Şirk

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Ne demiştik bu konuyu açan sezâiye !
Hatırlatalım :
ANIT-KABİR için neden bir tek söz edemiyorsun ?
Maçan "yusuf-yusuf " mu ediyor ?
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Kabir ziyareti dinimizin emridir​

Vehhabiler diyor ki:
(Resulullahın ve Evliyanın ruhlarından şefaat isteyen, bunların mezarını ziyaret edip, bunları vesile ederek dua eden kâfir olur. Kabirde olandan işitmeyenden dua istemek şirktir. Ölü ve uzaktaki diri, işitmez ve cevap vermez. Bunların fayda ve zararları olmaz. Ölmüş peygamberden de bir şey istemek şirktir.)
CEVAP
(Peygamber de olsa, ölü işitmez, cevap vermez) iddialarına (Ruh ölmez, her ölü işitir) maddesinde cevap verilmişti. Aşağıda kabir ziyareti ile ilgili bilgi veriyoruz.

Resulullah kabirdekilerden yardım isteyiniz buyuruyor. Bunlar ise, böyle yapanlara müşrik diyorlar. Bu hadis-i şerifi yasak ediyorlar. Resulullahın emrine hâşâ şirk yani puta tapmak yani kâfirlik diyorlar.

Resulullah efendimiz, (İşlerinizde şaşırdığınız [bunaldığınız] zaman, kabirde olanlardan yardım isteyiniz!) buyurdu. Müslümanların, Evliyanın kabirlerini ziyaret etmeleri, onlardan yardım beklemeleri, bu hadis-i şerife uydukları içindir.

İslam âlimleri, bu hadis-i şerife uyarak Evliyanın, kabirlerini ziyaret etmişler, feyz aldıklarını bildirmişlerdir. İmam-ı Rabbani hazretleri, 291. mektubunda buyuruyor ki:
(Delhi şehrinde, bayram günü, hocam Muhammed Baki Billah’ın mezar-ı şerifini ziyarete gitmiştim. Mübarek mezarına teveccüh ettiğim zaman, mukaddes ruhaniyeti ile iltifat buyurdu. Bu garibi öyle okşadı ki, Hace Ubeydullah-i Ahrar’dan kendisine gelmiş olan feyzleri ihsan eyledi. Bu nisbete kavuşunca, Tevhid marifetlerinin hakikati hasıl oldu.)

Yukarıdaki hadis-i şerif, birçok kitapta yazılıdır. Müslümanlar arasında meşhur olmuştur. Osmanlı devletinin Şeyh-ül-İslamlarından dokuzuncusu, büyük âlim, müfti-üs-sekaleyn, yani insanlara ve cinne fetvalar vermiş olan Ahmed Şemseddin ibni Kemal efendi, Kırk hadis kitabında diyor ki:
İza tehayyertüm fil-umur,
feste’inu min ehlil-kubur!
Yani, işlerinizde şaşırdığınız zaman, kabirdekilerden yardım isteyiniz! İnsanın ruhu, bedenine aşıktır. Ölüp, ruh bedenden ayrılınca bu sevgisi yok olmaz. Ruhun bedene olan bağlılığı ve çekmesi, öldükten sonra yok olmaz. Ölünün kemiğini kırmak ve kabir üzerine basmak, hadis-i şerifle, bunun için yasak edilmiştir. Bir kimse, bir Velinin kabrini ziyaret edince, ikisinin ruhu buluşurlar. Çok fayda hasıl olur. Kabir ziyaretine izin verilmiş olması, bu faydanın hasıl olması içindir. Bundan başka, gizli faydaları da yok değildir.

[İbni Âbidin hazretleri, Redd-ül-muhtar kitabının önsözünde diyor ki:
İmam-ı Muhammed Şafi’i, imam-ı a’zam Ebu Hanife’ye karşı çok edepli, saygılı idi. (Ebu Hanife ile bereketleniyorum. Kabri yanına gidiyorum. Güç bir sual karşısında kaldığım zaman, kabri yanında iki rekat namaz kılıp, Allahü teâlâya dua ediyorum. Cevabı hemen hatırıma geliyor) buyurmuştur.]

Kabirdekinin ruhu ile ziyaretçinin ruhu, birer ayna gibidir. Işıkları birbirlerine aks eder. Ziyaret eden, kabre bakıp, Allahü teâlânın kazasına razı olup, ruhu bunu duyunca, ilmi ve ahlakı feyzlenir. Bu feyz, kabirdekinin ruhuna aks eder. Meyyitin ruhuna, cenab-ı Haktan gelmiş olan ilim ve feyzler de, ziyaret edenin ruhuna aks eder.

Şafi’i âlimlerinden Alaüddin Ali bin İsmail Konevi, El-a’lam fi-Hayatil-enbiya kitabında diyor ki:
Peygamberlerin ve bütün müslümanların ruhları, kabirlerine ve anıldıkları yerlere inerler. Ruhların, kabirleri ile bağlılıkları vardır. Bunun için, kabir ziyareti müstehaptır. Kendilerine verilen selamı işitirler ve cevap verirler.

Hadis âlimi Abdulhak Eşbili, Akibet kitabında diyor ki:
Hadis-i şerifte, (Bir kimse, tanıdığı bir mümin kardeşinin kabrine gelip, ona selam verince, meyyit onu tanır ve selamına cevap verir) buyuruldu.

Fahreddin Gazanfer Tebrizi diyor ki:
Bir şeyi çok düşünür, hiç anlayamazdım. Hoca Taceddin-i Tebrizi’nin kabri başında oturup düşündüm. Anladım. Bazı âlimler, (İşlerinizde şaşırdığınız zaman, kabirdekilerden yardım isteyiniz) hadis-i şerifindeki (kabirde olanlar), (Ölmeden önce ölünüz!) emrine uyarak, tasavvuf yolunda yükselmiş olan Evliyadır dediler. (Kırk Hadis)

Sözleri birbirini tutmuyor
Feth-ül mecid
ismindeki vehhabi kitabının 485. ve sonraki sayfasında da, hak olan Ehl-i sünnet bilgilerini yazmak zorunda kalmış, bunların arasında bozuk, zehirli saldırılarından da geri kalmamıştır. Diyor ki:
(Resulullah, kabir ziyaret ederken ahireti hatırlamayı, meyyite dua ederek, ona ihsanda bulunmayı, ona acımayı, istiğfar etmeyi emretmiştir. Ziyaret eden kimse, hem kendisine, hem de meyyite iyilik etmiş olmaktadır. Müslim’in, Ebu Hüreyre’den bildirdiği hadiste (Kabirleri ziyaret ediniz! Kabir ziyareti, ölümü hatırlatır) buyuruldu. Abdullah ibni Abbas diyor ki, Resulullah Medine’de, kabristan yanından geçiyordu. Kabirlere bakarak, (Esselamü aleyküm ya ehlel-kubur! Yagfirullahü lena ve leküm, entüm selefüna ve nahnü bil-eser) buyurdu. Bu hadis-i şerifi imam-ı Ahmed ve Tirmizi bildirmektedir. İbnül-Kayyımı Cevziyye’nin, imam-ı Ahmed’den bildirdiği hadis-i şerifte, (Size, kabir ziyaretini yasaklamıştım. Şimdi, kabirleri ziyaret ediniz! Böylece ahireti hatırlarsınız) buyurdu.
İbni Mace’nin Abdullah ibni Mesud’dan bildirdiği hadis-i şerifte, (Kabir ziyaretini önce yasaklamıştım. Şimdi ziyaret ediniz! Böylece dünyaya gönül vermekten kurtulur, ahireti hatırlarsınız) buyuruldu.
İmam-ı Ahmed’in, Ebu Said’den bildirdiği hadis-i şerifte, (Kabir ziyaretini size yasaklamıştım. Şimdiden sonra ziyaret edebilirsiniz. Böylece, ibret alır, gafletten uyanırsınız) buyuruldu.
İbn-ül Kayyımı Cevziyye, Seleme-tebni Verdan’dan haber veriyor. Diyor ki, Enes bin Maliki gördüm. Resulullaha selam verdi. Sonra bir kabrin duvarına dayandı, dua etti. Müşrikler kabir ziyaretini değiştirdiler. Dini tersine çevirdiler. Kabre giderek, meyyiti, Allah’a şerik yapıyorlar. Meyyite dua ediyorlar. Meyyit vasıtası ile Allah’a dua ediyorlar. İhtiyaçlarını meyyitten istiyorlar. Bereketin ondan gelmesini bekliyorlar. Düşmanlarına karşı onun yardım etmesini diliyorlar. Böylece, kendilerine de, ölüye de kötülük yapıyorlar. Resulullah, bu kötü âdetleri önlemek için, kabir ziyaretini erkeklere yasak etmişti. Sonra, tevhid kalblere yerleşince, kabir ziyaretine izin verdi. Fakat kabirde hücr [saçma, çirkin söz] söylemek yasak edildi. Hücrün en büyüğü, kabir başında, söz ve hareket ile şirk yapmaktır. Şimdi, türbeleri süslüyorlar, camilere bakmıyorlar. Allah’ın Peygamberlerle bildirdiği dini tersine çeviriyorlar. Şiiler, insanların en cahilleri ve dinden en uzak kalanları olduğu için, türbeleri yapıyorlar. Camileri yıkıyorlar) diyor.
CEVAP
Cahillerin ve sapıkların kabir başlarında ve türbelerde yaptıkları taşkınlıklara, şirke ve Allahü teâlânın yarattığını düşünmeyenlere karşı, elbette biz de karşıyız. Elbet şirkin ve müşriklerin düşmanıyız. Asırlardır bütün ehl-i sünnet âlimleri hayatlarında ve eserlerinde bunun mücadelesini yapmışlardır. Yanlış itikadlara cevap vermiş, doğru yolun ehl-i sünnet vel cemaat olduğunu ispat etmişlerdir. Hangi birinin ismini ve kitabını yazalım ki, binlercedir. Mesela ikinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretleri eserlerinde bu hususu çok güzel ve açık anlatmaktadır. İnsafla okuyan gerçekleri görür. [İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat kitabının birinci cildi, Müjdeci Mektuplar adı altında Türkçeye çevrilip basılmıştır. Diğer cildlerden ve eserlerinden önemli kısımlar da Seadet-i Ebediyye kitabında vardır. Bu iki kitap, www.hakikatkitabevi.com adresinden okunabilir ve temin edilebilir.]

Fakat, vehhabiler kabir ziyaretine, Kur’an-ı kerim okuyup, sevabını meyyitin ruhuna göndermenin, dua etmenin meyyite fayda vereceğine inandıklarını yazdıkları halde, meyyit işitmez, his etmez, ona bir şey söylemek, Peygamberden şefaat istemek, Evliyayı vesile ederek, Allahü teâlâya dua etmek şirk olur diyorlar. Sözleri birbirini tutmuyor.

[Daha doğrusu maksatlarını gizlemektedirler. Doğru bilgileri yazıp, aralarında zehirlerini kusmaktadırlar. Hem bunlara inandığını yaz, hem de böyle olmaz de. Hiç böyle şey olur mu? Böyle yapan maksatlı değilse deli demezler mi? Deli olmadıklarına göre, İngiliz casusu Hempher’in maksadına hizmet ettikleri anlaşılmıyor mu?]

Ruh ölmez diyorlar, ama hareket edeceğine, tasarrufuna inanmıyorlar.
Şeytanın tasarrufuna inanıyorlar, Peygamberin evliyanın tasarrufuna inanmıyorlar.

İbni Teymiye, ibni Kayyım gibi kendilerinin imamı olan müctehid dedikleri zatlar bile, ölüler işitir, görür, üzülür, sevinir diyorlar. Bunlar da güya hem inanıyor hem de böyle şey olmaz diyorlar.

Allah yolunda olan şehit ölmez diyorlar, ancak Peygamber ölüdür diyorlar. Yahu, Peygamber Allah yolunda değil midir? Peygamber Allah yolunda olmazsa şehit nasıl olur ki? Peygamber mi üstündür şehit mi? Şehidin müslümanlığı da şehitliği de o yüce Peygambere iman etmeye bağlı değil midir?

Bunlar kimi kandırıyorlar? Bir yandan inandık diyorlar, diğer yandan inkâr ediyorlar. Hem inanıp hem de böyle olmaz diyene deli demezler mi? Deli değilse, maksatlı değiller midir?

Biz yine açıklamalarımıza devam edelim:

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kimse, din kardeşinin kabrini ziyarete gider ve mezarı başında oturursa onu tanır ve selamına cevap verir.) [İbni Ebiddünya]

(Bir kimse tanıdığı kabir yanına gelip selam verirse, meyyit de onu tanır ve selam verir. Tanımadığı kabrin başına gelip selam verirse, selamına cevap verir.)
[Beyheki]

Onu tanıması ve selam vermesi, meyyitin onu gördüğünü ve selamını işittiğini göstermektedir. Çünkü ölmek, bazı cahillerin dedikleri gibi, yok olmak olsa idi, onun bütün duygularının yok olması lazım gelirdi. Meyyit kendini ziyaret edeni, kabri başına geleni görmektedir. Görmeseydi, dünyada tanımamış olduğunu tanımaması bildirilmezdi. Birincisini tanıyarak cevabı veriyor. İkincisinin selamına, tanımayarak cevap veriyor.

Hadis-i şerifde buyuruldu ki:
(Ölüler yaptığınız iyi işlerinizi görünce sevinir, kötü işlerinize üzülürler.) [İ.Ebiddünya] (Diri olan sevinir, üzülür.)

Hadis-i şeriflerde, ziyaret kelimesi kullanılmaktadır. Meyyit, kabre geleni tanımasaydı, ziyaret kelimesi kullanılmazdı. Her dilde ve her lügatta, ziyaret kelimesi, tanıyan ve anlayan kimselerin buluşmasında kullanılır. (Selamün aleyküm) de anlayan kimseye söylenir.

Bir kimse, kabre yakın bir yerde namaz kılarsa, meyyitler bunu görür. Namaz kıldığını anlar ve imrenirler. Yezid bin Harun Sülemi diyor ki: İbni Saseb, bir cenazede bulundu. Bir mezar yanında iki rekat namaz kıldı. Sonra kabre dayandı. Diyor ki, vallahi uyanıktım. Kabirden bir ses işittim. (Beni incitme! Siz ibadet yaparsınız, fakat işitmezsiniz, bilmezsiniz. Biz ise biliriz. Fakat hareket edemeyiz. Bana göre, şu kıldığın iki rekattan daha kıymetli bir şey yoktur) dedi. Meyyit, ibni Saseb’in kabre dayandığını ve namaz kıldığını anlamıştı. İbni Kayyım, bunu bildirdikten sonra, meyyitin işittiğini gösteren, Eshab-ı kiramdan gelen çeşitli haberleri yazmıştır.

Vehhabi kitabının (Allame) ismini verdiği ve yazılarını kendilerine senet olarak kullandığı bu İbni Kayyımı Cevziyye (Kitab-ür-ruh)da, (Bir kimse, bir kabri ziyaret edince, kabirde bulunan meyyit, ziyaret edeni bilir. Onun sesini işitir. Onunla ferahlanır. Onun selamına cevap verir. Bu hâl, yalnız şehitlere mahsus değildir. Başkaları için de böyledir. Belli bir zamana mahsus da değildir. Her zaman böyledir) dediği, (El-Besair)in 22. sayfasında yazılıdır. Vehhabilerin iddiaları kendi Allamelerinin bu sözüne ters düşmektedir.

Kabirde bulunan meyyitlere selam vermenin sünnet olduğunu, Ehl-i sünnet âlimleri söz birliği ile bildirmiştir. Büyük âlim ibni Melek (Mesabih) kitabını şerh ederken (Kabirde bulunanlara selam vermek) hadisini açıkladıktan sonra, (Bu hadis-i şerif, meyyitin işitmeyeceğini söyleyenlerin yanıldıklarını gösterdiği gibi, imam-ı Ahmed’in ve Ebu Davud’un (Sünen) kitaplarında ve Hakim’in (Müstedrek) kitabında ve ibni Ebi Şeybe’nin (El-musannef) kitabında ve Beyheki’nin (Azab-ül-kabir) kitabında ve Tayalisi ile Abdü ibni Hamid’in (Müsned) kitaplarında ve Hammad ibni Sırri’nin (Ez-zühd) kitabında ve ibni Cerir ve ibni Ebi Hatem’in ve başka âlimlerin sahih yollarla bildirdikleri Bera’ bin Azib’in bildirdiği, (Kabirdeki fitne ve sual) hadisinin sonunda, (Mümin olan meyyit için, kulum doğru söyledi sesi işitilir. Kabre Cennetten yaygı serilir. Cennet elbiseleri giydirilir. Meyyit için Cennetten bir kapı açılır. Kabre Cennet kokuları yayılır. Görebildiği yerlere kadar yayılır. Güzel yüzlü, güzel elbiseli, güzel kokular saçan biri gelir. Buna, sen kimsin? Senin o hayırlı yüzün nedir der. Ben, senin salih amelinim der. Bunu işitince, Ya Rabbi! Kıyamet çabuk kopsa! Ya Rabbi, kıyamet çabuk kopsa da, çoluk çocuğuma ve mallarıma kavuşsam der) buyurulmuştur. Kâfir olan meyyit için, bunların tersi, sıkıntılar olur. Bu hadis-i şerif, meyyitin işittiğini ve gördüğünü ve konuştuğunu ve koku aldığını ve anlayışı olduğunu ve düşündüğünü ve cevap verdiğini göstermektedir.

Bu işlerin hepsi, kabir sualinden sonra olmaktadır. Böyle olduğunu, âlimler sözbirliği ile söylemişlerdir. İmam-ı Süyuti gibi hadis imamları, bu hadisin (Mütevatir), yani en doğru hadislerden olduğunu bildirmişlerdir. Bu hadis-i şerif, ölülere selam vermenin, dirilere selam vermek gibi olduğunu ve onların da işittiklerini göstermektedir) demektedir.

Hazret-i Halid ibni Zeyd Ebu Eyyub-i Ensari hazretlerinin haber verdiği hadis-i şerifi Abdullah ibni Mübarek nakil etmektedir. Bu hadis-i şerifte, (Bir mümin vefat ederken, bir rahmet meleği, bunun ruhunu alır. Meyyitler, dünyada müjde isteyenlerin toplandığı gibi, bunun etrafına toplanırlar. Ona sormaya başlarlar. İçlerinden birkaçı da, kardeşinizi bırakınız dinlensin! Çok sıkıntılı yerden geliyor derler. Etrafına üşüşürler. Dünyadaki tanıdıklarını sorarlar. Filan adam ne yapıyor? Filanca kadın evlendi mi? derler) buyurulduğunu bildiriyor.

Vehhabiler, ibni Teymiye’nin yolunda olduklarını söylüyorlar. Onun büyük âlim olduğunu bildiriyorlar. Kendisine Şeyh-ül-İslam diyorlar. Halbuki, onun kitaplarını ve fikirlerini kabul etmiyorlar. O, bütün meyyitlerin, şehitler gibi diri olduklarını ve şehitler gibi rızıklandırıldıklarını bildiriyor. Onun sözüne uymayan ve onun sözüne uyanlara kâfir ve müşrik damgası basanların, onun yolunda olduklarına hiç inanılır mı? Resulullah, işitmez ve ziyarete gelenleri, kendisine yalvaranları görmez, bilmez ve tanımaz diyen ahmaklar, ibni Teymiye’nin bile yolunda değil, İngiliz casusu Hempher’in oyununa gelmiş olup kendi nefsleri, keyfleri arkasındadırlar.

Resulullah, kabirdekilere selam verin buyurdu. Bunun için, Esselamü aleyküm, ya ehle daril-kavmil müminin denir. Böyle selamın da, işiten ve anlayan kimseye söyleneceği belli bir şeydir. İşitmeselerdi, yokluğa ve taşa selam vermek olurdu.

Resulullah efendimiz, Baki kabristanını ve Uhud şehitlerini ziyaret ederdi. Büyük İslam âlimlerinden, Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri, Medaric-ün-nübüvve kitabında Uhud gazvesini anlatırken buyuruyor ki:
Ebu Ferde buyurdu ki, Resulullah, bir gün Uhud şehitlerini ziyaret etti. (Ey ibadete layık olan Rabbim! Senin bu kulun ve Resulün şahidim ki, bunlar senin rızanı kazanmak için şehit oldular!) dedikten sonra, bize dönerek, (Bunlar şehittir. Ziyaret edenleri tanırlar. Bir kimse bunları ziyaret ederse ve selam verirse, bunlar o selam sahibine cevap verirler. Kıyamete kadar, böyle cevap verirler) buyurdu.

Resulullah efendimiz, Uhud şehidlerini ziyarete gider, (Sabrettiniz. Size selam olsun!) buyururdu. Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer de, halife iken, Uhud şehitlerini ziyaret ederek, böyle söylerlerdi.

İmam-ı Beyheki bildiriyor ki:
Abdullah ibni Ömer buyurdu ki, Cuma günü, güneş doğmadan önce, babam [Hazret-i Ömer] ile, şehitleri ziyarete gittik. Babam hepsine selam verdi. Selamına cevap işittik. Bana, sen mi cevap verdin dedi. Hayır, şehitler cevap verdiler dedim. Beni sağ tarafına geçirip, her birine ayrı ayrı selam verdi. Her kabirden, üçer defa cevap işittik. Babam, hemen secdeye kapandı. Allahü teâlâya şükür eyledi.

 

AlpBilge

Yasaklı
Katılım
1 Şub 2015
Mesajlar
706
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Ali, Ebu'ş-Heyyac el-Esedi'yi Yemen'e gönderir ve kendisine şöyle der: Rasulullah'ın beni gönderdiği bir iş için seni gönderiyorum. Yerden yüksek ne kadar kabir varsa yık ve ne kadar heykel varsa yerle bir et. (Müslim)
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Ey şeytanların gönüllü avaneleri !
Topunuzun gürültüsü ve yaptığınız glu-glu dansı bilesiniz ki, bizi sivrisinek vızıltısı kadar dahi etkileymez !
Yanınıza kâr olarak ancak, Bremen Mızıkacılarının yorgunluğu gibi bir yorgunluk kalacaktır.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Ey şeytanların gönüllü avaneleri !
Topunuzun gürültüsü ve yaptığınız glu-glu dansı bilesiniz ki, bizi sivrisinek vızıltısı kadar dahi etkileymez !
Yanınıza kâr olarak ancak, Bremen Mızıkacılarının yorgunluğu gibi bir yorgunluk kalacaktır.
Biz Allah için yorulalım sen kendini parçaladığın rabbin için yorul, kimsenin itirazı yok, Hacı Öngützade.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Biz Allah için yorulalım sen kendini parçaladığın rabbin için yorul, kimsenin itirazı yok, Hacı Öngützade.

"Ey şeytanların gönüllü avaneleri !" hitabımıza cevab verdiğine göre bu hitabı kendine hüs-ü kabul ettin...
Şu halde şeytanalrın gönüllü avaneleri Allah için mi yoruluyorlarmış ? Pöh! Deccal'ın cenneti göstermesi gibi bir şey bu !
 

AlpBilge

Yasaklı
Katılım
1 Şub 2015
Mesajlar
706
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Dikkat edin. Sizden öncekiler peygamberlerinin ve salih kimselerin kabirlerini mescid haline getiriyorlardı. Dikkat edin. Sakın kabirleri mescid haline getirmeyin. Ben size bunu (Kabirleri mescit haline getirmeyi) yasaklıyorum. (İbn Ebi Şeybe, 2/83/b ve t/2/376)
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
İslâm'mış Gibi Görünüp Din-i İslâm'a ve Müslümanlara En Büyük Darbeyi Vuran Vehhâbîler, Ehl-i Sünnet Olan Birçok İslâm Memleketini İfsad Ediyor!
http://www.hakikat.com/dergi/239/bsyz239.html

"Ulemâ-i kiram'dan Muhammed İbn-i Âbidîn -rahmetullahi aleyh- Hazretleri Vehhâbîler'in hakkında "Reddül-Muhtar" adlı eserinde buyurur ki:

"Zamanımızda Abdülvehhâb'a tâbi olanlar Necid'den çıkarak Harameyn'e musallat olmuş, Hanbeli mezhebinin yanısıra, edindikleri bazı itikatlarla ancak kendilerinin müslüman olduklarını, muhaliflerinin müşrik olduklarını iddia etmiş, ehl-i sünnet ile savaşı ve ehl-i sünnet âlimlerinin öldürülmesini mübah saymışlardır." (Cilt: 4, sh: 262)

Bunu bir müslüman yapar mı? Aslâ yapmaz!

Mâlikî ulemâsından Es-Sâvî -rahmetullahi aleyh- Hazretleri de Celâleyn Tefsiri'ne yaptığı Şerh'in ilgili bölümünde şöyle buyurur:

"İbn-i Abdülvehhâb ve mukallidleri: 'Lâ ilâhe illâllâh, Muhammedün Resulullah' diyen Ehl-i sünnet'i kendi rey ve te'villeriyle tekfir ettiklerinden dolayı Hâricî zihniyetindedirler."

Bunların içyüzlerini öğrenin, müslüman olup olmadıklarının kararını siz verin!


Vehhabilik Dini
http://www.ihvanforum.org/showthread.php?134631-VEHHABİLİK-DİNİ&highlight=


İmam-ı Süyutî onun hakkında:

"İbn-i Teymiyye kibirli bir adamdı. Kendini beğenirdi. Herkesten üstün görünmek, karşısındakini küçümsemek ve büyüklerle alay etmek âdeti idi." demiştir.

 

AlpBilge

Yasaklı
Katılım
1 Şub 2015
Mesajlar
706
Tepkime puanı
33
Puanları
0
"Allah'ı bırakıp da kendisine kıyamete kadar cevap veremeyecek kimselere dua edenden (yalvarandan) daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, onların dualarından habersizdirler." (Ahkaf 5)

525529_2.jpg
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
"Allah'ı bırakıp da kendisine kıyamete kadar cevap veremeyecek kimselere dua edenden (yalvarandan) daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, onların dualarından habersizdirler." (Ahkaf 5)


Ayeti çarpıtma munkir !
Ayet dua edenlerden bahsetmiyor ! Ayetin doğru tercümesi şöyle :
Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapınandan daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, bunların tapmalarından habersizdirler.
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
"Allah'ı bırakıp da kendisine kıyamete kadar cevap veremeyecek kimselere dua edenden (yalvarandan) daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, onların dualarından habersizdirler." (Ahkaf 5)
Eklediğiniz ayetlerin hepsine biz cevap verdik.

"Bazılarıda vahhabilerin eserlerini yazanları aracı kabul etmişler, Evliyaları inkâr ederek onlarla beraber olanları müşrik olarak görmüşlerdir."

Hiç Bir Şey Aracısız Olamaz
http://www.ihvanforum.org/showthread.php?151769-Hiç-Bir-Şey-Aracısız-Olamaz&highlight=

Hz. Allahın Veli Kullarını Seytana Benzetenlere Cevaptır.
http://www.ihvanforum.org/showthrea...rını-Seytana-Benzetenlere-Cevaptır&highlight=

Şimdi Tasavvuf karşıtları dinlesin
http://www.ihvanforum.org/showthread.php?151311-Şimdi-Tasavvuf-Karşıtları-Dinlesin&highlight=
 

AlpBilge

Yasaklı
Katılım
1 Şub 2015
Mesajlar
706
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Müşriklerin Kur'an'la ve tevhidle çelişen zikirleri... Şeyhlerini ilahlaştıran/putlaştıran müşriklerin ilahileri..

 

AlpBilge

Yasaklı
Katılım
1 Şub 2015
Mesajlar
706
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Şamanizm'den İslam'a bulaştırılan hurafeler, bidatler, gelenekler...

İÇKİ İÇİLMESİ

Sadece düğün, tören, şölen gibi kutlamalarda değil, ayinlerde de içki içilmesi eski Türk kültüründe çok yaygındır; kutlamanın, ayinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Şaman ayinlerindeki dinsel toplantılarda içilen kımız, şarap v. s. bugün Anadolu’da bazı dinsel içerikli toplantılarda varlığını “dem” olarak sürdürmektedir.

MEZARTAŞI

Bu adet eski Türk ve Orta Asya, Mezopotamya kültürlerinden kalmadır. Arap -İslam ülkelerinde mezar taşına rastlanmaz. Mezarlara taş dikilmesi ve onun adeta bir güzel sanat haline gelmesi İslam coğrafyasında sadece Anadolu’da vardır ve Türkler’in “Atalar Kültü”ne dayanır.

MUM YAKILMASI

Mum yakılması ve ateş yakılması da eski Türk inançlarındandır. Bunun kökeni ateşin kutsal sayıldığı döneme dayanır. Ateşe, suya, taşa, türbeye dua edilmesi buralardan medet umulması eski inançlardan kalmadır. Anadolu’da yatır, türbe, dergah, kutsal taşlar, mezar v. b. ziyaretlere giden insan sayısı bir hayli fazladır.

BEZ BAĞLANMASI, PAÇAVRA BAĞLANMASI

Halen yatırlara, bazı ağaçlara ve kutsal sayılan yerlere bez veya paçavra bağlamak, bu yolla adakta bulunmak inancı sürmektedir. Bu inanç ta eski Türkler’in şamanın davuluna bez veya paçavra bağlanması yoluyla adakta bulunmak, dilemek gibi kansız kurban sayılan inanç ve geleneklerdendir.

GÜNEŞE, AYA NİYAZ

Anadolu’da orta yaşın üzerindeki insanların çoğu, güneşin ve ayın ilk görülmesi sırasında, ya da ay hilalken niyaz eder, dua ederler, kutsarlar. Bunlar İslam da yoktur. Eski Türk inancı olan Göktanrı (Kök-tengri) inancından kaynaklanmaktadır. Akarsuların, kaynakların, göllerin, bazı ağaçların kutsal sayılması onların kesilmemesi doğa inançlarından kalmadır. Eski Türklerin Yer-su (yar-sub) kutsallarıdır.

MEVLİT OKUTULMASI

Mevlit okutmak, Kur-an’ı müzikle okutmaktır. Süleyman Çelebi’nin eserleri, Kur-an’ın ayetleri, Hz. Muhammet ve Hz. Ali’nin hayatının müzikle okunması İslam da yoktur. Bu gelenek, eski Türk inançlarından kaynaklanmaktadır. Şamanlıkta müziksiz ayin yapılmazdı. Ayinde, Şaman davulu, tefi veya kopuz olmadan şaman töreni olmazdı.

KÜMBETLER

Anadolu’da yaygın mimari yapılardan biri kümbetlerdir. Bunların mimarisine dikkat edilirse, karşıdan çadıra benzemektedirler. Yani göçebe kültürü olan “çadır’ın mimariye taşınmasıdır. Bu kümbetler aynı zamanda, Gök-tanrı inancından gelen gök kubbelerdir. Göğün mimariye “gökkubbe” olarak taşınmasıdır. Renk verilirken de, kubbelerin gökyüzünü andıran kısmı mavi olur. Bunun da, İslam öncesi Gök-Tanrı inancının mimariye yansıması kabul edilmektedir.

EŞİĞİN KUTSALLIĞI

Kapıdan içeri girilirken eşiğe basılmaması da eski Türk inancından (Şamanizmden) kalma bir inanıştır. Eşik kapıdır. Kapı ise yeni bir dünyaya açılmaktadır. Bu nedenle saygındır, kutsaldır. Anadolu, Balkanlar ve Türkistan’daki din büyüklerinin yattığı yatırlar kitleler tarafından ziyaret edilirken eşikleri niyaz edilir, o kapıdan şefaat beklenir. Anadolu’da evlenip yeni evine giren gelin, yeni evine (yeni hayata) girerken evin eşiğini niyaz edip eve öyle girer.

(Alıntı)
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
BU KENDİ FİKİR YAZIMI DİKKATLİCE OKUYUNUZ.YANLIŞ ANLAŞILMALARA MEYDAN VERMEK İSTEMİYORUM.

Râbıtanın şirk olan yönü de vardır.Esas en en önemli yeri de budur.Allah'tan medet ve yardım bekleyecekleri yerde, başka şeyleri bilinçaltına atıp hayal dünyasına dalmaktır.Allah'tan başkasından, veya ölülerden medet ummak şirktir,küfürdür.Bu ise istikamet yolundan sapmaktır.Oysa,râbıtanın en güzeli, kendi amellerinin kötülüklerini düşünüp ona göre hayatına çekidüzen vermektir.

Veysel Karani hz.leri, Resulullah (Sallallahu aleyhi vessellem) efendimizi görmediği halde onun hayalini yaşayarak ve rabıtasını yaparak kemale ermiştir ve ona âşık olmuştur.Böyle bir rabıta geçerlidir.

Ben şimdi size bir kaç örnek vereceğim.Mesela, bir kız ile delikanlı, birbirlerini tanımadığı halde, herhangi bir sebeple bir yerde tevafüken buluşurlar.Onların bir an göz göze gelmesinden dolayı kalplerine az da olsa ılık bir aşk rüzgarı eser.Bunun neticesinde birbirlerine karşı sıcak ilgi duyarlar.Bu, zamanla gidip gelmelerle bu sıcaklık daha da artmaya başlayınca, aralarında bir ünsiyet hâsıl olur.Daha sonra onlar birbirlerini görmeseler bile her yerde her zaman hayallerine devam ederler.Bunun sonucunda ise gerçek aşk (nefs-i aşk) ortaya çıkar ki onları ayırmak zor olur.Bu aşklar evlenene kadar geçerlidir.Evlendikten sonra o şekilde devam etmesi pek nadir olmuştur.Yani kısaca size anlatmak istediğim şey, onlar bir nevi kendi kendilerine aşk-ı rabıta oluşturmuş oluyor.İşte böyle yapılan rabıtayı her genç kız veya erkek yapmaktadır.Bunda hiçbir zaman şirk yoktur.Gelelim paranın rabıtasına...

Bu da iki türlü olur ki bunda şer veya hayır vardır.Önce şer olanını anlatalım...

Şimdi, bir adam düşünün!Bu adam hayal dünyasında hep para kazanmayı ve onunla herşeyi yapmayı, ancak Allah yolunda bunu harcamayı unutur.Sırf dünyalıklar için çalışır çabalar..Haram-helal ayırımı yapmadan da para biriktirmeye çalışır.Böyle bir adam sırf zengin olup herkesi kendisine kul, köle, ırgat,uşak, işçi yapmak ster.Bu adamın bu para rabıtası şer olup haramdır.Yani, o rabıtayı sırf nefsi için yapmıştır.Bunda hiçbir zaman hayır yoktur veAllah katında büyük hesap vermek vardır.

Diğer yönden misal getirecek olursak: Bir başka adam ise, Allah için zengin olmayı ister, biriktireceği parasını ve malını ve bunun hayallerini kurup rabıtasına devam eder.Yani hep hayırlı düşünür.Bu adamda, zengin olduktan sonra herkese yardım etmeyi, fakirleri gözetlemeyi,darda kalanlara yardım etmeyi, sadakasını ve zekatını vermeyi ve Allah yolunda infak etmeyi düşünür.İşte böyle bir adamın yaptığı rabıta çok hayırlı olup şirk olmaktan uzaktır.Kısacası, rabıta, tefekkür etmek gibi bir ameliyye olup asla zikir etmek değildir.Size anlatmak istediğim tek şey, hayırlı işler için rabıta yapılırsa insan bunu zamanla bilinçaltına atarsa dileğine, maksadına ve hedefine kavuşmuş olur.

Allah'a kavuşmak hususunda aklını ve benliğini bir başkasına kiraya veren kimse, emir kulu olup o kimse artık sürü psikolojisi hastalığına yakalanacağından, taassup ehli olur ki, ona bütün Hak ve hakikatler kapalı kalır.İşte bu yüzden insan nerde ve nasıl bir rabıta yapacağını iyi hesap etmeli ve kesinlikle zerre kadar şirke doğru gidilmemelidir.Bu hususta çok ince gayretler gösterip Allah'a şirk koşmamaya azami gayret sarfetmelidir.KALBİNE İNEN ACÂİP HALLERİNİ SORGULATMALI VE SORGULAMALIDIR.İşte, kısaca benim anlayışıma göre rabıta etmek böyle olur.

Tarikatte ve tasavvufta rabıtanın yapılış amacı sırf şeyhinin hayalini kurup ona aşık olmak için yapılmaktadır.Ancak buna da çok dikkat edilmelidir.Zamanla, kalbine gelen hutûrat ve hatırata dikkat etmesi gerekir..Allah ve Peygamberimize olan sevgisi, şeyhinden çok çok üstünde olmalıdır.Ne yazıktır ki son yıllarda müritlerin rabıtasını ettiği şeyhinin sevgisi, Allah ve resulüne olan sevgisinin kat be kat üstünde olduğunu müşahede etmekteyiz.İşte biz buna şirk diyoruz.Bir kalpte Allah'tan başka bir sevgi fazla ise o kişi helak olup şeytanın maskarası olmasından korkulur.Böyle bir kimse şeytanlara fırsat verip sapıtmasına vesile olacağından kimsenin şüphesi olmasın..Diyeceklerim şimdilik bu kadar..

Bilmem, nasıl size bu anlattıklarım ucube geldi mi?
 
Üst