Sami Efendi hz.leri buyuruyor:
"Bendeniz Kelami dergahında hizmet ederken Bediüzzaman hazretleri başında poşusu, belinde silahıyla, efevari bir kıyafetle ziyarete gelirdi. Bediüzzaman hazretleri o zaman gençti. Esad efendimize sorular sorardı. Cevabını alınca "Allahü ekber" der, hemen ayağa kalkardı.
Esad efendi’den Kadiri dersi aldı."
Musa Efendi hz.leri de aynı konuda kendisi ile yapılan bir röportajda şunları söylemiştir:
"Bediüzzaman hazretlerini bir ara imtihana kalkışmışlar, imtihan etmişler. Sabaha kadar cevap vermiş, yetiştirmiş. Sonra o bununla biraz mağrur olur gibi olmuş. Piri Ekmel efendimizin (Es’ad Erbili hazretleri) yanına dergaha gitmiş. 8-10 sual soracakmış. O’nun soracağı soruların hepsinin cevabını Esad efendimiz sormadan veriyorlar. “Ben şimdi mutmain oldum, hepsinin cevabını aldım” diyor.
Sonra “Ben Kadiri’den ders isterim” diyor. Dersi alıyor ama fazla kalmıyor bir iki ay falan kalıyor. İçi heyecanlı. Ondan sonra çıkıyor. Uzun müddet de görüşmemişler."
Yine aynı dergaha devam eden
Halil Fevzi Efendi tarafı konuya şu şekilde yer vermiştir:
"Bediüzzaman -kuddise sırruh- Hazretleri İstanbul’a geldiği yıllarda Erenköy’de zamanın
Mürşid-i kâmil’i Şeyh Muhammed Es’ad Erbilî -kuddise sırruh- Hazretleri ile görüşmüş ve intisab etmiştir. “Yeni Said” olarak kendisini tanıtması bu yıllarda olmuştur. "
Kastamonu’lu Ahmed Hasib Efendi hz.leri anlatıyor:
"Bediüzzaman da gelirdi (dergaha). Pir Efendimiz sedire otururdu. Bediüzzaman hürmetinden dolayı kapı dibine diz çökerdi. Sohbet bazen çok ilerlerdi. İlerlediği zaman Bediüzzaman Hazretleri “Efendi Hazretlerini yormayalım!” der, Pir Efendimiz de istirahata çekilirlerdi. Sohbeti Bediüzzaman devam ettirirdi.
Kendisi Pir Efendimizden Kadirilik sulükü üzere terbiye almıştı zaten."
Bunlar meşhur 4 isim. Daha başka olayın şahitleri de vardır. Peki, bu kadar şahide rağmen, araştırmaları ve düşünceleri (!) ile nurculara yön veren
Abdulkadir Badıllı'nın derdi nedir ki hepsini yalancılıkla itham edecek kadar şaşırıyor ve olayı yalanlıyor. İbretlik yazısı:
"Üstad Bediüzzaman herhangi bir tarikat silsilesine bağlı ve mensup değildir. 28. Mektup risalesi, Mesnevi-i Nuriye mukaddimesi ve diğer risale ve lahikalar bu gerçeğin ispatlarıdır. Emirdağ Lahikasında: "Risale-i Nur 12 tarikatın esasına cami olduğu"nu söyler. Hazret, tarikatlara mensup olmamakla beraber, bütün pirlerine, aktabına muhabbetdardır. İstanbul'da "Kirami" tekyesine ara-sıra gidip Erbili Hazretlerini ziyaret etmesi, bu mubabbet ve uhuvvet hissinin tezahürüdür. Başka tekyelere de gidip ziyarette bulunmuştur.
Erbili Hazretlerinden tarikat dersi aldığına dair hiç bir sahih rivayet yoktur. Erbili Hazretleri Üstadın hemşehrisidir. Yani ekraddandır."
Hiç bir sahih rivayet yoktur derken görüyorsunuz nice büyükleri bir anda yalancı addedebildi Badıllı. Bu röportajını da Gülen cemaatinden olduğunu kesinkez düşündüğüm cevaplar.org sitesi sahibi yayınladı. Sonra itirazlar gelince siteden kaldırdılar.
Seyda-i Abdurrahman-i Tâgi Hazretleri buyuruyor:
Bir Şeyh müridinin namusunu gözetmez ise o Şeyh namussuzdur. Bir müridin; Şeyhi, tarikati ve yolu namusudur. Mürid de Şeyhini, Tarikatını ve yolunu muhafaza, müdafaa etmezse o mürid de namussuzdur.
Mürit en büyük zararı Allah dostlarını inkâr eden, hafife alan ve onlara karşı edep dışı davranan kimselerden görür.
Sadatlar, sofileri en çok münkirlere karşı uyarmışlar..
İlk defa tarikata girmeye azmeden kişiye vacip olan; hakkini inkar etmemek kaydıyla dostlukları eski de olsa mutlak surette münkir ile alakayı kesmektir. Yoksa tarikattan bir fayda görmez, dedikten sonra Gavs HZ. kendisinden söyle misal getirdi.
- Ben tarikata ilk girdiğim zaman hiç fayda görmedim. Çünkü benim tarikatı inkar eden âlimlerden birisiyle eski hukukumdan dolayı dostluğum vardı. sonra Allah Tealanın keremiyle o dostluktan kurtuldum. Tarikatta maksadıma nail oldum. (minah 137).