ismail
Yeni
- Katılım
- 3 Mar 2007
- Mesajlar
- 20,475
- Tepkime puanı
- 2,063
- Puanları
- 0
- Yaş
- 45
SEZAİ KARAKOÇ’UN 'ÂKİF'İ
Abduh ile Mehmed Akif'in farkı
Üstad Sezai Karakoç'un Mehmed Akif isimli eserinde Muhammed Abduh ile Akif arasındaki irtibat ve fark da ele alınır..
Geçen zamana karşı yıpranan değerler dünyası, çöküşe geçmiş bir devlet ve yalnız kalmış, parça parça bölünmüş bir millet(ümmet) ve bunlara karşı dimdik duran, düşünerek savaşan, mücadele eden büyük bir fikir adamı: Mehmet Âkif…
Ailesi, okulu, içinde bulunduğu sosyal yapı ve siyasi ortam Akif’in düşünce dünyasını etkilemiş, zenginleştirmiştir. Mesleği gereği Anadolu’yu karış karış gezmiştir ve yavaş yavaş o büyük şair, düşünce adamı karşımıza çıkmaktadır. Sezai Karakoç’un deyimiyle: “Her geçen gün, her sabah, dağların üstünden aşan bir gün ışığı, bu tablonun bir tarafını tamamlıyor, aydınlatıyor.”
Biri modernist diğeri Müslüman
Düşünce dünyasının olgunlaşması sonucu kendini İslamcılığın ortasında bulur. Çoğu kişiye göre de Mısır ve Hindistan’daki Muhammed Abduh, Efgani gibi kimselerin Türkiye’deki temsilcisidir. Ancak Sezai Karakoç buna karşı çıkmaktadır. Muhammet Abduh modernist, Müslümanların geri kaldığını düşünen, bunun da sebebini İslam’ın kendisine değil, İslam’ın yanlış yaşanmasına bağlayan Mısırlı bir düşünür. Akıl ile İslam’ın çelişmediğini savunur. Biraz da dönemin şartları bu düşünceyi doğurmuştur. Sezai Karakoç’a göre “Âkif’in bu düşünürlerin tesiri altında kalışı mübalağa edilmiştir. O adeta bu fikir adamlarının ortaya atığı fikirleri bir müdafisi, o ekollerin bir şairi gibi gösterilir. Hâlbuki Türkiye’de yeni İslam düşüncesinin doğuşu apayrı şartlara bağlı olmuştur. Türkiye’dekiler çekirdekten yetişme İslamcılardı ve İslam tehlikeye girdiği için endişe duyuyorlardı. Diğerlerinde ise sistemin getirdiği zorluklar o düşünceleri doğurmuştur.” Sezai Karakoç’a göre aralarında düşüncelerin paralelliğinden başka bir şey yoktur ve araştırılsa çok ters düşecekleri noktalar da bulunabilir.
Uyanışı şiir gerçekleştirdi
Âkif bu dönemde İslam’dan uzaklaşmanın ne gibi felaketlere yol açacağı konusunda dönemin aydınlarını şiirleriyle, makaleleriyle uyarmıştır. Ancak bu uyarılar yönetici ve aydın kesimde hiçbir yankı uyandırmamış ve çöküşün önüne geçilememiştir. 1.Dünya Savaşı ve Kurtuluş yılları… Anadolu insanı varını yoğunu ortaya koyarken, Âkif tüm karamsarlık bulutlarını ortadan kaldırmış, aydınlardan alamadığı cevap için halka yönelmiş ve kurtuluş yolunun haritasını çizmiştir. Halkı İslam’a sarılmaya davet etmiş, uyuyan kahramanı şiirleri ile uyandırmıştır.
Kökler yok edildi
Kurtuluş Savaşı kazanılır, ancak bu dönemden sonra Âkif çok büyük hayal kırıklığına uğrayacaktır. Bu noktada yine Sezai Karakoç’a kulak verirsek: “ Akif-ki o, cemiyetin müesseselerinin baştan sona yenilenmesi gerektiğini hayatı boyunca savunmuştu- devrimin nesine karşıydı? Âkif şüphe yok ki devrimlerim parça parça gerçekleştiğinden çok esprisine karşıydı.” O’na göre geçmişle, İslam’la olan tüm bağlarımız tamamen kopuyordu bu devrimlerle. Tarih dışı bir toplum oluyorduk.
Kendi kendine Müslümanların içine düştüğü felaketleri, sefaleti, kardeşliği unutmalarını, kiminin kültür olarak sömürgeleşmesini sürekli düşündü. Ümitsizliğe karşı hep dik duran ve ye’si en büyük düşman ilan eden büyük şairin, bu derecede ümitsizliğe düşmesi… Bu devreyi yine Sezai Karakoç’tan dinleyelim : “Cihan ve İstiklal savaşları bitip devrimler başladığında Âkif ’in sustuğunu görüyoruz… Âkif gibi bir şairin cemiyette oluşan bu değişim karşısında susması, denebilir ki en büyük tepkisi, en güçlü protestosudur.” Büyük şair yavaş yavaş solmakta ve tel tel dökülmektedir.
Varlığı boşuna değildi
Ve Mısır dönemi… “Mısır da yazdığı şiirler denize yaklaşmış bir nehrin psikolojisini taşır. Ölümün gölgesi vurmuştur bu hayat şiirlerinin üstüne… Bir nehrin denize karışırken faydalılığını kaybetmeyişi gibi, Âkif de, faniliğe sosyal açıdan bakar; zulmün ebedileşemeyeceğini görür ve artık olaylara sırt çevirerek mutlak içinde erir. ”
Nereye baksak, hangi İslami düşünceye göz atsak, mutlaka Âkif‘in izine rastlıyoruz. Bir parçasını görebiliyoruz ne kadar unutulmuş gibi gelse de bize. Ey büyük şair sakın ümitsizliğe düşme, seni unutmadık ve unutmayacağız. Senin dediğin gibi “zulmü alkışlamayacak, zalimi asla sevmeyeceğiz”.
Sezai Karakoç’un Akif’e boşuna demiyor ya: “Boşuna yaşamadın, boşuna savaşmadın, boşuna ölmedin.”
Abduh ile Mehmed Akif'in farkı
Üstad Sezai Karakoç'un Mehmed Akif isimli eserinde Muhammed Abduh ile Akif arasındaki irtibat ve fark da ele alınır..
Geçen zamana karşı yıpranan değerler dünyası, çöküşe geçmiş bir devlet ve yalnız kalmış, parça parça bölünmüş bir millet(ümmet) ve bunlara karşı dimdik duran, düşünerek savaşan, mücadele eden büyük bir fikir adamı: Mehmet Âkif…
Ailesi, okulu, içinde bulunduğu sosyal yapı ve siyasi ortam Akif’in düşünce dünyasını etkilemiş, zenginleştirmiştir. Mesleği gereği Anadolu’yu karış karış gezmiştir ve yavaş yavaş o büyük şair, düşünce adamı karşımıza çıkmaktadır. Sezai Karakoç’un deyimiyle: “Her geçen gün, her sabah, dağların üstünden aşan bir gün ışığı, bu tablonun bir tarafını tamamlıyor, aydınlatıyor.”
Biri modernist diğeri Müslüman
Düşünce dünyasının olgunlaşması sonucu kendini İslamcılığın ortasında bulur. Çoğu kişiye göre de Mısır ve Hindistan’daki Muhammed Abduh, Efgani gibi kimselerin Türkiye’deki temsilcisidir. Ancak Sezai Karakoç buna karşı çıkmaktadır. Muhammet Abduh modernist, Müslümanların geri kaldığını düşünen, bunun da sebebini İslam’ın kendisine değil, İslam’ın yanlış yaşanmasına bağlayan Mısırlı bir düşünür. Akıl ile İslam’ın çelişmediğini savunur. Biraz da dönemin şartları bu düşünceyi doğurmuştur. Sezai Karakoç’a göre “Âkif’in bu düşünürlerin tesiri altında kalışı mübalağa edilmiştir. O adeta bu fikir adamlarının ortaya atığı fikirleri bir müdafisi, o ekollerin bir şairi gibi gösterilir. Hâlbuki Türkiye’de yeni İslam düşüncesinin doğuşu apayrı şartlara bağlı olmuştur. Türkiye’dekiler çekirdekten yetişme İslamcılardı ve İslam tehlikeye girdiği için endişe duyuyorlardı. Diğerlerinde ise sistemin getirdiği zorluklar o düşünceleri doğurmuştur.” Sezai Karakoç’a göre aralarında düşüncelerin paralelliğinden başka bir şey yoktur ve araştırılsa çok ters düşecekleri noktalar da bulunabilir.
Uyanışı şiir gerçekleştirdi
Âkif bu dönemde İslam’dan uzaklaşmanın ne gibi felaketlere yol açacağı konusunda dönemin aydınlarını şiirleriyle, makaleleriyle uyarmıştır. Ancak bu uyarılar yönetici ve aydın kesimde hiçbir yankı uyandırmamış ve çöküşün önüne geçilememiştir. 1.Dünya Savaşı ve Kurtuluş yılları… Anadolu insanı varını yoğunu ortaya koyarken, Âkif tüm karamsarlık bulutlarını ortadan kaldırmış, aydınlardan alamadığı cevap için halka yönelmiş ve kurtuluş yolunun haritasını çizmiştir. Halkı İslam’a sarılmaya davet etmiş, uyuyan kahramanı şiirleri ile uyandırmıştır.
Kökler yok edildi
Kurtuluş Savaşı kazanılır, ancak bu dönemden sonra Âkif çok büyük hayal kırıklığına uğrayacaktır. Bu noktada yine Sezai Karakoç’a kulak verirsek: “ Akif-ki o, cemiyetin müesseselerinin baştan sona yenilenmesi gerektiğini hayatı boyunca savunmuştu- devrimin nesine karşıydı? Âkif şüphe yok ki devrimlerim parça parça gerçekleştiğinden çok esprisine karşıydı.” O’na göre geçmişle, İslam’la olan tüm bağlarımız tamamen kopuyordu bu devrimlerle. Tarih dışı bir toplum oluyorduk.
Kendi kendine Müslümanların içine düştüğü felaketleri, sefaleti, kardeşliği unutmalarını, kiminin kültür olarak sömürgeleşmesini sürekli düşündü. Ümitsizliğe karşı hep dik duran ve ye’si en büyük düşman ilan eden büyük şairin, bu derecede ümitsizliğe düşmesi… Bu devreyi yine Sezai Karakoç’tan dinleyelim : “Cihan ve İstiklal savaşları bitip devrimler başladığında Âkif ’in sustuğunu görüyoruz… Âkif gibi bir şairin cemiyette oluşan bu değişim karşısında susması, denebilir ki en büyük tepkisi, en güçlü protestosudur.” Büyük şair yavaş yavaş solmakta ve tel tel dökülmektedir.
Varlığı boşuna değildi
Ve Mısır dönemi… “Mısır da yazdığı şiirler denize yaklaşmış bir nehrin psikolojisini taşır. Ölümün gölgesi vurmuştur bu hayat şiirlerinin üstüne… Bir nehrin denize karışırken faydalılığını kaybetmeyişi gibi, Âkif de, faniliğe sosyal açıdan bakar; zulmün ebedileşemeyeceğini görür ve artık olaylara sırt çevirerek mutlak içinde erir. ”
Nereye baksak, hangi İslami düşünceye göz atsak, mutlaka Âkif‘in izine rastlıyoruz. Bir parçasını görebiliyoruz ne kadar unutulmuş gibi gelse de bize. Ey büyük şair sakın ümitsizliğe düşme, seni unutmadık ve unutmayacağız. Senin dediğin gibi “zulmü alkışlamayacak, zalimi asla sevmeyeceğiz”.
Sezai Karakoç’un Akif’e boşuna demiyor ya: “Boşuna yaşamadın, boşuna savaşmadın, boşuna ölmedin.”