Hristiyanlar Ayasofya'nın kilise olma hayali ile; Müslümanlar keza cami olması hayali ile... Kudüs şehri desen o da öyle... Bu bitmez. Beni kahreden şey, din kavramının sosyolojik ve siyasal pencerelerde mülahasa edilmesidir (tarif edilmesidir). Ya Allah? Herkes onu unutmuş, kendi menfî derdine düşmüş. Bütün bu itiş kakışmaların tek sebebi DİN kavramına sosyolojik ve kültürel imajların enjekte edilmesindendir. Oysa din bağlamında İslam = tevhid. Salt, yalın ve arı su gibi berrak tevhid. Bu açık seçik Kur'an'ın her yerinden fışkırıyor, her ayetten bağırıyor ama gören yok. Çünkü Allah'ın farkındalığı değil, insanın farkındalığı önem kazanmış. Herkes kelamda hakkı değil, kendi hayvanî nefsinin tatminini arıyor. Oysa Allah, nübüvvetle her defasında işte bu imajları temizlemiş. Biz nübüvvetin bile ne olduğunu unutmuşuz. Sevgili Musa'nın getirdiği kelama Yahudiler ne yaptı, bir düşünün? Sevgili İsa geldi ve eklenen kirli imajları temizledi. Hristiyanlar ne yaptı? Papazlar zamanla yeni imajlar soktular ve bu imajlar üzerinden sömürü düzeni kurdular. Sevgililer sevgilisi Muhammed geldi ve bu imajları (putları) temizledi, tevhidi arı duru berraklığına kavuşturdu. Unutmayın ki ilk insandan bu güne kadar tarihi süreçte İslam, arı duru tevhid çizgisidir. Bu çizdiden sapan İslamdan çıkıyor, sapmalar oluyor. Bu sapmalar uzun zaman diliminde kitle bazında olduğu için farkedilmiyor. Ne zaman ki nübüvvet devreye giriyor, o vakit anlıyan anlayıp düz çizgiye tekrar dönüyor. Dönmeyenler ise kendilerine İslam çizgisinden hariç bir kimlik biçiyor. Bizde de zamanla kirlenmeler başladı. Lakin korunma vaadi verilen tevhid zikri korundu/korunuyor. Onun için nübüvvet kapısı kapanmıştır. Lakin bu zikir, dikenler arasında bir gül gibi duruyor. O gül solmuyor ama farkedilmiyorda. Dışarıdan bakan, dikenleri görüyor. İçinde olan ise dikenler yüzünden o gülü dışarı projekte edemiyor. İşte bu vaziyet, o dikenleri temizleyecek müjdelenmiş kişileri bekliyor.
Unutmayın ki Allah, imajdan münezzehtir. Böyle inanmak gerektir. Böyle olmasının hikmetleri vardır. Çünkü insan imaj üzerinden düşünür, imaj üzerinden sömürür, imaj üzerinden kandırır, manipüle eder, zulüm yapar, sistemini bununla kurar. İmaj yoksa bütün bunları yapamaz. Onun için Allah şekilden münezzehtir. Kanun koyucunun, rızıklandıranın, iyiyi kötüden ayıranın, her şeyin üstünde olanın, eşsiz benzersiz olanın şekilden münezzeh olması şarttır. Ne zaman ki şekle sokuldu, birilerinin sömürü aracı oluverdi. Bu durum O'nu rahatsız ediyor, gazaplandırıyor. Bu nokta, hristiyan ve yahudilerin kabullenmekte zorlandığı noktadır. Keşke bilseler.. Atalarından kalan dini(!) sorgulamaktan korkuyorlar. Kalplerinin derinliğinde hissediyorlar ama işte, o kadarla kalıyor. Keşke bilseler..
Tevhid idraki bireyde pekişsin. O bireylerden oluşan toplumu o vakit siz görün. Yeryüzü böyle toplumları çok nadir gördü. Ne kadar bereketli, ne kadar ahlak pırıldatıcı bir temsil olduğunu bir bilsek onlardan hiç ayrılasımız gelmezdi. En güzeller onlar. En seçilmişler de onlar. Bu noktada onları bile yüceleştirmemek gerekir. Çünkü onları olduran niteliğe bakmak gerek. Bütün mesele o niteliktedir. Et ve kemikte değil. Kimseyi kahramanlaştırmayın. Geldiler geçtiler. Artık biz varız. Biz ne yapıoruz, biz ortaya ne koyuyoruz ona odaklanmak gerek. Yoksa geçmişiyle övünen yaşlılardan farkımız kalmaz. Zira yaşlılıkta ki bu hal, güçten kesilmişliği kabullenememekten gelir. Kabul et, et ki ayakların yere bassın, bünyeni tazeleyecek dinamikleri aramaya başlayasın. Zira bulmak, aramakla başlar.
Tevhidin kul kalbinde barındırdığı gücü, kuvveti ve kudreti bir bilseniz. Saplantılardan ve şartlanmışlardan kurtulmanın tek yolu arı duru tevhide sımsıkı sarılmaktır. Onu taşımak bir erdemdir. Sımsıcaktır. Aç bırakmaz, muhanete muhtaç etmez, çokluk içinde seni gizler, öylece halvet edersin O'nunla.. Kötü işlere meyletmezsin, iyi işler peşinde koşarsın..
Ama olacak, tevhid güneşi tekrar pırılll pırıl parlayacak. Göreceksiniz Allah nurunu tamamlayacak. Çünkü ol kitapta öyle yazıyor. Öyle vaad ediyor..
Edit: Tevhidi Anayasanın ilk maddesi yapsak.. Bu anayasada varlık sebebimizi; din, dil, ırk, mezhep farkı gözetmeden mazlumun yanında, zalimin karşısında olmakla tarif etsek. Cansız maddenin niteliklenmiş hali olan biyolojik hayata saygıyı, bu hayatın nitelikli ve erdemli devamlılığına hizmet eden bütün olguları korumayı yaradandan ötürü kendimize vazife adletsek. Ekmeğimiz, suyumuz; evimiz, yurdumuz; makinemiz, fabrikamız; işimiz, emeğimiz; silahımız, ordumuz; memurumuz, eğitimimiz... velhasılı bizi biz edecek ne kadar araç gereç varsa bu bilinçle üretsek; bu bilinçle tüketsek; bu bilinçle kavramları tarif etsek... O vakit hangi kötü bizim bileğimizi bükebilir ki? Sen bütün mazlumların şemsiyesi olmak için güçlensen, bunun için cengaver olsan o vakit bu temelden aldığın kudretle senin sırtını kim yere getirebilir, söyle?
Doğada bitkinin, hayvanın, hava ve suyun, denizin, ırmağın bile temizliğine kavuşacağı huzur iklimi bu bilinçten geçer. Fert fert nereye gitse kalbinde taşıyacağı bu bilinç kesrette vahdet bilincidir. Onun elinden, belinden ve dilinden herkes emindir artık. Tek düşmanı, bu bilicin kökünü kazımaya kastedenler olacaktır. Bu bilince düşman olan, zayıfın sahibine, mazlumun sahibine, zalimin düşmanına düşmandır.
Ne diyor Allah: Sizin sekineniz (güven ve huzurunuz) kalbinizde ki imandır. İşte o iman tevhidtir. O arı duru tevhidin sağına ve soluna ekleyeceğin her şey ayrım gayrım getirir. Çüknü O hariç her şeyin imajı vardır. İman, imaj kaldırmaz. İmaj, imanı kirletir..