Ehl-i kitapla dostluk

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
ehl-i sünnet vel cemaatten.

kacamak cevab verecegini biliyordum.
Tamam,ehli-sünnetsin diyelim,orasini anladim fakat senin bagli oldugun birileri var,bir grub var orasini anlamadim.Tarikat ehli degilsin,Milli-Görüscü degilsin,Bedizzamanin izinden gittigini söylüorsun fakat hangi nurculardansin,gülenci degilsin,yeni asyaci degilsin,aczimendimisin?
Usame bin ladin ve terör sempatizani oldugunuda ögrenmistim delikanforumda fakat nasil birsey oldugunu henüz anlayamadim.
Yazilarini ciddiye alabilmek icin takildigin grubu tanimam lazim.Kimcisin necisin,rengini belli et!
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
ehl-i sünnet deyince kaçamak oldu demek. O zaman müslümanım diyim, belki daha da kaçamak olur.. Allahım sen bizi cahillerin elinden koru... Risalei nur okuyorum, nurcu, o cu, bu cu değilim. illa bir cemaate sokacaksan merhum Hulusi Beyin cemaatindeyim. Şahsiyetçilik yapmıyoruz diye kafan karışıyor, kimseyi herhangi bir şahsa çağımıyoruz diye şaşırıyorsun, kılavuzun karga birader ben ne yapayım...



Yaw hakikaten de hiç güleceğim yoktu ha. Demek Usame bin ladin ve terör sempatizanıyım, sen de bunu delikanforumdan öğrendin. tüh vah yakalandık yaw ...

Hangi ahmak yumurtladı bunu esahtan merak ettim.. :))) Öğrendin ama baktın ne oraya oturuyor ne buraya, anlayamadın demek... Anlasan şaşardım gerçi de, neyse...

Hiç bir gruba takılmıyorum efendi, bizde hamdolsun grupçuluk hizipçilik yoktur. Burda taraflı tarafsız istediğine sor, insaf sahibi iseler sana söylerler doğrusunu... Allah akıl fikir versin..

Ulen ben yoksa ETA, IRA felan olmayım? Bak kendimden şüphe ettim şimdi ha!! nolur beni ciddiye al, nolur ya??

gevezelik etmede Hulusi beyin cemaati hakkinda biraz bilgi ver,mümkünse link verde inceleyelim...
Bir cemaate gruba bagli olmak hizibcilik grubculuk olmaz,yeterki ehli-sünnet olsun ve tüm müminleri kardes bilsin....cemaatcilik grubculuk yaparsan ,kendin disindakileri sapiklikla damgalarsan ozaman grubculu hizibcilikk olur.
Bu devirde hicbir cemaate veya gruba bagli olmadan ehli-sünnet cizgisine bagli kalmak zordur.
Sende bir yere baglisin,biryerden besleniyorsun,bu kesin.beslendigin grub veya cemaat ehli-sünnetmi,radikalmi,dengelimi,dengesizmi ,alintiladigin yazilarin kaynagini vs...bunu anlamaya calisiyorum...
Tanima niyetiyle soruyorum,girgir gecmene gerek yok.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
gevezelik etmede Hulusi beyin cemaati hakkinda biraz bilgi ver,mümkünse link verde inceleyelim...
Bir cemaate gruba bagli olmak hizibcilik grubculuk olmaz,yeterki ehli-sünnet olsun ve tüm müminleri kardes bilsin....cemaatcilik grubculuk yaparsan ,kendin disindakileri sapiklikla damgalarsan ozaman grubculu hizibcilikk olur.
Bu devirde hicbir cemaate veya gruba bagli olmadan ehli-sünnet cizgisine bagli kalmak zordur.
Sende bir yere baglisin,biryerden besleniyorsun,bu kesin.beslendigin grub veya cemaat ehli-sünnetmi,radikalmi,dengelimi,dengesizmi ,alintiladigin yazilarin kaynagini vs...bunu anlamaya calisiyorum...
Tanima niyetiyle soruyorum,girgir gecmene gerek yok.

Hulusi ağabeyin cemaatiyle alakaları yok gibidir...

ağabeyden ders dinledik, ihya olduk ve icazet aldık diyerek risale-i nuru tecdit ediyoruz ve şerh düşüyoruz anlayışıyla yola çıkmışlar/çıkartılmışlardır...

Molla mehmet doğan olarak veya tahşiye olarak google amcaya sorarsanız size cevap verecektir..
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Hulusi ağabeyin cemaatiyle alakaları yok gibidir...

ağabeyden ders dinledik, ihya olduk ve icazet aldık diyerek risale-i nuru tecdit ediyoruz ve şerh düşüyoruz anlayışıyla yola çıkmışlar/çıkartılmışlardır...

Molla mehmet doğan olarak veya tahşiye olarak google amcaya sorarsanız size cevap verecektir..

tesekkür ederim.
Bunu kendisi söyleyemezmiydi,neden cekiniyorsa...
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Cok laf üretiyorsun,ici bos,ben buna gevezelik derim.
madem Molla efendiniz Hulusi beyden icazet aldigini iddia ediyorsun...hulusi beyin cemaatiyle alakalari yok diyenlere bos laf ve bozuk uslub yetistirecegine isbat et.

Demissinki:
"bizim kaynağımız edille-i erbaadır. Molla Muhammed o edilleyi izah eden bir Molladır"

Bizimde kaynağımız edille-i erbaadır fakat kendi kafasina göre mücdehidlik taslayanlarin pesinden gitmeyiz.

Molla Muhammed kimmis,neymis arastiracagim insaAllah!
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
lfurkandiyalogatenkid.jpg

Resmi büyüterek okumak için üstüne tıklayınız...

Ruhu'l Furkan, Mahmud efendi ve Mollalarının çıkardığı bir tefsir...

Orhancan:

Mehmet Talu Hoca :

Efendim , Mahmut Efendi Hazretlerinin (K.S.) , Fethullah Gülen Hocaefendi aleyhinde en ufak bir beyanına şahit olmadım!

Bu, hem Diyalog öncesi için geçerlidir, hemde Diyalog sonrası.

Biri kötü bir yalan söylüyor ama kim? :)

Neymiş, "Din konusunda yetkili geçinen birileri" diyalog diye tutturmuşlar...

Üstünüze alınmıyorsanız, siz bilirsiniz.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
el bir cevap daha:



EVET, ŞİMDİ KARŞI ÇIKANLAR İSE TEK BOYUTLU OLARAK MESELEYE BAKIYORLAR.

Dost edinmeyin denilmiş o kadar diyorlar. Acep diğer ayetleri görmüyorlar mı? zaten.

Ondan önce şu ayeti okusalar fena olmaz! ‘’

Ey imân edenler, kâfirleri ve sizden önce kitap verilmiş olanlardan, dininizi eğlence ve alaya alanları dost edinmeyin. Eğer gerçek mü’minlerseniz, Allah’tan korkun.”Evet dan dan den eki var hangi kısmı dost edinmeyin? Dininizle dalga geçenleri.

Evet, şimdi dost edinelim mi yani diyeceksiniz. Orda da durun her konuda değil onların Hıristiyanlığıyla ayiniyle kültürüyle dostta olmayız.

Evet, bu ayeti nasıl anlamalıyız o zaman o -den -dan dan ekinden neyi anlamalıyız. Ne kaldı bediüzzamanın bu ayeti muhteşem tefsiri kaldı…

Evet, yazının devamında okuyacaksınız…

ŞİMDİ KARŞI ÇIKANLAR İSE AYNI SÜRENİN 51 AYETİ İLE KARŞI ÇIKIYORLAR!

‘’EY İMAN EDENLER! YAHUDİ VE HIRİSTİYANLARI DOST EDİNMEYİN.
ONLAR BİR BİRİNİN DOSTTUDURLAR. SİZDEN KİM ONLARI DOST EDİNİRSE, O ONLARDANDIR.

ŞÜPHESİZ Kİ ALLAH ZALİMLER GÜRÜHUNU HİDAYETE ERDİRMEZ.(MAİDE:51)’’

Bu ayetin tefsiri soruluyor üstad mükemmel bir şekilde cevaplandırıyor olayın bamtelini yakalamış resmen!’’ Bu nehiy Yahudi ve Nasara ile Yahudiyet ve Nasraniyet olan ayineleri hasebiyledir.

Hem de bir adam, zatı için sevilmez. Belki muhabbet sıfat ve sanatı içindir."VE tam bir cevap şurda ‘’Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin. Ve bu tefsirin tefsirini de Allattin başar ağabeyimiz yapıyor

‘’ Demek ki Ayet-i Kerime yahudiliği ve Hıristiyanlığa muhabbet etmeyi yasaklıyor. Meselâ, Hıristiyan bir devleti Hıristiyanlığı sebebiyle sevmek, bu ayetin yasağına girer. O devletin sanatını, teknolojisini beğenmek, takdir etmek ise bu yasağın dışında.

Yukarıda naklettiğimiz ifadeler şöyle son buluyor:

"Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin." Yani, bir Müslümanın ehl-i kitaptan, meselâ hristiyan bir hanımı olsa, onu hanımı olduğu için sevebilecek, ama Hıristiyanlığına muhabbet etmeyecektir.

İşte bu ince ölçüden mahrumiyet bize çok pahalıya mal oluyor.’’

Ben karar verdim bu konuyu tahkik edeceğim. Nur talebesi olduğum için hemen savunmayacağım. Araştıracağım. Üstadım derki’her kulağa gelen şeyin kalpten geçmesine izin vermeyin’.Evet araştırma devam ediyor…

Sanırım iki taraf ta Tamam dedi iki taraf sanatlarını beğeneceğiz de alacağızda iyi sıfatlarını da beğeneceğiz. Dedi Ve zaten demek zorunda çünkü onların sanatı teknolojisini beğeniyle kullanıyoruz. Ve adamaların iyi sıfatlarını ağzımızın suyunu akıtarak anlatıyoruz. Bu ayette denmek istenen anlaşıldı sanırım.

Şimdi başka bir sual nasıl olacak bu diyalog? Dinler arası diyalogta ne? Üstadın bu gelecek sözünü nasıl anlamalıyız?

’’ Hadis-i sahihle, ahir zamanda İsevîlerin hakiki dindarları ehl-i Kur’an ile ittifak edip müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi…” (Lem’alar, 151)’’



Orhancan, diyalogcuların nevzuhur görüşlerinden etkilenmişe benziyor.Altyapısı olmayanların risalelerden layıkıyla faydlanamayacağı bu meseledede görülüyor.Usame nin aktardıklarını anlamadan tenkid etmeleri, taassubdan başka bir şey değil.Usamenin cemaatından değilseniz bile, hakkı teslim etmeniz gerekmiyormu?Molla Muhammed lafını eğip bükmeden sahih kitablardan naklediyor.Belirtilen ayetlerin tefsirlerine bakmayı hiç düşünmedinizmi?Madem risaleleri layıkıyla anlamıyorsunuz, türkçeye çevrilen çok sayıda muteber tefsirler var..

Ayeti kerimedeki ''evliya'' kelimesi,, imam, lider,hakim, kumandan, hükümdar, andaş, şef manalarında tefsir olunmaktadır.

Hafiz İbnu Kesir diyorki: Bu ayeti kerime(Ali-İmran-28), Allahın sevgisini iddia edip Resulünün yolunda olmayanların aleyhindedir.Çünkü bir kimse itikadında ve bütün hareketlerinde , hatta sözlerinde , nebisi olan Hazreti Muhammed aleyhisselam'ın şeriatına uymadığı müddetçe şübhesiz yalancıdır.

...şu halde müminler kendi aralarında dostluk yapmalı ve kendilerinden kabiliyetli olanları mutasarrıf(lider, hükümdar..) kabul etmeli,iş başına getirmelidirler.Müminler yalnız müstakilen hakimiyeti onlara(kafirlere) veremez ve müştereken kafirleri idareci ve hakim kılmazlar.(Şeyh Süleyman el-Cemel ''El-Fütühat-ul-İlahiyye'' tefsirinde)

El-maide 51., El-Mümtehine-1 ayetindeki ''evliya' kelimesi aynı manayı ifade etmektedir.
imam fahreddin razi diyorki, ''Kafirlerle dostluk üç kısımdır.

1-Kafiri kendine dost edinmekle beraber , onun küfrüne rıza göstermektir.Yukarıdaki ayeti kerimelerle kesin olarak bu menedilmiştir.

2-Dünya olarak onlarla zahirde hüsnü muaşeret etmektir.Bu menedilmez, menedilmemiştir.

3-Kafirlerin dinini batıl olarak inanmakla beraber sevgi, akrabalık sebebiyle onların yardım etmeleri için onlarla dostluk kurmaktır.Bu küfrü icab etmez, lakin bu da yasaklanmıştır.Çünkü bu onların yollarını güzel görmeye ve dinlerine razı olmaya götürebilirki, böyle olursa şübhesiz bu da küfürdür.Şübhe şaibesi olmaksızın Allah bunu ''..Kim bunu yaparsa Allah'tan hiçbirşeyi = dostluk ve alakası yoktur..'' demekle yasaklamıştır.

Binaenaleyh hakimiyeti onlara vermeksizin onlara hüsnümuaşeret zarurettir diye bir çok ulema da tasrih etmektedirler.Çünkü küfürle iman arasında bir bağ olmadığı gibi Müminle kafir arasında da bir bağ yoktur, zahirde onlarla hüsnümuaşeret ve idarecilik yani mudara müstesna olmak üzere hiç bir zaman kafiri kendine hakim ve amir edemez, KALBEN DAHİ ONA DOSTLUK EDEMEZ.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Orhancan, çeşitli kerreler Ebubekir Sifil Hocayı referans gösterip onun fikirlerine davet etmiş bir arkadaşımız... Bu vesileyle, Ebubekir Sifil Hocanın şu ifadelerini zevkle hatırlatmak isteriz. Lütfen özellikle kalın ve renkli yerleri bir dahi okuyunuz:

Ebubekir Sifil Hoca:

Sonuç olarak

1. Şu haliyle diyalog faaliyetlerinin “İslami”, hatta “İslam’ın emri” olduğunu ileri sürmekle, hal-i hazırda diyaloğu bir “politika”, içeride (ve hatta belki “dışarıda” da) yaşanan sıkıntılardan bir “çıkış yolu” olarak görmek birbirinden farklı şeylerdir. Bunlardan ilki, yapılan işin “mahza emr-i ilahi” olarak nitelendirilmesi sebebiyle, diyaloğun İslam’ın “olmazsa olmazı” olduğunu ileri sürmek anlamına gelirken, ikincisi, –ucu yine Din’e dokunmakla birlikte– belli bir oluşumun sübjektif anlayış ve politikası sınırında tutulması ve anlaşılması gereken bir faaliyet olarak hadiseyi lokalize eder.

Diyalog faaliyetlerini yürütenler, meseleyi ilk nokta-i nazardan ele aldığı ve dahi sonuçları da umumi olacağı için, önümüzde, bütün Ümmet-i Muhammed (s.a.v)’i ilgilendiren bir durum var demektir.

Bu gerçeği meseleye bakışımızın temel hareket noktası yaparak devam edersek:

2. Şu haliyle diyalog faaliyetlerinin İslam’ın onayladığı biçimde yürütülüp yürütülmediği konusunda diyalogcularla aramızda görüş ayrılığı bulunduğuna göre, meselenin bizim baktığımız pencereden arz ettiği görünümü dile getirmek bizim için hem bir “hak”, hem de “sorumluluk”tur.

Şimdi şu ikileme bir bakın: Bir yanda Ümmet-i Muhammed (s.a.v), diğer yanda Ehl-i Kitap ve diğerleri.

Diyaloğun “İslam’ın emri” olduğunu söyleyenler, nedense bunun, öncelikle Müslümanlar’a yönelik olarak yerine getirilmesi gereken bir emir olduğunu düşünmüyor, dillendirmiyor; onları olduğu gibi kabul edip kanaatlerine saygı duymuyor, hatta canları sıkıldığında Müslümanlar’ı türlü olumsuz sıfatlarla tavsif etmekten geri durmuyor.

Peki aynı kesimin Ehl-i Kitap ve diğerleri hakkındaki tavrı nasıl?

Siz şimdiye kadar bu kesimin politikalarını belirleyenlerden, Ehl-i Kitab’ın İslam ve Müslümanlar’a yönelik her türlü ithamat ve hücümatını tenkit mahiyetinde bir satır okudunuz ya da duydunuz mu?

Bütün kesimleriyle Ehl-i Kitab’ın İslam ve Müslümanlar’a yönelik olarak her sahada yürüttüğü “kuşatma” politikalarına inat ve ısrarla sessiz kalınırken, Müslümanlar’ın uyarı ve eleştirilerine tahammülsüzlük gösterilmesi belki diyalog zemininin zedelenmemesi kasdıyla ya da kendilerine yönelik eleştirilere haklılık payı kazandırmama düşüncesiyle açıklanabilir; ama bu tavrın “meşru/dini” bir izahı yapılamaz!

3. Diyalog faaliyetlerinin, “yeryüzünde barış ve adaletin tesisi” söylemiyle gerekçelendirilmesi de inandırıcı olmaktan hayli uzaktır. Zira yeryüzünde barış ve adaletin tesisinin önündeki en büyük engelin bizzat Ehl-i Kitap olduğunu görmemek için ya aşırı saf veya maksatlı olmak gerekir.

Diyelim ki bu gerekçeye samimi olarak inanıyorlar. Peki, bugüne kadar “diyalog ve hoşgörü” adı altında düzenlenen organizasyonlar bu amacı gerçekleştirmeye ne kadar hizmet etmiştir? Dünya çapında Ala-yı vala ile yapılan 200′ün üzerinde organizasyondan geriye kalan nedir?

4. Bunu da izninizle ben söyleyeyim: Bu organizasyonlar Müslüman milletimizin hafızasını silici, Tevhidi hassasiyetini zedeleyici ve kültürel/toplumsal dokusunu tahrip edici bir işlev görüyor.

Özellikle son yıllarda ortaya atılan “İbrahimi/semavi dinler”, “dinlerin aşkın birliği” gibi kavramlar, İslam’la Yahudilik ve Hristiyanlık arasındaki “temelli” ihtilafları buharlaştırıcı bir etki yapıyor. Gayrimüslimler ile aramızda “geriye dönük” ortak noktalar ihdas etmeyi hedefleyen bu kavramların yanı sıra, bir de “hakikati” buharlaştıran bir kavram kullanımda: “Dinsel çoğulculuk.”

“… Ancak ne yazık ki günümüzde Müslümanların çoğunluğu ALLAH tarafından kabul edilebilir olmayı sadece Hz. Muhammed’in mesajını yani kurumsal İslam’ı izleyenlerle sınırlayarak tıpkı Yahudi ve Hıristiyanların yaptıkları gibi kendilerinin dışındakilere karşı dışlayıcı bir tutum takınmaktadır. Bunu yaparken de Hz. Muhammed’in misyonunun ne yeni bir din kurmak ne de Yahudi ve Hıristiyanlık gibi diğer dinsel geleneklere hakkıyla tabi olanları kendi izleyicisi yapmak olmayıp bilakis Hz. İbrahim’in dinine uymak, onu tamamlamak ve kendinden önce gelen peygamberleri tasdik etmek olduğu gerçeğini unutmaktadırlar…” [Mahmut Aydın, Dinsel Çoğulculuk ve Mutlaklık İddiaları, 99]

Bir müslümanın kaleminden dökülen bu satırlar, bu ülkeyi misyonerlik için “verimli bir alan” haline getirmek dışında bir fonksiyon icra edecekse eğer, hiç şüpheniz olmasın, o, “ebedi hüsran”dan başka bir şey olmayacaktır. Zira Kur’an, İslam’dan gayrı bir din arayanın bu çabasının hüsran olduğunu vurgularken bizler hakikatin mutlaklığı” döneminin geride kaldığını, artık “izafiliğin” kabul edilmesi gerektiğini söylüyoruz!

Aynı garabet, ülkemizde ve pek çok coğrafyada “Geleneksel İslam’ın Bayraktarı” ünvanıyla göklere çıkarılan bir isimde, Seyyid Hüseyin Nasr’da da görülüyor: Hz. İsa (a.s)’ın, tanrısal bir varlık olarak kabul edilmeyi insanlara asla öğretmediğini, bu anlayışın Kilise’nin ürünü olduğunu ve artık terk edilmesi gerektiğini söyleyen Hristiyan bilim adamı John Hick’e itiraz eden Nasr, bu doktrini Hristiyanlar için Tanrı’nın murad ettiğini, bu doktrini kabul etmenin bir hata olmadığını ve Hristiyanlar’ın da buna böyle inanmaları gerektiğini söylüyor! [Mahmut Aydın, İsa Tanrı mı? İnsan mı?, 170.]

Alemlerin Efendisi (s.a.v) ne buyurmuştu: “Karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yoluna uyacaksınız. Hatta onlar bir keler deliğinden girse, siz de gireceksiniz…
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Hüseyin Nasr'ı bu yüzüylede görmüş olduk.ortalık garabetten geçilmiyor.Asrmızın özelliği galiba..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Osman Nuri Topbaş Hz.leri anlattı:

İslam, meşru bir gayeye ulaşmak için yine meşru metodlar telkin etmiştir. Gayr-i meşru bir metodla meşru bir gayeye ulaşılamaz. Bu da İslam’ın temel hassasiyetlerinden biridir. Peygamber Efendimiz’in 23 senelik nebevi hayatı bunun en büyük delilidir. Efendimiz aleyhissalatü vesselam İslam’ı tebliğ için, Allah’ın tasvib etmediği hiçbir metoda başvurmamıştır. Bunun en manidar misallerinden biri, Bedir Harbi’nde yaşanmıştır:

Malum olduğu üzere Bedir Harbi’nde müslümanların sayısı müşriklerin üçte biri kadardı. Peygamber Efendimiz, Hazret-i Ali ve Ebu Lübabe radıyallahu anh bir deveye nöbetleşe binerek sefere gidiyordu. Medineli iki müşrik, yolda orduya yetişerek müslümanların safında savaşmak istediklerini bildirdiler. Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem:

“Siz bizimle mi (yola) çıktınız?” diye sordu. Hubeyb adlı müşrik:

“Hayır, Sen bizim kızkardeşimizin oğlusun ve komşumuzsun. Biz kavmimizle ganimet için sefere çıktık!” dedi.

Efendimiz aleyhissalatü vesselam: “Sen, Allah’a ve Rasulü’ne iman ettin mi? (Benim Allah’ın Rasulü olduğumu kabul ediyor musun?)” diye sordu.

Hubeyb: “Hayır!” cevabını verince,

Hazret-i Peygamber: “Öyle ise geri dön! (Allah bize kafidir.) Bir müşriğin yardımına ihtiyacımız yok!..” buyurdu.

Hubeyb ısrar etti: “Kavmim benim harpte ne kadar şecaatli ve düşman bağrında yaralar açan bir cengaver olduğumu iyi bilir. Müslüman olmasam da ganimet mukabili Sen’in yanında çarpışsam olmaz mı?” dedi.

Efendimiz aleyhissalatü vesselam: “Hayır, önce müslüman ol, sonra çarpış!” buyurup yoluna devam etti.

Bir müddet sonra Hubeyb yine gelip teklifini tekrarladı. Fakat cevap değişmedi. Kalabalık müşrik ordusuna karşılık, asker sayısı az olan Rasulullah’ın bu teslimiyeti, Hubeyb’i derinden etkiledi. Nihayet büyük bir coşku içinde müslüman olduğunu haber verdi. Buna çok sevinen Efendimiz-aleyhissalatü vesselam:

“İşte şimdi dilediğini yap!” buyurdu. (Bkz. Müslim, Cihad, 150)

Velhasıl, gayr-i müslimlerle münasebetlerde Allah’ın hükümlerinden, Rasulullah’ın sünnetinden ve tebliğdeki hassasiyetlerinden taviz vermemek icab eder. Bu hususlardaki en ufak bir tavizin imanı zedeleyeceğini unutmamak gerekir. Zira ayet-i kerimelerde buyrulur:

Kim Rasul’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur…” (en-Nisa, 80)

Ey iman edenler! Allah’ın ve Rasulü’nün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun...” (el-Hucurat, 1)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Orhancan:

Mehmet Talu Hoca :

Efendim , Mahmut Efendi Hazretlerinin (K.S.) , Fethullah Gülen Hocaefendi aleyhinde en ufak bir beyanına şahit olmadım!

Bu, hem Diyalog öncesi için geçerlidir, hemde Diyalog sonrası.

Biri kötü bir yalan söylüyor ama kim? :)

Demiş idik. Talu Hocanın Diyalog konusunda sert yazıları vardır. İşte onlardan birkaç paragraf:

"1976 yılında, Müslüman alimlerle Hıristiyan papazlar arasında Libya’nın Trablus şehrinde bir toplantı yapıldı. Müslümanlar da Hıristiyanlar da konuşacakları kadar konuştular. Herkes eteğindeki taşları döktü. Sonunda vaziyet, Son Peygamber Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimizin tebliğ ettiği dini kabul etmenin gerekliliğine geldi dayandı. Müslümanlar Hıristiyanlara: 'Bu hususta ne diyorsunuz?' dediler. Hıristiyanlar: 'Bu meseleyi Vatikan’a götüreceklerini ve değerlendireceklerini' söylemekten başka bir şey yapamadılar. Diyalog diye işte ben buna derim." (Mehmet Talu)

"Hz. Muhammed yalancıdır, getirdiği Kur’an-ı Kerim düzmedir, İslam sahte bir dindir diyenleri bir Müslüman bağrına basabilir mi, onlara rahmet ve merhamet bakışıyla bakabilir mi? Böyle bir şey asla kabul edilemez. Bir mü’min, bir Müslüman böyle bir şeyi asla kabul edemez. Çünkü Kelime-i Şahadet iki cümleden meydana gelen bir bütündür. Yahudi ve Hıristiyanları memnun ve hoşnud etmek için onun ikinci cümlesini ikrar etmemek, Kelime-i Şahadet’in tamamını inkar manasına gelir. Bizim bildiğimiz, İslam’ın temeli Kelime-i Şahadet’tir. Bazıları bunun yerine Diyalog ve Hoşgörü’yü mü getirmek istiyor? ... Bu şekilde olan Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü ideolojisi ve cereyanı son derece yanlış, sapık, tehlikeli bir mecraya sokulmuş bulunmaktadır. Ehl-i küfrü Cennete sokayım derken, siz kendinizi cennetten uzaklaştırmış oluyorsunuz." (Mehmet Talu)

"Çünkü: Peki bu ittifak nasıl oluyor? Diye sorarlar. Adamlar ALLAH üçtür, Hz. İsa ALLAH’ın oğludur; sizin Peygamberiniz hak peygamber değildir diyor, sözde karikatürleri yayınlayarak hakaret ediyor, sizin kitabınız Kur’an-ı Kerim hak kitap değildir, sizin dininiz hak değildir... diyor ve sonra onlarla aramızda amentüde ittifak oluyor... Eyvah eyvah!.. Ya Rabbi! Ne günlere kaldık! ... Binaenaleyh 'Üç din Amentüde birdir' sözü batıldır. Hak ile batıl, Tevhid ile küfür ve şirk, hidayet ile dalalet bir arada olmaz, bağdaşmaz. 'Diğer dinler de haktır' demek; kişiyi dinden, imandan çıkartır." (Mehmet Talu)


Güler misin? Ağlar mısın? :)
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
hero iyi tiyatro yazarısın tebrik ederim.
tarihi tiyatro yazıcaksan ittibi den de faydalanabilirsin
yakında tv lere filan da çıkarsınız
başarılar
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
1976 yılında, Müslüman alimlerle Hıristiyan papazlar arasında Libya’nın Trablus şehrinde bir toplantı yapıldı. Müslümanlar da Hıristiyanlar da konuşacakları kadar konuştular. Herkes eteğindeki taşları döktü. Sonunda vaziyet, Son Peygamber Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimizin tebliğ ettiği dini kabul etmenin gerekliliğine geldi dayandı. Müslümanlar Hıristiyanlara: 'Bu hususta ne diyorsunuz?' dediler. Hıristiyanlar: 'Bu meseleyi Vatikan’a götüreceklerini ve değerlendireceklerini' söylemekten başka bir şey yapamadılar. Diyalog diye işte ben buna derim. (Mehmet Talu)

Dikkat çekmek istediğim problem, İslam ile diğerleri arasında “ortak noktalar” tesbit etmeye dayanan yöntem. Yani bu ve benzeri girişimleri –ki üst başlık “Dinlerarası diyalog” veya “Medeniyetler buluşması”dır– mümkün kılan “bilinç kayması” durumu. Bir Müslüman, “Hz. İbrahim (a.s), Ümmet-i Muhammed’in, Yahudiler’in ve Hristiyanlar’ın ortak atasıdır” diye düşünmeye başladığı anda o “arzu edilen” bilinç kayması durumunu yaşamaya başlamış demektir. Daha önemlisi ise, bunun bir adım sonrasında, “Ben Müslüman’ım” diyenlerin, İslam ile diğerleri arasındaki en temel teolojik/itikadi farklılıkların sıfırlanmasından hiçbir farkı olmayan “empati” sürecine girmesidir. (Ebubekir Sifil)

“Türkiye’de devletin hakim sistemi iki şeyi aradı durdu. Mümkünse İslam’ı değiştirmek, ona gücü yetmezse Müslümanların din anlayışını değiştirmek. Kemalizmin en önemli özelliklerinden biri dinde reformu amaçlaması idi. Bunda muvaffak olunamadı. Çünkü İslam’ın kitaba bağlı karakterleri böyle bir reformasyona ve deformasyona izin vermiyordu. Bu, Müslümanlara da kabul ettirilemedi. Ağır baskı dönemleri yaşandı Türkiye’de ama dinde reform kabul görmedi.” (Hikmet Çetinkaya)

İslam’ı bozma, değiştirme, Müslümanları şaşırtma faaliyetleri içine ABD’nin CIA’sı, İsrail’in Siyonizmin MOSSAD’ı bile girdi. CIA ile MOSSAD ile Papalıkla, Evangelist kiliselerle işbirliği yapan (Dinlerarası Diyalog diyen) Müslümanlar zuhur etti. Kur’an, Yahudileri ve Hıristiyanları imana ve İslam dinine çağırmıyor diyen Diyalogçu modern hocalar zuhur etti. (Mehmet Şevket Eygi)

“Dinlerin karşılaştırılması, yani üstünlük ve aşağılık açısından herhangi bir değerlendirmeye gitme, objektif anlamda geçerli olmadığı için gerçek diyalog anlayışı, bu çeşit karşılaştırmalardan vazgeçmeyi icab ettirir. Bu, açıktan açığa yapılmayan karşılaştırmalar için de aynen geçerlidir. Söz gelişi bir insan 'BENİM DİNİM SON (VE ÜSTÜN) DİNDİR' derse bu olmaz; çünkü buradaki “son” kelimesi diğer dinlerden üstün olma veya diğer dinleri geçersiz kılma anlamlarına gelir. ..." (Diyalogun Mimarlarından Watt, “İbrahimi Din ve Diyalog” adlı kitabından...)

Hz. Muhammed yalancıdır, getirdiği Kur’an-ı Kerim düzmedir, İslam sahte bir dindir diyenleri bir Müslüman bağrına basabilir mi, onlara rahmet ve merhamet bakışıyla bakabilir mi? Böyle bir şey asla kabul edilemez. Bir mü’min, bir Müslüman böyle bir şeyi asla kabul edemez. Çünkü Kelime-i Şahadet iki cümleden meydana gelen bir bütündür. Yahudi ve Hıristiyanları memnun ve hoşnud etmek için onun ikinci cümlesini ikrar etmemek, Kelime-i Şahadet’in tamamını inkar manasına gelir. Bizim bildiğimiz, İslam’ın temeli Kelime-i Şahadet’tir. Bazıları bunun yerine Diyalog ve Hoşgörü’yü mü getirmek istiyor? ... Bu şekilde olan Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü ideolojisi ve cereyanı son derece yanlış, sapık, tehlikeli bir mecraya sokulmuş bulunmaktadır. Ehl-i küfrü Cennete sokayım derken, siz kendinizi cennetten uzaklaştırmış oluyorsunuz. (Mehmet Talu)

Çünkü: “Peki bu ittifak nasıl oluyor? Diye sorarlar. Adamlar ALLAH üçtür, Hz.İsa ALLAH’ın oğludur; sizin Peygamberiniz hak peygamber değildir diyor, sözde karikatürleri yayınlayarak hakaret ediyor, sizin kitabınız Kur’an-ı Kerim hak kitap değildir, sizin dininiz hak değildir... diyor ve sonra onlarla aramızda amentüde ittifak oluyor... Eyvah eyvah!.. Ya Rabbi! Ne günlere kaldık! ... Binaenaleyh “Üç din Amentüde birdir” sözü batıldır. Hak ile batıl, Tevhid ile küfür ve şirk, hidayet ile dalalet bir arada olmaz, bağdaşmaz. “Diğer dinler de haktır” demek; kişiyi dinden, imandan çıkartır. (Mehmet Talu)

Papalığa göre Dinlerarası Diyalogdan Amaç İnsanları Kilise’ye döndürmektir: Şimdiki Papa II. Jean Paul’e göre de “Dinler arası diyalog, Kilise’nin insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır.” (John Paul II, Redemptoris Missio, Libreria Editrice Vaticana, Roma-1991, s. 55. REDEMPTORIS MISSIO Encylical Letter of Pope John Paul II On the Permanent Validity of the Church’s Missionary Mandate December 7, 1990.)

"Diyalogtan söz ettiğimizde açıktır ki bu faaliyeti, kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil’i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilisenin bütün faaliyetleri gibi diyalog da Mesih’in sevgisini ve Mesih’in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilisenin İncil’i yayma amaçlı misyonun bir parçasıdır." (Vatikan’ın Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası yetkilsi Pietro Rossano’)

Papa cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz.” (Fethullah Gülen, 10 Şubat 1998, Zaman)

Nihai hedeflerini de Papa II. Paul’un 2000 yılı mesajında şöyle bildiriyordu: “Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya’yı Hıristiyanlaştıralım.”

“ 'La İlahe İllallah'ı kabul edip 'Muhammedün Resulullah'ı reddetmek, tevhidi ortadan kaldırır. Resulullah’a inanmayan Müslüman olamaz, cennete giremez.” (S. Muhammed Konyevi Hz.)

Beni duyup iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyan elbette Cehenneme girecektir.” (Hadis-i Şerif, Hakim)

Cennete sadece Müslüman olan girer.” (Hadis-i Şerif, Buhari)

Onların (Müslümanların) her şeylerini tahrif ettik. İnançları, dinleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye tam inanmıyorlar. Derin bir boşluğa düştüler. İntihar ve anarşi için olgun hale geldiler” (Dinlerarası Diyalog fikrinin atalarından Louıs Massignon)

10 yıldır barış ve diyalog yolunda yürüdüklerini belirten Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Harun Tokak ise salondakilere seslenerek, “Siz olmasaydınız bu yollarda yürüyemezdik, biz bu diyalog denizinin içinde yaşayıp orada ölmek istiyoruz.” sözleri ile salondan büyük alkış aldı. (Zaman, 28.10.2003)

İki dinin temsilcilerinin konuşmaları da, diyalogun maksadının, iyi ilişkiler, iyi komşuluklar olmadığını göstermektedir. Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, Papa’yla görüşmesinden sonra, “Diyalog iki dinin kurumları arasında bir tür ‘diplomatik ilişkiler’le sınırlı mı olacaktı, yoksa, ilahiyat (teoloji) alanında da ‘diyalog’ geliştirilecek mi?” sorusuna, “İlahiyat alanında da diyalog kurulacak. İslam ve Katolik ilahiyatçılar karşılıklı çalışmalar yapacaklar” cevabını vermiştir. (Taha Akyol – Milliyet- 17.6.2000)

“Görünen ve görünmeyen varlıkları Yaradanı, yeri ve göğü yaratan, Her şeye Kadir Tanrı Baba’ya inanıyorum. Tanrının biricik Oğlu tek Rab ve ezelde Baba’dan doğmuş olan Mesih İsa’ya inanıyorum: O Tanrı’dan gelen Tanrı, Nur’dan Nur, Gerçek Tanrı’dan Gerçek Tanrı’dır. Yaratılmış olmayıp, Baba ile aynı özdedir ve her şey onun aracılığıyla yaratılmıştır….” (Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, Fransızca’dan tercüme eden: Dominik Pamir, s. 64)

And olsun ki ‘Allah kesinlikle Meryem oğlu Mesih’dir’ diyenler kafir olmuşlardır….” (Kur’an: 5/72)
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
104146.jpg
Kiliseler Birliğinin Hz.Muhammed kararı

09 Şubat 2010 23:59

Avrupa Kiliseler Birliği'nin "Kuran'ın Allah Kelâmı ve Hz. Muhammed'in ise Hz. İbrahim'den beri gelen Peygamberler zincirinin bir halka­sı olduğunu ve asla sahte peygamber olamayacağını itiraf ettik" dediği belgelendi.


Videoyu izlemek için tıklayın

"Bu toplantıda Kuran'ın Allah Kelâmı ve Hz. Muhammed'in ise Hz. İbrahim'den beri gelen Peygamberler zincirinin bir halka­sı olduğunu ve asla sahte peygamber olamayacağını itiraf ettik"
İnanılması güç ama bu ifadeler Avrupa Kiliseler Birliği üyesi Hıristiyan Dünyasının önde gelen saygın isimleninin altına imza attığı bir toplantıda alınmış ortak karar.

TARİHİ İTİRAF

Avrupa Kiliseler Birliği'nin 5 -10 Mart 1984 tarihleri arasında Avusturya'nın Pölten Şehri'nde gerçekleştirdikleri konferansta Hz. Muhammed'in Hak Peygamber olduğunu ve Kuran'ın Allah Kelamı olduğunu kabul ve tastik ettikleri ortaya çıktı.

Avrupa Kiliseler Birliği Konferansı'nın Pölten'de gerçekleştirdiği konferansta aldıkları kararlar, 1985 yılında Cenova'da basılan "Seküler Avrupa'da Allah'a Şehadet" adlı kitapçıkta yayınlandı.

Kitapçığın orijinal metni, toplantıya hangi isimlerin katıldığı ve tamamının Türkçe çevirisi, Prof. Dr. Ahmet Akgündüz'ün yayına hazırladığı, Popüler Kitaplar etiketiyle neşredilen Çan'dan Minare'ye Büyük İtiraf adlı kitapta yayınlandı.

KİTAP'TAN

"Bu sebepledir ki; Hristiyanların Muhammed'i bu gele­nek içinde bir peygamber olarak kabul etmeleri mümkündür. Bununla birlikte, bizim Müslüman arkadaşlarımızın iki anlayış arasındaki bazı ince farklılıkları anlayacaklarını umut ediyoruz; zira Hristiyanlar vahyin ancak diğer peygamberlerden daha bü­yük olana gelebileceğine inanmaktadırlar..."


Kitapta yer alan bilgilere göre, "Avusturya'dan 3 papaz; Belçika'dan 2; Kıbrıs Ortodoks Kilisesinden 1; Rusya'dan 2;Danimarka'dan 2; Finlandiya'dan 1; Fransa'dan 2, Alman Kiliselerinden 7; ingiltere'den 7; Yunanistan'dan 1; Macaristan'dan 1; italya'dan 1; Hollanda'dan 2; Norvei'den 1; Polonya'dan 1; Portekiz'den 1; Romanya'dan 1; İspanya'dan 1; İsviçre'den 2; Rus Ortodoks Kilisesinden 1; Katoliklerden Thomas Michel ve 3 papaz daha; Amerikan İncil Cemiyeti'nden bir temsilci; Luter Dünya Federasyonundan bir temsilci; Ortadoğu Kiliseler Konseyi'nden bir temsilci; Dünya Kiliseler Birliği'den bir temsilci; Bazı Müslüman ülke temsilcileri ve Genel Sekreter Drs. Jan Slop'un katıldığı toplantıda, alınan "Bu toplantıda Kuran'ın Allah Kelâmı ve Hz. Muhammed'in ise Hz. İbrahim'den beri gelen Peygamberler zincirinin bir halka­sı olduğunu ve asla sahte peygamber olamayacağını itiraf ettik" kararına itiraz edenler de vardı.

MÜSLÜMAN ÜLKELERDEN GELEN HIRİSTİYAN TEMSİLCİLER İTİRAZ ETTİLER

Bu kararlara özellikle Müslüman ülkelerden gelen temsilci­lerin, "Eğer bu kararları dünyaya ilân edersek, İslam dünyasında Hristiyan kalmaz ve hepsi Müslüman olurlar" diye itiraz ettikleri görülüyor.

PROF. AKGÜNDÜZ KAYIP HALKAYA ULAŞMAYI BAŞARDI
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, yaptığı araştırmalar ve kurduğu temaslar sonucucu söz konusu konfaransın içeriğinin yer aldığı kitapçığa zor da olsa ulaşmayı başardığını belirtiyor.
Prof. Akgündüz, "7 yıldır Hollanda'da İslâm Üniversitesi'nin rektörlüğü­nü yapıyorum ve Hz. Muhammed'in (sav) verdiği müjde­nin gerçekleşeceği günleri bekliyorum. Bütün sıkıntılara rağ­men beni orada tutan sebep, Hz. Peygamber'in verdiği müjde ve Bediüzzaman'ın ısrarla bu müjdenin gerçekleşeceğine dair tespitleridir. Ancak yeni Papanın olumsuz beyanları, Avrupa Devletleri'nin menfî yaklaşımları, Danimarka'daki karikatür olayları, Hollanda'da Wilders gibilerin olumsuz hareketleri, Batıda ve Amerika'da artarak devam eden "Islâmofobi parano-yaklığı" bu ümitlerimizi kırıyordu. Ancak Hollandalı bir araştırmacı ve papazın bana ve de­ğerli meslektaşlarıma yaptığı bir sitem bizi uykudan uyandır­dı.
Bu uzun yıllar papazlık yapmış olan insan, daha sonra bu kararları değerlendiren bir makale yazmış ve adını şöyle koy­muş: "Hristiyanların Hz. Muhammed'i Tanımasıyla Alâkalı Tartışmalar." Bu meslektaşımız şunu haykırıyordu: "Siz Avrupalılara ve Hristiyanlara sitem ederken, kendi ku­surlarınızı görmüyorsunuz. Rotterdam İslâm Üniversitesi gerçek manada diyalogun ve Peygamberinizin verdiği müjdeyi gerçek­leştirecek bir adım. Daha ötesi var. Ben size Müslümanların ma­alesef değerlendiremediği ve sonra da ortadan kaldırılmaya ça­lışılan Kiliseler Birliği'nin tarihî bir kararından bahsedeceğim" diye özetliyor bu tarihi belgeyle kendisini buluşturan olayları.
HZ. MUHAMMED'İN HADİSİ ŞERİFİ IŞIĞINDA YAPILAN YORUM
Akgündüz, kitapla ilgili olarak konuk olduğu Ülke TV'nin Sıradışı programında Turgay Güler'in sorularını yanıtlarken, bu eserin ne anlama geldiğini açıkladı ve Avrupa'dan bir İslami devlet doğacağını söyledi.
Akgündüz'un bu öngörüsünün dayanağı, Ahmed İbn-i Hanbel'in "Müsned" adlı Hadis kitabında, Ebu Davud, İbn-i Mace ve İbn-i Hibban'ın "Sünen" adlı eserlerin­de ahirzaman ile alâkalı olarak kaydettikleri çok önemli bir hadis: "Bir gün gelecek Hristiyanlarla (Rum ile) tam bir emni­yet içinde barış yapacaksınız. Siz ve onlar yani Müslümanlar ve Hristiyanlar, kendilerinin dışında müşterek bir düşman ile bir­likte savaşacaksınız. Galip gelecek ve çok kazanımlar elde ede­ceksiniz. Sonra tepeli bir çayıra konaklayacaksınız."

"Bu hadisi belli yerlerde Bediüzzaman da kullanmakta­dır" diyor Akgündüz ve ekliyor, bir kısım İslam alimleri bu Hadis'in, Hıristiyan alemi tarafından "Har-Magedon" veya "Armageddon" adıyla bilinen ve hayır ile şerri birbirinden ayıracak ve dünyanın sonunu getirecek savaş olduğunu açıkladıkları kıyamet alameti olaya işaret ettiğini zikretmektedirler. Bazıları ise Avrupa ve Amerika ile Müslüman Alemi arasında çıkacak büyük bir savaşa işaret ettiğini izah ediyorlar. Ancak biz buna katılmıyoruz. Bediüzzaman'a göre bu ortak düşmün dinsizlik cereyanıdır. Doğru yorumun Bediüzzaman tarafından yapıldığına inanıyoruz"

"Meşrutiyet yıllarında Ezher şeyhlerinden Şeyh Bahit, Bediüzzaman Said Nursi’ye sorar: Avrupa ve Osmanlı konusundaki görüşün nedir?” Bediüzzaman şu cevabı verir: “- Avrupa bir İslâm Devletine, Osmanlı Devleti de bir Avrupa devletine hâmiledir. Bir gün gelip doğuracaklardır." Aradan 10-15 sene geçmeden Osmanlı doğurur. Avrupa henüz doğumunu yapabilmiş değildir. Ancak doğum sancıları çoktan başladı. Bu belge bunun en önemli kanıtıdır diyor" Prof. Dr. Ahmet Akgündüz.

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz'ün konuk olduğu Ülke TV'deki Sıradışı programına video kısmından ulaşabilirsiniz.

HABER7.COM
http://www.haber7.com/haber/20100209/Kiliseler-Birliginin-HzMuhammed-karari.php


 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Mesajın özü bu: "zira Hristiyanlar vahyin ancak diğer peygamberlerden daha bü*yük olana gelebileceğine inanmaktadırlar" yani istediğniz kadar diyaloga girin, Hz Peygamberi kelime-i tevhidde kabul etmedikleri sürece kafirdiler ve Tevbe suresi 29. ayetin muhatabıdırlar. Zira ayet gramer olarak geniş zamanlıdır, muhkemdir ve indiği andan itibaren mutlak manada kıyamete kadar caridir. Ha biz ayetin manasında tebid-tağyir-tevil yaparız diyorsanız bende derimki muhkematta tevil-tağyir-tebdil fıkhen küfürdür, kendinizi ateşe atmayın...

esas mesajın özü için aşağıdaki alıntımı inceleyiniz lütfen..

"Bu toplantıda Kuran'ın Allah Kelâmı ve Hz. Muhammed'in ise Hz. İbrahim'den beri gelen Peygamberler zincirinin bir halka­sı olduğunu ve asla sahte peygamber olamayacağını itiraf ettik"

"Bu toplantıda Kuran'ın Allah Kelâmı ve Hz. Muhammed'in ise Hz. İbrahim'den beri gelen Peygamberler zincirinin bir halka­sı olduğunu ve asla sahte peygamber olamayacağını itiraf ettik" kararına itiraz edenler de vardı.


İnanılması güç ama bu ifadeler Avrupa Kiliseler Birliği üyesi Hıristiyan Dünyasının önde gelen saygın isimleninin altına imza attığı bir toplantıda alınmış ortak karar.

TARİHİ İTİRAF

Avrupa Kiliseler Birliği'nin 5 -10 Mart 1984 tarihleri arasında Avusturya'nın Pölten Şehri'nde gerçekleştirdikleri konferansta Hz. Muhammed'in Hak Peygamber olduğunu ve Kuran'ın Allah Kelamı olduğunu kabul ve tastik ettikleri ortaya çıktı.


istenen yere değilde başka kısma görmeniz sizin karakteriniz galiba muhterem..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Orhancan, bu tecrübeyi beraber yaşadık; çeşitli vesilelerle Elmalılı, Mahmud efendi, Ebubekir Sifil, Mehmet Talu'yu İTİKADINIZA şahid olarak gösterdiniz. Hepsi aleyhinize çıktı. İTİKADINIZI ve iştigalinizi en sert sözlerle reddediyorlar. Hatta, hiç unutamıyorum; "Sifil hoca bize destektir, Ehli Tarik'e duyrulur" dediğiniz bir müzakere yapmış idik geçen sene... Biz de, Sifil hocanın hakkınızdaki en ağır sözlerini alıntılamıştık. Ve üzerine diyebildiniz: "Sifil hoca, dönektir zaten, bir dediği bir dediğini tutmaz!"... İşte böyle. Kusuru yüze vurmak için değil. Sizi ilzam etmek ve Hakka döndürmek için bundan bahsediyorum.

Yani artık, iyi niyetli bir yanılma değil KASITLI bir İFSADAT içinde (uğraşında) olduğunuzu düşünmeye başladım. Eğer iyi niyetli olsa idiniz, bizzat şahid gösterdiğiniz kimselere itibar etmeye başlar, yanlışa yanlış derdiniz. Öyle değil mi? Yoksa, intala bu DİYALOG propagandalarını sürdürmeye ne gerek var?
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Orhancan, bu tecrübeyi beraber yaşadık; çeşitli vesilelerle Elmalılı, Mahmud efendi, Ebubekir Sifil, Mehmet Talu'yu İTİKADINIZA şahid olarak gösterdiniz. Hepsi aleyhinize çıktı. İTİKADINIZI ve iştigalinizi en sert sözlerle reddediyorlar. Hatta, hiç unutamıyorum; "Sifil hoca bize destektir, Ehli Tarik'e duyrulur" dediğiniz bir müzakere yapmış idik geçen sene... Biz de, Sifil hocanın hakkınızdaki en ağır sözlerini alıntılamıştık. Ve üzerine diyebildiniz: "Sifil hoca, dönektir zaten, bir dediği bir dediğini tutmaz!"... İşte böyle. Kusuru yüze vurmak için değil. Sizi ilzam etmek ve Hakka döndürmek için bundan bahsediyorum.

Yani artık, iyi niyetli bir yanılma değil KASITLI bir İFSADAT içinde (uğraşında) olduğunuzu düşünmeye başladım. Eğer iyi niyetli olsa idiniz, bizzat şahid gösterdiğiniz kimselere itibar etmeye başlar, yanlışa yanlış derdiniz. Öyle değil mi? Yoksa, intala bu DİYALOG propagandalarını sürdürmeye ne gerek var?

Bu bir tecrübe olsa iyidir.. Bediüzzamana başkalaştırmak diye konulardan başladınız.. nerde risale-i nur düşmanlarını sözleri varsa kabul ederek tartışmaya devam ettiniz.. farklı konularda gerçek Seyyid olanların görüşlerini red edip banlayıp attınız.. ve en meşhuru da Efendimizin (SAV) idrarını içme ve ne kadar olduğunu tartışmanızdı..

Bizim konularda olduğu kadar bilgilendirdim... Mahmut Efendinin, Hocaefendi için söylediklerini kendi sitenizden alıntı yaparak hüsnü zannını aktardım.. M.Talunun sözleri ve Hocaefendiden aldığı ikaz yakazasını yazdım ama sonunda olmadı.. E.Sifil sitesinde Bediüzzaman için kelam konusunda Müceddid dedi ve nakşibendi rumuzlu kardeş alıntı yaptı ve ikrar etti... fotoğrafladım.. ama kısa bir süre sonra E.Sifil sayfasından sildi.. ve asla DÖNEK demedim.. bu söz sizlerin uydurması..

Diyalog konusunda kardeşlerimize aydınlatmak amacıyla alıntılar yapıyorum... ama sizler anlayamazsınız aklınız başkasının cebinde..

Aslında anlıyorsunuz ama anlamamazlıktan gelerek olayı sulandırıyorsunuz... artık risale-i nur talebelerinin olduğu kadar Hocaefendi ve gönüllüler topluluğunun aduvv-u ekber bir şahsı olarak sizlere ilan etmiştim.. ve aynen yineliyorum.. vu bu yaptıklarınıza ve Bediüzzaman hakkındaki değişmeyen fikrinize Efendime (SAV) ve Mevlana Halidi Bağdadi (KS) HZ. lerine şikayetlerime yeniliyorum.... selametle..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Siz aydınlatmıyorsunuz; siz batıl fikirlerinizi yaymak peşindesiniz.

Bu başlıkta (yanlış hatırlamıyorsam bu başlıktaydı) Talu'nun görüşlerini yazdık Okudunuz mu? Okuduysanız, hani öne sürdüğünüz Talu'ya uymak?! Ya da neden onu bunu kendinize destekçiymiş gibi göstermek ihtiyacındasınız?

Not: Yazıp kaldırdı o nedenle Sifil'e güvenilmez gibi bir kelam ettiniz. Dönek dememiş olabilirsiniz ama bu "güvenilmez" lafını hatırlıyorum. Mana olarak dönekten ne farkı var? Allasen. Şu düştüğünüz hale bakar mısınız? Halbuki Sifil'i ilk defa da siz öne sürmüştünüz!

İkinci bir husus şu Gülen'in Marorvicht'e söylediklerine ve Odessalı Hıristiyanlar beyanatına hiç girmemeniz bir taktik midir?
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
1. Elestirilen diyalog kafirleri cennete koyan,hristiyanligi hak din gibi tanitan diyalog türü.fethullah gülen bu diyalogculardan degil....

2. Gülen'in Marorvicht'e söylediklerine ve Odessalı Hıristiyanlar beyanatına yönelik yapilan elestirilere kendilerinden aciklama yapilacaktir insaAllah,sabredin hemen damgalamayin...

Usame,sanada sira gelecek.Su siralar vaktim yok.Allah izin verirse senin mollanida arastiracagiz,delikanforumda itiraz ettigin tartismali konularida ele alacagiz insaAllah.
 
Üst