şükür ile hamd arasında ki fark
Şükür ile hamd, bu iki kavram hakkında bazı farklılıkların olduğunu söyleyebiliriz. Hamd kavramının daha geniş kapsamlaı bir kavram olduğunu söyleyebiliriz...
"Hamd ile şükür arasında fark vardır; şöyle ki: Hamd, sadece Allahu Teala’ya mahsus olan bir fiildir.
Hamd, nimetin Allahu Teala’dan geldiğini itiraf etmek, onunla Allah rızası için güzel amellerde bulunmak ve o nimete Allah’tan başkasını ortak koşmamaktır.
Bu sebeple Allahu Teala şöyle buyurmuştur: “Hamd, alemlerin Rabbine mahsustur.”( Fatiha, 1/1 ) Yani bütün hamdler ancak Allah’a ait ve O’na layıktır. Çünkü O, alemlerin Rabbidir.
Bir haberde şöyle zikredilmiştir: “Elhamdü lillah, Rahman’ın ridâsıdır. (Hamd sadece O’na aittir).”( Bkz: Acluni, Keşfu’l-Hafa, No. 1182; Aliyyü’l-Kâri, el-Esraru’l-Merfua, No. 179, Zebidi, ithaf, XI, 94. (Irakî, bu lafızlarla hadis olarak aslını bulamadığını belirtir. Ancak sahih hadislerde “elhümdü lillah” şeklinde zikir ve şükür yapmak övülmüş, teşvik edilmiştir.)
Şükür, nimetin sahibine açıkça övgüde bulunmak; bu nimetin bize ulaşmasına vesile olanlara ise gizlice dua etmektir. Şükür, hem Allah’a hem de kullara karşı yapılan müşterek bir ameldir. Şükre anne baba da dahildir. Şükür yani teşekkür, insanlardan onu hak edenlere de yapılır."
"Şükür"; iyilik edenin ve nimet verenin kadrini ve kıymetini bilip bunu insanlara göstermek, iyilik ve ihsanda bulunanı övmek anlamlarına gelir.
Dini bir terim olarak şükür, Allah’ın kullarına verdiği nimetlerin etkisinin onların dilinde övgü olarak, kalbinde sevgi olarak, organlarında da itaat etme/boyun eğme olarak ortaya çıkmasıdır.[1]
“Hamd” ve “medh” kelimeleri, “şükür” kelimesinin eş anlamlısı olup her üçü de esas itibarı ile övme ve yüceltme anlamını ifade ederler. Hamd ve şükür kelimeleri birbirinin yerine kullanılır. Ancak aralarında az da olsa anlam farkı vardır.
Hamd, isteyerek yapılan bir iyiliğe karşı, iyilik yapana teşekkür ve övgüdür.
Şükür ise, yapılan iyiliğe karşı söz veya fiil ile yerine getirilen bir övgüdür.
Buna göre hamd, yalnızca dille yapılır, şükür ise hem dille hem de hareketle yerine getirilir. Bu itibarla hamd genel olarak şükürden daha kapsamlıdır.
Hamd, nimete kavuşmanın veya gelecekte kavuşulacak olan bir nimetin sevincini, huzurunu duyup, nimet sahibine övgüde bulunmaktır. Şükür ise, ulaştığı/elde ettiği nimete karşı teşekkür etmektir. Buna göre hamd etmek için nimetin, hamd eden kişiye ulaşmış olması şart değildir. Şükürde ise, nimetin şükreden kimseye ulaşmış olması şarttır. Hamd’de sevinç ve arzu anlamı, şükürde ise içten bağlılık ve dostluk anlamı daha çok yer almaktadır.
Medh ise, mutlak olarak övmek anlamındadır ve hamd’den daha kapsamlıdır. Hamd, medh ile şükür arasında bir çeşit övgüdür. Bir başka ifadeyle medh; hamd ve şükrün ortak noktasıdır. Medh, iyilik ve ihsandan önce de sonra da yapılabilir. Hamd ve şükür tamamen meşru ve ahlaki oldukları halde “medh”, genellikle ahlaki değildir.
Hz. Peygamber’in “Sizi yüzünüze karşı öven meddahlarla karşılaşırsanız yüzlerine toprak saçınız”[2] emri, medhin bu olumsuz yönünü belirtmektedir.
Hamdin zıddı zem (kötüleme/yerme), şükrün zıddı ise nankörlüktür. Hamd ve şükür kelimeleri, Türk Diline aynen girmiştir. “Övmek” sözcüğü ise, medh ve sena kelimelerinin karşılığı olarak kullanılmaktadır.
Şükür, her türlü nimetin tek ve gerçek sahibinin Allah olduğunun şuuruna varmak ve bunu en derin saygıyla ve usulünce ifade etmek olduğuna göre, insan ne kadar gayret ederse etsin; ne verilen nimetlerin karşılığını hakkıyla ödeyebilir, ne de nimet vereni hakkıyla övebilir.
[1] İsfehani, Rağıp, el-Müfredat fi Garibi’l-Kur'ân, s.265. Mısır,1961. İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, Daru’l-Maarif Mısır, ts. IV,.2305.
[2]Müslim, Zühd, 14, H.No: 69, 3/2297; Ebu Davud, Edeb, 10, H. No:4804, IV/153,154.
"Medh, Hamd ve Şükür Arasındaki Fark
"Medh", "hamd" ve "şükür" kelimeleri arasındaki mana farkı hususundadır: Bil ki "medh", "hamd"den; "hamd" de, "şükür"den, daha umûmî bir mânadadır."Medh"in, "hamd" kelimesinden daha umûmî oluşu şu bakımdandır: Medh (övme), hem akıl sahibi varlıklar, hem de aklı olmayan varlıklar (cansızlar, hayvanlar) için yapılabilir.
Baksana, aklı olan bir insanı çeşitli faziletlerinden ötürü medhetmek yerinde ve güzel olduğu gibi, bazan şeklinin güzelliğinden ve yaratı I ışındaki incelikten ötürü inci; son derece net ve parlak olduğu için yakut medhedilip: "Bu ne güzellik, bu ne berraklık ve saflık!" denilebilir.
"Hamd" ise ancak, kendisinden sâdır olan nimetlere karşılık, Fâil-i Muhtar (yapıp yapmaması iradesine bağlı) olan Allah'a yapılabilir. Böylece "medh"in, "hamd" kelimesinden daha umûmî manaya geldiği sabit olur.
"Hamd"in, "şükür" kelimesinden daha umûmî mânada olması ise şu bakımdandır: Hamd, nimeti sebebiyle, Fâil-i Muhtar'a ta'zîm etmekten ibarettir. Şükür ise, sadece sana ulaşan ve sende hasıl olan nimetten Ötürü, nimet sahibini tazim etmendir.
Anlattığımız bu hususlarla, "medh"in "hamd"den; "hamd"in de "şükür"den daha umûmî oldukları ortaya çıkmış olur.
Bunu iyice anladığın zaman biz deriz ki: "Allah Teâlâ bu surede, "Medh, Allah'a mahsustur" dememiştir. Çünkü "medh"in, Fâil-i Muhtar (Allah) için olabileceği gibi, başka varlıklar için de olabileceğini; "hamd"in ise ancak Fâil-i Muhtar (Allah) için olabileceğini açıklamıştık.
Binâenaleyh âyetteki "Elhamdülillah" (Hamd, Allah'a mahsustur) ifâdesi, bu âlemin var olmasında müessir olanın, âlemi kudreti ve meşîeti (dilemesi) ile yaratan bir Fâil-i Muhtar olduğu; yoksa bu müessirin, illetin (sebebin) ma'lûlünü (neticeyi) gerektirmesi gibi, bu âlemin var olmasını gerektiren bir illet olmadığı hususunda açık bir ifâdedir. Hiç şüphe yok ki, bu dinî bakımdan çok önemli bir husustur.
Yine Cenâb-ı Allah, bu sûreye "Şükür, Allah'a mahsustur" diye başlamamıştır. Çünkü şükrün, kendisinden bir nimet sana ulaştığı için, bu nimeti verene saygı duymandan ibaret olduğunu açıklamıştık. İşte bu hususta, kul kendisine ulaşan nimetler sebebi ile bu nimetleri verene ta'zîmde bulunduğu zaman, onun için asıl gayenin o nimetin kendisine ulaşması olduğu hissini vermektedir.
Bu ise, Önemsiz bir şeydir. Ama kul "elhamdülillah" "Hamd, Allah'adır" dediğinde, işte bu, kulun sadece kendisine nimet vermesinden dolayı değil, hamde gerçekten müstehak olduğu için Allah'a hamdettiğine delâlet eder. Binâenaleyh kulun ihlası daha mükemmel, kalbinin Hakk'ın nurunu müşahedeye gark olması daha tam.Hak'tan gaynsından ilgi ve alâkasının kesilmesi daha kuvvetli ve sebatlı olur. [4]" (Tefsir-i Kebir)
Alinti
Selam ve dua ile insallah