leylinur
ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Kapitalizm Ölüm Saçıyor
Sümeyye Avcı
Sermaye sahiplerinin iktisadi sahada serbest faaliyet etmeleri esasına dayanan Kapitalizmin kendi adına altın çağını yaşadığını ve bundan kaynaklanan kibirle kendini zirvede düşündüğünü görmekteyiz. İnsanlıktan nasibi olmayan insanı kapital kazancın aracısı olarak gören bir zihniyet ekonomik ve teknik olarak geliştiğini söylemekle birlikte insanlık adına dibe çöktüğünü de görmezlikten gelmek ahmaklık olur.
Bilindiği gibi Kapitalizm dünyada hâkimiyetini sürdürmeye devam etmektedir. Ama kapitalizm şuan kendi adına erişebileceği en üst noktada bulunmaktadır. Baktığımızda kurulmasından bu yana hızlı bir kalkınmanın olduğunu görmek mümkün ama şuan ki durumundan daha fazla kalkınması ve ilerlemesi düşünülemez. Yani Kapitalimin ilerisi yok. Çünkü Kapitalizmin zirvesi ölüm saçıyor ve yaşattığı yıkımların haddi hesabı yok. Bu acı yıkımlarda ideolojisini devam ettirmesi imkansızdır.
Kapitalizm kalkınırken neleri öldürdüğü ve zirvesi neden ölüm saçtığı aslında çok açık ortada. Bunu illakide delillendirmeye gerek yok ama bu yazı hem bir hatırlatma hemde göremeyenler için bir ispat olsun.
Üç ideolojilerin kalkınmalarını incelediğimizde komünizm yarı yolda yıkıldı, İslam çok büyük bir kalkınma gerçekleştirdi ve zirvesi sadece huzur ve mutluluk oldu. Kapitalizm de kalkındı ama zirvesi acı, sıkıntı getirdi, ölüm saçtı, öldürdü ve öldürttü. Yani Kapitalizmin zirvesi adeta bir ölüm makinesi oldu.. Akidesi insan fıtratına ters olduğu için en başta insanların aklını ikna edemedi ve içgüdülerini tatmin edemedi ki bunun sonucunda da hem mutsuz hemde sınır tanımayan bir insan tipini ortaya çıkardı.
Evliliklerde, insanlar arasındaki ilişkilerde, gıdalarda, sağlıkta kısacası insanı ilgilendiren bütün alanlarda ölüm ve mutsuzluk saçan Kapitalizm işe en başta eğitimden başlıyor. Bu mutsuzluk saçmaya destek olan eğitim sadece okullarda değil dizilerde, sokaklarda asılan afişlerde, reklamlarda vs. her alanda verilmektedir. Daha önce gençlere sunulan bu necis eğitimin nasıl olduğunu, gençlerin hangi fikirlerle eğitildiğini ve bu fikirlerin sonucunda nasıl bir nesilin yetiştirildiğine değinmiştik.
Kapitalizmin eğittiği gençler çok erken yaşlarda alkol, uyuşturucu ile tanışıyorlar. Küfrün tanımıyla erkek/kız arkadaş veya dost hayatının olması yani İslam’ın tanımıyla zina (nikâhsız beraberlik) artık normal olarak görülmekte. Kız çocukları 15 yaşlarında hamile kalıyorlar ve okul tuvaletlerinde çocuklarını aldırıyorlar. Ailelerin haberleri dahi olmuyor bundan. Anne babaya baş kaldırmaları, küfürlü konuşmaları, bellerinde silah taşımaları, sırf birinin sadece ‘niye bakıyorsun bana’ demesiyle öldürülmesi vs. bunlar artık gençlerin bir parçası olmuş.
Okullarda ve özelliklede dizilerde öğretilen özgürlükler sonucunda evlilikler tıpkı örümcek ağı gibi çok hafif bir darbeyle çabucak yıkılıyorlar. Yıkılması çok normal çünkü evlilikte zaten dayanılan temelin kendisi bozuk bundan dolayı evlilikler niye bozulmasın ki? Eşlerin birbirlerini aldatması erkeğin otoritesizliği veya kadının itaatsizliğinden dolayı boşanmalar oluyor. Sadece bir saatlik evli kalan çiftler dahi olabiliyor. Burda asıl düşünülmesi gereken şu; Kadın ve erkek bu duruma nasıl geliyor? Kadını itaatsiz, erkeği otoritesiz yapan fikir ne? Sonuçta bunlar hem kadının hemde erkeğin yaratılışına ters durumlar. Buna rağmen eşler bu duruma geliyor. Kapitalizim insanı bu kadar bozabiliyor. Zaten kapitalizmin işi bu; yıkmak, bozmak, yok etmek, zulmetmek, sömürmek...
Birde sağlık meselesine bakalım; Avrupa dâhil olmak üzere dünyanın neresinde olursa olsun insanların hiç bir değeri, önemi yok. İnsanlar adeta ölüme terk ediliyor. Daha yeni olan bir olaydan bahsetmek istiyorum, maddi durumu iyi olmayan bir Müslüman bacımız Avrupa’da tek başına yaşıyor ve gece aniden rahatsızlanıyor. Gece doktorunu arayıp bir ambulans istiyor. Doktor (ambulans göndermenin pahalılığından ötürü) ambulans gönderemeyeceğini çok acilse bir taksiye atlayıp kendisinin gelmesini söylüyor. Taksiye binecek param yok diyen bacı ‘bu benim sorunum değil’ yanıtını alıyor. Bunun üzerine bacı ‘Siz ve sizin sisteminiz işte bu! Menfaata dayalı olan bu düzen elbet yıkılacak’ deyip telefonu kapatıyor.
Bu olayda da gördüğünüz üzere Kapitalizmin bağı sadece çıkar olduğu için söz konusu insanların sağlıkları olsa dahi onları ölüme terk ediyor. Çünkü Kapitalizm üç, beş kuruşun hesabını yapar ve her şeyin fiyatını bilir ama insanın değerini bilmez.
Kapitalizmin: “Dünyanın servetleri sınırlıdır, insanların ihtiyaçları ise sınırsızdır. Bundan dolayı; sınırsız ihtiyaçları karşılayabilmek için çok çok üretmek gerekir” düşüncesi, insanlarda büyük üretim ihtirasını doğurmuştur. Bu hırs ile doğal dengeleri bozma pahasına da olsa çok üretim yarışına gidilmiştir. İşte bu yarışın gereği, teknolojik gelişmeler gıda üretiminde dahi kullanılmış, hormonlama sistemi ile bitkisel ve hayvansal gıdalarda bahsedilen sağlıksız neticeleri doğurarak, insan neslinin sağlığı ve geleceği tehdit edilir bir konuma gelmiştir.
2003 yılı rakamlarına göre dünya genelinde 67,6 milyon hektarlık alanda GDO’lu bitkiler yetiştiriliyor. Bu rakamın %65 e yakın kısmı ABD’de yetiştiriliyor. Konuyu sağlık açısından ele alan bazı bilim adamları, GDO içeren yiyeceklerin insan sağlığına zararlı olabileceğini savunuyor. Gen bitkinin içine yerleştirildiği için, onu tüketenlerin de risk altında olacağı, sağlık konusundaki eleştirilerde sık sık dile getiriliyor. GDO’ların hedef olan ürün hariç diğerlerinde nasıl bir etki yaptığı halen bilinmiyor. Zaman zaman bu gıdaların kansere yol açacağı iddiaları yaygın bir halde dir. GDO’lu bitkilere getirilen eleştiriler önemli bir bölümü de doğal çevreye olan etkileri ile ilgili. Karşıt görüştekiler GDO içeren ürünlerinin tohumları çevreye karışarak doğal ürünleri etkileyip yapısını bozabileceğini savunuyor. GDO’lu ürünlerin doğal ortama yayılıp yaygınlaşması sonucunda böcek nüfusunun olumsuz etkilenmesi ve tüm ekosistemin çökme olasılığı da dile getirilen bir başka eleştiri. GDO’lu ürünlerin biyo çeşitliliği tehlikeye sokacağı ve biyolojik kirliliğe neden olacağı da yaygın endişeler arasında yer almaktadır. Geleneksel tarımda kullanılan bitkilerin tohumlarıyla bir sonraki yıl yenide ürün alınabiliyor. GDO’lu tarında ise bu mümkün değil; üreticiler, firmalardan her sene tohum alınmak zorunda. Bu şekilde hem tekelcilik hemde insan sağlığının geleceği belli ellere teslim edilmiş olmaktadır. Şayet siz o menfaati yada onun dediklerini yerine getirmezseniz sizi açlıkla tehdit edebilecektir.
Dünyada üç saniyede bir kişi, yılda bir milyon kişi intihar ediyor. Türkiye’de de, her yıl yaklaşık 2800 kişi intihar ediyor. Bunlar çok korkunç rakamlar ve intiharların büyük çoğunluğu 15-25 yaş arasındaki gençler oluşturuyor. Peki, neden bunca intihar? Bu intiharlara son verebilmek için çözüm aranıyor hatta ‘mutluluk hapları’ üretiliyor ama çözüm intiharlara neden olan sistemde aranmıyor. Bu sistem var olduğu sürece intihar edenlerin sayısı gün geçtikçe artacak.
Ayrıca şunu da belirtmeliyiz ki, bu düzen insanları sadece intiharlara sürüklemiyor. Binlerce, onbirlerce kişi intihar etmiyor. Fakat fuhuşu, ahlaksızlığı kabul ediyor, uyuşturucu batağına batıyor. Kimisi mafya oluyor, kimisi köşeyi dönmek için her türlü namussuzluğa evet diyecek hale getiriliyor. Bunların ismi intihar değil, ama intihar insanı nasılki ölüme sürüklüyorsa bunlarda insanı ölüme sürüklemekte.
Sosyal hayattaki alakalarda saçtığı mikroplar yalancılık, dolandırıcılık, yolsuzluk, eşkıyacılık, başkalarının mal ve servetlerini almak için yani sömürmek için çıkartılan savaşlar insandaki doğruluğu, dürüstlüğü, hamd etmeyi şükretmeyi öldürmektedir.
Daha çok zengin olmak, tüm servete el koymak ve petrolun ana kaynağına tamamen sahib olabilmek için İslam beldelerinde yüz binlerce insanı nasıl acımasızca katlettiklerini ve ülkelerini nasıl işgal ettiklerini gördük ve ve halen görmekteyiz. Bütün bu yaşananlara diğer devletlerinin hiç ses çıkarmamalarının da, onların Kapitalist zihniyete nasıl sahib olduklarını göstermektedir.
Kapitalzm sistemi kesinlikle sağlık bir toplum oluşturamaz. Çünkü bir toplum fertlerden, düşüncelerden, duygulardan ve nizamdan oluşur. Sağlıklı bir toplum içinde doğru bir nizam olmazda olmazlardandır. Nizam bozuk olursa fertlerin ve onların duygu ve düşüncelerininde bozuk olması beraberinde gelir ki, Kapitalizmin cani, merhametsiz, adeta kapitalist düzeni üzerinde taşırcasına vuran, kıran, öldüren şahsiyetler yetiştirmekte.
Kapitalizmin ileri yok dedik çünkü, bir sistem insanların sorunlarını giderebildiği, sorularına yanıt verdiği ve kalblerine huzur verdiği sürece devamlılığını koruyabilir. Kapitalizm bunların hiç birini sağlayamadı. Dünyanın neresine bakarsanız bakın sorunsuz tek bir insan dahi kesinlikle göremessiniz. Örnek gösterilen Avrupa’da dahi insanlar mutsuz ve insanların bütün sorunlarının kaynağı Kapitalist sistemdir.
Sümeyye Avcı
Sermaye sahiplerinin iktisadi sahada serbest faaliyet etmeleri esasına dayanan Kapitalizmin kendi adına altın çağını yaşadığını ve bundan kaynaklanan kibirle kendini zirvede düşündüğünü görmekteyiz. İnsanlıktan nasibi olmayan insanı kapital kazancın aracısı olarak gören bir zihniyet ekonomik ve teknik olarak geliştiğini söylemekle birlikte insanlık adına dibe çöktüğünü de görmezlikten gelmek ahmaklık olur.
Bilindiği gibi Kapitalizm dünyada hâkimiyetini sürdürmeye devam etmektedir. Ama kapitalizm şuan kendi adına erişebileceği en üst noktada bulunmaktadır. Baktığımızda kurulmasından bu yana hızlı bir kalkınmanın olduğunu görmek mümkün ama şuan ki durumundan daha fazla kalkınması ve ilerlemesi düşünülemez. Yani Kapitalimin ilerisi yok. Çünkü Kapitalizmin zirvesi ölüm saçıyor ve yaşattığı yıkımların haddi hesabı yok. Bu acı yıkımlarda ideolojisini devam ettirmesi imkansızdır.
Kapitalizm kalkınırken neleri öldürdüğü ve zirvesi neden ölüm saçtığı aslında çok açık ortada. Bunu illakide delillendirmeye gerek yok ama bu yazı hem bir hatırlatma hemde göremeyenler için bir ispat olsun.
Üç ideolojilerin kalkınmalarını incelediğimizde komünizm yarı yolda yıkıldı, İslam çok büyük bir kalkınma gerçekleştirdi ve zirvesi sadece huzur ve mutluluk oldu. Kapitalizm de kalkındı ama zirvesi acı, sıkıntı getirdi, ölüm saçtı, öldürdü ve öldürttü. Yani Kapitalizmin zirvesi adeta bir ölüm makinesi oldu.. Akidesi insan fıtratına ters olduğu için en başta insanların aklını ikna edemedi ve içgüdülerini tatmin edemedi ki bunun sonucunda da hem mutsuz hemde sınır tanımayan bir insan tipini ortaya çıkardı.
Evliliklerde, insanlar arasındaki ilişkilerde, gıdalarda, sağlıkta kısacası insanı ilgilendiren bütün alanlarda ölüm ve mutsuzluk saçan Kapitalizm işe en başta eğitimden başlıyor. Bu mutsuzluk saçmaya destek olan eğitim sadece okullarda değil dizilerde, sokaklarda asılan afişlerde, reklamlarda vs. her alanda verilmektedir. Daha önce gençlere sunulan bu necis eğitimin nasıl olduğunu, gençlerin hangi fikirlerle eğitildiğini ve bu fikirlerin sonucunda nasıl bir nesilin yetiştirildiğine değinmiştik.
Kapitalizmin eğittiği gençler çok erken yaşlarda alkol, uyuşturucu ile tanışıyorlar. Küfrün tanımıyla erkek/kız arkadaş veya dost hayatının olması yani İslam’ın tanımıyla zina (nikâhsız beraberlik) artık normal olarak görülmekte. Kız çocukları 15 yaşlarında hamile kalıyorlar ve okul tuvaletlerinde çocuklarını aldırıyorlar. Ailelerin haberleri dahi olmuyor bundan. Anne babaya baş kaldırmaları, küfürlü konuşmaları, bellerinde silah taşımaları, sırf birinin sadece ‘niye bakıyorsun bana’ demesiyle öldürülmesi vs. bunlar artık gençlerin bir parçası olmuş.
Okullarda ve özelliklede dizilerde öğretilen özgürlükler sonucunda evlilikler tıpkı örümcek ağı gibi çok hafif bir darbeyle çabucak yıkılıyorlar. Yıkılması çok normal çünkü evlilikte zaten dayanılan temelin kendisi bozuk bundan dolayı evlilikler niye bozulmasın ki? Eşlerin birbirlerini aldatması erkeğin otoritesizliği veya kadının itaatsizliğinden dolayı boşanmalar oluyor. Sadece bir saatlik evli kalan çiftler dahi olabiliyor. Burda asıl düşünülmesi gereken şu; Kadın ve erkek bu duruma nasıl geliyor? Kadını itaatsiz, erkeği otoritesiz yapan fikir ne? Sonuçta bunlar hem kadının hemde erkeğin yaratılışına ters durumlar. Buna rağmen eşler bu duruma geliyor. Kapitalizim insanı bu kadar bozabiliyor. Zaten kapitalizmin işi bu; yıkmak, bozmak, yok etmek, zulmetmek, sömürmek...
Birde sağlık meselesine bakalım; Avrupa dâhil olmak üzere dünyanın neresinde olursa olsun insanların hiç bir değeri, önemi yok. İnsanlar adeta ölüme terk ediliyor. Daha yeni olan bir olaydan bahsetmek istiyorum, maddi durumu iyi olmayan bir Müslüman bacımız Avrupa’da tek başına yaşıyor ve gece aniden rahatsızlanıyor. Gece doktorunu arayıp bir ambulans istiyor. Doktor (ambulans göndermenin pahalılığından ötürü) ambulans gönderemeyeceğini çok acilse bir taksiye atlayıp kendisinin gelmesini söylüyor. Taksiye binecek param yok diyen bacı ‘bu benim sorunum değil’ yanıtını alıyor. Bunun üzerine bacı ‘Siz ve sizin sisteminiz işte bu! Menfaata dayalı olan bu düzen elbet yıkılacak’ deyip telefonu kapatıyor.
Bu olayda da gördüğünüz üzere Kapitalizmin bağı sadece çıkar olduğu için söz konusu insanların sağlıkları olsa dahi onları ölüme terk ediyor. Çünkü Kapitalizm üç, beş kuruşun hesabını yapar ve her şeyin fiyatını bilir ama insanın değerini bilmez.
Kapitalizmin: “Dünyanın servetleri sınırlıdır, insanların ihtiyaçları ise sınırsızdır. Bundan dolayı; sınırsız ihtiyaçları karşılayabilmek için çok çok üretmek gerekir” düşüncesi, insanlarda büyük üretim ihtirasını doğurmuştur. Bu hırs ile doğal dengeleri bozma pahasına da olsa çok üretim yarışına gidilmiştir. İşte bu yarışın gereği, teknolojik gelişmeler gıda üretiminde dahi kullanılmış, hormonlama sistemi ile bitkisel ve hayvansal gıdalarda bahsedilen sağlıksız neticeleri doğurarak, insan neslinin sağlığı ve geleceği tehdit edilir bir konuma gelmiştir.
2003 yılı rakamlarına göre dünya genelinde 67,6 milyon hektarlık alanda GDO’lu bitkiler yetiştiriliyor. Bu rakamın %65 e yakın kısmı ABD’de yetiştiriliyor. Konuyu sağlık açısından ele alan bazı bilim adamları, GDO içeren yiyeceklerin insan sağlığına zararlı olabileceğini savunuyor. Gen bitkinin içine yerleştirildiği için, onu tüketenlerin de risk altında olacağı, sağlık konusundaki eleştirilerde sık sık dile getiriliyor. GDO’ların hedef olan ürün hariç diğerlerinde nasıl bir etki yaptığı halen bilinmiyor. Zaman zaman bu gıdaların kansere yol açacağı iddiaları yaygın bir halde dir. GDO’lu bitkilere getirilen eleştiriler önemli bir bölümü de doğal çevreye olan etkileri ile ilgili. Karşıt görüştekiler GDO içeren ürünlerinin tohumları çevreye karışarak doğal ürünleri etkileyip yapısını bozabileceğini savunuyor. GDO’lu ürünlerin doğal ortama yayılıp yaygınlaşması sonucunda böcek nüfusunun olumsuz etkilenmesi ve tüm ekosistemin çökme olasılığı da dile getirilen bir başka eleştiri. GDO’lu ürünlerin biyo çeşitliliği tehlikeye sokacağı ve biyolojik kirliliğe neden olacağı da yaygın endişeler arasında yer almaktadır. Geleneksel tarımda kullanılan bitkilerin tohumlarıyla bir sonraki yıl yenide ürün alınabiliyor. GDO’lu tarında ise bu mümkün değil; üreticiler, firmalardan her sene tohum alınmak zorunda. Bu şekilde hem tekelcilik hemde insan sağlığının geleceği belli ellere teslim edilmiş olmaktadır. Şayet siz o menfaati yada onun dediklerini yerine getirmezseniz sizi açlıkla tehdit edebilecektir.
Dünyada üç saniyede bir kişi, yılda bir milyon kişi intihar ediyor. Türkiye’de de, her yıl yaklaşık 2800 kişi intihar ediyor. Bunlar çok korkunç rakamlar ve intiharların büyük çoğunluğu 15-25 yaş arasındaki gençler oluşturuyor. Peki, neden bunca intihar? Bu intiharlara son verebilmek için çözüm aranıyor hatta ‘mutluluk hapları’ üretiliyor ama çözüm intiharlara neden olan sistemde aranmıyor. Bu sistem var olduğu sürece intihar edenlerin sayısı gün geçtikçe artacak.
Ayrıca şunu da belirtmeliyiz ki, bu düzen insanları sadece intiharlara sürüklemiyor. Binlerce, onbirlerce kişi intihar etmiyor. Fakat fuhuşu, ahlaksızlığı kabul ediyor, uyuşturucu batağına batıyor. Kimisi mafya oluyor, kimisi köşeyi dönmek için her türlü namussuzluğa evet diyecek hale getiriliyor. Bunların ismi intihar değil, ama intihar insanı nasılki ölüme sürüklüyorsa bunlarda insanı ölüme sürüklemekte.
Sosyal hayattaki alakalarda saçtığı mikroplar yalancılık, dolandırıcılık, yolsuzluk, eşkıyacılık, başkalarının mal ve servetlerini almak için yani sömürmek için çıkartılan savaşlar insandaki doğruluğu, dürüstlüğü, hamd etmeyi şükretmeyi öldürmektedir.
Daha çok zengin olmak, tüm servete el koymak ve petrolun ana kaynağına tamamen sahib olabilmek için İslam beldelerinde yüz binlerce insanı nasıl acımasızca katlettiklerini ve ülkelerini nasıl işgal ettiklerini gördük ve ve halen görmekteyiz. Bütün bu yaşananlara diğer devletlerinin hiç ses çıkarmamalarının da, onların Kapitalist zihniyete nasıl sahib olduklarını göstermektedir.
Kapitalzm sistemi kesinlikle sağlık bir toplum oluşturamaz. Çünkü bir toplum fertlerden, düşüncelerden, duygulardan ve nizamdan oluşur. Sağlıklı bir toplum içinde doğru bir nizam olmazda olmazlardandır. Nizam bozuk olursa fertlerin ve onların duygu ve düşüncelerininde bozuk olması beraberinde gelir ki, Kapitalizmin cani, merhametsiz, adeta kapitalist düzeni üzerinde taşırcasına vuran, kıran, öldüren şahsiyetler yetiştirmekte.
Kapitalizmin ileri yok dedik çünkü, bir sistem insanların sorunlarını giderebildiği, sorularına yanıt verdiği ve kalblerine huzur verdiği sürece devamlılığını koruyabilir. Kapitalizm bunların hiç birini sağlayamadı. Dünyanın neresine bakarsanız bakın sorunsuz tek bir insan dahi kesinlikle göremessiniz. Örnek gösterilen Avrupa’da dahi insanlar mutsuz ve insanların bütün sorunlarının kaynağı Kapitalist sistemdir.