Binali Yıldırım Böyle Buyurmuş: “Hukukun Olduğu Yerde Ahlâk Konuşulmaz.”
bu zat da kendini nimetten sayıyor ya kendisine "Alev Alatlı’nın muhteşem deyişiyle, “her yasal olan helâl midir?” sorusunu sormalıyız."
tam da bu noktada; islamda demokrasinin imkansız olduğu ile ilgili, demokrasi kritiği yapabilirim ama vaktim az. dileyen aşağıdaki linke bakabilir:
Hollanda'daki aşırı sağcı Wilders Özgürlükler Partisi'nden Avrupa Parlamentosu üyesi Barry Madlener, ABHaber'e Türkiye-AB ilişkilerini değerlendirdi.
haberin linki:
Türkiye'nin sonu şeriat!
"Türkiye'nin sonu şeriat!
Türkiye'nin AB üyesi olmasının tam bir hayal olduğunu savunan Hollandalı sağcı parlamenter, İslam'la demokrasinin birarada yürümeyeceğini savundu..
Türkiye AB Karma Parlamento Komisyonu KPK üyesi de olan Maldener,Türkiye'nin AB üyesi olmasının tam bir hayal olduğunu,bu hayali de Türklerin gerçek görüp kandığını kaydetti.
BAĞIŞ BANA LAF YETİŞTİRECEĞİNE..
Maldener şunları söyledi: Bakın bugüne kadar 68 toplantı yapılmış. Türkiye hala AB üyesi değil. Daha 100 toplantı yapılır. Türkiye gene üye olamaz. Türkiye AB üyesi olamayacak. AB Bakanı Bağış gerçekleri söylemiyor. Bağış bana konuşmasın. Bağış karikatür çizdiği için adli sürece tabi tutulan karikatürcülerden bahsetsin. Bağış gazetecilerin düşüncelerinden,insanların kitap yazdıkları için niçin hapise atıldıklarını anlatsın. Bağış bunları anlatsın. Bana cevap yetiştirmesine gerek yok. Bağış şov yapmasın. Avrupa Komisyonu'nun pozitif ajandasından bahsediyor. Bunların da hepsi hayal ürünü. Tek gerçek Türkiye'nin AB üyesi olamayacağıdır.''
AB üyesi ülkelerin kapalı kapılar aradında farklı kamuoyu önünde farklı Türkiye politikası izlediklerini hatırlatan Maldener, "AB üyeleri kendi çıkarları için kamuoyu önünde Türkiye'nin üyeliğini destekliyor. Kapalı kapılar ardında ise Türkiye'nin AB üyeliğine karşılar. Niçin Türkiye'nin AB üyeliğine doğrudan karşı çıksınlar. Ticari çıkarları var. Tam bir hipokriSi. Niçin Türkiye bugüne kadar üye olamadı. Her şey ortada" dedi.
Almanya ve Fransa'nın Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olduklarını ancak kendi çıkarları doğrultusunda Türkiye'nin AB üyeliğini kullandıklarının altını çizen Maldener,
'Amanya ve Fransa Türkiye'nin AB üyeliği sürecini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirdi bugüne kadar. Gerçek bu' diye konuştu.
İSLAM'LA DEMOKRASİ İMKANSIZ!
Demokrasi, kültür ve din farklığı yüzünden Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkıldığının bir kez daha altını çizen Barry Maldener daha sonra şunları kaydetti:
Türkiye Gazze'deki teröristleri destekliyor. Türkiye İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinejad'ın en yakın dostu. Türkiye bu şartlar altında Avrupa ile sağlıklı ilişkiler geliştiremez.
Bir kere şunu görmemez gerekiyor.İslam ile demokrasi birarada yaşaması imkansız. Tüm İslam ülkeleri geri kalmış. Bir tane gelişmiş İslam ülkesi yok.İslam'da devlet yönetimi günlük yaşam birbirinden ayrılmıyor. Hepsi içice karışmış. İslam ülkesiyseniz şeriat yönetimine geçmek zorundasınız. Seküler laik devlet yapısı imkansız. Zaten geri kalmanın en önemli sebebi bu. Hıristiyanlıkta ise İslamın tam tersi din devlet işleri birbirinden ayrılmış durumda. Gelişme bunun için oluyor. Hıristiyan ülkelerde bilim akılcılık ön planda.Din ile devlet işleri ayrı. İslam' da böyle değil.Bu açıdan İslam ülkelerinin sonu şeriat. Türkiye'ninde sonu şeriat ile yönetim. Bundan kaçması imkansız .Ama bugün ama yarın.''"
ayrıca binali beyin, kalem suresinin 4. ayetinde geçen "Ve her halde sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin " ifadesinde geçen "ahlak" kavramından ne anladığını kendisinden duymak, kavramın ne anlama geldiğini bilmiyorsa "danışmanlarına" sorarak cevap vermesini beklemek, hem mümin gibi hakkımızdır.
bu zata olan saygı ve güvenim de tükendi. hepsi kurşun asker olmuş.
kavramlar anlamını bilmeyen cahillerin ağzında....
bizi kimlerin yönettiği de bu arada belli oldu. ilk başta samimiyetle yapılan görevlerin, sonradan çoluk çocuğun geleceğini garanti altına almak, ganimetten nemalanmak, için "okçular tepesinin" terk edilmesi ile nasıl bir talana dönüştüğünü, mücahitlerin nasıl müteahhite dönüştüğünü ibretle izliyoruz. bunlarıın artık tek amacı kalktıklarında pislikleri görünecek koltuklarda ne pahasına olursa olsun oturmaya devam etmek. bunun için de “Hukukun Olduğu Yerde Ahlâk Konuşulmaz.” diyebiliyorlar. mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler....
burada "ayak-baş" metaforuna atıf yapmak istiyorum.
aklıma 1933 yılında nasyonel sosyalistlerin lideri hitleri in demokrasi yolu ile, seçimle iktidara geldikten sonra yaptığı ahlaksızlıklar ve almayayı nasıl bir felakete sürüklediği geldi. konu ile ilgili olmayabilir ama aklıma geldi işte...
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olduğu halde, Meclis Başkanlığından istifa etmemesi üzerine, yukarıdaki cümleyi sarf etmiş Binali Yıldırım…
Seküler toplumların “etik” temelli bir hayat tarzı olduğu gibi, Müslümanların da “ahlâk” temelli davranış biçimleri vardır.
Ahlâkî zeminini kaybetmiş hukuk sisteminin meşruiyetine gölge düşer. Kuru, donuk ve soğuk maddî yaptırımlar yığınına döner.
Egemenlerin ideolojik dayatmalarının hukuka dönüştürülmesinin insan ve toplum üzerindeki istismar ve kimlik buhranı başka bir yazının konusu olabilir.
İnsanın doğuştan sahip olduğu vicdan, merhamet, tutarlılık, utanma duygusu, iyi örneklik, hesap verebilirlik, şüpheli şeylerden kaçınma gibi olumlu özellikler; ahlâkî olanla hayat bulabilir.
Güç zehirlenmesi nasıl bir şeydir?
Darbe anayasalarının gölgesinde geçerlilik kazanmış hukuk metinlerine, işimize gelince yüksek değer mi atfedeceğiz?
Hem dindar bir görüntümüz olacak hem de değerlere dayalı ahlâkî normları dikkate almayacağız öyle mi?
Hukuka uygunsa imkânlarımız oranında günah işlemeye devam mı edeceğiz?
Hukuka uygun kılıflar giydirilmiş yolsuzluklar, arsızlıklar ve düzenbazlıklara ne diyeceğiz?
Hangi sistemde yaşarsa yaşasın inanan bir insan, başkalarına iyiliği tavsiye etmeden önce kendine bakmalı değil midir?
Ahlâkî zemininiz yoksa; inancınız, söyleminiz rant kapısına dönüşmez mi?
Bal tutup parmağınızı mı yalıyorsunuz?
Gemisini yürüten kaptan mısınız?
Oy beklediğiniz insanlara sunduğunuz kelimelerin karşılığı sizde olmayacak mı?
“Başkaları da istifa etsin!” ne demektir? Herkes kendisinden sorumlu değil midir? Doğru ve erdemli davranışlar yanlışlar üzerine bina edilebilir mi?
Hukuku kuşatan bir ahlâk yoksa her yol mubahtır. Geceleyin sağılan süte su karıştırabilirsiniz. Ürettiklerinize kanserojen maddeler ekleyebilirsiniz. Ranta dayalı imar plânı değişiklikleri yapabilirsiniz. İmar geçecek yerleri bilir, çevresindeki arazileri alabilirsiniz. İthalat rejimini kısa bir süre değiştirerek birileri için muafiyet tanıyabilirsiniz. Dev ihaleleri adrese teslim şartnamelerle yapabilirsiniz. Yasal kumarhaneler, genelevler açıp, piyangolar, at yarışları düzenleyebilirsiniz. Her gün televizyonlarda arz-ı endam eden, şiddetin her türlüsünü barındıran mafya dizilerine izin verebilirsiniz. Yasal ihlâl örneklerini çoğaltabiliriz.
İyi örnekler görmek isteyen topluma ne diyeceğiz? Çocuklarımıza nasıl bir gelecek inşa edeceğiz? Adâletin bereketli esintileri bizde hayat bulmayacak mı?
İyileri mezarda, iyilikleri tarihin kapanmış sayfalarında mı arayacağız?
Kötülükler bir virüs gibi yayılırken dört bir yana, rol modelliği başkalarına mı havale edeceğiz?
Alev Alatlı’nın muhteşem deyişiyle, “her yasal olan helâl midir?” sorusunu sormalıyız.
Kimseyi ayırt etmeden söylemek gerekiyor: Hayatın her alanında, bırakın yasal/helâl sorgulamasını, maalesef “harama bile hile katan” bir çizgideyiz. Suçluyu dışarda aramaya hakkımız yok.
Lütfen düşünelim…
16.01.2019, Kardelen/Ankara
Binali Yıldırım Böyle Buyurmuş: “Hukukun Olduğu Yerde Ahlâk Konuşulmaz.”- M. Yavuz AY