Ülkemizin yetişdirdiği alim, fazıl, hizmet ehli insanlardan biri olan Ebubekir sifil hoca ya bırakılm sözü:
Bir önceki yazıda zikrettiğim sorulardan ikincisi başörtüsü meselesinde yaşadığımız bir ikilemi dile getiriyordu: Eşinize bayan doktor arıyorsunuz. Kızlarımız başlarını açıp okumazsa bayan doktoru nereden bulacaksınız?
Ölüm ile sıtma arasında tercihe zorlanmak... Buna mecbur muyuz? Sorunun yanlış sorulmasına itiraz etmediğimiz takdirde evet.
Peki sorunun "doğrusu" ne?
Türkiye'de başörtülü doktor bulmak, Tıp Fakültesi'ne giden kızlarımızın başlarını açmalarına mı bağlıdır? Bunun başkaca mümkünü yok mudur?
Bana kalırsa bu noktada başörtüsü gibi bir gündemi bulunan müslümanlar bir "samimiyet sınavı"ndan geçiyor.
Her şeyden önce yurt içinde kız öğrencilerin başörtülü olarak okullara gidebilmesi konusunda herkes elinden geleni, üstüne düşeni yapmış mıdır? Mahşer günü bu zulmün ortadan kaldırılması için ne yaptığımız sorulduğunda kendimizi kurtaracak bir cevabımız varsa diyeceğim yok.
Acaba bu kardeşlerimiz mesela –az sayıdaki benzerleri gibi– yurt dışında okuma imkânına kavuşturulamaz mıydı? Pek çoğunun bu kapıyı zorladığını, ancak teessür ve inkisarla yüz-geri olduğunu biliyoruz.
Türkiye'de başörtüsü meselesi ile hangi seviyeden olursa olsun ilgili bulunanların kümülatif etki yapacak irade birlikteliği onlara bu kapıyı açmak için fazlasıyla yeterli olacaktı. Bu yolda hiç adım atılmadı. Bu imkân potansiyel olarak halen mevcut; ama problem tavsamaya terk edildiği için artık "görmüyor gibi" yapıyoruz.
Abdi İpekçi'de direnen "Başörtüsüne özgürlük yürüyüşçüleri"ne ne oldu? Başörtüsünü "teferruat" sayanlar nezdinde zaten birer "fitneci" idiler; iyi ki sesleri kesildi değil mi?!!
Okumak mı istiyorsun? Fitne çıkarmaya (!) lüzum yok; açarsın başını, paşa paşa gidersin okuluna!
Bu kadar basit, bu kadar ucuz ve bu kadar "pespaye".
Her dayatmada bir adım gerilemek bize nereden mirastır? Bu tavrın sosyo-kültürel genetiğini nerede aramalıyız?
"Osmanlı'da muhalefet anlayışı gelişmemiştir" diyenler haklıysa Mustafa Sabri Efendi, Muhammed Zahid el-Kevserî, Bediüzzaman Said Nursi, Ömer Ziyaeddin Dağıstanî, Ahıskalı Ali Haydar Efendi, Abdülhakîm Arvasî, Ermenekli Mustafa Safvet Efendi, Süleyman Hilmi Tunahan, Ömer Nasuhi Bilmen... ve benzeri "muhalif"leri "hıyanet"le mi suçlamalı?...
Başörtüsü bir "izzet" meselesidir ve "izzet", özgürlük dilenerek kazanılan bir "şey" değildir. Dilenme mevkiinde "izzet"ten söz edilmesi abestir…