tağut ve onun kulları olmaktan sakın

uyarıcı

Üye
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
86
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Şüphesiz ki hamd Allah’a aittir. O’ndan yardım diler ve
O’na istiğfar ederiz. Nefİslerimizin şerlerinden ve amellerimizin
kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allahu Teala kime hidayet eder-
se onu saptıracak ve kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur.
Allah’tan başka ilah olmadığına, tek olup ortağının bulunmadığı-
na, Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem O’nun kulu ve
Rasulü olduğuna şehadet ederim.
“Ey iman edenler! Allah'tan, O’na yaraşır şekilde
korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.”
3 Ali İmran/102
“Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan
eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadınlar
meydana getiren Rabbinizden sakının. Kendisi adına
birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın
haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepi-
nizi görüp gözetmektedir.” 4 Nisa/1
“Ey iman edenler! Allah'tan sakının, dürüst söz
söyleyin de Allah işlerinizi kendinize yararlı kılsın ve
günahlarınızı size bağışlasın. Kim Allah'a ve Rasulü’ne
itaat ederse, şüphesiz büyük bir kurtuluşa ermiş olur.
”33 Ahzab/70-71
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur:
“Ameller ancak niyetlerledir. Herkes niyetinin karşılığını
alır. Kim Allah’a ve Rasulü’ne hicret ediyorsa, hicreti
onlara olur. Ama kim bir dünyalık elde etmek veya bir
kadınla evlenmek için hicret ediyorsa, onun hicreti ona
dır.”
Kişi tâğutu inkar etmedikçe imanı sahih olmaz. Allah
Teala şöyle buyurmaktadır: “Kim tâğutu inkar eder ve Al
lah’a iman ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuş
olur.” Bu âyet-i kerime, nefiy ve isbatı kapsayan “La İlahe
İllallah” şehadetini açıklamaktadır.

Nefiy; uluhiyyeti, Allahu Teala’dan başka ibadet edile
şeylerin tümünden kaldırmaktır. Kişi bunu; Allah’tan başkasına
ibadetin batıllığına inanmakla, bu ibadeti terk etmekle, bundan
nefret etmekle, bunu yapanları tekfir etmekle ve onlara düşman
lıkta bulunmakla gerçekleştirir. Tâğutu inkardan amaç da budur.

İsbat ise; kulun tüm ibadet türlerini yalnızca Allah
Teala’ya yönelterek, uluhiyyeti sadece O’na has kılmasıdır. Âyett
geçen Allah’a imandan amaç budur.
İbn-i Kesîr Rahimehullah “Kim tâğutu inkar eder ve Al
lah’a iman ederse, en sağlam kulpa tutunmuştur; onun
kopması yoktur” âyeti hakkında şöyle der: “Kim Allah’a denk
tutulan şeyleri, putları ve şeytanın davet etmiş olduğu Allah’tan
başkasına yapılan ibadeti bütünüyle terkederek Allah’ı birler
yalnızca O’na ibadet eder ve O’ndan başka ilah olmadığına
şehadet ederse “En sağlam kulpa tutunmuştur” yani işinde
sabitleşmiş, en ideal yola ve sıratu’l-mustakîme yönelmiştir.”
Yine İbn-i Kesir Rahimehullah Allahu Teâlâ’nın, “Sana
indirilene ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini
söyleyenleri görmedin mi? Onlar tâğuttan hüküm almak
istiyorlar; halbuki onu tanımamakla emrolundular..”
ayeti hakkında da şöyle der: “Bu ayet-i kerime, Kitap ve Sün
net’ten yüzçeviren, bu ikisi dışında batıl şeylerin hükmünü isteyen
herkesi kınamaktadır. Buradaki tâğuttan amaç da budur.”

İbnu’l-Kayyım Rahimehullah şöyle der: “Tâğut, kulun ken-
disiyle haddi aştığı, ibadet edilen, tâbi olunan ve itaat edilen her
şeydir. Her toplumun tâğutu, Allah ve Rasulü’nü bırakarak kendi-
sinden hüküm aldıkları, Allah’a değil de kendisine ibadet ettikleri,
Allah tarafından herhangi bir delil olmaksızın tâbi oldukları, yahut
Allah’a itaat olmadığını bildikleri bir hususta kendisine itaat ettik-
leri kimsedir. İşte yeryüzünün tâğutları bunlardır. Bunlara ve
insanların bunlarla olan ilişkilerine bakıldığında, insanların çoğu-
nun Allah’a ibadetten yüzçevirerek tâğuta ibadete, Allah ve
Rasulü’nden hüküm istemekten yüzçevirerek tâğuttan hüküm
istemeye, Allah’a ve Rasulü’ne uymaktan yüzçevirerek tâğuta
uymaya yöneldikleri görülecektir.”

Şeyh Muhammed bin Abdilvehhab Rahimehullah ise şöyle
der: “Tâğutun anlamı geneldir. Allah’tan başka kendisine ibadet
edilen ve bundan razı olan her mabud, kendisine tâbi olunan ya
da Allah ve Rasulü’ne değil de kendisine itaat edilen her varlık
tâğuttur. Pek çok tâğut vardır; bunların önde gelenleri ise beş
tanedir. Şöyle ki:

Allah’tan başkasına ibadete çağıran şeytan. Allahu Teala
şöyle buyurur:
“Ey ademoğulları, ben size and vermedim mi ki;
şeytana ibadet etmeyin, gerçekten O sizin için apaçık bir
düşmandır.”
Allah’ın hükümlerini değiştiren zorba yönetici. Allahu
Teala şöyle buyurur:
“Sana ve senden önce indirilenlere iman ettikleri-
ni iddia edenleri görmedin mi? Onlar tâğuttan hüküm
almak istemekteler. Halbuki onu tanımamakla
emrolundular. Şeytan ise onları uzak bir sapıklığa sürük-
lemek ister.”
Allah’ın indirdiklerinden başkası ile hükmeden. Allahu
Teala şöyle buyurur:
“Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler; işte on-
lar kâfirlerin ta kendileridir.”
Allah dışında kendisinin de gaybı bildiğini iddia eden.
Allahu Teala şöyle buyurur:
“O, gaybı bilendir. Gaybını kimseye açmaz.”
“Ancak rasulleri içinden razı olduğu müstesna.
Çünkü O, önüne ve arkasına gözetleyiciler dizer.”
Allah dışında kendisine ibadet edilen ve kendisi de bu
ibadetten razı olan kimse. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Onlardan her kim; ‘Gerçekten ben O’nun dışında
bir ilahım’ diyecek olsa, bu durumda biz onu cehennemle
cezalandırırız. Zalimleri işte böyle cezalandırırız.”

Şeyh Muhammed Hâmid el-Fakî tâğutun tarifinde şöyle
der: “Selefin Radıyallahu Anhum sözlerinden özetle tâğutu şöyle
tanımlayabiliriz: “Kulu Allah’a ibadetten, dini ve itaati yalnızca
Allah’a ve Rasulü’ne has kılmaktan çeviren ve alıkoyan her şey-
dir. Bu, cinlerden olan şeytan da olabilir, insanlardan olan şeytan
da olabilir; ağaçlar, taşlar ve diğer başka şeyler de olabilir. Şüphe-
siz buna kanlar, mallar ve ırzlar hususunda insanların koymuş
olduğu, İslam’a ve İslam Şeriatı’na uymayan kanunlarla hükmet-
me de dahildir. Bu yolla hadlerin ikamesi, faizin, zinanın, içkinin
haram kılınması gibi Allah’ın Şeriatı’ndan olan şeyler geçersiz
kılınmış olur ve insanların koymuş oldukları bu kanunlar, kendi
yaptırım güçleri ve onları uygulayanların yetkisi ile yasallaşarak
korunurlar. Dolayısıyla kanunların kendisi bizzat tâğuttur, bu
kanunları koyanlar ve propagandasını yapanlar tâğutturlar, gerek
kasıtlı gerekse kasıtsız olarak Rasulullah’ın getirmiş olduğu gerçek-
lere uymaktan insanları alıkoymak için insan aklının icad etmiş
olduğu her türlü yazılı metin ve buna benzer şeylerin tamamı
tâğuttur.”

Yukarıdakileri özetleyecek olursak, “Allah dışında ibadet
edilen herşey tâğuttur” ve “Tâğut şeytandır.” Bu ikisi dışındaki
ifadeler ise bunları açıklayıcı mahiyettedir. Bu iki ifade, bir zahirî
bir de hakikî anlam taşıyan bir tek asılda birleşirler. Zahirî anlam
açısından tâğut; “Allah dışında ibadet edilen herşey”dir. Hakiki
anlam açısından ise tâğut; “şeytan”dır. Bunlar bir tek asılda
birleşirler dedik. Çünkü her türlü küfre çağıran şeytan olduğu gibi,
Allah’tan başkasına ibadete çağıran da şeytandır. Allahu Teala
şöyle buyurur: “Bizim, şeytanları kâfirler üzerine gönderdi-
ğimizi görmedin mi? Onları tahrik ederek kışkırtırlar.”
Küfürde bulunan ve Allah’tan başkasına ibadet eden her-
kes bunu şeytanın aldatması ile yapar ve Allah’tan başkasına
ibadet eden kimse gerçekte şeytana ibadet etmektedir. Allahu
Teala şöyle buyurur: “Ey ademoğulları, ben size and ver-
medim mi ki; şeytana ibadet etmeyin. Çünkü o,sizin için
apaçık bir düşmandır .
Allahu Teâlâ İbrahim’den Aleyhisselâm naklen şöyle bu-
yurur: “Ey babacığım, şeytana ibadet etme.” Halbuki
babası putlara ibadet ediyordu. Zira Allahu Teala bunu şöyle
haber vermektedir: “Hani İbrahim babası Âzer’e şöyle de-
mişti: Putları kendine ilahlar mı ediniyorsun?”

En büyük tâğut şeytandır. Gerek taş, gerek ağaç, gerek in-
san olsun, puta tapan herkes aslında sadece şeytana ibadet et-
mektedir. Allah’ı bırakıp herhangi bir insana, kanuna veya anaya-
saya hüküm almak için başvuran herkes aslında şeytandan hü-
küm almaktadır. Tâğuttan hüküm almanın anlamı işte budur.
Tâğutu zahirî açıdan ayrıntılı olarak açıklayan İbnu’l-
Kayyım’ın şu sözüdür: “Allah dışında ibadet edilen, tâbi olunan,
itaat edilen yahut kendisinden hüküm alınan herkestir.” Bu söz-
deki ifadelerin hepsi ibadetin anlamına dönüktür. Tâbi olma
(uyma), itaat ve hüküm alma, Allah’tan başkası için yapılmaması
gereken ibadet çeşitleridir.

Tâbi olma hakkında Allahu Teala şöyle buyurur:
“Rabbinizden size indirilene uyun, O’nun dışında
veliler edinip de onlara uymayın.”
İtaat konusunda ise şöyle buyurur:
“De ki: Allah’a ve Rasul’e itaat edin. Eğer
yüzçevirirlerse muhakkak ki Allah kâfirleri sevmez.”
Hüküm alma konusunda da şöyle buyurur:
“O, hiç kimseyi hükmünde ortak kılmaz.”
Allahu Teâlâ’yı tâbi olmada, itaat etmede ve hüküm al-
mada birlemek, O’nu ibadette birlemek demektir ki, bu ulûhiyyet
tevhîdidir. Aynen namaz, dua ve kurbanda olduğu gibi. Bunların
tümü ibadettir. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Sen-
den önce gönderdiğimiz her bir peygambere mutlaka
şunu vahyederdik: ‘Benden başka ilah yoktur, o halde
yalnız Bana ibadet edin.” İbadet, Allah’ın sevdiği ve razı
olduğu zahirî ve batınî amellerin tümünü kapsayan bir kavramdır.
“Tâğut Allah dışında ibadet edilen herşeydir” tanımı,
tâğutun anlamıyla ilgili en kapsamlı sözdür. Bunu açacak olursak;
Kitap ve Sünnet’teki nasslar, ibadette ve hükümde olmak üzere
iki tür tâğuttan bahsetmektedir.
İbadette tâğut, şu âyette bahsedilendir: “Tâğuta ibadet-
ten kaçınanlar..” Tâğut ise, Allah dışında ibadet edilen şeytan,
diri veya ölü insan yahut hayvan ya da ağaç, taş veya herhangi
bir yıldız gibi cansız varlıklardır. Bunlara kurbanlar sunularak, dua
edilerek, namaz kılınarak ibadet edilmiş olması ile, Allah’ın Şeria-
tı’na aykırı olan şeylerde onlara itaat etmek ve tâbi olmak suretiy-
le ibadet edilmiş olması arasında herhangi bir fark yoktur.
“Allah dışında ibadet edilen herşey” ifadesi, “İbadet edi-
len bu varlığın kendisi bundan razı olduğu halde” ifadesi ile
kayıtlanmıştır. Böylece İsa bin Meryem Aleyhisselam, diğer pey-
gamberler, melekler ve salihler bunun dışında kalır. Zira bunlar
kabullenmedikleri halde Allah dışında kendilerine ibadet edilen
kimselerdir ve hiçbirisi tâğut olarak isimlendirilmemiştir.
Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “O gün onların hepsini
birarada toplar sonra meleklere şöyle der: ‘Size ibadet
etmekte olanlar bunlar mıydı?’ Derler ki: ‘Seni tenzih
ederiz, bizim velimiz onlar değil sensin. Bilakis onlar
cinlere ibadet etmekteydiler; onların çoğu onlara iman
etmişlerdi.” Yani onlara bunu melekler emretmemiş, farklı
şeylerde şekillenen şeytanlara ibadet etmeleri için cinler emretmiş-
tir. Örneğin putların şeytanları olduğu gibi, yıldızlara tapan ve
onları gözetleyen bazı kimseler üzerine de şeytanlar iner; bunlara
bir şekil görünür ve onlarla konuşur. İşte bu herhangi bir şeytan-
dır. Bu nedenle Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
“Ey ademoğuları ‘Şeytana tapmayın, O sizin için
apaçık bir düşmandır’ diye tavsiye etmedim mi? Bana
kulluk edin işte dosdoğru olan yol budur. Andolsun O
sizden bir çok kuşağı saptırmıştı. Yine de aklınızı kul-
lanmıyor musunuz?”
“Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edi-
neceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır.”
Hükümde tâğut ise, “Tâğuttan hüküm almak istiyor-
lar” âyetinde bildirilmiştir. Allah’ı bırakıp kendisinden hüküm
alınan beşeri anayasalar ve kanunlar hükümde tâğut kapsamına
girdiği gibi, devlet başkanı, hâkim veya bunların dışında Allah’ın
indirdiklerinden başka kanunlarla hükmeden herkes de tâğutun
bu türüne dahildir.
Tâğuta iman, herhangi bir ibadet türünü onun için yap-
makla veya ondan hüküm almakla olur. Tâğutu inkar ise, tâğuta
kulluğu terk etmek ve bu kulluğun geçersizliğine inanmak, ondan
hüküm almayı terk etmek ve onun hükmünün geçersizliğine
inanmak ve tâğuta kulluk edenlere düşmanlık ederek onları tekfir
etmekle olur

Tâğutu inkar ve Allah’a iman, tüm peygamberlerin
Aleyhimisselam getirmiş oldukları Tevhid’in ta kendisidir. Onların
ilk çağırdıkları şey bu olmuştur. Allahu Teala şöyle buyurur: “Biz
her ümmete, ‘Allah’a ibadet edin ve tâğuttan sakının’
diye bir rasul gönderdik.”
İnşaallah bizim burada sözünü edeceğimiz tâğut, hüküm-
de tâğuttur ki bunlar, Allah dışında kendilerinden hüküm alınan
beşeri anayasalar, kanunlar ve Allah’ın indirdiklerinden başkasıy-
la hükmeden kâfir yöneticilerdir.
Bu tâğutların destekçileri ise sözle ve fiille onların uğruna
savaşmaya varana dek onları savunup destekleyenlerdir. Sözlü
olarak ya da fiilen onları destekleyen herkes tâğutların yardımcıla-
rından sayılır. Çünkü savaş (kıtal) sözle veya fiille olur. İbn-i
Teymiye aslî kâfirlerle savaş hakkındaki sözlerinde bunu belirterek
şöyle der: “Savaşma iki çeşittir: El ile olan savaşma ve dil ile olan
savaşma. Aynı şekilde ifsad da bazen el ile bazen dil ile olur.
Dinlerin dil ile tahrifi el ile tahrifinden kat kat fazla olmuştur.”
Buna göre burada bizim sözünü ettiğimiz tâğutların yar-
dımcıları şunlardır:
Sözlü Olarak Destekleyenler: Bunların başında kâfir
yöneticilere meşruluk kılıfı giydiren ve onlardan kâfirlik suçlama-
sını bertaraf eden, onlara karşı çıkan mücahid Müslümanları
küçümseyerek dinden çıkma ve sapıklıkla suçlayan, yöneticileri
onlara karşı kışkırtan sapık alimler ve alim geçinenler gelmektedir.
Ayrıca bizzat bu işi yürüten bazı yazar, gazeteci ve yayıncılar da
buna dahildir.

Fiilen Destekleyenler: Bunların başında ise, kâfir yöne-
ticilerin askerleri gelir. Bu noktada asker ile polis arasında ve
bunların bizzat savaşanları ile destekleyenleri arasında herhangi
bir fark yoktur.
Bunlar, bu ülkelerin anayasaları gereğince birtakım görev-
leri yerine getirmek için oluşturulmuşlardır. Bu görevlerden bazıla-
rı şunlardır:
Devlete ait genel sistemi korumak; yani beşeri ve küfrî
anayasa ve kanunların işlerliğinin devamını sağlamak, bunlara
karşıt olan veya bunları değiştirmeye çalışan herkesi cezalandır-
mak.
Yasal iktidarı koruma. Bu da bizzat kâfir yöneticiyi koru-
madan ibarettir. Zîra onlara göre anayasa gereğince bu yönetici
meşru bir yöneticidir. Çünkü onun bu makama yerleşmesi beşeri
anayasa ile açaklanan uygulamalar çerçevesinde gerçekleşmiştir.
Kanun otoritesini sağlamlaştırmak. Bu da, anayasa ve ka-
nunların gereğini uygulamakla olur. Beşerî tâğutî mahkemelerden
çıkan hükümlerin uygulaması da bunun içerisine girer.
Burada bahsettiklerimizin dışında sözlü ve fiili olarak
tâğutları destekleyen herkes, onların yardımcıları arasına girer.
Hatta bu destekçi bir diğer devletin yönetimi de olsa aynı hüküm,
onun için de geçerlidir.
kaynaklar.
Buhari ve Müslim Tefsîru İbn-i Kesîr, 1/519
2
İ’lâmu’l-Muvakkıîn, 1/50
3
36 Yâsîn/60
2 Bakara/256
4 Nisa/60
1
4 Nisa/60
2
5 Maide/44
3
6 En'âm/59
4
72 Cin/27
5
21el-Enbiya/29. Mecmuatu’t-Tevhîd, 26

1
Fethu’l-Mecîd Şerhu Kitabi’t-Tevhîd, 287
2
19 Meryem/83
3
36 Yâsîn/60
1
19 Meryem/44
2
6 En’âm/74
3
7 A’raf/3
4
3 Âl-i İmran/32
5
18 Kehf/26
1
21 Enbiya/25
2
39 Zümer/17

1
34 Sebe/40-41
2
36 Yâsîn60-62
3
18el-Kehf/50. Mecmuu’l-Fetâvâ, 4/135-136
4
4 Nisa/60
12
1
16 Nahl/36
2
Es-Sârimu’l-Meslûl, 38
bu yazı tağut ve desdekcileri kitabından alıntıdır.........
 

muvahhid

Üye
Katılım
18 Haz 2006
Mesajlar
20
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bu yazıyı buraya asandan Allah razı olsun gercekten güzel bir yazı bunu herkesin bilmesi lazım ..sağol kardeş cok ilmi bir yazı.

Ama bugün kırmızı baş örtü takan ve yeşil etek giyen ,beyaz ayakkabı giyip,parfümün en iyisini kullanan bayanlara ağır gelir....söz sahibini bulur.

Doğru yolda olanlara selam olsun....
 

fesbir

Üye
Katılım
23 Ocak 2008
Mesajlar
10
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Tağut nedir bilenler cevap...

bilgi sahibi arkadaşlar bizleri aydınlatabilirler mi?
 

cüneytkaya

Profesör
Katılım
21 Ağu 2007
Mesajlar
1,681
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Allahü teâlânın emir ve yasaklarına karşı gelen ve ibâdetten alıkoyan şeytânî varlık ve güçler.
Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki:
Îmân edenler Allah yolunda cihâd ederler, küfredenler ise tâğût yolunda savaşırlar. (Nisâ sûresi: 76)
Dinde zorlama yoktur. Hakîkat, îmân ile küfr apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim tâğûtu tanımayıp da Allah'a îmân ederse o, muhakkak ki kopması (mümkün) olmayan en sağlam kulpa yapışmıştır. Allah hakkıyla işitici, (her şeyi) kemâliyle bilicidir. (Bekara sûresi: 256)
Allahü teâlânın indirdiği hükümlere mukâbil olmak ve onların yerine geçmek üzere hükümler koyan her varlık tâğûttur. (Muhammed ibni Cerîr)
 

Ahi Evran

Profesör
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
1,695
Tepkime puanı
14
Puanları
38
Yaş
45
İslam'a karşı olan her şey...
İslam'ın bir kısmını kabul ederiz, bir kısmını kabul etmeyiz diyen herkes...
 

misak

Profesör
Katılım
24 Eyl 2007
Mesajlar
1,691
Tepkime puanı
126
Puanları
0
TAĞUT

Azgın, sapık, kötülük ve sapıklık önderi, zorba, şeytan, put, puthane, kâhin, sihirbaz. Allah'ın hükümlerine sırt çeviren kişi ve kuruluşların tümü. Arapça "Teğa" kökünden türetilmiş olup kelimenin masdarı olan "Tuğyan" Allah Teâlâ'ya isyan etmek anlamına gelmektedir.

Allah'ın indirdiği hükümlere muhalif olan ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden her varlık tağuttur.

Tağut, Allah (c.c)'a karşı isyan etmekle beraber O'nun kullarını kendisine kul edinmek gayretinde olandır. Bu ise şeytan, papaz, dinî veya siyasî lider veyahut da kral olabilir. Bu sebepten bir insanın hakiki mümin olabilmesi için tağutu reddetmesi gerekmektedir.

Tağut kelimesi aslında çoğul manâsı taşımaktadır. Çünkü Allah (c.c)'ı inkâr eden, bir yerine birçok tağutun kulu olur. Bunlardan bir tanesi insanı çeşitli günahlara yönelten şeytandır. Diğeri, insanı ihtiras ve arzularının esiri kılan kendi nefsidir. Kezâ karısı, çocukları, hısım ve akrabaları, ailesi, arkadaşları ve milleti ile siyasî ve dinî liderleri ve hükümetleri gibi diğerleri de bulunmaktadır. Bütün bunlar o kimse için birer tağut olur ve o kişiyi kendi arzu ve ihtiraslarına esir etmek isterler. Bu pek çok efendilerin kulu olan kimse, tatminine bir türlü imkân olmayan bu tağutlardan her birini ayrı ayrı memnun etmek hayaliyle ömrünü boşa tüketir (Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'an, Terc. Heyet, İstanbul 1986, I, 176).

Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de: "Andolsun ki biz her kavme "Allah'a ibadet edin, tağuta kulluk etmekten kaçının " diye (tebliğ yapması için) bir peygamber göndermişizdir" (en-Nahl, 16/36), "İman edenler Allah yolunda cihad ederler, kâfirler ise tağut yolunda savaşırlar" (en-Nisa, 4/76) ayetleriyle müminlere tağut hakkında bilgi vermekte ve tağuta karşı takınmaları gereken tavrı açıklamaktadır. Alimler de tağut hakkında, ayet ve hadislerden çıkardıkları deliller çerçevesinde yaptıkları yorumlarla bu kavramı tefsir etmektedirler.

Bugün yeryüzünde yürürlükte olan rejimlerin hepsi, beşerî rejimlerdir ve hükümlerini kendileri koymaktadırlar. Dolayısıyla da Allah (c.c)'ın hükümlerine muhalefet etmektedirler. O halde bu rejimlerin hepsi "tağut" olarak isimlenir. Hatta kitlelere "en cazip ve hüsn-ü kabul gören bir rejim" olarak tanıtılan demokratik ve lâik rejimler de tağut hükmündedir.

Her ne şekilde olursa olsun, insanlar tarafından konulmuş ve Allah (c.c)'ın hükümlerine muhalefet eden hükümler "tağut" olarak isimlendirilirler.

Allah Teâlâ (c.c) Kur'an-ı Kerîm'de; "Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilen kitaplara iman ettik diye boş iddialarda bulunanlara bakmaz mısın? Onlar tağutun huzurunda muhakeme olmak (hükümlerine boyun eğmek) istiyorlar. Halbuki tağutu inkâr etmekle (tekfir etmekle, lânetlemekle) emrolunmuşlardı. Şeytan onları uzak bir sapıklığa saptırmak ister" (en-Nisa, 4/60) buyurmaktadır.

Allah (c.c)'a, peygamberlere, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve inanmakla mükellef olduğu bütün hususlara inandığını açıklasa, fakat demokratik, lâik, sosyalist, kapitalist vb. rejimlerden herhangi birinin hükümlerini kabul edip itaat eden bir kimsenin irtidadına hükmedilir. Zira insanları yaratan Allah Teâlâ'dan başkası, insanların nasıl idare olunacağı hususunda ve onların sosyal yaşamlarına yönelik hükümler koyma yetkisine sahip değildir. Çünkü hüküm koyan insan, o hükme tâbi olmasını istediği insanlardan üstün ve herhangi bir ayrıcalığa sahip değildir. Allah Teâlâ katında üstünlük, sadece takva iledir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de Allah Teâlâ; "Şüphesiz ki sizin Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileri olanınızdır" (el-Hucurat, 49/13) buyurmaktadır.

Kendisinde böyle yetkiler gördükten sonra, Allah Teâlâ'nın indirdikleriyle hükmetmeyip, heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koyanlar aynı zamanda "ilahlık" iddiası içindedirler. Dolayısıyla Allah Teâlâ'nın hükümleri dışında hüküm koyanlar ve o hükümlere tâbi olanlar da, tevhid akîdesinin dışına çıkıp kâfir olurlar. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de: "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar, fasıklardır" (el-Maide, 5/45) buyurmaktadır.

Tağutların hükümlerine göre yönetilen beldeler "Dâr'ul-Harp" durumundadırlar. Tağutun hüküm sürdüğü beldelerde yaşayan bütün müminlerin, din Allah'ın oluncaya, Allah'ın indirdikleriyle hükmedilinceye kadar cihad etmeleri farzdır. Bu cihaddan kaçıp, tağutun hükmüne razı olanlar ise, ister bilerek, ister bilmeyerek yapsın, kâfir olma durumundadırlar. Allah Teâlâ (c.c) bu hususta; "İman edenler Allah yolunda cihad ederler, küfredenler ise tağut yolunda savaşırlar" (en-Nisa, 4/76) buyurmakta ve müminin tağut karşısındaki yerini belirlemektedir.

Allah Teâlâ, Âdem (a.s)'dan, Resulullah'a (s.a.s) kadar bütün peygamberleri, insanları Tevhid'e, yani Allah'ın varlığına ve birliğine, ortağı olmadığına inanmaya; O'nun koyduğu hükümleri kabullenmeyerek kendi heva ve heveslerine göre hüküm koyma isteğinde olan "tağut"a karşı savaşmaya ve tağut kapsamına giren her şeye kulluk etmekten kaçınmaya çağırmaları için göndermiştir.

Nitekim Allah Teâlâ bu hususta; Andolsun ki biz her kavme, "Allah'a ibadet edin, tağuta kulluk etmekten kaçının " diye (tebliğ yapması için) bir peygamber göndermişizdir" (en-Nahl, 16/36) buyurmaktadır.

Bu tağutlar İbrahim (a.s) döneminde Nemrut, Mûsa (a.s) döneminde Firavun, Resulullah (s.a.s) döneminde de Ebu Cehil, Ebu Leheb gibi Daru'n-Nedve'nin ileri gelenleri ve puta tapan şahsiyetleri olduğu gibi, diğer peygamberler döneminde de, kendilerine gönderilen peygamberlerin getirdiği tevhid akidesini inkâr edip, atalarından kalan inançları devam ettirme inatçılığı gösteren puta tapan kavimler olmuşlardır.

Gelen peygamberler, gönderildikleri kavimleri tevhid'e çağırdılar. Tapmaya devam edegeldikleri putlarının kendilerine ne bir fayda, ne de bir zarar veremeyeceklerini açıkladılar. Ancak pek azı müstesna olmak üzere, çoğunluğu peygamberleri yalanladılar, hatta öldürdüler. Allah Teâlâ'ya yönelecekleri yerde, atalarından devraldıklarını ileri sürdükleri tağuta yöneldiler. Allah Teâlâ bu inkârcı kavimler hakkında; Onlara; "Allah'ın indirdiğine ve o peygambere geliniz" denildiği zaman, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter" dediler. Ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler" (el-Maide, 5/72) buyurmakta ve nasıl bir çıkmazda olduklarını açıkça gözler önüne sermektedir.

Tağutların devri kapanmış değildir. Peygamber bulunsun veya bulunmasın, her dönemde tağutlar varlıklarını korumuşlardır. Tağut, sadece eski kavimlerde ortaya çıkıp yaşama imkânı bulan bir güç değildir. Tağut, bugün de müslümanın en büyük düşmanıdır. Tağut, devlet sistemlerini, ahlâki değerleri ele geçirmiş ve onları müslümana zarar verecek bir hale dönüştürmüştür. Kısaca tağut, müslümanı dört yanından kuşatmış bulunmakta ve müslümana hayat hakkı tanımamaktadır.

Müslüman Allah'ın hükümleri doğrultusunda yaşamak, O'nun koyduğu hükümler dışında konulan bütün hükümleri reddetmek, İlâhlık taslayan bütün güçleri yok etmek için çalışmakla mükelleftir. Şu bir gerçektir ki, Allah (c.c)'a iman edenler, O'nun yolunda tağutla savaşmak zorundadırlar. Çünkü tağut bir mümin için her şey demek olan imanını çiğnemek, ona hayat hakkı vermemek ve Allah'ın hükümlerini iptal edip, kendi heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koymak amacındadır. Nitekim Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de; "İman edenler Allah yolunda cihat ederler, küfredenler ise tağut yolunda savaşırlar" (en-Nisa, 4/76).

Resulullah (s.a.s) de tağut hakkında bir hadis-i şerifinde; "Her kim (tağuta karşı) cihat etmeden ve onunla mücadele (ederek Hakk'ı hakim kılma) arzusunu ruhunda duymadan ölürse, nifaktan bir şube üzerinde ölür" buyurmaktadırlar" (Muhtasar Sahih-i Müslim, Hafız Münzirî, Hd. No: 103).

Bu ayet ve hadis, bir müminin tağuta karşı takınması gereken tavrı en anlaşılır şekilde ortaya koymaktadır.

Bir mümin; camilerinin ibadete açık olmasına izin veren, insanları dini inançlarında özgür bıraktığını iddia eden rejimlere karşı çok dikkatli olmak zorundadır. Bugün bu rejimler, İslâm dünyası için büyük bir tehlike arzetmektedirler. Bu rejimlerin hepsi tağuttur. Çünkü apaçık ortadadır ki Allah'ın indirdikleriyle hükmetmemektedirler. İnsanları kendi heva ve hevesleri doğrultusunda çıkarmış oldukları hükümlerle idare etmektedirler. Allah'ın hükümlerini, ortaçağ insanına hitab edebilen, sınırlı, bugünün gelişen ve düşünen insanının gerisinde kalmış hükümler olarak kabul etmektedirler.

Bir mü'min, tağutu, yani Allah Teâlâ'nın emirleri ve yasakları ile çatışan nefsini, diğer şahısları, önderleri, rejimleri ve ilkeleri red etmedikçe, hakimiyetin yalnız Allah'a ve O'nun düzeni olan İslâm nizamına ait olduğunu kabullenmedikçe imanın sembolü olan tevhid kulpuna yapışamaz. Allah Teâlâ bu konuda da şöyle buyurmaktadır: "Dinde zorlama yoktur. Hakikat, iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp da Allah'a (O'nun kanunlarına) iman ederse, muhakkak ki kopması (mümkün) olmayan en sağlam kulpa sarılmıştır. Allah işiten ve bilendir" (Bakara, 2/256).

Dolayısıyla insanlar için iki yol vardır. Birincisi: Allahu Teâlâ (c.c)'ya iman etmek ve her türlü ilişkileri (hayatını) İslâm'ın hükümlerine göre değerlendirmek; ikincisi, tağuta kalben teslim olmak (iman etmek) suretiyle hevâ ve heveslerine göre yaşamak!.. Bu iki inanç ve yaşama biçiminin dışında üçüncü bir durumdan söz etmek mümkün değildir. İnsanlar kendi iradeleri ile, bu iki yoldan birisini tercih etmekte serbesttirler. Buna "Kesb" (kendi kazancı) denilir. İmam Taftazânî, "İnsanların sevap ve mükâfat almaya, ceza ve azab görmeye esas teşkil eden ihtiyari fiilleri vardır" (Taftazanî, Şerhu'l Ahaid, İstanbul 1980, s. 196) diyerek, bu konuda herhangi bir zorlamanın olmayacağına işaret etmiştir.

Allahü Teâlâ'nın hükümlerini bir kenara bırakarak, Tağut'un huzurunda muhakeme olmak ve onun hükümlerine boyun eğmek, küfrü tercih etmek demektir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilen kitaplara iman ettik diye, boş iddialarda bulunanlara bakmaz mısın? Onlar Tagut'un huzurunda muhakeme olmak (hükümlerine boyun eğmek) istiyorlar. Halbuki Tağut'u inkâr etmekle (tekfir etmekle, lânetlemekle) emrolunmuşlardı" (en-Nisa 4/60) buyurulmuştur. Bu ayette Tağut'un hükümlerine boyun eğen ve kalben razı olanların, iman iddialarının boş olduğu ifade edilmektedir. İbn-i Kesir bu ayetin tefsirinde "Allahü Teâlâ Tağut'un hükümlerine kalben teslim olanların iman iddialarını red etmektedir" diyerek, meselenin özüne işaret eder (İbn Kesir, Tefsir, Beyrut 1969, I, 519). Tağutî güçler; Allahu Teâlâ'nın arzında, O'nun hükümlerine karşı tuğyan eden ve insanların üzerinde ilâhlık iddiasında bulunan otoritelerdir. Bunlarla sürekli olarak savaşmak farzdır. Bununla ilgili olarak, "İman edenler; Allah Teâlâ'nın yolunda cihat ederler. Küfredenler ise, Tağut yolunda savaşırlar. Öyle ise; şeytanın dostlarıyla (Tagut güçlerle) savaşınız. Şüphesiz ki, şeytanın hilekârlığı zayıftır" (en-Nisa, 4/76) buyurulmuştur. Bir mümin Tağutî güçlerle savaşmanın farz olan bir ibadet olduğunu bilmek mecburiyetindedir. Bu Kelime-i Tevhid'in tabii bir sonucudur.

Allahû Teâlâ'nın hükümlerine karşı tuğyan eden siyasi otoriteler insanları, dalaletin karanlığına doğru çekerler. Hem bu dünyada, hem Ahirette işkenceye ve azaba uğramalarını sağlarlar. İslâm dininin hükümlerini inkâr eden bütün ideolojiler Tağut hükmündedir. Kur'an-ı Kerim'de; "Allah, iman edenlerin velisidir (yardımcısıdır). Onları karanlıktan (kurtarıp) nura çıkarır. Küfredenlerin velisi ise Tağut'tur. O da kendilerini nurdan (ayırıp) karanlıklara çıkarır. Onlar (Tağut ve ona tabi olanlar) Cehennemin arkadaşlarıdır. Onlar orada, bir daha çıkmamak üzere ebedi kalıcıdırlar" (el-Bakara, 2/257) buyurulmuştur.

Günümüzde Allahü Teâlâ'nın indirdiği hükümleri bir kenara bırakarak, "Hakimiyet kayıtsız ve şaftsız insanındır" sloganına sarılan ve insanların çoğunun rızasına göre kurulduğu iddia edilen siyasî otoriteler, iktidar haline gelmişlerdir. Bu siyasi otoritelerin Tağut hükmünde olduğu asla unutulmamalıdır. Daha açık bir ifade ile İslâm nizamının dışındaki bütün sistemler "Tağuti" özellikleri taşırlar. Kelime-i Şehadet getiren ve günde beş vakit ezânı dinleyen her mükellef bu mahiyeti asla unutmamalıdır. İnsanları Tağutî güçlere karşı cihada teşvik etmeyen ve bu uğurda gayret sarfetmeyen kimseler ne kadar ilim sahibi olursa olsunlar, kat'iyyen âdil değildirler. Dolayısıyla onların fetvaları ile amel edilemez.

Yusuf KERİMOĞLU


kaynak:şamil islam ansiklopedisi
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
bilgi sahibi arkadaşlar bizleri aydınlatabilirler mi?

TAĞUT


O halde tağut nedir?

Tağut; arapça bir kelime olup “tağa” (haddini aştı) kökünden türemiştir ve “haddini aşan mahluk” demektir.

Şer’i manası ise; Allah’ın koyduğu ölçüler dışında ölçüler koyan, insanı Allah’a ibadetten alıkoyan, Allah ve Rasulüne tabi olmayı engelleyendir. Bu insi ve cinni şeytan, nefis, hayvan, ağaç, para, taş, kadın, mezar olabileceği gibi; Allah’ın hükümleri dışında hükümler koyan zalim bir diktatör, halkın seçtiği seçkin bir zümre, bir meclis, bir grup bilim adamı veya Allah’ ın kitabın dan kaynaklanmayan adet, alışkanlık ve düşünce (ideoloji) de olabilir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Allah hüküm koymada kendisine ortak ka buletmez.” [Kehf: 26]

“Hüküm vermek yalnızca Allah’a aittir.” [Yusuf: 40]
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
TAĞUTA ÖRNEKLER


Tağutu daha iyi anlayabilmek için şöyle örnekler verebiliriz:

1) Allah (c.c) hırsızlık hakkında şöyle buyuruyor:

“Hırsızlık yapan erkek ve kadının Allah’ tan bir ceza olmak üzere yaptıklarına karşılık olarak ellerini kesin.” [Maide: 38]

Allah (c.c) bu ayette hırsızlık yapanın elinin kesilmesi için emir veriyor. Bir kişi çıkar da: “Hırsızlık yapan kişinin elinin kesilmesi doğru değildir. Hapse atılması gerekir.” Veya “boynunun kesilmesi lazım.” derse bu kişi açık bir şekilde: “Ben Allah’ın koyduğu kanunları kabul etmiyorum, beğenmiyorum” demese bile Allah’ın kanunlarından başka kanunlar çıkardığı için sadece ve sadece Allah’a ait olan hüküm koyma yetkisini kendisine vermiş, ilahlık taslamış ve böylece tağut olmuş olur. Her kim buna itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya buna itaat edip destekleyenleri tekfir etmezse kafir olur. Bu kişi müslüman olduğunu söylese, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse yine de kafirdir. Çünkü bu kişi Allah katında imanın geçerli olması için gerekli olan tağutu inkar şartını yerine getirmemiştir.

2) Allah (c.c) faiz hakkında:

“Allah alış-verişi helal faizi haram kıldı.” [Bakara: 275]

buyurarak faizi kesin olarak haram (yasak) kıldığını bildiriyor. Bir kişi çıkar da Allah’ın yasakladı ğı faizi serbest bırakırsa, faizle çalışan bankaların açılması için kanun koyarsa bu kişi açık bir şekilde: “faiz helal” demese bile Allah’ın haram kıldığı faizi helalleştirmiş olur. Bu kişi kendisinde bu yetkiyi gördüğü için: “Ben ilahım” demese bile ilahlık taslamış ve tağut olmuş olur. Kim buna itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya buna itaat edip destekleyenleri reddetmeyip tekfir etmezse veya onları tekfir etmeyenleri tekfir etmezse kafir olur. bu kişinin kafir oluşunun nedeni tağutu inkar etmemesinden dolayıdır.

3) Allah (c.c) başörtüsü hakkında:

“(Ey Muhammed!) Mü’min kadınlara söyle! Başörtülerini omuzlarına ve göğüslerinin üzerine indirsinler.” [Nur: 31] buyurarak mü’min kadınların örtünmeleri için emir veriyor. Bir kişi çıkar da: “Bu şekilde giyinmek şart değildir, isteyen istediği gibi giyinebilir” diye bir kanun koyarsa bu kişi Allah’ın koyduğu ölçüler dışında bir ölçü koyduğu ve yalnızca Allah’a aid olan bir sıfatı, yetkiyi kendisine verdiği için ilahlık taslamıştır. Bu kişi açık bir şekilde “ben ilahım” demese bile, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse yine de tağut olmuş olur. Kim buna itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya buna itaat edip destekleyenleri reddetmeyip tekfir etmezse veya onları tekfir etmeyenleri tekfir etmezse kafir olur. Bu gibi kişiler müslüman olduğunu söyleseler, namaz kılsalar, oruç tutsalar, hacca gitseler bile yine de kafirdirler. Çünkü bunlar; Allah katında imanın geçerli olması için gerekli olan tağutu inkar şartını yerine getirmemişlerdir.

4) Allah (c.c) gayb hakkında şöyle buyuruyor:

“Gaybın anahtarları O’nun katındadır. O’ndan başkası onu bilemez. Karada ve denizde olanı yalnız O bilir.” [En'am: 59] Yine bu konuyla ilgili bir başka ayette Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Görülmeyeni bilen Allah görülmeyeni kimseye muttali kılmaz (göstermez). Ancak elçileri (nebi ve rasulleri) içinde razı olduğu, seçtiği kimseler müstesna. Çünkü O, bunların önüne ve arkasına izleyiciler (gözetleyiciler) dizer.” [Cin: 26-27] Allah (c.c) bu ayetlerde gaybı ve gayb ile ilgili tüm gerçekleri sadece kendisinin bildiğine ve bu konuda hiç kimsenin söz sahibi olamayacağına işaret ediyor. Ancak bazı gaybi bilgileri de seçmiş olduğu rasullerine sürekli olmamak suretiyle vahiyle bildirmiştir. Ve onlara inen vahyi de şeytanın etkisinden korumuştur. Yani rasullere gelen vahiy ve onlara bildirilen birtakım gaybi olayların gerçekliği muhakkaktır. Çünkü o, bizzat Allah tarafından bildirilmedir.

Öyleyse günümüzde her kim kalkıp da gaybi bir takım gerçekleri örneğin; kalplerden geçeni bilebildiğini veyahut ileride olacak birtakım olayları bilebileceğini öne sürerse işte bu kimse (kendisine vahiy geldiğini iddia etmiş olacağından) her ne kadar: “Ben ilahım” demese de Allah’a ait olan bir sıfatı kendisinde gördüğü için ilahlık taslamış ve dolayısıyla tağut olmuş olur. Çünkü bu kişi Kur’an`ın vahyin kesildiğine dair haberini yalanlamakla kalmamış, aynı zamanda da Allah’a ait olan gaybı bilme yetkisini kendisinde görmekle Allah’a asi olmuş ve böylece kendisini ilah konumuna getirmek suretiyle tağutlaşmıştır. İşte bu kişiler her ne kadar müslüman olduklarını söyleseler, namaz kılsalar, oruç tutsalar, hacca gitselar, zekat verseler de Allah’a karşı iftira atmak suretiyle tağutlaşmış ve dolayısıyla kafir olmuşlardır. Kim bunlara itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya bunlara itaat edip destekleyenleri reddetmeyip tekfir etmezse veya onları tekfir etmeyenleri tekfir etmezse o da kafir olmuş olur. Bu şekilde inanmayıp amel etmeyen kişi de müslüman olduğunu söylese, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse yine de kafirdir. Çünkü bu kişi Allah katında imanın geçerli olması için gerekli olan tağutu inkar şartını yerine getirmemiştir.

Yukarıdaki örneklerde bir mü’minin Allah’ın koyduğu ölçüleri değiştiremeyeceğini ve bu ölçüleri değiştirenlere de mü’min diyemeyeceğini net bir şekilde gördük.

Allah (c.c) mü’mini bir başka ayette şöyle tarif ediyor:

“Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe ve sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı kalplerinde hiçbir sıkıntı bulunmadan teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” [Nisa: 65] Allah (c.c) kendi nefsine yemin ederek diyor ki: “Bir kişi herhangi bir konuda Rasulullah’ın getirdiği hükümlere başvurmazsa hatta başvurduğu halde verilen hükümden dolayı kalbinde bir sıkıntı duyarsa bu kişi mü’min değildir. İnsanın mü’min ve müslüman olabilmesi için insanlar arasında vuku bulan ihtilaflarda Kur’an ve sünnetin hükmüne başvurması ve o hükümlere zahiren ve batınen tam bir teslimiyet göstermesi gerekir.”

 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com

GÜNÜMÜZ İNSANLARININ
TAĞUTA MUHAKEME KONUSUNDA
İLERİ SÜRDÜKLERİ İDDİA



Günümüzdeki bazı kişiler şöyle diyebilirler: “Bizim yaşadığımız devlette şeriat hakim değildir. Eğer tağutun mahkemesine başvurmazsak hakkımızı alamayız. Hakkımızı almak için de tağutun mahkemesine başvurabiliriz.”

Bu gibi kişilere şöyle denilir: “Birisi sizden hakkınızı alsa ve: “Bana namaz kılmadan hakkınızı alamazsınız” dese, siz bu hakkınızı almak için ona namaz kılarsanız Allah katında müslüman kalabilir misiniz?” Elbette: “Müslüman kalamayız. Çünkü; namaz ibadettir ve ibadetler de yalnızca Allah’a yapılır. Başkasına namaz kıldığımızda onu ilah seviyesine çıkarmış oluruz” dersiniz. O halde düşünmez misiniz ki acaba Allah tağutun mahkemesine başvurulduğunda kafir olunacağına dair niçin hüküm vermiştir?

Tağutun mahkemesine başvurulduğunda sadece Allah’a ait olan hüküm verme yetkisinin Allah’tan başkasına verilmesi sözkonusudur. Çünkü hüküm vermek yalnızca Allah’a aittir. Allah (c.c) sadece kendi hükmüne itaat edilmesini emretmiştir. Kendi hükmünden başkasına itaat edenlerin kimin hükmüne itaat ediyorlarsa ona ibadet ettiklerini apaçık bir şekilde:

“Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir. Kendisinden başkasına değil yalnız O’na kulluk etmenizi emretti.” [Yusuf: 40] ayetinde apaçık bir şekilde bildirmiştir.

Öyleyse her ne kadar kalben tağutu sevmediğinizi ona düşman olduğunuzu iddia etseniz bile hareketiniz bunu yalanlamaktadır. Zira gerçekten tağuta düşman olmuş ve onu kalbinizle inkar etmiş olsaydınız ister hakkınız gitsin ister gitmesin tağutun mahkemesine başvurmazdınız. Mesele hak-hukuk meselesi değil, mesele yalnız Allah’a ait olan hüküm verme yetkisinin Allah’ tan başkasına veril mesidir. Bu ise şirkin ta kendisidir. Allah (c.c) Nisa suresinin 60. ayetinde tağuta muhakeme olmayı isteyenlerin iman iddialarının geçersiz olduğunu ve şeytanın bunları: “Tağuta muhakeme olmayı istediğiniz halde müslüman, mü’min kalabilirsiniz” diye vesvese vermek suretiyle derin bir sapıklığa saptırdığını bildiriyor.

Bu söylediğimiz şeyler şu ayetler dikkatlice okunduğunda iyice anlaşılmış olacaktır.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Kendilerine doğru yol açıkca belli olduktan sonra mürted olup tekrar küfre dönenlerin yaptıklarını şeytan kendilerine hoş göstermiştir. Çünkü onlar Allah’ın indirdiklerini hoş karşılamayanlara: “Biz size ileride bazı hususlarda itaat edeceğiz” dediler. Halbuki Allah onların gizlediklerini biliyor. Ya melekler yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını alırken halleri nice olacak?”

Çünkü onlar Allah’ı gazablandıracak şeylere uydular ve O’nun rızasını hoş karşılamadılar. Bunun üzerine Allah da onların amellerini boşa çıkarıverdi.” [Muhammed: 25-28]

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” [Nisa: 60]

İslam’a girmek için birinci şart olan “tağutu red” konusunu net bir şekilde açıkladık. Şimdi de ikinci şart olan Allah’a imanın nasıl olacağını açıklamaya çalışalım.



Kaynak:www.hicretonline.com
 

reis

Kıdemli Üye
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
10,901
Tepkime puanı
414
Puanları
0
Konum
Karadeniz
TAĞUT: Hak ve Hukuk gözetmeyen, hakkı çiğneyen, hakkı gaspedip haddi aşan, yeryüzünde Allah’ın hükümlerini tanımayarak kendisi hüküm koyan ve insanları bu hükümlere boyun eğmeye zorlayan, insanlara bu konuda baskı yapan, insanların hür iradelerine müdahale eden, insanları Allah’a kulluktan ve ibadetten men ederek alıkoyan ve çeviren, insanları şeytani, nefsani ve şehevi yollara sevkeden, teşvik eden herkes ve herşey.

1- Dinde zorlama yoktur. Doğruluk sapıklıktan seçilip belli olmuştur. Kim Tağut’u inkar edip Allah’a iman ederse, muhakkak ki o, kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah hakkıyla işiten ve bilendir. [ Bakara-256 ]

2- Allah inananların dostudur. Onları karanlıktan aydınlığa çıkarır. Kafirlerin dostları ise Tağut tur. O da onları aydınlıktan karanlıklara çıkarır. Onlar ateş halkıdır. Orada ebedi kalıcıdırlar. [ Bakara-257 ]

3- Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi ? Onlar cipt ve Tağut’a inanıyorlar ve inkar edenlere : “Bunlar iman edenlerden daha doğru yoldadır.” diyorlar. [ Nisa-51 ]

4- Şunları görmüyormusun ki, kendilerinin, sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını sanıyorlarda hakem olarak Tağut’a başvurmak istiyorlar. Oysa kendilerine onu(Tağutu) inkar etmeleri emredilmişti. Şeytanda onları iyice saptırmak istiyor. [ Nisa-60 ]

5- İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Küfredenler ise Tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır. [ Nisa- 76 ]

6- De ki; Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi ? Allah kimlere lanet etmiş ve gazap etmiş, kimlerden maymunlar, ve domuzlar ve Tağut’a ibadet edenler yapmışsa, işte onların yeri daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır. [ Maide 60 ]

7- Andolsun biz her kavme : Allah’a kulluk edin, Tağut(a tapmak)tan kaçının diye (tebligat yapması için) elçi göndermişizdir. Onlardan kimine Allah hidayet etti ve kiminede sapıklık hak oldu. Yeryüzünde gezininde bakın, yalanlayanların sonu nasıl olmuş. [ Nahl- 36 ]

8- Tağut’a kulluk etmekten sakınan ve Allah’a yönelenlere müjde var. Müjdele kullarımı : Onlar ki sözü dinlerler ve onun en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah’ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir ve onlar akl-ı selim sahipleridir. [ Zümer-17,18 ]

Derleme: reis
 
Katılım
3 Şub 2008
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Puanları
0
tanı lara göre demokrasi de cumhuriyet te birer tagut oluyor bu düzende çalışan ve bu düzenin kuralları ile hüküm veren (yargıtay, anayasa mh, savcılıklar vs. tbmm vs) herbiri tagut oluyor..

ee biz ne yapıcaz bu durumda.. cevap verebilecek olan varmıdır..

siz onları rabler edindiniz.. (onların emirlerine uymak ona göre hareket etmek onları rab edinmektir.)

durumumuz gerçekten içler acısı..
Allah yar ve yardımcımız olsun
 

OsmanGazi

Asistan
Katılım
5 Mar 2007
Mesajlar
292
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
birOsmanl şehri
arkadaşlar detaylı bir şekilde yazmış allah cc razı olsun , bende sadece bir kelime daha ekleyeyim laiklik...
 
Üst