Nurullah Genç Şiirleri

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
ırmağa...
arzuhal...


gördün mü devleri, mecnûn cinleri
ciğer kanı içen bahçıvanların
nefesinde uçan güvercinleri
sekiz bahçenin tâcını
sekiz köşkün Hallaâc'ını
gördün mü ey denizlere kul olan
yorgun düşen gariplere yol olan


Nurullah Genç
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
serviye

ey babamın otağında bulunmuş
et göklere elif gibi salınmış
sordum O'nu suda büyüyenlere
cıva havuzunda uyuyanlara
Bâğ'ı Halvet'e
Bâğ'ı Vefâ'ya
koku yok, umut yok; her taraf kafes
ne bir işâret var ufukta, ne ses
izine rastlamış ne de bir hancı
İrem kurbanları bile yabancı


Nurullah Genç
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
geceye
koynuna mı aldın güllü yârimi
soluğunun buharına giren mi
eteğine, sürünerek varan mı
hangi uzak şehrin ışığındadır
hangi muammânın beşiğindedir
ey sırları sırlarımı kuşatan
yetim koyup ayazında üşüten
sende mi görmedin yitirdiğimi
kendi hüsranımda bitirdiğimi


Nurullah Genç
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
aya
çöllerde iz sürenlere sat beni
hülyâsını bulanlara kat beni
aslanların omuzuna çöken mi
avucundan inci mercan döken mi
buhurdanlıklarda tüten midir gül
ipek örtülerde yatan mıdır gül
tavus kuşlarının kanadında mı
nazlı bir serçenin inadında mı
Baykara Faslı'nda uçan mı acep
Bâğ-ı Hıyâbân'da açan mı acep


Nurullah Genç
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
sabaha


tanyerinde O'nunla mı buluştun
yeryüzünü O'nunla mı bölüştün
mahzende mi, sokakta mı, kırda mı
ordularıun çarpıştığı yerde mi
bilmiyorum hâlâ nerde durayım
çemenden mi, böcekten mi sorayım
haber için adresimi al yeter
bana O'nun gölgesini bul yeter


Nurullah Genç
 

Ahver

Âsî İşgâl Kuvvetleri
Katılım
24 Tem 2007
Mesajlar
2,871
Tepkime puanı
701
Puanları
0
Çok güzel olmuş bu konu.Ama Rüveyda olunca tek şiir gibi anlaşılabiliyor.Neyse her gün bir şiir muhakkak okuduğum,baş ucumda sakladığım bir kitaptır "Hüznün Lalesidir Dünya"...

Günlerdir eklemeyi düşünüyordum en sevdiklerimi,nasip bu güne...:)
Kitabımda altını çizdiğim mısraları da belirterek...


Sen ey şehrin yerlisi, cesur, kararlı mühür
Sen ey inatçı kıskanç, alçak gönüllü ve hür
Karanlık geceleri korkutsa da günahım
Kızlar Kayası gibi dikilip kaldı âhım
Sefere çıkanların tatlı rüyâsı mısın
Rûhumun cellâdı mı, yoksa hülyâsı mısın
Konuşursun, sözlerin dâre çeker canımı
Susarsın, çâresizlik büyütür isyânımı
Siyaha boyanınca, kanatlanır mı yürek
Hangi harfin başını bekliyor şimdi melek
Kasîde, hangi şehrin âşiyânında güzel
Bulutlu havalarda parlayan aydır gazel
Yine mest, yine sarhoş bahçendeki mumyalar
Canlanıyor taşların kalbinde sardunyalar
Fildişinden heykel mi taşıyorsun elinde
Yine bir raksın mumu yanıyor gözlerinde
En hâkî denizini verdim sana ömrümün
Dilediğince yıkan sularında gönlümün
Sürmek mi istiyorsun masal arabasını
Getireyim kapına devlerin en hasını
Ölümsüz meyvesini sundum hayal bağının
Dehâsında bulmuşum seni yalnızlığımın
Celî bir kavis miydin, sokuldun yüreğime
Hattı hümayununla sultan oldun evime
Hendeseyi titretir endâmın ley-ü nehâr
Bu aşkı destan gibi yazıyor fırtınalar
Yüzündeki çizgiler kûfî midir sülüs mü
Aradığın define İrem mi Endülüs mü
Sen ey yardım sevenim, ruhumu derde saldın
Yalnızlığım ağlarken gülenim, nerde kaldın
Azimli bir yüreğin yorgun kimyasın da mı
Sevda denklemlerinin memnû dünyasında mı

Her pazartesi âhım kapında helâk olur
Her Cuma karanlığın kuşları leylâk olur
Kâşifin benim gülüm, görmediğin yine ben
Bilseydin sana benden bakanı görünmeden

Anlardın; her macera tende rü’yet gibidir
Oysa sende gördüğüm, sana gurbet gibidir
Utangaç bir merhamet saklıyorsun sesinde
Sahraya dönüyorum baharın ötesinde
Gizlice bir nikahtır o arzuhal, o kâmet
Sensizlik, yollarımda bir değil, bin kıyamet
Bu tebessüm rüya mı, bu istifham uğru mu
Âh bir çoğaltabilsem yüreğinde ruhumu
Bilmezsin ayrılığın ağı
kokan dilini
Hâtıra bırak bana oyalı mendilini
Ege uygarlığı çağrıştıran tarihin
Asya’nın bağrı kadar muammalı ve derin
Arı sütü damlarken kaygan kirpiklerinden
Görünmez bir mürekkep akar iliklerinden
Yüreğin, âh yüreğin bir hüzün lâlesi mi
Masallar ülkesinde Zengibar kalesi mi
Kapısına bir türlü varamadım, a gülüm
Hudutlarında bile duramadım, a gülüm

İpeğimi elimden aldı pusathâneler
Bulamaz kaybedilen nûn’u rasathaneler
Hummalı bir kovanda bal yapan arı mısın
Hayatımın ansızın kopan damarı mısın
Paslandı buzdağları ortasında çeliğim
Gözlerinden hatıra kaldı kekemeliğim
Kervanında kaybolan bir bezirgân gibiyim
Kaktüslerin diline düşen figân gibiyim
Her köşede bir meddâh anlatıyor âhımı
Bilmiyor, kirpiğinden almışım siyahımı
Uğrunda, kralların bahtı solsaydı, gülüm
Amerika, yolunda kurban olsaydı, gülüm
Bir Kafkas figüründe bulurdum son izini
Efeler diyârına çevirirdim yüzünü
Eşkıyâ vurgunudur seni benden ayırmak
Çalıkuşunu yakan bir rüyayı haykırmak
Gölgelere gecenin künhünü hatırlatır
Ayrılıklar bazen de gölgeleri ağlatır
Sükûnla savaşıyor hislerim kıyasıya
Sevdiğini bilirim uykuyu doyasıya
Süslenmek istiyorsan, ruhumu boynuna tak
Bu firûze özgürlük yalnız senin olacak
Bastığın her hücremde otuz sekiz çizgi var
Baktığım her duruşun muammalı bir duvar
Suskunluğun taş gibi, gülüşün berrak değil

Neden vivien kokar baharın, leylâk değil
Gözlerin bir zamanlar toprağın sahibiydi
Bakışların bir tutam gül yaprağı gibiydi
İnsanlar kıvranırken ejderlerin ağında
Ceylan gibi yürürdün bir hayal sokağında
Yine de, yokluğumun en şüpheli çağıydın
Tenhâlarda ağlayan bir okul kaçağıydın
Karanlık korkutamaz gülüm seni, vururum
Kâtil yüzlü cinlerin karşısında dururum
Yeter ki, o nâzenîn kalbin emir buyursun
Kâinat yıkılsa da yüreğimde uyursun


Nurullah Genç
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
güneşe

gözümden bu siyah perdeyi kaldır
sana muştulanan esrârı bildir
samamyolunda mı aramalıyım
bulup saçlarını taramalıyım
yürek harâb oldu; artık sîne yok
İstanbul'ub Bağlar Sokağı'nda mı
yoksa bir şehîdin şakağında mı
Bostancıbaşı'na sordum, yine yok


Nurullah Genç
 

zümrüd-ü anka

Profesör
Katılım
4 Nis 2007
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Kar yağsada bu sessiz vadiye, gün bitmesin Yapraklar üşüse de , çiçekler üşümesin.

N.G
 

Ahver

Âsî İşgâl Kuvvetleri
Katılım
24 Tem 2007
Mesajlar
2,871
Tepkime puanı
701
Puanları
0
Kalbimin Mahuru

Sen ki, gül bahçesinde kalbimin mâhurusun
Bir de hüzzâm yerine bana nihâvendi sun
O kâbus günlerin matemi unutulsun
Gülümse de ruhumun gözyaşları kurusun
Sen ki, gül bahçesinde kalbimin mâhurusun
Bir de hüzzâm yerine bana nihâvendi sun

Sevdamızı duyunca
aynalar coştu bugün
Hayalimde efsulu yüzün bir hoştu bugün
Seni gören ağaçlar, kuşlar sarhoştu bugün
Söyle niye penceren yine bomboştu bugün
Sen ki, gül bahçesinde kalbimin mâhurusun
Bir de hüzzâm yerine bana nihâvendi sun


Nurullah Genç
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
uzaktan uzaktan

yine âh


hasbahçesinde ömrün yakın olmaz bana gül
bîzârım ümîdime kurulan her tuzaktan
tutuştu o lâcivert hayâle düşen kâkül
bakanlar baktı sana; ben uzaktan uzaktan

yandı birden korkuyla gözlerine uçan kuş
bulutlar aynalara seni sordu ıraktan
deniz sanki isyânkâr bir rüyada boğulmuş
nehirler aktı sana; ben uzaktan uzaktan

peşimde her âşığın gölgesini taşırım
alırım esrârını her devin bir dudaktan
dağda haramilerle, kurtlarla ağlaşırım
gökler sıcaktı sana; ben uzaktan uzaktan

nerede bu çileyi çekenlerin târihi
kalbimin enkazına kan akıyor duvaktan
çölde kalan ruhların bile döndü tâlihi
türküler yaktı sana; ben uzaktan uzaktan

en kavî diken dahî murâd alır bağında
bırakıp derde beni, kurtulursun firâktan
gece-gündüz esridin bir kaktüs yaprağında
gelmem yasaktı sana; ben uzaktan uzaktan

simsiyah bir kıyâmet tohumu filizlenir
mezarıma isminle atacağın topraktan
acılar sanki neden bu sevdada gizlenir
içim tutsaktı sana; ben uzaktan uzaktan


Nurullah Genç
 

Rüveydaa

Profesör
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
2,026
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
kendi içimde: )
Web sitesi
www.serzenisler.com
fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına
bir güvercin uçurup kıtalar arasından
çağırdın beni
geçerek birer birer sürgün kanyonlarını
derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına
yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı
yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı
yetim çığlıklarımı duyurmak üzere sana
koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına

adını söylemek istemiyorum
her hecesi amansız bir kor dudaklarımda
her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım
zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım
adını söylemek istemiyorum
Rüveyda dediğim zaman
anla ki, senin için yürüyor kelimeler
çığlığımın atardamarlarından

hangi yıldızdır bilmem, gözlerin
kayar da üzerime Rüveyda
önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime
sonra açılır önümde ıstırab vadileri
silik renkleriyle adımlarıma
çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir
hayalin bittiği menfeze doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru

uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair
yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda
oysa Rüveyda
baştan başa ben
kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim

kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden
bir anlatsam nasıl utandığımı
bir doğrulsam eğrildiğim yerden
ağarır tanyeri nilüferlerin
alaca bir at koşar içimde
ezer toynaklarıyla anılarımı

sular köpürmemeliydi Rüveyda
kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin
ben zehire alışkınım, şerbete değil
rüyalar nefret eder avare duruşumdan
kabuslar çekerek ancak derdimi yeryüzünde
sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber
ben her gece bir mehdi türküsüyle çilekeş
yargılamak için zeval kayıtlarını
inkilap bekliyorum

hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin
uzanır da gönlüme Rüveyda
derinden bir ok saplanır bağrıma
beynimi çağıran bir sese doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru

varlığın cinayettir memleketimde işlenen
akıtır kanını asil pehlivanların
yokluğun sükunettir kuşatır evrenimi
varlığın ve yokluğun ölümüdür baharın

artık eskisi gibi bakamıyorsun
göklerinde bir belkıs otururdu Rüveyda
binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin
güneş bir ane gibi dururdu başucunda
artık dokunamıyor kakülün bulutlara
karalara bürünmüş saçlarında dolunay
BEN BU KADAR ZULME LAYIK MIYIM RÜVEYDA

hangi ressamı vurur bilmem, endamın
sarar da benliğimi
ben beni tanımam kaldırımlarda
kafesleri yutan kafese doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru

kırmızı bir kurdela bağlayarak alnına
duydun mu orkideye dua eden birini
bu ısmarlama yüzler yok mu Rüveyda
bu yapmacık bebekler
gözyaşı akıtırken gülenler yok mu
beni kahrediyor geceler boyu

hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün
soluk bir dünyanın mezarlarına
gömerek gurbetimi
kapadı karanlığa Yesrib, kapılarını
meydan okuyuşun çağın ordularına
bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır
doruklarından öte hevese doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru

yasını tutuyorum kararttığım düşlerin
yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda
amansız bir ütopya üfleyen pencereler
lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi
önümde, haksızlığın hesaba çekildiği
hiç kimsenin kimseyi tanımadığı mahşer
arkamda, kare kare ömrümü belirleyen
hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler

söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını
yeniden bir Nil olup taşar mıyım çölllere
kim giydirir başıma tacını nihayetin
kim takar bileğime hürriyet künyesini
karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle
Rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı
ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı
asırlardır köhne barınaklarda
küflenen, çürüyen çığlıklarımı

at vuruldu içim paramparça Rüveyda
gölgelerin ardına sakladım kusurumu
sen orada kayıtsızca gülümsüyor gibisin
ben burda damla damla eriyip akıyorum
yine de, çiğnetmem kimseye gururumu
istenmediğim yeri sessizce terk ederim
hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu
mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim...............


Nurullah Genç



evvela MEHMET EFE kardeşim senin izninle, :)

sonra tüm forumun izni ile bikez daha eklemek geldi içimden bu şiiri...

sevgili admingiller ve modgiller sakın silmeyin emi;)
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
red (kibir ve istihzâ)

dikenimden fazla sevse de beni
öyle her gelene açılmaz bu yer
kızıl ateşimle kavrulur teni
gencecik yaşında kefeni giyer

eöyleyin, kapımda bekleyip dursun
eşiğine koysun kalbini külün
başını rengarenk taşlara vursun
kokusunu alır belki de gülün

uzaktan seyretsin bu tenha bağı
her gelip geçenden beklesin haber
ölse de, hatıra kalır toprağı
kavuşur sonunda ona böcekler


Nurullah Genç
 

dostane

Üye
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
82
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yağmur Nurullah Genç

YAĞMUR



Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur

Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından

Toprağı kirlerinden arındırır bir yağmur

Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından

Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat

En müstesna doğuşa hamiledir kainat



Yıllardır boz bulanık suları yudumladım

Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım



Hasretin alev alev içime bir an düştü

Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü

Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde

Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü



İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin

Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla

Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin

Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla

Evlerin anasına dikilir yeşil bayrak

Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak



Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım

Heyula, bir ağ gibi ördü rüyalarımı

Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım



Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü

Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü

Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe

Her sayfada talihsiz binlerce kurban düştü



Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden

Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına

Yayılır o en büyük muştu, pazartesinden

Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına

Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin

Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin



Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım

Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamış mazide

Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım



Sensiz kaldırımlara nice güzel can düştü

Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü

Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin

En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü



Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan

Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar

Mutluluk nağmeleri işitirler Hıra'dan

Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar

Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri

Paramparça, ateşler şahının hayalleri



Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım

O mücella çehreni izleseydim ebedi

Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım



Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü

Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü

Katil sinekler deldi hicabın perdesini

İstiklal boşluğuna arılar nadan düştü



Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında

Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin

Ebedi aşka giden esrarlı yollarında

Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin

Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü

On asırlık ocağın savururdum külünü



Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım

Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak

Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım



Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü

Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü

Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara

Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü



Badiye yaylasında koklasaydım izini

Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar

Seninle yıkasaydım acılar dehlizini

Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar

Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya

Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya



Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım

Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu

Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım



Haritanın en beyaz noktasına kan düştü

Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü

Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi

Hakların temeline sanki bir volkan düştü



Firakınla kavrulur çölde kum taneleri

Ahuların içinde sevdan akkor gibidir

Erdemin, bereketin doldurur haneleri

Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir

Şemsiyesi altında yürürsün bulutların

Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların



Devlerin esrarını aynalara sorsaydım

Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler

Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım



Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü

İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü

Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer

Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü



Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini

Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir

Yıldırımlar parçalar çirkefin gölgesini

Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir

Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından

Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından



Madeni arzuların ardında seyre daldım

Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini

Senin için görülen bir düş de ben olsaydım



Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü

Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü

Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali



Hazindir ki, dertleri aşmaya umman düştü

Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır

Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur

Sensiz doğrular eğri, beyaz bile karadır

Sesini duymayanlar girdabında boğulur

Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin

Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin



Saatlerin ardında hep kendimi aradım

Bir melal zincirine takıldı parmaklarım

Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım



Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü

Sensiz, kıtalar boyu uzayan vatan düştü

Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül

Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü



Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde

Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay

Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde

Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray

Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin

Mekanın fırçasında solmayan resim senin



Yağmur, bir gün elimi ellerinde bulsaydım

Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme

Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım



Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü

Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü

İniltiler geliyor doğudan ve batıdan

Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü



Islaklığı sanadır ahımın, efganımın

İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler

Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın

Nazarın ok misali karanlıkları deler

Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin

Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin



Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım

Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar

Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım



Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü

Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü

Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün

Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü



Nefesinle yeniden çizilecek desenler

Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek

Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler

Anneler çocuklara hep seni içirecek

Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin

Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin



Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım

Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın

Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım



Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü

Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü

Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın

İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü



Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım

Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım

Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

Senin için görülen bir düş de ben olsaydım

Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım

Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın

Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
 

Es'ad

Paylaşımcı
Katılım
27 Eyl 2007
Mesajlar
137
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Mezar Taşımdaki Dört Mısraya Bakarken Ağlayışına

Ağlama, sonsuzluğun kapısıdır bu taşlar
Ağlama ki, onlarda feryât etmeye başlar
Neden toprak olduktan sonra geldin yanıma
Bir ömür nerde idin od düşerken canıma
Madem acı çekmemi istemiyordun gülüm
Neden yandığım halde, acı çekiyor külüm
Mahrumun olsam bile, ağlama, kabrimde ben
Dayanamam kederlenmene, kahrına rağmen
Eyvah, sende solmuşsun istilâ kıskacında
Sonbahar rüzgarları sevişiyor saçında
Gözlerinde, kırılgan tebessümü akşamın
Nerde, esirgediğin o mağrur ihtişamın
Dünya mı sarsılıyor, yoksa titriyor musun
Ben sana tiryakiyim hâlâ, biliyor musun
Toprağımda tütüyor hayalin, buhur gibi
Her gece bekliyorum gelmeni, sahur gibi
Komşularım soruyor: Kimdir bu nazlı sultan?
Adını anacağım anda ağarıyor tan
Sen güneşe bakarken, uykuya dalıyorum
Haberini her yeni gelenden alıyorum
Bu hayal hakikatin özüdür, rüya değil
Suretimi görürsün, mezarıma bir eğil
Okursun kitabemde vardığım son durağı
Bulursun başucumda gülümseyen burağı
'Hû' sesini fısıldar kulağına taşlarım
Ruhuna kâfur gibi yayılır gözyaşlarım.

Nurullah Genç
 

Ahver

Âsî İşgâl Kuvvetleri
Katılım
24 Tem 2007
Mesajlar
2,871
Tepkime puanı
701
Puanları
0
Hüznün Lâlesidir Dünya...

Yerine hiç konmadan sürekli başucumda duran kitaptır.İçindeki her şiir başkadır.
Teşekkürler Es'ad kardeşim.

"Madem acı çekmemi istemiyordun gülüm
Neden yandığım halde, acı çekiyor külüm"
 

Sinner

"Suskun, Hüzün-Bâz..."
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
7,913
Tepkime puanı
120
Puanları
0
Konum
Câh-ı Bün...
Neden toprak olduktan sonra geldin yanıma
Bir ömür nerde idin od düşerken canıma
Madem acı çekmemi istemiyordun gülüm
Neden yandığım halde, acı çekiyor külüm

eyvallah..
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com

nur4nh9.jpg

güldeste(sonsuzluk)

gül zindanı yapsalar vardığım her durağı
bana bir gül delisi deseler de her akşam
seninle ışık oldum, yakın ettim ırağı
benimdir gözlerinden aldığım bu ihtişam
şimdi bütün çiçekler nakkâşımdır bu yerde
yapraklarından sızan gözyaşımdır bu yerde

turuncuydu yüreğim, benekleri kırmızı
yeşildi bir Hümâ-yı Atâ'nın şakağında
âteşîn bir baharı taşıyan ince sızı
cemşîde rakîb oldu güllerin yaprağında
''hû'' çekiyor içimde Mevlânâ bir semâzen
lâlede imreniyor dertli Hallâc'a bazen

tutundum bir zamanlar Gencine-i Cemâl'e
meğer dibâcesiymiş sonsuzluk ülkesinin
gördüysem yapayalnız nerede bir ters lâle
yandı titreşimleri uğuldayan sesinin
şafağında büyüyen zambak soldu âniden
tanyeri "gül gül" diye güneş oldu yeniden

Levnî'yi kollarına alır tâze bir bahar
bir Tâc-ı Kayser gibi sokulur s'inesine
onutuna Çırağan kurduğumuz aynalar
düşer yüzyıllar boyu en karanlık ye'sine
her hassâ, bir merili bahçesine vurulur
her sultanın tahtına bir prenses kurulur

bana, ne Dürr-i Yektâ, ne Semen Sîmâ gerek
senden kalan her harfin içinde binlerce bağ
bağına girmek için küçük bir îmâ gerek
seninle güle döner derin vâdi, yüce dağ
bu sevda ılgıt ılgıt çoğaldıkça bedende
Çiçekciler Başbuğu olurum belki ben de

dikendi, serfirâza döndü kapında ruhum
büyüdükçe çiçeğim, yapraklarım kısaldı
senden önce ardında ''ah'' edip avunduğum
meğer bir mâlihulyâ, çâresiz bir masaldı
ölümsüz vuslatına erdim Bâğ-ı Sâfâ'nın
nağmeleri duyulmaz oldu Gülfer Kalfa'nın

dantelası çiğdemli yastıklar küf kokuyor
yenilgiler devrinde târümâr oldu bostan
göçenler mor kokulu hüzünler bırakıyor
servilerin dalları yine kırıldı yastan
bu gönül mevsiminden gitti uzağa giden
atmak gerek toprağa tohumları yeniden

kapında pusat koyup gül alan sipâhiler
seccâdesi sularda bir dervişe dönüşür
tahammülü kuşanır, el açıp Me'vâ diler
goncanın kirpiğinde nilüferle görüşür
bir ömür yalnızlığı alsa da kollarına
gittiği her ülkede gül düşer yollarına

gözüme gül dumanı çöktü yine bu akşam
baktığım her noktada yalnız senin güllerin
içimde gül pınarı aktı yine bu akşam
irinli dertlerime şifâ oldu ellerin
Mecnûn ile Leylâ'nın buluştuğu yerdeyim
bu gül yolculuğunda şimdi son seferdeyim

yanakları gül oya, parmakları gül dalı
kızlar, delikanlılar baştan başa gül oldu
ayrılık gül tohumu, şiir güle sevdalı
şâir ki, feryâdından yana yana kül oldu
onun çemenzârıdır köşelerde hıçkıran
nerde bir bulut varsa, gülsuyudur fışkıran

gül sesleri geliyor; her yer duâ ve niyâz
açtı gök kapısını yerde çiğ taneleri
adımları parıltı, alınları bembeyaz
dağılıyor evrene gülün mestâneleri
sen ki, en büyük GÜL'sün, en çok gülü seversin
söyle bahçıvanına, bir gül de bana versin

Allah'ın adıyla aldığım her nefeste
senin için gül açar, kuş olup göğe uçar
sen ey bahar elçisi, sen ey kutlu güldeste
senin için cansızlar bile canandan geçer
gölgeler şehrinde gül, kimseye kalmayacak
öteler şehrinde gül, bir daha solmayacak


Nurullah Genç
 

Berre Tuna

Nazende
Katılım
3 Kas 2007
Mesajlar
1,816
Tepkime puanı
587
Puanları
0
Konum
İstanbul
Aşk Ölümcül Bir Hülyadır...

Hülya tatlı bir andır
Süzülür dibine selvi ağaçlarının
Zambakların, sevda çimenlerinin.
Dağlarda duman duman tütüyor sıla
Sıla da garibin omuzlarına
Güvercin gibi konan
Sadağında mumçiçeği serzeniş
Mızrakları cazibesiyle kıran
Saçları darmadağın
Bitişik bir hicrandır.
Ne fettan sarayların
Bitişik cilvekar yalnızlığı
Ne de bezirganları küçümseyen sultandır.
Gezinir içimizde hülya tatlı bir andır.
Ne gün başımı alıp gitsen karanlıklara
Çıkıyor bir köşeden karşıma kelebekler
Onlar da bir derbeder gibi mahrum öteden
Onlar da tanyerine bakıp hülyayı bekler.
Beyhude hekimlerin ülkesinde bir şehir
Çıkmaz sokaklarını düşlerimize açan
Bir sahura yıldızı gibi göklerde uçan
Köpüksüz anıların sihriyle akan nehir
Varlığı bestenigar, yokluğun deniz gibi
Gönül,safkan bir vefa atlasında şahlanır.
Asil fırtınalarda kaybolan bir iz gibi
Çölde aşk suretinde bir ahu peydahlanır.
Kum,yaldızlı giysiler içinde meşhur güzel
Ay öper eğilerek çölün yanaklarını
Ufukların delisi, soluk bir deniz gibi
Bir sayeban altında yürür hazinesine
Kah takılır uzaktan bir belanın sesine
Kah yüzü yıldızlara benzeyen bir rüyadır.
Bin tepede bayrağı dalgalanır Leyla'nın
Oysa aşk,karanlıkta ölümcül bir hülyadır.

Nurullah Genç
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
AYIN GÜLE SERENADI

l

bcd101c3gultp0.jpg


ey imtiyazlı güzel, uyan derin uykudan

hatırla bülbüllerin divane olduğunu



dün sabah seni görüp çarpılmış gökte güneş

önce anlayamamış ona ne olduğunu



gönderince kalbime ışığını bu gece

bildim bütün aşkların bahane olduğunu



şimdi ben de garip bir haldeyim, biçareyim

şaşırdım ayın kime pervane olduğunu




ll


adszjd8.jpg

rüzgarı senin için öpüyor dudaklarım

bal rengine boyuyor yolları senin için



dehlizlerin dumanlı, küflü karanlığından

aydınlığa çekiyor kulları senin için



misk-ü amber kokuyor çölün kalbinde zaman

sim-ü zerle süslüyor kumları senin için



senin için ırmağa karışıyor denizler

can meyvesi kırıyor dalları senin için




lll

2007070911839972411wqwzsp2.jpg


bülbül yine mey’ustu; vatan virandı gülüm

uğrunda hayallerim bile yıprandı gülüm



Mecnun dahi Leyla’yı anmaz oldu yürekten

güzeller güzeliydi; hani sultandı gülüm



yaşamak, sonsuzluğu tattı avuçlarından

ölüm tomurcuklandı; kabir uyandı gülüm



bir kafdağı kalmıştı varlığından bihaber

seni görünce, o da tutuşup yandı gülüm


Nurullah Genç
 
Üst