Şüphesiz ki hamd Allah’a aittir. O’ndan yardım diler ve
O’na istiğfar ederiz. Nefİslerimizin şerlerinden ve amellerimizin
kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allahu Teala kime hidayet eder-
se onu saptıracak ve kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur.
Allah’tan başka ilah olmadığına, tek olup ortağının bulunmadığı-
na, Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem O’nun kulu ve
Rasulü olduğuna şehadet ederim.
“Ey iman edenler! Allah'tan, O’na yaraşır şekilde
korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.”
3 Ali İmran/102
“Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan
eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadınlar
meydana getiren Rabbinizden sakının. Kendisi adına
birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın
haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepi-
nizi görüp gözetmektedir.” 4 Nisa/1
“Ey iman edenler! Allah'tan sakının, dürüst söz
söyleyin de Allah işlerinizi kendinize yararlı kılsın ve
günahlarınızı size bağışlasın. Kim Allah'a ve Rasulü’ne
itaat ederse, şüphesiz büyük bir kurtuluşa ermiş olur.
”33 Ahzab/70-71
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur:
“Ameller ancak niyetlerledir. Herkes niyetinin karşılığını
alır. Kim Allah’a ve Rasulü’ne hicret ediyorsa, hicreti
onlara olur. Ama kim bir dünyalık elde etmek veya bir
kadınla evlenmek için hicret ediyorsa, onun hicreti ona
dır.”
Kişi tâğutu inkar etmedikçe imanı sahih olmaz. Allah
Teala şöyle buyurmaktadır: “Kim tâğutu inkar eder ve Al
lah’a iman ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuş
olur.” Bu âyet-i kerime, nefiy ve isbatı kapsayan “La İlahe
İllallah” şehadetini açıklamaktadır.
Nefiy; uluhiyyeti, Allahu Teala’dan başka ibadet edile
şeylerin tümünden kaldırmaktır. Kişi bunu; Allah’tan başkasına
ibadetin batıllığına inanmakla, bu ibadeti terk etmekle, bundan
nefret etmekle, bunu yapanları tekfir etmekle ve onlara düşman
lıkta bulunmakla gerçekleştirir. Tâğutu inkardan amaç da budur.
İsbat ise; kulun tüm ibadet türlerini yalnızca Allah
Teala’ya yönelterek, uluhiyyeti sadece O’na has kılmasıdır. Âyett
geçen Allah’a imandan amaç budur.
İbn-i Kesîr Rahimehullah “Kim tâğutu inkar eder ve Al
lah’a iman ederse, en sağlam kulpa tutunmuştur; onun
kopması yoktur” âyeti hakkında şöyle der: “Kim Allah’a denk
tutulan şeyleri, putları ve şeytanın davet etmiş olduğu Allah’tan
başkasına yapılan ibadeti bütünüyle terkederek Allah’ı birler
yalnızca O’na ibadet eder ve O’ndan başka ilah olmadığına
şehadet ederse “En sağlam kulpa tutunmuştur” yani işinde
sabitleşmiş, en ideal yola ve sıratu’l-mustakîme yönelmiştir.”
Yine İbn-i Kesir Rahimehullah Allahu Teâlâ’nın, “Sana
indirilene ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini
söyleyenleri görmedin mi? Onlar tâğuttan hüküm almak
istiyorlar; halbuki onu tanımamakla emrolundular..”
ayeti hakkında da şöyle der: “Bu ayet-i kerime, Kitap ve Sün
net’ten yüzçeviren, bu ikisi dışında batıl şeylerin hükmünü isteyen
herkesi kınamaktadır. Buradaki tâğuttan amaç da budur.”
İbnu’l-Kayyım Rahimehullah şöyle der: “Tâğut, kulun ken-
disiyle haddi aştığı, ibadet edilen, tâbi olunan ve itaat edilen her
şeydir. Her toplumun tâğutu, Allah ve Rasulü’nü bırakarak kendi-
sinden hüküm aldıkları, Allah’a değil de kendisine ibadet ettikleri,
Allah tarafından herhangi bir delil olmaksızın tâbi oldukları, yahut
Allah’a itaat olmadığını bildikleri bir hususta kendisine itaat ettik-
leri kimsedir. İşte yeryüzünün tâğutları bunlardır. Bunlara ve
insanların bunlarla olan ilişkilerine bakıldığında, insanların çoğu-
nun Allah’a ibadetten yüzçevirerek tâğuta ibadete, Allah ve
Rasulü’nden hüküm istemekten yüzçevirerek tâğuttan hüküm
istemeye, Allah’a ve Rasulü’ne uymaktan yüzçevirerek tâğuta
uymaya yöneldikleri görülecektir.”
Şeyh Muhammed bin Abdilvehhab Rahimehullah ise şöyle
der: “Tâğutun anlamı geneldir. Allah’tan başka kendisine ibadet
edilen ve bundan razı olan her mabud, kendisine tâbi olunan ya
da Allah ve Rasulü’ne değil de kendisine itaat edilen her varlık
tâğuttur. Pek çok tâğut vardır; bunların önde gelenleri ise beş
tanedir. Şöyle ki:
Allah’tan başkasına ibadete çağıran şeytan. Allahu Teala
şöyle buyurur:
“Ey ademoğulları, ben size and vermedim mi ki;
şeytana ibadet etmeyin, gerçekten O sizin için apaçık bir
düşmandır.”
Allah’ın hükümlerini değiştiren zorba yönetici. Allahu
Teala şöyle buyurur:
“Sana ve senden önce indirilenlere iman ettikleri-
ni iddia edenleri görmedin mi? Onlar tâğuttan hüküm
almak istemekteler. Halbuki onu tanımamakla
emrolundular. Şeytan ise onları uzak bir sapıklığa sürük-
lemek ister.”
Allah’ın indirdiklerinden başkası ile hükmeden. Allahu
Teala şöyle buyurur:
“Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler; işte on-
lar kâfirlerin ta kendileridir.”
Allah dışında kendisinin de gaybı bildiğini iddia eden.
Allahu Teala şöyle buyurur:
“O, gaybı bilendir. Gaybını kimseye açmaz.”
“Ancak rasulleri içinden razı olduğu müstesna.
Çünkü O, önüne ve arkasına gözetleyiciler dizer.”
Allah dışında kendisine ibadet edilen ve kendisi de bu
ibadetten razı olan kimse. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Onlardan her kim; ‘Gerçekten ben O’nun dışında
bir ilahım’ diyecek olsa, bu durumda biz onu cehennemle
cezalandırırız. Zalimleri işte böyle cezalandırırız.”
Şeyh Muhammed Hâmid el-Fakî tâğutun tarifinde şöyle
der: “Selefin Radıyallahu Anhum sözlerinden özetle tâğutu şöyle
tanımlayabiliriz: “Kulu Allah’a ibadetten, dini ve itaati yalnızca
Allah’a ve Rasulü’ne has kılmaktan çeviren ve alıkoyan her şey-
dir. Bu, cinlerden olan şeytan da olabilir, insanlardan olan şeytan
da olabilir; ağaçlar, taşlar ve diğer başka şeyler de olabilir. Şüphe-
siz buna kanlar, mallar ve ırzlar hususunda insanların koymuş
olduğu, İslam’a ve İslam Şeriatı’na uymayan kanunlarla hükmet-
me de dahildir. Bu yolla hadlerin ikamesi, faizin, zinanın, içkinin
haram kılınması gibi Allah’ın Şeriatı’ndan olan şeyler geçersiz
kılınmış olur ve insanların koymuş oldukları bu kanunlar, kendi
yaptırım güçleri ve onları uygulayanların yetkisi ile yasallaşarak
korunurlar. Dolayısıyla kanunların kendisi bizzat tâğuttur, bu
kanunları koyanlar ve propagandasını yapanlar tâğutturlar, gerek
kasıtlı gerekse kasıtsız olarak Rasulullah’ın getirmiş olduğu gerçek-
lere uymaktan insanları alıkoymak için insan aklının icad etmiş
olduğu her türlü yazılı metin ve buna benzer şeylerin tamamı
tâğuttur.”
Yukarıdakileri özetleyecek olursak, “Allah dışında ibadet
edilen herşey tâğuttur” ve “Tâğut şeytandır.” Bu ikisi dışındaki
ifadeler ise bunları açıklayıcı mahiyettedir. Bu iki ifade, bir zahirî
bir de hakikî anlam taşıyan bir tek asılda birleşirler. Zahirî anlam
açısından tâğut; “Allah dışında ibadet edilen herşey”dir. Hakiki
anlam açısından ise tâğut; “şeytan”dır. Bunlar bir tek asılda
birleşirler dedik. Çünkü her türlü küfre çağıran şeytan olduğu gibi,
Allah’tan başkasına ibadete çağıran da şeytandır. Allahu Teala
şöyle buyurur: “Bizim, şeytanları kâfirler üzerine gönderdi-
ğimizi görmedin mi? Onları tahrik ederek kışkırtırlar.”
Küfürde bulunan ve Allah’tan başkasına ibadet eden her-
kes bunu şeytanın aldatması ile yapar ve Allah’tan başkasına
ibadet eden kimse gerçekte şeytana ibadet etmektedir. Allahu
Teala şöyle buyurur: “Ey ademoğulları, ben size and ver-
medim mi ki; şeytana ibadet etmeyin. Çünkü o,sizin için
apaçık bir düşmandır .
Allahu Teâlâ İbrahim’den Aleyhisselâm naklen şöyle bu-
yurur: “Ey babacığım, şeytana ibadet etme.” Halbuki
babası putlara ibadet ediyordu. Zira Allahu Teala bunu şöyle
haber vermektedir: “Hani İbrahim babası Âzer’e şöyle de-
mişti: Putları kendine ilahlar mı ediniyorsun?”
En büyük tâğut şeytandır. Gerek taş, gerek ağaç, gerek in-
san olsun, puta tapan herkes aslında sadece şeytana ibadet et-
mektedir. Allah’ı bırakıp herhangi bir insana, kanuna veya anaya-
saya hüküm almak için başvuran herkes aslında şeytandan hü-
küm almaktadır. Tâğuttan hüküm almanın anlamı işte budur.
Tâğutu zahirî açıdan ayrıntılı olarak açıklayan İbnu’l-
Kayyım’ın şu sözüdür: “Allah dışında ibadet edilen, tâbi olunan,
itaat edilen yahut kendisinden hüküm alınan herkestir.” Bu söz-
deki ifadelerin hepsi ibadetin anlamına dönüktür. Tâbi olma
(uyma), itaat ve hüküm alma, Allah’tan başkası için yapılmaması
gereken ibadet çeşitleridir.
Tâbi olma hakkında Allahu Teala şöyle buyurur:
“Rabbinizden size indirilene uyun, O’nun dışında
veliler edinip de onlara uymayın.”
İtaat konusunda ise şöyle buyurur:
“De ki: Allah’a ve Rasul’e itaat edin. Eğer
yüzçevirirlerse muhakkak ki Allah kâfirleri sevmez.”
Hüküm alma konusunda da şöyle buyurur:
“O, hiç kimseyi hükmünde ortak kılmaz.”
Allahu Teâlâ’yı tâbi olmada, itaat etmede ve hüküm al-
mada birlemek, O’nu ibadette birlemek demektir ki, bu ulûhiyyet
tevhîdidir. Aynen namaz, dua ve kurbanda olduğu gibi. Bunların
tümü ibadettir. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Sen-
den önce gönderdiğimiz her bir peygambere mutlaka
şunu vahyederdik: ‘Benden başka ilah yoktur, o halde
yalnız Bana ibadet edin.” İbadet, Allah’ın sevdiği ve razı
olduğu zahirî ve batınî amellerin tümünü kapsayan bir kavramdır.
“Tâğut Allah dışında ibadet edilen herşeydir” tanımı,
tâğutun anlamıyla ilgili en kapsamlı sözdür. Bunu açacak olursak;
Kitap ve Sünnet’teki nasslar, ibadette ve hükümde olmak üzere
iki tür tâğuttan bahsetmektedir.
İbadette tâğut, şu âyette bahsedilendir: “Tâğuta ibadet-
ten kaçınanlar..” Tâğut ise, Allah dışında ibadet edilen şeytan,
diri veya ölü insan yahut hayvan ya da ağaç, taş veya herhangi
bir yıldız gibi cansız varlıklardır. Bunlara kurbanlar sunularak, dua
edilerek, namaz kılınarak ibadet edilmiş olması ile, Allah’ın Şeria-
tı’na aykırı olan şeylerde onlara itaat etmek ve tâbi olmak suretiy-
le ibadet edilmiş olması arasında herhangi bir fark yoktur.
“Allah dışında ibadet edilen herşey” ifadesi, “İbadet edi-
len bu varlığın kendisi bundan razı olduğu halde” ifadesi ile
kayıtlanmıştır. Böylece İsa bin Meryem Aleyhisselam, diğer pey-
gamberler, melekler ve salihler bunun dışında kalır. Zira bunlar
kabullenmedikleri halde Allah dışında kendilerine ibadet edilen
kimselerdir ve hiçbirisi tâğut olarak isimlendirilmemiştir.
Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “O gün onların hepsini
birarada toplar sonra meleklere şöyle der: ‘Size ibadet
etmekte olanlar bunlar mıydı?’ Derler ki: ‘Seni tenzih
ederiz, bizim velimiz onlar değil sensin. Bilakis onlar
cinlere ibadet etmekteydiler; onların çoğu onlara iman
etmişlerdi.” Yani onlara bunu melekler emretmemiş, farklı
şeylerde şekillenen şeytanlara ibadet etmeleri için cinler emretmiş-
tir. Örneğin putların şeytanları olduğu gibi, yıldızlara tapan ve
onları gözetleyen bazı kimseler üzerine de şeytanlar iner; bunlara
bir şekil görünür ve onlarla konuşur. İşte bu herhangi bir şeytan-
dır. Bu nedenle Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
“Ey ademoğuları ‘Şeytana tapmayın, O sizin için
apaçık bir düşmandır’ diye tavsiye etmedim mi? Bana
kulluk edin işte dosdoğru olan yol budur. Andolsun O
sizden bir çok kuşağı saptırmıştı. Yine de aklınızı kul-
lanmıyor musunuz?”
“Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edi-
neceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır.”
Hükümde tâğut ise, “Tâğuttan hüküm almak istiyor-
lar” âyetinde bildirilmiştir. Allah’ı bırakıp kendisinden hüküm
alınan beşeri anayasalar ve kanunlar hükümde tâğut kapsamına
girdiği gibi, devlet başkanı, hâkim veya bunların dışında Allah’ın
indirdiklerinden başka kanunlarla hükmeden herkes de tâğutun
bu türüne dahildir.
Tâğuta iman, herhangi bir ibadet türünü onun için yap-
makla veya ondan hüküm almakla olur. Tâğutu inkar ise, tâğuta
kulluğu terk etmek ve bu kulluğun geçersizliğine inanmak, ondan
hüküm almayı terk etmek ve onun hükmünün geçersizliğine
inanmak ve tâğuta kulluk edenlere düşmanlık ederek onları tekfir
etmekle olur
Tâğutu inkar ve Allah’a iman, tüm peygamberlerin
Aleyhimisselam getirmiş oldukları Tevhid’in ta kendisidir. Onların
ilk çağırdıkları şey bu olmuştur. Allahu Teala şöyle buyurur: “Biz
her ümmete, ‘Allah’a ibadet edin ve tâğuttan sakının’
diye bir rasul gönderdik.”
İnşaallah bizim burada sözünü edeceğimiz tâğut, hüküm-
de tâğuttur ki bunlar, Allah dışında kendilerinden hüküm alınan
beşeri anayasalar, kanunlar ve Allah’ın indirdiklerinden başkasıy-
la hükmeden kâfir yöneticilerdir.
Bu tâğutların destekçileri ise sözle ve fiille onların uğruna
savaşmaya varana dek onları savunup destekleyenlerdir. Sözlü
olarak ya da fiilen onları destekleyen herkes tâğutların yardımcıla-
rından sayılır. Çünkü savaş (kıtal) sözle veya fiille olur. İbn-i
Teymiye aslî kâfirlerle savaş hakkındaki sözlerinde bunu belirterek
şöyle der: “Savaşma iki çeşittir: El ile olan savaşma ve dil ile olan
savaşma. Aynı şekilde ifsad da bazen el ile bazen dil ile olur.
Dinlerin dil ile tahrifi el ile tahrifinden kat kat fazla olmuştur.”
Buna göre burada bizim sözünü ettiğimiz tâğutların yar-
dımcıları şunlardır:
Sözlü Olarak Destekleyenler: Bunların başında kâfir
yöneticilere meşruluk kılıfı giydiren ve onlardan kâfirlik suçlama-
sını bertaraf eden, onlara karşı çıkan mücahid Müslümanları
küçümseyerek dinden çıkma ve sapıklıkla suçlayan, yöneticileri
onlara karşı kışkırtan sapık alimler ve alim geçinenler gelmektedir.
Ayrıca bizzat bu işi yürüten bazı yazar, gazeteci ve yayıncılar da
buna dahildir.
Fiilen Destekleyenler: Bunların başında ise, kâfir yöne-
ticilerin askerleri gelir. Bu noktada asker ile polis arasında ve
bunların bizzat savaşanları ile destekleyenleri arasında herhangi
bir fark yoktur.
Bunlar, bu ülkelerin anayasaları gereğince birtakım görev-
leri yerine getirmek için oluşturulmuşlardır. Bu görevlerden bazıla-
rı şunlardır:
Devlete ait genel sistemi korumak; yani beşeri ve küfrî
anayasa ve kanunların işlerliğinin devamını sağlamak, bunlara
karşıt olan veya bunları değiştirmeye çalışan herkesi cezalandır-
mak.
Yasal iktidarı koruma. Bu da bizzat kâfir yöneticiyi koru-
madan ibarettir. Zîra onlara göre anayasa gereğince bu yönetici
meşru bir yöneticidir. Çünkü onun bu makama yerleşmesi beşeri
anayasa ile açaklanan uygulamalar çerçevesinde gerçekleşmiştir.
Kanun otoritesini sağlamlaştırmak. Bu da, anayasa ve ka-
nunların gereğini uygulamakla olur. Beşerî tâğutî mahkemelerden
çıkan hükümlerin uygulaması da bunun içerisine girer.
Burada bahsettiklerimizin dışında sözlü ve fiili olarak
tâğutları destekleyen herkes, onların yardımcıları arasına girer.
Hatta bu destekçi bir diğer devletin yönetimi de olsa aynı hüküm,
onun için de geçerlidir.
kaynaklar.
Buhari ve Müslim Tefsîru İbn-i Kesîr, 1/519
2
İ’lâmu’l-Muvakkıîn, 1/50
3
36 Yâsîn/60
2 Bakara/256
4 Nisa/60
1
4 Nisa/60
2
5 Maide/44
3
6 En'âm/59
4
72 Cin/27
5
21el-Enbiya/29. Mecmuatu’t-Tevhîd, 26
1
Fethu’l-Mecîd Şerhu Kitabi’t-Tevhîd, 287
2
19 Meryem/83
3
36 Yâsîn/60
1
19 Meryem/44
2
6 En’âm/74
3
7 A’raf/3
4
3 Âl-i İmran/32
5
18 Kehf/26
1
21 Enbiya/25
2
39 Zümer/17
1
34 Sebe/40-41
2
36 Yâsîn60-62
3
18el-Kehf/50. Mecmuu’l-Fetâvâ, 4/135-136
4
4 Nisa/60
12
1
16 Nahl/36
2
Es-Sârimu’l-Meslûl, 38
bu yazı tağut ve desdekcileri kitabından alıntıdır.........
O’na istiğfar ederiz. Nefİslerimizin şerlerinden ve amellerimizin
kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allahu Teala kime hidayet eder-
se onu saptıracak ve kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur.
Allah’tan başka ilah olmadığına, tek olup ortağının bulunmadığı-
na, Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem O’nun kulu ve
Rasulü olduğuna şehadet ederim.
“Ey iman edenler! Allah'tan, O’na yaraşır şekilde
korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.”
3 Ali İmran/102
“Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan
eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadınlar
meydana getiren Rabbinizden sakının. Kendisi adına
birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın
haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepi-
nizi görüp gözetmektedir.” 4 Nisa/1
“Ey iman edenler! Allah'tan sakının, dürüst söz
söyleyin de Allah işlerinizi kendinize yararlı kılsın ve
günahlarınızı size bağışlasın. Kim Allah'a ve Rasulü’ne
itaat ederse, şüphesiz büyük bir kurtuluşa ermiş olur.
”33 Ahzab/70-71
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur:
“Ameller ancak niyetlerledir. Herkes niyetinin karşılığını
alır. Kim Allah’a ve Rasulü’ne hicret ediyorsa, hicreti
onlara olur. Ama kim bir dünyalık elde etmek veya bir
kadınla evlenmek için hicret ediyorsa, onun hicreti ona
dır.”
Kişi tâğutu inkar etmedikçe imanı sahih olmaz. Allah
Teala şöyle buyurmaktadır: “Kim tâğutu inkar eder ve Al
lah’a iman ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuş
olur.” Bu âyet-i kerime, nefiy ve isbatı kapsayan “La İlahe
İllallah” şehadetini açıklamaktadır.
Nefiy; uluhiyyeti, Allahu Teala’dan başka ibadet edile
şeylerin tümünden kaldırmaktır. Kişi bunu; Allah’tan başkasına
ibadetin batıllığına inanmakla, bu ibadeti terk etmekle, bundan
nefret etmekle, bunu yapanları tekfir etmekle ve onlara düşman
lıkta bulunmakla gerçekleştirir. Tâğutu inkardan amaç da budur.
İsbat ise; kulun tüm ibadet türlerini yalnızca Allah
Teala’ya yönelterek, uluhiyyeti sadece O’na has kılmasıdır. Âyett
geçen Allah’a imandan amaç budur.
İbn-i Kesîr Rahimehullah “Kim tâğutu inkar eder ve Al
lah’a iman ederse, en sağlam kulpa tutunmuştur; onun
kopması yoktur” âyeti hakkında şöyle der: “Kim Allah’a denk
tutulan şeyleri, putları ve şeytanın davet etmiş olduğu Allah’tan
başkasına yapılan ibadeti bütünüyle terkederek Allah’ı birler
yalnızca O’na ibadet eder ve O’ndan başka ilah olmadığına
şehadet ederse “En sağlam kulpa tutunmuştur” yani işinde
sabitleşmiş, en ideal yola ve sıratu’l-mustakîme yönelmiştir.”
Yine İbn-i Kesir Rahimehullah Allahu Teâlâ’nın, “Sana
indirilene ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini
söyleyenleri görmedin mi? Onlar tâğuttan hüküm almak
istiyorlar; halbuki onu tanımamakla emrolundular..”
ayeti hakkında da şöyle der: “Bu ayet-i kerime, Kitap ve Sün
net’ten yüzçeviren, bu ikisi dışında batıl şeylerin hükmünü isteyen
herkesi kınamaktadır. Buradaki tâğuttan amaç da budur.”
İbnu’l-Kayyım Rahimehullah şöyle der: “Tâğut, kulun ken-
disiyle haddi aştığı, ibadet edilen, tâbi olunan ve itaat edilen her
şeydir. Her toplumun tâğutu, Allah ve Rasulü’nü bırakarak kendi-
sinden hüküm aldıkları, Allah’a değil de kendisine ibadet ettikleri,
Allah tarafından herhangi bir delil olmaksızın tâbi oldukları, yahut
Allah’a itaat olmadığını bildikleri bir hususta kendisine itaat ettik-
leri kimsedir. İşte yeryüzünün tâğutları bunlardır. Bunlara ve
insanların bunlarla olan ilişkilerine bakıldığında, insanların çoğu-
nun Allah’a ibadetten yüzçevirerek tâğuta ibadete, Allah ve
Rasulü’nden hüküm istemekten yüzçevirerek tâğuttan hüküm
istemeye, Allah’a ve Rasulü’ne uymaktan yüzçevirerek tâğuta
uymaya yöneldikleri görülecektir.”
Şeyh Muhammed bin Abdilvehhab Rahimehullah ise şöyle
der: “Tâğutun anlamı geneldir. Allah’tan başka kendisine ibadet
edilen ve bundan razı olan her mabud, kendisine tâbi olunan ya
da Allah ve Rasulü’ne değil de kendisine itaat edilen her varlık
tâğuttur. Pek çok tâğut vardır; bunların önde gelenleri ise beş
tanedir. Şöyle ki:
Allah’tan başkasına ibadete çağıran şeytan. Allahu Teala
şöyle buyurur:
“Ey ademoğulları, ben size and vermedim mi ki;
şeytana ibadet etmeyin, gerçekten O sizin için apaçık bir
düşmandır.”
Allah’ın hükümlerini değiştiren zorba yönetici. Allahu
Teala şöyle buyurur:
“Sana ve senden önce indirilenlere iman ettikleri-
ni iddia edenleri görmedin mi? Onlar tâğuttan hüküm
almak istemekteler. Halbuki onu tanımamakla
emrolundular. Şeytan ise onları uzak bir sapıklığa sürük-
lemek ister.”
Allah’ın indirdiklerinden başkası ile hükmeden. Allahu
Teala şöyle buyurur:
“Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler; işte on-
lar kâfirlerin ta kendileridir.”
Allah dışında kendisinin de gaybı bildiğini iddia eden.
Allahu Teala şöyle buyurur:
“O, gaybı bilendir. Gaybını kimseye açmaz.”
“Ancak rasulleri içinden razı olduğu müstesna.
Çünkü O, önüne ve arkasına gözetleyiciler dizer.”
Allah dışında kendisine ibadet edilen ve kendisi de bu
ibadetten razı olan kimse. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Onlardan her kim; ‘Gerçekten ben O’nun dışında
bir ilahım’ diyecek olsa, bu durumda biz onu cehennemle
cezalandırırız. Zalimleri işte böyle cezalandırırız.”
Şeyh Muhammed Hâmid el-Fakî tâğutun tarifinde şöyle
der: “Selefin Radıyallahu Anhum sözlerinden özetle tâğutu şöyle
tanımlayabiliriz: “Kulu Allah’a ibadetten, dini ve itaati yalnızca
Allah’a ve Rasulü’ne has kılmaktan çeviren ve alıkoyan her şey-
dir. Bu, cinlerden olan şeytan da olabilir, insanlardan olan şeytan
da olabilir; ağaçlar, taşlar ve diğer başka şeyler de olabilir. Şüphe-
siz buna kanlar, mallar ve ırzlar hususunda insanların koymuş
olduğu, İslam’a ve İslam Şeriatı’na uymayan kanunlarla hükmet-
me de dahildir. Bu yolla hadlerin ikamesi, faizin, zinanın, içkinin
haram kılınması gibi Allah’ın Şeriatı’ndan olan şeyler geçersiz
kılınmış olur ve insanların koymuş oldukları bu kanunlar, kendi
yaptırım güçleri ve onları uygulayanların yetkisi ile yasallaşarak
korunurlar. Dolayısıyla kanunların kendisi bizzat tâğuttur, bu
kanunları koyanlar ve propagandasını yapanlar tâğutturlar, gerek
kasıtlı gerekse kasıtsız olarak Rasulullah’ın getirmiş olduğu gerçek-
lere uymaktan insanları alıkoymak için insan aklının icad etmiş
olduğu her türlü yazılı metin ve buna benzer şeylerin tamamı
tâğuttur.”
Yukarıdakileri özetleyecek olursak, “Allah dışında ibadet
edilen herşey tâğuttur” ve “Tâğut şeytandır.” Bu ikisi dışındaki
ifadeler ise bunları açıklayıcı mahiyettedir. Bu iki ifade, bir zahirî
bir de hakikî anlam taşıyan bir tek asılda birleşirler. Zahirî anlam
açısından tâğut; “Allah dışında ibadet edilen herşey”dir. Hakiki
anlam açısından ise tâğut; “şeytan”dır. Bunlar bir tek asılda
birleşirler dedik. Çünkü her türlü küfre çağıran şeytan olduğu gibi,
Allah’tan başkasına ibadete çağıran da şeytandır. Allahu Teala
şöyle buyurur: “Bizim, şeytanları kâfirler üzerine gönderdi-
ğimizi görmedin mi? Onları tahrik ederek kışkırtırlar.”
Küfürde bulunan ve Allah’tan başkasına ibadet eden her-
kes bunu şeytanın aldatması ile yapar ve Allah’tan başkasına
ibadet eden kimse gerçekte şeytana ibadet etmektedir. Allahu
Teala şöyle buyurur: “Ey ademoğulları, ben size and ver-
medim mi ki; şeytana ibadet etmeyin. Çünkü o,sizin için
apaçık bir düşmandır .
Allahu Teâlâ İbrahim’den Aleyhisselâm naklen şöyle bu-
yurur: “Ey babacığım, şeytana ibadet etme.” Halbuki
babası putlara ibadet ediyordu. Zira Allahu Teala bunu şöyle
haber vermektedir: “Hani İbrahim babası Âzer’e şöyle de-
mişti: Putları kendine ilahlar mı ediniyorsun?”
En büyük tâğut şeytandır. Gerek taş, gerek ağaç, gerek in-
san olsun, puta tapan herkes aslında sadece şeytana ibadet et-
mektedir. Allah’ı bırakıp herhangi bir insana, kanuna veya anaya-
saya hüküm almak için başvuran herkes aslında şeytandan hü-
küm almaktadır. Tâğuttan hüküm almanın anlamı işte budur.
Tâğutu zahirî açıdan ayrıntılı olarak açıklayan İbnu’l-
Kayyım’ın şu sözüdür: “Allah dışında ibadet edilen, tâbi olunan,
itaat edilen yahut kendisinden hüküm alınan herkestir.” Bu söz-
deki ifadelerin hepsi ibadetin anlamına dönüktür. Tâbi olma
(uyma), itaat ve hüküm alma, Allah’tan başkası için yapılmaması
gereken ibadet çeşitleridir.
Tâbi olma hakkında Allahu Teala şöyle buyurur:
“Rabbinizden size indirilene uyun, O’nun dışında
veliler edinip de onlara uymayın.”
İtaat konusunda ise şöyle buyurur:
“De ki: Allah’a ve Rasul’e itaat edin. Eğer
yüzçevirirlerse muhakkak ki Allah kâfirleri sevmez.”
Hüküm alma konusunda da şöyle buyurur:
“O, hiç kimseyi hükmünde ortak kılmaz.”
Allahu Teâlâ’yı tâbi olmada, itaat etmede ve hüküm al-
mada birlemek, O’nu ibadette birlemek demektir ki, bu ulûhiyyet
tevhîdidir. Aynen namaz, dua ve kurbanda olduğu gibi. Bunların
tümü ibadettir. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Sen-
den önce gönderdiğimiz her bir peygambere mutlaka
şunu vahyederdik: ‘Benden başka ilah yoktur, o halde
yalnız Bana ibadet edin.” İbadet, Allah’ın sevdiği ve razı
olduğu zahirî ve batınî amellerin tümünü kapsayan bir kavramdır.
“Tâğut Allah dışında ibadet edilen herşeydir” tanımı,
tâğutun anlamıyla ilgili en kapsamlı sözdür. Bunu açacak olursak;
Kitap ve Sünnet’teki nasslar, ibadette ve hükümde olmak üzere
iki tür tâğuttan bahsetmektedir.
İbadette tâğut, şu âyette bahsedilendir: “Tâğuta ibadet-
ten kaçınanlar..” Tâğut ise, Allah dışında ibadet edilen şeytan,
diri veya ölü insan yahut hayvan ya da ağaç, taş veya herhangi
bir yıldız gibi cansız varlıklardır. Bunlara kurbanlar sunularak, dua
edilerek, namaz kılınarak ibadet edilmiş olması ile, Allah’ın Şeria-
tı’na aykırı olan şeylerde onlara itaat etmek ve tâbi olmak suretiy-
le ibadet edilmiş olması arasında herhangi bir fark yoktur.
“Allah dışında ibadet edilen herşey” ifadesi, “İbadet edi-
len bu varlığın kendisi bundan razı olduğu halde” ifadesi ile
kayıtlanmıştır. Böylece İsa bin Meryem Aleyhisselam, diğer pey-
gamberler, melekler ve salihler bunun dışında kalır. Zira bunlar
kabullenmedikleri halde Allah dışında kendilerine ibadet edilen
kimselerdir ve hiçbirisi tâğut olarak isimlendirilmemiştir.
Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “O gün onların hepsini
birarada toplar sonra meleklere şöyle der: ‘Size ibadet
etmekte olanlar bunlar mıydı?’ Derler ki: ‘Seni tenzih
ederiz, bizim velimiz onlar değil sensin. Bilakis onlar
cinlere ibadet etmekteydiler; onların çoğu onlara iman
etmişlerdi.” Yani onlara bunu melekler emretmemiş, farklı
şeylerde şekillenen şeytanlara ibadet etmeleri için cinler emretmiş-
tir. Örneğin putların şeytanları olduğu gibi, yıldızlara tapan ve
onları gözetleyen bazı kimseler üzerine de şeytanlar iner; bunlara
bir şekil görünür ve onlarla konuşur. İşte bu herhangi bir şeytan-
dır. Bu nedenle Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
“Ey ademoğuları ‘Şeytana tapmayın, O sizin için
apaçık bir düşmandır’ diye tavsiye etmedim mi? Bana
kulluk edin işte dosdoğru olan yol budur. Andolsun O
sizden bir çok kuşağı saptırmıştı. Yine de aklınızı kul-
lanmıyor musunuz?”
“Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edi-
neceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır.”
Hükümde tâğut ise, “Tâğuttan hüküm almak istiyor-
lar” âyetinde bildirilmiştir. Allah’ı bırakıp kendisinden hüküm
alınan beşeri anayasalar ve kanunlar hükümde tâğut kapsamına
girdiği gibi, devlet başkanı, hâkim veya bunların dışında Allah’ın
indirdiklerinden başka kanunlarla hükmeden herkes de tâğutun
bu türüne dahildir.
Tâğuta iman, herhangi bir ibadet türünü onun için yap-
makla veya ondan hüküm almakla olur. Tâğutu inkar ise, tâğuta
kulluğu terk etmek ve bu kulluğun geçersizliğine inanmak, ondan
hüküm almayı terk etmek ve onun hükmünün geçersizliğine
inanmak ve tâğuta kulluk edenlere düşmanlık ederek onları tekfir
etmekle olur
Tâğutu inkar ve Allah’a iman, tüm peygamberlerin
Aleyhimisselam getirmiş oldukları Tevhid’in ta kendisidir. Onların
ilk çağırdıkları şey bu olmuştur. Allahu Teala şöyle buyurur: “Biz
her ümmete, ‘Allah’a ibadet edin ve tâğuttan sakının’
diye bir rasul gönderdik.”
İnşaallah bizim burada sözünü edeceğimiz tâğut, hüküm-
de tâğuttur ki bunlar, Allah dışında kendilerinden hüküm alınan
beşeri anayasalar, kanunlar ve Allah’ın indirdiklerinden başkasıy-
la hükmeden kâfir yöneticilerdir.
Bu tâğutların destekçileri ise sözle ve fiille onların uğruna
savaşmaya varana dek onları savunup destekleyenlerdir. Sözlü
olarak ya da fiilen onları destekleyen herkes tâğutların yardımcıla-
rından sayılır. Çünkü savaş (kıtal) sözle veya fiille olur. İbn-i
Teymiye aslî kâfirlerle savaş hakkındaki sözlerinde bunu belirterek
şöyle der: “Savaşma iki çeşittir: El ile olan savaşma ve dil ile olan
savaşma. Aynı şekilde ifsad da bazen el ile bazen dil ile olur.
Dinlerin dil ile tahrifi el ile tahrifinden kat kat fazla olmuştur.”
Buna göre burada bizim sözünü ettiğimiz tâğutların yar-
dımcıları şunlardır:
Sözlü Olarak Destekleyenler: Bunların başında kâfir
yöneticilere meşruluk kılıfı giydiren ve onlardan kâfirlik suçlama-
sını bertaraf eden, onlara karşı çıkan mücahid Müslümanları
küçümseyerek dinden çıkma ve sapıklıkla suçlayan, yöneticileri
onlara karşı kışkırtan sapık alimler ve alim geçinenler gelmektedir.
Ayrıca bizzat bu işi yürüten bazı yazar, gazeteci ve yayıncılar da
buna dahildir.
Fiilen Destekleyenler: Bunların başında ise, kâfir yöne-
ticilerin askerleri gelir. Bu noktada asker ile polis arasında ve
bunların bizzat savaşanları ile destekleyenleri arasında herhangi
bir fark yoktur.
Bunlar, bu ülkelerin anayasaları gereğince birtakım görev-
leri yerine getirmek için oluşturulmuşlardır. Bu görevlerden bazıla-
rı şunlardır:
Devlete ait genel sistemi korumak; yani beşeri ve küfrî
anayasa ve kanunların işlerliğinin devamını sağlamak, bunlara
karşıt olan veya bunları değiştirmeye çalışan herkesi cezalandır-
mak.
Yasal iktidarı koruma. Bu da bizzat kâfir yöneticiyi koru-
madan ibarettir. Zîra onlara göre anayasa gereğince bu yönetici
meşru bir yöneticidir. Çünkü onun bu makama yerleşmesi beşeri
anayasa ile açaklanan uygulamalar çerçevesinde gerçekleşmiştir.
Kanun otoritesini sağlamlaştırmak. Bu da, anayasa ve ka-
nunların gereğini uygulamakla olur. Beşerî tâğutî mahkemelerden
çıkan hükümlerin uygulaması da bunun içerisine girer.
Burada bahsettiklerimizin dışında sözlü ve fiili olarak
tâğutları destekleyen herkes, onların yardımcıları arasına girer.
Hatta bu destekçi bir diğer devletin yönetimi de olsa aynı hüküm,
onun için de geçerlidir.
kaynaklar.
Buhari ve Müslim Tefsîru İbn-i Kesîr, 1/519
2
İ’lâmu’l-Muvakkıîn, 1/50
3
36 Yâsîn/60
2 Bakara/256
4 Nisa/60
1
4 Nisa/60
2
5 Maide/44
3
6 En'âm/59
4
72 Cin/27
5
21el-Enbiya/29. Mecmuatu’t-Tevhîd, 26
1
Fethu’l-Mecîd Şerhu Kitabi’t-Tevhîd, 287
2
19 Meryem/83
3
36 Yâsîn/60
1
19 Meryem/44
2
6 En’âm/74
3
7 A’raf/3
4
3 Âl-i İmran/32
5
18 Kehf/26
1
21 Enbiya/25
2
39 Zümer/17
1
34 Sebe/40-41
2
36 Yâsîn60-62
3
18el-Kehf/50. Mecmuu’l-Fetâvâ, 4/135-136
4
4 Nisa/60
12
1
16 Nahl/36
2
Es-Sârimu’l-Meslûl, 38
bu yazı tağut ve desdekcileri kitabından alıntıdır.........