Verda
Gales
- Katılım
- 9 Nis 2010
- Mesajlar
- 10,917
- Tepkime puanı
- 1,010
- Puanları
- 0
Fıkıh ile tasavvufu kıyas etmemin neresi abesle iştigaldir. Bugün fıkıh usulü diye bildiğiniz kaidelerin hadislerden kaynağını getirebilir misiniz? Ya da hadis usulünün hadisten kaynağını getirebilir misiniz? Tasavvuf dediğiniz gibi nefis terbiyesidir, İslam ahlakının ikâmesidir. Kur'an ve sünnet ışığında ikâme eden doğru yoldadır. Kur'an ve sünnete ters düşen uygulamalar olmuşsa tasavvuf ilminin suçu nedir? Bir muhaddis çıkıp cumhurun aksine kendine göre bir usül ortaya koyup tüm mevzu hadisleri sahih addetse hadis usulünü kaldırıp atmanız mı gerekir? Hadis kitaplarında zühd ve rikak başlığı altında verilen hadisler tasavvufun kaynaklarıdır. Ha birileri Kur'an ve sünnete ters düşecek nitelikte ekleme çıkarmalar yapmışsa bu onların sorunudur. Hangi ilim olursa olsun içerisine hatalı şeyler ilave edildiyse Kur'an ve sünnet ışığında cumhurun usulüne göre incelenip doğru olanları alınır , yanlış olanları bırakılır. Ne fıkıh , ne tefsir , ne fıkıh usulü , ne hadis usulü , ne de tasavvuf kaldırılıp kenara koyulabilecek ilimler değildir. Bunu yapabilmek için sadece Kur'an'ı alıp , Kur'an'daki Peygambere (s.a.v.) uymayı emreden âyetleri (hâşâ) kenara koymanız gerekir. Bu da mümkün değildir.
Diğer nokta velîler hakkında başka bir konuda keramet eksenli tartışmalar olmuş. Ben de diyorum ki o zaman Buhari'den Rikak bahsini çıkarın , İmam-ı Ahmed b. Hanbel'in Kitabü'z-Zühd'ünü kaldırın atın kenara. Daha bunun gibi birçok şey sayılabilir en belirginleri oldukları için örnek verdim. Uhdud ashabındaki gence dair hadisi yok sayın. Hepsi rivâyet nasıl olsa birilerine göre.. Burayı @mavikuş ve @ömerusta da okusun. Gıybet etmiş olmayalım.
Meselenin ilmi boyutuna gelince Allah (c.c.) dilediği kuluna , dilediği şekilde, dilediği zaman yardım etmeye muktedirdir. Peygamberlere yardım göndermediği bazı konularda mü'minlerde ihsanda bulunması mü'minlerin Peygamberlere (aleyhimüsselam) üstünlüğünden değil mertebelerinin büyüklüğü bakımından imtihanlarının daha fazla olmasındandır. Hz. İbrahim'i (a.s.) ateşe attıkları zaman Cebrail (a.s.)'ın yardımını kabul etmeyip direkt Allah'ın (c.c.) yardımına talip olması dikkat edilmesi gereken bir husustur. Bu noktada Hz. İbrahim (a.s.) Cebrail (a.s.)'dan yardım alsaydı (hâşâ) şirk koşmuş mu olacaktı? Bunun böyle olmadığını herkes çok iyi biliyor. Cebrail (a.s.)'da yardım etse aslında yardım eden Allah (c.c.) olacaktı. "Attığın zaman sen atmadın" meâlindeki âyeti biliyorsunuzdur. Bu noktadan hareketle hakiki müsebbibin yani kulların fiillerini yaratanın Allah (c.c.) olduğuna iman edildiği vakit (edilmesi de gerekir) bir velînin keramet sahibi olabileceğini düşünmek hangi akla göre şirktir? Ha bunu düşünen meydana gelen hadisenin aslen veli kimse tarafından cereyan ettiğini düşünüyorsa hakiki müsebbibi görmediği görmezden geldiği için şirk koşmuş olur. Tersine düşünüldüğünde bu düşüncedeki kimse veli kimsenin sadece bir sebep olduğuna hakikatte ilgili fiili yaratanın Allah (c.c.) olduğuna iman ediyorsa bu da tevhidden gayri bir tutum değildir. Son olarak İbn-i Teymiyye'nin talebesi İbn-i Kesir'in tefsirinden (rahmetullahi aleyhima) bir kıssa aktaralım. Şimdi size göre İbn-i Kesir'in (r.h.) durumu nedir onu da vicdanlarınıza havale ediyorum vesselam..
Tasawufu savunan insanların bir çoğu aslında ne tasawufun tarihini ve içeriğini tam anlamıyla bilirler ne de birebir içine girmişlerdir. Tasawufla ilgili yazabileceğim inanın çok şey mevcuttur fakat bu başlık onun yeri değil. Son olarak söyleyeceğim ise İslamı pasifleştirip önüne geçen herşey yok hükmündedir !!