalışayım...

Aziz ve Muazzez üstadımızın’’bu asil Türk milleti ihtiyarıyla o partiyi kat'iyyen iktidara getirmeyecek. Çünkü Halk Partisi iktidara gelecek olursa, komünist kuvveti aynı partinin altında bu vatana hâkim olacaktır. Hâlbuki bir Müslüman kat'iyyen komünist olamaz, anarşist olur. Bir Müslüman hiçbir zaman ecnebilerle mukayese edilemez. İşte bunun için hayat-ı içtimaiye ve vatanımıza dehşetli bir tehlike teşkil eden bu partinin iktidara gelmemesi için, Demokrat Parti'yi, Kur'an ve vatan ve İslâmiyet namına muhafazaya çalışıyorum" Emirdağ Lahikası-2 (206)

Diyen Ey Bediüzzamanın Talebeleri...

Eğer Allah cc göstermesin; mevcud hükümeti Sn Fethullah gülen hoca efendi yıkmayı becerirse (!); Aziz Ustadım Bediüzzaman (r.a) hazretlerinin devlet eliyle Risale-i nurlar basılsın emrini yerine getirme muvaffakiyetine nail olduğumuz İşarat-ül İ’caz adlı kitabımız da durdurulur ve tahrif olarak basılmaya devam eder neüzübillah..

Nasılki düne kadar Üstadımızın ismini ağzına almayıp pir-i mugan diyen şimdi Bediüzzaman demeye başlaması gösteriyor..

Ne zaman Sn Başbakanım devlet eliyle İşarat-ül i’cazı bastırdı sen de Bediüzzaman demeye başladın.. hayırdır (!)..millet de inanandı sana..(!) Hükümeti düşürme hülyan adına bu devlete verdiğin ZARARI bu millet unutacağını mı zannediyorsun..? Türkiyenin bügünkü her türlü sıkıntısa sen sebebsin..bunu da din adına yapıyorsun ve masum etbağına da hizmet namı altında haramlara bulaştırarak..!

Ey samimi,ciddi ve masum hocanın takibçi canım kardeşlerim..İslamda zarara bilerek girene merhamet edilmez-(kastamonu;104,110)- sırrınca hemen ordan DİN ADINA ayrılın ve Aziz ve Muazzez ustafdımızın şu an hayatta olan Varis Vekillerinin şefkatlı sinelerine giriniz..iş işten geçmeden..ve koca birbüçük milyar müslümanın hukuna girmeden...Suriye muhaliflere giden yardımı engelleyenden..Afrikada su kuyusu çıkarcağım diye Almanyanın....şehirilerinden 1500 dolarlık kuyuya 7500 ero deyip(çoğunu da açmayan) toplayandan,.Ziraat bankasından faizle para çekip Asyabanka yatırtıp - (faizin hükmü Allah'a savaş açmaktır) açtırtandan..Dine muhalefet ederk dine hizmet etmektir fiilen deyip gösterenden hemen uzaklaş..Siyasiciler siyaseti alet edip yediler bunlar ise dini alet edip yiyorlar..Biri siyaseti diğerler ise dini alet ediyor..(Ben şahid olmadığım şeyi yazmam.)

Abiler adına twitter'leri,facebookları açıp bak bunlarda bizden deyip hem yalana hemde iftira yapanlardan uzaklaşmanı.. hem İslam dini adına sana söylemeye çalıştığım sözlerimi ruhunuzun taaa derinliklerinden duymuyorsanız beni dinlemeyin..Risale-i nura gelin hakiki tam şarkird olunuz..Allah'ın cc dinine kanaat ediniz..

Benim ömrüm belli kardeşim.. ! siyasetle değil Risale-i nura bağlı ve alakadar..
Devletin eliyle Risalelerin orjinalını BASANI, - sen ise; ustadımın varislerinin beddualarına ve nurcu kardeşlerimizin yapma israrına rağmen sadeleştirme nanıma altında tahrif ettin- ;Sn Başbakanım ASLINI,ORJİNALINI devlet eliyle bastıdı; ben de O’nu başımın üstüne koydum.. çatlasan da patlasan da..(Ustadım diyor ya..' Risale-i nur'a ilişenler tokatlarını yerler'..aynen çıktı çıkacak da..)

Hoca hükümeti düşürmeye uğraşacağına devlet eliyle Risale-i nurların basılmasına uğraşsaydı şimdiye kadar çoktan her şey bitmişti..ama hocanın Risale-i nur diye bir derdi olmamış ki..

Sen ise;'enaniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî bir adavet besler gibi, Sözler'in kıymetlerinin tenzilini arzu eder tâ ki kendi mahsulât-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın.' (Mektubat;426)

Risale-i nurların tamamının aslı orjinalı gibi devlet eliyle basılması için gayret ettim ediyorum ve edecğim, yapana da BEDDUA değil her gece DUA etmeye devam edeceğiz inşa Allah..vesselam…. duanıza muhtaç kardeşiniz hasan AKAR

--------------------------------------------------------------------
Bu yazı sonradan eklenmiştir..Elhamdulillah..bu yazı ve ''Fethullah hoca efendi ve C.H.Partisi 5'' dersinden sonra inanın gurub gurub oradan ayrılanların haberlerini alıyorum..hem tahmin edilmeyecek kadar sadık olanlardan da ayrılanlara şahid oluyoruz..MaşaAllah...

bazi samimi kardeşlerim diyorlarki artık abi yazma..doğru ben de rahatsız oluyorum,fakat Risale-i nuru sadeleştirmekten vaz geçerse ve de var olanları toplattırırsa ben de vaz geçerim.Yoksa benim bu işlerle işim olmazdı..Ama hoca risalelerin yakasını bırakmıyor ki..bana yazacağınıza oraya yazın ki risalelerin yakasını bıraksınlar..
----------------------------------------------------------------------------"


kaynak:
http://www.nurdersi.com/


Kastamonu 234 - Hak Şerre Hizmet Etmez..! - CHPye Bakışımız




Fethullah Hoca Efendi ve C.H.Partisi - 5



hasan akardan bir cevap daha....



Vealeyiküm selam sevgili kardeşim...
Zaten sizlerin ihlasınızdan ve abilerinizin bir kısmının ihlasından bu kadar gizli kalabildi.Sizi sevdiğim için ip atıyorum,kuyudan çık artık.Oradan ayrılın.Hoca eski hoca değil.Sanki hasan mezarcı gibi yapmışlar.Siyasetin kusurları daha çoktur.fakat onlar dünyevi menfaat için çalıp çırptılar.Hizmet ise dini duyguları istismar ederk çalıp şırpıyor.Almanyan da afrikaya Müslümanlara su kuyusu çıkartacağız diye 7500 ero toplayıp 1500 dolara bazı kuyuları açıp, o afrikadaki müslümanın elindeki suyu din adına çalmak..kurbanlarınız ise sizin niyetiniz yeter deyip çoğusunun kesilmemesi..bunlara da din hizmeti kılıfını bulmak.. Mosad, CIA hizmeti kullanarak bütün müslümanları fiilen Türkiyenin kazandığı ve zor bela bulduğu istikrarı bozmak..buna da hizmet değimli..Hırsızları bulup çıkarmak ayrıdır onu çıkarmak maksadı ayrıdır.Biri menfaat için çalıp çırpıyor birisi de müslümanların ve Türkiyenin istikrarını bozmak için yapıyor.Bu kadar dini cemaatlar ve de Hz ustadın varisler sizin yanınızda değil ve Risale i nur sadeleştirme ihanetini gördüğün halde hala uyanmayacakmısınız.Ustadın muazzez varisleri de mi yanılıyor.Bak beğenmediğin tayyib işarat-ül i'cazı aynen ustadımızın dediği gibi devlet eliyle bastırdı inşaAllah cumartesi teşhir edilecek.Kemalizmin içindeki diyanet Risale-i nuru aynen basıyor; hizmet iddiasında bulunan üstadımızın müsadesi olmamasına rağmen ve hiçbir ustadın varisini kale almadan sadeleştirme adına tahrib edip bastırmak..Birisi sadeleştiriyor diğer taraf ise devletin tüm menfi gücüne rağman aynen kemalizme muhalefet ederek said-i nursinin eserini bastırıyor..!Öysa bi zamanlar aynı güç yok etmek istiyordu.. ( Bazan zor şartlardaki küçük bir hasene bin seyyiatı affetttirir ).Ben 2 defa hekimoğlu abiyle beraber altunizade de hocayla 1985 de görüştüm.Nurculuktan istifade etmiş ettirmiş ama nur hizmeti etmemiş.Sadeleştirme namı altında olmayan manaları sokmuş ve var olan manaları çıkartan bir adamı nasıl sevmemi bekliyorsunuz.Sadeleştirme değil mevzu tahrib var anlamiyormusunuz.Ben 52 yaşındayım.17 yaşından beri dershanede vakıfım.Ben bunu dile getirmezsem siz nasıl uyanacakktınız(!)..Suriyeye giden yardımları filistinde yardım eden IHH ya baskını hangi vicdanla yaptılar..Tayyibi düşürülim.Febiha...Peki alternatifini lütfen buraya yaz onu destekleyelim.Haydi alternatifini gösterin..Çaresi olmayan tenkid tahrib olduğunu bilmiyormusun..C.H.Partisine her bir Müslüman alternatif olarak karşıdır.Onu başa getirmemek için onu durduracak bizden yana önümüzü açan en güçlü partiye oy vermemek,C.H.Partiyi durdurması mümkün olmayan küçük partiye oy vermek C.H.Partisine vermiş olmayız mı.? Zaten tabanın tesbihatları samimiyetleri olmazsaydı çoktan yok olurdu.Hem Said Özdemir abi üstadın talebesi ve varisi değilmi..evet..onun oğlu makam için mi birşeylerin yanlış gittiğini gördü ve ayrıldı..Said özdemir abinin oğlu Tayyib beye polis listesini o verdi..Yoksa Tayyib bey Müslümanları fişliyor.yoksa bu kadar gizlileri nasıl biliyor diyorsunuz.İşte o polis hizmetin başındaki abi verdi o listeyi tayyib,,fişlemeyle alaksı yoktur..Tepedeki abi idi..Bu abiniz tepedeki abiniz değilmiyidi.Tabi cevab kolay .hayındı çıktı..(!)..Uyan... Risalelere sarıl insana sarılma...insana dayanma yıkılırsınnn...Risale-i nurda C.H.Partyisi başa geçmemesi için demokratlara yardım ediyorum diyen Bediuzzaman hazretlerine muhalif Hoca efendi C.H.Partisine destek veriyor.Söyle bana ben Bediuzzamanı mi dinleyim Hocayı mi...Kusuruma bakma..Eğer sen cemaate nurculukla islama hizmet diye girdinse hemen çık ve Hz ustadın varisleri nerede ise sen de orada ol.Yok Fethullah hizmet faaliyeti için girmişsen çıkma orada ol,çünki hoca nerede ise sende orada ol.Nurculukla islama hizmeti düşünüyorsan NURCULARIN ve usatdaın varislerinin yayında ol..Ben ve Müslümanlar ve kalbinde zerre kadar şuur-u imanı olan o eliyle C.H.Partisine oy verebilirmi..C.H.Partisini durduracak gücü olmayan küçük partilere oy veremez..niye veremez..? Çünki kalbindeki iman musade edemez..! ediyorsa imanında sorun var demektir..C.H.Partisi tazyikinden dolayı A.B.D giden hoca bunu nasıl destekler..Hoca efendi için fark etmez çünki daha öncede İslamiyete ÇAĞ DIŞI REJİM diyen Ecevite destek ve oy vermişti..Elhubbufillah velbuğzufillah..Allah düşmanları ve İslamiyete çağ dışı rezim diyeni seven adamı NASIL SEVERSİNNN..Kalbinde imanı olan ve imanı taşıyan kişi;İslamiyete çağ dışı diyen Allah düşmanını sevdiğini medya ile, basınla NASIL İLAN EDER.Ona şefaat ederim nasıl der..Senin imanın bunu onayliyormu..? Hayır asla onaylayamaz çünkü sen benim mümin ve Müslüman kardeşimsin..sen benim kardeşimsin….benim kardeşim kafiri sevemez..
Hepimiz biliyoruz ki ne dershane kapatma işidir ne de yolsuzluğu vatana zarar verdiği için ortaya çıkarmaktır.Bunlar vitrindeki olanlardır.Mevzu arkalarda..Mehmed Kırkıncı hocaya,Mehmed Fırıncı abiye ve diğerleri adına Twitir açıp bunlar da bizimle beraberdır yalanına ve nice iftiraları yapmaya iten sırf dershane meselesi mi zannediyorsun ? Bu yalan ve iftiralar Müslümana yakışır ve YAPARMI sence..
Vallahi seni samimi gördüm yazdım.Yoksa hiç adetim yok ve bir tane bile cevab kimseye yazmadım..ilk sana yazdım..Üslubumdan ve ifademden gücenme..kırdımsa hakkını helal et..Allah istikametten ayırmasın..benim samimi müslümanım…amin..amin..amin….
Duaya muhtaç kardeşiniz hasan AKAR

kaynak:
http://www.nurdersi.com/video/kastamonu-234-hak-serre-hizmet-etmez-chpartisine-bakisimiz#comment-1252
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
doğru ise çok vahim... aşağıdaki alıntıyı tüm fetulahçıların okuması ve kime ve neye hizmet ettiğinin farkına varması elzemdir.

tüm nurcu kardeşlerim, "emri bil maruf, nehyi anil münker" kapsamında, fetulahçı örgüt içinde saf bir şekilde "hizmet" ettiğini sanan, kardeşlerimizi uyandırmalıdır.

Gülen örgütünün dünyadaki 160 ülkede bulunan okullarıyla ilgili ortaya çıkan gerçekler, Cemaat’in Türkiye’de başka, dünyada başka bir “propaganda” yaptığı, Cemaat’in resmen “Hıristiyan misyonerlik örgütü” gibi çalıştığına dair şok detaylar ortaya çıktı.

Afrika’da yaşayan Ahmet Kemal Öncü‘nün kamuoyuyla paylaştığı Vehbi Vakkasoğlu başta olmak üzere Cemaat’in ileri gelenlerine de gönderdiği mektupta, Gülen örgütünün yurtdışında okullarında hıristiyanlığı teşvik ettiği, İslam aleyhinde çalıştığına dair kan dondurucu detaylar yer alıyor.

Gülen örgütünün, 160 ülkede nasıl faaliyet yürüttüğünün kodları da o şok mektupta yer alıyor...

Koç ve Sabancı’nın Gülen’e “biat etmesi”nin sırrı da örgütün sanırız bu “Hıristiyanlaştırma” faaliyetleriyle de ilgili.

Peki mektupta neler var?

Gülen cemaatinden birinin şu sözleri şoke edici:

Bakın hocalar, bu sorunun cevabını Türkiye’de verseydim Türkiye’deki ahmaklar anlayamazdı ama sizin için bir şans ki Hıristiyan bir ülkedesiniz. Böyle gençleri gereksiz yere namaza özendirmeye çalışmayın. Onları Hıristiyan olmaya yönlendirin. Bu bir kolaylıktır. Çünkü Hıristiyanlıkta namaz yok. Bari Hıristiyan olsunlar ki namaz borcuyla ahirete gitmesinler…”

İşte “Namaz kılmakta zorlananlar Hıristiyan olsunlar” diyebilecek kadar İslam aleyhtarı noktaya gelen Gülen örgütüne dair şok mektup:

*************************

Vehbi Vakkasoğlu’na…

Kıymetli hocam! Mesaj kutunuz açık olmadığı için buradan yazıyorum size. Sizi hakikaten sever ve sayarım.

Uzun yıllardır da sizi takip eder, tanırım. Bu sebeple bana kulak vereceğinize itimadım var.

Gördüğüm yaşadığım onlarcasından sadece bir tanesini burada zikretmek istiyorum ve lütfen yorumunuzu bekliyorum. Çünkü biz sizleri daha farklı tanıdık lakin şimdilerde daha daha farklı intibalar uyandırmaktasınız bizde…

Kısaca anlatacağım hadise şöyle ki:

Güney Afrika’dayım ve bir gün orada Fethullah Hoca Efendi grubunun yaptırdığı camiye gittim. Hem cumayı orada eda edelim hem de arkadaşlarla selamlaşırız dedim. Camiyi yaptıran yaşlı aksakallı beyefendi ile beraber namazdan sonra caminin yemekhanesine indik. O şehirdeki kolejin öğretmenleri de oradaydı.

Uzunca bir masada 10–12 kişi kadardık. Caminin banisi ile yan yana oturduk. Tam karşıma da 70’li yaşlarda Rizeli bir amca oturdu. İstisnasız herkesin hürmet ettiği bi amcaydı. Yeni Amerika’dan gelmiş. Hocaefendiyle sohbet etmiş.

Selamını getirdiğini söyledi. Cemaatin ileri gelen muhterem bir amca imiş. Masadaki doğal hiyerarşi gereği o konuşuyor bir büyük olarak herkes ona soruyor o da cevaplıyordu. Öğretmenlerden birisi yeni nesilde namaza karşı gevşeklik gösterenler olduğunda onları namaza nasıl teşvik edelim diye bir soru yöneltti bu amcaya… Ben de az çok serde hocalık var merak ettim bu mühim suale nasıl bir cevap gelecek diye…

Amca kendinden gayet emin bir şekilde şöyle dedi:

Bakın hocalar, bu sorunun cevabını Türkiye’de verseydim Türkiye’deki ahmaklar anlayamazdı ama sizin için bir şans ki Hıristiyan bir ülkedesiniz. Böyle gençleri gereksiz yere namaza özendirmeye çalışmayın. Onları Hıristiyan olmaya yönlendirin. Bu bir kolaylıktır. Çünkü Hıristiyanlıkta namaz yok. Bari Hıristiyan olsunlar ki namaz borcuyla ahirete gitmesinler…”

Bendeniz şok olmuştum bu sözleri duyunca. Bir misafir olarak genelde bulunduğum mahalde susmayı tercih eden biri olarak “Nasıl nasıl?” diye hayretle sormaktan kendimi alamadım. “Nasıl?” dedim.. “Şakamı yapıyorsunuz?”

Konuşan bilge (!) amca Karadenizliydi. Bir an şaka yaptığını düşündüm. Gülümsedim. Ama emin olmak için bir daha sordum. “Amca özür dilerim yanlış anlamadım değil mi; namaz kılmakta zorlananlar Hıristiyan mı olsunlar dediniz?”

Üstüne basarak ve biraz da bana çıkışarak “Evet!” Dedi.

Karadeniz şivesiyle “O da Din daa!” dedi.

O da Allah’ın dini değil mi! Ne mahzuru var! Eğer kılamıyorsa namazını geçsin öbür dine en azından namaz borcu olmaz!.”

Ben kulaklarıma inanamadım. Hasbünallah!!

“Amca siz Müslüman mısınız?” diye sordum kibarca. “Evet” dedi..

Yanımdaki, camiyi yaptıran yaşlı aksakal da beni diziyle dürttü ki konuşmayayım.. Gerçekten şaka gibiydi..

Döndüm öğretmenlere seslendim. “Beyler sesiniz niye çıkmıyor, siz müslüman değil misiniz?” dedim. Rahatım kaçtı orada. Tansiyonum bir anda yükseldi ve yemeğimi yiyemez hale geldim.

Kusura bakmayın beyler sofranızda oturmak bana helal değil.” dedim ve orayı kibarca terk ettim.

Daha sonra bizi orada misafir eden caminin banileri bu meseleye aklımın ermeyeceğini, bir hikmetinin olduğunu vs vs söylemeğe çalıştılar.

Kıymetli hocam! Bu yazıyı yazan kardeşiniz ehli ilim olma gayretinde 30 senesini sarf etmiş İslam’ı öğreten anlatan bir hoca efendi. İtikadımız olan “Ehl-i sünneti” yeryüzüne yayma davasında olan yüce ve pak Ehl-i sünnet camiasının aciz bir ferdiyiz. (Sizleri de bu Ehl-i sünnet dairesinde olduğunuz kanaatiyle sevdik hep) Yani sözlerimizi avamı nasın sözü gibi telakki etmemenizi rica ediyorum.

Şimdi bu ve bunun gibi daha nice hadiseden bizzat hatıralarımı size aktarabilirim. Yaşadıklarımız, gördüklerimiz öylesine etkileyici ve üzücü şeyler ki umuma şamil olabilecek cinsten…

Yurt dışında yaşayan bir kardeşiniz olarak gayri müslimlerle irtibatta olma meselesini gayet rahat anlıyorum. Usulünce onlara yüce dinimizi tebliğ etmeği anlıyor ve tasvip ediyorum. Zaten bizler de bunu yapmaktayız. Ancak Müslüman gençleri Hıristiyanlığa yönlendirme meselesini şiddetle kınıyorum.

Hatta ekseriyyeti gayri müslimlerden oluşan kolej çocuklarına;

Sizin Müslüman olmanıza gerek yok, bakın İslam zordur, öğrenmek ve yaşamak kolay değildir, siz kendi hak dininizde devam edin” gibi haince, o körpe beyinleri belki de ebediyen hidayetten uzaklaştıran sözleri bizzat gördükçe hiç tahammül edemiyorum..

Sizlere gelecek olursak; Gerçekten bu manada sizi anlamakta güçlük çekiyorum. Bu kadar optimistik bir yaklaşımda neyin nesi? İslam’ın ana direkleri imha edilmekte, siz aklı başında mütefekkirler buna hüsnü zanla bakmamızı istemektesiniz. Nedir bu gaflet? İnandığınız gibi yaşamadığınızdan mı yaşadığınız gibi düşünmektesiniz? Neden apaçık dalalete taraf oluyorsunuz? Neden alkışlıyorsunuz bu hezeyanları? Sizi de mi kaybettik?

Bize görünen “muttaki Vehbi hoca” başkası mı idi?

Müslüman kardeşine “Hüsnü zannın, hüsnü şahadetin” yeri ayrıdır.. Korkarım yarın Allahın, Rasülullahın, Kitabullahın davacı olacağı mütefekkirlerden olursunuz. İman davası güttüğünüzü iddia ettiğiniz ma’şer-i islam sizden davacı olur.

Lütfen sizlerden bu konuda cevap istiyoruz. Buna da hakkımız var. Sizlerin kitaplarınızı okuyarak büyüdük. Bizlere kitaplarınızı okutarak büyüttünüz. Bu suali sormaya Müslüman olarak hakkımız olsa gerek.

Telefonum sizde olması lazım. Selamlar hürmetler.


Ahmet Kemal Öncü – Afrika

medyagündem
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
fetulahçı örgüt ile ilgili önemli bilgi....

1606961_10152181575517778_1529024877_n.jpg

BİSMİLLAHİRRAHMENİRRAHİM

Bu yazıyı üzerime vazife olduğuna inandığım için yazıyorum. Hiçbir partinin adamı değilim. Peygamberimiz Sav’ın: “Kim bildiği bir konuyu saklarsa, kıyamet günü ağzına ateşten gem vurulacaktır.” sözü gereği bu yazıyı Allah rızası için yazıyorum. Yazının konusu Fethullah Gülen Hoca’nın Ehli Sünnet Ve’l Cemaat Mezhebi’ ne aykırı bazı sözleridir.
Şuurlu ilim sahibi mütedeyyin birçok Müslüman f.gülenin EHL-İ sünnete aykırı aşağıda belirteceğimiz görüşlerini ilk defa duyunca şok olacaklar ve hayret edeceklerdir.

1. Fasıldan Fasıla kitabının 3. Cilt 144’üncü sayfasında şunları yazıyor: “Hâsılı, herkes kelime-i şahadeti esas alarak etrafındaki insanlara bakış açısını yeniden ayarlamalı. Hatta onun birini söyleyip diğerini, yani “Muhammed’ ün Resulallah”ı söylemeyen insanlara bile, rahmet, merhamet nazarıyla bakmalı. Çünkü hadislerde anlatıldığına göre, Allah’ın o engin rahmeti ahirette öyle tecelli edecektir ki, şeytan bile: “Acaba ben de istifade edebilir miyim?” diye ümide kapılacaktır. Şimdi böyle bir rahmet enginliği karşısında, cimrilik yapma, o cimriliği temsil etme bize yaraşmaz. Hem bize ne? Mülk O’nun, hazine O’nun, kul O’nun. Öyleyse herkes haddini bilmeli.”

2. Hoşgörü ve Diyalog İklimi kitabının 241. Sayfasında (Kitaba Ali Ünal ve Ahmet Kurucan önsöz yazmıştır) şöyle diyor: “Bakın Kur’an-ı Kerim, ehli kitaba çağrıda bulunurken: “Ey kitap ehli! Aramızda müşterek olan bir kelimeye gelin, Allah’ı bırakıp da bazılarımız bazılarımızı Rab edinmesin.” ( Al-i İmran/64) diyor. Dikkat edin, bu mesajda “Muhammed’ün Resulallah” yok.”

3. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın yayınladığı Küresel Barışa Doğru (Kozadan Kelebeğe-3) isimli kitabında da şöyle diyor: “Yahudileri ve Hıristiyanları azarlayan ayetler, ya Hazret-i Muhammed sav döneminde yaşayan ya da kendi peygamberleri döneminde yaşayan bazı Yahudi ve Hıristiyanlar hakkındadır.” Hz RESULULLAH S.A.V zamanında ve zamanımıza kadar gelen süreçte yaşayanlar. Ve zamanımızda bulunan Yahudi ve Hıristiyanlar bu azarlamanın dışındadırlar. (Sayfa 260)

4. İnsanın Özündeki Sevgi kitabının 220. sayfasında şöyle diyor: “Bir Yahudi’nin Hazret-i İsa’ya, dolayısıyla İncil’e ve Hz. Muhammed’le birlikte Kur’an’a inanması gerekmez. Yani bir Yahudi bunlara inanmasa da dindar sayılabilir. Bir Hıristiyan da, Hz. Muhammed’e sav Kur’an’a inanmasa da dindar kabul edilebilir. Çünkü bu dinler kendilerinden sonraki ilahi sistemleri, kitapları şümullerine almazlar. Bu sebeple Yahudilik ve Hıristiyanlıktan çıkan geniş ilahi din yelpazesinde kendine bir yer bulabilir. Bu yelpazede sığınacağı bir kitap, bir peygamber her zaman vardır ve dolayısıyla o bütün bütün tefessüh etmez. Bir mütefekkirin dediği gibi (Üstad Bediüzzaman’ı kasdediyor) “Bozulmuş süt gibi olur ve bir ölçüde bir işe yarar.”

5. Fethullah Gülen’in bir mütefekkir diye bahsettiği kişi Üstad Bediüzzaman Said Nursi’dir. Yahudi ve Hıristiyanların dinlerinde kalabileceklerine delil olarak gösterdiği Üstad’ın yazısının bu konuyla alakası yoktur. F. Gülen, Üstad’ın yazısını çarpıtmış ve mana olarak da tahrif etmiştir. Üstad Bediüzzaman Yahudi ve Hıristiyanların kendi dinlerinde kalabileceklerini katiyen söylememiştir.

İslam dışı şer güçler Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili Risale-i Nur’da da bazı tahrifatlar yapmışlardır. Üstad Bediüzzaman’ın İşaratü’l İcaz adlı kitabının tercümesinde de bazı tahrifatlar vardır. Mesela, İşaratü’l İcaz adlı kitabında Fatiha tefsirinde bunu görmekteyiz. İşaratü’l İcaz adlı kitabın aslı Arapça olup, Üstad’ın kardeşi Abdülmecid’in yaptığı tercümede: “Gayrilmağdubi aleyhim veleddallin”in tefsirinde “dallin: sapıtanlar” tüm Hıristiyanlar olduğu halde araya “BİR KISIM” kelimesi ilave edilmiştir ve bu “BİR KISIM” kelimesi Arapça aslında yoktur. Bu küçük görünen iki kelime ise manayı tamamen değiştirmiş; Hıristiyanların ancak bir kısmı sapık büyük çoğunluğu hidayettedir gibi, Ehl-i Sünnet inancı dışında batıl bir itikadi görüşün, inancın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Üstad’ın ifadesiyle “Siyonist Yahudi bir ifsat komitesi” özel olarak bu ifsat işleriyle uğraşmaktadır.

6. Aynı kitabın 186. sayfasında (Zaman gazetesi aynı mektubu 10 Şubat 1998 günü yayınlamıştır) Papa ‘ya yazdığı mektubun başlığı şöyledir: “Pek Muhterem Papa Cenapları!..” mektupta yer alan ifadelerin bazıları şunlardır: “Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi (KCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz… İslâm yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır… Amacımız bu üç büyük dinin inananları arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik tesis etmektir…”

Şimdi, yukarıdaki maddeler halinde sıraladığımız F. Gülen’in sözlerini tahlil edelim:

1. F.Gülen birinci maddede yukarıda verdiğimiz yazısında; kelime-i şehadetin ikinci kısmını yani “Muhamedün Resulallah” söylemeyen, yani Peygamberimiz Sav’ e inanmayan, onun tebliğ ettiği İslam dinini kabul etmeyen kâfir, Hıristiyan, Yahudi vs. gibi her çeşit gayr-i müslimlere “RAHMET” nazarıyla bakmamızı öneriyor. Dikkat edin “RAHMET” kelimesi İslami bir ıstılahtır. “ALLAH RAHMET ETSİN” demek, Allah acısın, günahlarını affetsin, cennetine koysun manalarına gelir. Bu manada kâfir olan, gayr-i müslim olan Yahudi ve Hıristiyanlar için, Allah’ın “RAHMET”i olamaz. Müslüman olmayan Yahudi, Hıristiyan vs. gibi kâfirlerin her çeşidi cennete giremez, ebedi cehennemliktirler. F. Gülen’in birinci maddedeki ifadelerini okursanız, bir din alimi gibi değil de, sanki bir diplomat, bir politikacı gibi konuşarak konuyu çarpıtmış, demagoji yapmış, ama yine de maksadını gizleyememiştir. O maksatta şudur: Yahudilik ve Hıristiyanlık nesh olunmamış, yürürlükten kalkmamış olup halen yürürlüktedir. Yahudi ve Hıristiyanlar da dinlerinde kalarak İslâm’a girmeden, Allah’ın “RAHMET”i gereği cennete gireceklerdir. Bu birinci maddedeki F. Gülen’in yazısını böyle anladım. Başka türlü anlayan ehli ilim varsa hatta kendisi de bunu kastetmiyorsa beni uyarsınlar. Eğer kendisi bunu kastetmiyorsa cevap versin. Bir diplomat gibi demagoji yapmadan bir İslâm alimine yakışır şekilde açıkça açıklasın.

2. İkinci maddedeki yazısında F: Gülen; Al-i İmran suresi 64. Ayetin mealini verirken; “Dikkat edin bu mesajda “Muhammedün Resulallah” yok, yani Muhammed’e Sav’a inanın demiyor” diyerek bizim birinci maddeyi doğru anladığımızı teyit ediyor ve olumlu tevil etme yolunu da kapatıyor. Yoksa biz Müslümanlar İslami camia içinde muteber dini liderlerin hata yaptıkları zaman tevil imkânı varsa onu tevil ederek, o kişi hakkında hüsn-ü zannımızı muhafaza ederiz.

3. Üçüncü maddedeki yazısında da muğlâk ifadeler kullanmıştır. “Kur’an’ın azarladığı Yahudi ve Hıristiyanların, hepsini kapsamadığını, zamanımızdaki Yahudi ve Hıristiyanları kapsamadığını” söylemektedir. Burada F: Gülen o zamanki Yahudilerin lanetlenme hükmüne sebep olan illetin şu andaki Yahudi ve Hıristiyanlarda olmadığını kastettiğini tahmin ediyoruz. Bakara suresi 88. âyete göre Yahudilerin lanetlenme hükmünün sebebi-illeti inkârlarıdır. Bu illet kâfirler için geneldir. Bakara suresi 89. âyete göre de “Allah’ın laneti tüm kâfirlerin üzerindedir.” Yani Asr-ı Saadetteki Yahudi ve Hıristiyanlar da Peygamberimiz Sav’ in peygamberliğini inkâr ediyorlardı, şu andaki Yahudi ve Hıristiyanlar da inkâr ediyor. O zamanki ve zamanımızdaki Yahudi ve Hıristiyanların ve tüm kâfirlerin lanetlenme sebebi-illeti küfürleridir. Yani Yahudi ve Hıristiyanları lanetleyen ayetlerin hükmü Peygamberimiz Sav’den günümüze kadar gelen tüm Yahudi ve Hıristiyanları kapsamaktadır. Gülen’in bu görüşü “tarihselcilik” sapıklığının bir tezahürüdür ve bu ehlisünnet âlimlerince reddedilmektedir. Asr-ı Saadetten bu tarafa yüz binlerce akaid, hadis, tefsir ve fıkıh âlimleri böyle bir şey söylememiştir. Kendisi bu görüşü söylerken kaynak, delil göstermemiştir.
(Devam edecek)

İlahiyatçı Mücahit AKINCI/AKİT OKUR POSTASI
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
BfVhcwwIQAIdS3D.jpg



Hüseyin Gülerce bizim bilmediğimiz bir gerçeği şöyle dile getiriyor:
“Bizim “hizmet” dediğimiz, aynı duygu ve düşüncede birleşen fedakâr insanların birlikteliğinin, “dinî cemaat” olarak vasıflandırılması tam anlamıyla bir haksızlık olur. Hocaefendi kaç defa söyledi; “dinî cemaat değiliz” (7 Ağu 2013-ZAMAN gazetesi)



EY NURCULAR... GERÇEKLERİ GÖRÜN. UYANIN, UYANDIRIN.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
VEFA
- Mukaddesatına vefasızlık yapana,vefasızlık yapmak; mukaddesatına vefa yapmaktır.
- Kişiden vefa çekilince yapamayacağı hainlik ve merhametsizlik kalmaz..(muh:96)
- Vefasızlık; aslından köklerini sökmek ve çıkarmaktır..
- Unutma: Allah’a cc vefasızlık yapandan vefa beklemek en büyük ahmaklıktır..
- En büyük ihanet ve vefasızlık ise; yalan konuşmaktır ki Kudret-i İlahiyeye iftira etmektir..
- Vefasızlara vefa göstermek vefasızlıktır..
- Vefa; Sılah-i Rahimin sana giydirdiği kutsî bir libastır..Allah’ın cc Rahim sıfatına en güzel -ayinedarlıktır..Vefasızlık bu libası beğenmeyip yırtıp atmaktır..neüzübillah…
- Vefa; beşerî eksikliklerini örten Rahmanî örtün olmakla beraber;gelecek nesillere bıraktığın mirastır ve rahmetle anılmana vesile olan TÜRBEN dir..
- Vefa; aileyi birbirine bağlayan ûlvî ve kutsî bir rabıtadır..
- Vefa dostluğun göstergesidir..
- Vefasızlık; iddia ettiği davasını fikren ve fiilen kopuksa..
-Vefa unutmamaktır;ücretin de unutulmamak ve hayırla anılmaktır..
-Vefa kutsî ruhların şiarıdır, zeminidir ve toprağıdır..
hasan AKAR

kaynak:
http://www.nurdersi.com/
 
Üst