Bir bilgi veren, bu bilginin kaynağını göstermelidir. Daha evvel naklettiğim yazılar -gözden kaçmış olma ihtimali ile- aşağıda tekrar edilmiştir:
Seyyid Abdülkadir-i Geylani kuddise sirruh hazretleri, Gunye’tüt Talibin kitabında namaz kılmayanın küfrüne delalet eden ayet-i kerime ve hadis-i şerifleri bildirdikten sonra buyuruyor ki:
“Hanbeli mezhebi imamı İmam-ı Ahmed’e rahımehullah göre, namazı terk eden, namazın farz olduğunu kabul etmemekle beraber terk ediyorsa kafir olur. Namazın farz olduğunu kabul etse, fakat gevşeklik ve tenbellikle namazı terkeylese, kendisine gel namazı kıl dense, namazı kıl dendiği zamandan sonra gelen namazın vakti daralıncaya kadar kılmasa, yine kafir olur. İki halde de mürted gibi, tevbe etmesi için üç gün mühlet verilir. Bu zaman zarfında tevbe ederse ne ala, etmezse kafir olduğundan ötürü kılıçla öldürülür. Cenaze namazı kılınmaz. Müslüman mezarlığına konmaz. İmam-ı Ahmed’den rahımehullah bir başka rivayette, o kimse üç vakit namazı terkedip, dördüncü vakit çıkıncaya kadar tenbellik ve gevşeklikle kılmasa, katli vacib olmaz. Zina eden gibi, had cezası vurularak katledilir. Bu durumda hükmü, müslüman ölülerin hükmü gibi olur. Yani müslümanlardan veresesi varis olur. İmam-ı A’zam (rahımehullah): Gevşeklik ve tenbellikle namaz kılmayan katlolunmaz, öldürülmez, ancak namaz kılıp tevbe edinceye kadar hapsolunur, buyurdu. İmam-i Şafii (rahimehullah), tenbellik ve gevşeklikle namaz kılmayan kimse ceza olarak kılıçla öldürülür, kafir denmez buyurdu. O kimsenin küfrüne delil, yukarıdaki ayet ve hadis-i şeriflerdir.” (s.413)
İmam-ı Zehebi, Kitab’ül Kebair kitabında diyor ki:
“Alimler namaz kılmayanın şeri cezasının ne olacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Malik, Şafii ve İmam Ahmed (Namaz kılmayanın boynu kılıçla vurulur) demişlerdir. Meşru mazereti olmadan namazı terk edenin küfründe de müctehidler ve fakihler değişik görüşlere sahiptir. İbrahim en-Nehai, Eyyübes-Sahtiyani, Abdullah b. El-Mübarek, Ahmed b. Hanbel ve İshak b. Rahuya küfrüne kaail olmuşlar...” (Bedir Yayınevi, İstanbul, 1986; s.26)
İmam-ı Gazali rahmetullahi teâlâ aleyh hazretleri de “Namaz Kılmayanın Cezası” başlığı altında bu konuyu uzun yazıyor ve buyuruyor ki:
“Tirmizi der ki, Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem sahabileri namazdan başka hiçbir ibadeti terk etmenin küfre yol açacağını ileri sürmezlerdi.” (Mükaşefetü´l Kulub)
Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi’nde de benzer bilgiler verilmiş:
“Gerçekten namazı terk eden kimse onun farz olduğunu inkar ediyorsa, bütün ulemanın icmaı ile dinden çıkar... Farz olduğunu itikad etmekle beraber, tenbelliğinden kılmıyorsa mesele ulema arasında ihtilaflıdır. İmam Malik ve Şafii ve diğer bir çok ulemaya göre kafir değil fasık olur...Seleften bir cemaate göre, namazı terkeden alelıtlak kafir olur. İmam-ı Ahmed’den gelen iki rivayetten biri bu olduğu gibi, Abdullah bin el-Mübarek ve İshak bin Rahuye’nin ve diğer bazı zevatın mezhebi de budur.” (Ahmed Davudoğlu, Sönmez Yayınevi, 1977; c.1, Bab:35, s.355) Aynı kitabın 356. sayfasında da, bahis konusu hadis-i şerifleri tevil eden ulemanın bir açıklamasının da “Namaz kılmamak kendisini küfre götürür.” olduğu yazılıdır.
İmam Şarani rahimehullah dört mezhebin hükümlerini kıyaslayarak özetlediği Mizan-ül Kübra kitabında buyuruyor ki:
Biri de, İmam Mâlik ve Şâfiînin, namazın farz olduğunu inatla değil, amelini tembellikle, gevşeklikle terk eden, küfrden dolayı değil, işlediği suçun cezası olarak kılıçla öldürülür, öldürüldükten sonra, gasl [yıkama], cenaze namazı, defin ve verasette müsliman muamelesi ve hükümleri uygulanır. Şafiî mezhebinde sahîh olan, yalnız namazdan dolayı öldürme, namazı zaruret vaktinden çıkarmak şartıyladır. Ölümden önce tevbe etmesi istenir. Tevbe ederse ne â'lâ, etmezse öldürülür kavli ile, İmam Ebû Hanîfenin, namaz kılmaya kadar habs edilir kavli ve, İmam Ahmedin bir rivayetinde - ki eshâbı bunu seçmiştir - bir namazı terk etmekle kılıçla öldürülür. Eshâbının bütün âlimlerine göre, kâfir olduğu için, mürted gibi öldürülür ve mürtedlerin hükümleri, üzerine tatbîk edilir. Namazı kılınmaz, vâris olmaz ve vârisi olmaz, malı fey' olur. Birincisinde, öldürmek bakımından teşdîd vardır. İkincisi habs etmek ve öldürmemek yönünden tahfîfdir. Üçüncüsü ise teşdîddir. Böylece iş, Mîzânın iki mertebesine râci' oldu. Birinci kavlin vechi, ehl-i kıbleden birini, üzerinde icma' edilmiş küfürden başka bir günâhla tekfîr etmeyiz esasıdır. İkinci kavlin vechi, İmam Ebû Hanîfenin, Allahü teâlânın itaat ve isyana ihtiyacı olmadan, âlemin bekasını istemesinin, telefini istemesinden çok olduğunu bilmesidir. Nitekim Allahü teâlâ, Enfâl sûresi altmış birinci âyetinde: «Düşmanlar barışa yanaşırlarsa, sen de ona yanaş» buyuruyor. Bildirildi ki, Dâvud aleyhisselâm, Beytül-mukaddesi yapmak istediği zaman, yaptığı yer yıkılırdı. «Yâ Rabbi, senin beytinden [evinden] yaptığım şey yıkılıyor» dedi Allahü teâlâ, ona vahy gönderip: «Benim beytim, kan dökenin elinde ayakta durmaz» buyurdu. «Ya Rabbi, kan dökmem, senin yolunda değil midir?» dedi. «Evet, lâkin onlar benim kullarım değiller midir?» buyurdu. Bir hadis-i şerîfde: «İmamın [devlet reisi, halîfe] afv etmede hatâ etmesi, Allahü teâlâya, ceza vermede hatâ etmesinden sevgilidir» buyuruldu. Zira, bir kimsenin, Rabbim Allahdır diyeni, şerîatin sahibi tarafından çok açık bir emir olmadan, öldürmesi lâyık değildir. Üçüncü kavlin vechi ise, Allahü teâlâya karşı, gayretin çokluğundandır. Bununla amel, mutlak olmayıp, imamın içtihadına râci'dir. Eğer imam, ya'nî devlet reisi, onun katlini, islâm ve müslimanlar için hayırlı görürse, âlimlerin Hallâc-ı Mansûru (rahmetullahi aleyh) öldürdükleri ve: «İslâmda küçük bir gedik açtın ve onu senin başın kapadı» dedikleri gibi, onu öldürür. Eğer imam herhangi bir faydalı sebeble öldürmemek isterse, öldürmez.
***
Görülüyor ki, üç mezhebe göre (Hanefi, Şafii, Maliki), namaza inanmakla beraber tembellikle terk eden kafir OLMAMAKTADIR.
Öte yandan, İmam Ahmed'e (rahimehullah) ve Selef'ten bazı büyük zatlara göre kafir olur.
Ehl-i sünnete göre ameller imandan bir parça değildir. Sadece namaz konusunda sözbirliği yoktur.