Sevgili dost;
Bugün yine içimi dökmek istiyorum sana ama şikayetlerimi dile getirmemek için kendi kendime söz verdim. Serzenişte bulunmadan ağlayacağım yüreğine...
İki yüzlü, riyakar rüyalar görüyor gibiyim. Her rüyanın baş kahramanı ben mişim gibi hissediyorum. Bir o yüzüme değiyor pişmanlık sillesi, bir o yüzümü okşuyor nefsimin sahte pamuktan elleri!
Bir masalın içinde gibiyim. Masalımsı bir anlatımla düşlüyorum yaşamı:
"Kendini bilen Rabbini bilir" dedi bilgin, derin bir nefes aldı gözünü sabitlediği yerden ayırmadan ve sağ eli yüreğinin üzerinde tekrarladı "sen kendini ne kadar tanıyorsun" diye sordu. Sustum... Belli ki benden çok kendi ile konuşuyordu ve belli ki bana öğüt vermek değildi niyeti sadece gördüğüne emin olduğum ama benim göremediğim kuvvetli ışık huzmesinden bir tutam açık etmekt istiyor gibiydi. Ben bunları düşünürken onun yüzüme baktığını anladım. Sanki beynimden geçenleri okuyormuşcasına ekledi: "Öğüt vermek benim işim değil evlat. Ben kendimle konuşurum sen bunları nasıl duymak istersen öyle dinle!"
Sahi Sevgili dost, ne kadar biliyordum kendimi? Ne kadar aşinaydım kendime? Oysa bugüne kadar böyle birşeyi hiç düşünmemiştim. "Kendini bilmeden Rabbini bilemezsin" ne anlama geliyordu? Halbuki Rabbi din öğretileri sayesinde yeterince tanıdığımı zannediyordum.
Bunları düşünürken yeniden masala düşüverdim:
"Bana kendimi tanımam için bir ayna lazım" dedim. Ne demek istiyordum tam olarak kavrayamamıştım ama bu sözler benim dudağımdan dökülmüştü. Bilgin gülümsedi, alaycı değil şefkat ve merhamet doluydu gülümsemesi "Bak evlat" dedi "ayna senin elinde ama sen onu ters tutmuşsun" Gayri ihtiyari elime baktım ama birşey göremedim "iyi bak" dedi "ama yanlış ellere bakıyorsun o eller senin ellerin mi?" Ona olan inancım tam olmasaydı ben de kasaba halkı gibi kendisine "bunak" diyebilirdim. Ama onu anlamaya çalıştım.Anladım da!
Sevgili dost uyandığımda (ya da uyandığımı zannettiğimde) "doğru elleri" bulmakta zorlanmadım. Elleri bulunca aynayı da bulmak kolay oldu. Aynayı elimde hissedince yeni bir görüş şekli vermek de zor olmadı. Bu öyle bir aynaydı ki her olaya bir mikyas herşeye bir misal getiriyordu. Bu öyle bir aynaydı ki "dünya temizlensin" den "temizlenmeliyim" e sürüklüyordu. Bu öyle bir aynaydı ki "yanlış yapıyorsun" dan "boynuma ne kadar çok yanlış dolanmış" a yolculuk ettiriyordu.
Bu "ben" i görme aynasıydı. Üstelik "ben" i terbiye etmek için ona düşman olmak, acılar çektirmek, sözlerle ezmek gerekmiyordu. Onu tanımak yeterliydi onu bilmek herşeyi halletmek demekti, onu uysallaştırmanın yolu onunla bol bol hasbihal etmekti. Onu bilmek Rabbi bilmekti ve onu raya sokmak Rabbe gitmekti, Rabbi bulmaktı!
Sevgili dost;
Kendimle hesaplaştığımı sanma! Hesabı ve kitabı ben en yaman defterdarlara bırakmaya karar verdim. içimde çatışma yaratacak tüm hesaplaşmalardan el çekiyorum. Aynamı aldım elime tek niyetim "ben" i tanımaktır...
Enes Ali
Ya seni kimse anlamazsa?İşte o zaman nereye yazacaksın,şehrin günahkarlarını tasvir ettiğin o güzelim dizelerini.
Sana anlatmak istediğim buydu aslında.Sen ve dizelerin anlaşılmamış zamanın celladları tarafından yargılandınız ve şehrin günah kokan sokaklarında sevabkâr duâların sonunda günaha adandınız.Sen-se korkar savaşçıların dolaştığı caddelerde dolaşırken bile,hala anlaşılmamış olmanın verdiği münkesirliğin,maveraya bulaşmamasının cüzzamı içinde kıvranıyordun,ne kadar-da iyiniyetliydin oysa.
Cebinde dizelerin vardı.Ellerinde umutların.Bu şehre içinde beslediğin sevgiyi büyütmek için gelmiştin.Oysa her zaman olduğu gibi yine hesapta bir yanlışlık yapmıştın.Bu kent senin sandığın birliğin şehri değil artık yalnızlığın şehri.
Üstad senin bu şatafatlı istanbul günlerine gelsin bu dizeler,kalabalıklar arasında tanımsız bir yalnızlık yaşıyor gibisin.Artist-mi dersin ne dersin artık bilemem. : )