Gönüllük!

tommy

Profesör
Katılım
16 Eyl 2007
Mesajlar
1,064
Tepkime puanı
599
Puanları
0
""dağlar kardan geçti,
bağlar nardan geçti,
gönül yardan geçmiyor...

halay bardan geçti,
ateş hardan geçti,
gönül yardan geçmiyor...

bülbül gülden geçti,
güneş günden geçti,
gönül senden geçmiyor...

gövdem serden geçti,
canim tenden geçti,
gönlum senden geçmiyor...

gövde serden geçti,
canlar tenden geçti,
gönül senden geçmiyor,
gönül yardan geçmiyor... ""





:crying:
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
Sevgili Dost;

Günler günleri ne kadar da hızlı kovalıyor öyle değil mi?

Zaman mefhumunda sanki lokomotif çekici değil, vagonlar itici görevi görüyor gibiler.

Birbirini iten vagonlar...

Bindirme bir hayat yaşıyor gibi değil miyiz?

Bugün farklı bir ruh halinin aynaya nasıl yansıdığını gördüm

Mütebessim bir çehreye bürünmüştüm ama bir yandan da "ne zaman bu kadar büyüdüm" diye iç geçirdim. Saçıma 3-5 ak düşmüş bile...

Halbuki daha düne kadar çocuktum. Yaramaz, ele avuca sığmaz, büyükleri tarafından çokca azarlanan ama buna rağmen uslanmayan "haşarı bir çocuk"

O kadar çabuk büyümüş ve o kadar hızlı bir şekilde "olgunluk" rayına girmişim ki...

Sahi çocukluğu bir tarafa bıraktım ben gençliği nerede tükettim...

Akşam kurs dönüşü (bu aralar sırf kitap okuyabilmek için) bindiğim belediye otobüsü nasıl bu kadar hissi aynı anda yaşattı bana...

Sarsıntılı bir yolculuktu ve inadına garip davrandım.

Oturacak çokca yer olduğu halde önce oturdum ama otobüs daha hareket etmeden ayağa kalktım. Gözü yerimde olan biri varmış ki bir delikanlı "oturmayacakmısınız" diye sordu. İstanbul ağzı ile cevapladım "oturmicam"

Elimde bir kitap vardı ama kitap bahaneydi bitmesine 10 sayfa kalmıştı ve çabucak bitiriverdim.

Sanki şoför bugün benim inadıma karşın daha inatla sarsıyordu otobüsü yine de oturmadım. Nereden esti bilmiyorum aklıma "free hug" cılar geldi. Steril dünyaya kendilerince bir göndermede bulunan insanlara sarlmayı hayat felsefesi sayan bu guruba çılgın mı demeliydim yoksa özgür mü?

Onlar kadar çılgın (ya da özgür) değildim henüz ama elini tutabilecek bir arkadaş olsaydı keşke yanımda... Kimsecikler yoktu uzun bir otobüste yapayalnız ve bir başıma dikiliyordum öyle.

Tutmaktan azami imtina ettiğim "ayaktaki yolcular için monte edilen" yolculuk demirlerini yine inadına tuttum. Üstelik bir eli tutarmış gibi sıkıca... Her türden insanın elinin değdiğini düşündükçe daha bir içten kavradım...

Kendimce bir şiir mırıldandım ama birtek ben duydum.

şeytan günaha muhtaç
dilenci bir sikkeye
insan dostluklara aç
sığmaz derviş tekkeye!

Ne anlama geliyordu ve bu nereden takıldı dilime bilmiyorum işte...

Bütün bunlar "ihtiyatlı" bir hayat felsefesinin çökmesi anlamına mı geliyordu bilmiyorum ama bugüne kadar ne kadar tedbirli ve "önden pazarlıklı" olduğumu anımsadım.

Hayatımda hep birler ve sıfırlar vardı;

- Böyle yaparsam iyi yaşarım. Elde var 1
- Böyle yaparsam sonu iyi olmaz. Elde var 0

Zaman geçtikçe "bir"lerin doyurmadığını gördüm. İnsanoğlu "açgözlü" bir yaratık olarak mı yaratılmıştı yoksa biz mi kendi içimizde bizce masum bir "canavar" mı yaratmıştık?

Sevgili Dost;

Zaman o kadar hızlı geçiyor ki...

Ve tükenmez dediğimiz yıllar o kadar sinsice avlıyor ki bizi...
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
Sevgili Dost;

Kendi siluetinden korkan kedi gibiyiz hayatta. O kadar çok setler örmüşüz ve ihtiyatlı olmak adına o kadar çok planlar yapmışız ki neredeyse "düşüncelerden demir parmaklık"ların ardına hapsetmişiz kendimizi.

Toplumun kurallarına olan "antipatik" duygularımız kendi "kaba kural"larımız karşısında nedense işleme almayız. Herkes kendi etrafında bir set kurmuş ve o setin almış olduğu küçük darbelerden ötürü büyük paniklere düşüp duruyoruz.

Üstelik kurallarımızın hiçbiri "mutluluk" yoluna adım atmak uğruna değil. "konu komşu ne der" ler "böyle davranırsam ayıplanırım"lar "çevreme karşı daha iyi görünmeliyim" ler sayesinde bir riya girdabının ortasında olduğumuzun farkında bile değiliz.

Sevgili Dost;

Herkes günah işler ancak nedense yine herkes kendi günahları karşısında daha masum günah işleyenlere karşı bir nefret ile bakar. Zira aslında işlenen her günah bizlerin gerçek yüzünü biraz daha açık etmez mi? Suçluluğumuzun vermiş olduğu baskı ve panik yüzünden kendimiz "sütten çıkmış ak kaşık" gibi davranmıyor muyuz?

Birilerinin hatası ve yanlışları yüzünden etmediğimiz laf kalmıyor ama kendi hatalarımızı saklamakta elimizden geldiğince ihtiyatlı davranıyoruz. Bir günahımız aşikar olana kadar onu kendimizden bile gizliyor, şirin ve sempatik rolümüze geri dönüyoruz.

Herkes kendi ruhunda bir tanrı ya da tanrıça yaratmış! Kendi iç sorgusunu yapmak bir yana dursun riyakarlık almış başını gidiyor. "benim çocuğum şöyledir böyledir" diyen bir tarafa "ben şöyleyim" deme gayretinde olanlar diğer yana.

Sevgili Dost;

Anladımki toplum içerisinde hepimiz birbirimize yalan söylüyor ve iç yüzümüzü olanca dikkatle birbirimizden saklıyoruz. Bir araya geldiğimiz zaman oldukça dikkatli davranıyor ve en ufak bir kötü düşünceye mahal vermemek için elimizden geleni yapıyoruz.

Sırf bu yüzden gerçek sevgi ve gerçek aşk diye birşey kalmıyor. Çünkü gizli yüzler ortaya çıktıkça ve karanlıklar aydınlandıkça yalanın ve aldatmanın soğukluğu bütün güzel hislerin üzerini örtüyor adeta güzel düşünceleri donduruyor...

Bugün sana bunları anlatmak istedim. Başta ben olmak üzere bütün insanların daha doğal olmasını diliyorum.
 

MAV!M

muamma
Katılım
16 Kas 2009
Mesajlar
3,735
Tepkime puanı
1,163
Puanları
0


ellerim çok acıyor gönüllük...
avucumun için nasl yanıyor.. nasıl yanıyor...
hani derler ya.. acı nerde ise tüm yoğunlaşma oraya olur diye...
oysa..
yalnz avuçlarm değil acıyan...
o kadar bi tuhafm ki.. dokunsalar ağlayacağm...
çocuk gibi bi ruhaniyet içindeyim...
öyle kırık ki kalbim...
öyle acıyor işte..
soğuk rüzgarlar esiyor sırtıma doğru...
bir yandan ürperiyor..diğer yandan parçalanıyorm adeta...
bir sebebi yok ...
bir mazeretim yok...
hiç bir bahanem yok oysa...


uff'mu oldu bana gönüllük ...
ne oldu bana...

.......
 

hiçim

Profesör
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
1,743
Tepkime puanı
337
Puanları
0
Yaş
39
Konum
orta doğu
selam gönüllük
biraz önce rejimim bozdum üzgünüm oysaki daha bugün başlamıştım. okula yürüyerek gittim ve geldim yakında köpeklerin saldırısına uğrayabilirim. acayip boştayım ya ders saatimin az olması beni iyice mayıştırdı. el becerisi de -sıfır - olduğuna göre boş zamanlarımda pek bişey yapamıyorum tabi yemek dışnda.
ha bir de ayraçlarım var ama onları yapma konusunda da pek bi özensiz ve de estetiksizim.sanırım sabırsız olduğumdan. herşeye bitirmek için başlıyorum ürünüm nasıl olduğunun bi anlamı yok böğğ bana
 

Gülzar-ı İrfan

..............
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
6,736
Tepkime puanı
436
Puanları
0
Selam gönüllük.....
Çok sevdiğim dostumun derdine derman olamamanın çaresizliği içindeyken sen çıktın karşıma.....
O'nu ne çok sevdiğimi,haline ne denli yandığımı belki anlatamadım O'na ama,sen anlarsın beni değil mi....
Duymayacak biliyorum dinlediğim bu türküyü...
Okumayacak biliyorum bu yazdıklarımı...
Ama olsun bilen biliyor ya gönlümde hissettiklerimi...
Ve o bilene yalvarıyorum ne olur kurtar O'nu artık bu sıkıntılarından....
Çare ver derdine.....
O'nu düşündüğüm sıkıntılarımlı anlarımda bana şifa gibi gelen mesajda yazdığı gibi OL DE ARTIK ne olur.....

Sana bu türkü KÖMÜR GÖZLÜM.....
Duy beni......
Duyur beni Rabbim.....



Kömür gözlüm tut elimi beni yine sen anlarsın
Unutur kendi derdini derdime derman ararsın

Vermez miyim ömrümü oyy peşin sıra gelmez miyim?
Yığılmış kederlerine bende derman olmaz mıyım oyy?


Kömür gözlüm yemin mi ettin Beni dostun bilmez misin?
Derdini derdim bilirim Seninle ben ölmez miyim?

Vermez miyim ömrümü oyy peşin sıra gelmez miyim?
Yığılmış kederlerine bende derman olmaz mıyım oyy?



ALLAHA EMANET OLUN
 

Ezrak Yektâ'

NisyanDireniŞ
Katılım
21 Nis 2008
Mesajlar
629
Tepkime puanı
84
Puanları
0
Gün/

Saat çalmış, duymamışım, uyandım ama ne neye yarar?
Günlerden neydi? Pazartesi ya da salı, ne fark eder? Geç kalmışım, kime ne? Hava soğuk, üşümüyorum. Gökyüzü gri bulutlu, takmıyorum. Boş bakan gözler, yürüyen cesetler ve herkesde bir yere yetişme çabası. Hiçbir yere yetişme çabası olmadan yürüyorum. Kime ne?

"Acımasızca geçip giden zamandan geriye kalan sadece yalnızlıklarımız"

Uykulu bir gün, sınav stresini uykuya vurma çabası, boş ve havada kaybolup giden binlerce cümle. Tebessümü amaç edinmiş ve hiçbir niteliğe kavuşamamış yüzlerce espiri. Kaygılar, çabalar, koşuşturma, düzen, disiplin, boşluk, susun, yine mi....

Arka sırada, en arkada, gözleri sıranın altında biri...

-Kızım sen dersi dinlemiyor musun?

-Yok, hayır?

-Ne yapıyorsun?

-kitap okuyorum!

- Neden dersi dinlemiyorsun?

-Dersinizi dinlemeye çalışınca uykum geliyor.

-!!??

(zil çaldı)

....

Tarihte bir gün :)
 

Mahpeyker

Kıdemli Üye
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
4,456
Tepkime puanı
742
Puanları
0
merhaba Gönülcük ...
sesimi dostuma duyuramiyorum bari sen dinle be Gönülcük .Ah Gönülcük ah .Ne yapmak lazım bu afacan çocuğu bilmiyorum ki .Söylesem bi dert söylemesem iki dert oluyor bana .Buna ya okkalı bir tokat lazım yada şöyle kalın bir makas düğümleri kesmek için .Şaşdım kaldım be Gönülcük ! Sen olsan ne yapardın benim yerime hele bir tiyo versen bana da ,bende ona göre hareket etsem .Ah o afacanı bir elime geçirirsem varyaaaaaa ,eh o zaman sormazmıyım ben ona bütün bunların acısını ...
İnşAllah o günler gelirde ...ahhh ahhh o zaman hesaplaşırım ben onunla .Neyse hadi bugünlük bu kadar benden .Heeee bu arada onu görürsen onu beklediğimi ve bana hemen ulaşmasını söyle olur mu Gönülcük ...:p
 

efsun....

Üye
Katılım
28 Ara 2009
Mesajlar
49
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Konum
ankara
selam gönüllük
biraz önce rejimim bozdum üzgünüm oysaki daha bugün başlamıştım. okula yürüyerek gittim ve geldim yakında köpeklerin saldırısına uğrayabilirim. acayip boştayım ya ders saatimin az olması beni iyice mayıştırdı. el becerisi de -sıfır - olduğuna göre boş zamanlarımda pek bişey yapamıyorum tabi yemek dışnda.
ha bir de ayraçlarım var ama onları yapma konusunda da pek bi özensiz ve de estetiksizim.sanırım sabırsız olduğumdan. herşeye bitirmek için başlıyorum ürünüm nasıl olduğunun bi anlamı yok böğğ bana
ah be çiçeğim, senle aynı anda başlamıştık rejime, ama senden habersz bende bozdum rejimi, sen duyma bunları..üstelik yediklerimi daha hiç duyma, neyse gönüllük ben ppek detrliyim, yazıcı oldum ayrıca, önümde çizgisiz kağtlar, elimde siyah pilot kalem, oturttular masaya, yaz dediler, ama kızım bile demediler..
Ayrıca yarıun yine rejime başlıyoruz, halbuki ben neden başlıyorum anlamıyorum, bunun için hiçim daha uygun :eek:leyo: mücahit msnye geldi, yazsın diye bekliyorum, hiiiçççç...hayde... dıtdırı dıtttttt :eek:fftp:
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
Sevgili Dost;

Bugün sevgilerin ve sevgililerin en değerlisini bulmaktır niyetim. Ne ahkam kesecek nefese sahibim ne de hüküm verecek bir yüreğim var.

Sen ey sevgili dost! Yani gönlümün ve kalbimin derinliklerindeki güzel ruh ve ey sen Rabbin nefesi!

Düşündür bana kement vuran nefsimi! Hadi tut elini ve götür bakalım O'nun yarattığı alemlere ve göster ona;

Hiçbir hakiki seven sevgilisinden mükafat beklemez! Tek amacı ve tek arzusu sevgilisine kavuşmak, yanıbaşında olmak, başını dizlerine koymak, gözlerinin içinde kaybolmaktır. Hiçbir seven sevgilisinden bir saray bir köşk dilemez. Yüzünü görmesi, elini tutması dünya ve üzerindeki herşeyden daha kıymetli, herşeyden daha önemlidir onun için.

Nasıl ki hakiki seven bir insan "sevgilimi seviyorum o halde o bana bir köşk sunmalıdır" akılsızlığına düşmez veyahut "köşkü var onu sevmeliyim" demez. Hakiki aşık bilir ki maşukun gözleri köşklerden ve saraylardan daha huzur verici, elleri mücevher ve altınlardan daha kıymetli, sözleri yaratılmış bütün zevklerden daha haz vericidir.

Düşündür ki aşığın maşuku bir padişahın kızıdır ve padişah fermanı "kızımı terk edersen, onu sevmekten vazgeçersen ve onu üzersen seni zindanlara atar en acımasız gardiyanlara kırbaçlatır hatta yüreğinde merhamet kalmamış cellatlara kafanı kestiririm" der.

Bilmeliyim ki aşık idrakindedir hem korkunun hem hiçliğin hem ızdırabın hem ölümün. Aşık bilir ki onun için korku maşukunu kaybetme korkusudur onun için hiçlik maşukundan mahrum kalmaktır onun için ızdırap maşuğunun yüzüne hasret bırakılmaktır onun için ölüm maşuğunun sevgisini yitirmektir. Ne zindanlardır onu dehşete düşüren ne de ölümdür kaçtığı menzil! Yüreğinde sevgilisinin sevgisi var oldukça cennettir Yusuf'a kuyu, sürgün değil lütuftur Mısır, azap değil okuldur zindan! Köle değil Sultandır aslında o!

Bilmeliyim ki;

Rab sevgisi de böyledir işte. O "kimsenin beni bilmediği ve karanlığın olanca koyuluğunda dahi beni görendir. Yalnız bedenimi değil ruhumu da bilendir. Yaratıp başıboş bırakan değil, lütuf ve ihsan verendir. Şereflendiren, nimetlendirendir.

Sevgili Dost;

Bana onun sevgisi en büyük lütuf değil midir? Beni seven ve bana sevmenin ne demek olduğunu öğreten O değil midir? Olanca nakıslığıma, hatalarıma, sözümden caymalarıma rağmen beni sevmeye devam eden, hatta onu unuttuğum zaman bile beni bir an dahi unutmayan O değil midir?

Gel ey sevgili dost;

Dilememizi ve O'ndan birşeyler istememizi isteyen Yüce Rab'ten sadece sevgisini dileyelim... Sadece sevgisini isteyelim. Sevgisidir bize en büyük cennet, sevgisini yitimektir en büyük azap...


Enes Ali
 

Gök-Han

Ordinaryus
Katılım
20 Eyl 2007
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
929
Puanları
0
Konum
EsEs
Web sitesi
gokhanyavuz.blogcu.com
Değişen bir şey yok gönüllük . . .

Acı mı , acı .

Keder mi , keder .

Ve farketmiyor artık aynı nefes , aynı ten .

Biz bu aşkı katledeli çok oldu . . . !
 

Serare

Profesör
Katılım
13 Şub 2010
Mesajlar
813
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Yaş
14
Sevgili Gönüllük,

O örülen setler var ya hayatta, önce çevremiz sonra kendimiz tarafından örülen, benimsenen, demir parmaklıklar gibi hani, ardına hapseden bizleri, o parmaklıklar ardında mutlu değildim ben.

Binbir türlü düşünceler, korkular, endişeler öyle ki kendi gölgemden, kendimden korkacak kadar, yok olmak, toprak olmak dileyecek kadar, diri diri gömülmekten başka neydi ki o duvarlar. Mutluluk yoluna adım atmak uğruna olamazdı tüm bunlar, o örülen setler, kurallar, ne derlerlerle nasıl mutlu olabilirdiki insan. O parmaklıkların kilidini aradım, buldum ben ama açmadım, açamadım hemen. Öyle bitmiş, öyle sondaydım ki ben, konuşa konuşa o anladı, kilit anladı beni, açılıverdi. Kilit beni anladı ben kiliti. O korumak, kollamak istedi, yaşatmak beni ama korumak, kollamak, yaşatmak o değildi. Gördü ki ölmeden mezara girmiş yaşatmak istediği, gördü ki mutsuzluğa gömülmüş hiç yaşamamış ki.

O parmaklıkların ardından çıkıyor, dolaşıyor, geziyorum artık hayatı adım adım, dilediğimde dönüyorum gene, hiçbir korku, endişe ve üzüntü duymadan hem de. İşte mutlulukta, sırrı da bu. O kilit ve kiliti açacak dil, konuşmak, konuşabilmek onu, o zaman yakalıyorsun mutluluğu.

Hiçbir keşke ve pişmanlık olmadan zaten mutluluğu yakalayanın hiçbir keşkesi, pişmanlığı olur mu?

(Sayfalarında gördüğüm sanki eski benlerden birinin gönlünden dökülenlere bu sözler...)

Sevgiyle...
 

hiçim

Profesör
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
1,743
Tepkime puanı
337
Puanları
0
Yaş
39
Konum
orta doğu
selam gönüllük rejimin 2.günü
açıkçası bugün pek de zorlanmadım he okula yine yürüyerek gittim eve yürüyerek geldim böğğ spordan nefret ediyorum evet beynime oksijen gitmesi
iyi oluyor ama domates gibide kızarmam da cabası.. okula gittim öğrenciler sordu hopcam kızarmışsınız dedim artık spor yapıyorum ve de rejimdeyim kilo vermem lazım bi öğrencim hocam akşamları ekmek yemeyin demesin mi -zırla- :D neyse çok değil ya iki kilo sadece ..pazardan pırasa aldım artık börek tatlı yok :((((((( yazarken bile içim acıdı :p
neyse öyle işte rejim akşam bozulur akşam bakalım ne olacak beni bu güzel yemekler mahvetti.
devam edecek...:D
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
Sevgili Dost;

Başımı kaldırıp dünyaya başka bir nazarla baktım bugün. Kimi insanlar oldukça politize edilmiş düşüncelere batmışlar, kimi insanlar ekmek kavgasını yaşama kaygısına dönüştürmüşler, kimileri ise ruhunu ve beynini uyuşturmakta buluyor çareyi.

İnsanlar mutlu değil sevgili dost, insanlar hiç mutlu değil!

"Mutluyum" diyenlerin beyninde bile gizem olarak duran ve onlara "kaybetme" korkusu salgılayan yüzlerce düşünce var. Sanki bütün mutlulukların altına şerh düşülmüş gibi! Adı var kendi yok, kendi var ruhu yok, ruhu var ama tutsak...

Bu tutsaklığı yine biz insanlar kendi ellerimizle sağlıyoruz ve bu tutsaklığın kilidini çözmeyi bildiğimiz halde "kutlu bir adım" atmaktan çekiniyor, ürperiyor ve korkuyoruz. Korkularımızın ortak adı belli; "Ya sonra ne olacak?"

Hayatı giriftleştirmek, gizemli yokuşlara sürmek, bütün mutlulukları çetin labirentler ardına gizlemede üzerimize yok! Belki de en iyi yaptığımız iş kendimize imkansızlıklar yaratmak kendimizi sarp yokuşların dibine bağlamak. Halbuki yine biz biliriz ki yokuşun diğer tarafında çok daha basit ve engeli daha az bir yol var. Yine biz biliriz ki yokuşu aştıktan sonra bizi ferah ve huzur verici bir ufuk bekliyor. Yokuşun gölgesinden kurtulduğumuz zaman göğümüzdeki güneşin ne denli parlak olduğunu farkedebiliriz.

Yaşamı boyunca siyaset ile tek bağı kullanacağı bir tek oy olan insanlar zamanlarının hiçte azımsanamayacak bir bölümünü siyasi tartışmalara heba ediyor. Bir öğünde yiyebileceği ekmek miktarı belli insanlar bir köye yetecek kadar ekmeğin dahi kendisine yetemeyeceğini düşünebiliyor. Uyuşan ve uçan değil düşünen ve yaşayan bir ruhun ve bedenin çok daha mutluluk verici olduğunu bilen insanlar buna rağmen çareyi kendilerini unutmakta, uyutmakta bulmaya çalışabiliyor.

Sevgili dost;

Mutluluğu arayanların yanısıra bir de mutluluktan ümidini kesenler için sana ne söylemeliyim bilmiyorum. Hayatı sadece doğmak ve ölmek arasında bir köprü olarak görenler, hayatın kendilerine sunduğu güzellikleri aslında aşılması imkansız olmayan engellere feda edenler için ne söyleyebilirim ki?

Kendini mutsuzluğa ve tatminsizliğe şartlandırmış insanları gördükçe deniz kıyısına vurmuş deniz yıldızlarını anımsıyorum.

Sevgili dost;

Ya ümitsizliğe düşüp uzaktan nasıl öldüklerini seyredeğiz ya da elimizden geldiğince onlara denizi hatırlatacağız seninle. Ya denizi inkar etmelerine göz yumacağız ya da denizi onlara getireceğiz!

Enes Ali
 

Nihle

Profesör
Katılım
5 Ara 2009
Mesajlar
1,981
Tepkime puanı
468
Puanları
0
Kayde değer yazılarınız var maşallah ..
Eminim bunlar bir deftere de kaydoluyordur ..
Ne güzel pek güzel ..
 

Ahver

Âsî İşgâl Kuvvetleri
Katılım
24 Tem 2007
Mesajlar
2,871
Tepkime puanı
701
Puanları
0
Gönlüm daralıyor,bu durumda gönlümün kendisi mi yoksa dışındaki mi dar oluyor?

Daraldın mı gönüllük?
Yoksa darıldın mı?
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
Sevgili dost;

Bugün yine içimi dökmek istiyorum sana ama şikayetlerimi dile getirmemek için kendi kendime söz verdim. Serzenişte bulunmadan ağlayacağım yüreğine...

İki yüzlü, riyakar rüyalar görüyor gibiyim. Her rüyanın baş kahramanı ben mişim gibi hissediyorum. Bir o yüzüme değiyor pişmanlık sillesi, bir o yüzümü okşuyor nefsimin sahte pamuktan elleri!

Bir masalın içinde gibiyim. Masalımsı bir anlatımla düşlüyorum yaşamı:

"Kendini bilen Rabbini bilir" dedi bilgin, derin bir nefes aldı gözünü sabitlediği yerden ayırmadan ve sağ eli yüreğinin üzerinde tekrarladı "sen kendini ne kadar tanıyorsun" diye sordu. Sustum... Belli ki benden çok kendi ile konuşuyordu ve belli ki bana öğüt vermek değildi niyeti sadece gördüğüne emin olduğum ama benim göremediğim kuvvetli ışık huzmesinden bir tutam açık etmekt istiyor gibiydi. Ben bunları düşünürken onun yüzüme baktığını anladım. Sanki beynimden geçenleri okuyormuşcasına ekledi: "Öğüt vermek benim işim değil evlat. Ben kendimle konuşurum sen bunları nasıl duymak istersen öyle dinle!"

Sahi Sevgili dost, ne kadar biliyordum kendimi? Ne kadar aşinaydım kendime? Oysa bugüne kadar böyle birşeyi hiç düşünmemiştim. "Kendini bilmeden Rabbini bilemezsin" ne anlama geliyordu? Halbuki Rabbi din öğretileri sayesinde yeterince tanıdığımı zannediyordum.

Bunları düşünürken yeniden masala düşüverdim:

"Bana kendimi tanımam için bir ayna lazım" dedim. Ne demek istiyordum tam olarak kavrayamamıştım ama bu sözler benim dudağımdan dökülmüştü. Bilgin gülümsedi, alaycı değil şefkat ve merhamet doluydu gülümsemesi "Bak evlat" dedi "ayna senin elinde ama sen onu ters tutmuşsun" Gayri ihtiyari elime baktım ama birşey göremedim "iyi bak" dedi "ama yanlış ellere bakıyorsun o eller senin ellerin mi?" Ona olan inancım tam olmasaydı ben de kasaba halkı gibi kendisine "bunak" diyebilirdim. Ama onu anlamaya çalıştım.Anladım da!

Sevgili dost uyandığımda (ya da uyandığımı zannettiğimde) "doğru elleri" bulmakta zorlanmadım. Elleri bulunca aynayı da bulmak kolay oldu. Aynayı elimde hissedince yeni bir görüş şekli vermek de zor olmadı. Bu öyle bir aynaydı ki her olaya bir mikyas herşeye bir misal getiriyordu. Bu öyle bir aynaydı ki "dünya temizlensin" den "temizlenmeliyim" e sürüklüyordu. Bu öyle bir aynaydı ki "yanlış yapıyorsun" dan "boynuma ne kadar çok yanlış dolanmış" a yolculuk ettiriyordu.

Bu "ben" i görme aynasıydı. Üstelik "ben" i terbiye etmek için ona düşman olmak, acılar çektirmek, sözlerle ezmek gerekmiyordu. Onu tanımak yeterliydi onu bilmek herşeyi halletmek demekti, onu uysallaştırmanın yolu onunla bol bol hasbihal etmekti. Onu bilmek Rabbi bilmekti ve onu raya sokmak Rabbe gitmekti, Rabbi bulmaktı!

Sevgili dost;

Kendimle hesaplaştığımı sanma! Hesabı ve kitabı ben en yaman defterdarlara bırakmaya karar verdim. içimde çatışma yaratacak tüm hesaplaşmalardan el çekiyorum. Aynamı aldım elime tek niyetim "ben" i tanımaktır...

Enes Ali
 

Mahpeyker

Kıdemli Üye
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
4,456
Tepkime puanı
742
Puanları
0
Gönülcük yaaaa ,beni aralarına almiyorlar bu ihvanlar:crying:eek:nları şikayete geldim bu gece sana:crying:.onlar kapıdan dışarı çıkarıyorlar bende bacadan girmek zorunda kalıyorum:crying: bu ne böyle yaaaaa:crying:
her tarafım agrıyooooo:crying:
gitmicem işte bana ne:hıh:
 

hiçim

Profesör
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
1,743
Tepkime puanı
337
Puanları
0
Yaş
39
Konum
orta doğu
selamün aleyke gönüllük,
mükellef bir kahvaltı hava ışıl ışıl yalancı mı bilmem ama resmen bahar.. neşeyle doluyor insan :D
mutluyum yani çok şükür..
 
Üst