Ömer ÖNGÜT'ün görüşleri:

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ

Henüz daha nick'inin nasıl doğru yazılmasını bilmeyen cuhelâ !.. Buradaki konularda tekfir olayı var mı da geldin bu ucube yazıyı buraya astın şaşkın insan !.. Tekfir konusunu sizden mi öğreneceğiz biz ? Msülümanı tekfir etmek küfür de , kafirlere müslüman diye hamilik yapmak ne acaba ? Halis Ece isimli şahsa da selâm söyle, küfür içindeki bir insanı müslüman kabul etmek nedir diye ona bu suali sor bakyım ! bakalım çok bilmiş Halis Ece sana ne cevap verecek ?...Yok eğer ben biliyorum diyorsan, o zamn sen söyle !..
Müslümana kafir demek küfürdür, peki ya, küfür içindeki insanları müslüman kabul etmek nedir ?
Dinden haberiniz olmadan gelip burada ahkâm kesmekten vazgeçene kadar sizinle mücadelem sürecektir.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Merhum Ömer Öngüt (k.s.) Efendinin kendisini "tekfirci" olarak yaftalayanalra cevabı :

Allah-u Teâlâ’nın haklarında verdiği hükmü inkâr ederek, bunu âciz ve değersiz mahlûka bağlamak da bir küfürdür.
Ve diyorlar ki “Bize küfür isnad ediyor!” Bunu demekle Allah-u Teâlâ’nın Âyet-i kerime’lerini hiçe sayıyor ve bize atfediyorlar. Allah-u Teâlâ’nın hükümlerini çürütüp kendi dinlerini kuvvetlendirmek istiyorlar. Oysa Hakk Celle ve Alâ Hazretleri’nin En’am suresi 159. Âyet-i kerime’sinde onları dinden çıkarıp attığına dair açık bir fermanı var. Mü’minûn suresi 52-56. Âyet-i kerime’leri ile dinlerinin ve kitaplarının ayrı olduğuna ve dinden sapmış olduklarına dair beyanı var.
Hicr 91, 92, 93, 94. Âyet-i kerime’lerinde de müşrik olduklarına dair beyanı var. Bu beyanları olduğu halde; biz söylüyormuşuz gibi göstermeleri, Allah-u Teâlâ’nın hükmünü çevirip bize atfetmeleri bir küfür değil midir?
Yusuf suresi’nin 106. Âyet-i kerime’sinde:
“Onların çoğu Allah’a iman etmişler fakat müşrik olarak yaşarlar.” buyuruyor.
İşte sebep bunlardır.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:
“Ayrılık yapan bizden değildir.” buyuruyor. (Münavî)
Bu apaçık fermânı ilâhî karşısında, bunu bir mahlûka isnâd etmek bir küfür değil midir? Ve “Bunları sen mi yazdın?” diyorlar.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
YAŞANARAK KALEME DÖKÜLEN
HUSUSİ VE UMUMİ HÂL VE HATIRALAR


"Peygamber Efendimiz
Karpuzu Böyle Yerdi."


Yine bu kardeşimiz bir gün içinden;
"Acaba Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz karpuzu nasıl yiyordu?" diye geçiriyormuş.
Uzun bir yolculuktan sonra Vakfımıza avdet ediyor. Vakıf kapısından içeri girdiği zaman Efendi Hazretlerimiz asmanın altında bir masanın başında sandalyede oturuyor.
Masanın üzerinde bir tepsinin içinde dilimlenmiş karpuzlar var.
Kardeşleri:
"Buyurun oturun" diyerek davet ediyorlar, mübarek ellerine bir dilim karpuz alıyorlar;
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz karpuzu böyle yerdi efendim" diyerek parçayı kırarak ve çekirdeklerini bir parçasıyla düşürerek gösteriyorlar.


.../...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
YAŞANARAK KALEME DÖKÜLEN
HUSUSİ VE UMUMİ HÂL VE HATIRALAR


"Amin!"

Bir ziyaretlerimizde de Zât-ı âlileri yolun ne kadar ince ve kıymetli olduğundan, bu yola sımsıkı sarılanın kurtulacağından, Allah yolunda mücadele etmenin fazilet ve üstünlüğünden bahsederlerken, içimden;
"Allah'ım bu nimeti elimizden almasın!" diye geçirdim. O esnada Zât-ı âlileri sohbeti kestiler ve yüksek sesle;
"Amin" dediler.
Sonra, diğer kardeşlere dönerek:
"Efendim, neden amin dediğimizi biliyor musunuz? Bu kardeş; ‘Allah'ım bu nimeti elimizden alma diye duâ ettiler. Biz de amin dedik.'" buyurdular.
Allah'ın izniyle içimizden geçenler bile biliniyordu.

.../...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
YAŞANARAK KALEME DÖKÜLEN
HUSUSİ VE UMUMİ HÂL VE HATIRALAR


"Hah Şimdi Oldu!"

Bursalı kardeşler hayır hizmetlerinde kullanmak için bir bina arıyorlar. Burada market açmayı düşünüyorlarmış. Sonunda harap, yıkık, eski, iki katlı bir bina buluyorlar. Orayı satın alıyorlar ve tamir ediyorlar. Badana yapıyorlar, güzelce onarıyorlar, beyaz renkle boyuyorlar. Kardeşlere göre bir noksanı kalmamış. Açılabilecek, hizmete sokulacak hale getirilmiş.
Zât-ı âlileri'ni ziyaret edip, durumu arz ediyorlar:
"Efendim! Binayı tamir edip, açmaya hazır hale getirdik, emirlerinize arz ederiz" diyorlar.
"Hayır efendim. Şu köşesinde noksan yeri var, orayı da tamir ediniz!" buyuruyorlar.
Kardeşler hayretler içinde kalıyorlar. Onlara göre hiçbir noksanı kalmamıştı. Geri dönüyorlar ve işaret edilen köşeyi inceliyorlar, gerçekten öyle olduğunu görüyorlar. O köşe noksan bırakılmış. Tamir ediliyor. Durumun yeniden arzı için huzura kabul edildiklerinde;
"Hah, şimdi oldu. Biz orasını buradan görüyoruz ve takip ediyoruz." buyuruyorlar.
Zât-ı âlileri Adapazarı'nda Vakıf binasında oturuyordu. Satın alınan binayı ne görmüş, ne de gidip bakmıştı. Ama o, Cenâb-ı Hakk'ın gösterdiğini çok iyi görüyor, O'nun bildirdiğini çok iyi biliyordu.
.../...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
YAŞANARAK KALEME DÖKÜLEN
HUSUSİ VE UMUMİ HÂL VE HATIRALAR

"Şimdi Yemek Dağıtmaya Başladınız!"

Bursalı kardeşler fakir-fukaraya, yoksullara, kimsesizlere, yetimlere hizmet etmek üzere sırf Allah rızası için "Aşevi" açıyorlar. Çok da gayretliler.
Kimseden en küçük bir yardım istemeden, karşılık beklemeden, verileni bile almadan belli günlerde kapı kapı gidilerek yemek dağıtıyorlar. Gücü yeten kendisi gelip aşevinden yemeğini alıp götürüyor, gelemeyenlerin ise ayaklarına kadar gidilerek evlerine yemekler servis yapılıyor. Bu hizmetleri senelerdir aksamadan sürdürüyorlar.
Aşevinin ilk açıldığı zamanlarda bir gün Vakfımıza gidiyorlar, huzura çıkıyorlar. Sordukları zaman;
"Efendim, himmet ve tasarruflarınızla yemek dağıtıyoruz" diyorlar.
"Hayır! Dağıtmıyorsunuz!" buyuruyorlar.
Kardeşler şaşırıyorlar. Düşünüyorlar, acaba bir yanlışlık mı yapıldı diye. Yemekler yapılıyor ve gerekli yerlere itina ile dağıtım yapılıyordu.
Yine bir müddet sonra ziyarete gidildiğinde, kardeşlere aynı soruyu soruyorlar, kardeşler de;
"Dağıtıyoruz" dediklerinde;
"Hayır efendim, dağıtmıyorsunuz, iyice araştırınız" buyuruyorlar.
Vakıftan üzüntü ile ayrılıyorlar. Elbette bu işte bir iş vardı. Öyle olmalıydı.
Bursa'ya döndüklerinde bir kardeşimizin annesi, çok yaşlı, kimsesiz, fakir ve garip bir kadıncağızla tanışıyor. Hiçbir şeyi yokmuş. Komşuların getirdiği yemeği yer, verdikleri ile kıt-kanaat geçinirmiş. Evde yakacak ne odunu ne kömürü, ne kullanabileceği doğalgazı yokmuş. Piknik tüpü bitmiş, ev eski, soğuklar bastırmış, evde soba yanmıyormuş. Battaniyesine sarılarak ısınmaya çalışırmış. Devamlı tesbih çekerek zikretmeye gayret edermiş. Hadise öğrenilince bu yaşlı nineye gidiyorlar, onunla görüşüyorlar;
"Bundan sonra kimseden bir şey almamasını, kömürünü alacaklarını, ilaçlarını temin edeceklerini, yemeklerini evine kadar getireceklerini, bir isteği olursa onu yerine getireceklerini" söyleyerek oradan ayrılıyorlar ve yemek listesine bu yaşlı nineyi de alıyorlar.
Aradan bir müddet geçtikten sonra yine Zât-ı âlileri'ni ziyarete gidiyorlar.
Efendimiz Hazretleri çalışmaları soruyor. Durum arz edildiği zaman;
"Şimdi yemek dağıtmaya başladınız" buyuruyorlar. İşin hikmeti çözülmüş oluyor.
O, kimsesiz, garip kadıncağızın hâli Zât-ı âlileri tarafından ilâhi bir lütuf olarak görülüyor, biliniyor, ona hizmet gitmediğinden ötürü, onun bulunması için tekrar tekrar işaret etmiş oluyorlar.

.../...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
YAŞANARAK KALEME DÖKÜLEN
HUSUSİ VE UMUMİ HÂL VE HATIRALAR


Urfa'dan mı Aldınız?


Manisa'lı bir kardeşimizin hatırası:
Aşevine bir araba almamız gerekiyordu. Nihayet bir araba bulundu ve galerici olan bir kardeşimizden arabayı aldık.
Efendi Hazretleri'ni ziyarete gidildiğinde, konu arz edildi ve minübüsün alındığı söylendi.
Zât-ı âlileri; "Urfa'dan mı aldınız?" buyurdular.
Biz; hayır efendim, İzmir'den aldık dedik.
Tekrar; "Urfa'dan mı aldınız?" diye sordular.
Biz yine; hayır efendim, İzmir'den galerici kardeşten aldık dedik.
Bir hafta sonra arabanın işlemleri yapılması için gittiğimizde minibüsün sahibinin Urfa'lı olduğunu öğrendik ve Efendi Hazretleri'nin söylediklerinin hikmetini anlamış olduk.

.../...
 

Bîdâr

Aktifleşmemiş
Katılım
31 Tem 2007
Mesajlar
5,222
Tepkime puanı
207
Puanları
0
MAŞALLah mucize üstüne mucize göstermiş.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
MAŞALLah mucize üstüne mucize göstermiş.


Mucizeler peygamberlere aittir.
Kerametler ise Rabbimizin veli kullarına...
Biz bu yazıalrı dikkat edilirse, öyle bazılarının yaptığı gibi, reklâm ve benlik olmasın diye ilgili şahsın sağlığında değil vefatından sonra yazıyoruz...
Ama, bu incelikleri anlaybilecek basiret ve kafa lazım her şeyden önce insanlarda kafa !.. Yoksa, kimsenin ağzı torba değil ki, büzelim !
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,770
Tepkime puanı
985
Puanları
113
MAŞALLah mucize üstüne mucize göstermiş.

bidar imzan güzelmiş. bak iki satırlık adamların böyle konularla işi olmaması lazım değil mi ama?
ömer efendiyi eleştirmeden önce kendi çapınıza bakmanızı tavsiye ederim.
ahvalini tam bilemediğin kişileri tiye alırsan,imzandaki gibi dibe vurabilirsin.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
YAŞANARAK KALEME DÖKÜLEN
HUSUSİ VE UMUMİ HÂL VE HATIRALAR


"Büyük Bir Felaket Geliyor!"

Büyük Marmara Depreminden önce Yalova'lı bir kardeşimiz vakıfta ziyarette bulunuyorlar ve ona şöyle söylüyorlar:
"Biz belki görürüz belki görmeyiz ama sen göreceksin. Büyük bir azap, korkunç bir felaket geliyor."
"Duâ ediniz. Biz devamlı Musa Aleyhisselâm'ın duâsını okuyoruz; ‘Bizi bu beyinsizlerin yüzünden helâk eder misin Allah'ım!' (A'râf: 155) diye niyazda bulunuyoruz."
Yıllar sonra o büyük deprem yaşandı.
"Biz onun o gün beyan ettiği gerçeği yaşadığımızda anladık."


.../...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
YAŞANARAK KALEME DÖKÜLEN
HUSUSİ VE UMUMİ HÂL VE HATIRALAR



"Onu Vakfa Hediye Edeceğim!"


Adapazarı'ndan bir kardeşimiz bir bina yaptırmış. Evleri, işyerleri var. Hali vakti yerinde, çalışıyorlar. Durumları iyi.
Yeni yaptırmış oldukları binayı Kur'an kursu binası olsun diye vakfa hibe etmek istemişler. Huzura giriyor;
"Efendim! Bu binayı alınız!" diye çok rica ediyorlar.
Efendi Hazretleri cevap vermiyor. Kardeş ısrar ediyor, isteğini yine tekrarlıyor. Zât-ı âlileri yine cevap vermiyor. Sükût ediyorlar.
Aradan uzun zaman geçmiyor ki meşhur o yıkıcı Marmara depremi felâketi meydana geliyor.
Kardeş her şeyini kaybediyor. Evler-ocaklar, işyerleri gidiyor, yıkılıyor, yok oluyor.
Geriye sadece Kur'an kursu binası olarak vermek istediği o bina kalıyor.
Kardeşimiz deprem sonrasında huzura çıktığında, Efendi Hazretleri'mize;
"Efendim, Allah sizden râzı olsun, eğer o binayı alsaydınız şu anda elimde hiçbir şeyim olmayacaktı. Sadece o bina kaldı. Ben, ne yapardım acaba?" diyor.
Zât-ı âlileri şöyle buyuruyorlar:
"Efendim! Şimdi anlaşılmış oldu."


.../...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
YAŞANARAK KALEME DÖKÜLEN
HUSUSİ VE UMUMİ HÂL VE HATIRALAR



Evlilikle İlgili Bir Nasihat:


Yeni evlenen kardeşlerimize, düğünden sonra ilk ziyaretlerinde şöyle buyurmuşlar:

"Kimseyi işinize karıştırmayın, kimsenin lâfına bakmayın, kendi huzurunuzu bozmayın."

Not: Hetemi Velinin bu nasihati özellikle Admin @Erdem'in dikkatlerine sunulur.


.../...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
YAŞANARAK KALEME DÖKÜLEN
HUSUSİ VE UMUMİ HÂL VE HATIRALAR




Gönülden İstenilen Duâ'nın
Mâlum Olarak Bizzat Öğretilmesi:

Bolu'dan bir kardeşimiz anlatıyor:

"Yıl 1997, âilecek ziyaretlerine gidecektik. Sabah evden çıkmadan kalbimden; ‘Efendimiz Allah'ımızın izniyle bize bir duâ öğretse de, biz de bu duâ yüzü suyu hürmetine nefsimize galebe çalabilsek!' diye geçti.
İdare odasında bizi kabul buyurdu, mübarek elini öptük, duâsını aldık. Bizimle ilgilendi, bazı sohbetler oldu. Kalkmamıza az bir zaman kala, mübârek yüzünü bana çevirerek:
"Efendim size bir duâ öğreteyim: ‘Allah'ım! Nefsime fırsat verme, beni bana bırakma!' diye duâ edin!" buyurdu, o anda içim muhabbetle doldu, huzurla ayrıldık.

.../...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
YAŞANARAK KALEME DÖKÜLEN
HUSUSİ VE UMUMİ HÂL VE HATIRALAR




"Yavrum Bir Tarafın Acıdı mı?":

Aksaray'dan bir kardeşimiz anlattı:

"Perşembe günleri Aksaray'ın bir köyüne pazar sergilemeye gidiyorum. Âdetimdir, kitaplarımızı da her zaman için beraberimde götürürüm.
Yine birgün sergi açmıştım. Bazı hanımlar geldiler, kitapları görünce başka şeye bakmadılar, kitaplarla ilgilendiler. Bu kitapların satılık olduğunu, almak isteyen olursa alabileceğini, alamayanların okuyup tekrar geri getirebileceğini söyledim. Ona yakın kadın aldılar gittiler.
İçlerinden birisi bir hafta sonra geldi. ‘Bu zât boş birisi değil!' dedi. Benim de o anda ‘Hatmü'l-Evliyâ' kitabı aklıma geldi. Bu kitapta Muhyiddin-i İbnü'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri gibi asırlar evvel yaşamış olan birçok zevât-ı kiram'ın bu zât hakkında beyanları olduğunu söyledim. Bunun üzerine kitabı aldı ve gitti.
Aradan iki hafta geçti, bu hanım yine geldi. ‘Senin ismin Metin mi?' deyi sordu. ‘Evet!' dedim. Bunun üzerine gördüğü bir rüyâsını anlattı.
‘Kıyamet kopmuş. Beni cehenneme attılar. Bir odada çeşitli azaplara uğratıyorlardı. Acı içinde kıvranırken: ‘Allah'ım beni kurtar!' diye yalvarıyorum, bana hiç yardım gelmiyor. Biz eşimle birlikte bir yerden dersliyiz. Şeyhimden de himmet istedim, oradan da bana bir yardım gelmedi. Çaresizlik içinde kıvranırkan ulu bir zât geldi, beni avucunun içine aldı, çocuk gibi beni sevmeye başladı. Şefkatle: ‘Yavrum! Bir tarafın acıdı mı?' diye sordu. Bu zâtın kim olduğunu sordum. ‘Bu zât Ömer Öngüt Efendi'dir!' dediler. O anda aklıma kitabını okuduğum zât geldi. ‘Evlâdım! Sen bizim kitabımızı okuyorsun. Sana bu kitapları Metin verdi değil mi?' buyurdu. Ben de: ‘Evet efendim!' dedim. Senin ismini biliyordum, o zâttan öğrendim.'
Hanıma hitaben: ‘Peki, bu zâtın resmini göstersem tanır mısın?' dedim. ‘Tanırım!' dedi. Cebimden resmini çıkarıp gösterdim. Görür germez heyecanla: ‘Vallahi bu!' dedi. kendisine vermem için çok ısrar etti, ben de verdim. ‘Amma bu zâtın dersi de var, ders almak ister misiniz?' dedim. ‘Hemen ver!' dedi, dersini de tarif etmiş oldum.
Bu hanım her hafta sergimin başına gelir, Efendi Hazretlerimiz'i sorar.
Hâlinde kısa zamanda çok büyük bir değişiklik olduğunu söylüyor. Ölçüleri görünce eski gittiği yerin de sahte olduğunu anlamış."
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
YAŞANARAK KALEME DÖKÜLEN
HUSUSİ VE UMUMİ HÂL VE HATIRALAR

Tayy-i Mekân:

Adapazarı'ndan bir kardeşimiz anlattı:

"Bir Hacc ziyaretimde Medine-i münevvere'de çalışan akrabamız Bahaddin'i kaldığı evde ziyarete gittim. Bana: ‘Sen nasıl dönüş yaptın böyle?' diye sordu. ‘Bahaddin abi, Düzce'de bir zât var Ömer efendi, elini öptüm, onun himmetiyle oldu.' dedim. ‘Yapma ya! Kunduracı Ömer efendi mi?' dedi. ‘Evet, tanır mısın?' dedim. ‘Tanırım.' ‘Nasıl bilirsin?' dedim. ‘Çok değerli bir zâttır.' dedi. ‘Nereden tespit ettin böyle olduğunu?' diye sordum, şöyle anlattı:
‘Ben dedi gençliğimde terzi kalfası idim. O da bizim karşılıklı dükkân komşumuzdu. 1955 seneleri idi. Ustamla beraber İstanbul'a ayakkabı malzemesi almaya gittik. Cuma oldu, Taksim'de namazı kılalım dedik. Usta dedi ki: ‘Bak Bahaddin, üç beş sıra ön tarafta Ömer Efendi var. Baktım hakikaten kunduracı Ömer Efendi gösterdiği yerde oturuyor. Çıkarken yakalayalım dedik, gözümüzün önünden kayboldu. Hemen telefona koştuk, usta Düzce'de dükkânı aradı, çırağa: ‘Kunduracı Ömer Efendi'nin dükkânına bir bak bakalım açık mı kapalı mı?' diye sordu. Çırak koşarak gitmiş gelmiş. ‘Ömer Efendi dükkânda çalışıyor.' demiş."

 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
YAŞANARAK KALEME DÖKÜLEN
HUSUSİ VE UMUMİ HÂL VE HATIRALAR


Hakkı Hak Sahibine Teslim:

Adapazarı'ndan bir kardeşimiz anlatıyor:

1993 yılı Ekim ayının son günleri idi. Efendi Hazretlerimiz'le beraber idare odasında ikimiz bulunuyorduk. Telefon çaldı, açtım baktım.
Bir kimse selâm verdi, Eskişehir'den aradığını söyledi. ‘Buyrun!' dedim. ‘Ben filân zâtın Eskişehir idarecisiyim. Şeyhimiz vefat etmeden bir saat kadar önce yanında halifelerinden beş-altı kişi bulunuyorduk. Bize: ‘Benden sonra Ömer Efendi'ye gidin, onun kitaplarını okuyun, o size yeter!' dedi. Defin işi bitti, aradan bir hafta geçti, şimdi aklımız başımıza geldi. Soralım bakalım dedim, şimdi biz ne yapacağız? Ömer Efendi'den ders mi alalım, yoksa kendi dersimize mi devam edelim?' diye aradım.' dedi.
‘Efendi Hazretlerimiz yanımda, ona sorayım.' dedim ve durumu anlattım.
Zât-ı âlîleri şöyle buyurdu:
"İnsan sular, hayvan koparır. O zaten buradan sulanıyordu. Devam etsinler kendi derslerine, amma gelmek isteyene de kapımız açıktır."
 

saliha kalem

Profesör
Katılım
3 Kas 2010
Mesajlar
1,705
Tepkime puanı
125
Puanları
0
Bazı bozguncular, müslümanlar içine nifak sokarak, PAPAZ gibi müslümanları AFOROZ etmektedir. Bir kişinin KAFİR olduğunu söylemek için bile elde İSPAT edici delilller olması gerekmekte iken, milyonlarca müslümanı kafir ilan etmek mümkün değildir.

Ömer Öngüt'ün tekfirleri:
İslam alimlerinden Kur'an Kursu ve İslami yurtların kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan, Said Nursi ve Fethullah Hoca - bu üç hocanın talebeleri- ile sağ partilere - particilik bölücülüktür diye- kafir diye itham ediliyor.. Mahmut efendinin talebelerine ve refah partililere REFAH DİNİNDEN diyerek KAFİR DİYOR .
Ehl-i beyti sevenleri ve alevilere ' kardeşim' diyenleri, KAFİR ilan edenleri kınıyoruz.


Ömer ÖNGÜT'ün temel harici görüşleri:
- Parti, mezhep,cemaat ve tarikata mensup olanlar bölücülükle suçlanıp, kafir ilan ediyor. Oysa kendisi de şeyh ve tarikat olduğunu iddia ediyor.

- Özel okul ve yurtlardaki öğrenciden para almak şirk diyor, oysa okullar nasıl idare edilecek, öğretmenlerin parası nasıl verilecek? Bu hizmet nasıl yürüyecek. kendi de kitaplarını para ile satıyor.

- İslami hizmetler için para toplamak dilencilik diyor. Oysa zekat ve sadaka islamın emri. Para olmadan islama hizmet nasıl yapılacak? peygamberimiz ve 4 büyük halife, zekatları, zekat memurları vasıtası ile toplatırdı. Onlar, dilenci mi?

- Kimseye kafir demiyorum diyor, kitaplarının adı bile tekfir ediyor. (Narcılar, Süleymancı dini, Refah (partisi) dini diyerek ayrı bir din olarak gösteriyor. Alevilere 'Kardeşim diyen Erbakan'ı kafir sayıyor. Yani Alevilere kafir diyor. 70 milyon sünni ve aleviyi toptan kafir ilan ediyor.


- Günah işleyen kafir olmaz, günahkar olur. Mesela faiz yiyen günah işlemiş olur, dinden çıkmaz. 'Gurbetçiler, parasını bankaya yatırmak zorunda kalsa, Zaruret halinde Yabancı bankaya değil, Türk bankasına yatırsın' sözünü bile yanlış yorumluyor. ve bu sözü söyleyene kafir diyor. Gurbetçiler, yabancı bankaya parasını niye yatırsın? Bu bir zaruret halidir.

- Milletini seven ırkçı ve bölücü olur mu? Ata ve Vatan sevgisi imandan değil mi?

- Ömer Öngüt efendi, konu - kişilerle ile ilgili olmayan ayetleri ve hadisleri (kopyala + yapıştır yöntemi ile) yazıyor ve milyonlarca insanı toptan kafir ilan ediyor. Sanki o ayet, küfrüne fetva verdiği o kişi ve cemaatler için inmiş gibi gösteriyor. Halbuki o ayet 14 asır önce inmiş. Bunun adına Allah ve peygamber ile aldatmak deniyor. Allah ve Peygamber böyle dedi diye tekfir ediyor. Halbuki o ayet ve hadisin o konu ile alakası yok. Ayet ve hadisi yanlış yorumluyor. Bunu 'HARİCİ' adı verilen insanlar yapıyor. Haricinin anlamı için sözlüğe bakın lütfen. Kuran ve hadislerin batini (iç) ve Harici (zahiri -dış-görünen) anlamları vardır. Yani bir ayeti yorumlarken, diğer ayet ve hadisleri de gözönüne alıp, ayrıca ayetlerin nuzül (iniş) sebeplerine bakmak lazım, peygamber efendimizin o ayeti nasıl yorumladığına (tefsir ettiğine) bakmak lazımdır. Hz.Ali efendimizi şehit eden HARİCİLER, işte böyle yanlış yorumlardan yola çıkarak türediler. Asıl olan ne harici (zahiri) ne de batini (iç) manalar yükleyerek, aşrırı gitmemektir. Asıl olan ikisinin ortası olan sahabe ve ehl-i beytin yolu olan KUR'AN VE SÜNNET YOLUDUR.

- Erbakan ' ALEVİLER KARDEŞİMİZ' dediği için, Ömer Öngüt, Erbakan'a kafir demiş. Böylece 20 milyona yakın Alevi ve Şii kardeşimiz de toptan kafir yapılıyor.
bu tartışma formuna bakın
http://www.islamiforum.com/Oenguet-Kendisini-Hatemuand39l-evlya-Zannetmekteymi-t17931.html

- Mahmut efendinin talebelerine ve refah partililere REFAH DİNİNDEN diyerek KAFİR DİYOR (HEM DE KİTABIN ADI ÖYLE)

Bu sapkın ifadelerin sahibi şuanda yaşamıyor ama arkasında bu zihniyette bir topluluk bıraktı.
Amacımız o topluluğa hakka davettir.
İslam ne ifratı ne tefriti kabul etmez. Ölçü orta yoldur.

Tekfir dinimizde uygun görülmemiş bir yöntemdir.
Kişi açıktan Allah ve Resulünü ve dinin hakikatlerini inkar etmedikçe kafirlike suçlanamaz.

Artık böyle sapkın düşüncede olanlar varsa bilsinler ki gittikleri yol batıl bir yoldur!

Müslüman emri bil mağruf ve nehyi anil münker yapar, tekfir etmez!
Ves'selam
ifsadçıya karşı hatırlatma:rtfm:
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
YAŞANARAK KALEME DÖKÜLEN
HUSUSİ VE UMUMİ HÂL VE HATIRALAR


Beyaz Mendil:

Bir kardeşimiz anlattı:

"Vakfımızın ikinci binası inşaat hâlindeydi. Birkaç kardeş tamamlanan yerlerin badanasını yapıyorduk. Yalova'dan gelen bir mermerci ustası da mermer döşüyordu. Mermerleri elektrikli testere ile keserken ortalık toz-duman olmuştu. O anda Efendi Hazretlerimiz geliverdi. Toz-dumanı görünce cebinden beyaz bir mendil çıkarttı, ustaya uzattı ve:
‘Yavrum bu toz sana zarar verir. Al bu mendili de burnunu kapa, ayrıca günde iki yüz gram da yoğurt ye!' buyurdu, etrafa bakındı ve gitti.
O gidince merdivenden indim. ‘O mendili bana ver!' dedim.
‘Hayır vermem! Ben buraya gelirken babam bana: ‘Oğlum oradan gelirken o zâttan bana beyaz bir mendil getir!' demişti.' dedi."


Not : Üzerlerinde politika cenabetliği bulunanlar lütfen o pis halet-i ruhaniyelerini buraya taşıyıp, bu nezih yazı serisini kirletmesinler. Yöneticilerden bu hususta yardım bekliyorum.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
YAŞANARAK KALEME DÖKÜLEN
HUSUSİ VE UMUMİ HÂL VE HATIRALAR

Uzun Ömürlü Dostluk:

Ereğli'den merhum Kenan Pestilci kardeşimiz anlatmıştı:

"Bir ziyaretimde hediye olarak konserve hâlinde çilek reçeli getirmiştim. Ayrılırken tam bırakmak üzere idim ki, şu sözü söyledi:
‘Kenan efendi! Maddiyata dayanan dostluk kısa ömürlü olur, mâneviyata dayanan dostluk uzun ömürlü olur.'
Bu söz üzerine bırakacak derman bulamadım ve paketi alarak ayrıldım."
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst