- Katılım
- 30 Eyl 2013
- Mesajlar
- 6,183
- Tepkime puanı
- 473
- Puanları
- 83
Bütün meal ve tefsirlerde zikir kelimesini Kur'an veya kitap olarak çevirmişler. Öyle anlamışlar. Bu manada yanılgıya düştüklerini düşünüyorum!
Zikir, Allah'ın kendisini gündeme getirmesidir ki bu manada tevhid akidesini kapsar. ''Biz İsa'ya zikir indirdiğimiz gibi senin kalbine de zikri biz indirdik'' mealinde ki ayetlerde Allah, tevhid davasını kastetmektedir. Bozulan tevhidi zikretme misyonu kalbe inmiş oluyor ki şahısta bu nübüvvet belki velayet olmaktadır.. Muhatabı akıl sahipleridir. Muhtemelen muvahhidlerin yeryüzünde kalmadığı anda bu zikir kalbe verilince bu velayete bağlı bir nübüvvet oluyor. Çünkü direk Allah'tan verildiği için. Eğer muvahhidlik var iken şahıstan şahsa verilirse velayet oluyor.
Zikir= Tevhid
Şöyle ki Allah bu zikri her yere ve her şeye indirmeye kâdirdir. Zaten zikir, anmak demek. Neyi anıyor? Tevhidi, yani Allah'ın birliğini.
Şunu akılda tutmak gerekir: Seçilmişlik, direk bu zikrin verilmesiyle ilintilidir. Zikir neye verilirse o şey seçilmiş oluyor. Kategorik olarak eşitleri arasında seçilmiş oluyor. Bu nüansı çok iyi anlamak gerekir.
Eğer bu zikir kalbe inerse o kalbin sahibi velayete eriyor, dolayısıyla insanlar arasında seçilmiş olyor. Eğer bu zikir bir kitaba yükenirse o kitap seçilmiş oluyor, Kur'an gibi. Düşün! Öyle ya, İncil ve Tevrat'da Allah kelamıdır lakin seçilmişlikleri, zikrin tahrif olmasıyla kalkmış oldu.. Bir adım öteye geçiyorum: Eğer bu zikir, bir kavme verilirse o kavim seçilmiş oluyor. Şöyle ki: Ben-i İsrail'in seçilmişliğinden bahseder Allah!!! Bu seçilmişlik, eğer tevhid davasını temsil varsa vardır. Yani zikir varsa vardır. Ben-i İsrail'in seçilmişliği niçin kaldırıldı. Ne alındı onlardan? Tevhid!!!
Bu bağlamda Allah'ın Arapları tehdit etmesi de böyledir. Başka bir kavme veririm diyor! Orada alınan ve verilen bir şey var. Araplar tevhid davasını, yani zikri asıl olmaktan çıkartıp merkeze Kur'an'ı koyduğu için fırkalara ayrıldılar. Birbirlerini Kur'an üzerinden tekfir ettiler. Oysa tekfir ettikleri kişilerde tevhid ehliydi. Bu tekfirlerin sebebi merkezde tevhid olmayan bir din algısıdır. Hz. Ali'nin ''sözleri doğrudur lakin niyetleri batıl'' dediği budur. Bu sözü Hz. Ali, Sıffin savaşında ''Kur'an hakem olsun'' diyenlere karşı söylemiştir. Çok enteresan bir nüans var orada! Kalpte tevhid yoksa Kur'an bile fitne sebebi olabiliyor. Demek ki aslolan hep tevhidtir..
Sonra tarih sahnesine Allah Türkleri çıkardı. Zikri onlara indirdi, onlara yükledi bu sırrı. Türkler bu zikirle(tevhid davası) seçilmiş oldu. Bereket buldu, önü açıldı, taht verildi. Tevhid ehli olmayanların üzerine gazâ etti. Gazi oldu.. Allah onları seçti, onlar Allah'ı sevdi. Dolayısıyla Kur'an'a hürmet, Hz. Peygambere hürmet nasıl ki tevhid üzerinden yürüyorsa aynı şekilde Türklere de muhabbet beslenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu muhabbet, Allah'ın onlara yüklediği zikir üzerinden olması gerekir. Bunu söylemek ırkçılık değildir!
Bugün bu zikir kısmen sahipsiz kalmıştır. Eğer bu zikre bir kavim sahip çıkarsa, bütün müslümanları muvahhitlik altında toplamaya başlarsa Allah ona bu zikri yüklemiş olacak, Bereket verecek, önünü açacak. Lakin şu noktaya dikkat etmesi lazım. Kur'an'ı merkeze koymayacak, zikri merkeze koyacak. Eğer ''söz doğru lakin niyet batıl'' denilen noktaya düşmek istemiyorsa bu çok mühim bir nüans oluyor! Bu zikir perspektifinden Kur'an'a kıymet verecek. Nübüvvete bile bu zikir üzerinden kıymet ve hürmet gösterecek. Her şey zikir varsa vardır. Zikir yoksa bu dinin hristiyan ve yahudilerden farkı kalmayacaktır. Unutma ki İhlas Suresi bu zikri içinde barındırdığı için ön plana çıkmıştır. Üç ihlas okuyan Kur'an'ı hatmetmiş gibi oluyor.
Ey salik bilmiş ol ki Ayet mefhumu kelamdan ibaret değildir. Her şey bir tecellinin zahire gelmesiyle ayet olmuştur.
Ey salik, Kelam Allah'tandır. Lakin Allah, kelamdan ibaret değildir. Sen kelamda vahdeti gör. Kelamda gördüğün vahdetle kâinata bak. Kainat ayetleri içinde gene bir vahdet vardır. O vahdeti gör sen!
Ey salik, matematiğin temeli 0 ve 1'dir. Matematiğin tevhidi budur. Maddenin temelinde gene buna benzer bir vahdet vardır.
Kesrette vahdet bul beyim, Bâkî saâdet bul beyim..
Bu bağlamda velayetin sırrı vahdet-i vücutla ilintilidir. Vahdet-i vücut, tevhid idrakinin son demidir. En şerefli makamıdır. Bu bilince sahip olmayanın bekâ bulması mümkün değildir. Bu bilincin haricinde duran her bilinç, kendine pay biçmekle Allah'a mekan biçtiğinin farkında olsun.
Bu sırrı bilip hakka gidelim, cemali ba kemale seyridelim..
DostunDostu
Zikir, Allah'ın kendisini gündeme getirmesidir ki bu manada tevhid akidesini kapsar. ''Biz İsa'ya zikir indirdiğimiz gibi senin kalbine de zikri biz indirdik'' mealinde ki ayetlerde Allah, tevhid davasını kastetmektedir. Bozulan tevhidi zikretme misyonu kalbe inmiş oluyor ki şahısta bu nübüvvet belki velayet olmaktadır.. Muhatabı akıl sahipleridir. Muhtemelen muvahhidlerin yeryüzünde kalmadığı anda bu zikir kalbe verilince bu velayete bağlı bir nübüvvet oluyor. Çünkü direk Allah'tan verildiği için. Eğer muvahhidlik var iken şahıstan şahsa verilirse velayet oluyor.
Zikir= Tevhid
Şöyle ki Allah bu zikri her yere ve her şeye indirmeye kâdirdir. Zaten zikir, anmak demek. Neyi anıyor? Tevhidi, yani Allah'ın birliğini.
Şunu akılda tutmak gerekir: Seçilmişlik, direk bu zikrin verilmesiyle ilintilidir. Zikir neye verilirse o şey seçilmiş oluyor. Kategorik olarak eşitleri arasında seçilmiş oluyor. Bu nüansı çok iyi anlamak gerekir.
Eğer bu zikir kalbe inerse o kalbin sahibi velayete eriyor, dolayısıyla insanlar arasında seçilmiş olyor. Eğer bu zikir bir kitaba yükenirse o kitap seçilmiş oluyor, Kur'an gibi. Düşün! Öyle ya, İncil ve Tevrat'da Allah kelamıdır lakin seçilmişlikleri, zikrin tahrif olmasıyla kalkmış oldu.. Bir adım öteye geçiyorum: Eğer bu zikir, bir kavme verilirse o kavim seçilmiş oluyor. Şöyle ki: Ben-i İsrail'in seçilmişliğinden bahseder Allah!!! Bu seçilmişlik, eğer tevhid davasını temsil varsa vardır. Yani zikir varsa vardır. Ben-i İsrail'in seçilmişliği niçin kaldırıldı. Ne alındı onlardan? Tevhid!!!
Bu bağlamda Allah'ın Arapları tehdit etmesi de böyledir. Başka bir kavme veririm diyor! Orada alınan ve verilen bir şey var. Araplar tevhid davasını, yani zikri asıl olmaktan çıkartıp merkeze Kur'an'ı koyduğu için fırkalara ayrıldılar. Birbirlerini Kur'an üzerinden tekfir ettiler. Oysa tekfir ettikleri kişilerde tevhid ehliydi. Bu tekfirlerin sebebi merkezde tevhid olmayan bir din algısıdır. Hz. Ali'nin ''sözleri doğrudur lakin niyetleri batıl'' dediği budur. Bu sözü Hz. Ali, Sıffin savaşında ''Kur'an hakem olsun'' diyenlere karşı söylemiştir. Çok enteresan bir nüans var orada! Kalpte tevhid yoksa Kur'an bile fitne sebebi olabiliyor. Demek ki aslolan hep tevhidtir..
Sonra tarih sahnesine Allah Türkleri çıkardı. Zikri onlara indirdi, onlara yükledi bu sırrı. Türkler bu zikirle(tevhid davası) seçilmiş oldu. Bereket buldu, önü açıldı, taht verildi. Tevhid ehli olmayanların üzerine gazâ etti. Gazi oldu.. Allah onları seçti, onlar Allah'ı sevdi. Dolayısıyla Kur'an'a hürmet, Hz. Peygambere hürmet nasıl ki tevhid üzerinden yürüyorsa aynı şekilde Türklere de muhabbet beslenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu muhabbet, Allah'ın onlara yüklediği zikir üzerinden olması gerekir. Bunu söylemek ırkçılık değildir!
Bugün bu zikir kısmen sahipsiz kalmıştır. Eğer bu zikre bir kavim sahip çıkarsa, bütün müslümanları muvahhitlik altında toplamaya başlarsa Allah ona bu zikri yüklemiş olacak, Bereket verecek, önünü açacak. Lakin şu noktaya dikkat etmesi lazım. Kur'an'ı merkeze koymayacak, zikri merkeze koyacak. Eğer ''söz doğru lakin niyet batıl'' denilen noktaya düşmek istemiyorsa bu çok mühim bir nüans oluyor! Bu zikir perspektifinden Kur'an'a kıymet verecek. Nübüvvete bile bu zikir üzerinden kıymet ve hürmet gösterecek. Her şey zikir varsa vardır. Zikir yoksa bu dinin hristiyan ve yahudilerden farkı kalmayacaktır. Unutma ki İhlas Suresi bu zikri içinde barındırdığı için ön plana çıkmıştır. Üç ihlas okuyan Kur'an'ı hatmetmiş gibi oluyor.
Ey salik bilmiş ol ki Ayet mefhumu kelamdan ibaret değildir. Her şey bir tecellinin zahire gelmesiyle ayet olmuştur.
Ey salik, Kelam Allah'tandır. Lakin Allah, kelamdan ibaret değildir. Sen kelamda vahdeti gör. Kelamda gördüğün vahdetle kâinata bak. Kainat ayetleri içinde gene bir vahdet vardır. O vahdeti gör sen!
Ey salik, matematiğin temeli 0 ve 1'dir. Matematiğin tevhidi budur. Maddenin temelinde gene buna benzer bir vahdet vardır.
Kesrette vahdet bul beyim, Bâkî saâdet bul beyim..
Bu bağlamda velayetin sırrı vahdet-i vücutla ilintilidir. Vahdet-i vücut, tevhid idrakinin son demidir. En şerefli makamıdır. Bu bilince sahip olmayanın bekâ bulması mümkün değildir. Bu bilincin haricinde duran her bilinç, kendine pay biçmekle Allah'a mekan biçtiğinin farkında olsun.
Bu sırrı bilip hakka gidelim, cemali ba kemale seyridelim..
DostunDostu