Seyyid Abdülhakim-i Arvasi

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Rabbim bizi abdulhakim arvasi hazretlerini tanıtan alimin şefaatinede nail eyylesin..

herkez silsile peşinde oluyor bazen bakıyorumda ,halbuki silsilede olmayan birsürü alim,hikmet ehli zaatlar mevcut..

imamı Rabbani hazretlerinin bir sürü irşad eden talebesi vardı hepsi silsilede kayıtlımı ..


Herkes şefaat edemez :)
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Allah isterse,Allahın istedikleri şefaat sırasına göre eder..hocası talebesine eder..


varsa demek istediğiniz direkt yazınız..ehlisünnetede kimler şefaat eder nasıl eder anlatmayalım burda..


İşte kendiniz de söylemişsiniz Bunu ancak ALLAH bilir.... dolayısı ile sizin çıkıp herhangi bir insan hakkında şefaatinden emin şekilde şefaat talebiniz yanlış. Bilmem bu kez anlatabildim mi? :)
 

dostluk

Kıdemli Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
5,663
Tepkime puanı
304
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul
İşte kendiniz de söylemişsiniz Bunu ancak ALLAH bilir.... dolayısı ile sizin çıkıp herhangi bir insan hakkında şefaatinden emin şekilde şefaat talebiniz yanlış. Bilmem bu kez anlatabildim mi? :)


maalesef yine anlatamadınıs.. : ))

tüm alimlerin şefaatini talep ederis bisler(ehlisünnet)abdulhakim arvsi,imamaı rabbni,geylani,mevlna,şems,messep imamalrı,sahabeler,süleyman efendi ,Hilmi efendi,ve ve tüm ehlisünnet alimlerinin şefaatinden mahrum eyylemesin mevlam..hatta şehitlerin,meleklerin,şühedaların,kimlere ahirette isin verilecekse rahman hepsinin şefaatine nail eyylesin ,bu duamın hürmetine eyylesin mevla..bu duam şahidim olsun..bu duam şefaatim olsun inşallah..

Allaha dua ediyorum,hüsnisanda ediyorum,ölen insan müslümandır alimdir,

kabul edip etmemesi onun elinde,Allah nasıl umuyorsak öyyle karşılr merak etmeyin..

neyyse ................ bundan sonra cevap yasmayacağım saten..ama unutmayın Allahın veli kuluna husumet tehlikelidir..

; )

selam ile..
 

Gök-Han

Ordinaryus
Katılım
20 Eyl 2007
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
929
Puanları
0
Konum
EsEs
Web sitesi
gokhanyavuz.blogcu.com
İşte kendiniz de söylemişsiniz Bunu ancak ALLAH bilir.... dolayısı ile sizin çıkıp herhangi bir insan hakkında şefaatinden emin şekilde şefaat talebiniz yanlış. Bilmem bu kez anlatabildim mi? :)

şüphesiz her şeyi bilen O'dur.lakin bahsedilen ehl-i sünnet alimleridir.herhangi bir insandan elbette şefaat beklenmez.

“O gün hiç kimse şefaat hakkına sahip değildir, ancak Rahman’ın katında bir ahdi olanlar müstesna” (19/87)

“O gün şefaat fayda vermez.Ancak Rahman’ın izin verdiği ve konuşmasına razı olduğu kimseler müstesna” (20/109)

“O gün şefaat fayda vermez, ancak Allah’ın izin verdikleri müstesna” (34/23)




Tirmizî’deki bir hadiste şöyle buyurulur: “Ümmetimden öyleleri vardır ki, büyük bir kalabalığa, öyleleri de vardır ki, bir kabileye, bir gruba, bir tek kişiye şefaat edebilecektir”

İmam-ı a’zam hazretleri, (Peygamberler, âlimler ve salihler, günahkârlara şefaat edecektir)buyurdu. (Fıkh-ı ekber)
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
maalesef yine anlatamadınıs.. : ))

tüm alimlerin şefaatini talep ederis bisler(ehlisünnet)abdulhakim arvsi,imamaı rabbni,geylani,mevlna,şems,messep imamalrı,sahabeler,süleyman efendi ,Hilmi efendi,ve ve tüm ehlisünnet alimlerinin şefaatinden mahrum eyylemesin mevlam..hatta şehitlerin,meleklerin,şühedaların,kimlere ahirette isin verilecekse rahman hepsinin şefaatine nail eyylesin ,bu duamın hürmetine eyylesin mevla..bu duam şahidim olsun..bu duam şefaatim olsun inşallah..

Allaha dua ediyorum,hüsnisanda ediyorum,ölen insan müslümandır alimdir,

kabul edip etmemesi onun elinde,Allah nasıl umuyorsak öyyle karşılr merak etmeyin..

neyyse ................ bundan sonra cevap yasmayacağım saten..ama unutmayın Allahın veli kuluna husumet tehlikelidir..

; )

selam ile..

Öncelikle "bisler, ederis, yasmayacağım, saten, hüsnisan, ..." gibi kelimeler z ile yazılır :dancing:misal : biZler, ederiZ, Zaten, yaZmayacağım gibi :)


Ben yukarıda şefaat istenilmesi gerektiği misalinde ismini andığınız kimseye karşı bunları dillendirmedim ki?

Üstelik şeffatlerini dileyip umduklarımdan (en azından kendilerine olan muhabbetimden nâşi, Ankaraya gidişimde ziyaret etmeye çabaladığım Abdulhakim Arvasî hazretleri de buna dahil)...

Lâkin benim kastım alim olması dahi tartışmalı insanların İslâm önderi başlığında yazılıp şefaat istenilmesi idi (Bakınız: Bu konudaki ilk mesajım)...

Bu başlık ile alakası yok!

Bu konuya ilk yazdığım mesajda söylediğim gayet açık... Sanki Şefaat konusuna itirazım varmışcasına ortaya sürülmesi de sanırım ilk mesajımda söylemek istediğimin iyi anlaşılıp konunun şahsi fikir bozukluğuma getirilmesi kasdî sanki...

Ve bir de haddi aşıp Allah'ın Velî Kullarına husumet gibi bir tanım da olsa olsa en az iftiraya girer dikkat edilmeli :)

Gene ve inatla anlaşılmayacağını biliyorum,

Neyse biz gene kalblerde olanı da Bilen'e sığınalım, Ve O nun yolunda Rızasında olanlardan şefaatimizi dilenelim :)
 

dostluk

Kıdemli Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
5,663
Tepkime puanı
304
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul
foruma saruri çıklama..

klavyemde z harfim ve basende A harfim basmamakta,her seferinde kopyalamam gerekmekte bundan dolayı forumdaki ihvalardan ,verdiğim rahatsıslıktan dolayı ösür dilerim ..

selam ile..
 

AşK_€r

arabeskçi
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
3,711
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Yaş
44
Konum
yersiz-yurtsuz
İşte kendiniz de söylemişsiniz Bunu ancak ALLAH bilir.... dolayısı ile sizin çıkıp herhangi bir insan hakkında şefaatinden emin şekilde şefaat talebiniz yanlış. Bilmem bu kez anlatabildim mi? :)


imza.:gul

ne varsa eskilerde var.:clap2:

inan olsun arar olduk abla sizler gibi müslüman kardeşlerimizi.

yeni nesil her duyduğuna inanmakta.malesef.

not:dostluk.yeni nesil sözüyle sizi kastedmedim.zira yaşınızı biliyorum zaten.:gul
 

Gök-Han

Ordinaryus
Katılım
20 Eyl 2007
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
929
Puanları
0
Konum
EsEs
Web sitesi
gokhanyavuz.blogcu.com
AşK_€r;654010' Alıntı:
imza.:gul

ne varsa eskilerde var.:clap2:

inan olsun arar olduk abla sizler gibi müslüman kardeşlerimizi.

yeni nesil her duyduğuna inanmakta.malesef.

not:dostluk.yeni nesil sözüyle sizi kastedmedim.zira yaşınızı biliyorum zaten.:gul

Neyi kastettiğinizi söyleyin de biz de bilelim ;)
 

AşK_€r

arabeskçi
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
3,711
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Yaş
44
Konum
yersiz-yurtsuz
Neyi kastettiğinizi söyleyin de biz de bilelim ;)


İşte kendiniz de söylemişsiniz Bunu ancak ALLAH bilir.... dolayısı ile sizin çıkıp herhangi bir insan hakkında şefaatinden emin şekilde şefaat talebiniz yanlış. Bilmem bu kez anlatabildim mi? :)


neyi kasteddiğim gayet açık.tekrardan alıntılıyorum.ummuhan ablanın yazısını dikkatle okursanız kastımın ne olduğunuda anlarsınız.

kısa ve net:herkes şefaat edemez.herkesten şefaatte istenmez.
 

Gök-Han

Ordinaryus
Katılım
20 Eyl 2007
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
929
Puanları
0
Konum
EsEs
Web sitesi
gokhanyavuz.blogcu.com
Yok , sizin kastınız gün gibi bir arka sayfada duruyor sn aşker.Yeni nesil vs cümleleriniz niyetinizi açığa çıkarmakta.Ununu elemiş , eleğini asmış bir görüntünüz var o mesajla. ;)

Peki tarafsızca bir karşılaştırın bakalım.İlk yorumunuz mu daha iyi niyetli geliyor size , ya da bu yukarıda yazdığınız mı?
 

AşK_€r

arabeskçi
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
3,711
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Yaş
44
Konum
yersiz-yurtsuz
Yok , sizin kastınız gün gibi bir arka sayfada duruyor sn aşker.Yeni nesil vs cümleleriniz niyetinizi açığa çıkarmakta.Ununu elemiş , eleğini asmış bir görüntünüz var o mesajla. ;)

Peki tarafsızca bir karşılaştırın bakalım.İlk yorumunuz mu daha iyi niyetli geliyor size , ya da bu yukarıda yazdığınız mı?


yeni nesil vs derken,de sözlerim yine ummuhan ablaya.ununu eleyip eleğinide asan ummuhan abladır.yaşı bizlerden büyük.yoksa kendim için unumu eledim eleğimi astım diyemem.

daha yolun başındayız
durmak yok yola devam:O
 

dostluk

Kıdemli Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
5,663
Tepkime puanı
304
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul
Esseyyid Abdülhakîm

Resûlullahın vârisi, müceddid-i elf-i sânî,
İlm-i zâhirde müctehid, tesavvufda Veysel Karânî.


Dîni yaydı yeryüzüne, nûrlar saçdı her mü’mine,
Uyandırdı gâfilleri, yüce imâm-ı Rabbânî.


İyi bildi ilm-i hâli, şer’a uygundu her hâli,
Küfr sarmışken cihânı, oldu Ebû Bekr misâli.


Sohbetinden feyz aldılar, hem kumandan, hem de vâlî,
Ömer Fârûk soyundandır, buna şâhid oldu adlî.

SE’ÂDET-İ EBEDİYYE
 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Seyyid Abdülhakim Arvâsi rahmetullahi aleyh hazretlerinin vefatının sene-i devriyesi.
-1-

- Allahü teala şefaatine kavuştursun inşallah -

27 Kasım 1943 de Ankara'da vefât etti..



Ağlasın, kan ağlasın her müslimân!
Çünki, seyyid Abdülhakîm terk etdi cân..

Tam İlmihal Seadeti Ebediyye kitabında buyuruluyor ki;

ABDÜLHAKÎM EFENDİ “rahmetullahi teâlâ aleyh”: Zâhir ve bâtın ilmlerinde kâmil ve dört mezhebin de fıkh bilgilerinde mâhir, veliy-yi kâmil idi. Rûh bilgilerinin mütehassısı idi. Binikiyüzseksenbir 1281 [m. 1865] senesinde Van vilâyetinin Başkale şehrinde tevellüd, 1362 [m. 1943] de, Eyyübde Murtedâ efendi tekkesi câmi’i imâmı iken, tevkîf edilip, Ankarada vefât etdi. Bağlumda medfûndur. Babası seyyid Mustafâ, seyyid Tâhâ-i Hakkârînin “kuddise sirruh” oğlu olan, seyyid Ubeydüllahın talebesi idi. Seyyid Mustafâ çok kâmil idi. Gördüğü kimsenin, hangi nemâzı kılmadığını, yüzünden anlardı. Bunun babası, seyyid Muhyiddîndir. Onun babası, seyyid Muhammed, bunun babası da, seyyid Abdürrahmândır. İmâm-ı Alî Rızâ bin Mûsâ Kâzım soyundan olup, Seyyid oldukları, Irâkdaki şer’î mahkeme defterlerinde yazılı olduğu gibi, seyyid Abdülkâdir-i Geylânînin torunu olan seyyid Abdürrezzâkın mübârek el yazısı ile de tasdîk edilmiş olduğu, Van mebûsu İbrâhîm Arvâsın 1371 [m. 1952] de basdırdığı (Seyâhatnâme-i Kâsım-ı Bağdâdî) kitâbında yazılıdır.

Ey gözlerimin nûru, ey cândan yakîn cânân!
Abdülhakîm Arvâsî, hasta rûhlara dermân!

Bizler nerde siz nerde, perdeler feth olmuyor,
Sizden uzak kaldıkca, kalbler râhat bulmuyor.

Sohbetden, muhabbetden, dâim konuşurdunuz,
Talebe, hocası ile ölçülür, diyordunuz.

Adım adım, hakîkat yolunu geçmişsiniz!
Rûhları serhoş eden, şerbetden içmişsiniz!

Dünyâ yok gözünüzde, kalb sâhibi ile meşgûl,
Sensin cihânda şimdi, Rabbin en sevdiği kul!

Tevâzû’, büyüklüğün alâmeti derdiniz,
Her hareketinizde bunu gösterirdiniz.

Cihân zûlmetde iken Fehîm nûr saçıyordu,
O haznedeki esrâr, hep size nasîb oldu!

Ya Rabbî! Seyyid Fehîm, ne büyük mürşid imiş,
ölü kalbi dirilten, bir Hakîm yetişdirmiş.

Resûlullahdan gelen, nûru nakş etmiş size,
En büyük arzûmuzdur, kavuşmak lutfünüze!

Nûra kavuşulur mu, bir rehber olmadıkca?
Kalbleri ihlâs ile, ona bağlamadıkca.
.....

Seyyid Abdülhakim efendi hazretlerinin en çok sevdiği ve en kıymetli talebesi Hüseyin Hilmi Işık rahmetullahi aleyh hazretlerinden işittim, buyurdularki;
Seyyid Abdülhakîm Efendi hazretleri bir gün buyurdular ki, “Başkal’a şehrinde bir medresem vardı. Bu medresede yirmi-otuz talebe okutuyordum. Talebenin yimesi içmesi, elbiseleri, bütün masrafları hep bana ait idi. Bir gün ders veriyordum, kapı açıkdı, içeri gayet temiz giyinmiş bir bey geldi. Selam verdi ve dersi dinledi. Ders sonunda yanıma geldi; (Efendim kaç talebeniz var? Hangi kitâbları okutuyorsunuz? Hangi kitâblara ihtiyacınız var?) diye sordu. Ben de lâzım olan birçok kitâb ismi verdim. Biraz sonra hepsini yazdı. Cebinden defterini çıkardı, bütün ihtiyaçlarımı deftere yazdı. Biraz sonra veda etdi, gitdi. Konuşması gayet nazik, elbisesi gayet muntazam ve temiz olduğundan, bunun bir İstanbul beyi olduğunu anladım. Birkaç ay geçdi. Ben artık bunu unutmuşdum. Birgün medreseye postacı geldi. Seni postaneden istiyorlar dedi. Gitdim. Bunlar sana geldi dediler. İki büyük sandık gösterdiler. O iki sandık kitâb dolu idi. Kitâbları, sandıkları aldım, hayvana bindirdim. Medreseye getirtdim. Sandıklar açıldı. Bir de ne bakayım, sandığın içinde iki ay evvel ismlerini yazdırdığım kitâblar. Üzerinde bir kağıt. (Halife-i müslimin Sultan Abdulhamid Hân’ın hediyyesidir) yazılı.” Demek ki, Sultan Abdulhamid Hân bütün Anadoluya, bütün ilm yuvalarına, böyle bedava kitâb gönderiyordu.

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri daha sonra Gümüşsuyu Tepesindeki Kaşgari Dergâhının şeyhliği, imâmlığı ve vâizliği ile vazîfelendirildi. Bu arada 5 Ağustos 1919'da Sultan Vahideddîn Han tarafından Süleymâniye Medresesine tasavvuf müderrisi (ordinaryüs profesörü) olarak da tâyin edildi. Böylece hem çeşitli câmilerde vâz ederek ve hem de üniversitede hoca olarak İslâmiyeti yaymaya, din düşmanlarını susturmaya ve sindirmeye başladı.
Seyyid Abdülhakîm Efendi din bilgilerinde ve tasavvufun ince bilgilerinde çok derin idi. Üniversite mensupları, fen ve devlet adamları, çözülemez sandıkları güç bilgileri sormaya gelir, sohbetinde, dersinde bir saat kadar oturunca, cevâbını alır, sormaya lüzum kalmadan, o bilgi ile doymuş olarak geri dönerdi. Teveccühünü, sevgisini kazananlar, sayısız kerâmetler görürdü. Çok mütevâzi, pek alçak gönüllü idi. Ben dediği hiç işitilmemişti. İslâm âlimlerinin adı geçtiği zaman:
"Bizler o büyüklerin yanında hazır olsak sorulmayız, gâib olsak aranmayız." ve;
"Bizler o büyüklerin yazılarını anlayamayız. Ancak bereketlenmek için okuruz." buyururdu. Halbuki kendisi bu bilgilerin mütehassısı idi.
Sultan Vahideddîn Han kendilerini çok sever, takdîr ederdi ve duâlarını isterdi. Nitekim Abdülhakîm Efendi hazretleri şöyle anlattı:
Memleketin işgâl altında bulunduğu ve kurtuluş savaşının başladığı günlerdi. Beşiktaş'ta Sinanpaşa Câmiinde vâz edip çıkıyordum. Kapı önünde duran bir saray arabasından, kibar bir bey inip; "El melikü yakraükesselâm ve yed'ûke iletta'âm." yâni "Sultan sana selâm ediyor ve seni iftara çağırıyor." dedi. Araba ile saraya gittik. İstanbul'un seçilmiş vâizleri, imâmları çağırılmıştı. Yemekten sonra ser müsâhib geldi. Sultanın selâmı var. Hepinizden ricâ ediyor. Anadolu'da kâfirlerle çarpışan kuvây-ı milliyenin gâlib gelmesi için duâ etmenizi ve Anadolu'daki mücâhidlere para ve duâ ile yardım etmeleri, eli silah tutanların onlara katılmaları için milleti teşvik etmenizi ricâ ediyor, dedi. Bu emir üzerine çok kimseyi Anadolu'ya gönderdim. Çok yardım yapılmasına sebeb oldum.
Bir defâsında da Sultan Vahideddîn Han, Ramazân-ı şerîf ayında Hırka-ı seâdetin bulunduğu odayı ziyâret edecekti. Seyyid Abdülhakîm Efendi'yi de dâvet etti. Diğer ileri gelen devlet adamları ve din adamları da oradaydı. Bu vakanın devâmını, hizmetlerini gören Şakir Efendi şöyle nakletmektedir:
Sultan tam Hırka-i seâdetin bulunduğu odanın kapısına gelince, Abdülhakîm Efendi nerededir? diye sordu. Oradaki kalabalık birbirlerine bakıştılar. O isimde birisini tanımıyorlardı. Arkaya doğru haber verdiler. Efendi hazretleri, benim ismim Abdülhakîm'dir deyince, sultan sizi istiyor deyip, hemen yol açtılar. Sultan kendilerini bekleyip yanyana biri dünyâ, biri âhiret sultanı olarak, Sultanü'l-enbiyâ Peygamber efendimizin seâdetli hırkalarının bulunduğu odaya girdiler. Berâberce ziyâret ettiler. Çıkınca Sultan bereket sayarak orada olanlara birer mendil, ona ise iki mendil hediye etmişler. Ben dış kapıda Efendi'yi bekliyordum. Geldiler ve ziyâretlerini anlattılar. "Sultan herkese bir mendil verdi, bana iki tane verdi. Birisi senindir." deyip birini bana verdiler.

Seyyid Abdülhakim efendi hazretleri, Seyyid Fehim hazretlerinden icazet alıp dönerken, Seyyid Fehim efendi hazretleri bir mektûb yazıp, Abdülhakim efendi hazretlerinin bulunduğu yere göndermiş. Buyurmuşlar ki, “Gelen Abdülhakim, eski Abdülhakim değildir. Ona karşı çok dikkat edin. Onu kırmayın. Sizin kurtuluşunuz ve felaketiniz onun elindedir.”




- Allahü teala şefaatine kavuştursun inşallah -.
 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Seyyid Abdülhakim Arvâsi rahmetullahi aleyh hazretlerinin vefatının sene-i devriyesi.
-2-

- Allahü teala şefaatine kavuştursun inşallah -

27 Kasım 1943 de Ankara'da vefât etti..



Ağlasın, kan ağlasın her müslimân!
Çünki, seyyid Abdülhakîm terk etdi cân..



Abdülhakim efendi rahmetullahi aleyh hazretleri buyurdular ki:
Kur'ân-ı kerîm şifâdır. Fakat şifâ, suyun geldiği boruya tâbidir. Pis borudan şifâ gelmez.
Gerçek kerâmet, kerâmetin gizlenmesidir. Bunun dışında görünenler, velînin irâde ve ihtiyârı ile değildir. İlâhî hikmet öyle gerektiriyor demektir.
Allahü teâlâ sırrını eminine verir. Bilen söylemez, söyleyen bilmez.
Ahmaklık, hatâda ısrar etmektir.
Hak'tan ve Hak yolundan başka her ne düşünülürse, hepsi ayrılık ve perişanlık yoludur.
Din bilgileri, dünyâda ve âhirette, huzûru, seâdeti kazandıran bilgilerdir.
Bütün üstünlükler, faydalı şeyler, İslâmiyetin içindedir.
Hakk'ı sevmedikçe, Hak teâlâyı hâkim bilip, ona kulluk etmedikçe, insanlar birbiri ile sevişemez.
Kavuştuğunuz her nîmet; hep hakka îmânın hâsıl ettiği kardeşliğin neticesi ve Allahü teâlânın ihsânıdır.
Temiz ve yeni elbise giyiniz. Gittiğiniz yerlerde, ahlâkınızla, sözlerinizle, giyinişinizle İslâmın vekârını, kıymetini gösteriniz.
Gördüğünüz her musîbet ve felâket, kızgınlığın, zulüm ve haksızlık etmenin cezâsıdır.
Beşeriyet ne kadar uğraşırsa uğraşsın, sevip sevilmedikçe; ızdırap ve felâketten kurtulamaz.
Allahü teâlâ dilediğini yapar. İster sebepli ister sebepsiz, dilediği gibi azap veya lütfeder. Güzel ve doğru onun dilediğidir.
Allahü teâlâ bize fadlı, ihsânı ile tecelli etsin; bizi fadlı ile korusun! Adliyle tecelli ederse, yanarız.
Riyâ olmasın diye cemâatten kaçanlar ayrı bir riyâ içindedirler.
Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür.
İlim cehli izale eder, yok eder, ahmaklığı değil.
Cemiyetteki ruh hastalıklarının sebebi, îmân eksikliğidir.

Buyurduki; Senelerce kılınmamış nemâzları kaza etmek, imkânsız gibi olmuşdur. İnsanlar, islamiyeti terk etdikleri için, ya’nî Allahü teâlânın emrlerine ve yasaklarına uymadıkları için ve islâm dîninin gösterdiği râhat ve huzûr yolundan ayrıldıkları için, dünyâda bereket kalmadı. Rızklar azaldı. Tâhâ sûresinde yüzyirmidördüncü âyet-i kerîmesinde meâlen, (Beni unutursanız rızklarınızı kısarım) buyuruldu. Bunun için, îmân rızkı, sıhhat rızkı, gıda rızkı, insanlık ve merhamet rızkı ve dahâ nice rızklar azaldı. (Hâşâ, zulm etmez kuluna hüdâsı, herkesin çekdiği kendi cezâsı) sözü Nahl sûresinin otuzüçüncü âyetinden alınmışdır. Bugünkü küfr karanlıkları ve Allahü teâlâyı, Peygamberi “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, islâmiyyeti unutmanın bereketsizlikleri ve sıkıntıları içinde, insan gece gündüz, kadınlı erkekli çalışıp, bir âilenin nafakasını, râhat yaşamasını te’mîn edemez hâle gelmişdir. Allahü teâlâya inanmadıkca, Onun bildirdiği islâm dînine uymadıkca, Onun Peygamberinin güzel ahlâkı ile bezenilmedikce, dalâlet, felâket akıntısını durdurmak imkânsızdır. İşte bugünkü şartlar altında, nemâzların kazâlarını ödeyebilmek için, hergün, sabâh nemâzından başka, dört vakt nemâzın sünnetlerini kılarken, ilk kazâya kalmış nemâzı kazâ etmeği de, niyyet etmelidir. Böylece hergün, bir günlük nemâz kazâsı ödenmiş olur. Hem de, sünnet kılınmış olur.

- Allahü teala şefaatine kavuştursun inşallah -.

ali zeki osmanağaoğlu

Bütün bu nûrlar en son, toplandı bir hazînede,
ismi bu hazînenin: Abdülhakîm-i Arvâsî.

Gelince kalblere müceddid feyzi,
yetişdi her yerde, pekçok Velî.
 

dostluk

Kıdemli Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
5,663
Tepkime puanı
304
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul
efendihazretleri.jpg


HİCRET VE ÇİLE… İKİ DAMLA GÖZYAŞI NE GÜN İÇİN SAKLANIR?..

- Efendi Baba, Van'da iken Ermeniler basıyorlar şehri. Yıl 1914… Hükumet tahliye emri veriyor. 150 kişilik akrabalarıyla varlarını, yoklarını bırakıp terk ediyorlar yurtlarını…

Revandız, Erbil, Musul, Adana derken Eskişehir'e geliyorlar… Yolda yakınları bir bir vefat ediyor, toprağa serpe serpe geliyorlar. Öyle ki 5 yıl süren bu hicret sonunda 1919 yılında İstanbul'a 20 kişi varabiliyorlar…


İşte, Eskişehir'de bir camiye sığınıyorlar. Burada büyük oğulları Enver efendi de vefat ediyor. Kafilenin bütün ihtiyaçları Abdülhakim Efendi'nin omuzlarında. Bir de evlat acısı…


(Şimdi nakledeceğim gerçeği yüreğim bin parça, ellerim üşüyerek yazıyorum…)

- Efendi hazretleri o camide sabaha kadar oğulcuğunun cenazesi başında bekliyor… Cemaat sabah namazına gelsin de oğlumun cenazesini kaldırsın diye… Çünkü cenazeyi kaldıracak para yok …


O KİM İDİ BİLİYOR MUSUN?..

- Efendi Baba çok sevdikleri bir talebesine anlatmış…

- Eskişehir'de son paramız da bitti. Bütün kafilenin yemesi, içmesi, ihtiyaçları var… Secdeye vardım. Allahü tealaya yalvardım. Secdede iken cebime bir el girdiğini hissettim. Selam verdikten sonra elimi cebime attım. Baktım ki bir kese altın… O altınları koyan kimdi biliyor musun?

-…..

- İmam-ı Rabbani hazretleriydi… (miladi 1563-1624)… O altınlar İstanbul'a vardığımız gün bitti…

BENZERİ YAZILMAMIŞ KİTAB…

- Efendi Baba, buyururlardı ki, 'Kur'an-ı kerîmden ve hadis-i şeriflerden sonra en üstün kitap İmam-ı Rabbani'nin Mektubat kitabıdır…

Alem-i İslam'da Mektubat ayarında bir kitap daha yazılmamıştır…'

Büyük alim ve veli Seyyid Abdullah-ı Dehlevi 'kuddise sirruh' buyurdu ki; "İmam-ı Rabbani'yi ancak cennetlik olanlar sever, O'na ancak cehennemlik olanlar düşmanlık eder…"

(Habil amcalar Mektubatı herkes anlayıp, tercüme edemez. Al bu tercümeyi oku buyurup, bana o güzel elleriyle çok sevgili arkadaşları Hüseyin Hilmi Işık efendinin 'rahmetullahi teala aleyh' tercüme ettiği 'Müjdeci Mektublar' kitabını hediye etmişlerdi... O kitabı en az 40 kere okudum. Kütüphanemin en nadide köşesinde, bir tatlı yadigar olarak duruyor… Bu kitabın en arkasında mütercimi tarafından yazılan şiir, bir benzeri yazılmamış, belki de bundan sonra yazılamayacak güzellikte… www.hakikatkitabevi.com adresinden bu eşsiz hazineye ulaşılabilir… İmam-ı Rabbani hazretleri için en çok hoşuma giden tariflerden biri de Necip Fazıl'a ait: O'nun beyninin her atomu bir güneşti…)
 

dostluk

Kıdemli Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
5,663
Tepkime puanı
304
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul
Allah dostlarından “Abdülhakîm-i Arvâsî” hazretleri, Eyüp câmiinde vâzediyordu bir gün.

Cemaatten biri sordu:

- Efendim, Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri mi daha yüksektir? İmâm-ı Rabbânî hazretleri mi?

Abdülhakîm Efendi, "Abdülkâdir-i Geylânî" hazretlerini anlatmaya başladı.

Yüksek meziyetlerini saydı bir bir...


(Gavs-ül âzam, büyük bir Velî’dir. Kim çağırsa imdâdına yetişir. Onun bir duâsıyla ölüler hayata dönerdi. Kendi zamanındaki Evliyânın hepsinden yüksektir. Her Velî’ye feyizler, kıyamete kadar Onun kalbinden akıp gelir. Onu gören, Allahü teâlâ’ya hatırlardı. Sözleri hikmet saçardı. O vâzettiğinde, sözlerini "dört yüz kişi" yazardı.)

Abdülhakîm Efendi, bu şekilde anlatıyor, cemaat zevkle dinliyordu.

Bir saat sürdü vaaz.

Öyle ki, herkes “Abdülkâdir-i Geylânî” hazretlerine hayran oldu. Kalbler, Onun muhabbetiyle doldu. Ama birşeyi merak ediyorlardı:

“Acabâ “İmâm-ı Rabbânî” hazretlerini kaç saat anlatacak?” diyorlardı içlerinden.

Nihâyet sıra Ona geldi.

Ama fazla şey söylemedi Onun hakkında.

Tek cümleyle özetledi:

- Ama ben, “İmâm-ı Rabbânî”nin âşıkıyım!
 
Üst