RedveKabul ile Röportaj

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Bu kadar doğru söze katılmamak elde değil.
Bir de ben soru sorayım o zaman Kuran ve Sünnet ışığın da hakk olan mezheplere ve tasavvufa olan reddinizin kaynağı nedir?
Sakın Kuran demeyin asla Kuran tasavvufu inkar etmemiştir.

Mezheplere karşı olduğumu da nereden çıkardınız, yok öyle birşey. Benim itirazım şunadır, 4 mezhebin hepsi hak diyoruz fakat bir meseleyi araştırırken bir başka mezhebin bir konu hakkında daha isabetli hüküm verdiğine kanaat getirdiğimizde bununla amel etmeyi sapıklık olarak niteliyoruz, neden? Eğer hepsi hak ise ve taklit bütün mezhep imamlarınca şiddetle reddedilmiş ise ve kişi araştırarak daha isabetli görüşü benimsemişse bunun neresi yanlış? Bir mezhep imamının bütün konularda en doğru görüşe isabet ettiğini iddia etmek mümkün müdür?

Tabi ezber yaşam kolay yaşamdır, bu yolun biraz zorlu ve meşakkatli olması bu tip insanları kolaya talip olmaya itiyor.
Velhasıl; Mezhepte taassup meşrepte cehalet acilen izale edilmesi gereken bir hastalıktır.

Tasavvufa gelince, Tasavvuf bilgi temelini her ne kadar Kuran ve Sünnete dayandırdığını ve keşfi bilgiyi yani Allah'ın vasıtasız olarak Sufinin/Şeyhin kalbine ilham ve ilka ile aktarmasını ikinci planda olduğunu iddia etse de mevcut koskoca Tasavvuf külliyatı bunun böyle olmadığının en büyük kanıtıdır. Bunun dışında Tasavvuf İslamın bir takım kavramlarına mesela; tevbe, zikir, istiğfar, dua vs sahiplenmiş ama bunları aslına uygun değil kendi inanç sistemi bütünlüğü içerisinde tamamen tahrif ettiğini görüyoruz.

Ayrıca ne Kuran ne Sünnet ne de İslami hiç bir ekol "Bu Şeriat, şu hakikat, şu marifet" şeklinde bir nitelemeye gitmemiştir. Bütün bunlar ve daha birçok husus Tasavvuf'un İslam'dan ayrı kendisine münhasır bir dünya görüşü olan ve İslam'dan tamamen ayrı bir dindir bana göre. Belki bunu ağır bulanlar olabilir katılır veya katılmazsınız ama benim düşüncem budur.


 

cihad38

Profesör
Katılım
4 Nis 2013
Mesajlar
1,087
Tepkime puanı
18
Puanları
0
İslam'dan tamamen ayrı bir dindir bana göre
bu sözlerinin hesabını vereceğini hiç düşündün mü? ya iftira atıyorsan, ya bu iftiranın sana,bana, ona göresi olmazsa,düpedüz milyonlarca müslümanı bu sözünle kafir ilan ettin, bunun vebalinin olmayacağını ve basit bir forum sitesinde Allah'ın unutacağını mı sandın.? o halde ilk önce Allah'a imanını gözden geçirmelisin,
çünkü Allah zerre kadar şerrinde hesabını soracak.
benim sorum da şu olsun;görülüyorki hem yaşadığın kasabada,şehirde, hem ülkende,hemde islam medeniyeti içinde parmakla sayılacak kadar az sayıda olmanız sizi hiç yalnız hissettirmiyor mu?ehli sünnet velcemaat çizgisinden hariç bir yol tutmaya çalışmanızı hangi aydın alime borçlunuz,..?
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Sevgili RedveKabul, seni en çok etkileyen bir ayet veya sure var mı ? hani olur ya bazen kendine dönüp yaşamla ilgili düşünce sancıları çekersin ve bu esnada okuduğun bir ayet içini ferahlatıp sorularının cevabı olur buna okuduğun bir kitap, duyduğun bir söz veya izlediğin bir filim vb. ekleyebilirsin..

Var olmaz mı. Bazen ümitsizliğe kapıldığımda ya da kendimi çok kötü hissettiğimde beni kendime getiren ayet şudur;

De ki: "Benim namazım da, her türlü ibadetlerim de, hayatım da ölümüm de hep Rabbülalemin olan Allah’a aittir. Eşi ortağı yoktur O’nun. Bana verilen emir budur. O’na ilk teslim olan da benim. En’am 162.163.

Demek ki her şey O'nun ve her şey O'nun içindir, gerisi boş. Bu bana tarifi imkansız büyük bir motivasyon ve güven veriyor.

Benim dönüm noktam merhum Seyyid Kutup'un Yoldaki İşaretler adlı kitabıdır. İlk yarayı burada aldım ve sonrası geldi. Merhumun bendeki yeri başkadır. Onun eserlerini her okuyuşumda imanımdan şüpheye düşer ve tekrar tekrar gözden geçirme ihtiyacı hissederim, hala. Hiç unutmam, o zamanlar turizm ile uğraşıyordum hani namaz yok niyaz yok malum turizm işte kaptırmışız kendimizi o depdebeli hayata. Bir gün internette tevafuk işte merhumun Yoldaki İşaretler kitabı ile ilgili çok övücü yorumlar okudum nedendir bilmem almaya karar verdim, ilk okuduğumda bitmiştim, riya olmasın camiye koştum namaz kıldım ve ben böyle bir namazı daha sonra hiç kılamadım, gözyaşları içinde Rabbimden beni doğru yola ulaştırması için dua ettim. O atmosferi, o anki ruh halimi anlatamam sizlere. Maddi açıdan çok güzel getirisi olan ve konforlu bir hayat sunan bu mesleği bırakmaya ve geçmişe bir çizgi çekmeye işte o an karar vermiştim.

Neyse, "hayatımı yazsam roman olurdu"ya dönmeye başladı uzatmayayım en iyisi :D
 

maksut ibrahim

Kıdemli Üye
Katılım
6 Kas 2009
Mesajlar
5,889
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Ramazan iyi gidiyor hamdolsun ilk 3 gün biraz baş ağrısı sıkıntılarım oldu ama atlattık çok şükür.


Bende de ilk günleri bas agrisi oldu tanidigin birisi gece kalkinca cay ic dedi bende cay ictim

bir daha basim agrimadi. Ramazan öncesi sabahlari cay iciyordum gece de cay icmeyince

bas agrisi yapiyormus
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
utangaç bir insanmışsınız. şaşırdım.

kendine örnek aldığın , beğendiğin sahabe? niçin..

Elbette sahabelerin hepsinde bizim için örnekler vardır, hepsinin kendisine göre diğerlerinden farklı olarak öne çıkan bir yönü, özelliği vardır ancak Musab b. Umeyr bende bir başka duruyor be kardeşim.

Hatırlayın, zengindi, varlıklı bir ailenin çocuğuydu, çok güzel ve ipekten elbiseler giyerdi, güzel kokular sürünürdü, yakışıklıydı. Sonra ne olduysa birşey oldu ve Resulün yolunu seçti, la İlahe İllallah dedi ve işte böylece büyük değişim başladı. Annesinin kendisine sunduğu zengin hayatı elinizi tersiyle itip son nefesine kadar yoksulluk içinde yaşadı. Öldüğünde yanında olan Peygamberimizin "başını örterken ayakları açılıyor, ayaklarını kapatırken de başı açığa çıkıyordu" dediği cennet mekan Umeyr. SubhanAllah! ne ibretlik bir hikayesi vardır. Allah beni kendisine komşu etsin inş. En çok görmeyi arzuladığım ve merak ettiğim sahabelerden biridir.
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
bu sözlerinin hesabını vereceğini hiç düşündün mü? ya iftira atıyorsan, ya bu iftiranın sana,bana, ona göresi olmazsa,düpedüz milyonlarca müslümanı bu sözünle kafir ilan ettin, bunun vebalinin olmayacağını ve basit bir forum sitesinde Allah'ın unutacağını mı sandın.? o halde ilk önce Allah'a imanını gözden geçirmelisin,
çünkü Allah zerre kadar şerrinde hesabını soracak.
benim sorum da şu olsun;görülüyorki hem yaşadığın kasabada,şehirde, hem ülkende,hemde islam medeniyeti içinde parmakla sayılacak kadar az sayıda olmanız sizi hiç yalnız hissettirmiyor mu?ehli sünnet velcemaat çizgisinden hariç bir yol tutmaya çalışmanızı hangi aydın alime borçlunuz,..?

bana kızdığını biliyorum abi ama... ne diyeyim

Geleneksel İslam anlayışından sıyrılıp selef akidesi ile ilk tanıştığımda açıkçası bu konu beni çok rahatsız ediyordu. Öyle ya madem hak bizim katımızda ve hakiki İslamı (fırka-i naciye (!) :swoon: biz temsil ediyorduk o halde neden biz azınlıkta diğerleri çoğunluktaydı? Fakat buna da bir çözüm bulmuştu abilerimiz; guraba hadisi :). Guraba hadisinde bulduk teselliyi. İşte onlar hep azınlıkta olacaktır, iman edenler az olacaktır vs fakat daha sonra selefilerden kopuş ve gerçek İslam ile tanışınca artık azınlık olmuş çoğunluk olmuş bunların hiç bir önemi yoktu. Elimizde şaşmaz tek hakikat olan Kuran olduktan sonra ne işimiz olurdu azınlıkla çoğunlukla. Vay efendim koskoca ulema şöyle demiş, falancı zat-ı muhterem böyle demiş... Kuran'ın yanında bunların ne önemi olabilirdi, varsın desinler Allah ne demiş biz ona bakarız. Dini Allah'a has kılmanın gereği de zaten bu değil midir?
 

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs
Zarif üslübundan dolayı severiz kendilerini.Allah aile ve efradınıza sağlık ve güzellik ihsan eylesin.

Belki sorulmuş bir soru olabilir.Nacizane ben de sorayım.Neden mahlas olarak RedveKabul kelimelerini kullanıyorsunuz.Hem red hem de kabül.Aynı an da iki zıt kelime.Sanırım kendiniz ile barışık değilsiniz.Latife tabi. : )

Lakin merak ediyorum,neden RedVeKabul.
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Zarif üslübundan dolayı severiz kendilerini.Allah aile ve efradınıza sağlık ve güzellik ihsan eylesin.

Belki sorulmuş bir soru olabilir.Nacizane ben de sorayım.Neden mahlas olarak RedveKabul kelimelerini kullanıyorsunuz.Hem red hem de kabül.Aynı an da iki zıt kelime.Sanırım kendiniz ile barışık değilsiniz.Latife tabi. : )

Lakin merak ediyorum,neden RedVeKabul.

Allah razı olsun sevgili Zarif kardeşim, teşekkür ederim duanıza da amin diyorum. Zaman zaman biz de üslubumuzu bozabiliyoruz maalesef, bu Ramazan buna bir vesile olsun da bundan sonra hiç bozmayalım inş.

Kısaca RedveKabul; tüm ilahların reddi ve bir ilahın kabulü = la-ilahe illallah
 

korbakor53

Doçent
Katılım
7 Ara 2012
Mesajlar
556
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Almanların geneli itibariyle İslama müslumanlara bakışları nasıldır? haliyle 50 senedir insanımız oralarda.
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
en sevdiğiniz şarkı,ilahi,kaside vs. hangisidir.
 

cahid

Kıdemli Üye
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
6,094
Tepkime puanı
1,417
Puanları
113
Konum
Muamma...!
bana kızdığını biliyorum abi ama... ne diyeyim

Geleneksel İslam anlayışından sıyrılıp selef akidesi ile ilk tanıştığımda açıkçası bu konu beni çok rahatsız ediyordu. Öyle ya madem hak bizim katımızda ve hakiki İslamı (fırka-i naciye (!) :swoon: biz temsil ediyorduk o halde neden biz azınlıkta diğerleri çoğunluktaydı? Fakat buna da bir çözüm bulmuştu abilerimiz; guraba hadisi :). Guraba hadisinde bulduk teselliyi. İşte onlar hep azınlıkta olacaktır, iman edenler az olacaktır vs fakat daha sonra selefilerden kopuş ve gerçek İslam ile tanışınca artık azınlık olmuş çoğunluk olmuş bunların hiç bir önemi yoktu. Elimizde şaşmaz tek hakikat olan Kuran olduktan sonra ne işimiz olurdu azınlıkla çoğunlukla. Vay efendim koskoca ulema şöyle demiş, falancı zat-ı muhterem böyle demiş... Kuran'ın yanında bunların ne önemi olabilirdi, varsın desinler Allah ne demiş biz ona bakarız. Dini Allah'a has kılmanın gereği de zaten bu değil midir?


Burada selefîlerden kopuşla birlikte gerçek İslam'la tanıştığınızı ifade etmişsiniz eğer doğru anladıysam. Bunu biraz açar mısınız? Ya da daha net iki soru sorayım. Selefîlerde yanlış olarak gördüğünüz itikâdî ya da amelî noktalar neler? Tam tersinden bakıldığında tanıştığınız gerçek İslam'la selefîler arasındaki farklılıklar nelerdir? Bu sorularımı uygun bir vaktinizde örneklendirerek cevaplarsanız sizi daha iyi tanımış olacağımızı düşünüyorum.
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
@RedveKabul sorular bi hayli birikmiş =)
 

ehlinimet

Asistan
Katılım
7 Ocak 2013
Mesajlar
409
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Tasavvufa gelince, Tasavvuf bilgi temelini her ne kadar Kuran ve Sünnete dayandırdığını ve keşfi bilgiyi yani
Allah'ın vasıtasız olarak Sufinin/Şeyhin kalbine ilham ve ilka ile

aktarmasını ikinci planda olduğunu iddia etse de mevcut koskoca Tasavvuf külliyatı bunun böyle olmadığının en büyük kanıtıdır. Bunun dışında Tasavvuf İslamın bir takım kavramlarına mesela;
tevbe, zikir, istiğfar, dua vs sahiplenmiş ama bunları aslına uygun değil kendi inanç sistemi bütünlüğü içerisinde tamamen tahrif ettiğini görüyoruz.

Ayrıca ne Kuran ne Sünnet ne de İslami hiç bir ekol "Bu Şeriat, şu hakikat, şu marifet" şeklinde bir nitelemeye gitmemiştir. Bütün bunlar ve daha birçok husus Tasavvuf'un İslam'dan ayrı kendisine münhasır bir dünya görüşü olan ve İslam'dan tamamen ayrı bir dindir bana göre. Belki bunu ağır bulanlar olabilir katılır veya katılmazsınız ama benim düşüncem budur.


Çok deliliz ve iftira dolu bir cevap olmuş.Hem tasavvuf külliyatından bahsedip hep tasavvufu din olarak kabul etmek tezat değil mi?
Şimdi bu din meselesin de bir noktayı açmalıyım.Kimi sözde tarikat ehli sapık inanç düşünceleri ve bazı gayri islami figürler ile zamanımızın ahir zaman oluşu ile kendilerine yol bulmuş ortalığı ifsad etmişlerdir.
Hakikat ehli bilir ki tasavvufun Kuranı yaşama ve anlama metodu olduğunu sövene dilsiz dövene elsiz kimseye zararı olmayan Allah gördüğü için kimsenin olmadığı yerde de nefsini muhafaza edebilmeyi ilke edinmiş bir hayat tarzıdır.
Zamanımız da molla kasımların sayısı artmış Yunusları eleştirip duruyor.Tasavvufta iki ayrı duruma dikkatinizi çekmek isterim.
1-Şeyh şeytanları
2-Hakkın kulları.
Şeyh şeytanlarına bakıp hepsini toptan red etmek sahte paraların da olduğu bu dünya da gerçek para yook demek kadar abes olur.Siz siz olun İslam büyüklerinin tam ittifak için de oldukları tasavvufu inkar etmeyin.Bu da bizim acizane tavsiyemiz.Uyan uyar uymayan kendi bilir.
 

Fakr

Profesör
Katılım
10 Ocak 2013
Mesajlar
449
Tepkime puanı
25
Puanları
28
Selam Redvekabul

Bir mesajınızda üç farklı ekol sürecini yaşadığınızdan/geçtiğinizden bahsediyorsunuz...

Bu süreçler ekol olarak mı yoksa ekolün içindeki cemaat şeklinde mi olmuştur?

Bu süreçte mensupu olduğunuz ekolün(veya cemaatin) yorumları üzerinden giderken diğer tarafları eleştirmedeki üslubunuz nasıldı?Nasıl bir tavır sergiliyordunuz?

İlk ekolünüz(veya cemaatiniz) ile genellikle barışık olmayan diğer ekol(veya cemaat) mensupları gibi düşünmeye başladığınızda ilk ekolünüzdeki arkadaşlarınızdan nasıl tepkiler aldınız?

Şimdi ise başka bir ekolün(veya cemaatin) mensubusunuz.Yarın bu ekoldende(cemaattende) vazgeçecek misiniz?(Lütfen Kur'an söylemi anlamında değerlendirmeyin.Çünkü bahsettiğiniz iki ekolde Kur'an'ı yok saymıyorlar.Sıralama demeyecegim yine ortalık karışacak! =) )

Bu vazgeçişlerdeki kriterleriniz nedir?


Şİmdilik bu kadar diyelim...

Selametle...
 

cahid

Kıdemli Üye
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
6,094
Tepkime puanı
1,417
Puanları
113
Konum
Muamma...!
Bu söylediğiniz yaşamın ta kendisi olan dinin/islamın bir ilkesidir !!

Şiilere göre Mut'a nikahı câizdir. (Bize göre değildir tabii) Bu mesele amele' taalluk eden fıkhî bir meseledir yani fıkıh ilminin kapsamına girer değil mi? "İyisi mi biz gidip fıkıh ilmini de rafa kaldıralım.. Herkes dinini Kur'an ve hadislerden anladığına göre yaşasın. Tabii bunu yaparken ben Kur'an'ı kendim tercüme edeceğim diyenler de olacaktır olmuştur da. Hadislerin de uydurma mı zayıf mı sahih mi olduğuna bakılmaksızın ben duyup gördüklerime uyarım diyenler de çıkabilir" bu şekilde tüm meselenin içinden çıkmış oluruz değil mi?
 

ehlinimet

Asistan
Katılım
7 Ocak 2013
Mesajlar
409
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Bu söylediğiniz yaşamın ta kendisi olan dinin/islamın bir ilkesidir !!

Biz de bunu anlatmaya çalışıyoruz.Anlayabilene tasavvufun İslam ile bir ve bütün olduğunu İslamın en güzel şekil de yaşanabilme ilmi olduğudur.
Tasavvuf=Şeriatte inanılması gereken hükümlere yakin hasıl olmasıdır.
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0


Şiilere göre Mut'a nikahı câizdir. (Bize göre değildir tabii) Bu mesele amele' taalluk eden fıkhî bir meseledir yani fıkıh ilminin kapsamına girer değil mi? "İyisi mi biz gidip fıkıh ilmini de rafa kaldıralım.. Herkes dinini Kur'an ve hadislerden anladığına göre yaşasın. Tabii bunu yaparken ben Kur'an'ı kendim tercüme edeceğim diyenler de olacaktır olmuştur da. Hadislerin de uydurma mı zayıf mı sahih mi olduğuna bakılmaksızın ben duyup gördüklerime uyarım diyenler de çıkabilir" bu şekilde tüm meselenin içinden çıkmış oluruz değil mi?




Biz de bunu anlatmaya çalışıyoruz.Anlayabilene tasavvufun İslam ile bir ve bütün olduğunu İslamın en güzel şekil de yaşanabilme ilmi olduğudur.
Tasavvuf=Şeriatte inanılması gereken hükümlere yakin hasıl olmasıdır.



Fıkıh ile tasawufu kıyas etmeniz abesle iştigaldir ki fıkıh; İslam hukukunun oluşması ve uygulanabilmesi için olmazsa olmaz bir ilimdir. Tasawuf ise İslamı referans alarak nefs terbiyesini de tek eline alıp mistik anlamda ihtisaslaşan bambaşka bir görüşler dünyası olmuştur, mebde ve mead süreci mutlaka ele alınmalıdır. Ki tasawufa girmeyenin nefsini terbiye edemiyeceğini söylemek durumun vehametini özetler sanırım !!
 

cahid

Kıdemli Üye
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
6,094
Tepkime puanı
1,417
Puanları
113
Konum
Muamma...!
Fıkıh ile tasawufu kıyas etmeniz abesle iştigaldir ki fıkıh; İslam hukukunun oluşması ve uygulanabilmesi için olmazsa olmaz bir ilimdir. Tasawuf ise İslamı referans alarak nefs terbiyesini de tek eline alıp mistik anlamda ihtisaslaşan bambaşka bir görüşler dünyası olmuştur, mebde ve mead süreci mutlaka ele alınmalıdır. Ki tasawufa girmeyenin nefsini terbiye edemiyeceğini söylemek durumun vehametini özetler sanırım !!

Fıkıh ile tasavvufu kıyas etmemin neresi abesle iştigaldir. Bugün fıkıh usulü diye bildiğiniz kaidelerin hadislerden kaynağını getirebilir misiniz? Ya da hadis usulünün hadisten kaynağını getirebilir misiniz? Tasavvuf dediğiniz gibi nefis terbiyesidir, İslam ahlakının ikâmesidir. Kur'an ve sünnet ışığında ikâme eden doğru yoldadır. Kur'an ve sünnete ters düşen uygulamalar olmuşsa tasavvuf ilminin suçu nedir? Bir muhaddis çıkıp cumhurun aksine kendine göre bir usül ortaya koyup tüm mevzu hadisleri sahih addetse hadis usulünü kaldırıp atmanız mı gerekir? Hadis kitaplarında zühd ve rikak başlığı altında verilen hadisler tasavvufun kaynaklarıdır. Ha birileri Kur'an ve sünnete ters düşecek nitelikte ekleme çıkarmalar yapmışsa bu onların sorunudur. Hangi ilim olursa olsun içerisine hatalı şeyler ilave edildiyse Kur'an ve sünnet ışığında cumhurun usulüne göre incelenip doğru olanları alınır , yanlış olanları bırakılır. Ne fıkıh , ne tefsir , ne fıkıh usulü , ne hadis usulü , ne de tasavvuf kaldırılıp kenara koyulabilecek ilimler değildir. Bunu yapabilmek için sadece Kur'an'ı alıp , Kur'an'daki Peygambere (s.a.v.) uymayı emreden âyetleri (hâşâ) kenara koymanız gerekir. Bu da mümkün değildir.

Diğer nokta velîler hakkında başka bir konuda keramet eksenli tartışmalar olmuş. Ben de diyorum ki o zaman Buhari'den Rikak bahsini çıkarın , İmam-ı Ahmed b. Hanbel'in Kitabü'z-Zühd'ünü kaldırın atın kenara. Daha bunun gibi birçok şey sayılabilir en belirginleri oldukları için örnek verdim. Uhdud ashabındaki gence dair hadisi yok sayın. Hepsi rivâyet nasıl olsa birilerine göre.. Burayı @mavikuş ve @ömerusta da okusun. Gıybet etmiş olmayalım.

Meselenin ilmi boyutuna gelince Allah (c.c.) dilediği kuluna , dilediği şekilde, dilediği zaman yardım etmeye muktedirdir. Peygamberlere yardım göndermediği bazı konularda mü'minlerde ihsanda bulunması mü'minlerin Peygamberlere (aleyhimüsselam) üstünlüğünden değil mertebelerinin büyüklüğü bakımından imtihanlarının daha fazla olmasındandır. Hz. İbrahim'i (a.s.) ateşe attıkları zaman Cebrail (a.s.)'ın yardımını kabul etmeyip direkt Allah'ın (c.c.) yardımına talip olması dikkat edilmesi gereken bir husustur. Bu noktada Hz. İbrahim (a.s.) Cebrail (a.s.)'dan yardım alsaydı (hâşâ) şirk koşmuş mu olacaktı? Bunun böyle olmadığını herkes çok iyi biliyor. Cebrail (a.s.)'da yardım etse aslında yardım eden Allah (c.c.) olacaktı. "Attığın zaman sen atmadın" meâlindeki âyeti biliyorsunuzdur. Bu noktadan hareketle hakiki müsebbibin yani kulların fiillerini yaratanın Allah (c.c.) olduğuna iman edildiği vakit (edilmesi de gerekir) bir velînin keramet sahibi olabileceğini düşünmek hangi akla göre şirktir? Ha bunu düşünen meydana gelen hadisenin aslen veli kimse tarafından cereyan ettiğini düşünüyorsa hakiki müsebbibi görmediği görmezden geldiği için şirk koşmuş olur. Tersine düşünüldüğünde bu düşüncedeki kimse veli kimsenin sadece bir sebep olduğuna hakikatte ilgili fiili yaratanın Allah (c.c.) olduğuna iman ediyorsa bu da tevhidden gayri bir tutum değildir. Son olarak İbn-i Teymiyye'nin talebesi İbn-i Kesir'in tefsirinden (rahmetullahi aleyhima) bir kıssa aktaralım. Şimdi size göre İbn-i Kesir'in (r.h.) durumu nedir onu da vicdanlarınıza havale ediyorum vesselam..

64 — Biz, hiç bir peygamberi Allah'ın izniyle itaat edilmekten başka bir gaye ile göndermedik. Onlar kendi*lerine yazık ettikleri zaman, sana gelip Allah'tan mağfiret dileseler ye peygamberleri de onlara mağfiret dileseydi elbette Allah'ı Tevvâb ve Rahim olarak bulacaklardı.
65 — Hayır, Rabbina andolsun ki; aralarında çekiş*tikleri şeylerde seni hakem ta'yin edip sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan İftendilerini tamamen teslim etmedikçe îmân etmiş olmaz*lar,

Peygamber'e İtaat Etmedikçe Mü'min Olamazsınız.


Allah Teâlâ: «Biz, hiçbir peygamberi itaat edilmekten başka bir gaye ile göndermedik.» buyuruyor ki; peygamberi kimlere göndermişse onların bu peygambere itaat etmesini farz kılmıştır. «Allah'ın izniy*le...» kısmı hakkında Mücâhid şu açıklamayı getirir: Benim iznim ol*madan hiç kimse ona itaat etmez. Yani benim, îmâna muvaffak kıldık*larım dışında hiç kimse ona itaat etmez. Bu âyet: «Hani Allah size va'-dinde doğru çıkmıştı da O'nun izni ile onları doğruyordunuz.» (Âl-i İm-rân, 152) âyeti gibidir. Yani bu, O'nun emri, takdiri, dilemesi ve sizi onlara musallat kılmasıyladır.
Allah Teâlâ : «Onlar kendilerine yazık ettikleri zaman, sana gelip Allah'tan mağfiret dileseler ve peygamberleri de onlara mağfiret dile*seydi elbette Allah'ı Tevvâb ve Rahîm olarak bulacaklardı.» buyurarak isyan edenleri ve günahkârları doğru yola İletiyor. Onlara gösterdiği yol şudur: Onlardan bir hatâ ve isyan vuku' bulduğu zaman, Allah Rasû-lüne gidip onun katında Allah'tan mağfiret dileyecek, Allah Rasûlün-den kendileri için Allah'tan bağışlama dilemesini isteyeceklerdir. îşte böyle yaptıkları takdirde Allah Teâlâ onların tevbelerini kabul edecek, onlara acıyacak ve onları bağışlayacakdır. Bunun için Allah Teâlâ : «Elbette Allah'ı Tevvâb ve Rahîm olarak bulacaklardı.» buyurmuştur.
İçlerinde eş-Şâmil isimli eserin müellifi Şeyh Ebu Nasr îbn es-Sab-bâğ'ın bulunduğu bir grup âlim Utbâ'dan şu meşhur hikâyeyi naklederler ; Utbâ şöyle anlatmıştır : Hz. Peygamber (s.a.) in kabri yanında otu*ruyordum. Bir bedevî gelerek: Selâm sana ey Allah'ın Rasûlü, Allah Teâlâ'nm : »Onlar kendilerine yazık ettikleri zaman, sana gelip Allah'*tan mağfiret dileseler ve peygamberler de onlara mağfiret dileseydi el*bette Allah'ı Tevvâb ve Rahîm olarak bulacaklardı.» buyurduğunu işit*tim. İşte günâhlarımdan mağfiret dileyerek ve Rabbıma benim hakkım*da şefaatte bulunmanı isteyerek sana geldim, dedi ve şu şiiri söyledi:
«Ey yeryüzündeki efendilerin en hayırlısı ve en büyüğü; onların güzel kokularıyla yeryüzünün alçak ve yüksek yerleri hep güzelleşmiş*tir.
Senin bulunduğun kabre benim nefsim feda olsun. Orada iffet, ora*da cömertlik ve şeref vardır.»
Sonra Bedevi ayrılıp gitti ve bana bir uyku hali geldi. Rü'yâmda Hz. Peygamberi (s.a.) gördüm. Şöyle buyurdular: Ey Utbâ, Bedevi'ye var ve Allah'ın kendisini bağışladığını ona müjdele.
Allah Teâlâ: «Hayır, Rabbına andolsun ki; aralarında çekiştikleri şeylerde; seni hakem ta'yîn etmedikçe îmân etmiş olmazlar.» buyurarak kendi şerefli, mukaddes zâtına yemînle ifâde buyuruyor ki, bütün iş*lerde Allah Rasûlünü hakem ta'yîn etmedikçe hiç kimse gerçekten îmân etmiş olmaz. Onun verdiği hüküm gizli ve açık her zaman bağlanılması vâcib olan hak ve gerçektir. Bunun içindir ki, Allah Teâlâ : «Sonra hak*larında verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan ken*dilerini tamamen teslim etmedikçe îmân etmiş olmazlar.» buyurmuş*tur. Yani seni hakem ta'yîn ettiklerinde; içlerinden sana itaat ederler. İçlerinde senin verdiğin hükme karşı herhangi bir sıkıntı duymazlar. İç ve dışlanyla bu hükme uyarlar. Bir karşı koyma, bir müdâfaa ve mü*nâkaşa olmaksızın bütünüyle bu hükme teslim olurlar. Nitekim bir ha-dîs-i şerifte şöyle Duyurulmuştur: Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki; arzusu benim getirdiğime tâbi olmadıkça hiç biriniz gerçekten îmân etmiş olmaz. (Nisa Suresi)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst