Siz bakın inceleyin araştırın kendiniz karar verin.Neticede sizin sorununuz,cehennemde yer mi yok?Kuranda yok hadiste yok tutturmuşsunuz bir vahdeti vucud....
BUDİZM, VEDA, BRAHMANİZM
“Hint düşüncesinin Müslüman toplumundaki tasavvufa etkileri arasında ruh göçü anlamına gelen tenasüh inancı ve kainatın tanrının tecellisi olduğu inancını, kozmolojik yorumları, bazı hokkabazlık ve sihirleri, sayılarla ilgili inançları, kutsal kalıntılara tapma ve fetiş inancı, tanrıya erişmek ve bir olmak anlamındaki fena-beka inancını sayabiliriz. Ayrıca tarikat ayinlerinde büyük rol oynayan tesbih, hırka giyme, zikir ve ayin sırasında sistemli nefes alışveriş usullerinin de kaynağı büyük ölçüde Hint’dir.” (Celaleddin Vatandaş, Vahiyden Kültüre, 221)
Buda öğretilerinde fenafillah makamı şu şekilde yer almaktadır: “Bütün mabutların üstünde ezeli ve ebedi bir tanrı kabul ediliyordu. Brahma eşyanın mebdei idi. Ebedi saadet Brahma’nın vücudunda yok olmaktı (fani). Budha mezhebine göre ruhun gayesi son mertebe olan nirvanaya kavuşmaktı. Nirvana yokluk (fena) mertebesidir. Fenafillah yani tanrı da yok olmak.” (Meydan Larousse, 11/918)
“Yalnız bir şey haktır. Brahma yani nefis. Mutlak, hudutsuz, gayr-i şahsi ve tarife sığmayan bir O. Bütün fiiller, sözler, yaratılanlar hatta bütün ilahlar hep O’nun gelip-geçici görünüşleri idi. Bunun neticesi olarak insanın kesin huzura kavuşması için bir tek çare vardı: O da bu O’nun içinde kaybolması." (Ömer Rıza Doğrul, Yeryüzündeki Dinler Tarihi, 89)
“Brahma’yı düşünmek için insanlardan uzaklaşmak, münzevi bir hayat sürmek ve hep onu zikretmek gerekir. Onlara göre bu dünya gölge, serap veya akis olarak kabul edilir. Hint mistiklere göre; her fani suret yok olacağı için, rüyadan ibaret olan bu dünyaya bağlanmak ve onu sevmemek gerekir. Dünya sevgisi arzu peşinde koşmak, üzülmek, muhteris olmak gibi özellikleri de beraberinde getirir. Ruhu biran önce bu rüyadan kurtarmak gerekir. Budizm’e göre; şerrin, fenalığın, elemin menşei şehvet ve ihtirastır. Hayattan gaye ruhu nefsin esaretinden kurtarmaktır.” (Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, 45-50)
Budist öğretilerine göre: “Hayat kötüydü Reenkarnasyon ile bu kötülük devam ederdi. Hayatın bu sonu gelmeyen devri daiminden kurtulmak için bir çare vardı o da Nirvana kelimesiyle ifade edilen kurtuluşa ermekti.” (Ömer Rıza Doğrul, Yeryüzündeki Dinler Tarihi, 90)
Nirvana’ya ulaşabilmek elbette ki meşakkatliydi. Meşakkatli devreyi geride bırakmak vecde-marifete ermekle mümkündü. Marifete eren kimse için artık ibadet değersiz bir hal alıyordu: “Bu öğretilen eksersizler sayesinde insan lüzumsuz her hareketten sakınıyor, hareketsiz duruyor ve aşağı-yukarı soluksuz sayılacak derecede dimdik kalıyor, taştan bir heykel gibi oturuyor ve bu yüzden rengi uçuyor, gözlerinin feri kaçıyor fakat kafasının içinde bütün varlık alemine hakim olan bir ruh yaşıyor. Bu tecrübeyi geçiren adam kendini huzur içinde hissediyor ve kendinden geçmiş, maddi varlığından ayrılmış bir halde yaşıyor, kendini ruhlaşmış veya bütünün, hepin içinde yüzen bir zerresi sayıyor ve böylece bir Yoga oluyor. Bu hal uzun sürmüyor ve Yoga olan kişi için artık yeryüzü ölçüleri (ahlak-ibadet) ortadan kalkıyor.” (Ömer Rıza Doğrul, Yeryüzündeki Dinler Tarihi, 118-119)
Buda öğretilerinde fakirlik ve zühd önemle tavsiye edilmektedir: “Evini terk edip manastır hayatına kendini vakfetmeyen kişi aydınlanmaya eremez. Et yememek de manastırda kural olmuştur. Budizmin ilk 1000 yılında evlenme yasaktı. Budist keşişlere cübbelerini eski paçavra kumaşlardan yapmaları ve ağaç altında uyumaları emredilmişti. Mal varlıkları üç cübbe, bir kuşak, sadaka kasesi ve içme suyundaki böcekleri atmak için süzgeç." (Necdet Tosun, İbni Arabi Öncesi Tasavvufta Halvet ve Uzlet, 28-38)
Buda öğretilerinde keramet önemli bir yer işgal etmektedir: “Buda dinini yaymak isterken yılanlara hükmetmek ve ateşe hükmetmek gibi kerametler gösteriyordu...Budist rahipler nefislerini alçaltmak için dilencilik yapıyorlardı. Genel olarak yaptıkları tek ticari faaliyet bu idi. Bunu da nefislerini alçaltmak için yapıyordular ve geçimleri halk tarafından bağışlarla sağlanıyordu.” (Buda Cemaati ve Ayin)
“Buda öğretilerine göre: Dünyaya dair ne varsa terk ediş esastı. İlk beş sene yeni gelen Acariya (mürşid)ler Uppacchaya (şeyh)lerin emrinde olurlardı.” (Buda Akidesi)
“Buda Akidesi:
1- Izdırap: Dünyada olmak ızdıraptır. Dünyadaki her şey ızdıraptır.
2- Izdırabın kaynağı: Ruhlar bir zincir ile birbirine bağlıdırlar ve ancak kemale erenler bu zincirden kurtulup kaybolurlar diğerleri ise tekrar dünyaya (ızdıraba) geri gönderilirler.
3- Izdırabın giderilmesi: Bu da ancak ihtirasın (nefsin) yok edilmesi ile olur, arzudan sıyrılmak, ihtirası terk etmekle olur.
4- Izdırabın giderilmesine çıkan yol:
a- Konfordan kaçınmak: Zevklerden uzak durmak, dünya işleri ile uğraşmamak.
b- Tefekkür: Özellikle murakabe vardır. Murakabe ise dört devreden oluşur:
1. Devre: Bütün kötü ihtiraslardan uzaklaşır, maddenin mefhumundadır, zevk içindedir.
2. Devre: Maddenin mefhumundan uzaklaşır. Tam bir huzur ile zihnini bir yerde toplar. Bu devrede bir zevk ve saadet hissi vardır.
3. Devre: Bütün zevk işleri kaybolur, hazzın yukarısında bir saadete erişilir.
4. Devre: Bütün zevk ve ızdırap hisleri kaybolup, tam huzura erişilir. Fakat bu dördüncü merhaleye gelmek her rahibin nasibi değildir.
c- Hikmet: Bütün bu kaidelere uyan rahip için en sonunda hikmet kendiliğinden tecelli eder.
Ve artık bu merhaleleri geçen mürit hedefe yani nirvanaya ulaşmıştır:
Bir insan Nirvana’ya ulaştığı zaman onun için korkular, ümitler, ihtiraslar, kinler, delaletler sönmüştür. Bir aziz, bir veli olmuştur ve bedensel bağlarını bitirmiştir. İslam tasavvufundaki ‘ölmeden önce ölünüz’ öğretisi ile aynıdır. Yaşarken bunu bitirmeye ‘Canan-ı Mukta’ denir. Nirvana kelimesinin tam karşılığı ‘fenafillah’ kelimesidir. Budizm akidesine göre kemal/nihayet bu hadde dayanır. Bu alem ezeli alemdir. Orada artık hayatın bütün keşmekeşleri sönmüştür. Hayatı yeniden teselsül ettiren arzular sönmüştür.” (Budizm Mezhepleri, Pali Şerhinden Bir Sırra Kadem Basma Örneği)
Evrensel Tasavvuf Dininin bütün öğelerinde olduğu gibi Hint Düşüncesinin zirvesine işaret eden Nirvana kavramında da bir anlam kargaşası, bir bilinmezlik ve gizem hüküm sürmektedir: “Nirvana’nın çeşitli anlamları vardır. Hiç kimse onun asıl manasını doğru olarak anlamış değildir. (Bu benim sözüm değil, bu dinin büyük hekim ve filozoflarının sözüdür) Ama onu, sönmüş ateş, sakin akıl, sükunet, esmesi olmayan rüzgar ve uzaya benzetmek mümkündür.” (Ali Şeriati, Dinler Tarihi, 293)
“Budizm’de de tasavvuf mertebeleri vardır. Örneğin: Sanskrit şeriatinde salikin 10 mertebeden geçmesi gerekmektedir.” (Asaf Halat Çelebi, Pali Metinleri)
Tasavvuf dininin önemli materyallerinden tecelli inancı Budizm’de şu şekilde ortaya çıkmaktadır: “Bir tane ezeli Buda vardır ve bunun adı Addhi Budha’dır ve bu alemlerin yegane sahibidir. Bu büyük Buda’nın kendilerine tecelli ettiği beş Buda zuhur etmiştir ve bu Budaların insanlara tecelli etmesi ile de insan Budalar zuhur etmiştir.” (Asaf Halat Çelebi, Pali Metinleri)
Tasavvuf içerisindeki önemli merhalelerden biri olan kalp gözü –basiret- Budizm içerisinde de yer almaktadır: “Ey rahipler! Basiret gözü açık olup, böyle gören hakim ve necip olan mürit: cisim için, ihtirasların için, fikir, teşekküller ve bilgi için nefret hissi duyar. Bu nefret onu ihtiraslardan, arzulardan geçirir ve kurtarır. Bunlardan kurtulunca irfana erişir ve kurtuldum der ve anlar ki bundan sonra onun için tekrar doğuş yoktur ve kutsi bir hayata girmiştir.” (Asaf Halat Çelebi, Pali Metinleri)
Tasavvufta, özellikle de vahdet-i vücud konusunda geçen inniyet, enaniyet ve meniyet yani benlik meselesinin tümü kendinden uzaklaşıp hakiki varlık ve varlık gerçeğine ulaşma çabasının “ilk defa Hint Veda dininde derince tahlil edildiğini görüyoruz.” (Ali Şeriati, Dinler Tarihi, 281)
“Daha sonraları tasavvufta bir ibadet olarak beliren (sesli zikir) nefes kontrolü Hintlilerde oldukça yaygınlık ve kullanım alanına sahiptir.” (Abdulbaki Gölpınarlı, 100 Soruda Tasavvuf, 123; Reynald A. Nicholson, İslam Sufileri, 14, 41) Ali Şeriati’nin aktardığına göre Buda Dini’nin en önemli amel ve ayinlerinden “saç ve sakalı tıraş etmek, sükunet, düşünme ve iç murakabe –keşf, şühud veya cezbe- içe bakma, yani her gün birkaç saat işten sonra, kendi içine sahip, kendi içinin sahrasında yanan durumları, olayları, esrarı ve meltem dalgalarını düşünmek.” (Ali Şeriati, Dinler Tarihi, 344) İslam tasavvufunda da sıkça tesadüf edilen öğelerdendir.
Ünlü Budist rahiplerinin sözlerinde de tasavvufi öğelere sıkça tesadüf edilmektedir. Budist rahiplerinin sözlerinden birkaçını aktarmak bile yeterli olacaktır:
“Cehalet içindeki bir insan varlığını gerçek beni kuşatan maddi kılıftan hüviyetlendirir. Bu kılıfların ötesine ulaşan kişi saf mutluluk olan tanrı ile bir olur.
Taıttırıya Upanişad: Ey Tanrı! Geçekten evrende tezahür etmiş olan sensin! Sen her kalbin lotusu içinde yaşayan nurani varlıksın.
Chandogya Upanişad: Tanrı her şeydir. Evrende varolan bütün görüntüler, duyular, arzular ve işler Tanrıdan zuhur eder.
Mundaka Upanişad: Çeşit-çeşit olan nesneler sadece Tanrının tezahürleridir.
Katha Upanişad: Ölümsüzlüğün sırrı kalbin arınması, derin düşünme ve insanın manevi aleme dönük gerçek beninin (atman) Tanrı (Brahma) ile aynı varlık olduğunu idrak etmek yoluyla biliriz. Çünkü ölümsüzlük Tanrıya ulaşmaktır.” (Upanişadlar)
Hint’in temel fikirlerini –tevhid, yalnızlık, aşk, vahdet-i vücud, çoklukta vahdet, tezatta aynı cinsten olma, marifet, cezbe- gözler önüne seren ‘Yaratılış İlahisi’ adlı ilahiye yer veren Ali Şeriati bu metinlerin şerhini yaptığı gibi tenkidine de yer vermiştir. (Ali Şeriati, Dinler Tarihi, 187-194)