VEHHABİLİK DİNİ

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Sizin gibi nifak tohumlarının iftira ettiği bir vehhabinin arkasında aylarca cuma namazı kıldım, her cumadan önce 1 saat Buhari dersi yapardı, Rasullah'ın (sav) her zikredilmesinde ona salavat getirirdi...

Sahtekarlık yapmayın, doğru, dürüst olun...

Vahhabilerin içersinde ben de bulundum, onlar Kur'an ve Sahih Sünnet çizgisinden asla şaşmazlar...

Hatta Kur'an ne ise vahiy olarak Sahih Sünnet de odur...

Arkadaşlar onların bu hallerini bilmediğinden iftira atıyorlar..

Bir de, kukla kraliyet hanedanlığının önderlerini vahhabi (selefi) Müslümanlar olarak karıştırıyorlar...

Suriye'de El Nusra cephesi var o cephenin içersinde benim bildiğim iki tane Mekke'nin imamı var...

Kraliyet onu oradan lağvetti...

Yani vahhabi Müslümanlarla kraliyetin önderleri gizli bir düşmanlığın (savaşın) içersindedir...
 

Ahi Evran

Profesör
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
1,695
Tepkime puanı
14
Puanları
38
Yaş
45
Arkadaşlar onların bu hallerini bilmediğinden iftira atıyorlar..

Buhari'yi, Müslim'i açıp amel etmezler, amel edene de etmedik iftira bırakmazlar...
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Buhari'yi, Müslim'i açıp amel etmezler, amel edene de etmedik iftira bırakmazlar...

Ben gördüğüme mi, yaşadığıma mı inanayım sizlere mi inanayım...

Hangi hadis kitabı olursa olsun sahih hadis mi bir hadis ha Kur'an ayeti ha hadis arasında "vahiy" olarak bir fark yoktur...

Ben açıkçası onların bu hallerini anlamıyordum ama onlar böyleler...

Buhari, Müslim, Tirmizi vs...

Hadis sahihse iş bitmiştir...

Ben onların içersinde bunları yaşadım ve gördüm...
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
1000 Satır yazıyı kopyalamış, kendine ait zerre kadar görüşü olmadığı nasıl belli.
İsnsan dediğinin kendi fikri, zikri olur kendi kelimeleri ile cümle kurabilir.
Böyle acizce kopyala yapıştırla birşeyler becerdiğini düşünmez, diyalog kurmayı başarır.
Salavatı, salat etmeyi oturup 1000 tane tefriciye çekmek sanmak nasıl bir nasipsizlik.


Tapatalklandı.
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
1000 Satır yazıyı kopyalamış, kendine ait zerre kadar görüşü olmadığı nasıl belli.
İsnsan dediğinin kendi fikri, zikri olur kendi kelimeleri ile cümle kurabilir.
Böyle acizce kopyala yapıştırla birşeyler becerdiğini düşünmez, diyalog kurmayı başarır.
Salavatı, salat etmeyi oturup 1000 tane tefriciye çekmek sanmak nasıl bir nasipsizlik.


Tapatalklandı.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır,İbni Kesir bunları da beyenmediniz.Sırf "ben" diyorsunuz kendi görüşlerinizi beyeniyorsunuz.Şüphesiz Allah korumasa islamı yıkardınız.Zanla hükmediyorsunuz çünkü.İslam kuran ve sünnet ile yaşanır.Herkezin kendi görüşü kabul edilse islam mı kalırdı?Beyenmediniz islam alimleride islamın aslını korumak için uğraştılarda siz anlamıyorsunuz.
İslam alimlerine saygı göstermeyen benim sözüme ne değer versin?
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır,İbni Kesir bunları da beyenmediniz.Sırf "ben" diyorsunuz kendi görüşlerinizi beyeniyorsunuz.Şüphesiz Allah korumasa islamı yıkardınız.Zanla hükmediyorsunuz çünkü.İslam kuran ve sünnet ile yaşanır.Herkezin kendi görüşü kabul edilse islam mı kalırdı?Beyenmediniz islam alimleride islamın aslını korumak için uğraştılarda siz anlamıyorsunuz.
İslam alimlerine saygı göstermeyen benim sözüme ne değer versin?

İçin mi gidiyor... Ahhh Allah Kur'an'ı korumasaydı da yazdığın veli isimlerinin tamamına ayet yazaydın di mi..???

Sen bebe misin..???

Kimi kandırıyon..???
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
VAHHABİLERİN İTİBAR ETTİKLERİ

İbn Teymiyye’nin Râbıta ile örtüşen Görüşü:
“Sen bir şahsı Allah için seversen, doğrudan Allah’ı sevmiş olursun.
Sen o şahsı ne zaman kalbinde tasavvur etsen, Cenab-ı Hakkın sevgilisi olan birisini tasavvur etmiş olursun ve böylece onu sevmiş olursun.
Böylece senin Allah için ve Allah’a olan mahabbetin daha fazla artmış olur.
Nitekim sen ne zaman Peygamber’i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ondan önceki Peygamberleri ve onların izinden gidenleri hatırlayıp, onları kalbinde veya kafanda tasavvur etsen senin bu durumun kalbini onlara her türlü nimetleri veren Allahı sevmeye çeker götürür.

Sen bu insanları Allah için seversen, Allah’ın sevgilisi olan zatda seni Allah sevgisine çeker götürür.” Mecmûu’l Fetâvâ, c.10 s.608, birinci baskı, 1381.
“Müslümanların güzel gördükleri, Allah ka¬tında da güzeldir.
Müslümanların kötü gördüğü, Allah indinde de kötüdür.” buyurmuştur.
“Kim İslâm’da güzel bir sünnet yaparsa/bir yol açarsa, onun için o yolun ecri ve kendinden sonra onunla amel edecek olanların ecri vardır.”
Güzel bir sünnet icad etmek, yani güzel bir yol veya çığır açmak elbette mübahlar çerçevesinde düşünülebilir.
Yoksa Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Ashabının yolu zaten açılmıştı.
O yolu yeniden açmak düşünülemez.
Haram veya mekruh sahada da zaten güzel bir yol açılamaz.
O halde bu ancak mübahlar ve ruhsatlar sahasında olabilir.
Râbıtanın hiçbir delili olmasa bile, onu inkâr edenler ve şirk görenler, yasaklığına dair geçerli ve yeterli bir delil bulup getirmedikçe, tecrübelerle birçok hayırlara vasıta ve sebep olduğundan onun şu hadisin umumunun delaletiyle güzel bir amel olduğunu kabul etmeleri gerek tabiî ki sün¬neti inkar etmiyorlarsa.

Hâsılı, şu hadis, açılan güzel yeni bir çığırın sevap getiren bir amel, yani ibadet olduğunu açık bir biçimde göstermektedir. Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:

Allah (Celle Celalühü) Kitab’ında neyi helal yaptıysa, o helaldir. Neyi haram yaptıysa o haramdır.
Ne hakkında da sustu ise, o affedilmiş bir şeydir (mübahtır).
O halde Allah (Celle Celalühü)’den âfiyetini kabul ediniz.
Zira Allah (Celle Celalühü) hiçbir şeyi unutmaz. Sonra Rabbin unutan değil¬dir (unutmaz) (Meryem, 64) âyetini okudu. عن عمر بن الخطاب رضى الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "انما الاعمال بالنيات وانما لكل امرئ ما نوى"

Ömer İbn Hattab (Radiyallahu Anh)’dan rivâyete göre, Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “
Ameller(in kabulü ve sevabı) ancak niyetlere göredir ve herkes için ancak niyet ettiği vardır.” İmâm Birgivi, Tarikat-ı Muhammediyye’sinde ve Hamevi, Eşbah Şerhi’nde, şöyle diyorlar:

Mübahlarla taatler için kuvvetlenmek yahut onlara ulaşılmak kastedilirse ibadet olurlar. Yemek, uyumak, mal kazanmak ve (helal yollardan) cima etmek/cinsi ilişkide bulunmak gibi. عن عبد الله بن مسعود رضى الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "ما رأى المسلمون حسنا فهو عند الله حسن، وما رآه المسلمون سيئا فهو عند الله سيئ.

Abdullah İbn Mes’ud (Radiyallahu Anh)’dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte, Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Müslümanların güzel gördükleri, Allah katında da güzeldir.
Müslümanların kötü gördüğü, Allah indinde de kötüdür.” buyurmuştur.
Bu hadis-i şeriflerin açık beyanıyla, bu ümmetin âlimlerinin ve velilerinin güzel gördükleri şeyler Allah indinde de makbuldür. Sahâbe-i Kiram’dan bu güne kadar gelen Allah dostlarının kabul etmiş olduğu râbıtayı inkar etmek, icmâ’a karşı gelmektir. Mühim Bir Tenbih:
Hakkında aleyhte delil bulunmayan mübah bir işi, Müslümanlar güzel gördükleri için bu Allah katında da güzeldir.

En kamil, en nezih, en mütteki, en zâhid, en âbid ve en zâkir görse, mü’minler topluluğu, bir şeyi güzel görse, güzel bulsa? Şu hadis ve onun vadisindeki delillere istinaden fıkıhta Örf temeline dayanan nice hükümler vardır.
Râbıtanın hiçbir delili olmasa bu hadis dahi yeterde artar bile.

Ameller (yapılan işler) dinimize göre ya iyi, ya kötü, yahut da mübahtır.
Buna göre; İyi amelleri, iyi niyetler geçerli, sevap getiren, iyilikte dâim veya daha iyi, kötü niyetler ise ya az sevaplı, ya sevapsız, ya geçersiz yahut kötü, niyetsizlik, bizâtihi ameli geçersiz yapar.
Namaz, oruç ve benzerleri gibi.

Amelin şartı olan ameli, yani amelin amelini, sevapsız yapar.
Abdest ve gusül gibi.
Kötü işleri, kötü niyetler ya kötülükte daim yahut daha kötü yapar.
Kötü işleri, iyi niyet hiçbir zaman iyi yap¬maz.

Hatta bazen daha da kötü yapar.
Meselâ sevap olsun diye günah işlemek gibi.
Haramı ibadet maksadı ile yapmak küfürdür.
İyi niyet, kötü işleri bazen de daha az kötü yapabilir.
Domuz olduğunu zannederek adam öldürmenin günahı yoksa da diyet kul hakkı olduğu için vardır.

Kötü işleri niyetsizlik bazen olduğu halde kötü bırakır, bazen de daha hafif kötü yapar.
Ne iyi, ne kötü, yani, mübah olan bir ameli, fiilen başka kötülüklere sebep olmamak şartıyla, iyi bir niyet, iyi ve sevap getiren, yapar.
Mübah ama güzel ve kıymetli bir elbiseyi, üzerinde Allah’ın nimetinin eseri gözükmesi maksadıyla giymek, hesabından kurtulmak yahut bulunmayanları kıskandırmamak maksadıyla giymemek gibi.

Kötü bir niyet de, kötü ve günah getiren bir amel yapar.
Aynı elbiseyi, hava atmak ve böbürlenmek için giymek yahut zâhidlik ve âbidlik taslamak için giymemek gibi.
Gerçi i’tiraf etmeliyiz ki, mübahların kötü niyetlerle kötü olmaları ne kadar mümkün ve kolaysa, iyi niyetlerle iyi olmaları, o ölçüde zor, hatta bazen daha da zordur.

Zira fiilen başka kötülüklere alet olmayacakları kolay tespit edilemeyeceğinden, iyi niyet silahını mübahlarda kullanmak çoğu zaman kâr getirmediği gibi, bazen yan zarar¬larda getirebilir.
Bu silah ancak ilim sahiplerince kullanılabi¬lir. Şüphesiz ki, Allah (Celle Celalühü) günah kıldıklarının iş¬lenmesini nasıl sevmez, çirkin bulursa, (iyi ve Salih maksadlarla işlenecek olan ve bazen azimetlere vardıracak olan) ruhsatlarında işlenmesini sever.

Bu ruhsatlar, naslarla bildirilmiş olabileceği gibi, nasların lehte ve aleyhte bir şey söylememesiyle de sabit olabilir.
Hele, ibadetlere basamak ve merdiven yapıldıkları takdirde, ruhsatların mendup olacağını bilenler bilir.
Mübahların iyi niyet ve maksatlarla ibadet haline gelece¬ğini biraz önce âlimlerden öğrenmiştik.

Ruhsatlar ise mübahlıktan aşağı düşmez öyleyse vesveseleri defedecek ve Allah (Celle Celalühü)’ün zikrine sebep olacak olan Râbıta da ruhsat bile olsa, Allah (Celle Celalühü)’ün dolayısıyla sevdiği bir mendup iş olmaktan aşağı değildir.
El verir ki şu ruhsatlar netice bakımından Allah (Celle Celalühü)’ü unutturacak cinsten olmasın.
Râbıta mübahtır. Lakin vesvese ve gafletin giderilmesinde oluşturduğu tecrübe ile sâbittir.
O niyetle bu mübah işi işliyor ve maksadımıza ulaşabiliyorsak, bu iş sevap olur.

Bir çıkar da, putlara ibadet etmek, onları Allah (Celle Celalühü)’ye yaklaşmaya vesile etmektir.
Bir kimseye yapılan Râbıta da Allah (Celle Celalühü)’e yaklaşmaya bir vesiledir. Öyleyse Râbıta da Râbıta yapılana bir ibadettir, gibi bir kıyas veya benzetme yaparsa…
Bu, ikisi de yuvarlak teker gibidir, diye açlar tarafından ekmeği, tezeğe benzetmekten de öte bir şey olur. ......

EĞER DÜŞÜNMEYE BİR ŞEY DEMİYOZ DERLERSE.. ..Birini düşünmek farklı bir şey, düşünüp ondan yardım istemek, medet ummak, Allah'a yaklaşamada kıymetini vesile edinmek farklı şeylerdir.

Lütfen Allah-u Teala ile yarattıklarını eşit tutmayın! DERLERSE, BİZDE ŞÖYLE CEVAP VERİRİZ.

Bu durum istiğaze konusuna girer Buhârî ve diğer kaynaklarda zikredilen bir rivâyete göre Ebû Hureyre (r anh) Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e duyduğu hadisi şerifleri unuttuğuna dair şikâyette bulunarak, Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e şöyle der: “
Ya Rasulallah! Ben senden birçok hadis duyuyor ve unutuyorum Duyduklarımı unutmak istemiyorum ” Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunun üzerine Ebû Hureyre’ye: “Ridânı yere ser” buyurdular.

Ebû Hureyre ridâsını yere serince mübarek eliyle havada bir şeyi avuçlar gibi yaparak ridâsını atar gibi yapmış Sonra: “Ridanı giy” buyurmuşlardır Ebû Hureyre diyor ki: “Ondan sonra hiçbir şey unutmadım ” ( Buhârî, İlim kitabı, İlmi Muhafaza Etme bâbı)

Allah indinde değeri olan bir zattan bir şey istendiğinde onu yaratmasının istenmiş olmadığını herkes bilmektedir.
Bir insandan bir şey istenmesi, Allah’ın ona verdiği duâ imkanını kullanarak, istenilen şey için sebep ve aracı olması anlamına gelmektedir.
Üstelik bu rivâyette Peygamberimiz (sav), duâ etmeye İHTİYAÇ duymadan Ebû Hureyre’nin isteğine hemen karşılık vermiştir.
Dikkat edilirse Ebû Hureyre (ra) hiçbir şeyi unutmamak için Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e müracaat etmiştir Başka sahbelerden bazısı kopan kolu bazısı çıkan gözü için yardım istemiştir.
Bu Allah’tan başka hiç kimsenin veremeyeceği bir şey değil midir? Peygamberimiz sahabeyi şirkle itham etmemiştir .
Ayrıca resulullahtan isteyin şirk olmaz diye bir ayet varmı?

Hz Süleyman (Aleyhisselâm) yanındaki insan ve cinlerden oluşan topluluğa: “Aylarca uzaktaki Belkıs’ın sarayındaki tahtını bana kim getirir?”(Neml/38)diye istediğinde Allah cc onu şirkle itham etmedi.

İbni kesirin naklettiğine göre YEMAME VAKASINDA Müslimanların Şiarı…EY MUHAMMET.YETİŞ YA MUHAMMET idi ( ibn kesir : el bidaye ven nihaye 6 /324).. .

. DİKKAT .bu medet bu çağrı .Resulullahın vefatından sonra olmuş kardeşler dikkat edin Abdullah İbn Sa’d şöyle anlatıyor: “Bir kere Abdullah İbn Ömer (ra)’ın ayağı uyuştu O zaman bir adam ona en sevdiğin insanı an, dedi O da ...
“Ya Muhammed!” ..dedi.. ..(.Buhârî, Edebü’l Müfred, 448, No: 993 sh: 262 )

Sahâbelerin ve Tâbiin’in yaptıkları , istekleri ortada iken, meded ya Rasulüllah, meded ya mürşidim! diyen bir insana nasıl kâfir dersiniz?
Onları Müşriklerle ve putları ile eş tutmanız ne kadar doğru olur?

O RESULULLAH TI ONDAN İSTENİR ALLAH ONA O İMKANI VERDİ DERSENİZ ALLAH DOSTUNA O İMKANI VE GÜCÜ ALLAH VERMEZ DİYE BİR DELİLİNİZ VARMI? “
Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, ona nezdimizden bir rahmet vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim (Ledünnî ilmi) öğretmiştik ” (Kehf; 65)
Ebû Hureyre (Radıyallahu Anh) anlatıyor:
Rasulüllah Alâ bin Hadramı Bahreyne gönderdiği zaman bende onunlaydım, ilginç üç kerâmetini gördüm

1- Deniz kenarına gelince besmele çekip yürüyün dedi ve yürüdük, su develerin ayaklarının alt kısmını bile ıslatmadı.
2- Çölden geçerken suyumuz bitti Durumu bildirdik İki rek’at namaz kıldı sonra duâ etti, birdenbire yağmur yağdı.

İbn Abbas (Radiyallahu Anh)’dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki Allah(-u Teâlâ)nın, hafaza meleklerinin dışında yeryüzünde melekleri vardır ki, ağaç yapraklarından düşenleri yazarlar.
Sizin birinize çöl arazisinde bir aksaklık isabet ederse, “Ey Allah’ın kulları! (Bana) yardım edin” diye seslensin .
” [1] İmâm Nevevî şöyle demiştir Benim de aralarında bulunduğum bir cematte hayvan kaçmaya başladı Yardım isteme lafzını söyledim Benim sözümden sonra hayvanlar, o anda durdu [2] [1] İbn Hacer el-Askalânî, Muhtasar-u Zevâidi’l-Bezzâr, No: 2128, 2/420 [2] İbn Allan, el-Fütuhâtü’r-Rabbâniyye s/150-151

BİR KUDSİ HADİSTE ŞÖYLE DİYOR RESULULLAH (sav): “Her kim benim kullarımdan birine düşmanlık ederse muhakkak ben ona harp açarım Bir kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili bir şeyle bana yaklaşmamıştır Kulum bana nafile ibadetleriyle de durmadan yakalaşır, nihâyet onu severim.
Kulumu sevince de onun gören gözü, işten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olurum Benden bir şey isterse onu verir, bana sığınırsa kendisini korur himayeme alırım ”[1]. Buhârî, Rikak 38: İbn Mâce, fiten 16.

Görüldüğü gibi Allah isterse istediğine olağanüstü güçler verebilir ..
.Şevkânî şöyle diyor:
Kendisine bu yüce bağışların ve güzel sıfatların ihsan edildiği bir kimseden Şeriata zıt düşmeyecek kerâmetlerin görünmesi uzak bir ihtimal değildir Çünkü veli, Allah (Celle Celalühü) duâ ettiğinde onun duâsını kabul eder istediğini kendisine verir

Velilerin çoğunda gözüken uzak mesafeleri kısa zamanda kat etme, isabetli keşifler yapma ve beşeri kuvvetlerin ekserisinin aciz kaldığı işleri başarma gibi fevkalade halleri şeytani işler ve iblisî tasarruflar olarak kabul edenler isabetli davranmamışlardır Zira bu iddia çok açık bir yanılmadır.

Çünkü duâsı kabul olunan bir velinin Allah (Celle Celalühü)’tan kendisini ulaşılması aylar süren en uzak mesafelere bir anda ulaştırmasını isteyebilir, bunun gerçekleşmesi imkansız değildir.
Hak Teala dilediği olan dilemediği olmayan, her şeye kadîr, kuvvet sahibi iken velilerden kendisine bu gibi isteklerde bulunanın duâsına icabet etmemesine ne sebep olabilir [2]. (Allah dostları tevhid yayınları sayfa 28)

Allah’ın, “işiten kulağı olurum” demesiyle veli kulların çok uzak mesafelerdeki şeyleri işitmesi, Allah’ın(Celle Celalühü) “yürüyen ayağı olurum” demesiyle bir anda çok uzak mesafelere gidip gelme gücüne sahip olamasını her iki taraf ta kabul eder.

Çünkü kudsî hadiste böyle buyurulduğunu kendi âlimleri de söylemektedirler Geriye, tartışılmakta olan; Allah dostunun uzak mesafeden bir insana yardım edip edemeyeceği meselesi kalıyor
Her Peygamber’in, yaptığı gibi bir Allah (Celle Celalühü) dostuda insanları korumak ve zor anlarında yardım etmek için Allah’dan “Ya Rabbi! Müslümanların zor anlarında, bana onlara yardım etme gücü ver” derse Allah (Celle Celalühü) bu duâyı ister kabul eder, isterse kabul etmez Ama Allah (Celle Celalühü) Kudsi bir hadiste “benden bir şey isterse” duâ ederse duâsını kabul ederim, diyor.
Bu delillere dayanarak geçmişte ve günümüzde yaşantısı Kur’ân ve sünnete uyan Allah (Celle Celalühü) dostlarının bu gibi kerâmetlerini gören, halk arasında bir çok şahitler in tesbiti ile bu kerametleri sabit olan ve bunları gören okuyan bir Müslüman niyetinde de “ilaç hastalığımı iyi etti” aslında iyi edenin Allah olduğunu bilerek bu sözü söylerken hakiki faili kastetmediği gibi,
Allah (celle celâluhu)’ın izni ile harikulade işleri yapma imkanını Allah tarafından Allah dostlarına ,verildiğine inanan bir müslüman insanların normalde yapamayacağı bir şeyi Allah dostlarından ister . ..

İSTERKEN ŞUNU BİLİR O İNSAN keramet ilmi verilen o zat o kişinin isteği için Allaha dua eder duası kabul olunursa o keramet gerçekleşip o kişinin isteği gerçekleşmiş olur müfessir Alusi ruhul meani sinde 30:25 ..

.işleri tedbir edenler hakkı içün (naziat 5 )ayetinin tefsirinde ona göre muhtemel bazı yanlış anlamlara cevap verdikden sonra şöyle diyor.
evet Allah cellacelalühü bazen dostlarından dilediklerine ölmeden evvel olduğu gibi öldükten sonrada dilediği kerameti verir. ve hak sübhanehu ve teala hastayı iğleştirir boğulmakta olanı kurtarır düşmana karşı yardım eder,yağmur yağdırır ve bunu keramet olarak verir bazende o kişiye benziyen bir suret ortaya çıkarır.ve o suret o kişinin hürmetne gunah olmayan şeylerden (Allah c.c) istelineni istiyenin istediğini yerine getirmek için yapar .
Alusunin sözü bitti ...

.İBN TEYMİYYE dedi ki: Bazı kimselerin Peygamber Efendimizden (sav) veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri ve bu dileklerinin yerine getirilmesi çok görülen bir olaydır.[10] İbn Teymiyye;
Böyle bir dileğin yerine gelmesi yanı başında duâ edilen mezarda yatan ölünün kerâmeti olarak sayılabilir.”[11]demiştir. İbn Teymiyye böyle bir dilekte bulunmayı doğru bulmamakla beraber, böyle dileklerin ALLAH’ın (Celle Celalühü) izniyle kabul olunduğunu, itiraf etmiştir.
Şeytandandır, demiyor, ÖLÜNÜN KERAMETİNDEN DİR DİYOR .

İbn Teymiyye’ye tabi olanlar şeytandandır, diyorlardı [10] İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. Trc. İbn Teymiyye Sırat-ı Mustakîm Kabir Ziyaretleri bölümü tercüme Pınar Yay. s.493, bsk 2004. [11] İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. Trc. İbn Teymiyye, Sırât-ı Mustakîm Kabir Ziyaretleri bölümü, tercüme Pınar Yay. s.494 bsk 2004.

Demek ki Allah (Celle Celalühü) insanların yapamayacağı, Allah’ın(Celle Celalühü) yapabileceği ilimleri istediğine verebilir Hızır (aleyhisselâm)’a, peygamberlere, cinlere, şeytanlara verdiği gibi insanlara da verebilir Kimse Allah’a (Celle Celâlühü) ne yapıp yapmayacağı konusunda bir sınırlandırma getiremez.

Nitekim Hz Ömer (Radıyallahu Anh)’e de binlerce kilometre uzaklıkta ki yenilmek üzere olan ordusunu ve ordudaki komutanı görüp onlara “Cebel, Cebel!” diyerek seslenip uzaktan orduya komuta ederek yardım etmiştir [1] (Beyhakî Le’lekaide Şerhus-Sünnette İbn Merde Veyh el-İsabe 2/3 İbn Kesîr Tefsir Bidaye c 7 s 1 )

Alıntıdır
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
Vahhabileri şok eden kendi alimlerinin sözleri
selamun aleykum güzel insanlar Şimdi size kendlerine vahhabi denilen şimdiki yeni adları
selefilerin görüşlerinin kaynağı olan kendi alimlerinin sözleri ile KENDİ FİKİRLERİYLE ÇELİŞEN[/COLOR] onları şok eden kendi alimlerinin sözlerini ayrı ayrı yazıcam.


onlar bunları görmezden geliyorlar. GURUR VE NEFİSLERİNE NASIL YENİLDİKLERİNİ GÖRECEKSİNİZ ...ne kadar samimi olup olmadıkları belli olacak

.....ibn Teymiyye Ölü İşitir Diyor:

İbn Teymiyye, sorulan bir soruya “Ölünün Kur’ân okumak zikir ve duâ seslerini işitebildiği doğrudur.” demektedir.[1]

İbn Teymiyye, Ölülerin kabirlerde konuştuğunu ve kendisine yapılan konuşmaları işittiklerini, söylüyor.[2..


.............SELEFİLERİN ŞİRK DEDİĞİ TEVESSÜLÜ ŞEKLİNİ İBN TEYMİYYENİN KABUL EDİŞİ

....İBN TEYMİYYE Devletin atadığı kadı ve alimlerin huzurunda mahkemede istiğasenin haram olduğu görüşünde ısrar ediyor fakat bir insan dua ederken peygamberinin hürmetine, hatrına. şeklinde dua da aracı kılarak Alaha dua etmesini caiz olduğunu yani eski görüşünü deyiştirdiğini talebesi ibn kesir yazıyor
....el-Bidâye ve’n-Nihaye107 ini sene başlığının Altan 4 satırında c: 14/47, Daru’l-kütübi’l-ilmiyye. 3. baskı Beyrut 1407/1987

İbn Teymiyye (ö.728/1328)’yi görüşlerinin kaynağı olarak kabul edenler, İbn Teymiyye’nin bu sözü korkusundan dolayı söylemiş olabilir derlerse; biz de deriz ki: Siz insanların sözlerinin zâhirine göre hüküm vermiyor muydunuz?
Ayrıca İbn Teymiyye korksaydı istiğase’nin haram olduğunu söylemez ve görüşünde ısrar etmezdi. itibar edilmesi gereken İbn Teymiyye son görüşüdür .. ŞİMDİYE KADAR BEN GÖRMEDİM BEN OKUMADIM LAFLARI BOŞ

Görüşlerinin kaynağı olan

........Muhammed bin Abdulvahhâb’ın zat ile tevessülü kabul ediş şekli

Bizim inkâr ettiğimiz şey, bir mahlûka hem de ’a edildiğinden daha fazla duâ ediliyor olması, şeyh Abdulkadîr ya da bir başkasının kabrine yönelip
sıkıntıların giderilmesi ve isteklerinin verilmesi için saygı ile .....ondan istekte bulunulmasıdır. ......Burada nerededir sırf ’a duâ etmek?
Nerededir beraber hiç kimseye duâ etmemek?

Ama birisi çıkar duâ ederken Allah’ım! Ben senden Peygamberlerin ya da Salih kullarının vesilesi ile
şunu şunu istiyorum” diye duâ etse, ....sadece ’a duâ ettikten sonra, .....herhangi bir kabrin yanında duâ ediyor olsa bile, BU BİZİM REDDETTİĞİMİZ BİR ŞEY DEĞİLDİR .[6] diyor.


.....Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzî’nin Tevessülü Kabulü

Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzî: Nefsimi terbiye edemedim bazı salih kişilerin kabrine gidip onları aracı yapıp düzelmem için duâ ettim.............(“Saydul-Hatır müminlere öğüt, Ebul Ferec El-Cevzî (İbn Cevzî), Tevhid yayınları, s.99-100, Baskı, 1998.)


İbn Teymiyye, .....İzzuddîn b. Abdusselâm’ın ...... sadece Peygamber ile tevessülü kabul ettiğini söylüyor. .........(İbn Teymiyye Külliyatı, c.1 s.179, Tevhid Yayınları ,1998.)

.........Hanbelî:
Tevessülü kabul etmeyen müslümanlardan bazıları Hanbelî, bazıları da tüm mezheblerden faydalandıklarını söylüyorlar. Mezheb imâmlarından Ahmed b. Hanbelî tevessülü kabul ediyor; mezhebinin görüşü de bu yöndedir. Ayrıca Elbânî’nin Tevesseül adlı eserinin 62. sayfasında Ahmet b. Hanbel’in tevessülü kabul ettiğini yazıyor.


........Şevkânî:.......... (Celle Celalühü)ü Tealaya fazilet ve ilim sahibi zatlarla tevessül etmek, haki*katte onların salih amelleri, faziletleri ve meziyetleriyle tevessül etmek demek*tir. Zira fâzıl zat ancak yaptığı amellerle faziletli olur...............(Şevkanî, ed-Dürru’n-Nedide, s. 5-6, Ducvi Makâlât fit-Tevessül Kitabu Buğye)



İbn Teymiyye: Peygamberlerin ve örnek davranışları ile tanınmış salih kişilerin mezarlarında zaman zaman görüldüğü söylenen diğer bazı kerâmetler ve olağanüstü tezahürler de böyledir.

Mesela bu mezarlara gökten ışık veya melek inmesi, şeytanların veya hayvanların buralara yanaşmaktan kaçınmaları, bu mezarlardan veya çevrelerindeki diğer mezarlardan ateş fışkırması, bu mezarlarda yatanların bazı komşu ölülere şefaâtçi olmaları, bazı kimselerin ölünce onların yanıbaşında gömülmeyi istemeleri, bazı mezarların yanında insanın içinde huzur ve sükun hissetmesi ve bazı ölülere dil uzatanların çeşitli cezalara çarptırılmaları gibi önemli tezahürler, konumuzun kapsamına girmeyen GERÇEKLERDİR .

Başka bir deyimle gerek Peygamberlerin ve gerekse yaşarken iyi davranışları ile tanınmış salih şahsiyetlerin mezarlarında belirebilecek ’ın kerâmetleri ile buraların (Celle Celalühü) katında taşıdıkları saygınlık ve değer, çoğu kimselerin TASAVVURUN ÜZERİNDEDİR .

Fakat ısrarla söylediğimiz şudur ki, bütün bu tezahürler söz konusu mezarları, namaz yeri edinmeyi veya tercihli duâ ve ziyaret yeri olarak seçmeyi gerektirmez, diyor İbn Teymiyye.[4]

İbn Kayyım el Cevziyye. (Ruh kitabının sayfa 19’)da Hasan b. Sabbah Zaferani der ki:

İmâm Şafi’ye sordum. O da:... “Kabirde Kur’ân okumanın hiçbir sakıncası yoktur”, ....sözünü naklediyor.

......İbn Teymiyye’nin Kerâmetler ile İlgili Görüşleri

dostlarının yaptıkları kerâmeti şeytandan sayanların âlimlerinden .İbn Teymiyye şöyle diyor:[/color]
dostu zannedilen bazı kişiler kendilerinden mukaşefe sadır olur veya çoğunun yapmadığı harikuladelikler gösterirler.

Mesela: İşâretle bir şahsı öldürüvermesi, vasıtasız bir şekilde havalarda uçması, olduğu yerde görülmesine rağmen aynı zamanda
Mekke’de ve benzeri yerlerde görülmesi, su üstünde yürümesi, tasını boşlukta tutarak içine su doldurması, bilinmeyen yerlerden gıda alması,
zaman zaman insanların gözlerinin önünden yok olması, uzaklardan kendisini yardıma çağıranın yardımına,
bulunduğu yerden yardım etmesi, çalınan bir malın nereye saklandığını hiç aramadan haber vermesi gibi harikulade şeyler.
Bütün bu saydığımız şeyleri yapmakta olmaları veli olduğunu göstermez, ispatlamaz.
Gerçek evliyanın kanaati odur ki; bir kimse havada uçsa su, üstünde yürüse gene de aldatıcı olabilir. Ve arkasından kayıtsız şartsız gidilmez.


Fakat bu fevkalâdelikleri göstermenin yanında (Celle Celalühü) Resülüne itaat ettiği de açıkça görünüyorsa,
onun yasak ve emirlerini olduğu gibi yerine getiriyorsa böylesinin bir veli olduğuna inanılabilir ve sözleri yerine getirmeye değer bulunabilir.

Gerçekte velinin kerâmetleri yukarıda saydıklarımızdan daha büyüktür. (Havada uçması, bir anda başka yerde gözükmesi, su üstünde yürümesi, yardım isteyenlerin yardımına uzaktanda olsa yetişmesi gibi.)

Yaptıkları ve söyledikleri Kur’ân ve sünnete uygun düşüyorsa ne kadar güzel. Zira veliler, imânlarının nuruyla bâtınî gerçeklerin yüze vurmasıyla, İslâm şeriatına sımsıkı sarılmalarıyla bilinir ve tanınırlar.[9]

ALLAHu Teâla şöyle buyuruyor:

“Onlar, O’nun velileri değildir. Onun velileri sadece müttakilerdir. Çokları bilmezler.”(Enfal 8/34)

İbn Teymiyye aynı eseri sayfa 96’da şöyle diyor: Kitap ve sünnet ehlinin büyükleri ayân beyân ortadadır.
Ve onları hiç kimse inkar edemez. Onlardan bir kısmı şunlardır:
Fudayl bin İyad, (ö.189/804) İbrahim bin Ethem (ö.161/777), Ebû Süleyman Dârânî, Marufu El-Kerhi, Cüneyd bin Muhammed Bağdâdî (ö.297/909),
Sehl bin Abdullah El-Tüsteri (ö.273/886) ve benzeri büyükler. Yüce bunların hepsinden razı olsun. Diyor ibn teymiyye

...ÖLÜDEN BİR ŞEY İSTEMEK

İbn Teymiyye dedi ki: Bazı kimselerin Peygamber Efendimizden (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem)
veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri ve bu dileklerinin yerine getirilmesi çok görülen bir olaydır.[10]

İbn Teymiyye; Böyle bir dileğin yerine gelmesi yanı başında duâ edilen mezarda yatan ölünün kerâmeti olarak sayılabilir.”[11]demiştir.

İbn Teymiyye böyle bir dilekte bulunmayı doğru bulmamakla beraber, böyle dileklerin ’ın (Celle Celalühü) izniyle kabul olunduğunu, itiraf etmiştir. Şeytandandır, demiyor, Ölünün kerâmetindendir, diyor. İbn Teymiyye’ye tabi olanlar şeytandandır, diyorlar. … Zât ile tevessülü kabul etmeyenlerin itibar ettikleri âlimlerinden
İbn Teymiyye şunları anlatır:

Esvedül-Ansî, peygamberlik iddiasında bulunduğu zaman Ebû Müslim’i çağırtmış ve ona “benim peygamberliğimi tasdik ediyor musun?” diye sormuş. “Hayır tasdik etmiyorum” diye cevaplamış. Bunun üzerine Esved “Peki Muhammed’in (Celle Celalühü)’ın Rasulü olduğunu kabul ediyor musun?” Elbette kabul ediyorum cevabını alan Esved gazaba gelmiş, bir ateş yakılmasını ve Müslimin ateşin içine atılarak yakılmasını emretmiş adamlarına. Bu emri yerine getiren adamları, Müslimi ateşin içinde namaz kılarken gördüler, hiçbir şey olmuyormuş gibi Ebû Müslim, (Celle Celalühü) Rasulunun vefatından sonra Medine’ye gelmişti. Hz. Ömer (RadıyALLAHu Anh) onu kendisiyle Hz. Ebû Bekir arasına oturtmuştu.
Hz. Ebû Bekir (ö.13/634) (RadıyALLAHu Anh) hazır bulunanlara “ (Celle Celalühü)’a hamd olsun ömrüm sona ermeden (Celle Celalühü)’ın Rasulu Muhammedin ümmetinde İbrahim Halilullah gibi ateşe atılıp da kurtulan birini görmeyi bana nasip etti.”[12]

RABITANIN TARİFİ İLE ÖRTÜŞEN SÖZLERİ

İbn Teymiyye şöyle demektedir: “Sen bir şahsı için seversen, doğrudan ’ı sevmiş olursun.
Sen o şahsı ne zaman kalbinde tasavvur etsen, Cenab-ı Hakkın sevgilisi olan birisini tasavvur etmiş olursun ve böylece onu sevmiş olursun.
Böylece senin için ve ALLAHa olan mahabbetin daha fazla artmış olur.
Nitekim sen ne zaman Peygamber (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) ondan önceki Peygamberleri ve onların izinden gidenleri hatırlayıp,
onları kalbinde veya kafanda tasavvur etsen senin bu durumun kalbini onlara her türlü nimetleri veren ı sevmeye çeker götürür.
Sen bu insanları için seversen ’ın sevgilisi olan zatda seni sevgisine çeker götürür.”[13]


.....İbn Teymiyye Sekr yani manevi sarhoşluk hakkında


İbn Teymiyye Sekr yani manevi sarhoşluk hakkında bazı büyüklerin bu halde iken
söyledikleri şeriat dışı sözlerinden bahsediyor günah olmadığını söylüyor.

Diyor ki 'bu kişiler hakkında şöyle hükmedilir kişinin aklı haram olmayan bir şeyden gitti ise o zaman ondan sudur eden yasak sözlerden ve fillerden sorumluluk yoktur. [14]


İbn Teymiyye, El-Kelimu’t Tayyib adlı eserinde s. 109’da bize nerelerde sünnete uygun, nasıl duâ edeceğimizi göstermek için yazdığı eserde
Abdullâh b. Mes’ud’dan rivâyet edilen şu hadis-i şerifi zikretmektedir:
“Sizden birinizin hayvanı çölde ipinden boşalıp, kaybolursa, "Ey Allâh’ın kulları hapsedin, Ey Allâh’ın kulları hapsedin" diye iki defa seslensin.
Zira Allâh’ın yeryüzünde onu hapsedecek olan hâzır kulu vardır.”
Tevessül ve istiğâseyi kabul etmeyenlerin zayıf dediği bu hadisi, itibar ettikleri âlimlerinden İbn Teymiyye bu hadisteki gibi duâ edilmesini sünnete uygun görmüş ki,
el-Kelimu’t Tayyib “Sünnete Uygun Duâ” adlı eserine almıştır.
İtiraz da etmemiştir. Burada hem zayıf hadisle amel var, hem de Allâh’tan değilde bir başkasından yardım isteme var.
İbn Teymiyye insanlardan yardım istemeyi (istigâse) kabul etmezken bu hadisteki gibi
“Ey Allâh’ın kulları!” diye seslenerek yardım istemeyi sünnete uygun görmüştür.

..Kaynak: selefiler ve tasavvufçuların görüşleri

[1] İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 378-379, Dârul Marife, Beyrut, tsz. İbn Teymiyye Sıratı’l-Müstakim, kabir ziyaretleri bölümü, Tercüme Pınar Yayınları, s.499, baskı: 2004

[2] İbn Teymiyye Külliyâtı, c:4, s:240, 8 ciltlik, Tevhid Yayınları. (1998)

[3] İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ, 24-362

[4]İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 378-379, Dârul Marife, Beyrut, tsz. İbn Teymiyye, Sırâtı’l Müstakîm, Kabir Ziyaretleri bölümü, tercüme Pınar Yayınları, s.494-495

[5] el-Bidâye ve’n-Nihaye c: 14/47, Daru’l-kütübi’l-ilmiyye. Beyrut/1987

[6] Muhammed bin Abdulvahhab tüm eserleri 3.kısım, s:68 Muhammed bin Suud İslâm fakültesinde Muhammed bin Abdulvahhab haftasında neşrolunmuştur.

[7] “Saydul-Hatır müminlere öğüt, Ebul Ferec El-Cevzî (İbn Cevzî), Tevhid yayınları, s.99-100, Baskı, 1998.

[8] İbn Teymiyye Külliyatı, c.1 s.179, Tevhid Yayınları ,1998.

[9] El-Furkan Beyne Evliyâi’r-Rahmâni ve Evliyâi’ş-Şeytâni, s. 61-62, el-Mektebu’l İslâm î, 4.Baskı, Beyrût, 1397. Trc. İbn Teymiyye, (c.c.)’ın velileriyle şeytanın velileri arasındaki fark. S: 73. Pınar Yayınları, 2003.

[10] İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. Trc. İbn Teymiyye Sırat-ı Mustakîm Kabir Ziyaretleri bölümü tercüme Pınar Yay. s.493, bsk 2004.

[11] İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. Trc. İbn Teymiyye, Sırât-ı Mustakîm Kabir Ziyaretleri bölümü, tercüme Pınar Yay. s.494 bsk 2004

[12] İbn Teymiyye, El-Furkan Beyne Evliyâi’r-Rahmâni ve Evliyâi’ş-Şeytâni, el-Mektebu’l İslâm î, 4.Baskı, Beyrût, 1397. Trc. (c.c.)’ın velileri ile şeytanın velileri arasındaki fark / Pınar Yayınları. 162, -2003

[13] Mecmûu’l Fetava, c.10 s.608, birinci baskı, 1381.

[14] Mecmûu'l- Fetâvâ, İbn Teymiyye, c.10 / 340

ALINTI.
 

Ahi Evran

Profesör
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
1,695
Tepkime puanı
14
Puanları
38
Yaş
45
Vehhabiler, İbn Teymiyye'ye itibar etmezler!
Özellikle onun tasavvufa dair görüşlerini kabul etmezler!...
Vahhabiler, Buhari ve Müslim başta olmak üzere diğer hadis imamlarına itibar ederler...
itikatları sahih hadistir, kelam ya da tasavvuf değil!...
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Vehhabiler, İbn Teymiyye'ye itibar etmezler!
Özellikle onun tasavvufa dair görüşlerini kabul etmezler!...

İşin doğrusu, Vehhabîler İbni Teymiyye ve İbni Kayyım'ı çok överler ve onların Ehl-i sünnete aykırı görüşlerini benimserler. Bilhassa teşbih ve tecsim inancını bunlardan almışlardır. Ancak, her bakımdan bunların yolunda olduklarını söyleyemeyiz.

Vahhabiler, Buhari ve Müslim başta olmak üzere diğer hadis imamlarına itibar ederler...
itikatları sahih hadistir, kelam ya da tasavvuf değil!...

Vehhabîler hiç bir İslâm âliminin yolunda değildir; onlar kendi nefs ve kıt anlayışlarının peşinde koşan azgın bir taifedir. Mesela, İmam Buhari'nin el-Edebül-Müfred kitabındaki bazı hadisleri -kendi kafalarına uymadığı için- sansürlemişlerdir. Kafalarına uymayan sahih hadisleri inkâr edebilmek için yalan söylemekten çekinmezler.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Şeyh der ki muhatabına:

"Allah'la sen yalnız irtibat kuramazsın... Sen O'nunla yalnız konuşamazsın... Kendini yalnız affettiremezsin.. vs... İlla beni aracı kıl" der...

İbni Teymiye de, asasını havaya kaldırır "çatttttttttt" diye şeyhin kafasına geçirir...

İşte aradaki fark...

Bu haldeki şeyhler İmam İbn Teymiye'nin tırnağı olamazlar tırnağı...
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
İmam İbn Teymiye'nin tırnağı olamazlar tırnağı...

Bazı insanlar Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) kabrine gelerek Peygamberimizden birşeyler istedi ve istekleri yerine geldi. Bunun gibi, salih zatlar da insanlara yardım edebilir.

İbni Teymiyye, İktizâu's-Sirati'l-Müstakim, s. 373. (Pınar Yayınevi tarafından neşredilmiş olan Türkçe tercümesinin 5. baskısının 493. sayfasında)
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
Şeyh der ki muhatabına:

"Allah'la sen yalnız irtibat kuramazsın... Sen O'nunla yalnız konuşamazsın... Kendini yalnız affettiremezsin.. vs... İlla beni aracı kıl" der...

İbni Teymiye de, asasını havaya kaldırır "çatttttttttt" diye şeyhin kafasına geçirir...

İşte aradaki fark...

Bu haldeki şeyhler İmam İbn Teymiye'nin tırnağı olamazlar tırnağı...

3-Allah'ın iman eden veli kulları mallarıyla canlarıyla cihad ederler:


Gayet yerinde bir tesbit ayet de bunu ifade ediyor...

Allah'a iman eden IŞİD malıyla canıyla kanıyla Allah yolunda savaşırken, tasavvufun şeyhleri de onları cehennemin köpekleri şeklinde aşağılarlar...

İşte genel manada iman edenlerin güzellikleri bu iken tasavvufun velilerinin ne halde olduğu da gayet açıktır...

Zaten hiç bir şeyh malıyla canıyla zaten cihad etmez... Mümkün değildir...


.
İşte iç yüznü ortaya döktün.Kaç paraya dinini sattın?Mason musun?
O kadar müslümanı öldürdüler hiç mi için sızlamadı sende günahlara ortaksın.
Cehhennem köpekleri diye az bile söylemişler.Cehhennem çağıcıları,cehennem yolcuları,cehenneme davet eden,cehhenneme layık....her türlü azaba layık insanlık özelliklerini kaybetmiş kafirler.

Seninde yüzüne artık kafir deyip tükürebiliriz.Çünkü sende onlardanmışsın.Böylelerine değer vermek helak olma sebebidir.Bunları islam adı altında yapıp islamın değerini düşürmeye çalıştınız.Hesap sorucu olarak Allah yeter.

Bakara Süresi
74.Sonra bunun arkasından kalpleriniz yine katılaştı. Şimdi o kalpler taş gibidir, hatta daha da katıdır. Nitekim taşın öylesi vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Öylesi de vardır ki, yarılıp ondan çeşme gibi su akar. Öylesi de vardır ki, Allah korkusundan yuvarlanır düşer. Allah yaptıklarınızı bilmez değildir.

Bu işidçi kafirler bakalım kimlerin yolundan gidiyor öğrenelim.

"...İbn-i Abdülvehhâb Der'iyye'de sapık fikirlerini yaymaya başladı, orada dersler düzenledi. Komşu kabilelerin emirlerine mektuplar yazarak fikirlerini aktardı.

Bu sapık adam kendisine uyanlara "Muvahhidler" adını veriyor, kendisine uymayanları "Hak dine girmeyenler" olarak görüyordu. Vehhâbîlik dinini resmen bu şekilde yaydı ve bu noktada ilâhlık dâvâsında bulundu.

Halkın dalâlete düştüklerini, tarikata girme ve benzeri şeyler yüzünden tevhidin bozulduğunu, bu gibi kimselerin müşrik olduğunu ileri sürerek kan ve mallarının kendisine inananlara helâl olduğunu, onları kılıçla yola getirmenin gerektiğini ilân etti.

Bölge halkına ganimet vaad eden bu sapık fikirler Necd bölgesinin halkına cazip gelmişti. Bu bölge asırlardır bir çok sapıklıklara sahne olmuştu. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'den sonra peygamberlik iddiâsıyla ortaya çıkan Müseyleme'tül-Kezzab, Secah, Tüleyhâ, Esved'ül-Ansî gibi sahtekârlar bu bölgede ortalığı karıştırmışlar, taraftar bulmuşlardı. Bölge daima isyancı grupların merkezi olmaya devam etmişti. Halk yağmacılığa, talana, isyan etmeye, baş kaldırmaya her zaman için meyilli idiler. Çok yaygın bir cehâlet hüküm sürüyordu.

O bölgede pek çok kanlı baskınlar yapıldı. Vehhâbîliği kabul etmeyenler kılıçtan geçirildi, elde edilen malların beşte biri ganimet olarak hazine adı altında Muhammed bin Suûd ve avânesine ayrıldı, kalanı ise savaşa katılan süvari ve yaya çapulcular arasında ikili-birli bölüştürüldü. Bu durum doğrudan doğruya Hazret-i Allah'a ve Resulullah Aleyhisselâm'a karşı açılan bir başkaldırmadır. Vehhâbilik dinine girenleri himâye etti, İslâm dininde olanların mahvına çalıştı.

İşte bu Vehhâbî bozmalarının bu yaptıklarından bazılarını örnek olarak gösteriyorum, müslüman olan bunu yapar mı?

Dikkat edin, kâfirden almıyorlar, müslümanları öldürüp yağmalıyorlar. Ne acı, ne büyük zulüm, ne büyük cehalet.

Bununla bir kâfirin arasında ne fark görebilirsin? O da kâfir, o da kâfir! Vehhâbîlik dinini savunanların kâfir oldukları buradan da görülebilir."

___

Ey müslümanlar bunlar tehlikelidir.Yan yana durulmaz sizide öldürürler.Bu siteden bunlar kovulmalıdır.Hiçbir zalim desteklenmez müslümanları öldüreni desteklemek ve destekleyenleri desteklemek günahta ortak olmaktır.

Bu zülme dur diyorum.Müslümanları öldürmeyi helal sayıp müslümanları katledenlerin kafir olduklarını yüzlerine söylüyorum.işid kafir ve zalimleri elbette cezalarını çekeceklerdir.

Ulemâ-i kiram'dan Muhammed İbn-i Âbidîn -rahmetullahi aleyh- Hazretleri Vehhâbîler'in hakkında "Reddül-Muhtar" adlı eserinde buyurur ki:

"Zamanımızda Abdülvehhâb'a tâbi olanlar Necid'den çıkarak Harameyn'e musallat olmuş, Hanbeli mezhebinin yanısıra, edindikleri bazı itikatlarla ancak kendilerinin müslüman olduklarını, muhaliflerinin müşrik olduklarını iddia etmiş, ehl-i sünnet ile savaşı ve ehl-i sünnet âlimlerinin öldürülmesini mübah saymışlardır." (Cilt: 4, sh: 262)


BUNLARA DUR DE MÜSLÜMAN.
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
Daha önce hem kendileri sapmış, hem de birçoklarını saptırarak doğru yoldan ayrılmış bir topluluğun hevâ ve heveslerine uymayın." (Mâide: 77)

"Zulmedenlere meyletmeyin, sonra size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da görmezsiniz." (Hûd: 113)

"Allah'ın nimetini nankörlükle karşılayanları ve (peşlerine taktıkları) toplulukları helâk olacakları yere, yaslanacakları cehenneme götürenleri görmedin mi?" (İbrahim: 28)

"Seni yalanlarlarsa de ki:

Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız sizedir. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım." (Yunus: 41)
 

çelebiler

Kıdemli Üye
Katılım
4 Ocak 2013
Mesajlar
7,457
Tepkime puanı
211
Puanları
0
Daha önce hem kendileri sapmış, hem de birçoklarını saptırarak doğru yoldan ayrılmış bir topluluğun hevâ ve heveslerine uymayın." (Mâide: 77)

"Zulmedenlere meyletmeyin, sonra size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da görmezsiniz." (Hûd: 113)

"Allah'ın nimetini nankörlükle karşılayanları ve (peşlerine taktıkları) toplulukları helâk olacakları yere, yaslanacakları cehenneme götürenleri görmedin mi?" (İbrahim: 28)

"Seni yalanlarlarsa de ki:

Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız sizedir. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım." (Yunus: 41)
Maşallah en sonunda ayetleri hatırlamışsın ancak ayetleri de anlamak yerine sana doğruyu gösterenlere silah olarak doğrultmuşsun.

Yanlış yoldasınız gözlerinizi kapatan şeylerden kurtulup kitabı okumalısınız.
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
TASAVVUF
Vehhâbîlik dininin en belirgin özelliklerinden birisi de Tasavvuf'u inkârdır. Resulullah Aleyhisselâm'ı kabul etmeyen, onun vekili olan veliyi veya velileri mi kabul edecek?
Halbuki Allah-u Teâlâ sevdiği ve seçtiği Evliyâullah Hazerâtı'nı Âyet-i kerime'sinde beşeriyete şu şekilde tanıtmaktadır:
"İyi bilin ki, Allah'ın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır." (Yunus: 62)
Vehhâbîler velileri inkâr etmekle bu Âyet-i kerime'yi ve buna benzer Âyet-i kerime'leri de inkâr etmişlerdir, bu bir küfür değil midir?
Hıristiyanların müslümanlığa yönelmelerinin daha çok tasavvuf yoluyla olduğunu gören İngilizler, İslâmiyet'e darbe vurmak için Vehhâbîler'i bu yolla maşa olarak kullandılar.
Oysa Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm'dan sonra kime tâbi olunacağını şöyle emir buyurmaktadır:
"Ey iman edenler! Allah'tan korkunuz ve sâdıklarla beraber olunuz!" (Tevbe: 119)
İşte size emr-i ilâhî ile sapıklığı böyle açık açık izah ediyoruz, uzun uzun anlatıp ispat ediyoruz. Allah-u Teâlâ kime nasip ederse bunları görür, hidayete erer, müslüman olur. O'nun nur vermediği kimse küfr-ü inadında kalır. O da kendi aleyhine.
Tasavvufun başlangıcı Resulullah Aleyhisselâm'ın ve Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtı'nın yaşayışlarında görülmektedir. Bazılarının zannettiği gibi Resulullah Aleyhisselâm'dan sonra başlamış olmayıp, doğrudan doğruya onun zuhuru ile zâhir olmuştur.
Kaynağı Kur'an-ı kerim ve Hadis-i şerif'lerdir.
Tasavvuf, İslâmî ilimlerin özü ve kaynağıdır. Esrar odasının ilâhî sırlarına mazhar olabilmek ve hakikati anlamak için kurulmuş ilâhî bir ilim-irfan mektebidir. Bu tahsil sayesinde bütün ilimlerin özüne inilir.
Allah-u Teâlâ zâhirî ilimlerin öğrenilmesi için yeryüzünden âlimleri eksik etmediği gibi, bâtınî ilimleri öğretmek için de tarikat ehlini eksik etmemiştir. Her zaman için mürşid-i kâmil bulundurmaktan âciz değildir.
Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Yarattıklarımızdan öyle bir topluluk da vardır ki, onlar Hakk'a iletirler ve hak ile hüküm verirler." (A'râf: 181)
Bu tertemiz vazife mânevî bir miras olarak nebilerden âlimlere intikâl etmiştir. Buradaki âlimlerden murad, kibâr-ı evliyâullah'tır.
Tarikat, kelime mânâsı itibarı ile "Yol" demektir. Tasavvuf dilinde ise; "Allah-u Teâlâ'yı bilmek, bulmak ve O'na yaklaşmak için takip edilecek ibadet yolu" mânâsına gelir.
Lüzumu Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerle ispat edilmiştir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol tayin ettik." buyuruyor. (Mâide: 48)
Fahrüddin-i Râzi -rahmetullahi aleyh- Hazretleri ve diğer bazı müfessirler bu Âyet-i kerime'ye:
"Ey kullarım! Sizin her birinize iki şeyi vâcip ettim. Evvelâ şeriat, sonra da tarikat." mânâsını vermişlerdir. Çünkü "Minhac"ın kelime mânâsı "Münevver bir yol" demektir.
"Minhac" kelimesinden kastedilen münevver yol "Şeriatın güzelliklerinin bütünü" olduğuna göre, şeriat yolun başı, tarikat da devamıdır.
Ve münevver yol Asr-ı saâdet'ten bu güne, Pirân-ı izam -kaddesallahu esrârehüm- Hazerâtı'nın el ve gönüllerinde zamanımıza kadar teselsülen gelmiştir. Bu silsile-i celîle-i âliye tevatür ile sabit olmuştur. Her devirde büyük bir İslâm cemaati tarafından doğruluğu tasdik edilmiştir.
İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri:
"Tevatür ile dinde sabit olanı inkâr etmek küfürdür." buyururlar.
Tarikat-ı aliye'ye dahil olan bir sâlik:
"Nefsini temizleyen kurtulmuştur." (Şems: 9)
Âyet-i kerime'sinde buyurulduğu üzere kalbini mâsivânın bataklık ve bulanıklıklarından temizleyerek mârifet evi ve muhabbet yurdu hâline getirir.
Tarikat, şeriat-ı mutahharanın hâdimidir, yardımcısıdır. Abdest, temizlik, taharet, namaza hazırlık olduğu gibi; tarikat da kalbi temizleyip huzura hazırlar.
Bir insan zâhirini süslemek için Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz'in şeriatına; bâtınını ziynetlendirmek, iç dünyasını nurlandırmak için de tarikatına ittiba eylemelidir. Şeriatla dış nizam, tarikatla da iç nizam tesis edilir.
Tarikat-ı aliye'ye dehalet etmekten maksat, şeriatte inanılması gereken şeylere karşı yakîn hâsıl olmasıdır. Hakiki iman da budur.
Mesela Allah'ın varlığını önce işiterek inanan insan; bularak, anlayarak inanmaya başlar, imanı kemâle erer.
Diğer taraftan ibadetleri yapabilmek için nefs-i emmâreden ileri gelen güçlükler ortadan kalkar, ibadetler kolaylıkla ve seve seve yapılır.
İlim ve hakikat âleminde imanın kemâlleşmesine büyük bir âmil, zühd ve takvâ ile başlayıp olgun dimağlarda bir felsefe olan tasavvufun; bir takım müfsid telakkiler altında zan, nam ve menfaatler sebebiyle sâfiyeti ve aslı kaybettirilmeye çalışılmıştır.
Bu münevver yolun hakikat erleri din uğruna malları ile, canları ile, aç-susuz olarak sırf Allah için uğraşmışlar, hem ibadet, hem de mücadele-mücahede etmişler, bu surette İslâm birliğini bozacak en ufak bir fitnenin dahi meydan bulmamasına gayret sarfetmişlerdir.
Çünkü onlar Allah-u Teâlâ'nın biricik Habib-i Ekrem'i Muhammed Aleyhisselâm'ın ahlâkı ile ahlâklanmışlar, tabiatı ile tabiatlanmışlardır. Tam bir teslimiyet, kuvvetli bir iman ile bağlanmışlar, onun izini ve prensiplerini takip etmektedirler.
Bugünkü bu bunalım içinde hayat bulan yine onlardır. Huzur ve saâdet onlarda vardır.
Ey Vehhâbîler! Önünüze bunca Kelâmullah serildiği halde; hafife almanız, kendi zannınıza çevirmeniz, hükümsüz saymanız sizi doğrudan doğruya küfre götürür. İsterseniz küfrü tercih edin, isterseniz iman edin, Allah-u Teâlâ'nın emir ve hükümlerine tâbi olun.
Allah-u Teâlâ'nın bu kadar güzel beyanları olduğu halde insanları Allah yolundan alıkoymanız, onları sapıtmanız, Allah-u Teâlâ'nın dininden ayırıp Vehhâbîlik dinine sokmanız; hem Allah-u Teâlâ'yı gadaplandırmış olmaktadır, hem de hakikatten ayrılıp dalâlete sapmanıza sebep olmaktadır.
http://www.hakikat.com/dergi/239/bsyz239.html

 

Ahi Evran

Profesör
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
1,695
Tepkime puanı
14
Puanları
38
Yaş
45
Vehhabilik diye bir din yoktur, hatta Hanefilerden Hüsnü Aktaş/Yusuf Kerimoğlu hoca bile onları ehl-i bidattan sayar ve tekfir etmez...
 
Üst