Wikileaks'in yayınladığı belgeler (Tüm Ayrıntılar)

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
İpin ucu kaçtı artık tutamazlar ...
yakalayamazlar kiii :)
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
WİKİLEAKS NEYİN PEŞİNDE?

Resim_1281092039.jpg
Son günlerde yayınladığı dosyalarla dünyanın gündemine oturan wikileaks.com adlı site büyük tartışma konusu oldu. ABD’li ünlü yazar Gordon Duff, wikileaks’ı İsrail’in maşası olmakla suçluyor.


WikiLeaks’in kuyruklu bir yalan olduğunu söyleyen Gordon Duff, “Lütfen herkes bu siteye gitsin ve her şeyi okusun. Ben hava durumlarında daha güvenilir bilgiler gördüm” diyerek WikiLeaks yerden yere vuruyor.

Sitenin gerçekte yazılması gereken önemli şeyleri yazamadığını iddia eden Duff, “Bütün gazeteciklere sızıntı haberler gelir, biz bunların çoğunu yazdırmayız bile. Bazılarına güvenemeyiz. Bazıları çok tehlikelidir. Bazıları açıkça gayrı meşrudur. Bazıları bas bas bağırarak İsrail’e hizmet ediyordur” diyor.

Mossad’ın Jerusalem, Fox News’e, CNN’e, Washington Post, London Times gibi gazetelere benzer hikâyeler göndererek kullandığını belirten ünlü yazar Gordan Duff, WikiLeaks, Pakistan ve ABD’yi zora sokarak Hindistan’ı kontrol altına alma girişimi olarak da değerlendiriyor. İşte o ilginç ve çarpıcı makale...
Wiki-Leaks İsrail’in ta kendisidir!
`Wiki-Leaks` şimdi sahte Bin Ladin hikâyeleri satmakla meşgul. Çoktan pili bitmiş olan Osama’yı, Afganistan’ın köylerinde dolaştırarak, CIA’i küçük düşürmeye çalışıyor. Dünya Kupası bitti, birçok insan tatilde ve önemli hikâyeler yok. Oliver Stone’un işaret ettiği gibi, İsraillilerin kontrolünde olan medya sadece böyle ölü sezonlarda, üç kuruş parayla yemleyerek, bir ayağı sakat dedikoduları sanki yüzyılın hikâyesiymiş gibi yedirebilir.

Baş hikâye bile, yani Assange’nin,CIA’in dünyayı kurtarmak için çalıştığı hissi, kuyruklu bir yalan... WikiLeaks’in kendisi kuyruklu bir yalan… Lütfen herkes bu siteye gitsin ve her şeyi okusun. Ben hava durumlarında daha güvenilir bilgiler gördüm! Assange neredeyse bir James Bond figürü. Kıyaslarsak, Woody Allen daha erkeksi.

Bütün gazeteciklere sızıntı haberler gelir, biz bunların çoğunu yazdırmayız bile. Bazılarına güvenemeyiz. Bazıları çok tehlikelidir. Bazıları açıkça gayrı meşrudur. Bazıları bas bas bağırarak İsrail’e hizmet ediyordur, ant-i Amerikanizm’le üzeri yaldızlanıp saklanarak. Bunlar “Wiki-Leaks” materyalleri. Önemli olan şey onların yazmadıklarıdır. Onlar şöyle düşünmektedirler ki; İsrail hakkında hikâyelerle ortaya çıkmak, sızıntılara karşı en çok zaafı olan, her zaman hileye açık ülkeyle ilgili, ara sıra ortaya çıkan zararsız hikâyelerdir. En büyük sızıntı kaynakları olan kendi East Jerusalem’de olduğu gibi... Bu önce New York Times’ı vurdu. Mr. Assange’nin ortaya koydukları bu hiâyeleri okuduğun zaman, Mossad’ın bir oyunundan başka bir şey görmüş olmazsın. Onlar Fox News’e, CNN’e, Washington Post’a ya da London Times’a bazı hikâyeler gönderirler. Onların böyle seçimleri vardır. Kendi arkadaşlarının ve meslektaşlarının böyle yayın kuruluşlarına ve çok daha fazlasına sahip oldukları gibi. Bugünün oyunu WikiLeaks’i kullanmak. 15 dakikalığına, helikopter videolarıyla ABD’yi Irak’ta kıyasıya eleştirmelerinin sebebi, İsrail’e ve düşmanı Hindistan’a karşı durabilme yeteneğine sahip bir ülke olan Ortadoğu’nun tek nükleer gücü Pakistan hakkında hayal mahsulü hikâyeler yaymaktır.

Peki İsrail’in Hindistan üzerinde ne gibi planları var?

İsrail Hindistan’la, onu tuzağa düşürmek için oynuyor. Yani Afganistan ve Irak’ta Amerika’ya yaptıkları gibi onları da kendi oyunlarının içine sürüklemek istiyorlar… Hindistan; kendi hükümetlerinin ayartılması, şantaja maruz kalması ile ve kendini boğazına kadar savaşa ve iç isyana batmış bulmasıyla uyanacaktır. Ve dünyanın dört bir yanında İsrail’in düşmanlarıyla savaşır bir haldeyken. Hindistan, İsrail tarafından tecavüz, yıkım ve istikrarsızlaştırmanın bir sonraki gerçek hedefidir ve bizim “WikiLeak”imiz de oyunun bir parçası. NB: Eğer hâlâ haberdar değilseniz: Hindistan, İsrail’in bu yarım küredeki ‘ihtiyaç akçesi’ olan en güçlü ortağıdır. Araştırmanızı yapın. bu iki ülke arasında cari olarak devam eden ortak imalat ve gelişme programlarının çokluğuyla şok olacaksınız. Ve evet, Mumbai bombalamalar: Kesinlikle bir Mossad-ISI-CIA’in işiydi ve başka bir operasyonla üzeri örtüldü.

Seçilmiş olan başka bir kurban ABD, İsrail’in en nefret edilen düşmanı. Ancak bu genel olarak kamuya açık değildir. Amerikan ekonomisini yağmalayan bu isimleri kontrol edin… Amerika’yı iflasa sürükleyen bu adamların yüzde sekseninin de İsrail pasaportu bulacaksınız.

Hiç kimse bu WikiLeak’in yayınladığı 90.000 sayfada neden Afganistan’daki devasa boyutlardaki uyuşturucu ticaretiyle ilgili hiçbir şeyin rapor edilmediğini sordu mu? Dünyanın dört bir yanında basında yer alan hikâyelerde yazılığı gibi başkan Karzai ve onun kardeşleri çok büyük uyuşturucu lordları iken, neden bu zikredilmedi. Bunun sebebi Karzai’nin, Hindistan-İsrail ortaklığının iyi bir arkadaşı olması ve WikiLeak’si de bu ortaklığın yönetmesi mi?

Ordunun gizli dokümanları CIA ve onun özel anlaşmalı oldukları raporlarla en üste kadar dolu. Karzai ile birlikte uyuşturucu işine bulaşmış durumda. Ve yine, bazıları kongre üyesi olan bazı önemli Amerikalı isimlerde bunların içinde biliniyor. Bunların isimlerini ‘sızdırmayacağım (leak), ama biliyorum ki isimleri bu dokümanlarda var. Eğer ‘WikiLeaks’ dediği şeylere sahipse, o zaman onun çoğu dokümanları yolsuzlukları, uyuşturucu ticaretini, onlarca hükümetin isimlerini zikretmesi gerekirdi.

Eğer gerçek ‘sızıntı’ (leaks) bunları kamuya açılmış olsaydı ve bizde bunların hakkında bir şey yapmış olsaydık ilk olarak ABD kongresi, Beyaz Saray’ı ve her federal ajansı dolduran gangsterleri ve casusları tutuklayarak, bütçemizin balansını ayarlayabilirdik belki. Ama Pazar sabahı şovlarında konuşmak için geriye kim kalırdı? Eğer gerçekten, bu ‘sızıntı’ dokümanlarında olanların isimlerlini bilmek istiyorsanız, TV listenizi kontrol edin. Bu bir tesadüf değil. Televizyonda yalan söylemek için seçilenler, aynı zamanda diğer görevler içinde para ile tutulmuşlardır.

İsrail, Taliban’ın uyuşturucu parasını aklamak için celp edilmiş olacaktı. Bu dokümanlarda yok. Bunları açıklamadılar. Bu yasal değil. Pakistan’ın BG Asif Raja’sı, eski Mısır Ateşesi ve saygıdeğer bir istihbarat analizcisi, ‘wiki’ yaylım ateşi hakkında şunları söylüyor:

“Pakistan’a karşı doğrulanmamış ve uydurma iddialar ve bunların baş enstitüleri çok absürt ve halsiz ve bunlar okuyuculara mide bulantısı veriyor. Sadece bayatlamış şakalardan hoşlananlar bunların üretimcisi ya da oyun oynayıcısıdır. ISI (Pakistan İstihbarat Servisi)-Taliban yakınlığı, şimdiye kadar işlenen en büyük günahmış gibi davul çalınarak söyleniyor. Her seferinde, daha fazla nefes kesici göstermek için farklı bir tatla sunuluyor. Bu fena uygulama sistematik bir biçimde son altı yıldır ardı arkası kesilmeden yürütülerek, dünya insanlarının zihinlerine yerleştirilmeye ve hakikatin yerine yalanı koymaya çalışılıyor. Bu hikâye rutin bir şekilde her iki haftada bir batı medyasında yayınlandı.

Son birkaç ayda bu konuda yazmak birden ivme kazandı. Bundan önce suçlamalar, gazeteler ve düşünce kuruluşu tarafından ortaya atılan iddialar şeklindeydi. Şimdi Amerikan askeri ve sivil yetkilileri ortaya atılarak, diplomatik nezaketi önemsemeden zorbaca taktikler kullanmaya başladılar. Yetkilileri ziyaret ederek sözlü ve uzaktan tecavüzlerle propaganda yapmak bir kural haline geldi. Onlar yabancılardan nefret eden (xenophobic) ve zorba bir hal aldılar. Bu, yakın zamanda İslamabad’ı ziyaret eden üç Amerikan ziyaretçinin haleti ruhiyesinden ölçülebilir.

Asabi ve huysuz bir şekilde Pakistan’ı ziyaret eden Hillary Clinton, Pakistan’a her inişinde OBama’nın ruhunu ortalıkta yavaşça dolaştığını görüyor. Lenslerinin içinden bakarak ISI’nın (Pakistan Gizli Servisi) Taliban’la ortaklaşa iş yaptığını görüyor. Ve tekrar, bizim yağmalanmış yöneticilerimize, Amerikan topraklarına, Pakistan bağlantılı olarak yapılacak herhangi bir saldırının, Pakistan-ABD ilişkileri üzerinde yıkıcı sonuçları olacağını hatırlattı. Kibirli bir şekilde birkaç havuç tutarak onları daha fazla şey yapmaya sevk etmek istedi. Zalim görünüşlü Holbrooke ve Adm. Mike Mullen benzer fikirler besliyor. Bu üçlü Pakistan ordusunun Taliban’la olan tüm bağlarını kesmesini, Hindistan’ı dost kabul etmesini, ABD’yi en çok korkutan Hakkani ve Lashkar-e-Taiba (LeT) ağlarına karşı Kuzey Veziristan’da operasyona girişmesini istiyor. LeT, Hindistan’ı memnun etmek için kara listeye alınmış durumda.

WikiLeaks, London Report’u takip ediyor ve bunu arkasındaki bazı amaçlar şu; Pakistan’ı baskı altında ve köşeye sıkışmış durumda tutmak. ISI’nın Afganistan’da çeşitli terörist saldırılara bulaştığına dair Hindistan iddialarının doğru çıkarmak. LeT’i şeytanileştirerek, ISI’yı kötülemek. Obama yönetimine paksı uygulayarak Pakistan’a karşı olan politikasının yumuşaklığını, Taliban’la işbirliği yapmasını ve koalisyon güçlerinin çekilmesini etkilemek.

Hindistan, Kuzey Ortakları ve savaş yanlısı yüksek düzey Amerikan yetkilileriyle birlikte, muhtemelen bu WikiLeaks skandalının arkasında yer alıyor. Bu rapor Pakistan için daha az zarar verici, ABD için daha fazla zarara yol açıcıdır. Pakistan’ın gizli servisler tarafından donatıldığını duyan kimsenin bunu ciddiye almayacağı için bu böyle. Bunu duyan yetkililer bunu güvenilir olmaktan yoksun ve güvenilmez buluyorlar. Daha da fazlası, böyle manipüle edilmiş sızıntılar, ABD ve Pakistan arasındaki güven uçurumunu daraltmak yerine daha da açacaktır.

Joe Biden ve General Petraeus ikisi birden İsrail’in, Afganistan’daki çok geniş olan operasyonlarıyla Amerikan askerlerini tehlikeye attıklarını söylediler. Eğer General Petraeus dokümanlara sahip değil idiyse, neden İsrail hakkında kongreye gitti? Bunları da sızdırmayı başaramadık. Onlar Washington’un her yerindeler, herkes onları bulabilir. Ama bulmayacaklar. Oliver Stone’a neden olduğunu sorun?

Aynı zamanda İsrail ve Hindistan’ın, Pakistan’ın Belücistan bölgesindeki ‘dedektiflerini’ rapor eden yüzlerce sayfayı ortadan kaybetmiş görünüyorlar. Terörizme bulaşmaları, sadece İran’a karşı değil, Pakistan’da direkt olarak Taliban’la çalışarak olanı da bu rapordaydı ama açıklananı bunu kapsamıyordu. Birçok şey bu açıklananların arasında yoktu.

İsrail şirketleri tarafından servis edilen uyuşturucu uçuşları açıklanmadı. Buda o evrakların içindeydi. Eğer gerçekten sızdırmak istiyorsak evraklar orada. Çok kanlı bir hâl alabilir.

WikiLeaks, Mr. Assange’den doğru Tel Aviv’e bir pis koku yolu bırakıyor. Eğer bunu göremeyen biri varsa, tüzel ya da İsrail basını, Siyonist ya da her ne basını ise sizi bunu bulmak için iz üstüne koyacaktır. Onlar, yanlış bilgilendirme ve felaket derecede olan bir yenilgi ile bu sızıntının İsrail’ hizmet etmek için nasıl değiştirildiğini not edemeyenlerdir.

Wikileaks, İsral’in taaaaa kendisidir. Assange onlar için çalışıyor. Umarım bilmeden değildir. İnsanların kandırılması durumundan nefret ederim. Onun parayla tutulmuş ya da şantaja maruz kalmış olmasını tercih ederim. Ben her zaman işe yaramaz olanların bu hayatta ödüllendirilmesini isterim. Çünkü onlar biliyorlar ki bu haytan sonra bir daha var ve orada ne umabileceklerini biliyorlar.

Şirin birisi olmayacağım. Bunu yazmak, problem eklemek istemedim. Olumsuz manada bir açıklık (publicity) bile bir açıklıktır. Her saldırıya uğrayışımda okur sayısı dramatik bir şekilde artar. Bu neredeyse boş yere tartışmacı olmak için cesaret verici.

Şimdi kısa keselim. Wikileaks açıkça, aşırı güçlü İsrail lobisi tarafından yapılan başka bir düzenbazlık. bu ucuz oyun ABD’yi aşağılamayı, Pakistan’ı yıkıp, kukla bir cumhuriyet kurmayı amaçlıyor. Başarısız olacağından şüphe ediyorum. Umarım bu çaba, bu uğraş için işe yarar.
*Gordon Duff: Vietnam’da görev yapmış eski bir kıdemli ordu mensubudur. El Cezire gibi birçok TV ve radyoda yorumculuk yapmaktadır. Yazdığı makaleler haber servisleri tarafından tüm dünya ölçeğinde yayınlanan ünlü bir yazardır. BM’de diplomatlık yapmakta olup ana uzmanlık alanı savunma ve ordu konularıdır. Afrika ve Ortadoğu’da birçok ülke hükümetlerine politik ve ekonomik danışmanlık yapıyor. Halen Afganistan ve Pakistan’da yoksulluk ve küresel şiddeti önlemek için bir ekonomik kalkınma projesi üzerinde çalışıyor.

Timetürk
 
K

Kaçak

Guest
Belgelerde bazı Arap liderler ya da temsilcilerin, İran'ın nükleer tesislerini yok etmesi konusunda Washington'a çağrıda bulundukları yolunda bilgiler bulunduğu dile getirilmişti. Bu kişiler arasında Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın adı geçiyor.
Ahmedinejad, ABD'ye ait diplomatik iç yazışmalardan yapılan alıntıların, "İran'a karşı basit bir psikolojik savaş" olduğu yorumunu yaptı ve Tahran'ın diğer ülkelerle ilişkilerini etkilemeyeceğini bildirdi.
Ahmedinejad, kimsenin bu belgelerle zaman kaybetmemesi gerektiğini savunmuştu.
Belgelerin yayınlanmasını "sorumsuzluk" diye niteleyen ABD ise diplomatların yaşamlarının riske atıldığını söylemişti.
HASSAS BELGELER

Cumhuriyetçi bir Kongre üyesi, Wikileaks'ın "terör örgütü" olarak tanımlanması çağrısında bulunurken, Amerikan Savunma Bakanlığı, bilgisayar sistemlerini gelecekte bu tür sızıntıları önleyecek şekilde daha güvenli hale getirmek üzere çalıştıklarını bildirdi.

Wikileaks'ın kurucusu Julian Assange, Amerikalı yetkililerin yaptıklarından sorumlu tutulmaktan korktuklarını öne sürdü. Avrupalı ülkeler, genel anlamda sızdırılan belgeleri eleştirirken Fransa bu belgelerin demokratik makamlara yönelik bir tehdit oluşturduğunu savundu.
Pakistan Dışişleri Bakanlığı ise olayı kınarken "hassas resmi belgelerin sorumsuzca ifşa edilmesi" diye değerlendirdi. BBC İran muhabiri James Reynolds'a göre Wikileaks belgeleri bir açıdan İran'a büyük bir hasar verebilir. Nihayetinde ilk kez olmak üzere Arap ülkelerinin ABD'yi İran'a saldırması konusunda aktif şekilde cesaretlendirdikleri anlaşılıyor. Reynolds'a göre bu durum İran hükümetini kaygılandırmış olsa da bunu kamuoyu önünde dile getirmeyecek.
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Gül : Başbakanla omuz omuza çalışmaya devam

Gazetecilerin, belgelerde kendisi ve Başbakan ile ilişkisini içeren bölümlerin sorulması üzerine Gül bu konuda şunları söyledi: ''Belgelerin bir kısmını yayınladılar. Amerikan diplomatların bulundukları yerlerdeki kendi açılarından değerlendirdikleri raporlar. Bunları merkezlerine rapor ediyorlar. Bunların bazılarını doğru bazılarını yanlış değerlendirmiş olabilirler. Bunları görmek lazım. Türkiye ile ilgili bazı şeyler var. Bunlara biz alışkınız. Zaten bunların çoğunu siz (medya mensupları) biliyorsunuz. Çünkü bunların birçoğu eleştirel manada Türk basınında çıktı. Bunları da alıp kendi yorumlarını katarak ülkelerine geçmişler. Türkiye'nin siyasi istikrara verdiği önem ortada. Bunlar (yayınlanan belgeler) bizim (Sayın Başbakanla) omuz omuza çalışmamızı engellemez. Bunları kendi açılarından (benimle Başbakan arasında sorun varmış gibi) değerlendirmişler. Bazı şeyler sanki süzgeçten geçiriliyor. Ve belli bir amaç varmış gibi geldi bana. Bunları takip etmek gerekiyor.''

Moral Haber
 

Aşk Şairi

Kıdemli Üye
Katılım
11 Nis 2007
Mesajlar
3,286
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Web sitesi
www.haksairi.com
eski bir haber ama baştan sona okumaya halen değer!!! ve bu konuyla uzaktan yakından baya ilgili o yüzden paylaşayım dedim
yok inandırıcımıymıs dogrumuymus
adamlar Turkiye artık bizimle daha dost deselerdi inanırdınız !!!!


Dünyaca ünlü haber kanalı CNN öyle bir skandal imza attı ki, evlere şenlik... Üstelik küstahlıkları bu kadarla kaLmayacak gelecek ayda devam edecek.
CNN: Erdoğan Ladin'den Daha Tehlikeli


Önceki hafta New York Times Gazetesi'nde yayınyalan bir araştırma makalesinde İslam Dünyası'nın Irak'ta yaşanan savaşa bakış açısı değerlendirilmişti. Bu makalede Ortadoğu'da dünyanın ve bölgenin süper gücü olma iddası taşıyan iki ülke vardı. Biri ABD'ye kafa tutan İran, diğeri ise "Ilımlı islamcı ülke" Türkiye'ydi.


Bu tam sayfalık makale Türkiye'de hiç konuşulmasa da ABD ve Ortadoğu ülkelerinde büyük yankı uyandırmıştı.
"Türkiye dost mu, düşman mı?"

İşte bu makaleden yola çıkan dünyaca ünlü haber kanalı CNN, sözde eski İslami Cihad üyesi olduğunu iddia eden birinin de verdiği bilgilerle "Türkiye dost mu, Düşman mı?" sorusunu, tüm dünyada milyonlarca izleyicisi bulunan "Gerçek Hikaye" programında geçtiğimiz hafta tartışmaya açtı.


Programın ilk bölümünde 2002 seçimleri ve Erdoğan'ın başbakan olmadan Bush ile görüşmesi, ABD askerlerinin Irak'a girmek için Türkiye'ye üs kurmasını sağlayacak tezkerenin meclisten geçmemesi ve Irak'ta 11 Türk askerinin başına çuval geçirilmesi ile patlak veren kriz ve ardından ortaya çıkan Kurtlar Vadisi Irak filmi eleştirildi.
"Türklerin ABD düşmanlığı"

4 Temmuz 2003 yılında Irak'ta Türk askerinin başına çuval geçirilmesi ile patlak veren kriz Türkiye'de büyük yankı uyandırmış, durum uluslararası boyutta Türkiye için utanç kaynağı olmuştu. Program sunucusuna göre bu kriz Türklerde oldukça büyük bir ABD düşmanlığı oluşturdu ve Kurtlar Vadisi Irak filmi ile Türkler intikam sinyalleri vermişti. Önceki hafta Başbakan Erdoğan'ın Bush ile yaptığı görüşmede "PKK konusunda bize yardımcı olmazsanız başımızın çaresine bakarız" açıklaması da başlı başına bir tehdit olarak algılanmalıydı.

"Hitler sevdalısı Türkler"

Çuval krizinin ardından bastırılan "ABD Ortadoğu'dan elini çek" afişleri 1938 yılında Almanya'da bastırılan "İsrail Almanya'dan elini çek" afişleri ile benzerlik göstermesi ve Adolf Hitlerin "Kavgam" adlı kitabının ülkemizde 100 bin adet satması "Türkler Hitler sevdalısı" damgasını yemesine yetti

"Türkiye Irak'a girmemeli"

Programın ikinci bölümünde ise Türkiye'nin Irak'a girmesi durumunda neler yaşanabileceği anlatıldı. Sunucu, "Eğer Türk birlikleri Kuzey Irak'a konuşlanırsa bu ABD'nin Irak'taki tüm planlarını bozacaktır. Üstelik Ortadoğuda yaşanan süper güç savaşında Türkiye güç kazanacak ve ABD için çok güçlü bir tehdit konumuna gelecektir. Bu yüzden Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesinin önüne geçilmelidir" değerlendirmesini yaptı.

"Rest değil, tehditdi"

Geçtiğimiz haftalarda hem Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Bush ile yaptığı görüşmelerde "PKK konusunda bize yardım etmeyecekseniz, biz de başımızın çaresine bakarız" sözlerinin aslında bir restleşme değil, açık bir tehdit olduğunu savunan sunucu, daha sonra bombasını patlatarak program konuğunu açıkladı. Sözde eski İslami Cihad Örgütü Üyesi Walih Shoebat.
"Muhafazakar Erdoğan, Ladin kadar tehlikeli"

Program konuğu, ABD'ye göre bir 'terörist örgüt olan' İslami Cihad'ın eski bir üyesi olunca hakaret ve zırvaların ardı arkası kesilmedi.


Eski İslami Cihad Örgütü Üyesi ve ABD'ye göre eski 'terörist' Walih Shoebat'a yöneltilen "Türkiye neden ABD için tehdit unsurudur?" sorusuna;


"Erdoğan Türkiye'de başbakan olmadan önce 'Camiler kışlamız, Minareler süngümüz' şiirini okumuş, açıkça 'Muhafazakar İslamcı' olduğuna işaret etmiştir. Erdoğan da tıpkı Ortadoğu'daki ABD düşmanları (Bin Ladin'i kastediyor) gibi, ABD'ye karşı ayakta durabilmek için tek bağlayıcı gücün İslam olduğuna inanıyor. Erdoğan'ın karısının da türbanlı olduğunu unutmamak gerekiyor. Laik bir ülkede bir başbakan eşinin türbanlı olması tehdit olarak algılanmalıdır." yanıtını verdi.
"Ordu artık laikliğin garantisi değil"

Terörist Shoebat, Türkiye'de laikliğin can çekiştiğini, askerin artık laikliğin koruyucusu olamadığını savundu. "Türkiye'deki generaller Erdoğan iktidarına kadar ülkede laikliğin teminatı olarak görülüyordu. Ancak, bu iktidar ile beraber generaller de laikliğin yumuşamasına izin vermiş, devlet politikalarının islama yakınlaşmasına seyirci kalmıştır. Artık Türkiye'de batılı işadamları değil, Arap işadamları boy gösteriyor. Dışişleri sürekli olarak Arap ülkeleri ile görüşmeler yapıyor. Araplar ülkedeki özelleştirme ihallerinde baş tarafa oturtulup, onlara öncelik tanınıyor. ABD artık 'Türkiye laiktir' rüyasından uyansın. Türkiye laik değil, Ortadoğu'nun süper gücü olmayı hedefleyen açık bir düşman ve islam devletidir"

"
Ortadoğu'nun süper gücü olma savaşı"

Ortadoğu'da büyük bir "süper güç" savaşı yaşandığını hatırlatan Eski İslami Cihad Örgütü Üyesi Terörist Walih Shoebat, Türkiye'nin bölgedeki tek süper güç olmak için İran ve İsrail ile bu alanda yarıştığını ve bu yarışın savaşa dönüştüğünü söyledi. Terörist Walih Shoebat, "Biz müslümanlar gelenekçiyiz. Osmanlı hilafet devleti ve halifelik ile İslam dünyasının önderiydi. Şimdilerde yine İslam dünyası Türkleri lider olarak görmek istiyor. Geçen hafta Filistin'nin Gazze şehrinde yapılan gösterileri tüm dünya izledi. Yüzbinlerce kişi gösteri yaparak, Türkiye'den yeniden hilafetin başına geçmesini istedi.


Türkiye'de buna hazırlanıyor. Eğer İslam dünyasına liderlik edecekseniz, İslama daha yakın olmalısınız. Ortadoğu'da süper güç olmanın birinci şartı İslam dünyasına yakın olmaktan geçiyor. Öyle görünüyor ki, Türkiye'de laikliğin yumuşaması ile birlikte İslama yakınlaşma başladı. Buda şu demek oluyor; 'Ortadoğunun süper gücü biziz.' Eğer Türkiye'nin bu yükselişinin önüne geçmek istiyorsak, İsral, Ermenistan ve Rumlara destek vermeliyiz.


Programın kapanışında ise kendince hatırlatma yapan Eski İslami Cihad Örgütü Üyesi Terörist Walih Shoebat "Türkiye Cumhuriyeti, tarihi boyunca 10 milyon insanın doğrudan ölümünden sorumludur" iddiasında bulundu. CNN televizyonu bu skandal programdan haz almış olacak ki, önümüzdeki ay yayınlanacak programda konu daha da genişletilecek ama programa Türk konuk alınmayacak

haber34
http://www.habervakti.com/detay.asp?id=28149

 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Ben de vikileaks'in arkasında israil'in olduğunu düşünüyorum
Bunca belge içinde israil'i zora sokacak bir belge olmaması ilginç.
ABD ye veya Obama ya mesaj olabilir bu belgeler..
Ama cidden hayallerden daha ilginç gerçeklerle karşı karşıyayız
 

Aşk Şairi

Kıdemli Üye
Katılım
11 Nis 2007
Mesajlar
3,286
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Web sitesi
www.haksairi.com
ya yeniden bir osmanlı doğsa ne güzel olurdu dimi
ama fark ettimki aramızda müslümanım diyen nice kişi var
ne olurdukları süpheli
bunu istemiyorlar olamaz diyorlar imkansız diyorlar
buna inanmıyorlar alay ediyorlar
hem umitsizler hemde nankörler
ve cok bilmiş takılıyorlar
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Wikileaks, Sağ ve Sol Kemalistleri Duraklattı

Serdar Arseven - Yeni Akit, [email protected], 2010-12-01

HAS Parti’nin şansı?..

Dünden devam:

Büyük resme bakan, Wikileaks belgelerinin AK Parti’ye yarayacağını görür.

Zira AK Parti’ye yönelik “Ergenekoncu, Ulusalcı, Kemalist, PKK’lı” saldırılarının temelini, “ABD-İsrail aslında bu hükümetten memnun!” yaklaşımı oluşturuyordu. Sayın Erdoğan ve Sayın Davutoğlu’na yönelik ifadelere bakılırsa bu böyle değilmiş.

“Van minut” çıkışını bile tezgâhın bir parçası olarak değerlendiren “sağ” ve “sol” Kemalistlerin, belgelerin ortaya koyduğu bu sonuçtan memnun olmadıkları görülüyor. Canlı yayında tartıştığımız “arkadaş”ların tepkileri bunu açıkça ortaya koymakta.

Wikileaks, “yeni belgeleri” açıklayacağını ilân edince ziyadesiyle heyecanlanan bu gruplar, genel havanın AK Parti’nin lehine olduğunu görür görmez “hele devamını bekleyelim” moduna geçmek durumunda kaldılar.

“Kripto”ların ne kadarı gerçekleri yansıtıyor ne kadarı yansıtmıyor, bu tartışılır.

Lâkin “imaj gerçektir!”

Bir partiye, İsrail ve ABD’nin karşı olması iyi midir kötü müdür?..

Bu AK Parti ise ve genel seçime “birkaç ay”lık bir zaman dilimi kalmışsa çok iyidir.

MOSSAD’ın bizdeki birtakım üst düzey askerlere, “Laiklik elden gidiyor, tehlikenin farkında mısınız?” yollu telkinlerde bulunduğunun ortaya çıkması da önemli.

AK Parti, içeride demokrasiye ve özgürlüklere sahip çıkan, dışarıda “Siyonizm”e direnen yegâne “Milli ve Etkili Güç” olarak öne çıkmıştır.

Gerisi?

Yani, yok şu bakanın şu yakını filanca akçeli işlere bulaşmış, bankalarda kaynağı belirsiz hesaplar varmış... Bunların dayanağı yok.

Seçimi etkileyecek faktörler arasında da yer almıyorlar. Her gelişme AK Parti’ye kazandırıyor özetle, yelkenleri şişirmiş gidiyor iktidar.

Buradan hemen geçelim yazı başlığımızın işaret ettiğine... HAS Parti’ye.

Konjonktür elbette çok önemli, kısmet de öyle.

Şu ana kadar her ikisi de Sayın Numan Kurtulmuş’a yardımcı olmadı.

Partinin kuruluşu tam da CHP’deki krize denk gelince HAS Parti gölgede kaldı.

Katılımların pek de parlak olmaması, kamuoyu ilgisinin daha da düşmesine yol açtı.

Pazar günü yapılan Kongre’nin Wikileaks gündemine kurban gitmesi de bir başka sıkıntı oldu.

Üç “Adet” generalin hükümet tasarrufuyla açığa alınmasının ardından, CHP ve MHP’den gelen statükocu tepkiler, AK Parti’ye büyük puan kazandırırken, HAS Parti’nin bu konuda nasıl bir yaklaşımı benimsediği söylense de işitilemedi.

Yerinde takip ettiğimiz Kongre’ye katılım iyiydi. Hukuk darbesinden dolayı alelacele kurulmak mecburiyetinde kalınan bir parti için “başarılı” sayılabilecek bir Kongre oldu.

Lâkin dedik ya; Kongre gündemin gürültüsüne kurban gitti. HAS Parti’nin işi evet, hiç de kolay değil. Sayın Kurtulmuş’un Kongre’de, “Bunca parti var, sizin farkınız ne?” sorusuna verdiği, “Biz üslup, tarz, muhteva olarak mevcutların tamamından farklıyız” cevabının toplumdaki karşılığını kestirmek güç. Vatandaş, üslup, tarz ve muhtevadan ziyâde “kendi ekonomisiyle” ilgileniyor.

O ekonomi parlak değilse de, geçmişte büyük yıkımlara uğramış olmasından dolayı “istikrarı” tercih ediyor. Bankalara ziyadesiyle borçlanmış olan vatandaş, yeni bir “istikamete” yönelimi büyük bir macera olarak görüyor. HAS Parti’nin iktidar ve muhalefetten “memnuniyetsizler”in oylarının büyük bir bölümünü çekmek gibi bir iddiası var. “Sessiz kitlelerin” hislerine tercüman olmak ve bunun neticesi olarak oylarını almak.

Bu olabilir mi?

Sayın Kurtulmuş’un tarzı, üslubu vatandaş tarafından beğeniyle karşılanıyor, evet.

Evet de...

Bu, oya dönüşür mü?

Yeni kurulmuş bir parti için “acele hüküm” vermek yanılma ihtimalini arttırır.

Şu aşamada, sayın Kurtulmuş’un işinin gittikçe güçleştiğini, yükünün gittikçe arttığını ve bu yükün altından ancak büyük bir “kadro” harekâtıyla kalkılabileceğini söylemek mümkün. “Kadro”nun gücünü de ilerleyen dönemlerde görme imkânı bulacağız.

Has Parti başarılı olursa, bundan bütün ülke faydalanır. Siyasete can gelir; seviye yükselir, Meclis içi muhalefet “boş lafları” bırakıp vatandaşın gerçek dertleriyle ilgilenmeye ve proje üretmeye mecbur kalır.

Has Parti’ye ve Sayın Lideri’ne başarılar dileyerek bitirmiş olalım.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Wikileaks = Dış Ergenekon :p
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Nedir Wikileaks?

Nedir Wikileaks kelime olarak diye merak edip ararken ilginç şeyler çıkıyor karşınıza....

İşte birisi:


New York Times gazetesi, dünyada büyük merakla beklenen internet sitesi WikiLeaks’in sızdırdığı ”gizli devlet” belgelerini yayınlayan ilk kuruluş oldu..Son günlerdeki belgeleriyle Dünyanın gündemine oturan ünlü wikileaks hakkında bilgileri sizler için derledik… Son günlerde Afganistan savaşıyla ilgili dehşet verici haberler okudunuz mu? Birkaç ay önce Irak’ta aralarında 2 Reuters çalışanı ve 2 çocuğun olduğu 11 kişinin Amerikan askerleri tarafından öldürülmesini videoda izlediniz mi? Peki ya finansal krizin patlak verdiği banka cenneti İzlanda’da banka usülsüzlüklerini duymadınız mı? Hepsinin haber kaynağı bir: Wikileaks.
Nedir Wikileaks?
Önce kelime anlamına yakından bakalım. İlk kelime Wiki – “bildiğim kadarıyla” anlamına gelen “What I know is”in, başharflerinden oluşmakta. Wiki, herkesin üzerinde istediği gibi düzenlemeler yapmasına izin veren bir teknolojiyle bilgi sayfaları oluşturulmasını sağlar. İkinci kelime Leaks ise, kaçak ve sızıntı anlamlarına gelir. Wikileaks eşittir ‘herkese açık olan bilgi sızıntıları.’
Bu bilgi sızıntıları fiziksel kaçakları tespit etmek ve tamir etmekten çok daha zor. Örneğin, su sızıntısının yeri belirlenir, belli bir delik veya çatlak varsa hemen tıkanır ve kısa dönemde çözüme ulaşılır, daha sonra ise problemi kökten çözmek için daha geniş çaplı bir tamirata gidilir. Oysa, mecazi kaçaklarla uğraşmak çok daha zordur. Nereden, kim tarafından kaçağın gerçekleştirildiği belli olmaz, ortaya çıkarılan bilgiler ise bir kurumun veya hükümetin kirli çamaşırlarını toplumsal bir gerçek haline getirir.
Gizli dokümanları kimler paylaşıyor?
İşte Wikileaks, gerçekleri su yüzüne çıkardığından, kimilerinin şiddetle eleştirdiği, kimilerinin de ayakta alkışladığı son dönemin yükselen yeni online medya platformu. Wikileaks, hükümetler, kurumlar ve şirketlerle ilgili gizli dokümanları sergilemekte. Bu dokümanları websayfasına koymadan önce Wikileaks ekibi, içindeki bilgilerin doğru ve güvenilir olduğundan emin olmaya çalışıyor. Bilgiler anonim kaynaklardan geliyor. Dokümanların kimler tarafından gönderildiği veya sayfaya yüklendiği Wikileaks’in garantisiyle tamamen gizli kalıyor. ‘Whistle blower’ yani ıslık çalanlar terimi, bir organizasyonun içindeki yanlışları görüp bunlara çözüm bulmak üzere materyalleri afişe eden kişiler için kullanılıyor. Gizli dokümanları Wikileaks’e gönderen bu kişiler İsveç ve Belçika basın gizliliği kanunları çerçevesinde korunuyorlar.
Peki, Wikileaks organizasyonu nerede?
Wikileaks’in resmi posta adresi Victoria, Avustralya’da bulunan Melbourne Üniversitesi. Posta ile gönderilen dokümanlar bu adrese gönderiliyor ancak Wikileaks uzman grupları birçok ülkede bulunuyor: Fransa, Almanya, İzlanda, Kenya, İngiltere, ABD başlıca merkezlerden.
Wikileaks’in dünyaya ne gibi etkileri var?
Wikileaks’in reform niteliği taşıyan etkileri var. Bu bağımsız doküman portalının ülkelerin politikalarına yön verdiğini birkaç olayla görmek mümkün. Örneğin, Kenya seçimlerinin sonucu Wikileaks’te yayınlanan belgeler sayesinde değişti. İzlanda’da bankacılık sektöründeki yolsuzluklar ortaya çıkarıldıktan sonra, hükümetin basına verdiği değer basın özgürlüğü kanunuyla somutlaştırıldı. Irak’ta 11 kişinin askerler tarafından öldürülmesinden sonra geçen ay Afgan savaşıyla ilgili 77.000′ doküman Wikileaks sitesinde yayınlandı. Üstelik site daha can alıcı 15.000 dokümanın önümüzdeki haftalarda yayınlayacağını açıkladı. Bu gelişmelerin ardından Pentagon derhal bu dokümanların siteden çıkarılmasını istedi. Wikileaks’in kurucusu Julien Assange tecavüz suçlalamalarıyla aranmaya başlandı. Assange Twitter’dan bu suçlamalara ‘Wikileaks’i susturmak için Pentagon’un oyunları’ olarak cevap verdi.
Julian_Assange

Peki Julian Assange kimdir?
Hükümetlerin çok gizli dokümanlarını ortaya çıkaran, şirketlerin sırlarını deşifre eden, bugünlerin gündeminde sıklıkla karşılaştığımız bir isim Julian Assange. Kendisi bir kahraman mı? Bir suçlu mu? Araştırmacı gazeteci mi? Yoksa bir showman mi? Kimilerine göre, 39 yaşında Avustralya kökenli Assange, bir hacker. Anne-babasının film endüstrisinde çalışıyor olmaları sürekli seyahat gerektirdiğinden Julian çocukluğunda 37 okul değiştirmek zorunda kalmış. Çok genç yaşlardan itibaren aktivist bir gazeteci ruhuna sahip olduğunu söylüyor. Kendi dergisini çıkardığı blu çağından itibaren basının içinde olmuş. Şeffaf olunması gerektiğine inanıyor, hiçbir doküman kamudan gizlenmemeli Assange’a göre. İdealleri var. Bilgine gücüne inanıyor, bu güç kimi zaman reformlara sebep olabiliyor. Assange’ın hayat felsefesini bir cümle özetliyor: ‘Yetkin iyi niyetli insanlar kimseyi mağdur etmezler aksine mağdur olana yardım eli uzatırlar.’
Wikileaks Nasıl Başarılı Oluyor?
Yaymaya değer düşünceleri konunun eksperlerine söz vererek duyurmayı misyon haline getirmiş bir organizasyon olan TED 19 Temmuz’da Julian Assange ile bir röportaj gerçekleştirdi. TED için röportajı gerçekleştiren sunucu, Wikileaks’in 2 yılda tüm basın organlarının toplamından daha fazla dokümanı tek başına su yüzüne çıkarmayı başardığını söyleyerek sözlerine başladı. Nasıl oluyordu da küçük bir aktivist gazeteci grubu böyle bir başarıya ulaşabiliyordu? Bu başarının belli kriterleri var: Öncelikle günümüzün hızla büyüyen paylaşımcı teknolojisi Web 2.0′ı araştırmacı gazetecilikle başarılı bir şekilde birleştiren bir organizasyon Wikileaks. Wiki formatı, yani tüm dünya ile kolaborasyona açık olması, sistemi herkesin erişebileceği, kolaylıkla doküman gönderebileceği zengin bir doküman havuzu haline getiriyor. Bu doküman havuzuna katkıda bulunmak, gerek Wikileaks çalışanlarının gerekse doküman sağlayanların haksızlıklara karşı savaş vermeleri anlamına geliyor. Bu uğurda belli risklere giriyorlar. Dokümanları gönderenler seslerini duyurmak ve birşeyleri düzeltmek gibi idealist sebeplerden Wikileaks’le temasa geçiyor. Assange, Wikileaks sisteminin hem online hem de posta yoluyla dokümanları kabul ettiğini belirtiyor. Kaynaklar, yani bu dokümanların kimler tarafından Wikileaks’e ulaştırıldığı her zaman gizli kalacak bir bilgi. Kimi zaman ilerleyen süreçte bir dokümanın kaynağı Wikileaks tarafından öğrenilse de hemen yok ediliyor ve kimse bu bilgiye ulaşamıyor.
Sadece basına yeni soluk değil
Afgan Savaş Günlükleri, Tali Cinayet, CIA Red Cell Memorandum’u en çok ses getiren wikileak’ler arasında. Wikileaks bu savaş dokümanlarını su yüzüne çıkarırken geleneksel medyayı da yanına alıyor. Binlerce dokümanı NewYork Times, The Gurdian ve Der Spiegel ile paylaşarak Wikileaks yeni medyanın geleneksel medyayı tamamlayacağını gösteriyor. Her gazete kendi duruşuna göre, sızan gizli dokümanlardan farklı manşetler çıkarıyor: The Guardian sivil ölümlerini vurguladığı makalesinde Amerika’nın savaş alanında hem kalpleri hem de beyinleri kaybettiğini yazıyor. The New York Times Pakistan’ın Afganistan’daki ayaklanmaları desteklediğini başlık atıyor. Der Spiegel ise, Alman askerlerinin yaşadıkları zorlukları ön plana çıkararak savaşın karanlık yüzünü detaylı bir şekilde yazıyor. Tüm bu yazıların basıldığı 26 Temmuz günü Spiegel Online’da Assange’ın bir röportajı yayınlanıyor. Dokümanları yayınlamakta amacınız nedir sorusuna verdiği cevap net: ‘Bu dokümanlar savaş halen devam ederken yayınlanan detaylı belgeler. Yani hala iyilik yapmak için çok geç değil. Bu belgelerin Afgan savaşıyla ilgili kamuoyunu değiştireceğine ve siyasetin seyrine etki edeceğine inanıyorum.’ Wikileaks’in etkisi basının sınırlarını da aşıyor. İşin özü şu: Eğer şirket ve hükümetlerin saklayacakları varsa çok daha dikkatli davranmaları gerekli. Kimileri Wikileaks’in aktivitelerini basına getirilen yeni bir soluk olarak tanımlarken diğerlerine göre Wikileaks bazı hükümet, kurum ve kuruluşlar için ciddi bir tehlike. Wikileaks’te gizli dokümanlarının afişe olmamasının en garanti yolu açık olmaları. Bir diğer deyişle, şirket, hükümet ve kurumların gerçekten güvende olması için yasadışı veya topluma zarar veren faaliyetlerden uzak durmalılar. Bu duruma getirilecek bir başka yorum da şirketlerin ve hükümetlerin daha sıkı güvenlik mekanizmaları kurmalarının gerekliliği. Şeffaflık tercih edilen bir özellik olmakla beraber bazı verilerin gizli kalmasının gerekçeleri var.
Wikileak bilgi çağının kaçınılmaz ürünü. Nasıl ki sosyal medyayla daha katılımcı ve daha çok sesimizi çıkardığımız bireylere, küresel anlamda daha açık bir topluma dönüşüyoruz, basın da bu akımdan payını alıyor. Veriler, dokümanlar, görseller haksızlıklara dur demek isteyen bir avuç insan tarafından bu bilgileri yayınlayacağına güvendiği bir platforma gönderiliyor. Böylece gerçekler açığa çıkıyor, haksızlıkların giderilmesi için umut doğuyor. bilgitakip
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Wikileaks'in sahibi: Clinton casusluk yaptırdı
Wikileaks sitesinin sahibi Julian Assange, BM'de görevli Amerikalı diplomatlara casusluk yapmaları yönünde talimat verildiğinin ortaya çıkması durumunda, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın istifa etmesi gerektiğini iddia etti.


Wikileaks sitesinin sahibi Julian Assange, sızdırılan gizli belgelerde ifşa edilen, BM'de görevli Amerikalı diplomatlara casusluk yapmaları yönünde talimat verildiğinin ortaya çıkması durumunda, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın istifa etmesi gerektiğini iddia etti.
Julian Assange, Time dergisine yaptığı açıklamada, "Amerikalı diplomatlara, ABD'nin de imzaladığı uluslararası anlaşmalara aykırı olarak, BM'de casusluk yapmaları yönünde verilen talimatın ardında olduğunun ispatlanabilmesi durumunda, Clinton'un istifa etmesi gerektiği" yönünde görüş belirtti.
Assange'nin bu açıklamayı bilinmeyen bir yerden internet telefonu Skype üzerinden yaptığı kaydedildi.
AA
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Büyük Ortadoğu Projesi'nin gerekçesini hazırlamak için ABD derin devleti eliyle organize edilen 11 Eylül 2001 saldırıları sonrası gelişen hadiseler, Washington’un masa başı planlarının öngördüğü şekilde gitmedi. Kendini en güçlü zannettiği dönemde ABD’nin en zayıf yönleri deşifre oldu. ABD, içine düştüğü Afganistan batağından 9 senedir çıkamadı. 2003’te işgal ettiği Irak’tan onursuzca çekilmek zorunda kaldı. BOP elinde patladı. Şimdi ağzına bile alamıyor. Dünyayı nasıl kandırdığı ve hangi yalanları söylediği bir bir ortaya döküldü.

Dünyadaki iletişim ve medyayı yönlendirme gücüne sahip olduğu için son yıllara kadar kendini demokrasi ve insan hakları havarisi gibi gösteren eli kanlı ABD, Afganistan ve Irak’ta milyonu aşan katliam yaptı. Çocuk, yaşlı, kadın, sivil demedi. Yapılan işkenceler ise ayyuka çıktı.

11 Eylül sonrası gelişmeler, ABD’yi askeri ve siyasi olarak çökerttiği gibi ekonomik ve mali olarak da fena şekilde sarstı. ABD, hala siyasi, askeri ve ekonomik yönden toparlanmanın yollarını arıyor. Ama başarılı olamıyor.

11 Eylül operasyonunda hezimetle karşılaşan ABD, şimdi yeni bir operasyon başlattı. Nasıl ki kendi derin devletinin planladığı kurmaca 11 Eylül olayında “İslamcı teröristler bizi vurdu” numarası ile İslam ülkelerine saldırının gerekçesini oluşturdu ise şimdi de çok benzer bir durum söz konusu. Güya “ABD aleyhine çalışan Julian Assange isminde bir adam ABD Dışişleri Bakanlığı’nın milyonlarca gizli belgesini ele geçirerek yayınlıyor.” “ABD ve İsrail şokta.” Yerden yükselen bir tenis topunu bile uydudan tespit edebildiği söylenen, dünyanın en gelişmiş istihbarat imkanlarına sahip ABD, nasıl ki on yıllardır El Kaide lideri Usame Bin Ladin’i bir türlü “yakalayamıyorsa” aynı Amerika şimdi de bu Wikileaks’in yöneticisi Julian Assange’ı “yakalayamıyor.”

ABD, dünyaya, yeni bir numara daha çekiyor. Ülkelerin siyasetlerini ve kamuoylarını kendi arzuladığı istikamette yönlendirmeye çalışıyor. Wikileaks’in ifşaatları ABD’yi zora sokmak için sızdırılmıyor. Aksine ABD’nin yeni bir “istihbarat” operasyonunun eseridir. Operasyon, ABD ve İsrail derin yapıları eliyle yürütülüyor. ABD ve İsrail şokta falan da değil. Aksine mutlular ve olumlu bir beklenti içindeler. Bu operasyonla dünyada yeni oluşan ve ABD aleyhine gelişen siyasi dengeleri tekrar ABD yörüngesine çekme çabası içindeler.

ABD bir taraftan Kuzey ve Güney Kore’yi bir savaşın eşiğine getirerek dünyanın dikkatini oraya çevirirken diğer taraftan da bu istihbarat operasyonu ile ülkeler arası ilişkileri Washington eksenine oturtmak istiyor. Dikkat edilecek olursa yayınlanan belgeler, estirilen propagandanın aksine ABD’yi veya İsrail’i zora sokmaktan ziyade en başta Türkiye’yi zora sokmayı hedefliyor. İfşa edilen belgelerin çoğu Türkiye’yi hedef alıyor. Türkiye ile alakalı belgelere iyi dikkat edilecek olursa Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayip Erdoğan’ın arasını açmaya, hükümet ile TSK’nın arasını bozmaya özel bir gayret gösteriliyor. Türkiye’nin El Kaide’ye destek verdiği açıklanarak, Ankara’nın “İslami terörü” desteklediği mesajı verilip, Avrupa ve Hıristiyan dünyası ile Türkiye’nin ilişkileri tahrip edilmeye çalışılıyor. Suudi Kralı Abdullah’ın Washington’a, “İran’ı vurun” telkini yaptığı belirtilerek Suudi Arabistan ile İran arasında son yıllarda Türkiye’nin de yönlendirmesiyle gelişen olumlu ilişkilere fitne sokulmuş oluyor.

Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in Türkiye ile alakalı olumsuz konuşmaları deşifre edilerek Türkiye ve Azerbaycan halkları arasına nifak tohumları ekiliyor.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu “deli” sıfatıyla yaftalanarak dünyada itibarsızlaştırılmaya ve onun uluslar arası başarıları gölgelenmeye çalışılıyor. Türkiye’nin İslam ülkeleri ile ilişkileri, Türk devletleri ile gelişen münasebetleri bozulmaya çalışılıyor. Ayrıca Türk devletleri ve diğer İslam ülkelerinin olumlu gelişen ilişkileri de provoke ediliyor.

ABD’nin PKK’ya yardım ettiği gibi belgeler ise esas niyeti kamufle etmek için kullanılıyor. ABD’nin PKK ve birçok terör örgütüne yardım ettiğini zaten bilmeyen yok. Bu belgeler malumu ilamdan ibaret. Fakat ABD’nin PKK’ya yardım ettiğine dair belgelerin yayınlanmasının şöyle bir mesajı olduğu anlaşılıyor. Türkiye bu silahlı terör örgütünü tasfiyeye yönelik bir açılım içindeyken Washington, Ankara’ya şu mesajı veriyor. “Dikkat et. Eskiden nasıl yaptı isem sana karşı PKK’yı bundan sonra da destekler ve kullanabilirim. Ortadoğu’da bana uymayan politikalar yürütme” diyor.

Dikkat edilmesi gereken diğer bir konu da İsrail’i gerçekten zora sokacak ciddi belgelerin yayınlanmıyor olması. İsrail ve ABD’yi gerçek manada zora sokacak belgeler yok ortada. Belli amaçlarla yayınlanmış belgeler var. Mesela İsrail’in Filistin’de, Gazze’de, Afganistan’da, Irak’ta ve daha birçok yerde hangi şenaatleri işlediğine dair, onu uluslar arası camiada sıkıntıya sokacak belgeler neden ortada yok sizce?

Tekrar söylüyorum. Wikileaks ifşaatları ABD ve İsrail derin yapılarının ortaklaşa yürüttükleri bir istihbarat operasyonu. Belgeleri yayınlayan Julian Assange’ın ABD tarafından bir türlü “yakalanamıyor” olması ise tamamen bir efsane. Çünkü Julian Assange zaten bu iki ülkenin adına hareket ediyor ve onların koruması altında. Tıpkı Usame Bin Laden’de olduğu gibi.

Her kesimiyle Türkiye medyası bu konuda tamamen dolduruşa ve yeme gelmiş vaziyette. Medyamızdaki şu ana kadar yapılan tüm yayınlar ne yazık ki yapılan derin operasyona hizmet edecek şekilde gelişiyor. Hiç kimse “bu iş nasıl olur, milyonlarca belgeyi bir insan kolayca nasıl elde eder, bu ifşaatların amacı nedir” gibi temel konular üzerinde kafa yormuyor. Eksen kayması numarasını tartıştırdılar tutmadı. Şimdi de Wikileaks’i tartıştırıyorlar. Dümene gelmeyelim.

Wikileaks ifşaatı ABD ve İsrail’in belli amaçlarla kurguladığı bir operasyon. Ama bu ifşaatların neticesinin onların planladıkları şekilde sonuçlanacağını zannetmiyorum. 11 Eylül senaryosunun ters tepmesi gibi bu Wikileaks numarasının da sonunda ters tepeceğini tahmin etmek zor değil. Batı felsefesiyle tezgahlanan numaralar doğuda işe yaramaz. ABD ve İsrail bunu anlamadığı müddetçe her numaraları boşa çıkar. Bu da boşa çıkacaktır. Hiç şüpheniz olmasın.

Alper TAN
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
'AKP'ye karşı TSK-PKK işbirliği' iddiası

WikiLeaks sitesinin yayınladığı 18 Temmuz 2007 tarihli, “07ANKARA1842” kimlik numaralı belgede çok tartışılacak bir iddia yer alıyor.
Aydoğan Vatandaş’ın Haber 7’deki köşe yazısında yer verdiği bilgiye göre, istihbarat belgesinde, TSK’nın terörle mücadelede AK Parti’nin zayıf düşürülmesine yönelik bir tutum sergilediği ifade ediliyor.
TSK AKP'Yİ TERÖRE KARŞI ZAYIF GÖSTERME DERDİNDE

Raporun 7. paragrafının ‘comment’(yorum) bölümünde şöyle deniliyor: “Analistlerin, Ordunun (AK Parti Karşısında) kendilerine güvenleri konusundaki iddialarına rağmen, generaller, perde arkasından, açık bir şekilde, süregelen PKK terörizmini ve bir sınır harekatı konusundaki gereklilik tartışmasını AK Parti’nin terör karşısında zayıf gösterilmesi için kullanıyorlar.”

PKK'YA DOLAYLI YOLDAN SİLAH

Söz konusu raporda, ABD’nin PKK’ya silah tedarik ettiği iddialarının arkasında da Ordu olduğu belirtiliyor. İfadeler şöyle: “Doğrudan ya da dolaylı bir şekilde, ABD’nin Kuzey Irak’ta PKK’ya silah sağladığı iddialarının arkasında Ordu’nun gizli elinin olduğunu saptamaktayız. Bu da aynı şekilde AKP’nin ulusal güvenlik kredisini zayıflatmak ve kararsız seçmenin şahin seküler partilere oy vermesi için tasarlanmaktadır. Ordu suyu bulandırırken ve seçimlerle ilgili her zaman kamuya dönük açıklamalar yaparken, seçim sonrası tepkileri 1 Ağustos’ta başlayacak olan YAŞ tayinleri ve düzenlemeleri sonrasına kalabilir!”

İşte o ifadelerin özgün hali

(C) Comment: Despite analysts' claims of military confidence, the generals are clearly working behind the scenes, using ongoing PKK terrorism and the debate over the necessity of a cross-border operation into northern Iraq to portray the AKP as weak on terrorism. We also detect the military's hand behind recent allegations that the U.S. has, either directly or indirectly, provided weapons to the PKK in northern Iraq. This is also designed to weaken AKP's national security credentials and encourage undecided voters to turn to "tougher" pro-secular parties. While the military could roil the waters and make a public statement on the elections at any time, its post-election reaction may be delayed by the August 1 start of annual, and all-consuming, Supreme Military Council (YAS) promotions and assignments deliberations. End Comment.
Haber 7


Erdoğan açık konuştu: İstifa ederim

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Wikileaks'in yayınladığı belgelerde kendisine ilişkin iddiaları yanıtlarken, ''Benim abdestimden şüphem yok, dolayısıyla namazımdan da şüphem yok'' dedi.

Erdoğan, muhalefet partilerinin Wikileaks'in yayımladığı gizli ABD belgeleri ile ilgili tutumu konusunda, ''Açıklanan çok az bilgiyi bir fırsat olarak görüp buradan hükümete nasıl saldırırız derdine düşmüş durumdalar. Kendilerine ait cümle kalmadığı için başka bir devletin diplomatları arasındaki dedikodu niteliğindeki yazışmalardan medet umar hale geldiler'' şeklinde konuştu.

Başbakan Erdoğan şunları kaydetti:

Ben pazartesi günü Libya’ya hareketimiz öncesinde gelişmeleri incelediğimizi WikiLeaks’in eteğindeki tüm taşları beklediğimizi ifade etmiştim. Ne yazık ki birileri benim kadar sabırlı olamadı. Onlar çok telaşlandı ve açıklanan çok az bilgiyi, -bakın belge bile demiyorum- bir fırsat olarak görüp buradan hükümete nasıl saldırırız derdine düşmüş durumdalar. Her zaman bir şey söylüyorum; Muhalefet bu ülke için, bu millet için çözüm politikaları üretmekten aciz olduğu kadar, maalesef siyaset üretmek noktasında bile büyük bir acziyet içerisinde. Hakkımızda bugüne kadar her türlü ipe sapa gelmez iddiayı gündeme taşıdılar. Her seferinde yüzleri kızardı. Çünkü söyledikleri yalandı, doğru değildi. Sabah iftira attılar, öğlen altında kaldılar. Öğlen itham ettiler, akşam çark ettiler. Akşam söyledikleri yalan, yatsıya kalmadan yüzlerini kızarttı. Şimdi görüyoruz, kendilerine ait cümle kalmadığı için başka bir devletin diplomatları arasındaki dedikodu niteliğindeki yazışmalardan medet umar hale geldiler.

Burada peşinen söyleyeyim, Bu diplomatların yalan yanlış yorumlarıyla yaptıkları iftiralar birinci derecede Amerika Birleşik Devletleri'ni bağlar. Bunun hesabını ABD'nin sorması lazım o diplomatlarından. Çünkü hiçbir diplomat, yalan yanlış kendine ait yorumlarla bir ülkeyi itham altında tutamaz. Nitekim yapılan bu yorumlar dünyada bir çalkantıya sebep olmuştur. Kendi ürettikleri dedikoduları başkalarından duyunca gerçek sandılar. İsrail medyasına Türkiye’nin Başbakanını şikâyet edenler, Brüksel’de, Paris’te Türkiye’yi yabancılara şikayet edenler, yabancı diplomatların hezeyanlarına sarılmış durumdalar.

Neymiş; Başbakan’ın falanca ülkede şu kadar hesabı varmış. Neymiş; Başbakan Antalya’daki raylı sistem ihalesine müdahale etmiş. Bu hezeyanlarına sarılacak kadar mı acizsiniz. Bu iftiralardan, bu ithamlardan medet umacak kadar mı çaresizsiniz. Allah aşkına bu kadar fırsatçılık mı olur? Benim abdestimden şüphem yok, dolayısıyla namazımdan da şüphem olmaz. Düne kadar Türkiye’yi sırça köşklerinden izliyorlardı, bugün artık kendi ülkelerini yabancı diplomatların dedikodularından izlemeye başladılar.

Düne kadar Türkiye’yi sadece magazin basınında takip ediyorlardı, bugün artık magazin diplomasisinden izlemeye başladılar. Düne kadar kendi hezeyanlarıyla siyaset üretiyorlardı bugün onu da yapamaz hale geldiler. İftira ve iddia ithal etmeye başladılar. Yeter ki Hükümete yönelik bir saldırı olsun, yeter ki Başbakana yönelik bir saldırı olsun. Nereden geldiğine bakmadan, aslını astarını araştırmadan, arkasındaki niyet, hedef ve gaye hakkında en küçük bir endişe taşımadan buna sarılmak, en hafif tabiriyle fırsatçılıktır.

Açık açık söylüyorum, bana, şahsıma, aileme, dünürüme ve arkadaşlarıma yönelik –ki benim dünürüm, yazmak, çizmekten başka hiçbir şey bilmez. Hayatı yazmak ve çizmekle geçmiştir adamı müteahhit yaptılar. Hayatında böyle bir şey olmaz.- bu tür iftiraları atıp, bunları ispatlayamayanlar ne kadar alçaksa bu iftiraları manşetleriyle, söylemleriyle yayanlar, bu iftiraları siyaset malzemesi yapanlar da aynı derecede müfteridir, alçaktır.

Hukukta bir kaide vardır, “müddei iddiasını ispatla mükelleftir.” İspat görevi benim değil, bu iddiayı ortaya koyanlardır. Ana Muhalefet Lideri gitsin bu iddiayı ortaya atanlara sorsun. “Böyle bir şey söylüyorsunuz ama Amerika bu işleri iyi bilir. Bunun diplomatları da bunu iyi biliyor. Nerede bunun delili ya? Bu delili bir gösterin de bizim işimize yarasın Türkiye’de” diye öğrenmeleri gerekir. Ama böyle bir şey bulamayıp, sadece atılan iftira üzerinden kalkıp da bunun ispatını istemek kadar cehalet olur mu? Zavallılık olur mu? Ben neyi ispat edeceğim! Olmayan şey ispat edilir mi? Benim İsviçre bankalarında bir Allah kuruşu param yok ki bunu ispat edeyim. Ana Muhalefet Liderine ve diğerlerine diyorum ki; “Böyle bir şeyi ispat ettiğinizde ben bu makamda durmam. Milletvekilliğinde durmam. Ama siz o makamlarda duracak mısınız ben onu merak ediyorum.


Haber 7
 

Mahpeyker

Kıdemli Üye
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
4,456
Tepkime puanı
742
Puanları
0
Israil Belgelerden Neden Rahatsız Olmadı ?

İSRAİL BELGELERDEN NEDEN RAHATSIZ OLMADI
israil-belgelerden-neden-rahatsiz-olmadi-0112101200_l.jpg





Wikileaks adlı bir internet sitesinin ABD’li diplomatlarca yazılmış yüz binlerce dökümanı açıklaması, dünya ve Türkiye basınında oldukça geniş yer buldu. Türkiye’de büyük basının, “sızıntı” belgelerde yer alan AKP hükümeti ile ilgili olumsuz ifadeleri sansürleme çabasına hayret etmemek mümkün değil; Odatv’nin belgelerde yer alan hükümet üyelerine yönelik çok ağır ifadeleri bulup yayınlaması bu sansürü kırmış bulunuyor.
Öte yandan Tayyip Erdoğan’dan anti-Amerikan bir kahraman yaratmak, Ahmet Davutoğlu’ndan ise Yeni-Osmanlı’nın kurucu babası çıkartmak için gece gündüz mesai harcayan basın tekellerimizin bütün iddiaları, Davutoğlu’nun, “Clinton arayıp özür diledi” açıklamasıyla çökmüş durumdadır. Eğer bu belgelerde Türkiye yöneticileri için bu kadar övücü nitelikler yazılıyorsa, niçin Clinton özür dileme ihtiyacı hissetsin?
BELGELER KİMİN İŞİNE YARIYOR?
Bu kısa girişten sonra, Wikileaks belgelerine geçelim; hem nicel büyüklüğü ve hem de içeriği bakımından eşi benzeri olmayan bu büyük sızıntının kaynağını tespit etmek zorunlu görünüyor. Yüz binlerce dokümana erişme olanağı bulan, Obama yönetiminin her türlü engelleme çabalarını bile aşan bir büyük sızıntıdan söz ediyoruz. Bu sorunu “diplomasinin 11 Eylül’ü” türünden sığ açıklamalarla kavramak mümkün değildir.
En sonda yazacağımızı, şimdi yazalım; bu belgeler, her anlamıyla, İsrail Devleti’nin işine yaramaktadır. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun, “Wikileaks, İsrail için sorun değil, İsrail’i olumsuz etkilemeyecek” açıklaması ile İsrail Maliye Bakanı Yuval Steinitz’in, “Belgeler dolaylı bir şekilde İsrail’in yararına” şeklindeki itirafını kaydederek başlayalım.
Açıklanan belgelerin İsrail’in tezlerini doğruladığı, hatta İsrail’in İran’a yönelik saldırgan dış politikasını haklı çıkardığı şeklindeki yorumlar, İsrail gazetelerinin tamamını kaplamış durumda; bu o kadar öyle ki, Yediot Ahranot gazetesinde köşe yazarlığı yapan Sever Plocker, “Wikileaks olmasaydı, İsrail onu icat etmek zorunda kalırdı” diyecek kadar ileri gitmektedir. (1)
O halde, kısaca bu belgelerin neleri teşhir ettiğine bakalım.
Bir: Wikileaks’in açıladığı belgelere göre, Irak’ı istikrarsızlaştıran tek güç, İran’dır; buna göre İran hem Irak’lı militanları eğiterek hem de onlara silah sağlayarak Irak’taki mevcut istikrarsızlığın temel sebebini teşkil etmektedir.
İki: İran’ın “en az sorumlulukla, en fazla istikrarsızlaştırma” siyasetinin aparatı olarak görülen Hizbullah’ın, Irak’lı militanlara “Nasıl asker kaçırılır?” konulu dersler verdiği konusunda, birçok Wikileaks belgesi bulunuyor.
Üç: ABD’nin Afganistan ve Irak’ta yapmış olduğu işkencelerin yer aldığı sızıntı belgeleri ise hem abartmamak hem de belgelere inandırıcılık kazandırmak için konulduğunu düşünmek isabetlidir. Ayrıca Wikileaks’in sızdırdığı; Irak’ta ölen insan sayısını 66,081 ile sınırlayan veya Irak’ta Kitle İmha Silahları’nın bulunduğunu kanıtlayan belgelerin doğruluğunu da kuşkulu bulmak durumundayız. Bu belgelerin ABD’nin izlemiş olduğu saldırgan siyasetlerin faturasını hafifletme veya ona meşruiyet sağlama amacı taşıdığı yönünde bir hipotez kurabiliriz.
Dört: Wikileaks belgelerine göre Arap liderler, İran’ı bizim için vurun, diyerek Amerika’ya her gün yalvarmaktadır. “Yılanın başını ezmek gerek” diyen Suudi Kralı başta olmak üzere, Bahreyn, Ürdün ve Mısır gibi ülkelerin yöneticilerinin İran’a yönelik düşmanca açıklamalarının yayınlanması İsrail’in çıkarları açısından oldukça önemlidir. Netanyahu’nun bu belgeler üzerine yaptığı, “Araplar kamu önünde başka özel görüşmelerde başka konuşuyorlar” şeklindeki açıklama da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Bu belgeler sayesinde İsrail, İran konusunda saldırgan siyaset izleyen tek devlet olmadığını göstermektedir.
Nitekim İran Devlet Başkanı Mahmut Ahmedinejat, bu yöndeki belgelerin hepsinin, “fesat çıkarmaya yönelik” olduğunu belirtmiş ve “Araplarla aramızı bozmaya çalışıyorlar” diyerek İran’ın Araplar’la dost ilişkiler kurmak istediğini açıklamıştı.
Beş: Wikileaks’in açıkladıkları arasında, İsrail’in Gazze Operasyonu öncesinde Mısır ve El-Fetih ile görüştüğü ve Hamas’ı yener yenmez Gazze’nin kontrolünü bunlara bırakma teklifi yaptığına ilişkin belgeler de bulunuyor.
Bu noktada Araplar arasında amaç birliği olmadığı ve Araplar’ın İsrail’i kategorik olarak inkâr etmediğini yansıtan her belge, İsrail’i meşrulaştırdığını söyleyebiliriz; İsrail bu belgeler sayesinde, Araplar’a “ahlaksız teklif” yapacak kadar yakın olduğunu tüm dünyaya duyuruyor. Araplar’ın kirli pazarlıklar içinde olması ve bunun açıklanması, sadece İsrail’i aklamaktadır.
Son olarak, sızıntı belgelerde Sarkozy’den Merkel’e, Berlusconi’den Putin’e, Kım Il Yong’dan Medvedev’e, Ahmedinejat’tan Karzai’ye değin neredeyse bütün dünya liderlerine aşağılayıcı lakaplar takılmışken, bir tek İsrail’li siyasetçi hakkında kötü söz söylenmemiş olmasını da şaşırtıcı bulmak durumundayız. İsrail Devleti’nin veya MOSSAD’ın yürüttüğü yasadışı işlerin, düzenlediği eylemlerin ve İsrail’li kapitalistlerin faaliyetlerinin bu belgelerde yer almaması da manidardır.
OBAMA DİPLOMASİSİNİ ÇÖKERTMEK
Bu belgelerin taşıdığı içeriğin, İsrail Devleti’nin iddialarıyla bire bir örtüştüğünü gösterdik. Bu belgelerin hangi amaçla sızdırıldığına geçmeden önce, kimler tarafından sızdırıldığını tartışmak gerekiyor.
Bu konularda kesin bilgilere ulaşmanın mümkün olmadığını belirterek başlamak gerekiyor; Wikileaks’in kurucusu Julian Assange hakkındaki bilgilerimizin kuşkulu ve eksikli oluşu bile açık kanıtlar öne sürmenin ne kadar güç olduğunu gösteriyor. Konunun bir tarafının karanlık olması, her türden komplonun ortak özelliğidir ve bu özellik, bizi teorik önermeler ileri sürmekten alıkoymamalıdır.
Bu konuda en önemli iddia, Amerika’nın takip edilen sitelerinden Veterans Today’de Gordon Duff imzasıyla çıkan bir yazıda dile getiriliyor. (2) Bu incelemede, Wikileaks’in açıkladığı belgelere erişebilecek güce sahip tek odağın İsrail lobisi olduğu ve bu lobinin en önemli örgütlerinden AIPAC’ın gizli belgeleri ele geçirme konusunda geniş bir tecrübeye sahip olduğu belirtiliyor. Bu kadar çok sayıda belgeyi elde etmek ve dünyanın en güçlü devletinin yöneticilerinin iradelerinin aksine yayımlamak için İsrail devleti ve lobisi kadar büyük bir güce sahip olmak zorunludur. İsrail lobisinin bu belgeleri servis ettiği iddiasını ciddiye almamız gerekiyor. (3)
Bu belgelerin en önemli amacının, Obama’nın başkanlığı süresince kurduğu ittifakları ve yürüttüğü diplomasiyi çökertmek olduğu açıktır; nitekim Obama’nın, belgelerin yayımlanması halinde, “ABD’nin müttefikleriyle ilişkileri tehlikeye girecektir” şeklinde bir beyanı bulunmaktadır. Aynı açıklamada geçen “Masum insanların hayatı tehlikeye girer” şeklindeki ifadeyi ise “yalvarma” başlığı altında değerlendirmek, en doğrusudur.
Kuşkusuz, Amerikan diplomatlarının Avrupalı liderlere takmış olduğu lakapların açıklanması, Obama yönetiminin diplomatik güvenilirliğini yok etmek içindir. Bu belgelerden sonra Amerikan hariciyesi, dostlarının yüzüne bakamayacak kadar, utanç içindedir.
Obama yönetiminin belgelerin yayımlanmasını engellemek için elinden geleni yaptıktan sonra, bu konudaki girişimlerinin başarısız olacağını anlar anlamaz, yabancı hükümetleri teker teker dolaştığını, yayımlanacak belgeler içindeki muhtemel içerikleri dostlarına aktardığını biliyoruz; kuşkusuz, Amerikan müttefiklerinin bu içerikleri basından öğrenmeleri hoş değildir. Nereden bakılırsa bakılsın, bu nazik bir davranıştır.
Geriye şu soru kalıyor; İsrail, neden Obama diplomasisini çökertmek istiyor?
Bu sorunun yanıtı açık; İsrail’e göre Obama, İran konusunda saldırgan politikalar izlemek yerine diplomatik yolları deneyerek, İran’ı nükleer silah yapmaması konusunda ikna etmek şöyle dursun, bizzat nükleer faaliyetlerinde ilerlemesi için İran’a zaman kazandırmıştır. Üstelik Filistin sorununda Obama’nın Yahudi yerleşimlerini dondurma şartı koşması – bugünlerde ABD, İsrail’e bu konuda yeni bir mektup yollayacak–, İsrail Devleti’nin düşmanlığını kazanması için yeterlidir.
Diğer taraftan, Obama yönetiminin saldırgan politikaları askıya alarak Arap yönetimlerini kazanma siyaseti de, bu belgelerin hedefleri arasındadır; bu belgelere göre Arap devletleri, ABD’nin İran’ı vurmasını istemektedir ve ABD’nin İran’ı vurmadığı her gün, – İsrail bir yana– Amerika’nın Arap dostları daha fazla öfkelenmektedir.
ERDOĞAN HÜKÜMETİ ARTIK GAYRI MEŞRUDUR
Sızıntı belgelerin Türkiye boyutuna da kısaca değinmek durumundayız. Obama yönetiminin İsrail’i frenleme ve Araplar’ın güvenini kazanma siyasetine oynayan Tayyip Erdoğan da, bu belgelerden kendine düşen payı almış görünüyor. İran’ı ikna yoluyla nükleer faaliyetlerinden vazgeçirme işini üstlenerek Amerikan diplomasisinin uzantısı haline gelen Erdoğan-Davutoğlu siyaseti, aynı zamanda Arap-yanlısı ve İsrail-karşıtı söylemler kullanarak İran’ın Arap dünyası üzerindeki etkisini kırma misyonunu da üstlendi.
İran’ın etkisini kırmak türünden bir amacın İsrail’in çıkarlarıyla uyumlu olduğu açıktır; ancak bu amaca giden yolun İsrail’i kötülemekten geçmesi, İsrail açısından kabul edilemez bir durumdur. Nitekim wikileaks’in açıkladığı belgelerde, İsrail büyükelçisi Gaby Levy’nin “Erdoğan bir köktenci, dinsel gerekçelerle bizden nefret ediyor” türünden ifadeleri buluyoruz.
Öte yandan, wikileaks belgelerinde, Erdoğan hakkında; yolsuz servet biriktirdiği, İsviçre bankalarında sekiz ayrı hesabının bulunduğu ve petrol ticaretinden pay aldığı yönünde ağır ithamlar bulunmaktadır. Aynı şekilde Bülent Arınç, Abdulkadir Aksu ve Nimet Çubukçu hakkında da sindirilmesi mümkün olmayan iddialar mevcuttur.
Bütün bunlar İsrail nezdinde Erdoğan hükümetinin meşruiyetini yitirdiği anlamına gelmektedir; artık belgelerle yıpratma aşamasına geldiklerini görüyoruz.
Sait Çakır
Odatv.com

(1)http://www.csmonitor.com/World/Midd...eaks-cables-as-vindication-of-its-Iran-policy
(2) http://www.veteranstoday.com/2010/11/27/gordon-duff-wikileak-predictions-sticking-my-neck-out-2/
(3) http://www.maskofzion.com/2010/10/wikileaks-is-zionist-poison.html
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Wikileaks Belgeleri Ve Amerika'nın Çöküşü

Basının önünde İsrail'e saldırıp kapalı kapılar ardında İran aleyhine uyaran Arap liderlerin ikili söylemi, başbakana, Amerikan idaresinin, İsrail-Filistin meselesinin çözümünün öncelikli olduğu iddiasını zayıflatıyor. Aluf Benn’in yorumu:


Wikileaks Belgeleri ve Amerika'nın Çöküşü
ALUF BENN / Haaretz


Dedikoduların, patavatsızkların ve küçük yalanların ötesinde, Wikileaks'in yayımladığı telgraflar bize gayet acıklı bir hikaye anlatıyorlar. Amerikan İmparatorluğu'nun çöküşünü; askerî ve iktisadî üstünlüğü vasıtasıyla dünyayı yöneten bir süpergücün gerilemesini resmediyorlar.
Başkan Obama telgraflarda, iyi niyetleri ve yüce hayalleri Orta Doğulu meslektaşlarının muhafazakarlığı ve inatçılığı karşısında dağılıp giden zayıf, zavallı bir lider olarak görünüyor.
Amerikan büyükelçilerinin dünya başkentlerinde "yüksek temsilci" olarak ağırlandığı günler geride kaldı. Wikileak belgelerini kaleme alan diplomatlar yorgun bürokratlar: Bir odaya girdiklerinde kimse ayağa kalkıp ayaklarına kapanmıyor. Günlerini, bitkin bir şekilde, süpergücün kim; Amerika'nın askerî ya da malî desteğine ihtiyacı olan bağımlı ülkenin kim olduğunu onlara bir kez olsun hatırlatmadan ev sahiplerinin karar verdiği konuları dinlemekle geçiriyorlar.
John Foster Dulles, Henry Kissinger ve James Baker gibi tarihsel öneme sahip dışişleri bakanlarının mirası arşivlerde ve hatıratlarda kaldı. Obama ve Hillary Clinton'un Amerika'sı, rakipleri ve dostları canlarının istediği gibi davrandığında onları hizaya getirmiyor. Notlar alıp bunları dosyalıyor ve yoluna devam ediyor.
Orta Doğu'da yeni bir şey yok. Hem Arap hem de İsrailli bölgesel liderler kendi meseleleriyle meşgul ve Amerika'nın çıkarları ve arzularıyla ilgilenmiyorlar. Obama'nın seçilmesi de hiçbirşeyi değiştirmedi. George W. Bush dönemindeki diplomatik görüşmelerle mevcut idarenin temsilcileri tarafından gönderilen telgraflar arasındaki farkları bulmak çok zor.
Obama'nın Ankara ve Kahire konuşmaları, Amerika'yla Arap ve Müslüman dünyaları arasında yeni ilişkilere dair dokunaklı çağrıları ve hatta Kuran'dan alıntıları büsbütün bir umursamazlıkla karşılandı. Riyad ve Kahire'deki, Abu Dabi ve Amman'daki, Şam ve Kudüs'teki yöneticiler Obama'yı duydular ama bildik duruşlarını azıcık bile değiştirmediler. İsrailliler Araplar'a güvenmiyor, Araplar İsrailliler'e karşı şüphe içinde ve her iki taraf da İran'dan dehşete düşüyor.
Salı günkü başyazısında the New York Times İran'a saldırması ve Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın sözleriyle "yılanın başını kesmesi"için hem Araplar hem de İsrail'den gelen baskıya direnen Obama ve ekibini olağünüstü diplomatlar olarak göklere çıkarıyor. Ne kadar safça. Kral Abdullah, Bahreyn Emiri, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ve Savunma Bakanı Ehud Barak gibi tecrübeli liderlerlerin, Obama'nın hemen telgrafları okuyup hızla bombacılarını silahlandırıp İran'a savaş açacağını hakikaten hayal ettiklerine inanmak bayağı zor. Washington'un Natanz ve Büşehr'i bombalamak konusunda hiç istekli olmadığını biliyorlardı.
Baskılarının hedefi bambaşkaydı: Obama'nın, İranlı liderler Ali Hamaney ve Mahmud Ahmedinejat'la yakınlaşma gayretlerine taş koyarak Amerika'nın Tahran'a ve yöneticilerine karşı izlediği sert çizginin devamını temin etmek. Ve bu hedefe, İranlılar'ın da yardımıyla tam anlamıyla ulaştılar.
Başbakan Netenyahu, Wikileak'in ortaya çıkarttıklarını kendi amaçları için kullanmaya kalkışan ilk liderdi. Pazar günkü bir basın konferansında "Telgraflar, İsrail-Filistin ihtilafının bölgeye ve geleceğine en büyük tehdidi oluşturduğu söyleminde gerçeklik payı bulunmadığının ispatı" diye konuşan Netenyahu belgeleri, Obama'nın duruşunu zayıflatarak "önce İran" gündemine öncelik vermek için kullandı.
Basının önünde İsrail'e saldırıp kapalı kapılar ardında İran aleyhine uyaran Arap liderlerin ikili söylemi, başbakana, Amerikan idaresinin, İsrail-Filistin meselesinin çözümünün öncelikli olduğu iddiasını zayıflatıyor. İsrail'in, Filistinliler'in hiçbir öneme sahip olmadığına dair yıllardır söyleyip de Batı'nın inanmadıklarına kanıt oluşturuyor.
Arap liderler Filistinliler'i yok saymış değil. Bu meseleyi, Amerikalı temsilcilerle görüşmelerinde defalarca dile getirdiler. Ancak Mısırlılar ve Körfez emirlikleri, İsrailli muadillerinin, ihtilafın çözülebilecek bir sorun olmaktan ziyâde baş edilmesi gereken bir karın ağrısı olduğu yönündeki görüşünü paylaşıyorlar.
Hiçbirinin bir Filistin devleti ya da Gazze ve Nablus'a özgürlük gibi fantazileri yok. Tek istedikleri, bu karın ağrısından kurtulmak nasıl kurtulacaklarıysa umurlarında değil. Obama'yı bir baş belası, elçilerini de rahatlarını bozan tacizciler olarak görüyorlar, küresel bir süpergücün sözcüleri olarak değil. Ya da belki de Amerika artık süpergüç değil.
ZAMAN

WikiLeaks belgeleri: 'Bizim çocuklar' mitinin çöküşü

Hamza Aktan / Radikal

Türkiye'de siyaset algısı her zaman siyasi özneleri özne kabul etmekten uzak bir noktada olagelmiştir. Siyasetin görünen yüzlerinin arkasında aslında bir başka 'gerçek' yattığı, ya da tanıklık ettiğimiz gelişmelerin, içinde bulunduğumuz coğrafyanın verili koşulları yahut bizim kendimizden kaynaklandığı fikrinin aksine bunların arkasındaki bir güce referans eğilimi varolagelmiştir. Bu herşeyin arkasındaki siyasi 'güç' de genelde 'Batılı güçler', özelde de ABD olmuştur.
Yerli siyasete dönük bu inançsızlığın kaynağında bir yandan da apolitik ve kendine güveni zayıf bir toplumsal gelenek yatıyor. O yüzden de iktidarda olsun olmasın her türlü siyasi öznenin arkasında bir gizli ajanda, bir gizli destekçi arayışı veya inancı insanlarda halen kendini koruyor. Bu da zaman içinde çoğu Batılı gazeteciyi şaşırtan şekilde Türkiye'yi bir komplo teorileri

cennetine dönüştürüyor.



Alışkanlıklar değişir
WikiLeaks'in ABD büyükelçiliklerinin gizli yazışmaları ve raporlarını açık etmesinden çok şey öğreneceğimiz gibi öyle anlaşılıyor ki siyasete bakışımızdaki çoğu alışkanlığımızı da gözden geçireceğiz. Bunlardan belki de en önemlisi WikiLeaks belgelerinden sonra siyaseti artık gizli özneler üzerinden değerlendirme kolaylığını bir kenara bırakıp görünen öznelerle anlama çabasına yönelmemiz olacak.
Web sitesinin ABD'nin Ankara büyükelçiliğinden gönderilen raporlardan şimdiye kadar (30 Kasım tarihi itibariyle) yayınladığı 27 döküman bize önemli bir rehberlik edeceğe benziyor. Bu raporlarda görünen durum, "Amerika'nın herşeyde parmağı var" yönündeki komplo teorili yaygın yaklaşımın önemli ölçüde yanlış olduğu ve gerçeği yansıtmadığı.
ABD'li diplomatların Türkiye ile ilgili şimdiye kadar yayınlanan raporlarındaki içerik ve ton daha çok gözlemleyen bir tarafı gösteriyor. Ya da gözlemledikleri ülkedeki siyasi atmosfer üzerinden bir ülke siyaseti oluşturmayı öneren bir ton bu. Dolayısıyla bizim daha önceden tersini düşündüğümüz şekilde, ABD aslında Türkiye'nin iç siyasetindeki büyük değişiklikleri belirleyen, onların yol haritasını hazırlayan bir konumda değil, fakat iç gelişmeleri ciddi biçimde gözlemleyen ancak ondan sonra strateji oluşturmaya çalışan bir durumda.
Bunun en açık örneklerinden biri, raporlardan anlaşıldığı üzere, Amerikalıların iktidara geldiği 2002'den bu yana AKP'yi anlamaya çalışan yaklaşımlarında görülüyor. ABD'li diplomatlar 2002'den bu yana partinin başkanı Erdoğan'dan Gül'e, partinin önde gelen Anadolu kökenli siyasetçilerinden, 'pragmatik' olarak anlattıkları Batı eğitimli isimlerine kadar neredeyse tek tek Washington'a anlatmışlar. Her birinin özgeçmiş bilgileri, konumları, İngilizce bilme seviyelerine kadar notlar yazılmış ve bunlar dikkate alınarak bu siyasetçilerle ilişkiler kurulduğu veya kurulmasının uygun olacağı önerilmiş.



Bir önemli örnek
Ergenekon davası ve emekli-muvazzaf generallerin yargılanmaları gibi devasa bir konuda örneğin, eski Ankara büyükelçisi James Jeffrey, Washington'a geçtiği raporda herhangi bir yabancı gazetecinin yazabileceklerinin ötesinde bir şey söyleyemediği gibi bu konuda ileride ne olacağına, olabileceğine dair de herhangi bir bilgisi olduğunu göstermiyor. 'Balyoz Darbe Planı'na karşı başlatılan ve 48 subayla astsubayın gözaltına alınmasıyla sonuçlanan operasyonu ertesi gün, 23 Şubat'ta Washington'a detaylarıyla aktaran Jeffrey, raporunu şöyle bitiriyor: "Burada her gün yeni bir gün ve kimse tüm bu kareografinin nerede dağılacağından emin değil." Jeffrey, aynı zamanda ne 'bizim çocuklar' anlamına gelecek ifadeler kullanıyor ne de geçmişe dair bu yönlü bir göndermede bulunuyor.
Kimi yerlerde raporlar Amerikalıların çalıştıkları ülkeyi bir akademisyen titizliğiyle inceleyip çözümlemeye çalıştıklarını gösteriyor. Dolayısıyla bu da herşeyin Washington'da belirlenip Türkiye gibi ülkelerde uygulandığı yönündeki hayli yaygın kanının gerçek olmadığını anlatıyor. Bunu şöyle de anlamak mümkün; bir ülke 'projesi' olan bir partiyi yıllarca anlamaya çalışmaz, tersine projesinin iyi ilerleyip ilerlemediğini kontrol eder. Ancak Türkiye örneğinde, WikiLeaks belgelerinin gösterdiği kadarıyla durum böyle değil. Şu ana kadar yayınlanan raporlarda Amerika'nın ülke içi dengeleri bozmaya veya değiştirmeye yönelik bir çalışmayı kurgulayıp pratiğe soktuğunu gösteren herhangi bir örnek, ifade veya göndermenin olmaması da bunu güçlendiriyor.
Henüz ABD diplomasinin Türkiye ile ilgili belgelerinin çok az bir oranı yayınlanmış olsa da elimizde bulunanların dahi en azından artık Türkiye'de yaşanacak veya yaşanmış hemen her büyük siyasi gelişmeyi "Amerikan emperyalizmi" gibi genel bir başlığa dayandırma alışkanlığını kırmasını beklemek naif bir beklenti olmasa gerek. Çoğu zaman çoğu gelişmenin yalnızca AKP AKP olduğu, CHP CHP olduğu, Kürtler Kürt olduğu, ordu ordu olduğu ve tüm bu öznelerin içinden geldikleri bir tarih ve içinde bulundukları bir şimdiyle çevrili olduğu için yaşandığını kabul etmek gerekiyor. Bu da belki bize tıpkı Amerikalıların yaptığı gibi bu özneleri klişelere sığınma ihtiyacı taşımadan anlama hevesi kazandırır.
 
Katılım
2 Ara 2010
Mesajlar
18
Tepkime puanı
6
Puanları
0
temkinli olmak lazım
milligazetedeki haberde arif ersoyn tespitleri daha ilginç okumanızı tavsiye ederim
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
İsrail'den Wikileaks için itiraf gibi sözler

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu 16 Kasım 2009'da Kudüs’teki makam odasında üst düzey Amerikalı milletvekilleri ile buluşarak İran’ın nükleer programı ve Tahran’ın nükleer niyetlerine ilişkin Arap ülkelerinin endişelerini dile getirmişti. Tel Aviv’deki Amerikan Büyükelçiliği’nin Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na-Netanyahu’nun ifadelerine dayanarak- gönderdiği gizli raporda, Arap ülkelerinin İran’ın nükleer çalışmalarının durdurulmasını ümit ettiği yer alıyor. Ayrıca “kararlı adımlar” için Arap ülkelerinin geniş desteği bulunduğu da raporda belirtiliyor.
İşte şimdilerde Wikileaks tarafından internette yayınlanan bu gizli Amerikan belgeleri İsrail hükümetinde memnuniyet yaratıyor. Çünkü bu belgelerin İsrail’in Ortadoğu’da uyarılarda bulunan, baskı yapan, nükleer güç İran’ı engellemeye çalışan tek ülke olmadığını ortaya koyduğu belirtiliyor. İsrail Başbakanı Netanyahu, bu gelişmenin İsrail için iyi olduğunu söylüyor:
“Gördüğüm kadarıyla açıklanan bu belgelerin İsrail’e zarar verecek bir özelliği ve içeriği yok. İsrail hem içe, hem de dışa yönelik oldukça özgür bir toplum. Bölgedeki sorunlara ilişkin İsrail’in değerlendirmeleri çoğunlukla destekleniyor. Ben burada özel bir şey göremedim. Aslında gerçek gizli belgeler dışarı sızmaz ve bugüne kadar da bunlar açığa çıkartılmamıştır.”
Netanyahu'dan İran uyarısı
Wikileaks’in yayınladığı belgelerde, Netanyahu ile yakın kurmaylarının Amerikalı siyasileri öncelikle İran konusuna yönlendirdikleri vurgulanıyor. Bundan bir yıl önce Kongre üyeleriyle konuşan İsrail Başbakanı Netanyahu'nun, İran’daki rejimin şimdiden nükleer bomba üretme yeteneğine sahip olduğunu anlattığı belirtiliyor. Netanyahu’nun bölgeye ilişkin siyasi analizinde, İran halkının yönetime saygı duymadığı, ülkenin ekonomik durumunun kırılgan olduğu, bu yüzden İran’ın ekonomik yaptırımlardan oldukça fazla zarar göreceği belirtiliyor. Netanyahu, İran ile artık diplomatik yoldan mücadele zamanın geldiğini, İran’ın nükleer programının durdurulması için bir ya da iki yıl daha zamana ihtiyaç olduğunu da bu analizinde vurguluyor. İsrail Başbakanı, İran konusunu “mükemmel bir şekilde” kavradığı için Başkan Obama'yı da övüyor.
“İsrail'in işine yaradı”
İsrail Maliye Bakanı Yuval Steinitz, Netanyahu’nun değerlendirmelerinin ve Arap ülkelerinin de aynı tarzdaki uyarılarının şimdi internet üzerinden bütün dünyaya duyurulmuş olmasının İsrail’in işine yaradığı görüşünü savunuyor. Steinitz, “İsrail açısından ben bir olumsuzluk görmüyorum. Tam tersine. Belki gerçek daha belirgin bir biçimde ortaya çıktığı için dolaylı yarar bile söz konusudur. Bu da, Arap ülkeleri dâhil tüm Ortadoğu’nun İran’ın nükleer tehditlerinden endişeli olduğu ve batılı ülkeler ile ABD’nin İran’a karşı daha enerjik tavır almaları gerektiği noktasıdır.” diyor.
Netanyahu hükümetinin pek memnuniyet duymadığı konunun ise İsrail’in Amerikan yönetimi ile sürdüğü gizli silahlanma görüşmeleri olduğuna işaret ediliyor. Yine internette yayımlanan gizli Amerikan belgelerinde, İsrail’in ABD ile geçen sonbahar aylarında ortaklaşa düzenlenen “Jüpiter-Kobra 10” füze savunma tatbikatı ve de Birleşik Devletlerin bölgedeki tüm silah sevkiyatlarında İsrail'e silah teknolojisi ve kalitesi açısından her zaman “öncelik” tanımasından memnuniyet duyduğu da yer alıyor.


Almanyanın Sesi



Wikileaks'a göre PKK'ya silah satan ülke

Wikileaks belgelerinde Rusya'da yetkililerin, oligarkların (zengin işadamları) ve organize suç örgütlerinin "sanal bir mafya" devleti yaratmak için birlikte hareket ettiği, ayrıca Rus gizli servisinin, Türkiye'de istikrarsızlık yaratmak için "Kürt gruplara" silah gönderdiği iddia edildi.

İngiltere'nin saygın gazetelerinden Guardian'da bugün "Putin'in mafya devletinde" başlığıyla yayımlanan haberde, Amerikalı diplomatların merkeze gönderdikleri raporlarında, Rusya'da polisin, yetkililerin ve iç istihbarattan sorumlu Federal Güvenlik Servisi'nin (FSB), vergi sistemi gibi rüşvet ağı kurduğu, Rus ajanların, silah ticareti gibi yasa dışı işlerinde önde gelen mafya liderlerini kullandığı görüşünü ileri sürdüğü kaydedildi.
Belgelerde, İspanya'daki Rus mafyasının izini süren müfettişlerin organize suç şebekesiyle bağlantılı olan Rus savcıları, askeri yetkilileri ve politikacılarının listesini çıkardığı ileri sürülüyor.
Amerikan belgelerinde 10 yıldan fazla bir süre boyunca İspanya'daki Rus organize suç örgütlerinin bağlantılarını ortaya çıkarmaya çalışan ve aralarında üst düzey Rus mafya liderlerinin de bulunduğu 650 kişiyi tutuklayan İspanyol savcı Jose Gonzales'in bu konuda Amerikalı yetkililere bu yıl ocak ayında ayrıntılı bilgi verdiğine dikkat çekiliyor.
"Rusya, hükümet eylemleri ve organize suç örgütlerinin eylemlerinin birbirinden ayırt edilemediği sanal mafya devletiydi" ifadesini kullanan Gonzales, elinde bulunan son 10 yıla ait telefon dinlemelerinde Rusya'daki belirli siyasi partilerin mafya gruplarıyla "omuz omuza" çalıştığına dair binlerce kanıtın bulunduğunu kaydediyor.
-"KÜRT GRUPLARA SİLAH YARDIMI YAPILDI"-
Gonzales, Rus istihbarat servisi adına çalışan Zahar Kalaşov adlı ajanın, Türkiye'de istikrarı bozmak için Kürt gruplara silah gönderilmesini organize ettiğini ileri sürerek, 2009 yılında bir gemide İran'a götürülmek üzere ele geçirilen füzelerin arkasında da yine Rus istihbarat yetkililerinin parmağının bulunduğunu ileri sürdü.
ABD'nin Rusya Büyükelçisi John Beyrle'nin de gönderdiği raporda, başkent Moskova'daki rüşvet çarkının işleyişini, "Herşey Kremlin'e dayanıyor. (Eski Moskova Belediye Başkanı Yuri) Lujkov, belediye başkanları ve aynı zamanda valiler, Kremlin'in içindeki köstebeklere ödeme yapıyor. Suç unsurları polis, FSB, İçişleri Bakanlığı, Savcılık Ofisi ve elbette Moskova kent yönetimi bürokrasisi içindeki krişadan (Rusya'daki mafya örgütlerinde çatı veya koruma anlamında kullanılan terim) yararlanıyor" ifadesini kullanıyor.
Gonzales, FSB'nin, dediklerini yapmayan organize suç örgütlerini ortadan kaldırmak için 2 yöntem kullandığını savunarak, "Bunlardan biri onları öldürmek. İkincisi de bunları cezaevine atmak" diyor.
Amerikalı diplomatların merkeze gönderdiği raporlarda, Rusya Başbakanı Vladimir Putin'in, Londra'da 2006 yılında zehirlenerek öldürülen eski KGB ajanı Aleksandır Litvinenko cinayetini önceden bildiği görüşünün hakim olduğu dikkat çekiyor.
-"GÜNEY OSETYA'DAKİ AYRILIKÇILARI RUSLAR SİLAHLANDIRDI"-
Bu arada, Rus haber ajansı RİA Novosti, Wikileaks belgelerinde Amerikalı diplomatların ağustos 2008'deki Gürcistan saldırısı öncesinde Gürcistan'dan tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Güney Osetya ve Abhazya'daki ayrılıkçıları Rusya'nın silahlandırdığını iddia ettiğini duyurdu.
ABD'nin Tiflis Büyükelçisi John Tefft, Güney Osetya'daki cinayet ve füze saldırılarının arkasında Kremlin'in de bulunduğunu ileri sürerek, "Güney Osetyalılar, Rusya'dan sürekli silah ve malzeme aldılar. Bu silahların arasında Grad füzeleri de bulunuyor. Bunlar Rusya ve Gürcistan'ın savaşmasından bir yıl önceden itibaren gönderilmeye başlandı. Buradaki amaç Gürcistan'ı acele bir şekilde tepki göstermek zorunda bırakmak ve bu sayede Tiflis'i batıdan koparak yeniden Moskova'nın saflarına oturtmak" ifadesini kullanıyor.
Amerikalı diplomatların telgraflarında, ABD'nin o dönemdeki başkanı George W. Bush yönetiminin, Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili'yi, Güney Osetya ve Abhazya'ya karşı askeri operasyon düzenlememesi konusunda uyardığı belirtiliyor.
Dönemin ABD Rusya Büyükelçisi William Burns merkeze gönderdiği bir telgrafta, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Matt Bryza'nın Tiflis'e, "Eğer Gürcistan güç kullanırsa veya bir çatışma hatasına düşerse, Saakaşvili kendini yalnız bulur" mesajını verdiğine dikkat çekiyor.
-"GAZPROM AKBABA GİBİ"-
RİA Novosti, Wikileaks tarafından yayımlanan yeni belgelerde, Rus gaz devi Gazprom'un yeni bir mülkü satın almak için, "Akbaba gibi davrandığı" suçlamasında bulunulduğunu kaydetti.
ABD'nin Kazakistan Büyükelçisi Richard Hoagland, Kazakistan gaz ve petrol şirketi KazMunaiGaz Başkan Yardımcısı Maksat İdenov ile görüştüğünü belirterek İdenov'un, Rus Gazprom ve Çin Ulusal petrol şirketinin Kaşagan'daki dünyanın en büyük petrol yatakları için "akbaba gibi daire çizmeye" devam ettiklerini söylediğini belirtiyor.
-RUSYA'DAN BELARUS VE KAZAKİSTAN'A AİRBUS UÇAKLARINI SATIN ALMASI BASKISI-
Belgelerde ayrıca, Moskova'nın Gümrük Birliği içinde olduğu Astana ve Minsk'e Boeing yolcu uçakları yerine Rus devlet bankası VEB'in yüzde 5'lik hissesine sahip olduğu Airbus uçaklarını alması için baskı yaptığı ileri sürüldü.
Rusya Siyasi Teknolojiler Merkezi Başkan Yardımcısı Aleksiy Makarkin, Wikileaks belgelerinin üzerindeki gizli ibaresi nedeniyle bu kadar ilgi çektiğini savunarak, "İnternetteki yayınları biraz incelediğinizde kamu kaynaklarından ve medyadan benzer bilgileri görebilirsiniz. Wikileaks belgelerinde Rusya ile ilgili yeni hiçbir şey öğrenmedim" dedi.
Bu arada, Rusya dış istihbarat servisi (SVR) Başkanı Mihail Fradkov da yaptığı açıklamada, Rusya ile ilgili belgeler üzerinde çalışılması için talimat verdiğini belirterek, "Wikileaks tarafından ortaya çıkarılan çok sayıda konu var ve bunlar analiz edilmesi gereken malzemeler. Bu konudaki elde edeceğimiz sonuçları ülke yönetimine sunacağız" dedi.
AA
 
Üst