Tefekkürünü Paylaşır mısın?

nefahtü

Kıdemli Üye
Katılım
21 Haz 2013
Mesajlar
5,117
Tepkime puanı
337
Puanları
0
Konum
istanbul
Bir kişiye haram olan bir kişiye harem olabiliyor :gul

Kabe Hristiyanlara haram Müslümanlara serbest.
Bu o kadar derin ki dümdüz bakan bodostlama çarpar duvara.
 

yusufsaid

Profesör
Katılım
17 Şub 2011
Mesajlar
873
Tepkime puanı
407
Puanları
0
Konum
Ankara
Bu cümleler önümde yeni pencereler açtı. Müthiş şeyler var..

O halde Ruh, kadının kocasına mahkum edilmesi gibi Hayvan-i Nefse mahkum edilmiş; Hayvan-i Nefs ise Allah'a teslim olmakla sorumlu tutulmuş diyebilir miyiz? Bu bir ilahi diyalektik; ve kıyas olarak huzurlu bir yuvanın formülleri bile bu diyalektikten üretilebilir. Selamet, Allah'a teslimiyette; teslimiyet ise şeriatle. O halde huzur islamda..

Kemâle ulaşan nefisler rıza kazanıyor. Bu nefislere Nefs-i Raziye deniyor.. Nefs-i Kâmile, ruhu ile birlikte Allah'a öyle teslim oluyor ki nikahları bu teslimiyetten ötüru ahirette dahi bâkî kalıyor. Normalde ölüm, nikahı bozar. Kâmil nefislerin ruhları ile olan nikahları ölümden sonra bozulmadığı için cesetleri de çürümüyor. Başka bir deyişle Allah'a teslimiyet, ruhun ve nefsin birbirlerine olan mahkumiyetini ortadan kaldırıyor. Hürriyet, hakikate teslimiyetten geçer! Müthiş bir şey bu.

Büşra kardeşim, Allah senden razı olsun..

Musa ile Firavun arasında ki fark: Musa, hakikate teslim oldu. Firavun ise hakikati teslim almaya çalıştı. Bu yüzden Musa kölelikten hürriyete kavuşmanın sembolü, Firavun ise nefsine mahkum olmanın sembolü oldu..

Ben de teslimiyette bir mecburiyet anlıyorum. Mecburiyetsiz teslimiyet ne demek?
Neden keşfetmek, kavramak değil de teslim olmak?
Eğer bu sizin anlattığınız manada bir teslimiyet ise hükümlerin anlamı ne?
Teslimiyetten amaç keşif ise hükümlerin zorlayıcılığını ne yapacağız?

Hz Musa-Firavun örneğinde de bu böyle.
Fark birinin mahkum olduğu gerçeği farketmesi diğerinin farketmemesi. Ama gerçek aynı: güç.

Kavramlar öyle adlandırıldığı için kabul mu ediyoruz yoksa özünde de öyleler mi?
Eğer bu kavramların özü ile adları aynı ise bu kavramlara kayıtlı bir Allah tasavvuruna yol açar.
Kavramlar hiçbir dayanağı olmaksızın sadece öyle olması istendiği için öyle ise, bu mecburi değil midir?

Soru: "Sözünde durmak", "adalet" vs ile kayıtlı olan mı yoksa zamandan (ezeli-ebedi kavramlardan), sıfatlardan ve "akitler"den kayıtsız olan mı daha Allah'tır?

Birinden duymuştum: Herkes İllallah diyor, kimse La İlahe demiyor.
Cem yılmaz yorumu: Kimse kendini cehennemlik görmez.

Bu şekilde cehennem hak olur, çünkü cennetliğizdir...
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,764
Tepkime puanı
984
Puanları
113
teslimiyet. bunun için ilk şart inanacaksın. inanmadigina değil teslim olabilmek ciddiye bile almazsın. hatta dinleme zahmeti bile göstermezsin. Önce iman yani inanmak. sonra İslâm yani teslimiyet. bunlar ayni kökten gelen ayni kelimeler. ey iman edenler iman ediniz sözüyle kasitta budur. eskiden inanır idin, öyle iddia eder idin. hadi şimdi o inandigina bir daha inan. Yalnız bu sefer kuru kuru inanma haaa teslim ol emi yusufum diyip durur bu ayet gari. hadi bakem. ? özledik seni be yusufum daha çok yaz forumda. daha çok sohbet et bizlen. siyaset falan fasa fiso bize böyle gönül sohbeti gerektir gari. ?
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Teslimiyet güvenle de alakalı ...
Güven yoksa inanmak zor...

Ağaca yaslanma çürür,insana yaslanma ölür demişler ...güzel demişler...
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Ben de teslimiyette bir mecburiyet anlıyorum. Mecburiyetsiz teslimiyet ne demek?
Neden keşfetmek, kavramak değil de teslim olmak?
Eğer bu sizin anlattığınız manada bir teslimiyet ise hükümlerin anlamı ne?
Teslimiyetten amaç keşif ise hükümlerin zorlayıcılığını ne yapacağız?

Hz Musa-Firavun örneğinde de bu böyle.
Fark birinin mahkum olduğu gerçeği farketmesi diğerinin farketmemesi. Ama gerçek aynı: güç.

Kavramlar öyle adlandırıldığı için kabul mu ediyoruz yoksa özünde de öyleler mi?
Eğer bu kavramların özü ile adları aynı ise bu kavramlara kayıtlı bir Allah tasavvuruna yol açar.
Kavramlar hiçbir dayanağı olmaksızın sadece öyle olması istendiği için öyle ise, bu mecburi değil midir?

Soru: "Sözünde durmak", "adalet" vs ile kayıtlı olan mı yoksa zamandan (ezeli-ebedi kavramlardan), sıfatlardan ve "akitler"den kayıtsız olan mı daha Allah'tır?

Birinden duymuştum: Herkes İllallah diyor, kimse La İlahe demiyor.
Cem yılmaz yorumu: Kimse kendini cehennemlik görmez.

Bu şekilde cehennem hak olur, çünkü cennetliğizdir...
Hükümlerin zorlayıcılığından amaç ne? Huzur mu zulüm mü?

Hz. Ömer radiyallahüanh'ın hilafetinde Şam, Kudüs ve Irak viyaleytleri 1 savaşla fethedilmiş. Hz. Ömer ganimet, cariye ve kölelikle ilgili ayetlerin hükmünü askıya almış. Sahabenin büyük bir kısmı ''Allah'ın bize verdiği bir hakkı sen kaldıramazsın, elimizden alamazsın'' diye itiraz etmişler. Hz. Ömer niye böyle yaptı? Şeriatten amaç ne? Hükümlerin zorlayıcılığı nereye kadar?

Evet, bunlar zor sorular. Birileri buna cesaret ettiğinde eleştirilir. Bu doğaldır. Lakin delil getirildiğinde ''sen Hz. Ömer misin?'' diye karşı geliniyorsa o zaman denecek söz bitmiştir. Çünkü bu şekilde itiraz eden bir toplum, Hz. Ömer olmaya talip değil demektir. Artık bu noktadan sonra tarihin diyalektiği devreye girer ve böyle toplumları cezalandırır.

Güzel kardeşim, bazı şeyler yaşana yaşana anlaşılır.
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Tasavvuf ve tekke geleneği işletilmediği için CIA bunu bizim toplumun üzerinde FETÖ üzerinden işletiyor. Bizim salak ve bağnaz devlet sistemimiz bu yüzden zokayı yuttu, yutuyor..

Ne kadar sevinmiştik, dünyada okullar açılıyor ve bizleri temsil ediyor diye.. Eskiden tekkeler yapardı bunu. ABD bunun toplumda karşılığı olduğunu anladı ve kendi yetiştirdiği bir hainle bu potansiyeli bu enerjiyi kullandı. Devletimiz uyudu çünkü geleneklerini bilmiyor, sahip çıkmıyor, işletmiyor. Dolayısıyla başkaları işletiyor. Büyük bir toplumun ahmkak devlet anlayışı diyelim biz buna = kemalizm.. Bize giydirilen dar gömleğin sağından solundan fışkıran büyük toplum ülküsünün istismarıdır bu.. Jet Fadıl'ın araba üretme vaadiyle topladığı paralarda bu çerçevededir. Cezamızı çekiyoruz çünkü sahipsiziz. Sorunumuz bize dayatılan sistemdir. Eğer bütün bunlardan çıkartacağımız sonuç cemaatleşmelere karşı çıkmak ve tasavvuf geleneğini yasaklamak olacaksa ahmaklığımız baki demektir.. Doğru çıkarım şu olmalıdır: Sistemi tartışalım ve geleneklerimize uygun bir sisteme geçelim. Dışarıda bizi temsil eden okullarımız olsun, misyonumuzu dünyaya taşıyacak cemaatleşmeler olsun. Biz büyük bir milletiz. Bunlar olmadan olmaz. CIA bunu sezdiği için bu enerjiyi kullandı. FETÖ Kemalizmden beslendi. Bize giydirilen dar gömlekten beslendi. Bu dar gömlek bu milleti FETÖ'nün kucağına attı..
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Algımızda zaman ve mekan ilişkisi acaiptir. Gülü gören kokusunu bilir, kokusunu alan ise gülü hatırlar. Renk, ses ve kokuların hatıra, fikir ve duyguların aksiyonlara tesirini düşünün! Kapı çaldığı zaman kalkıp açılması gerektiğini içselleştirmişiz. Ezan sesini duyan müslümanın namaza gitmesi aynı dürtüye dayanır. Olumlu hatıralarımız varsa camiye gideriz. Olumsuz hatıralarımız varsa gitmeyiz. Her şeyde bu böyle.

Kapının çalmasından gidelim. Kötü bir sürprizle karşılaşmadığımız sürece kapıyı açmaya koşacağız. Çocukların kapıya koşması ne güzeldir. Bir umut, olumlu bir beklenti var! Kamu huzuru umudun ve bu olumlu beklentinin devamlılığına dayanır. Fitne ise bu olumlu beklentilerin bozulmasına hizmet eder. Korkuya dayalı ve korkularla ayakta kalmaya çalışan toplumların dekadans yaşadığı açık seçik ortadadır. Avrupa şu an bu levele geçmiş durumda. Postmodern çağın umutlarla değil de korkularla ayakta kalma geleneği başlı başına korkutucudur. Dünün Ruslar geliyor korkusuna dayalı sistemin kolayca islamofobiye evrilmesini görüyoruz.

Peki, olması gereken nedir? Korku ile ümit arasıdır. Sabit bir şey yok. Korkular ve ümitler zaman ve mekana göre değişkendir. O halde her neslin ve toplumun yorumları farklılık içermek zorunda. Aslolan korku ile ümidin ortasını bozmamak. Denge, denge, denge. Bir ip üzerinde yürüyen cambazın korkusunu ve ümidini düşünün!..
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Kurban bağışları, zekatlar, sadakalar ve fitreler bundan sonra mahalli organizasyonlar üzerinden yütürülmelidir. Adamın komşusu açken gidiyor bilmem ne cemaatine veya derneğine veriyor. İlgilenmek istemiyor, kolayına kaçıyor. Bu işler mahalli olursa hem mahalleler organize olmayı öğrenirler hem de mahallelerin fakirleri nasiplenir. Bu çok zor bir şey değil. Hem bu işlerin eğitici bir fonksiyonu vardır. İstismarın önüne geçilmesi açısından da önemli diye düşünüyorum. Mahalle faktörünü tekrar canlandırmamız laızm. Sosyal iletişim olarak yok oluyoruz. Bizi biz yapan ana özelliklerimizi diri tutalım. Yetkililere buradan sesleniyorum, lütfen artık fonsiyonel düşünmeye başlayın yahu, mod a mod taklit etmeyin. Faydası zararı nedir sorgulayın. Referansımız illa Avrupa mı olacak? Nedir bu şartlanmışlık arkadaş? Biz biz olalım ve kendi modernizmimizi ortaya koyalım. Taklit taklit ne bu arkadaş? Bir millet kendi normunu ve formunu ortaya koymaya hiç mi azmetmez yahu? Millet olmanın ana kaidesi zaten bu değil midir?

Okumuş etmiş afilli adamlara bir şey teklif ediyorsun, yok öyle olmaz amerikalılar bu işi şöyle yapıyor, diye cümleye başlıyor. O esnada adamın gırtlağını sıkasım geliyor yahu. Tutacan gravatından, ayağını döşüne dayayıp gravatı çekecen, sonra aynı gravattan tutup çuval gibi sırtına alıp omzunun üstünden yere atacaksın. Sonra suratına gergin bi yumruk.. Vallahi diyorum ha! Toplum olarak bu pis zihin karmaşasından, bu aşağılık kompleksinden nasıl kurtulacağız bilmiyorum. İşin garibi islamcısıda böyle!..
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Duygusalız, bu yüzden adil düşünemiyoruz. Kitlelerin duygusal olması doğaldır lakin devlet duygusal olamaz. Devlet adil olur, millete ise merhamet önerilir. Kur'an'da bile bu böyle; Adalet emredilir, hemen ardından merhamet önerilir.

Mesela ''linç'' denen şey zulümdür. Adaleti devlet yapar, şahıs değil. Bu yüzden halk birini astığı zaman ilkellik olur. Darağacının taburesine halk tekme vurmaz, devlet vurur. Örneğin asılacak birinin taburesine 77 milyon iplik taksanız, bu iplerin ucunu her bir vatandaşın eline verseniz, hepisi aynı anda çekse bunun adı gene de ''linç'' olur, ve adalet olmaktan çıkar. Bu yüzden idamın eylemi ''cellat'' adı verilen kimliksiz bir tipolojiye yaptırılır.

Hukuk felsefesi başlı başına bir ilim!
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Balıkçı oltaya yemi balığın karnı doysun için takmaz! DostunDostu
 

nefahtü

Kıdemli Üye
Katılım
21 Haz 2013
Mesajlar
5,117
Tepkime puanı
337
Puanları
0
Konum
istanbul
Benlikden temizlenme yolundan gitmeyi pek kimse tercik etmez, hem yol alıp hem güzelliklere dalmadan gitmek
kolay değildir de ondan.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Duru olan Din'in ekseninde "duru" olabilir miyim? Tefekkürüm olmuyor da değil...
 

nefahtü

Kıdemli Üye
Katılım
21 Haz 2013
Mesajlar
5,117
Tepkime puanı
337
Puanları
0
Konum
istanbul
s-6a98f9e41ba2bc06ef2a503aeb9a3d2771f80b18.webp



Yaşam alanımızı yeterince kullanıyor muyuz?
 

nefahtü

Kıdemli Üye
Katılım
21 Haz 2013
Mesajlar
5,117
Tepkime puanı
337
Puanları
0
Konum
istanbul
sular yükselince balıklar karıncaları yer.
sular çekilince karıncalar balıkları yer.
kimin kimi yiyeceğine 'suyun akışı' karar verir.
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,764
Tepkime puanı
984
Puanları
113
Atlar nallanırken kurbağalarda ayaklarını uzatırmış.
 

Muhtazaf

Profesör
Katılım
22 Ocak 2014
Mesajlar
1,866
Tepkime puanı
87
Puanları
0
Konum
Almanya
Web sitesi
www.facebook.com
Toprak gibi olmak, yüreklerde büyümektir.
Gönlü güzel olanın yüreğinde kin, öfke, kibir olmaz.
Hatasız insan olmaz.
Yeterki hatayı telafi etsin.
Özür dilemek ise insanı küçültmez, aksine yüreklere su serper.
Ne oldum deme ne olacağım de.
 
Üst