Namazda Secdede Türkçe dua edilebilir mi?

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,989
Tepkime puanı
2,087
Puanları
113
Konum
Mars
İşte o argoyu anlamak için elimizde ne kadar çok metin olursa o kadar iyidir. Bu bağlamda hadis külliyatı bilimsel belge niteliği taşır. Uydurma olanlar dahi kıymetlidir. Deyimler, nerelerde ve hangi anlamlarda kullanılıdğı hakkında bize bilgi verir.. Bu zaten biliniyor.. Benim kastettiğim nokta, Kur'an tercüme edilebilir mi? Mesela ''zikir'' kavramını ''kitap'' olarak çeviriyorlar. Oysa bu ayetler inerken daha ortada ne bir kitap var ne de cem edilmiş bir nüsha.. Beni kıllandıran nokta, Hz. Peygamber döneminde cem etme hamleleri olmamış. Oysa Hz. Peygamber, son ayetin nüzülünden hemen sonra vefat etmedi.. Hz. Ebubekir başa gelince hemen cem etme işiyle başlamadı. Savaş oluyor, hafızlar azalıyor, ta ondan sonra kitap haline getiriliyor. Mesela ''kitap, bu kitap'' kavramlarının geçtiği ayetler var. Bana öyle geliyor ki o dönemde ''kitap'' denince akla gelen imaj, bugünün imajından çok çok farklı.. Biz ''kitap'' denince hemen kafamızda beliren imaj ve anlam, iki kapak arasında yazılı sayfaların ciltlenmiş hali.. Sahabenin algısı böyle değil.. O algıyı çözümlememiz lazım. Zira Kur'an, o algının üzerine geldi.. Algıyı bulmaca çözer gibi çözmemiz lazım.. Lazım ki Allah'ın neyi kastettiğini anlıyalım. O algı, bizi Allah'ın kelamına ulaştıracak tek kapı.. Kelamdan daha önemli desem yanlış anlaşılır ama aslına bakarsan öyledir. Ama hiç araştırma yapılmıyor, nedense? Hitit tabletlerine, Mısır hiyerogliflerine verdikleri ehemmiyet kadar üzerine düşmüyorlar kelamın.. Yazık.. Algılar değişmiş, kavramların anlamları kaymış, deyimler unutulmuş, her şey rayından çıkmış öyle gidiyor..

Moğol istilasında çok eserler kaybolmuş, yakılmış, yok olmuş.. Belki sahabenin hazırladığı bir lügat, bir deyimler sözlüğü bile vardı ama şimdi yok.. Bunu nereden tahmin ediyorum? Kur'an unutulacak kaygısına düşüp cem eden bir zeka, bu kavramların anlam olarak değişme riskini de düşünür..

Dostum yaşanmışlık :) kuru toprakta saksı olmaz.

Bilinçlenme ve deneyimleme bu O 'nun ayetleri ile olur. Sen istediğin kadar kitap oku ne ne faydası olur ki . Tabiki yol almakta insanın kaynakları olacak fakat bu kaynağı O 'na götürü tasdik edebilmek önemlidir.

Bu konuda söylenecekler söylendi.

Allah 'ın rızasını kazanmak için çoook sabır gerek çoook
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,116
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
İşte o argoyu anlamak için elimizde ne kadar çok metin olursa o kadar iyidir. Bu bağlamda hadis külliyatı bilimsel belge niteliği taşır. Uydurma olanlar dahi kıymetlidir. Deyimler, nerelerde ve hangi anlamlarda kullanılıdğı hakkında bize bilgi verir.. Bu zaten biliniyor.. Benim kastettiğim nokta, Kur'an tercüme edilebilir mi? Mesela ''zikir'' kavramını ''kitap'' olarak çeviriyorlar. Oysa bu ayetler inerken daha ortada ne bir kitap var ne de cem edilmiş bir nüsha.. Beni kıllandıran nokta, Hz. Peygamber döneminde cem etme hamleleri olmamış. Oysa Hz. Peygamber, son ayetin nüzülünden hemen sonra vefat etmedi.. Hz. Ebubekir başa gelince hemen cem etme işiyle başlamadı. Savaş oluyor, hafızlar azalıyor, ta ondan sonra kitap haline getiriliyor. Mesela ''kitap, bu kitap'' kavramlarının geçtiği ayetler var. Bana öyle geliyor ki o dönemde ''kitap'' denince akla gelen imaj, bugünün imajından çok çok farklı.. Biz ''kitap'' denince hemen kafamızda beliren imaj ve anlam, iki kapak arasında yazılı sayfaların ciltlenmiş hali.. Sahabenin algısı böyle değil.. O algıyı çözümlememiz lazım. Zira Kur'an, o algının üzerine geldi.. Algıyı bulmaca çözer gibi çözmemiz lazım.. Lazım ki Allah'ın neyi kastettiğini anlıyalım. O algı, bizi Allah'ın kelamına ulaştıracak tek kapı.. Kelamdan daha önemli desem yanlış anlaşılır ama aslına bakarsan öyledir. Ama hiç araştırma yapılmıyor, nedense? Hitit tabletlerine, Mısır hiyerogliflerine verdikleri ehemmiyet kadar üzerine düşmüyorlar kelamın.. Yazık.. Algılar değişmiş, kavramların anlamları kaymış, deyimler unutulmuş, her şey rayından çıkmış öyle gidiyor..

Moğol istilasında çok eserler kaybolmuş, yakılmış, yok olmuş.. Belki sahabenin hazırladığı bir lügat, bir deyimler sözlüğü bile vardı ama şimdi yok.. Bunu nereden tahmin ediyorum? Kur'an unutulacak kaygısına düşüp cem eden bir zeka, bu kavramların anlam olarak değişme riskini de düşünür. ve ona göre önlemini alır. Bak mesela dilin gramatiğini hemen oluşturmuşlar, kaideler kurmuşlar.. Ama lügat yok elimizde.. Bu bana mantıksız geliyor..
Bu soruyu üçüncü defa soruyorum hiç biriniz cevap vermediniz
Verdiğin bu bilgileri öğrendiğin kaynağa güvenerek bu yorumu yapıyorsun da
Sadece Allah'ın rızası için insanları aydınlatmaya kendilerini adamış alimlere neden inanmıyorsun ?

yahu atalay demirciyi izlediniz mi hiç
Türkler mimik hareketini kullanırken aynı mimik hareketini farklı yerlerde kullanırlar der
Arapça hareke ile mana değişen bir dil
En doğrusunu Allah bilir...
 

hikemiyat

Profesör
Katılım
3 Ağu 2014
Mesajlar
752
Tepkime puanı
29
Puanları
0
Arapça indirdik, demek; her dilde ibadet edilir anlamına gelir.. Bu gayet açık seçik ortada değil mi arkadaşlar?

namazda kuran okuma şartı var. Hadisler dahi Kuranın beyanı olmasına rağmen Kuran kabul edilmediğne göre, mealcinin kurandan anladığı mana olan meale Kuran demek büyük bir cürettir.Kaldki, bu işi gündeme getirenlerin 1932 den günümüze kadar , islamı yaşamakla bir meselesi olmayan, seküler hayatı benimseyen kişiler olması calibi dikkat değilmi?
1932 ramazanında başlayan ''Dinin Türkleştrilmesi'' projesine yazdığı meal ve tefsirle destek vermeyen ve mealine tÜRKÇE KURAN demeyen elmalı merhum, bu projeye ''Türkçe Kuran mı var behey şaşkın'' diyerek karşı çıkmış,
, hazırladığı eserin, siyasî iktidarın tatbikata koyduğu dinî reformların bir vasıtası olarak kullanılmasına -hiç değilse dil ve üslup bakımından- alet olmamıştır...



 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Ne güzel giderken gene rivayetlere takılmıyor musun?
Rivayetler, Kur'an'a ters ise elbette alınmaz. Ben onu demiyorum.. Lakin bu rivayetlerden bilimsel olarak bir şeyler alınır. Mesela: Eski rivayetler, yalan dahi olsa, o dönemin anlayışı hakkınca bize çok kıymetli veriler verir.. Bu çok önemli.. Zira herkes, müafık, kafir, yalancı, her kim olursa olsun herkes kendi çevresinin çocuğudur. Ve bu çocuk olmakla, bize hitap edişi, kendi çevresi hakkında bize bilgi verir. Yalan söylese dahi bu böyledir..

Şahsen ben, Buhari'nin yerinde olsaydım her bir raviyi kaydetmekten ziyade rivayet edildiği kültür çevresini not alırdım. Hangi millet, hangi coğrafya, şehir, köy falan.. Hatta mesleği ve pozisyonu... Rivayet edenin kimden duyduğundan ziyade bu bilgi daha önemlidir. Niye biliyor musun? Çünkü ravinin kimden duyduğu meçhuldür, ağzı olan konuşur. Ama o rivayeti yazmaya gelen ekibin gözü önünde bir realite vardır. Keşke bunları kaydetselerdi..

Bak, geçmiştekileri normalleştirip sorguladığın zaman hataları ve doğruları tespit etmek mümkün oluyor.. Almanların ''Befangenheit'' dedikleri bir hal vardır. Türkçe karşılığı güya, Ürkeklik, çekingenlik deniyor.. Bu karşılık tutmuyor. Bu kelimenin Türkçede karşılığı yok malesef. Olsa idi bu kavramla düşünebilecektik. Ne yazık ki yok.. Belki Osmanlıca karşılığı vardır, ben bilmiyorum, bilen varsa söylesin inşallah.. Bu kavramı izah etmeye çalışacağım inşallah..

Befangenheit demek, ilişkiden, bağlantıdan dolayı kısıtlanmak demektir. Mesela mahkemede hakimlerin bu duygudan son derece arınmış olmasına çok önem gösterirler. Yargıladıkları kişiye karşı hiçbir duygusal bağ, bir tanışıklık falan filan olmaması gerekir. Tersinden kin, öfke gibi duygular için de bu geçerlidir. Eğer bu duygular varsa o hakim ''befangen'' olacağından sağlıklı hüküm veremez.. Befangenheit ne demek, anladık inşallah.. İşte aynı bu şekilde geçmiş ulemâya ve birtakım kahramanlara karşı bizlerin de arınmış olmamız lazım gelir. Sağlıklı düşünmek ve akletmenin ilk şartı budur. ''befangen'' olmayacaksın. Bu kavram, kök olarak ''fangen'', yani yakalanmış olmaktan gelir.. ''Befangen''= Örümcek ağına takılmış, ve örümcek tarafında sarılıp sarmalanmış olmak gibi.. ''Befangenheit'' ise bu resmin genel çerçevesidir..

Almanca diline hastayım.. Herbir düşünce halinin ve nüansın kendi kavramı var. Tam felsefe dili. Bu heriflerin her alanda gelişmiş olması tesadüf değil. Çünkü bu kavramlarla düşünüyorlar. İyi Almanca biliyorsanız elinizi oynatmadan, plan çizmeden bir şeyi tarif edebiliyorsunuz.. Arapça'da da öyle.. Osmanlıca çok zengin bir dil idi yok ettiler.. Gitti malesef o güzelim imparatorluk dili..
 

çelebiler

Kıdemli Üye
Katılım
4 Ocak 2013
Mesajlar
7,457
Tepkime puanı
211
Puanları
0
Rivayetler, Kur'an'a ters ise elbette alınmaz. Ben onu demiyorum.. Lakin bu rivayetlerden bilimsel olarak bir şeyler alınır. Mesela: Eski rivayetler, yalan dahi olsa, o dönemin anlayışı hakkınca bize çok kıymetli veriler verir.. Bu çok önemli.. Zira herkes, müafık, kafir, yalancı, her kim olursa olsun herkes kendi çevresinin çocuğudur. Ve bu çocuk olmakla, bize hitap edişi, kendi çevresi hakkında bize bilgi verir. Yalan söylese dahi bu böyledir..

Şahsen ben, Buhari'nin yerinde olsaydım her bir raviyi kaydetmekten ziyade rivayet edildiği kültür çevresini not alırdım. Hangi millet, hangi coğrafya, şehir, köy falan.. Hatta mesleği ve pozisyonu... Rivayet edenin kimden duyduğundan ziyade bu bilgi daha önemlidir. Niye biliyor musun? Çünkü ravinin kimden duyduğu meçhuldür, ağzı olan konuşur. Ama o rivayeti yazmaya gelen ekibin gözü önünde bir realite vardır. Keşke bunları kaydetselerdi..

Bak, geçmiştekileri normalleştirip sorguladığın zaman hataları ve doğruları tespit etmek mümkün oluyor.. Almanların ''Befangenheit'' dedikleri bir hal vardır. Türkçe karşılığı güya, Ürkeklik, çekingenlik deniyor.. Bu karşılık tutmuyor. Bu kelimenin Türkçede karşılığı yok malesef. Olsa idi bu kavramla düşünebilecektik. Ne yazık ki yok.. Belki Osmanlıca karşılığı vardı, ben bilmiyorum, bilen varsa söylesin inşallah.. Bu kavramı izah etmeye çalışacağım inşallah..

Befangenheit demek, ilişkiden, bağlantıdan dolayı kısıtlanmak demektir. Mesela mahkemede hakimlerin bu duygudan son derece arınmış olmasına çok önem gösterirler. Yargıladıkları kişiye karşı hiçbir duygusal bağ, bir tanışıklık falan filan olmaması gerekir. Tersinden kin, öfke gibi duygular için de bu geçerlidir. Eğer bu duygular varsa o hakim ''befangen'' olacağından sağlıklı hüküm veremez.. Befangenheit ne demek, anladık inşallah.. İşte aynı bu şekilde geçmiş ulemâya ve birtakım kahramanlara karşı bizlerin de arınmış olmamız lazım gelir. Sağlıklı düşünmek ve akletmenin ilk şartı budur. ''befangen'' olmayacaksın. Bu kavram, kök olarak ''fangen'', yani yakalanmış olmaktan gelir.. ''Befangen''= Örümcek ağına takılmış, ve örümcek tarafında sarılıp sarmalanmış olmak gibi.. ''Befangenheit'' ise bu resmin genel çerçevesidir..

Almanca diline hastayım.. Herbir düşünce halinin ve nüansın kendi kavramı var. Tam felsefe dili. Bu heriflerin her alanda gelişmiş olması tesadüf değil. Çünkü bu kavramlarla düşünüyorlar.

Allah razı olsun güzel açıkladın.Her kelimen benim için çok kıymetli.

Rivayetlere takılıp kalmıyor musun derken -bu da bir befangenheit oluyor yanlış anlamadıysam- önceki yazından anladığım Kuran'ın peygamber döneminde kitap haline getirilmiş olması gerekliliğini düşünüyorsun ama rivayetlerin bildirdiğine uyarak bu düşünceyi geliştirmiyorsun gibi geldi bana ne dersin?



LG-D682TR cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
 

hikemiyat

Profesör
Katılım
3 Ağu 2014
Mesajlar
752
Tepkime puanı
29
Puanları
0
Rivayetler, Kur'an'a ters ise elbette alınmaz. Ben onu demiyorum.. Lakin bu rivayetlerden bilimsel olarak bir şeyler alınır. Mesela: Eski rivayetler, yalan dahi olsa, o dönemin anlayışı hakkınca bize çok kıymetli veriler verir.. Bu çok önemli.. Zira herkes, müafık, kafir, yalancı, her kim olursa olsun herkes kendi çevresinin çocuğudur. Ve bu çocuk olmakla, bize hitap edişi, kendi çevresi hakkında bize bilgi verir. Yalan söylese dahi bu böyledir..

Şahsen ben, Buhari'nin yerinde olsaydım her bir raviyi kaydetmekten ziyade rivayet edildiği kültür çevresini not alırdım. Hangi millet, hangi coğrafya, şehir, köy falan.. Hatta mesleği ve pozisyonu... Rivayet edenin kimden duyduğundan ziyade bu bilgi daha önemlidir. Niye biliyor musun? Çünkü ravinin kimden duyduğu meçhuldür, ağzı olan konuşur. Ama o rivayeti yazmaya gelen ekibin gözü önünde bir realite vardır. Keşke bunları kaydetselerdi..

Bak, geçmiştekileri normalleştirip sorguladığın zaman hataları ve doğruları tespit etmek mümkün oluyor.. Almanların ''Befangenheit'' dedikleri bir hal vardır. Türkçe karşılığı güya, Ürkeklik, çekingenlik deniyor.. Bu karşılık tutmuyor. Bu kelimenin Türkçede karşılığı yok malesef. Olsa idi bu kavramla düşünebilecektik. Ne yazık ki yok.. Belki Osmanlıca karşılığı vardır, ben bilmiyorum, bilen varsa söylesin inşallah.. Bu kavramı izah etmeye çalışacağım inşallah..

Befangenheit demek, ilişkiden, bağlantıdan dolayı kısıtlanmak demektir. Mesela mahkemede hakimlerin bu duygudan son derece arınmış olmasına çok önem gösterirler. Yargıladıkları kişiye karşı hiçbir duygusal bağ, bir tanışıklık falan filan olmaması gerekir. Tersinden kin, öfke gibi duygular için de bu geçerlidir. Eğer bu duygular varsa o hakim ''befangen'' olacağından sağlıklı hüküm veremez.. Befangenheit ne demek, anladık inşallah.. İşte aynı bu şekilde geçmiş ulemâya ve birtakım kahramanlara karşı bizlerin de arınmış olmamız lazım gelir. Sağlıklı düşünmek ve akletmenin ilk şartı budur. ''befangen'' olmayacaksın. Bu kavram, kök olarak ''fangen'', yani yakalanmış olmaktan gelir.. ''Befangen''= Örümcek ağına takılmış, ve örümcek tarafında sarılıp sarmalanmış olmak gibi.. ''Befangenheit'' ise bu resmin genel çerçevesidir..

Almanca diline hastayım.. Herbir düşünce halinin ve nüansın kendi kavramı var. Tam felsefe dili. Bu heriflerin her alanda gelişmiş olması tesadüf değil. Çünkü bu kavramlarla düşünüyorlar.


En büyük eksikliğimiz kalem oynattığımız konuda iyi bir araştırma yapmamamızdır .''.Buharinin yerinde olsaydım'' diye başlayan cümleyi okuyunca insan gülümsüyor! Hadisler ile ilgili usul ve tarih kitabları okunmazsa bu durum kaçınılmaz olur.hadiste , ravinin tenkidi=cerh ve ta'dil ilmi diye bir ilim dalı vardır..Ravinin bir çok yönü teşri masasına yatırılır..Dostundostunun aklına gelen ve gelmeyen bir çok husus değerlendirilir..Bugün elimizde buluna riical kitablarında ,rivayetleri hadis kitablarına geçmiş takriben 20 bin ravinin cerh ve ta'dil açısından durumu açıklanmmıştırBu muazzam çalışmaları bilmeden ehli hadis hakkında değerlendirme yapmak hakşinaslık değil, belki, nefsperestliktir.!!
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Bu soruyu üçüncü defa soruyorum hiç biriniz cevap vermediniz
Verdiğin bu bilgileri öğrendiğin kaynağa güvenerek bu yorumu yapıyorsun da
Sadece Allah'ın rızası için insanları aydınlatmaya kendilerini adamış alimlere neden inanmıyorsun ?

yahu atalay demirciyi izlediniz mi hiç
Türkler mimik hareketini kullanırken aynı mimik hareketini farklı yerlerde kullanırlar der
Arapça hareke ile mana değişen bir dil
En doğrusunu Allah bilir...
Cevap almak istiyor musun ki? Veriyorum ama görmüyorsun. Çünkü yazdıklarımı okumuyorsun. Her insan kendi çevresinin çocuğudur. Geleceğin ve geçmişin çocuğu değildir. Şimdinin ve hatta o şimdinin bir diliminin, bir kültür çevresinin, mahallesinin çocuğudur.. O yüzden ''kendini insanları aydınlatmaya adamış âlimleri kabul'' diye bir şey sözkonusu olamaz. Nerenin çocuğu ve hangi imkanlara sahip olduğuna bakmak zorundasın. Büşra, bana öyle geliyor ki sen mevzulara çok duygusal yaklaşıyorsun! Gezen mi çok bilir okuyan mı, sorusuna önce cevap bulman gerekir. Gezmek, imaj alarak, yerinde hissederek öğrenmektir. Okumak ise kuru kuruyadır.. Dolayısıyla kim daha çok bilir sorusunun cevabı, ne o ne de o.. En çok bilen kişi, kendini ön yargılardan arındırmış bir algı ile çok gezen ve çok okuyan bilir. Ön yargılardan arınmak, temel platformdur. Bu platformun üzerine ise aklın ve mantığınla bir şeyler bina edersin. Her okuduğunu kabul edemezsin ama her gördüğünü -sebep sonuç bilgisi varsa- rahatlıkla kabul edebilirsin.. İlmel yakinden üstündür aynel yakin. Fakat hakkel yakin, yolda topladığın inci ve elmasları kırmakla mümkün..

Kendini insanlığın aydınlanmasına adamak, bir ütopyadır.. Hele matbuanın olmadığı, ulaşacağı eserlerin kısıtlı olduğu, mobilitenin at, deve ve eşekten ibaret olduğu bir dönemde kendini adasan adasan kendi döneminin veya kendi mahallenin insanlarını aydınlatmaya adarsın.. Bugün için bir aydınlanma ve bir adanma arıyorsan onu sen ben yapmamız gerekiyor. Geçmişten medet bekleme, onlardan keramet bekleme.. Hele İbn-i Teymiyye'den hiç bekleme.. Zaman makinası olsa da akıllı cep telefonuyla İbn-i Teymiyyenin yanına gitsek, onu ''ben bir meleğim, sana vahiy getirdim'' diye kandırmak bile mümkündür.. Gördün mü, bak? Kendi çevresinin çocuğu, başka bir çevrenin çocuğunu nasıl da manipüle edebiliyor! Niye? Çünkü imkanları farklı.. O halde geçmişi suya bırakmasını öğrenelim inşallah.. Ümmetin sıkıntısı, bu soğuk duşu almaya cesaret edemeyişindendir. Ateşimiz yükselmiş, cayır cayır yanıyoruz. Soyunup soğuk duşa girmemiz şart -ki bünyemiz tazelensin, hastalıklarımıza karşı direnç geliştirelim.. Vakit geldi de geçiyor bile..
 

efonaltı

Kısıtlı Erişim
Katılım
13 May 2015
Mesajlar
703
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
44
Konum
almanya
Namazın her ruknunda dua edilir...teşke dünyadan aklı sıyırıpta bol bol isteyebilsek
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
namazda kuran okuma şartı var. Hadisler dahi Kuranın beyanı olmasına rağmen Kuran kabul edilmediğne göre, mealcinin kurandan anladığı mana olan meale Kuran demek büyük bir cürettir.Kaldki, bu işi gündeme getirenlerin 1932 den günümüze kadar , islamı yaşamakla bir meselesi olmayan, seküler hayatı benimseyen kişiler olması calibi dikkat değilmi?
1932 ramazanında başlayan ''Dinin Türkleştrilmesi'' projesine yazdığı meal ve tefsirle destek vermeyen ve mealine tÜRKÇE KURAN demeyen elmalı merhum, bu projeye ''Türkçe Kuran mı var behey şaşkın'' diyerek karşı çıkmış,
Elmalılı, hazırladığı eserin, siyasî iktidarın tatbikata koyduğu dinî reformların bir vasıtası olarak kullanılmasına -hiç değilse dil ve üslup bakımından- alet olmamıştır...



Kur'an denince ne anlıyorsun? İki kapak arasında, sayfaların ciltlenmiş halini mi anlıyorsun? Şu sorulara cevap bul inşallah:
1) Kur'an kavramının geçtiği ayetler, henüz ayetler cem edilmeden gelmiş. Demek ki Kur'an, kitap demek değil.. O halde Kur'an ne demek?
2) Arapça nedir? Bir dildir. Peki, dil nedir ve ne işe yarar? Bir enformasyonu taşımaya, aktarmaya, muhafaza etmeye yarar. Buna literatürde medyum denir.. Mesela hafıza kartları, medyum kategorisine girer çünkü aynı işlevi görürler. Dil ve yazı, medyum işlevi görür.. Dolayısıyla aslolan medyum değildir, içinde taşıdığı mesajdır, enformasyondur..

Mevzulara tevhid zaviyesinden bak. İslamın aslı tevhidtir.. Tevhid zaviyesinden baktığın zaman şunu net anlarsın: Biz medyuma tapmıyoruz, Allah'a tapıyoruz. Allah, bize bir mesaj iletmiş. Bu mesajı anlamaya hizmet edecek ne varsa islamdandır..

Bu arada Kur'an, bir araya getirmek demektir. Zamanla bu kavram, ayetlerin bir araya getirilmesiyle mushafa verilen ad olmuş. Lakin şunu unutma: Kur'an kelimesinin geçtiği ayetlerin nüzülünde ortada henüz bizim anladığımız şekilde bir Kur'an yoktur. Kastedilen şey, tevhid davası etrafında inananların bir araya getirilmesidir.. Dolayısıyla ''Arapça Kur'an'' kavramı bile aslında yanlış bir kavramdır. Arapçada birleşelim gibi bir anlam çıkıyor. Doğru kavram ''İslam Kur'an'ı'' olacak.. Dil zaviyesinden değil, tevhid zaviyesinden ele alın her şeyi.. Bu bağlamda Arapça Kur'an olamıyacağı gibi Türkçe Kur'an'da olmaz..
 

hikemiyat

Profesör
Katılım
3 Ağu 2014
Mesajlar
752
Tepkime puanı
29
Puanları
0
Demogoji yaptığının farkındamısın?Yazdıklarıma cevab veremeyince Kuran nedir? diye fasıl açıyorsun?Bunu ayrı bir bölüm olarak aç, fikirlerini dinleyelim..Ama burası mevzusu değil..Kuran deyince dağdaki çoban neyi anlıyorsa, sahabede aynısını anlıyordu, dostundostunun ne anladığını bilmem!
Sen buhari güzellemelerine devam et..
 

çelebiler

Kıdemli Üye
Katılım
4 Ocak 2013
Mesajlar
7,457
Tepkime puanı
211
Puanları
0
Demogoji yaptığının farkındamısın?Yazdıklarıma cevab veremeyince Kuran nedir? diye fasıl açıyorsun?Bunu ayrı bir bölüm olarak aç, fikirlerini dinleyelim..Ama burası mevzusu değil..Kuran deyince dağdaki çoban neyi anlıyorsa, sahabede aynısını anlıyordu, dostundostunun ne anladığını bilmem!
Sen buhari güzellemelerine devam et..

Sanırım sana göre herkes demagoji yapıyor.

Bana göre de din adına sana ilmihal gerekli elini ayağını nereye nasıl koyacağını bunlardan da sevap kazan ve cennete git.

Bu kadar basit mi?
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,116
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Sanırım sana göre herkes demagoji yapıyor.

Bana göre de din adına sana ilmihal gerekli elini ayağını nereye nasıl koyacağını bunlardan da sevap kazan ve cennete git.

Bu kadar basit mi?
Basit dediğini yapmayanlar var
ve siz bunları yapmayanların doğru olduğunu iddia etmiyor musunuz?
Kim namaz kılıyor..
Kim faiz yemiyor yahut vermiyor
Kim yalan söylemiyor
Kim günah işlemiyor

sanki rükünleri cümleten yapıyorlar insanlar ...uzağa gitmeyin Allahın hükümlerini çiğneyenler aile içinde...
 

çelebiler

Kıdemli Üye
Katılım
4 Ocak 2013
Mesajlar
7,457
Tepkime puanı
211
Puanları
0
Basit dediğini yapmayanlar var
ve siz bunları yapmayanların doğru olduğunu iddia etmiyor musunuz?
Kim namaz kılıyor..
Kim faiz yemiyor yahut vermiyor
Kim yalan söylemiyor
Kim günah işlemiyor

sanki rükünleri cümleten yapıyorlar insanlar ...uzağa gitmeyin Allahın hükümlerini çiğneyenler aile içinde...

Aslında basiti bizler karmaşık hale getiriyoruz ve çok büyük sorumlulukları da neredeyse manasız bir oyuna çeviriyoruz.

Evet hepsini aynı şekil doğru değerlendirmesem de yine de öyle.

Sizin bildiğiniz gibi dini yaşamasalar da hayatları boyunca etrafında muhtaç gördüğünde kayıtsız kalmayan Allah rızası için yardıma koşan insanlar var.Sorumluluğu üstlenmiş mecburiyeti olmadığı halde başkasının sıkıntısıyla uğraşıyor ama namaz kılmıyor.

Ya da tam tersi çok zengin ve namaz kılıyor ama birisine yardım etmek aklından geçmiyor."müslüman her şeyin en iyisine layıktır" sözünü düstur edinmiş her sene hacca gidiyor.Allah rızası için Kuran kurslarına verdikleri kendisini icinde bulunduğu toplumda da saygın bir yere getiriyor.

Bu tip örnekleri hepimiz biliriz.Böyle sorgular gibi konuşmak da hoş değil.Açıklayabilmek için böyle örnek verdim.

Aile içindekiler de aslında Allah'ın hükümlerini çiğnemiyorlar.Bize öğretilen dine aykırı hareket ediyorlardır.

Ben böyle anlamsız ve aslında Allah'ın istediği olmaya kurallar sebebi ile birbirine küsen aile fertlerini çok gördüm.Kendim de zaman zaman yaşıyorum.



LG-D682TR cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Allah razı olsun güzel açıkladın.Her kelimen benim için çok kıymetli.

Rivayetlere takılıp kalmıyor musun derken -bu da bir befangenheit oluyor yanlış anlamadıysam- önceki yazından anladığım Kuran'ın peygamber döneminde kitap haline getirilmiş olması gerekliliğini düşünüyorsun ama rivayetlerin bildirdiğine uyarak bu düşünceyi geliştirmiyorsun gibi geldi bana ne dersin?



LG-D682TR cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Bu konuların iki yönü var. Toplum ve birey. Kapının önüne yığılanlar çoksa o kapıyı açmak, kaosa sebep olur. O vakit tam tersine o kapının menteşelerini sağlamlaştırmak gerekir. Ama birisi gelip kapıyı tıklatır, medeni bir şekilde girmek isterse o vakit o kapı açılır.. :)
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,116
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Aslında basiti bizler karmaşık hale getiriyoruz ve çok büyük sorumlulukları da neredeyse manasız bir oyuna çeviriyoruz.

Evet hepsini aynı şekil doğru değerlendirmesem de yine de öyle.

Sizin bildiğiniz gibi dini yaşamasalar da hayatları boyunca etrafında muhtaç gördüğünde kayıtsız kalmayan Allah rızası için yardıma koşan insanlar var.Sorumluluğu üstlenmiş mecburiyeti olmadığı halde başkasının sıkıntısıyla uğraşıyor ama namaz kılmıyor.

Ya da tam tersi çok zengin ve namaz kılıyor ama birisine yardım etmek aklından geçmiyor."müslüman her şeyin en iyisine layıktır" sözünü düstur edinmiş her sene hacca gidiyor.Allah rızası için Kuran kurslarına verdikleri kendisini icinde bulunduğu toplumda da saygın bir yere getiriyor.

Bu tip örnekleri hepimiz biliriz.Böyle sorgular gibi konuşmak da hoş değil.Açıklayabilmek için böyle örnek verdim.

Aile içindekiler de aslında Allah'ın hükümlerini çiğnemiyorlar.Bize öğretilen dine aykırı hareket ediyorlardır.

Ben böyle anlamsız ve aslında Allah'ın istediği olmaya kurallar sebebi ile birbirine küsen aile fertlerini çok gördüm.Kendim de zaman zaman yaşıyorum.



LG-D682TR cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

Bunu dine veya alimlere mal etmek yanlış diyoruz işte
Benim hassas bir yapım vardır mesela ama değişkendir
Bazen çok güçlüyümdür kararımdan kimse çeviremez
bazen de çok aciz hissederim
İnsanların çoğu böyle
iradeye sınır koyulmuş
insanlar bu sınırları bilmek zorunda..Bildiği halde yapmayanlar var
Kimse münker nekirliğe kalkışmasın
yapayım derken siz de yıkmayın syn abiler :)
 

çelebiler

Kıdemli Üye
Katılım
4 Ocak 2013
Mesajlar
7,457
Tepkime puanı
211
Puanları
0
Bunu dine veya alimlere mal etmek yanlış diyoruz işte
Benim hassas bir yapım vardır mesela ama değişkendir
Bazen çok güçlüyümdür kararımdan kimse çeviremez
bazen de çok aciz hissederim
İnsanların çoğu böyle
iradeye sınır koyulmuş
insanlar bu sınırları bilmek zorunda..Bildiği halde yapmayanlar var
Kimse münker nekirliğe kalkışmasın
yapayım derken siz de yıkmayın syn abiler :)
Kime mal edelim.Bize öğretilen din bizi bu hale getiriyor.

Bu dini bu şekilde anlatan alim zannettiğimiz kişiler bu hale getiriyor.

Kuran'a bakınca bambaşka bir din bir sistem var.

Aldatıldık ve aldatılıyoruz.

İnsanlar Allah'ın huzuruna çıkınca bu kişileri şikayet etmeyecekler mi?

"Sadatlarımıza,büyüklerimize uyduk ya Rabbimiz bunlara daha fazla ceza ver" diyecekler değil mi?

Biz böyle olmayalım diye Rabbimiz ayetlerini bildiriyor zaten.Örnek alalım.Alime,veliye,şeyhe kendimizi bağladık diye bir kurtuluş yok hepimiz biliyoruz.

Niye geçmişin hatalarını tekrar edelim.Yüzyıllardır bu hatalar sebebiyle bu haldeyiz.

Allah'ın bozulmamış gerçek dinine sahip olduğumuzu iddia ediyoruz.Birbirimizi kandırıp kazıklamakta dünya birincisiyiz.

Sizce de bir hata yok mu?



LG-D682TR cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,116
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Kime mal edelim.Bize öğretilen din bizi bu hale getiriyor.

Bu dini bu şekilde anlatan alim zannettiğimiz kişiler bu hale getiriyor.

Kuran'a bakınca bambaşka bir din bir sistem var.

Aldatıldık ve aldatılıyoruz.

İnsanlar Allah'ın huzuruna çıkınca bu kişileri şikayet etmeyecekler mi?

"Sadatlarımıza,büyüklerimize uyduk ya Rabbimiz bunlara daha fazla ceza ver" diyecekler değil mi?

Biz böyle olmayalım diye Rabbimiz ayetlerini bildiriyor zaten.Örnek alalım.Alime,veliye,şeyhe kendimizi bağladık diye bir kurtuluş yok hepimiz biliyoruz.

Niye geçmişin hatalarını tekrar edelim.Yüzyıllardır bu hatalar sebebiyle bu haldeyiz.

Allah'ın bozulmamış gerçek dinine sahip olduğumuzu iddia ediyoruz.Birbirimizi kandırıp kazıklamakta dünya birincisiyiz.

Sizce de bir hata yok mu?



LG-D682TR cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Allah ın huzurunda herkes birbirinden şikayetçi olacak
en sevdiğini kurtulmak için öne atacak
Mearic süresi böyle beyan eder..
Alimler öyle akletmiş yanlış olabilir
Allah katında durumlarını Allah bilir biz bilemeyiz
Ahirette sizden şikayetçiyim ..
Beni strese sokuyorsunuz :)
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
En büyük eksikliğimiz kalem oynattığımız konuda iyi bir araştırma yapmamamızdır .''.Buharinin yerinde olsaydım'' diye başlayan cümleyi okuyunca insan gülümsüyor! Hadisler ile ilgili usul ve tarih kitabları okunmazsa bu durum kaçınılmaz olur.hadiste , ravinin tenkidi=cerh ve ta'dil ilmi diye bir ilim dalı vardır..Ravinin bir çok yönü teşri masasına yatırılır..Dostundostunun aklına gelen ve gelmeyen bir çok husus değerlendirilir..Bugün elimizde buluna riical kitablarında ,rivayetleri hadis kitablarına geçmiş takriben 20 bin ravinin cerh ve ta'dil açısından durumu açıklanmmıştırBu muazzam çalışmaları bilmeden ehli hadis hakkında değerlendirme yapmak hakşinaslık değil, belki, nefsperestliktir.!!
Buhari ve diğer hadis ulemâının profesyonel çalıştığı ortadadır. Çoğu, Buhari'yi, o kadar hadisi toplamaya ve her birisi için gusül abdesti alıp istihare yapmaya insan ömrü yetmez, diye tenkit ederler. Buna karşı Buhari'yi savunanlar ise bu işin içinde bir keramet arama yoluna giderler.. Bence her ikiside değil..

Hadis ulemâını tek kişi olarak ele alırsak yanlış olur. Bu âlimlerin büyük medreseleri var ve bu medreselerde binlerce talebe var. Böyle düşünmek gerekir. Baş müderris olan bu hadis âlimleri, en donanımlı talebelerini islam coğrafyasının her yerine gönderip hadis toplatıyor. Gelen hadisler başka bir aklı selim ekip tarafından ayıklanıyor. Her bir hadisi Buhari'nin incelemesi diye bir durum yok. Buhari, kendi perspektifini aktardığı talebesinin çıkarımına güvenmiş olabilir. Bu talebelerin elinden geçen işlerin Buhari'ye mâl edilmesi doğaldır. Bu geleneğin olduğunu ben şahsen biliyorum. İsmailağa'da yazılan tefsir, bu şekilde yazılıyor. Tefsiri alanlar, kapakta Mahmut Ustaosmanoğlu ismini görünce, eline kalemi almış sarıklı bir şeyh efendinin rahle başında tefsir yazdığını sanıyor. Evet, tefsir yazacak olan hocaları eğiten ve seçen, basıma verilmeden önce kontrol eden kişi Mahmud Efendidir.. Bu geleneği en yakından gözlemlediğim için diğer kadim eserlerin de bu şekilde yazılmış olma ihtilmali vardır.. Dolayısıyla, o kadar hadisi bir kişinin toplaması matematiksel olarak mümkün değildir, gibi iddialar asılsızdır..

Konuyla alakası yok ama yazayım. Nitelik olarak alakası var çünkü.. Mesela İstanbul'un fethinde gemilerin Haliçe kızaklarla inmesini çoğu tarihçiler kabul etmiyorlar. Diyorlar ki, bir gecede kızakları döşemek ve gemileri 6 km çekmek mümkün değildir, diyorlar. Kafa yoracakları yere inkara gidiyorlar. Oysa empati yapsalar, Fatih'i tanısalar, onun zaviyesinden işi ele alsalar bunun 1 gecede olması mümkündür. Şöyle ki: Fatih, İstanbul'un fethine 1 günde karar alıp başlamadı. Yıllar öncesinden planlanmıştır bu. Ve zeki insanlar var başta.. Böyle bir ekibin, tek planla fethe başlaması düşünülemez. Aptal değil bu herifler. Her hamleyi tek tek hesap ettiklerini tahmin edebiliriz. Mesela şuradan girelim, eğer olmazsa şunu yaparız, şeklinde A-planı, B-planı yapmışlardır. Bilimsel olarak yeni bir top icad eden zekadan B ve C-planları beklemek herhalde hakkımızdır, değil mi? Buna belge gerekmez.. Zeka seviyesi ortada çünkü...

Ben gemilerin kızaklarla Haliçe indirilmesini şöyle hayal ediyorum: Zencir çekilmesi ihtimaline karşı aylar önceden kızaklar döşeniyor ve üstü kapatılıyor. Üstelik tek sıra değil, yan yana üç, beş sıra kızak sistemi olabilir.. Eğer yan yana 5 ve daha fazla kızak döşenmiş, çekme halatları falan hazırlanmış, mandalar, öküzler hazır tutulmuşsa bu gemileri 1 gecede Haliç'e indirmek mümkündür. Eğer 6 km çoksa bunu sen 2 km olarak düşün. Zamandan tasarruf olsun diye yolun yarısına kadar, surlardan görülmeyecek mesafeye kadar çekip geceyi beklemiş olabilirler. Çünkü her şey B-planı olarak hazır bekletiliyor. Yapmaları gereken tek şey, gizlenmiş rayları açığa çıkarmak ve çekmek.. Tartışmalara son verecek teori budur..

Bu teori bana ait, hiç yazılmadı, kıymetini bilin inşallah..:p Eğer yeni bir Fetih filmi çekilirse senaryoda bunu görmek isterdim.. :)
 

hikemiyat

Profesör
Katılım
3 Ağu 2014
Mesajlar
752
Tepkime puanı
29
Puanları
0
Sanırım sana göre herkes demagoji yapıyor.

Bana göre de din adına sana ilmihal gerekli elini ayağını nereye nasıl koyacağını bunlardan da sevap kazan ve cennete git.

Bu kadar basit mi?


Basitlik meselesi değişiyor galiba.Benim bildiğim ilmihal müslümanlığı basit değil, zira kuralları detaylarına varana dek bellidir ve uyulmalıdır..Bunları kendine dert/mesele görmeyenlere göre ise mesele basit! Saniyen ehli sünnet anlayışına göre cennete ameliyle girilemez., amel cennette derecelenmeye vesiledir.Görüldüğü gibi asıl basitlik, amelleri uslüne uygun yapmamak ve basit görmektir.!
 
Üst