İnsan cibilliyetinde kibir, ucub, riya, enaniyet ve menfaatperestlik gibi çirkin huylar vardır. Bunların hepsi kerih şeylerdir… Bunları izale etmek farz-ı ayndır. Bu ise insanın kendi kendisine yapabileceği bir şey değildir. İnsan kendi kendisinden razı olduğundan dolayı eksikliklerinin farkına varamıyor.
Öyleyse talim-terbiye ve tezekkî yoluyla bu kötü sıfatlardan kurtulan ve onlardan kurtulma yollarını bilen ihlas sahibi olmuş bir kimseye intisab etmek vacip oluyor. Mürşide teslimiyet kuvvetli olursa, mürjid, sâliki az bir zamanda yetiştirir. Bu vasıfların izalesi vaciptir. Bununla birlikte kişi bu izale ameliyesini kendi kendisine yapamayacağına göre hakîkî bir mürşid bulunup ona teslim olunmalıdır. Bu emarelerin azı, ihlas sahibi olmaktır. İhlasta bir kusur olursa, yapılan amel-i sâlih de makbul olmaz, dahası “sâlih” olmaz. Kişi medrese yapıyor, ders veriyor, yollar yapıyor fakat bütün bunları şan-şöhret için yapıyor. Bunlar onun amel defterine o şekilde yazılır ve orada bu amellerin hiçbir faydasını göremez. Çünkü amelde itibar, lillâh (Allah için) olma şartına mevkuftur.