Tasavvuf Ve Hinduzim., benziyor mu?

UBEYDUN

Ordinaryus
Katılım
16 Ara 2006
Mesajlar
2,548
Tepkime puanı
286
Puanları
0
Konum
göçmen
İslamı böyle zorlama yolu ile tevil etmek zorundamısınız.hadi uç söylemleri olanlara bir şey demeyelimde sözlerini yorumlamaktan ne gibi bir ecir beklenir anlamış değilim.Allah böyle insanların birbirlerini tekfir ettiği anlaşılmaz bir din göndermekten beridir.efendimiz aleyhisselamda İslam kolaydır zorlaştıran altında kalır buyurur.
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com

İbni Arabiyi gayet iyi anlıyoruz ve red ediyoruz çünkü İman küfrü şirki red etmeden olmaz.
Şirki bilmeden imanı anlıyamazsınız.
Siz şirki bilmiyorsunuz.Biliyorsanız şirk nedir?
Şİrkin tarifini yapın bu sözleri sizin şirk tarifinize göre değerlendirelim.
Bekliyorum...
Birisinin birisini reddetmesi hatta daha leri giderek o kişiyi şirk gibi büyük bir suçla suçlaması için önce o kişinin ne dediğini e kişiyi ne ile itham ettiğini bilmesi lazım.

Siz Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi KS yı ne dediği için, hangi fikrinden dolayı şirkle suçluyorsunuz?
 

ubeyd_el_turki

Doçent
Katılım
28 Mar 2007
Mesajlar
720
Tepkime puanı
16
Puanları
0

Belki farkında değilsin ama bu sözle Allahın kitabına hakaret ediyorsun...
Söylediğimiz sözün hakaret olduğuna inanıyorsanız, bizi tekfir etmelisiniz.Öyle ya siz doğruları savunuyorsanız, bizi KAFİR ilan etmeye mecbursunuz, çünkü Kur'an-ı Kerim'e hakaret küfürdür değil mi ?
Söylediğimiz sözün hakaret olduğuna inanmıyorsanız, bu sözü söylediğinizden dolayı tecessüs ve su-i zan'dan sorumlu olursunuz.
Ama biz size söyleyelim, söylediğimiz sözün KÜFÜR olduğuna dair kendi zorlamalarınız ve teville takiyyeleriniz dışında Kur'an ve Sünnet'ten delil getiremezsiniz.Bunu sizde çok iyi biliyorsunuz.Ama nefs işte böyle bir şey, cidalde yenilgiyi kabullenmemek için, meseleyi ŞAHSİ boyuta indirgemeye yönelir.


Asl olan Kuranınn zahiri anlamıdır.Zahiri anlamı tevil edilen ayetler ise genellikle teşbih ve deyimlerdir.
Allah'ın eli kulların ellerinin üstündedir." (Feth/10) "Sadece Rabbinin yüzü bakidir." (Rahman/27) gibi ayetler...
Batını anlamından bahsedenler külliyen sapkındır.
Batınilikle bizim söylediklerimiz arasında bir bağ yoktur.Tasavvuf ile batınilikte birbirinden çok farklıdır.Ehl-i Sünnet'in tasavvuf anlayışı batınılikle yanyana dahi gelmez.
Söylediğimizi anlamamışsınız.Mevlana Hazretleri "biz Kur'an-ı Kerim'in özünü aldık, diğerleri gibi onun zahirine bakarak İslam'a zarar vermiş olan KELAM VE CİDAL ehli (o dönemin meşhur işleri idi) gibi olmadık" manasında söylemiştir.
Buradan batınıliğe kapı açmaya çalışmak ucuzluktur.
İşte kendinizde söylediniz, bazı konularda ZAHİRDE kalırsanız sözleriniz KÜFÜR olabilir.Bu nedenle Kur'an-ı Kerim hakkında, hadis-i kudsiler hakkında TEVİL gereklidir.Zahirde


Kuranın zahiri anlamı yanlış yorumlanmaya açıktır anlamında bu örneği veriyorsun ama tam tersi esas batınıler istedikleri gibi anlam kaydırması yapmaktadırlar.Zahiri anlamında istedikleri saptırmayı yapabilselerdi batıniliğe gerek kalmazdı.
Batınilik ne ehl-i sünnet Tasavvuf anlayışı ile, ne Hazret-i Mevlana'yla ne de Şeyh'ul Ekber Muhyiddin Arabi'yle ilişkilendirilemez.Üstelik Batınılik sapık bir mezheptir, tasavvuf ise sadece bir Kur'an ve Sünnet yolunda edep ve ahlak disiplinidir.


Örneğini verdiğin ayetten şiilerin istediği manayı çıkarmak asla mümkün değildir.Yüce Mevlamız çok nezih bir şekilde tarla benzetmesiyle şii yorumuna engel koymaktadır ama puştluğun sınırı yokki.
Tohum ürün alınacak yere yani tarlaya ekilir ilahi kitapta direk cinsel organın adının mı yazılması lazım?
Biraz anladığınızı düşünmeye başladık.İşte Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri'de böyle işlerle uğraşan cidalci kelamcılara, şimdiki MEALCİLERE işaret ediyor.Sadece Kur'an diyenlere işaret ediyor.Sadece Kur'an derseniz, işte böyle Homoseksüelliği bile caiz kılarsınız.Mevlana'nın kastı budur, ancak daha öncede size söyledik, Tasavvuf ehli Kur'an-ı Kerim'in anlatımındaki gibi meseleleri kendi meşrepleri doğrultusunda zamanın kısa ve özlü sözleriyle yüksek seviyeden anlatırlar.Bunları anlayabilmek için bir çok şeyi bilmek ve özellikle söylendikleri devirdeki meseleleride iyi bilmek gerekir.Yoksa google'a sorulur klavyeden ahkam kesilirse böyle olur.



Savunduğun bu söz küfürdür.Cibril hadisiyle hiç bir alakası yoktur.Eğer bu söz küfür değilse küfür nedir?
Bunu geçiştirme,küfür nedir anlat biz de öğrenelim.


İşte onların ibadeti...
“O’ bana hamdeder, ben de O’na, O’ bana ibadet eder, ben de O’na. Bir hal içinde O’nu ikrar eylerim, a’yanda ise O’nu inkar eylerim.” Kaynak: ( Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 83. Bosnevi, 1, 384-385 )

Biz arapça orjinallerindeki edebiyat kaidelerine sadık kalarak cevap yazıyoruz, türkçe şunun bunun yazdığı tevil ve tahlillere itibar etmiyoruz, bunu bir kere açıkca yazalım.Sizin böyle yapabilmenize imkan yoktur.Siz sadece Türkçesinden size ne söylendiyse,tercümeden okursunuz ve bu da aslında asli görüş değil, tercümecinin anladığı kadarıyla ya da anlatmak istediği kadarıyla kalan kısmıdır ve eksiktir.

İlkönce KAİDEYİ öğretelim ;
Mevzubahis konuda : Benden kasıt HALK, O'ndan kasıt ise HAK'tır.

1.kısım : Buradaki itiraz 1.kısıma değildir ki manası açıktır.Hamd, sena övmek manasındadır.Allah Azze ve Celle, insanı "Eşref-i Mahlukat ve yeryüzünde halifesi olarak" yaratmış ve övmüştür.İnsanda bu övgüye Allah'ın emir ve yasaklarına itaatıyle,taatiyle hamd eder.

2.kısım : Benden kasıt HALK, O'ndan kasıt ise HAK'tır dedik.Halk'ın Hak'a ibadet etmesi açıktır, açıklama gerektirmez.Peki HAK halka ibadet mi eder ? Bunu zahir manasıyla söyleyecek akıl çocuk kadar olamaz.Aynen Hazret-i Mevlana'nın yukarıdaki deyim ve teşbih dolu söylemesi gibi anladınız mı ? Siz de yukarıda dediniz ya teşbihat TEVİL edilir diye...İşte teşbihat TASAVVUF ehlinin çok kullandığı bir söylemdir ve vahdet-i vücud anlayışına yatkın olan tasavvuf ehlininde sıkça başvurduğu bir edebi söylemdir.
HAK'kın halka ibadeti yani hizmeti halkı yokluktan varlığa çıkarması,yaratması,yaşatması,kendini halka izhar etmesidir.Şeyh'ul Ekber'in bu sözünü alıyor buraya koyuyorsunuz, peki "SEN SENSİN, ALLAH'TA ALLAHTIR, BİR ORTAKLIK YOKTUR" sözünü niye koymuyorsunuz ?
Bu sözü defalarca söyleyen birisi "ALLAH İBNİ ARABİYE İBADET EDİYOR" manasında söyler mi ? Söylemeyeceğini siz de biz de iyi biliyoruz.

3.kısım : Mekke'nin kafirleri bile gizliden Allah'ın varlığına iman ediyor, Açıktan Allah'ı inkar etmiyorlar mıydı ? Ebu Talib'te Fil vakasında benzer konuşmadı mı ? İnsanların büyük bir kısmı küfürde olsada zorda kaldıklarında bir çoğu Rahman ve Rahim Allah'a sığınmıyorlar mı ? Hatta toplumdaki en şedid kafirlerde bile bu görülmektedir.Demek ki bu son söz insanların halini anlatmaktan başka birşey değildir.

Tasavvufta görülen bu hal, aşağıdaki hadis-i kudsi'den başka bir hal değildir. Cibril-İhsan hadisi'de bu mevzuyu tekid eder.

Buhari, Rikak: 38, Ahmed İbnu Hanbel
Ravi : Ebu Hureyre Ra
“Kim benim bir dostuma düşmanlık ederse, hiç şüphesiz ben ona harb ilan ederim. Kulum, kendisine farz kıldıklarımdan benim için daha çok sevilmeye değer şeylerle bana yaklaş(a)maz. Kulum bana nafilelerle yaklaşmaya devam eder; nihayet ben onu severim. Ben onu sevince de, onun işiteceği kulağı, göreceği gözü, tutacağı ve vuracağı eli ve yürüyeceği ayağı olurum. Benden isterse, ona verir, bana sığınırsa onu korurum."
 

ubeyd_el_turki

Doçent
Katılım
28 Mar 2007
Mesajlar
720
Tepkime puanı
16
Puanları
0
İslamı böyle zorlama yolu ile tevil etmek zorundamısınız.hadi uç söylemleri olanlara bir şey demeyelimde sözlerini yorumlamaktan ne gibi bir ecir beklenir anlamış değilim.Allah böyle insanların birbirlerini tekfir ettiği anlaşılmaz bir din göndermekten beridir.efendimiz aleyhisselamda İslam kolaydır zorlaştıran altında kalır buyurur.

وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ

Yukarıdaki ayetler gereği bilmeyenler bilenlere sorarlar.
İnsanlar hepsinin derecesi, zekası anlayışı aynı olsaydı, herşeyi bilirlerdi.
Herşeyi biliyor olsalardı malum ayet-i kerimeler manasız olurdu kardeşim.
 

ubeyd_el_turki

Doçent
Katılım
28 Mar 2007
Mesajlar
720
Tepkime puanı
16
Puanları
0

İbni Arabiyi gayet iyi anlıyoruz ve red ediyoruz çünkü İman küfrü şirki red etmeden olmaz.
Şirki bilmeden imanı anlıyamazsınız.
Siz şirki bilmiyorsunuz.Biliyorsanız şirk nedir?
Şİrkin tarifini yapın bu sözleri sizin şirk tarifinize göre değerlendirelim.
Bekliyorum...

Görünen o ki siz bilmediğiniz ve anlayamadığınız ne varsa inkar ediyorsunuz.
Halen Türkçe kitaptan okuyup anladığınızı ve meseleye tam vakıf olduğunuzu savunuyorsanız, Resulullah Aleyhisselam'ın sahih bir çok hadis-i şerifinide inkar etmelisiniz.
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
İşte onların ibadeti...
“O’ bana hamdeder, be de O’na, O’ bana ibadet eder, ben de O’na. Bir hal içinde O’nu ikrar eylerim, a’yanda ise O’nu inkar eylerim.” Kaynak: ( Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 83. Bosnevi, 1, 384-385 )
Bazı sözler tercüme edilir, bazı sözler tefsir edilir.

Bu söz tam kelimeler ile böyle midir ?

Zannımca değildir

Çünkü "Ben ona ibadet ederim, o bana ibadet eder" değil aslı (yanlış hatırlamıyorsam) "ben ona kulluk ederim o bana kulluk eder" olacak.

Herkes te bilir ki kulun tek manası yok; bazı manaları var

Birisi bizim anladığımız manada kul. Ki bu da Allah CC a göre yaradılan herşeyi kapsar.

Diğerleri ise

kul; yabancı ülkelerden tutsak olarak getirilen ve alınıp satılabilen köle ya da karavaş. tanrı'ya göre insan.
http://www.turkcebilgi.com/sozluk/kul

Anlam:Tanrı'ya göre insan, abd.
Anlam:Köle
Bilgi:
tarih
Örnek Metin:Kendisi kabilenin beyinin kullarından birinin kızıydı. Ve beyler yalnız kendi kullarını değil, kullarının evladını da satabilirlerdi. (H. E. Adıvar)
Anlam:
Karavaş.
Bilgi:tarih
http://sozluk.bilgiportal.com/nedir/kul
Kul ne demektir? Sual: Eskiden halkın, padişaha "Kulunuz" diye kendini takdim ettiği, padişahın da halka, "Kulum" dediğini işitiyoruz. Bir de hâlâ bazı kimseler, (Ne yapalım emir kuluyuz) diyorlar. Yalnız Allah’a kul olunmaz mı? Bu sözler küfür değil midir?
CEVAP
Bazı kelimeler birkaç manaya gelir. Cümledeki yerlerine göre manaları değişir. Kul, mahluk, insan, köle, bende, emir altında bulunan, tâbi, mensup, hizmetçi gibi manalara gelir.
Sultana bağlı askerlere Kapı kulu denirdi.

Bende
kelimesi de kul demektir. Bendeniz, kulunuz demektir. Bu tabir bugün bile tevazu ifadesi olarak kullanılmaktadır.

Emir kuluyum
demek, emir altında çalışıyorum, benim de âmirim var demektir.

Ben Ali beyin kuluyum
demek, ben Ali beyin hizmetçisiyim demektir.

Padişahlar, tebasından olan sadık yardımcıları için "Kulum" tabirini kullanırlardı. Burada kulum, sağ kolum demektir.

Onun kapısına kul olamam demek, ona hizmetçilik edemem demektir.

Mevla kelimesi de yedi manaya gelir. Meşhur olan üç manası ilah, köle ve efendi demektir.
(Mevla’mızın rahmeti boldur) cümlesinde mevla, ilah manasındadır.

(Mevlana Halid-i Bağdadi, Mevlana Celaleddin-i Rumi kıymetli zatlardır) cümlesindeki mevla kelimesi, efendi demektir. Mevlana, efendimiz demektir.

(Hazret-i Bilal, Hazret-i Ebu Bekrin mevlası idi) cümlesinde mevla, azat edilmiş köle manasına gelir.

Bunun gibi bir çok kelime kullanıldığı yere göre mana alır. Sultanlar veya diğer büyük zatlar hakkında şanlarına yakışmayan bir şey duyunca, işin aslını öğrenmeden onlara suizan etmemeli.
http://www.mehmetalidemirbas.com/detay_alfabetik.asp?Aid=4091
Bu açıklamaya göre Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi KS ın
"Ben ona kulluk ederim, o bana kulluk eder"
sözünün manası
"Ben on ibadet ederim o da benim ihtiyaçlarımı karşılar"
anlamına gelir

Ki islama göre de doğrudur
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Putkıran ve benzerleri eğer öğrenmek ve anlamak niyetinde olsalardı, şimdiye kadar 100 sefer öğrenirlerdi. Bildiğim kadarıyla senelerdir kendisi bu konularda itirazlar eder, kendisine defalarca izahlar getirilmiştir. :)

Kısa keselim,

1- Ehli Sünnet, tasavvufu ve tarikatı reddetmez. Aksine tavsiye eder.

2- Ehli Sünnet alimleri, Muhyiddin İbnu Arabi Hz.lerini büyük velilerden bilir ve sözlerini tevil etmişlerdir.

Mesela Ehli Sünnet ulularından İmam Rabbani Hz.leri der ki "Muhyiddin İbnu Arabi Hz.lerinin sözünde Şeriate muhalefet yoktur. Aykırı gibi görünen ifadeleri farklı terimler kullanmasındandır. Maksadı birdir. Ve bizim büyüklerimiz Muhyiddin İbnu Arabi Hz.lerini tenkid etmezler." Bu mealde...

Gerisini Ehli Sünnet'i hazmedemeyenler düşünsün...

Nokta.
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
İşte onların ibadeti...
“O’ bana hamdeder, be de O’na, O’ bana ibadet eder, ben de O’na. Bir hal içinde O’nu ikrar eylerim, a’yanda ise O’nu inkar eylerim.” Kaynak: ( Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 83. Bosnevi, 1, 384-385 )
Bu açıklamaya göre Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi KS ın
"Ben ona kulluk ederim, o bana kulluk eder"
sözünün manası
"Ben on ibadet ederim o da benim ihtiyaçlarımı karşılar"
anlamına gelir

Ki islama göre de doğrudur
Sizden korkulur....siyahı beyaz yaparsınız....:)
Ayrıca işiniz de çok zor.

O’ bana hamdeder, be de O’na,
Bunu nasıl tevil ediyorsunuz?
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
Putkıran ve benzerleri eğer öğrenmek ve anlamak niyetinde olsalardı, şimdiye kadar 100 sefer öğrenirlerdi. Bildiğim kadarıyla senelerdir kendisi bu konularda itirazlar eder, kendisine defalarca izahlar getirilmiştir. :)

Kısa keselim,

1- Ehli Sünnet, tasavvufu ve tarikatı reddetmez. Aksine tavsiye eder.

2- Ehli Sünnet alimleri, Muhyiddin İbnu Arabi Hz.lerini büyük velilerden bilir ve sözlerini tevil etmişlerdir.

Mesela Ehli Sünnet ulularından İmam Rabbani Hz.leri der ki "Muhyiddin İbnu Arabi Hz.lerinin sözünde Şeriate muhalefet yoktur. Aykırı gibi görünen ifadeleri farklı terimler kullanmasındandır. Maksadı birdir. Ve bizim büyüklerimiz Muhyiddin İbnu Arabi Hz.lerini tenkid etmezler." Bu mealde...

Gerisini Ehli Sünnet'i hazmedemeyenler düşünsün...

Nokta.
Şeriata muhalif değilse neden tevil ediyorlar?
tevil işin içine girdimi orada bir durumu kurtarma operasyonu var demektir.Tasavvufcuların büyük bildiği hepsinin sözleri tevil ediliyor.
Bozacı şıracı hesabı İbni Arabiyi aklamak için "Muhammed eşittir Allah " diyen ,kendi tevile muhtaç birini getirmişsiniz....:)
Sonrada yüz kere izah ettik anlamıyor diyorsunuz.

Ehli Sünnet, tasavvufu ve tarikatı reddetmez. Aksine tavsiye eder.
Ehli sünnet diye bir din mi var?
Varsa da ben o dinin mensubu değilim.Ehli sünnet dinine tasavvufun aykırı olmaması beni ilgilendirmiyor.
Benim dinim islam,kitabım Kuran ben ona göre tasavvufa karşı çıkıyorum.
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Lütfen bu dangalağa ilmi cevablar vermeyin.Bu odun kafalıya yakışan bu odunu tahkir etmektir.Hatta hiçbir yazdığına çevab vermeyelimki o iyice kudursun,salyalarını iyice akıtsın.
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com

Sizden korkulur....siyahı beyaz yaparsınız....:)
Ayrıca işiniz de çok zor.

Bunu nasıl tevil ediyorsunuz?
Kardeşim

Sen anlamıyorsun ya da inatla anlamak istemiyorsun

SÖZ O ŞEKİLDE DEĞİL... YUKARIDA YAZDIĞIM ŞEKİLDE

Bir ara kitaptan aradım bu şekilde yazıyordu.

Sen söz o şekilde diyorsan KİTAPTAN BUL ve BURAYA YAZ...

Tabii eğer başkalarının sözü ile bunları yazmayıp ta kitabı okuduysan...
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
Lütfen bu dangalağa ilmi cevablar vermeyin.Bu odun kafalıya yakışan bu odunu tahkir etmektir.Hatta hiçbir yazdığına çevab vermeyelimki o iyice kudursun,salyalarını iyice akıtsın.


Dangalak sensin ama farkında değilsin.
Senin karekterin tam kafir karekteri.
Susturun!
Dinlemeyin!
Kulaklarınızı tıkayın!

FUSSİLET 26: : Ve kâfir olanlar, dediler ki: Şu Kur'ân'ı dinlemeyin ve okunurken gürültü edin, bağırıp çağırın da onun sesini bastırın.
NUH 7: Ben, onları senin bağışlaman için her ne zaman çağırdıysam, parmaklarını kulaklarına tıkayıp, elbiselerini başlarına bürüdüler, direndiler ve büyüklendikçe büyüklendiler.


 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
Hinduizm hakkında bilgilerini merak ediyorum. Hinduizm ki aslında Budizm olarak adlandırmak gerek. Konfeçiyus, Tao, Şintu, Budha tüm bu kişiliklerin öğretileriyle, uzakdoğu kültürünün tüm nüvelerinin birarada toplanmasından oluşan budizmi, Tassavvufa yaklaştırmak için insanın aklıyla zoru olması gerek.
Uzakdoğu kültürü dedik, bu kültürün temelinde kast sistemi vardır. Uzakdoğu kültüründe soylular, aristokratlar sınıfı toplumun en üst katmanıdır. Avam sınıfı, soylularla karşılaştırıldığında hem dünyevi hemde uhrevi açıdan yok sayılmaktadır. Soylu ve zengin sınıfın görkemli yaşantısını metafizik fikir ve düşünce sistemine dönüştürme işini gören rahip sınıfının zikir seanslarını tassavvufla benzeştirme çabaları bizce aptallık ve cahillikten başka bir şey değildir.
PUTKIRAN'ın mantığıyla hareket edersek, Kızılderili veya afrikanın ilkel kabile inançlarını da bir yerinden tutup tassavvufla benzeşik yönleri var şeklinde cahilce bir cüretle iddiada bulunabilir.
Budizmi ve ilkel kabile inançlarını sosyal bilimler metodu kullanılarak analiz edildiğinde, yüzyıllarca süren toplumsal değişim ve dönüşümlerin sonucunda bazı sosyal-piskolojik etkilişimlerin toplumların böğründe dini inanç olarak yerleştiğini görebiliriz.

İslam ise bir anda ortaya çıkıp, eski inançları geçersiz kılarak, islamla yeni tanışan halkların eski dinsel inanç ve alışkanlıklarını tasfiye ederek kökleşmiştir.

Eski ateist toplumların bilincini ortadan kaldırmak, eski alışkanlıklarının zeminini İslam çerçevesinde yeniden düzenlemek ve Allahın varlığı ve birliği inancını yerleştirmek için Tassavvufi yol denenmiştir.
Tassavvuf, Allaha inancı pekiştirme, imanı güçlendirmede ve iç dünyamızda biriken Allah sevgisinin hayat bulacağı her yere hicret ederek, dış dünyanın parçalarının birbirleriyle muhteşem uyumunda yine Allahın sonsuz kudret ve gücünü keşf etme halidir.
Tassavvufu, hinduizm/budizmle hem uygulama açısından, hem işlev, hem içerik hemde manevi rezervi ve kudsiyeti açısından eşitlemek bir şizgide algılamak aptallıktır.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Şeyhul-Ekber özelinden tasavvufun şu veya bu felsefeden intikal ettiğini söyleyenlere şu kadar söyleyebilirimki,bazı şekil benzerlikleri mahiyetlerinde benzerliğini gerektirmez ..İbnu Ârabi Tasavvuf tarihinde en zor anlaşılan şahsiyetlerden birisidir.Kendine ait bir takım istilahlar kullanan ve bu istilahların içini yine kendisi dolduran bir şahsiyettir. Vahdeti Vücud konusunda İmamı Rabbaninin Mektubatında güzel bilgiler bulunmakta olup, Şeyhul Ekberde bu bağlamda değerlendirilmiştir..Bu konularda aceleci hükümler vermek aldatıcıdır..Bu mesele kolay meselelrden değildir...
 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
Senin karekterin tam kafir karekteri.
Susturun!
Dinlemeyin!
Kulaklarınızı tıkayın!

FUSSİLET 26: : Ve kâfir olanlar, dediler ki: Şu Kur'ân'ı dinlemeyin ve okunurken gürültü edin, bağırıp çağırın da onun sesini bastırın.
NUH 7: Ben, onları senin bağışlaman için her ne zaman çağırdıysam, parmaklarını kulaklarına tıkayıp, elbiselerini başlarına bürüdüler, direndiler ve büyüklendikçe büyüklendiler.
Yeri gelmişken soralım. Hinduizmi Tassavvufa yaklaştırma çaban ile Fussilet 26. ayeti, Nuh süresinin 7.ayeti ayeti arasında nasıl bir ilişki gördün?
Saçma fikirlerine ayetleri alet olarak kullanmanla ne derece alçalabileceğini düşünebiliyor musun?

Hinduizm hakkında bilgilerini merak ediyorum. Hinduizm ki aslında Budizm olarak adlandırmak gerek. Konfeçiyus, Tao, Şintu, Budha tüm bu kişiliklerin öğretileriyle, uzakdoğu kültürünün tüm nüvelerinin birarada toplanmasından oluşan budizmi, Tassavvufa yaklaştırmak için insanın aklıyla zoru olması gerek.
Uzakdoğu kültürü dedik, bu kültürün temelinde kast sistemi vardır. Uzakdoğu kültüründe soylular, aristokratlar sınıfı toplumun en üst katmanıdır. Avam sınıfı, soylularla karşılaştırıldığında hem dünyevi hemde uhrevi açıdan yok sayılmaktadır. Soylu ve zengin sınıfın görkemli yaşantısını metafizik fikir ve düşünce sistemine dönüştürme işini gören rahip sınıfının zikir seanslarını tassavvufla benzeştirme çabaları bizce aptallık ve cahillikten başka bir şey değildir.
PUTKIRAN'ın mantığıyla hareket edersek, Kızılderili veya afrikanın ilkel kabile inançlarını da bir yerinden tutup tassavvufla benzeşik yönleri var şeklinde cahilce bir cüretle iddiada bulunabilir.
Budizmi ve ilkel kabile inançlarını sosyal bilimler metodu kullanılarak analiz edildiğinde, yüzyıllarca süren toplumsal değişim ve dönüşümlerin sonucunda bazı sosyal-piskolojik etkilişimlerin toplumların böğründe dini inanç olarak yerleştiğini görebiliriz.

İslam ise bir anda ortaya çıkıp, eski inançları geçersiz kılarak, islamla yeni tanışan halkların eski dinsel inanç ve alışkanlıklarını tasfiye ederek kökleşmiştir.

Eski ateist toplumların bilincini ortadan kaldırmak, eski alışkanlıklarının zeminini İslam çerçevesinde yeniden düzenlemek ve Allahın varlığı ve birliği inancını yerleştirmek için Tassavvufi yol denenmiştir.
Tassavvuf, Allaha inancı pekiştirme, imanı güçlendirmede ve iç dünyamızda biriken Allah sevgisinin hayat bulacağı her yere hicret ederek, dış dünyanın parçalarının birbirleriyle muhteşem uyumunda yine Allahın sonsuz kudret ve gücünü keşf etme halidir.
Tassavvufu, hinduizm/budizmle hem uygulama açısından, hem işlev, hem içerik hemde manevi rezervi ve kudsiyeti açısından eşitlemek bir çizgide algılamak aptallıktır.
hemde,
yukardaki genel kültür bilgisi ile hinduizmi tassavvufu benzeştirme fikrin çürümüş iken.
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
Siz bakın inceleyin araştırın kendiniz karar verin.Neticede sizin sorununuz,cehennemde yer mi yok?Kuranda yok hadiste yok tutturmuşsunuz bir vahdeti vucud....

BUDİZM, VEDA, BRAHMANİZM


“Hint düşüncesinin Müslüman toplumundaki tasavvufa etkileri arasında ruh göçü anlamına gelen tenasüh inancı ve kainatın tanrının tecellisi olduğu inancını, kozmolojik yorumları, bazı hokkabazlık ve sihirleri, sayılarla ilgili inançları, kutsal kalıntılara tapma ve fetiş inancı, tanrıya erişmek ve bir olmak anlamındaki fena-beka inancını sayabiliriz. Ayrıca tarikat ayinlerinde büyük rol oynayan tesbih, hırka giyme, zikir ve ayin sırasında sistemli nefes alışveriş usullerinin de kaynağı büyük ölçüde Hint’dir.” (Celaleddin Vatandaş, Vahiyden Kültüre, 221)

Buda öğretilerinde fenafillah makamı şu şekilde yer almaktadır: “Bütün mabutların üstünde ezeli ve ebedi bir tanrı kabul ediliyordu. Brahma eşyanın mebdei idi. Ebedi saadet Brahma’nın vücudunda yok olmaktı (fani). Budha mezhebine göre ruhun gayesi son mertebe olan nirvanaya kavuşmaktı. Nirvana yokluk (fena) mertebesidir. Fenafillah yani tanrı da yok olmak.” (Meydan Larousse, 11/918)

“Yalnız bir şey haktır. Brahma yani nefis. Mutlak, hudutsuz, gayr-i şahsi ve tarife sığmayan bir O. Bütün fiiller, sözler, yaratılanlar hatta bütün ilahlar hep O’nun gelip-geçici görünüşleri idi. Bunun neticesi olarak insanın kesin huzura kavuşması için bir tek çare vardı: O da bu O’nun içinde kaybolması." (Ömer Rıza Doğrul, Yeryüzündeki Dinler Tarihi, 89)

“Brahma’yı düşünmek için insanlardan uzaklaşmak, münzevi bir hayat sürmek ve hep onu zikretmek gerekir. Onlara göre bu dünya gölge, serap veya akis olarak kabul edilir. Hint mistiklere göre; her fani suret yok olacağı için, rüyadan ibaret olan bu dünyaya bağlanmak ve onu sevmemek gerekir. Dünya sevgisi arzu peşinde koşmak, üzülmek, muhteris olmak gibi özellikleri de beraberinde getirir. Ruhu biran önce bu rüyadan kurtarmak gerekir. Budizm’e göre; şerrin, fenalığın, elemin menşei şehvet ve ihtirastır. Hayattan gaye ruhu nefsin esaretinden kurtarmaktır.” (Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, 45-50)

Budist öğretilerine göre: “Hayat kötüydü Reenkarnasyon ile bu kötülük devam ederdi. Hayatın bu sonu gelmeyen devri daiminden kurtulmak için bir çare vardı o da Nirvana kelimesiyle ifade edilen kurtuluşa ermekti.” (Ömer Rıza Doğrul, Yeryüzündeki Dinler Tarihi, 90)

Nirvana’ya ulaşabilmek elbette ki meşakkatliydi. Meşakkatli devreyi geride bırakmak vecde-marifete ermekle mümkündü. Marifete eren kimse için artık ibadet değersiz bir hal alıyordu: “Bu öğretilen eksersizler sayesinde insan lüzumsuz her hareketten sakınıyor, hareketsiz duruyor ve aşağı-yukarı soluksuz sayılacak derecede dimdik kalıyor, taştan bir heykel gibi oturuyor ve bu yüzden rengi uçuyor, gözlerinin feri kaçıyor fakat kafasının içinde bütün varlık alemine hakim olan bir ruh yaşıyor. Bu tecrübeyi geçiren adam kendini huzur içinde hissediyor ve kendinden geçmiş, maddi varlığından ayrılmış bir halde yaşıyor, kendini ruhlaşmış veya bütünün, hepin içinde yüzen bir zerresi sayıyor ve böylece bir Yoga oluyor. Bu hal uzun sürmüyor ve Yoga olan kişi için artık yeryüzü ölçüleri (ahlak-ibadet) ortadan kalkıyor.” (Ömer Rıza Doğrul, Yeryüzündeki Dinler Tarihi, 118-119)

Buda öğretilerinde fakirlik ve zühd önemle tavsiye edilmektedir: “Evini terk edip manastır hayatına kendini vakfetmeyen kişi aydınlanmaya eremez. Et yememek de manastırda kural olmuştur. Budizmin ilk 1000 yılında evlenme yasaktı. Budist keşişlere cübbelerini eski paçavra kumaşlardan yapmaları ve ağaç altında uyumaları emredilmişti. Mal varlıkları üç cübbe, bir kuşak, sadaka kasesi ve içme suyundaki böcekleri atmak için süzgeç." (Necdet Tosun, İbni Arabi Öncesi Tasavvufta Halvet ve Uzlet, 28-38)

Buda öğretilerinde keramet önemli bir yer işgal etmektedir: “Buda dinini yaymak isterken yılanlara hükmetmek ve ateşe hükmetmek gibi kerametler gösteriyordu...Budist rahipler nefislerini alçaltmak için dilencilik yapıyorlardı. Genel olarak yaptıkları tek ticari faaliyet bu idi. Bunu da nefislerini alçaltmak için yapıyordular ve geçimleri halk tarafından bağışlarla sağlanıyordu.” (Buda Cemaati ve Ayin)

“Buda öğretilerine göre: Dünyaya dair ne varsa terk ediş esastı. İlk beş sene yeni gelen Acariya (mürşid)ler Uppacchaya (şeyh)lerin emrinde olurlardı.” (Buda Akidesi)

“Buda Akidesi:

1- Izdırap: Dünyada olmak ızdıraptır. Dünyadaki her şey ızdıraptır.

2- Izdırabın kaynağı: Ruhlar bir zincir ile birbirine bağlıdırlar ve ancak kemale erenler bu zincirden kurtulup kaybolurlar diğerleri ise tekrar dünyaya (ızdıraba) geri gönderilirler.

3- Izdırabın giderilmesi: Bu da ancak ihtirasın (nefsin) yok edilmesi ile olur, arzudan sıyrılmak, ihtirası terk etmekle olur.

4- Izdırabın giderilmesine çıkan yol:

a- Konfordan kaçınmak: Zevklerden uzak durmak, dünya işleri ile uğraşmamak.

b- Tefekkür: Özellikle murakabe vardır. Murakabe ise dört devreden oluşur:

1. Devre: Bütün kötü ihtiraslardan uzaklaşır, maddenin mefhumundadır, zevk içindedir.

2. Devre: Maddenin mefhumundan uzaklaşır. Tam bir huzur ile zihnini bir yerde toplar. Bu devrede bir zevk ve saadet hissi vardır.

3. Devre: Bütün zevk işleri kaybolur, hazzın yukarısında bir saadete erişilir.

4. Devre: Bütün zevk ve ızdırap hisleri kaybolup, tam huzura erişilir. Fakat bu dördüncü merhaleye gelmek her rahibin nasibi değildir.

c- Hikmet: Bütün bu kaidelere uyan rahip için en sonunda hikmet kendiliğinden tecelli eder.

Ve artık bu merhaleleri geçen mürit hedefe yani nirvanaya ulaşmıştır:

Bir insan Nirvana’ya ulaştığı zaman onun için korkular, ümitler, ihtiraslar, kinler, delaletler sönmüştür. Bir aziz, bir veli olmuştur ve bedensel bağlarını bitirmiştir. İslam tasavvufundaki ‘ölmeden önce ölünüz’ öğretisi ile aynıdır. Yaşarken bunu bitirmeye ‘Canan-ı Mukta’ denir. Nirvana kelimesinin tam karşılığı ‘fenafillah’ kelimesidir. Budizm akidesine göre kemal/nihayet bu hadde dayanır. Bu alem ezeli alemdir. Orada artık hayatın bütün keşmekeşleri sönmüştür. Hayatı yeniden teselsül ettiren arzular sönmüştür.” (Budizm Mezhepleri, Pali Şerhinden Bir Sırra Kadem Basma Örneği)

Evrensel Tasavvuf Dininin bütün öğelerinde olduğu gibi Hint Düşüncesinin zirvesine işaret eden Nirvana kavramında da bir anlam kargaşası, bir bilinmezlik ve gizem hüküm sürmektedir: “Nirvana’nın çeşitli anlamları vardır. Hiç kimse onun asıl manasını doğru olarak anlamış değildir. (Bu benim sözüm değil, bu dinin büyük hekim ve filozoflarının sözüdür) Ama onu, sönmüş ateş, sakin akıl, sükunet, esmesi olmayan rüzgar ve uzaya benzetmek mümkündür.” (Ali Şeriati, Dinler Tarihi, 293)

“Budizm’de de tasavvuf mertebeleri vardır. Örneğin: Sanskrit şeriatinde salikin 10 mertebeden geçmesi gerekmektedir.” (Asaf Halat Çelebi, Pali Metinleri)

Tasavvuf dininin önemli materyallerinden tecelli inancı Budizm’de şu şekilde ortaya çıkmaktadır: “Bir tane ezeli Buda vardır ve bunun adı Addhi Budha’dır ve bu alemlerin yegane sahibidir. Bu büyük Buda’nın kendilerine tecelli ettiği beş Buda zuhur etmiştir ve bu Budaların insanlara tecelli etmesi ile de insan Budalar zuhur etmiştir.” (Asaf Halat Çelebi, Pali Metinleri)

Tasavvuf içerisindeki önemli merhalelerden biri olan kalp gözü –basiret- Budizm içerisinde de yer almaktadır: “Ey rahipler! Basiret gözü açık olup, böyle gören hakim ve necip olan mürit: cisim için, ihtirasların için, fikir, teşekküller ve bilgi için nefret hissi duyar. Bu nefret onu ihtiraslardan, arzulardan geçirir ve kurtarır. Bunlardan kurtulunca irfana erişir ve kurtuldum der ve anlar ki bundan sonra onun için tekrar doğuş yoktur ve kutsi bir hayata girmiştir.” (Asaf Halat Çelebi, Pali Metinleri)

Tasavvufta, özellikle de vahdet-i vücud konusunda geçen inniyet, enaniyet ve meniyet yani benlik meselesinin tümü kendinden uzaklaşıp hakiki varlık ve varlık gerçeğine ulaşma çabasının “ilk defa Hint Veda dininde derince tahlil edildiğini görüyoruz.” (Ali Şeriati, Dinler Tarihi, 281)

“Daha sonraları tasavvufta bir ibadet olarak beliren (sesli zikir) nefes kontrolü Hintlilerde oldukça yaygınlık ve kullanım alanına sahiptir.” (Abdulbaki Gölpınarlı, 100 Soruda Tasavvuf, 123; Reynald A. Nicholson, İslam Sufileri, 14, 41) Ali Şeriati’nin aktardığına göre Buda Dini’nin en önemli amel ve ayinlerinden “saç ve sakalı tıraş etmek, sükunet, düşünme ve iç murakabe –keşf, şühud veya cezbe- içe bakma, yani her gün birkaç saat işten sonra, kendi içine sahip, kendi içinin sahrasında yanan durumları, olayları, esrarı ve meltem dalgalarını düşünmek.” (Ali Şeriati, Dinler Tarihi, 344) İslam tasavvufunda da sıkça tesadüf edilen öğelerdendir.

Ünlü Budist rahiplerinin sözlerinde de tasavvufi öğelere sıkça tesadüf edilmektedir. Budist rahiplerinin sözlerinden birkaçını aktarmak bile yeterli olacaktır:

“Cehalet içindeki bir insan varlığını gerçek beni kuşatan maddi kılıftan hüviyetlendirir. Bu kılıfların ötesine ulaşan kişi saf mutluluk olan tanrı ile bir olur.
Taıttırıya Upanişad: Ey Tanrı! Geçekten evrende tezahür etmiş olan sensin! Sen her kalbin lotusu içinde yaşayan nurani varlıksın.

Chandogya Upanişad: Tanrı her şeydir. Evrende varolan bütün görüntüler, duyular, arzular ve işler Tanrıdan zuhur eder.

Mundaka Upanişad: Çeşit-çeşit olan nesneler sadece Tanrının tezahürleridir.
Katha Upanişad: Ölümsüzlüğün sırrı kalbin arınması, derin düşünme ve insanın manevi aleme dönük gerçek beninin (atman) Tanrı (Brahma) ile aynı varlık olduğunu idrak etmek yoluyla biliriz. Çünkü ölümsüzlük Tanrıya ulaşmaktır.” (Upanişadlar)

Hint’in temel fikirlerini –tevhid, yalnızlık, aşk, vahdet-i vücud, çoklukta vahdet, tezatta aynı cinsten olma, marifet, cezbe- gözler önüne seren ‘Yaratılış İlahisi’ adlı ilahiye yer veren Ali Şeriati bu metinlerin şerhini yaptığı gibi tenkidine de yer vermiştir. (Ali Şeriati, Dinler Tarihi, 187-194)
 

cahid

Kıdemli Üye
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
6,145
Tepkime puanı
1,432
Puanları
113
Konum
Muamma...!
Putkıran tasavvuf nedir anlamak istiyorsan hadis kitaplarındaki Zühd , Rikak, Tevekkül , Tefekkür , Ahlak bahislerine bakıver bizahmet. Son eklediğin yazıda alıntı yaptığın şahısların tamamı tenkid edilen kimselerdir. Onun için delil teşkil eder bir tarafları yok.. Son olarak aşağıdaki şahıslarla ilgili fikirlerini de merak ediyorum açıkçası.

Abdülkadir Geylani (r.h.)
İmam-ı Gazâlî
Ebu'l-Kasım Kuşeyrî
İbn-i Teymiyye
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
Putkıran tasavvuf nedir anlamak istiyorsan hadis kitaplarındaki Zühd , Rikak, Tevekkül , Tefekkür , Ahlak bahislerine bakıver bizahmet.
Bir kerede ağzınızdan Kurana bak sözü çıksın.
Bir milyon hadis var hangisine bakacağım,hangisi uydurma hangisi sahih nerden bileceğim.
Filan adam sahih dedi falan adam senedi sağlam dedi vs...bıunlarla bu iş olmaz.İmani konular mutlak kesinlik ister.Senin dedil diye getirdiğin hadislerin tamamı haberi ahad.
 

cahid

Kıdemli Üye
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
6,145
Tepkime puanı
1,432
Puanları
113
Konum
Muamma...!

Bir kerede ağzınızdan Kurana bak sözü çıksın.
Bir milyon hadis var hangisine bakacağım,hangisi uydurma hangisi sahih nerden bileceğim.
Filan adam sahih dedi falan adam senedi sağlam dedi vs...bıunlarla bu iş olmaz.İmani konular mutlak kesinlik ister.Senin dedil diye getirdiğin hadislerin tamamı haberi ahad.

Bir mesele hakkında Kur'an'da açık bir ifade bulamadığın zaman nereye başvurursun? Aklına mı. Aklın haber-i ahad'dan daha üstün yani.. Hem öyle haber-i ahad ki kaç tane İmam Zühd meselesi hakkındaki hadisleri ihtiva eden eserler te'lif etmişler.Kur'an'da da zühd hakkında birçok âyet var hem sen göremiyorsan o senin meselendir.

Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek
dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek
gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü
arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme. Kehf
28



Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı. Ankebut 64


İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır. Âl-i İmran 14
 
Üst