Hz. Ömer (r.a.) anlatıyor:
Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Allah-u Teâlâ’nın kullarından öyleleri vardır ki –onlar ne peygamberlerdir ne de şehidler– kıyamet günü Allah katındaki makamlarından dolayı hem peygamberler hem de şehitler o kullara imrenirler.
Sahâbe:
–Ey Allah’ın Resûlü (s.a.v.) onlar kimdir, bize anlat?! dediler.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
–Onlar, aralarında herhangi bir akrabalık ya da ticari bir ilişkisi olmadığı halde, sırf Allah’ın rızası için birbirlerini seven bir topluluktur. Vallahi onların yüzleri nur gibidir. Nurdan tahtlar, koltuklar üzerine kurulup otururlar. İnsanlar korkuya kapılırlarken onlar asla korkuya kapılmayacak; insanlar hüzünlenirlerken onlar kesinlikle hüzünlenmeyeceklerdir. (Ardından şu ayeti okudu
“İyi bilin ki Allah’ın veli kullarına asla korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de.”
Yukardaki hadiste Peygamberlerin bile imrendiği kulların olacağı bildiriliyor. Ama bu kullar Peygamberlerden üstün mü?
Tabi ki hayır.
Üstün nitelikli insanlar bazen kendilerinden daha düşük nitelikteki insanların yaptığı şeylere veya sahip olduğu şeylere imrenebilir.
Mesela çok zengin bir ailenin çocuğu kapıcının oğlunun yediği elma şekerine imrenebilir.
Ya da ferrariyle geçen bir adam solladığı bir karavanın konforuna imrenebilir. Ama bilir ki onun ferrarisi 10 karavan alacak değerdedir.
Bir örnek daha vereyim mesela ben ev eşyası bozulan ve kendi imkanlarıyla tamir edenlere imrenirim, benim elimden gelmez ama ben de zenginim bir eşyam bozulunca daha iyisini satın alacak güçteyim.
Bu dediğin gayet doğal, ama bu kul hiçbir yerde adını sanını bilmediğin, lakabı Gavs, Şeyh, müceddid gibi size göre havalı Title lara sahip kuruntulu şahıslar arasında olmayan şirke zerre tevessül etmemiş mü'min kullar olması kuvvetle muhtemel.
şimdi gelelim üstünlük alçaklık, ilmi ledün, bu zatlar Allah'ta n vahiy yolu ile bu ilmi öğreniyorlar da önemsemiyormuş takıyyesine...
Resmen tevazu kisvesi altında şeytani bir kibir ve enaniyet içeren, aslında bu tür iddiaların kişisel-ruhsal gelişimlerini bile tamamlayamamış ilkel insanlar tarafından yapıldığının en açık göstergesi...
Değer değersiz iddiaları tamamen iceberg'in arkasını gizleyip, güya amaçları bu tür batıni halleri önemsemiyorlarmış da aslolan din, şeriatmış takıyyesi yapmak için.
lisanı hal ile bunu çok kolay okuyabilirsiniz. okudukları kitaplar, Sohbetleri, anlatıları, Dinletileri hep menkıbe, o mübarek şöyle bu mübarek böyle safsataları ile doludur, hatta güya Kur'an tefsiri olarak yazdıkları sözde tefsir bile menkıbe kitabıdır alenen.
Madem bu ilim bir kuşa dahi veriliyor ve üstünlük meselesi değil sizin için o zaman hristiyan keşişlerin, azizlerin, budistlerin delilli şahitli sizden çok daha fazla kişi tarafından nakledilen gaybi bir takım hikayelerine de şaşırmamak gerek, madem bu bir ilim ve üstünlük derecesi değil yahudiler de, hristiyanlar da, hatta paganist inanca sahip olanlar da bu ilme sahip olabilir.
Peki mukallit müridleri tarafından aklanmaya çalışılan sözde Allah tan vahiy yolu ile ilmi ledün bilgisi alan bu sanal velilerin iddiaları gerçekte böyle midir, hayır?
yine örnek verelim...
Bütün büyük velilere çivi denir. Bunlar kainatın çivisidir. Kainatı bunlar tutuyor. Bunlar olmasa kainat yerle bir olacaktır. Çünkü Mürşid: Ruhun babasıdır. Tazim hakkı onundur.
Şah-ı Nağşibend Hazretleri’nin bir müridi vardı. Hızır aleyhisselam ona göründü. O da hiç onun tarafına bakmadı. Ve benim hızırım orada dedi. İkinci kez tekrar göründü, yine tarafına bakmadı, üçüncü defa pazarda göründü ve Hızır (aleyhisselam) onu kucakladı ve bazı kelimeler söyledi.
Mürid, Şah-ı Nağşibend Hazretleri’nin yanına geldiği zaman ona dedi ki ’’ Pazarda görüştünüz ’’ Evliyaullah ile bacak atılır mı ? Onlarla müsabakaya girilirmi ?Şah-ı Nağşibend Hazretleri, onların karşılaşıp konuştuklarını nasıl bildi ? Evliyaullah ile başa çıkılırmı ? Onlar büyük adam. Bizim bilemeyeceğimiz kadar büyük Şah-ı Nağşibend Hazretleri.Bütün dünya bana tırnağım üstü gibidir. Buyurmuştur.Dünya onlara tırnak gibi olunca o dünyada bir şey olur da onlara görünmez mi ? Ya Rabbi ! Onları bizden, bizi onlardan hepimizi Sen’den ve Habib’inden ayırma .Mahmud usta osmanoğlu, İrşadü’l Müridin sayfa 167 Yasin yayınları
: Levh-i Mahfuz’a, ruhaniyeti (manevi ta*rafı) nefsanî kirlerden temizlenmiş olanlardan başkası vakıf (haberdar) olamaz. Ona ancak melekler ve melekânî (meleklere ait) sıfatları takınan büyük veliler muttalî olabilir. Ruh’ul-Furkan Tefsiri cilt 1 – Mahmud Ustaosmanoğlu, sayfa 18 sirac Kitabevi, İstanbul-1991
şu kıssadaki kıskançlığı, enaniyeti ve hazımsızlığı hissettiniz mi?
azıcık aklıyla bakan hisseder,
Gavs, Kutub gibi Allah`ın hiçbir delil indirmediği bir takım isimlere Allah'ın elçilerini küçümsemeyip saygısızlık ederek nasıl bir sınıf oluşturulmaya çalışıldığını anladınız mı?
Azcık aklı olan sezer, bunların anlattıkları sözde tevazu masallarına itibar etmez, hakkı görür.
bu veli kisvesi adı altında nakledilen kibirli hikayelere bir örnek, yüzlercesi hatta açık olarak küfür içeren yüzlercesi nakledilebilir.
Daha "bir kul" olarak nitelendirilen Hızır'ın ne olduğunu, kim olduğunu bilmiyorsunuz, melek midir, başka bir aleme tabii bize kapalı bir kulu mudur, yoksa bu Hikaye Musa As peygamber olmasına rağmen gayba muttali olmadığını, Allah'ın çeşit çeşit yollarla kainata bir mukadderat belirlediğini anlatan bir metafor mudur, bilmiyoruz.
bizi ilgilendiren kısmı da zaten alacağımız mesaj.
sonuç, tevazu kisvesi altında peygamberlerin bile hiç bi zaman iddia etmediği kitapsız, delilsiz bir yol icad edip bu yola itirazları da, Allah'ın metafor olarak bize nasihat ettiği Hızır kimliği ile eşitleyip, itirazları ilham ya da ilmi ledün e yıkıp savuşturmak, çarkın dönmesi...
o zaman müridinin 18 yaşındaki kızına Allah talip olmamı söyledi diyen şeyhe de, kazakistandan, russiadan talebe getiriyoruz Allah için deyip, hava limanlarından hücrelerine kadar eşlik edenlere neden kızsın ki müridi, şeyhi yaptıysa ilmi ledün ile yapmıştır.
yeri gelir Allah ete kemiğe bürünür Mahmud diye görünür, her şey olur.
bu zatta böyle demiş zaten, şeyhin içki içse, zina ederken görsen ilmi ledğn diyeceksin... buyur.
Talebe akıl ve şeriat ölçüsüne göre, hacasından hoş olmayan bir hal görse bile, işlerine sözlerine , hal ve hareketine asla itiraz etmemelidir. Onda gördüğü o daranışı kerih görüp hocasının bu konuda cahil olduğu , hata ettiği gibi su-, zanlarda bulunmamalıdır. Akside hatayı kendi göz ve idrakinde aramalıdır. Mahmud usta osmanoğlu, İrşadü’l Müridin sayfa 173 Yasin yayınları
MB860 cihazımdan Tapatalk 2 ile gönderildi