Peygamberimiz hiç “Ölülerinize Yasin okuyun.” demiş midir?

ihvan23

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
3,539
Tepkime puanı
220
Puanları
0
Cenaze defnedildikten sonra hemen dağılmayıp bir deve kesip etini parçalayacak kadar bir zaman yanında bekleyip okumak müstehaptır. (Fetevayı hindiye c.1 s.166 – Tahtavi s.508)
Defnedildikten sonra yedinci güne kadar her gün sadaka vermek müstehaptır.
Sadaka vermeye kudreti yoksa iki rekat namaz kılar. Her rekatta fatihadan sonra bir Ayetül kürsi, on defa tekasür süresi okur ve meyyitin ruhuna hediye eder.(Mecmiul adab s.241- Tahtavi s.509) Hem sadaka verip ve hem de bu namazı kılması daha iyi olur. Kuranı Kerim hatmi ve kelime i tevhid hatmi okuyup bağışlamak da güzeldir.
 

ihvan23

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
3,539
Tepkime puanı
220
Puanları
0
vehhabiler inanmıyormuş.mezhepsizler inanmıyormuş inanmasın....................bizde onlara zaten okumuyoruz.........
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,940
Tepkime puanı
2,067
Puanları
113
Konum
Mars


Sünnetle amel etmenin önemini ve gerekliliğini savunan ile Peygamberi hayatının dışına iten, klişe olacak ama, onu postacı konumuna indirgeyen birileriyle konuşmak, tartışmak ve münazara etmek abesle iştigaldir, boştur. Onun için kusura bakma lütfen.

Sana çok güzel iki kelime ederdim ama sen ölülere yasin okunmasını kabul etmiyorsun :)
Peygamberi kim postacı yaptığı az yukarıda yazdığın iletilerde çok net belli oluyor azıcık hardal tanesi kadar aklını kullan bu mukallitlik neden? Kaçmak için böyle bahane kullanman çok yersiz forumda senin gibi düşünmeyen kişiler ile münazara ve tartışmaya devam edebilirsin onlar seni rahatsız etmiyor dimi :)

Kusura bakılacak bir kişi olduğunda kusura bakmam sen hiç merak etme
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
ihvan23 delil istiyoruz delil. Bırak şimdi bilmem kaçıncı derecedeki kaynaklardan yorumlar getirmeyi.

Kuran'da var mı?
Hadis var mı? Varsa nerede?

Getir de görelim şunları.
 

ihvan23

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
3,539
Tepkime puanı
220
Puanları
0
ne söylesek nafile...KALP MÜHÜRLENMİŞ..............Soru
Ölünün arkasından hayır, dua ve iyilik olarak neler yapılabilir? Yasin suresi ve başka hangi dualar ölünün kabir azabını hafifletmek için okunmalıdır?

Sorunun Detayı
Ölünün arkasından hayır, dua ve iyilik olarak neler yapılabilir? Yasin suresi ve başka hangi dualar ölünün kabir azabını hafifletmek için okunmalıdır?

Cevap
Hayatta iken yaptıklarının, vefatından sonra kişinin kendisine ulaşacağını ifade ve hayatta iken hayır yapmaya teşvik eden pek çok hadis-i şerif vardır.(1) Peygamber Efendimiz (s.a.v)
"İnsan ölünce (salih) ameli kesilir. Ancak üç amel (in sevabı) kesilmez: Sadaka-i câriye (kamuya yararlı sadaka), faydalanılan bir ilim ve arkasında kendisine dua edecek hayırlı bir çocuk bırakmak."(2)
buyurarak buna işaret etmiştir. Ebû Hureyre'den rivâyet edilen hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v) amellerin sayısını (sadaka-i cariyeyi tafsil etmek suretiyle) çoğaltarak:
"Mü'min'e ölümünden sonra amel ve hasenatından ulaşacak şey: Öğretip yaydığı ilim, bıraktığı salih evlat, miras bıraktığı Mushaf, yaptığı mescit, yolcu için yaptığı ev, akıttığı ırmak ve sağlığında malından verdiği sadakadır."(3)
buyurmuşlardır. Başka bir hadisin ifadesiyle;
"Ölüyü (mezara kadar) üç şey takip eder: Ailesi, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri bâki kalır. Ailesi ve malı geri döner, ameli kendisiyle bâki kalır."(4)
Bu ve benzeri(5) hadis-i şeriflerden de anlaşılacağı üzere insan, dünyada iken kendisinin yaptığı veya başkalarının yapmasına vesile olduğu amellerden istifade edecektir. Zaten bunda alimler de ittifak etmişlerdir.(6) Fakat kişinin ölümünden sonra başkalarının kendisi için yapacakları iyi işlerin sevabının veya bunlardan hangisinin ulaşıp ulaşmayacağı konusunda ihtilaf edilmiştir.
Mu'tezile mezhebi, ölüye dirilerin yaptıkları hiç bir şeyin fayda vermeyeceğini iddia eder.(7) Onlar iddialarına delil olarak da
"İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur."(8)
"Siz, ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz."(9) ve
"Herkesin kazandığı hayrın sevabı kendine, yaptığı fenalığının zararı da yine kendinedir."(10)
gibi ayetleri gösterirler. Halbuki Ehl-i Sünnet alimlerinin hepsi, hangi amelin fayda verip, hangisinin fayda vermeyeceği meselesinde ihtilaf etmişler ise de, ölüye başkalarının yapacağı amellerin fayda vereceği hususunda ittifak etmişlerdir. Çünkü bu konuda, bazı amel ve iyiliklerin fayda vereceğine dair, apaçık ayet ve hadisler vardır. Mesela, dua ve istiğfarın faydalı olacağına
"Onlardan, sonra gelenler şöyle derler: Ey Rabbimiz, bizi ve bizden önce imanla geçmiş olan kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma."(11)
ayet-i kerimesi delalet etmektedir. Bu ayet-i kerimede Cenab-ı Hak, daha önce iman edip de göçmüş olan kardeşleri için istiğfar eden mü'minleri övmüştür. Eğer istiğfarın ölülere bir faydası olmasaydı, Allah Teâlâ onları övmezdi.(12)
Peygamber Efendimiz de
"Ölüye namaz kıldığınız zaman ona gönülden dua edin."(13)
buyurmuş ve kendisi de kıldığı cenaze namazlarında ölü için dua etmiştir. Şayet bu namaz ve duanın ölüye bir faydası olmasaydı, Rasulullah (s.a.v) bunu ne kendi yapardı ne de başkalarına emrederdi.(14) Halbûki O, kendisi de birinin cenaze namazını kıldırırken
"Allah'ım, filan oğlu filan senin güvencende, senin koruman altındadır. Onu kabir fitnesinden ve cehennem azabından koru. Sen vefa ve övgü sahibisin. Allah'ım onu bağışla, ona acı! Muhakkak ki sen çok bağışlayan, çok acıyansın."(15)
diye dua etmiştir. Kaldı ki Cenâze namazının kendisi de ölü için bir duadır. Allah için namaza, meyyit/meyyite için duaya... diye niyet edilir. Eğer ölünün ruhuna yararı yoksa bunun bir anlamı kalmaz.
Kendisi zaman zaman Bakî kabristanını ziyaret ederek kabirdekilere selam vererek dua ederdi.(16) Eğer selamı onlara ulaşmasa ve duası fayda etmeseydi, bunu yapması abesle iştigâl olurdu ki O, bundan münezzehtir.
Geride kalanların, ölüleri için yaptığı ibadet ve hayırların faydasını iki bakımdan ele almak gerekir:
Birincisi: Müteveffânın borçtan kurtulup kurtulmaması. Bir kimse üzerinde namaz, oruç, hac, zekat, adak, kul borcu gibi borçlar bulunarak ahirete intikal etmiş ise geride kalanların -ölünün vasiyeti olsun veya olmasın- bunları eda etmeleriyle borçtan kurtulur mu?
İkincisi: Başkasının yaptığı ibadetin sevabının ölüye ulaşıp ulaşmaması. Fukahâ ibadetleri üçe ayırmışlardır:
a) Namaz ve oruç gibi bedenî ibadetler: Başkalarının yapmalarıyla bu borçlar düşmez, sorumluluk devam eder.
b) Zekat, nezir ve mâlî keffaret gibi mâlî ibadet ve borçlar: Bunlar, başkalarının ödemesiyle ödenmiş olur, borç kalkar.
c) Hac gibi hem mâlî, hem de bedenî ibadetler: Birisi ölü namına bunu yaparsa o borçtan kurtulmuş olur. Fakat mirasçılar bunu yapmaya mecbur değildir. Ancak İmam Şafiî'ye göre vasiyet etmiş ise mecbur olurlar.
Ahmed b. Hanbel, Evzaî, Ebû Sevr, Nevevî gibi müçtehidler ile muhaddislerin çoğuna göre, ölünün yakınlarının, onun borçlu olduğu oruç, hac gibi ibadetleri de kaza etmesi caiz ve sahihtir.
İslam ulemasının ekseriyeti, sevabını ölüye bağışlamak niyetiyle yapılan ibadetlerin sahih olduğuna ve dünyadan göçmüş olanların bundan istifade edeceklerine kani olmuş ve bu hükmü benimsemişlerdir.(17)
Konumuzun daha iyi anlaşılabilmesi için başkalarının ölünün yararına yapabilecekleri işleri maddeler halinde açıklamaya çalışalım:
1. Ölünün Borcunun Ödenmesi:
Bir kişi öldüğünde başkalarının onun hakkında yapabilecekleri, hatta yapmaları gereken en önemli işlerden birisi, varsa o kişinin borçlarını ödemek ve böylece onun üzerinden kul haklarının kalkmasını temin etmektir. Çünkü hadisteki ifadesiyle
"Mü'minin ruhu, borcu ödeninceye kadar ona bağlı kalır."(18)
Bundan dolayı, borçlu olarak ölen kişi, şayet miras olarak bir şeyler bırakmışsa ondan borçları ödenir.(19) Böylelikle ölünün borcunun ödenmesi kendine fayda verip, borçtan kurtulmasına sebep olur. Burada mâlî borçlarının ödenmesinde borcu ödeyen kişinin, ölünün bir yakını olması şart değildir. Kim öderse ödesin, ölen kişi kurtulmuş olur.(20)
2. Dua ve İstiğfar:
Ölmüş birisi için yapılabilecek en büyük iyiliklerden birisi onun için dua etmek ve istiğfarda bulunmaktadır. Nitekim;
"Ey Allah'ın Resulü, anne ve babamın vefatlarından sonra da onlara iyilik yapma imkanı var mı, ne ile onlara iyilik yapabilirim?" diye soran Ebû Ubeyd Mâlik İbn Rabîa es-Sâidî (r.a)'ye Peygamber Efendimiz (s.a.v):
"Evet vardır. Onlara dua, onlar için Allah'tan istiğfar (günahlarının affedilmesini) talep etmek, onlardan sonra -vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babasının akrabalarına karşı da sıla-i rahmi ifa etmek, anne ve babasının dostlarına ikramda bulunmak."(21) cevabını vermiştir.
Yine,
"Onlardan sonra gelenler şöyle derler: Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi bağışla..."(22)
gibi ayetler, cenaze namazı, dua ve istiğfarın ölülere fayda vereceğini ispat etmektedir.(23)
Bu mevzudaki ayet ve hadis-i şerifleri(24) göz önünde bulunduran ilim adamları, ölü için yapılan dua ve istiğfarın ölüye fayda vereceğinde. Ancak kendisi için dua edilen kimsenin mü'min olması şarttır.(25) Zira imanı olmayanlara hiçbir şey fayda vermez. Zaten onlar için dua etmek de meşru değildir.(26) İmam Eş'ari'ye göre, "Hadisçiler ile Ehl-i Sünnet'in çoğunluğu, dua ile sadakanın, Müslümanlar için ölümlerinden sonra fayda vereceğini kabul ederler.(27) Öyleyse dua meşru ve faydalıdır.(28)
Bu mevzuda bilinen en meşhur hadis-i şeriflerden biri olarak Müslim'de Ebu Hüreyre (r.a)'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte:
"İnsan ölünce bütün amelleri kesilir. Ancak üç şey (bunları yapan üç kişi) müstesna: Sadaka-i cariye (bırakan) veya istifade edilen bir ilim (bırakan) veya kendine dua edecek salih evlat (bırakan)."(29) buyurulmaktadır.
Bu hadis-i şeriften anladığımıza göre:
a. Sadaka-i cariye denilen, insanların istifade edebileceği yol, köprü, cami, çeşme, mescit ve vakıf müesseseleri ile bunları en verimli ve hayırlı şekilde kullanacak nesillerin yetişmesi içinde okul ve öğrencilerin barınabilecekleri yurt gibi müesseseler yapmak gibi salih amellerde bulunmaktır ki, arkada bırakılan bu türden bir müessese hayatta kaldığı müddetçe, -Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) beyanları çerçevesinde- iyi bir çığıra vesile olunduğu için kıyamete kadar orada yetişenlerin kazandıkları sevapların bir misli de bu müesseseleri kuranların amel defterlerine kaydedilecektir.
b. İlim erbabının bıraktığı eserler de sadaka-i câriyedendir. Alim, kapasitesine göre bunlardan mükafatını alır. Ayrıca ilim erbabına sahip çıkma ve onların kitap, defter, yiyecek ve giyeceğini temin etme şeklinde yapılan çalışmalar da, hayır cihetinde kapanmaz birer sadaka-i cariye sayılmaktadır.
c. Ölen kişi giden ruh, ardından hayırlarda bulunacak ve hayırlı nesiller yetiştirecek hayırlı bir evlat ister. Ancak bıraktıkları böyle bir nesildir ki, ahiret hesabına onlara yararlı olacaktır. Yoksa ölü ne helva, lokma yemek; ne yedinci, kırkıncı ve elli ikinci gece, ne mevlit, ne paralı hatim, ne telkin, ne devir, ne de duvara asılacak eski bir resim bekler.
3. Sadaka Vermek:
Sadakanın da ölen kişiye faydası olduğu mevzuunda Ehl-i Sünnet âlimleri ittifak etmişlerdir. Peygamber (s.a.v)'in buna delalet eden hadisleri(30) vardır.(31)
İbn Abbas (r.a)'ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurulmaktadır:
"Bir adam gelerek:
"Ey Allah'ın Resulü! Annem vefat etti. Ben onun için tasaddukta bulunsam ona faydası olur mu?" diye sordu. Peygamberimiz:
"Evet." deyince, adam;
"Benim bir meyveliğim var. Sizi şâhid kılıyorum, onu annem için tasadduk ediyorum." dedi.(32)
Verilen sadaka ister kişinin evladı gibi birinci derecede bir yakını isterse başkaları tarafından verilsin, sadakanın sevabının ölüye ulaşacağında ittifak olduğu bildirilmektedir.(33)
Sa'd İbn Ubâde hadisinde ise, ölünün arkasından yapılacak sadakanın hangisinin daha efdal olduğu beyan edilmektedir. Sa'd (r.a) şöyle anlatır:
"Ey Allah'ın Resulü dedim, annem vefat etti, (onun adına) yapacağım sadakanın hangisi efdaldir?" Peygamber Efendimiz (s.a.v),
"Su!.." buyurdular. Bu cevap üzerine Sa'd bir kuyu kazdı ve:
"Bu kuyu Sa'd'ın annesi için dedi."(34)
Bu hadis-i şerif de, ölü adına hayır yapılabileceğini gösteren delillerdendir. Nesâî'nin rivayetinde Sa'd, önce vefat eden annesi adına sadaka verip veremeyeceğini sorar. Cevap müspet olunca hangi sadakanın efdal olduğunu sorar. Bunun üzerine, "su" cevabını alır.(35)
Nafile olarak sadaka vermek isteyenlerin bütün inananlara (mü'min ve mü'minelere) niyet etmesi en faziletlisidir. Çünkü bunun sevabı onlara ulaşır, kendisinin sevabından da herhangi bir şey eksilmez.(36)
4. Ölenin Borcu Olan Oruçlarının Geride Kalan Akrabaları Tarafından Tutulması:
Üzerinde Ramazana ait kaza orucu bulunduğu halde ölen kimse ile ilgili iki durum söz konusudur:
a. Vakit darlığı, hastalık, sefer ve oruç tutmaktan âciz olmak gibi özürler sebebiyle oruç tutma imkanını elde edemeden ölmüş olmak: Alimlerin ekserisine göre, bunların her hangi bir kusuru olmadığı için hiçbir şey gerekmez, günahkâr olmaları da söz konusu değildir. Çünkü bu oruç, ölünceye kadar, tutma imkanını elde edemediği bir farzdır. Dolayısıyla hacda olduğu gibi, hükmü bedelsiz olarak düşmüştür. Bunun için, kişi hasta yahut yolcu olduğu bir durumda ölmüş ise tutamadığı orucun kazası gerekmez.
b. Oruç borcu olan kişi oruçlarının kazasını yapma imkanını elde ettikten sonra ölmüşse velisi onun için oruç tutamaz. Yani fakihlerin ekserisine göre, ölünün kazası olan oruçları tutmak vacip değildir. Şafiîlere göre, velisi oruç tutacak olsa, sahih olmaz. Çünkü oruç, halis bir beden ibadetidir. Şeriatın aslı ile farz kılınmıştır. Gerek hayatta, gerekse öldükten sonra bunda vekalet ve niyabet caiz değildir. Bu yönüyle o namaz gibidir. Bir hadis-i şerifte bununla ilgili olarak:
"Hiçbir kimse başka bir kimse adına namaz kılamaz, oruç tutamaz. Fakat onun adına her güne karşılık bir müd (ülkelere göre değişen bir ölçek. Iraklılara göre iki rıtıl sığan ölçek, yani yaklaşık on sekiz litrelik ölçek) yiyecek fakirlere yedirir."(37)
buyurulmuştur. Hanbelilere göre ise, velinin ölü adına oruç tutması mubahtır. Çünkü bu durum, ölünün kurtuluşunu sağlamak bakımından daha ihtiyatlı bir harekettir.(38)
Bu konuda rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Aişe (r.anhâ) validemiz, Resulullah (s.a.v)'in:
"Kim, üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse, onun orucunu velisi tutar."(39)
buyurduğunu haber vermiştir. Yine Hz. Câbir İbn Abdullah (r.a) da rivayet ettiği bir hadis-i şerifte; bir kadın, Resulullah Efendimize (s.a.v) gelerek, annesinin üzerinde oruç nezri olduğunu ve onu yerine getiremeden öldüğünü haber verir. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v): "Velisi ona bedel oruç tutsun." buyurur.(40)
Buharî ve Müslim'de zikredilen diğer bir hadis-i şerifte ise, bir kadının üzerinde bir aylık (nezir) oruç borcu olduğu halde vefat ettiği ve çocuğunun Peygamber (s.a.v.)'e gelerek "Ben onun yerine oruç tutsam olur mu?" diye sorduğu Resulullah'ın (s.a.v) da ona: "Annenin üzerinde borç olsaydı onu öder miydin?" diye sorduğu Onun: "Evet!.." diye cevap vermesi üzerine de:"Allah'ın borcu, ödenmeğe daha layıktır." buyurduğu haber verilmektedir.(41)
Oruç tutmak, bedenî ibadetlerdendir. Burada oruç ibadeti zikredildiği ve başkalarının tutacağı orucun sevabının ölüye ulaşacağı haber verildiğinden, diğer bedenî ibadetlerde de aynı durumun söz konusu olup olmadığında ihtilaf edilmiştir. Oruç konusunda rivayet edilen hadislerden bazı alimler, farz olan Ramazan orucundan üzerinde borcu olarak ahirete göçmüş olanların oruçlarının bile geride kalanlar tarafından tutulabileceği hükmünü çıkarırlarken, bazıları da sadece nezir orucunu tutabileceğine kail olmuşlardır.(42)
Ölenin yerine oruç tutma meselesinde Ahmed İbn Hanbel, ölü üzerinde Ramazan, nezir veya keffaret orucu borçları bulunduğu takdirde, velisinin ona bedel tutabileceğini söylemiştir. İmam Mâlik, Şafiî ve Ebu Hanife'ye göre, ölünün velisi, her bir oruç için bir sa' (bin dirhemlik bir hububat ölçeği) arpa veya yarım sa' buğday tasadduk etmelidir. Keza her bir namaz (veya bir günlük namaz) için de aynı miktar mal tasadduk etmelidir. Fakat çoğunluk, (ölünün) bedenî ibadetlerinin niyabeten başkası tarafından ifa edilemeyeceğini söylemiştir.(43)
Ancak, böyle bir kapı açmanın, insanları sağlıklarında kendilerinin yapmaları gereken ibadetleri ihmal etmeye sevk edeceği endîşesiyle bazı alimler, "hiçbir orucu tutamayacağını ancak keffaretini verebileceğini" söylemişlerdir.(44)
5. Ölen Kişi Yerine Yapılacak Hac:
Bir kimse, ölmüş birisinin yerine hac yapıp sevabını ölüye bağışlayabilir. Nitekim Ebu Davud'da Büreyde (r.a)'den rivayet edilen hadis-i şerifte, hayatında iken hiç hac yapmayan annesinin yerine hac yapıp yapamayacağını soran bir kadına, Rasulullah Efendimiz (s.a.v): "Evet, ona bedel haccet." buyurarak ölmüş annesinin yerine haccetmesine izin vermiştir.(45)
Her ne kadar cumhur, bedenî ibadetlerin niyabeten başkası tarafından ifa edilemeyeceğini söylemişse de, acz şartıyla, sadece hac farizasının bir başkası tarafından ifasını caiz görmüştür. Acz'den murat, kişinin ölmüş olması ve iyileşme ümidinin kesilmesidir, kötürüm bir kimse âcizdir. Bazı alimler, ölü adına nafile hac yapılabileceğini de söylemişlerdir.(46)
Bir başka hadis-i şerifte ise, ölenin yerine yapılan ibadetlerle onun borcunun ödenmiş olacağı ve bunun ölünün semadaki ruhuna müjdeleneceği şöyle anlatılır: Zeyd ibn Erkam (r.a) anlatıyor:
"Hz. Peygamber (s.a.v) buyurdu ki:
"Kim ebeveyninden birine bedel haccederse, bu hacla onun borcunu ödemiş olur. Bu durum, semadaki ruhuna müjdelenir. Kişi, anne ve babasına karşı isyankâr bile olsa (bu iyiliği sebebiyle) Allah'ın nezdinde (iyi kullar meyanında) yazılır."
Diğer bir rivayette ise:
"Babası için bir hac, kendisi için yedi hac yazılır." buyurulmuştur.(47)
Tabii ki, bu rivayetlerde zikredilen mana, sadece bir ibadetin yapılıp, sevabının ölüye bağışlanmasının cevazına delalet eder. Cenab-ı Hakk'ın o engin rahmetinden ümit edilir ki, o sevap nedeniyle, huzuruna ibadet borcuyla gelen kullarını affeder, yoksa sağlığında fırsat elde iken bu ibadeti terk eden ve bu halleri üzere ölenlerin elbette hesapları görülecek ve cezaları verilecektir.
İbn-i Kudâme'nin de ifade ettiği gibi ölü, başkaları tarafından yapılan ve sevabı kendisine bağışlanan ibadetlerden istifade edebilir. Çünkü oruç, dua, istiğfar, hac gibi ibadetler, bedenî ibadetlerdir. Allah Teâlâ, bunların ve bunlar gibi diğer ibadetlerin sevaplarını da ölüye ulaştırır.(48)
Yalnız bu gibi ibadet borçlarının üzerinde kalması için kişinin, mesela, oruç için borçlandıktan sonra, hastalanıp ölünceye dek borcunu tutacak kadar sıhhate kavuşamaması gibi meşru bir mazereti olmalıdır. Ancak böyle bir özre binaen yapamamış olanlar için, geride kalanların, Allah'a karşı olan borcunu onun adına ödemeleri sebebiyle Allah Teâlâ affeder, kasıtlı olarak terk edenleri değil.(49)
6. Ölü Adına Kurban Kesmek:
Ölü adına kurban kesilerek tasadduk edilip sevabı ölüye bağışlanabilir. Zikredeceğimiz şu vak'a ölünün gıyabında kurban kesilip sevabının ölüye bağışlanabileceğini göstermektedir: Hâneş (r.a) anlatıyor:
"Hz. Ali (r.a)'yi gördüm, iki koç kesmişti." Dedi ki,
"Biri kendim için, diğeri Resulullah (s.a.v) için." Ve ilave etti:
"Resulullah (s.a.v) böyle vasiyet etti. Ben (hayatta olduğum müddetçe) ebediyen (bunu yapmayı) terk etmeyeceğim."(50)
Hz. Ali (r.a)'nin kestiği bu kurban Resulullah (s.a.v)'ın vefatından sonrası için söz konusudur. Ebu Davud, hadisi "Ölü adına kurban" adını taşıyan bir bapta kaydeder. Tirmizî ise, ölü adına kurban kesmeye, bir kısım alimlerin cevaz verirken bir kısım alimlerin caiz bulmadığını kaydeder.
Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v)'in ümmetinden Allah'ın birliğine ve kendisinin peygamberliğine şehadet edenler adına da kurban kestiği de muhtelif rivayetlerde gelmiştir.(51)
Peygamber Efendimiz (s.a.v) ölülerin arkasından kurban kesip sevabını onlara bağışladığına göre, ölüler, kendileri için yapılan hayır-hasenâtın hepsinden haberdar olmakta ve onların sevaplarından faydalanmaktadırlar kanaati hasıl olmaktadır. Ancak, avamdan bir çok insan, ölülerin arkasından onları memnun etmek ve böylece isteklerine kavuşmak için kabir başlarında kurban keserler veya bunu ölüye adarlar ki bu, tamamen yanlış bir inanç ve bid'at bir harekettir. Bundan dolayıdır ki Peygamber Efendimiz (s.a.v);
"Kabirde sığır, deve, koyun kesmek İslam'da yoktur."(52)
buyurarak bunu yasaklamıştır. Çünkü, kurban bir ibadettir ve ibadetler sadece ve sadece Allah için yapılır. Bu sebeple bir kabir ya da yatır için kesilen bir kurban, bırakınız sevaba vesile olmasını, kesenin imanını alıp götürebilecek ve şirk olabilecek bir davranıştır. Ve kesinlikle sakınmak gerekir.(53) Bu, cahiliyye döneminden kalma bir âdettir. Çünkü o dönemdeki Araplar, belirli zamanlarda veya ölü defnedilir edilmez hemen sığır, deve veya koyun cinsinden bir hayvan getirip mezar başında kurban ederler ve etini dağıtırlardı. Halbuki Allah Resulü (s.a.v),
"Dine muhalefetten sakının. Dine sonradan sokulan her şey bid'at ve her bid'at da dalalet (sebebi)tir."(54)
diyerek bid'atlara karşı bizi uyarmış ve "Size sıkı sarıldığınız sürece asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum: Allah'ın kitabı ve peygamberlerin sünneti..."(55) buyurarak da bid'at ve sapıklıklara düşmemek için Kur'an'a ve sünnetine sarılmayı tavsiye buyurmuştur.(56)
7. Kur'an Okuyup Sevabını Ölüye Bağışlamak:
Alimler, namaz kılmak ve Kur'an okumak gibi ibadetlerin sevabının, yapandan başkasına ulaşıp ulaşmayacağı konusunda ihtilaf edip iki görüş ileri sürmüşlerdir:
Hanefî ile Hanbelî alimlerine ve Şafiî ve Malikîlerin sonradan gelen alimlerine göre, ölü yanında okunan Kur'an'ın sevabı ile Kur'an okumanın peşinden yapılan dua, orada bulunmasa da ölüye ulaşır. Kur'an okumanın akabinde dua etmek ise daha çok kabule şayandır ve kabul edilmesi daha çok umulur.
Malikîlerin önceki fakihleriyle ilk Şafiîlerin meşhur olan görüşleri, ibadetlerin sevabının yapandan başkasına ulaşmayacağı yolundadır.
Hanefîlere göre, insan yaptığı amelin sevabını başkasına bağışlayabilir. İster namaz olsun, ister oruç olsun, ister sadaka ve benzeri şeyler olsun fark etmez. Bunların sevabını ölüye bağışlamak, kendi sevabından bir şey eksiltmez.
Hanbelîlere göre, kabrin yanında Kur'an okumakta bir sakınca yoktur.
Mâlikîlere göre, öldükten sonra kişi yahut kabri üzerine Kur'an okumak mekruhtur. Çünkü selef böyle bir şey yapmamıştır. Fakat sonradan gelen Mâlikîlere göre, Kur'an okuyup zikir yapmakta ve bunların sevabını ölüye bağışlamakta bir sakınca yoktur. Ölü için de Allah'ın izniyle sevap hasıl olur.
Şafiilerde meşhur olan görüşe göre, ölüye kendi amelinden başkası fayda vermez. Ancak Şafiîlerin sonradan gelen fakihleri, Kur'an okumanın sevabının ölüye ulaşacağı yolunda açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu şekilde Şafiîlerin sonraki fakihlerinin görüşü de diğer üç mezhebin görüşlerine uygunluk arz etmektedir.
Kur'an okumak, belli bir maksat için diriye fayda verince, ölüye fayda vermesi daha evladır. İbn Salâh'a göre, Kur'an okuma sonunda: "Allah'ım, okuduğumuz Kur'an'ın sevabını filancaya ulaştır." demesi ve okunan Kur'an'ı dua kılması da uygun olur. Bu hususta uzak, yakın aynıdır değişmez. Bunun fayda vereceğine kesin olarak inanmak lazımdır.(57) Nitekim Peygamber (s.a.v) de, zaman zaman kabirlere uğrar ve oradakilere dua ederlerdi. Bu konuda İbn Ebî Şeybe'den rivayet edilen hadis şöyledir:
"Hz. Peygamber (s.a.v) her yılın başında Uhud'daki şehitlerin kabirlerine gelir ve şöyle derdi:
"Sabrettiğiniz şeylere mukabil sizlere selâm ve selâmet! Dünyanın en güzel neticesi budur!"
Allah Resulü (s.a.v), Bazen de Bakî' mezarlığına çıkar ve şöyle derdi:
"Ey mü'minler yurdunun sâkinleri! Selâm size! Bizler de inşallah sizlere kavuşacağız. Allah Teâlâ'dan bizim ve sizin için âfiyet, ahiretle ilgili korku ve sıkıntılardan selâmet ve siyanet dilerim."(58)
Görüldüğü üzere Peygamber (s.a.v), dünyamızdan ayrılan insanlar için dua edip onlar hakkında âfiyet ve selamet dilemektedir. Şayet ölülerin arkasından yapılan duaların faydası olmayacak olsa idi Allah Resulü (s.a.v) böyle bir davranışta bulunmazdı. Aksi bir durum, Allah Resulü'nün abesle iştigali demektir ki, O, bundan fersah fersah uzaktır. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle Efendimiz (s.a.v) asla hevâdan konuşmaz. O ne konuşmuşsa vahiy kaynaklıdır.(59)
Okunan Kur'an'ın sevabının önce Hz. Peygamber (s.a.v)'e hediye edilmesi müstehaptır. Çünkü bizleri sapıklıktan O kurtarmıştır. Bunda bir nevi Ona teşekkür ve güzel bir mukabele vardır. Ölülerin arkasından okunan Fatiha, Yâsin ve Kur'an hatmi gibi virtlerden her biri, bir anda sayısız kişilerin ruhlarına yetişebilir ve onların hepsi de bu hediyeden nasiplerini alabilirler. Çünkü bu Allah'ın kudretine ağır ve zor değildir.
Bazı alimler, okunan kıraatin sevabının ölüye ulaşmasının yanında, sevabı ölüye bağışlanmak şartıyla her güzel amelin sevabı da ulaşır demişlerdir.(60) Yalnız bunların sevap kazanılacak şekilde yani sırf Allah rızası için yapılması şarttır. Yoksa çoklarının yaptığı gibi parayla Kur'an okutup da ölüye bağışlatılmaz. Çünkü Kur'an okumak bir ibadettir. İbadet ise parayla değil de Allah rızası için yapılınca sevabı olur ve bu sevap onların ruhlarına bağışlanır. Aksi halde sevap olmaz ki bağışlansın.
Malikî ve Şafiî mezhebinde meşhur olan görüşe göre, kendi ameli ve kesb'i olmadığı için, Kur'an okumak da dahil, bedenî ibadetlerin hiçbirinin sevabı ölüye ulaşmazken kabrin yanında okunduğunda, ölü, okunan Kur'an'ı dinlediği için, dinleyici sevabı alır.(61)
Diğer bazı müçtehitler de ancak evladın veya yakın akrabanın oruç, namaz ve haccının vasıl olacağını ileri sürmüşlerdir. Fakat en isabetlisi, borç ve mesuliyetlerin düşmesi bahis mevzuu olmadan, bağışlanan sevaptan Müslüman ölülerin istifade edecekleri hükmü olsa gerektir.(62)
Fakat şurası bir gerçektir ki, ölü, kendi yapmadığı ve ihmal ettiği ibadetlerden mutlaka sorguya çekilecektir. Bazı cahil kimselerin zannettikleri gibi, ıskatını vermekle, yahut fidye ve keffaretini vermekle ölü, yüzde yüz mesuliyetten kurtulmuş olmaz. Eğer usulüne uygun şekilde yapılmışsa, yapılan bu gibi iyi amellerin sevabı bağışlanmakla sadece affı umulur.(63)
Kaynaklar:

1. Ebû Davud, Vesâyâ, 3; Tirmizî, Vesâyâ, 7.
2. Müslim, Vasiyyet, 14; Ebu Davud, Vesâyâ, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36; Nesâî, Vesâyâ, 8; Dârimî, Mukaddime, 4; Ahmed İbn Hanbel, 2/372.
3. İbn Mace, Mukaddime, 20.
4. Buhari, Sahih, Rikak,42; Müslim, Sahih, Zühd, 5.
5. Buhari, Enbiya, 1; Müslim, Vasiyyet, 3, İlim, 6; Ebu Davud, Sünen, Vesaya,14, Cihat,15; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 2/372 (Meymeniyye-Kahire 1313); İbn Mace, Sünen, Mukaddime, 20, 1975.
6. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 453, 2. Baskı, Sebat Ofset, Konya, 1989.
7. İbn Kayyım el-Cevziyye, er-Ruh, 117; Beyrut, 1975.
8. Necm,53/39.
9. Yasin, 36/54.
10. Bakara, 2/286.
11. Haşr, 59/10.
12. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 453.
13. Ebu Davud, Sünen, Cenaiz, 59.
14. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 453.
15. Ebu Davud, Cenâiz, 56.
16. Müslim, Cenâiz, 103; İbn Mâce, Cenâiz, 36; Nesâî, Cenâiz, 103.
17. Hayrettin Karaman, İslamın Işığında Günün Meseleleri, 105-107, Marifet Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 1984.
18. Tirmizi, Sünen, Cenaiz, 76; İbn Mace, Sünen, Sadakat, 12.
19. Abdülkadir Mutlaku'r-Rahbavi, Ahiret Günü, 33; Terc. Ahmet Serdaroğlu-Lütfi Şentürk, Nur yay., 5. Baskı.
20. Buhari, Sahih, Havalat, 3; Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 453.
21. Ebu Davud, Sünen, Edeb, 12; İbn Mace, Sünen, Edeb, 2.
22. Haşr, 59/10.
23. Hayrettin Karaman, İslamın Işığında Günün Meseleleri, 107.
24. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/509,6/252, (Meymeniyye-Kahire 1313); Ebu Davud, Sünen, Cenaiz, 72; İbn Mace, Sünen, Edeb, 1.
25. Seyyid Sabık, Fıkhu's-Sünne, 1/568, Beyrut, ts.
26. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 453.
27. Eş'ari, Makalatu'l-İslamiyyin, 282.
28. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 453.
29. Müslim, Sahih, Vasiyyet, 3; Ebu Davud, Sünen, Vesaya, 14.
30. Buhari, Sahih, Cenaiz, 94; Müslim, Sahih, Zekat,15; Ahmed İbn Hanbel, 2/371.
31. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 453.
32. Buhari, Sahih, Vesaya, 15, 20, 26.
33. Seyyid Sabık, Fıkhu's-Sünne, 1/568.
34. Ebu Davud, Sünen, Zekat, 42; Nesei, Sünen, Vesaya, 9.
35. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Terceme ve Şerhi, 10/54, Akçağ yayınları, Ankara, 1990.
36. Vehbe Zühayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, (Terc. Heyet) 3/9; Risale yayınları, İstanbul, 1990.
37. Cemalüddin Ebî Muhammed Abdillah İbn Yusuf el-Hanefî ez-Zeyleî, Nasbu'r-Râye li ehâdîsi'l-Hidâye, 2/463; Dâru'l-Hadîs, Kahire, ts.
38. Vehbe Zühayli, a.g.e, 3/207-208.
39. Buhari, Sahîh, Savm, 42; Müslim, Sahîh, Sıyâm, 27.
40. Nasıruddin el-Elbânî, Silsiletü'l-Ehâdîsi'd-Daîfe ve'l-Mevzûa, 1/169-170; Dımaşk, 1964.
41. Buhari, Sahîh, Savm, 42; Müslim, Sahîh, Sıyâm, 27.
42. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 459.
43. İbrahim Canan, a.g.e, 2/488.
44. Nâsıruddîn el-Elbânî, Ahkâmu'l-Cenâiz, 170; Beyrut, 1969.
45. Müslim, Sahîh, Sıyâm, 27.
46. İbrahim Canan, a.g.e, 2/488.
47. İbrahim Canan, a.g.e, 2/488.
48. Vehbe Zühaylî, a.g.e, 3/99.
49. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 460-61.
50. Tirmizi, Dâhâyâ, 2; Ebu Davud, Dâhâyâ, 2.
51. İbrahim Canan, a.g.e, 6/61.
52. Ebu Davud, Sünen, Cenaiz, 70.
53. . İbn Kayyım el-Cevziyye, Zâdu'l-Meâd, 1/146; İbn Kudâme, el-Muğnî, 2/379; Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, 4/97; Şeyh Ali Mahfuz, el-İbdâ, 186.
54. Dârimî, Mukaddime, 16.
55. İmam Malik, Muvatta', Kader, 3.
56. İsmail Lütfi Çakan, Hurafeler ve Batıl İnanışlar, 64; Hayrettin Karaman, İslamın Işığında Günün Meseleleri, 109; Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 471; Recep Aktaş, İslam Dininin Yasak Ettiği Batıl İnanışlar, 43; Bahar yayınları, İstanbul, 1973.
57. Vehbe Zühaylî, a.g.e, 3/98-100.
58. Müslim, Sahih, Cenaiz, 102; Farklı rivayetler için bkz.: Ebu Davud, Sünen, Cenaiz, 79; Neseî, Sünen, Taharet, 109, Cenaiz, 103; İbn Mace, Sünen, Cenaiz, 36, Zühd, 36.
59. Necm, 53/3.
60. Seyyid Sabık, a.g.e, 1/383.
61. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 462.
62. Hayrettin Karaman, İslamın Işığında Günün Meseleleri, 108.
63. Azîmâbâdî, Avnu'l-Ma'bûd, 3/160, Hindistan Baskısı, Aynî, Umdetü'l-Kari, 5/283, İstanbul Baskısı, İbn Kudâme, İbn Kudâme, el-Muğnî, 2/423-424; Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, 4/98-100, Mısır, 1952; Seyyid Sabık, Fıkhu's-Sünne, 1/567-569, Beyrut, 1969; Reşid Rıza, 8/255; Şeyh Ali Mahfûz, el-İbdâ fî Madarri'l-İbtidâ, 235 (4.Baskı); Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 460.

(Doç. Dr. Hüdaverdi ADAM, Köprü Dergisi, Güz 2001, Sayı: 76)

Yazar : Sorularla İslamiyet

Kategori : Ölüm ve Sonrası


 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
ne söylesek nafile...KALP MÜHÜRLENMİŞ..............


Önce bir sakin ol bakim.

Sen Ölüye Yasin okunması gerektiğini savunuyor musun? Belli ki evet, pekala neye göre? Madem buna inanıyorsun neden kendini ifade etmek yerine her fırsatta başkalarından alıntı yoluna gidiyorsun? Demek ki sende bilmiyor ama genel kabule göre hareket ediyorsun.

Bak o İbni Abidin'den sözde hadis diye getirdiğin o söz var ya, hani "ölüye yasin okuyun" sözü, hah işte hiç bir muhaddis bunu kitabına, sahihine almamış. İbn-i Abidin'in o kitabı fıkıh kitabıdır. Daha nereden delil getirilmesi gerektiğini öğrenememişsin ama "kalpler mühürlü" gibi beylik lafları öğrenmişsin.

Hadis diye bildirdiğin o sözün senedini getirmen lazım. Öyle İbn-i Abidin dedi diye sahih olmuyor.

Sahabe ve selef alimleri hayra düşkün kimselerdi, eğer ölüye Yasin okumak hayırlı bir amel olsaydı mutlaka bildirirlerdi.
 

ihvan23

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
3,539
Tepkime puanı
220
Puanları
0
Ölüm döşeğindekilere ve ölenlere Yâ-sîn-i şerif okumak
ÖLMÜŞ OLAN KİŞİLERE YASİN SURESİ OKUNUR MU okunursa ve okunmazsa kaynak yazarmisni lutfen bazi yazarlar okunur bazilarida okumaz yasin canlilar icin inmsitir dyorlar beni aydinlatirmisiniz saglma kaynak ile tesekur ederim​
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

“Ölülerinizin ardından Yâ-sîn okuyun.” [Ebu Dâvûd, Cenâiz, 24; İbn Mâce, Cenâiz, 4]

Ve yine şu tavsiyelerde bulunuyorlar: "Yâ-sîn, Kur'ân'ın kalbidir. Onu bir kimse okur ve Allah'tan âhiret saadeti dilerse, Allah onu mağfiret buyurur. Yâ-sîn'i ölülerinizin üzerine okuyunuz." [Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5, 26]

Bu hadis-i şerifler, Yâ-sîn sûresinin hem ölüm döşeğinde olan hastaya okunmasına, hem de ölmüş mü'minlerin ruhuna bağışlanmak üzere okunabileceğine işaret etmektedir.

***

Bilindiği üzere yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in sadece bir ciheti yoktur. O hem bir şeriat-hukuk kitabı, hem bir dua, hem bir zikir, hem bir fikir ve taakkul, hem bütün insanlığın topyekün maddi-manevi ihtiyaçlarına cevap verecek tarzda indirilmiş ilahi bir kitaptır.

Yani Kur’an-ı Mübin hayatımızı da memâtımızı da ikisi arasında oluşacak hallerimizi de tanzim eder. Allah’a olan mes’uliyetlerimizi gösterir. Dünyaya geliş gayemizi, neler yapmamızı, nasıl ibadet edeceğimizi öğretir, her şeyin hikmet ve mahiyetini anlatır. Ölümü ve ölümden sonrasını da haber verir ki, tedbir alabilelim, hazırlık yapabilelim…

Başka bir ifadeyle, Kur'ân-ı Kerim’in tesir sahası sadece dünya ile sınırlı değildir. Onun, mü'min ruhlara verdiği feyiz yalnızca hayatta-sağlıkta iken câri değildir, aynı derecede hatta daha fazlasıyla ölüm halinde, kabir âleminde de devam eder… Oralarda iken de ruhlarımızı şenlendirir, kabrimizde nur olur, zıya verir, ışık saçar!

***

Hz. Ebû Bekir'in (r.a.) rivayet ettiği şu hadis-i şerif de sadedinde olduğumuz meseleyi açıklığa kavuşturmaktadır:

"Kim babasının veya annesinin yahut bunlardan birisinin kabrini Cuma günü ziyaret ederek orada Yâ-sîn sûresini okursa, Allah kabir sahibini bağışlar." [İbn Mâce, Sünen (Terc.), 4, 274]

İslâm âlimleri, ölünün ruhuna Kur'ân okunduğu zaman peşinden bir dua ile ruhlarına bağışlanmasını tavsiye etmişler, çünkü Sahabiler de bu şekilde yapmışlardır. İmam Beyhakî'nin (rh.) bir rivayetinde, Abdullah b. Ömer'in (r.anhuma) ölülerin ruhuna Bakara sûresinden okunabileceğini tavsiye ettiği anlatılmaktadır. [Bkz. Beyhaki, Sünen, 4, 56]

“Bir mezarlıkta okunan ve oradaki bütün ölülerin ruhuna hediye edilen Kur’an’ın sevabı, bölünerek mi, yoksa bölünmeden mi onların ruhuna gider?” mealindeki bir soruya karşılık, Şâfiî âlimlerinden İbn Hacer (rh.); “Okunan Kur’an’ın sevabı her ölüye bölünmeden tam olarak ulaşır, bu Allah’ın geniş rahmetine en uygunudur” diye cevap vermiştir. [Bkz. el-Ba'levî, Seyyidü'ş-Şerif Abdurrahman, Buğyetü’l-Müsterşidîn, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, s. 97]

Zaten kabirdekiler devamlı surette hayattaki akrabalarından yardım beklemektedir. Bizden onlara gidecek bir dua, bir Fâtiha, bir İhlâs, bir Yâ-sîn’le nefes alabileceklerini bilmektedirler. Çünkü kabir o kadar çetin şartlarla iç içedir ki, en küçük bir mânevî yardım dahi onun ruhunu serinletecek-rahatlatacaktır. Bir hadiste Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyururlar:

"Ölen kimse kabrinin içinde boğulmak üzere olup da imdat isteyen kimse gibidir. Babasından yahut kardeşinden veya dostundan kendisine ulaşacak duayı beklemektedir. Nihayet dua kendisine ulaştığında bu duanın sevabı ona dünya ve dünyada bulunan her şeyden daha kıymetli olur. Muhakkak ki hayatta olanların ölüler için hediyeleri, dua ve istiğfardır." [el-Hatîb et-Tebrîzî (737/1336), Mişkâtü’l-Mesâbih, 1, 723]

***

Velhasıl; verilen bir sadaka, işlenen bir iyilik, yapılan bir dua, okunan bir Fâtiha veya Yâ-sîn-i şerifin sevabı, bütün ölülerin ruhuna aynı şekilde hiç eksilmeden ulaşır. Ehl-i Sünnet mezheplerinin tamamı bu i'tikattadır. Bu inancın dışında olanlara, fayda mülahaza etmeyenlere de bir diyeceğimiz yok elbette. Onlar da inançlarıyla başbaşa olsunlar. Yarın kimin kârda kimin de zararda olduğunu, “bir okka samandan kaç okka duman çıktığını” da görürler. ...............


Dini SorularMolla Cami dini sorular ve cevapları...............
 

ihvan23

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
3,539
Tepkime puanı
220
Puanları
0
eHLİ SÜNNET KİTAPLARINA.İNANAMAZSAN.ZORLA KALBİNE SOKACAK HALİM YOK.....BİZ İNANIYORUZ.İMAN EDİYORUZ.İSMAİL BEY
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Ölüm döşeğindekilere ve ölenlere Yâ-sîn-i şerif okumak
ÖLMÜŞ OLAN KİŞİLERE YASİN SURESİ OKUNUR MU okunursa ve okunmazsa kaynak yazarmisni lutfen bazi yazarlar okunur bazilarida okumaz yasin canlilar icin inmsitir dyorlar beni aydinlatirmisiniz saglma kaynak ile tesekur ederim​
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

“Ölülerinizin ardından Yâ-sîn okuyun.” [Ebu Dâvûd, Cenâiz, 24; İbn Mâce, Cenâiz, 4]




Bak bir alıntı da ben getireyim;


Soru: Ölülerin arkasından Kur’an okunmaz. Zira ölü olan kişiye bir faydası yoktur dedik. Peki, “Ölülerinizin arkasından Yasin suresini okuyun.” hadisi bunun tersi yönünde delil olamaz mı? Yani Yasin suresini okumalı mıyız? Bu hadisi ne yapacağız?

Cevap: Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme nispet edilen bu rivayet şöyledir:
“Ölülerinizin ardından Yasin okuyun (اقرءوا { يس } على موتاكم ).” (Ebu Dâvûd, Cenâiz, 24; İbn Mâce, Cenâiz, 4)

Bu rivayetin zayıf olduğunu çeşitli hadis âlimleri eserlerinde zikretmektedirler. Ebu Bekr İbnü’l-Arabi, Dârekutnî’nin bu rivayetle ilgili olarak “Bu hadisin isnadı zayıftır, metni meçhuldür, bu konuda sahih bir hadis yoktur.” dediğini rivayet etmiştir: (İbn Hacer, et-Telhîsu’l-Habîr, c: 2, s: 244-245. Ayrıca bkz: Mizzi, Tuhfetü’l-Eşrâf, c: 8, s: 465; İbnü’l-Kattân, Beyânü’l-Vehm ve’l-Îhâmi’l-Vâkıayn fî Kitâbi’l-Ahkâm, c: 5, s: 49).
Zayıf hadisler de dini konularda delil olamaz.


Ölülerin ardından Kur’an okunması ile ilgili ilmi bir makale kaleme almış olan Mustafa Özel, makalesinde şu sonuçlara varmıştır:

1- “Ölülere Kur’an okunmasıyla ilgili Kur’an-ı Kerim’de ne doğrudan ne de dolaylı bir bilgi mevcuttur.

2- Peygamberimizin sözlerini içeren makbul ve muteber hadis kitaplarında da bu konuyu doğrudan ele alan sahih/sağlam bir haber bulunmamaktadır. Kaynaklarda yer alan hadislerin tamamına yakını ya zayıf ya da mevzu/uydurmadır. Bu bağlamda sahih hadis kitaplarındaki tek hadis, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce’de yer alan ve her iki kaynakta da Mâ’kil b. Yesâr tarafından rivayet edilen Yâsîn suresinin okunmasıyla ilgili hadistir. İlk kaynakta alâ (علي) cer edatıyla, ikinci kaynakta ise “inde (عند)”mekân zarfıyla yer alan hadisin delâleti sorunludur.

3- İslam’ın ilk dönemlerinde olmayan bu uygulama, büyük ölçüde, tarihi süreç içerisinde ortaya çıkan uygulamalara dayanmaktadır. Bu, bir takım psikososyal nedenlerle ortaya çıkmış olabilir. En azından bunun Müslümanların öte dünyaya yolcu ettikleri dindarlarıyla ilişkilerini bir biçimde devam ettirme ve onlara saygı aracı olarak değerlendirdikleri düşünülebilir.” (Mustafa Özel, “Ölünün Ardından Kur’an-ı Kerim Okunmasının Dini Dayanakları”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 7, Nisan 2006, s: 484-485.)

Ayrıca, bakınız;
http://www.hadisler.com/?pid=p&id=2924
 

cihad38

Profesör
Katılım
4 Nis 2013
Mesajlar
1,087
Tepkime puanı
18
Puanları
0
redvekabul, yaptığımız bir amelden hasıl olan sevap bir başkasına ölü/diri farketmez bağışlanabilir değil mi?
sanıyorum buna itiraz etmezsiniz, islam alimleri ihtilaf etmemiştir diye biliyorum.

o halde kuranın her harfine on sevap verileceği hadisinden de haberdarsınızdır, hani elif bir harf,lam bir harf, mim bir harf idi.

yani kuran okumak insana sevap kazandırıyor,bunu anladık.
hasıl olan sevabı da bağışlayabilemez miyiz yani, ölüye kuran okunmaz deyip,hep aynı terane yazıyorsunuz,

tamam kardeşim, okumayın, okutmayında bu çabanız ne için,

müslümanlar kuran okuyup sevabını bağışladığında size batan nedir tam olarak, bunu anlamıyorum.

çırpınıyorsunzda çırpınıyorsunuz, vay efendim peygamberin doğum günü mü olur,
vay efendim sünnet namaz yoktur,
vay efendim,şefaat yoktur, kabir azabı yoktur, kadere iman şart değildir,

yahu kardeşim, siz kimsiniz,kim oluyorsunuz, kendinizi ne sanıyorsunuz, burdan islamı yıkabileceğinizi mi sanıyorsunuz,
ateş olsanız cürmünüz kadar... sizin arıza aklınızla vardığınız sonuçları kimse kâle almıyuor artık,
bak iki, olmadı üç tane kaldınız,

kardeşim, kuranı okuruz sevap hasıl olur, bu sevapları ölü diri gelmiş, geçmiş, gelecek müslüman olan herkese bağışlarım. şimdi fazlaca gölge etmeyin, açılın kenara,...
 

ömerusta

Kıdemli Üye
Katılım
16 Ocak 2012
Mesajlar
6,913
Tepkime puanı
239
Puanları
0
redvekabul, yaptığımız bir amelden hasıl olan sevap bir başkasına ölü/diri farketmez bağışlanabilir değil mi?
sanıyorum buna itiraz etmezsiniz, islam alimleri ihtilaf etmemiştir diye biliyorum.

o halde kuranın her harfine on sevap verileceği hadisinden de haberdarsınızdır, hani elif bir harf,lam bir harf, mim bir harf idi.

yani kuran okumak insana sevap kazandırıyor,bunu anladık.
hasıl olan sevabı da bağışlayabilemez miyiz yani, ölüye kuran okunmaz deyip,hep aynı terane yazıyorsunuz,

tamam kardeşim, okumayın, okutmayında bu çabanız ne için,

müslümanlar kuran okuyup sevabını bağışladığında size batan nedir tam olarak, bunu anlamıyorum.

çırpınıyorsunzda çırpınıyorsunuz, vay efendim peygamberin doğum günü mü olur,
vay efendim sünnet namaz yoktur,
vay efendim,şefaat yoktur, kabir azabı yoktur, kadere iman şart değildir,

yahu kardeşim, siz kimsiniz,kim oluyorsunuz, kendinizi ne sanıyorsunuz, burdan islamı yıkabileceğinizi mi sanıyorsunuz,
ateş olsanız cürmünüz kadar... sizin arıza aklınızla vardığınız sonuçları kimse kâle almıyuor artık,
bak iki, olmadı üç tane kaldınız,

kardeşim, kuranı okuruz sevap hasıl olur, bu sevapları ölü diri gelmiş, geçmiş, gelecek müslüman olan herkese bağışlarım. şimdi fazlaca gölge etmeyin, açılın kenara,...

haklısın kardeşim bunlar hadis düşmanı selevat düşmanı al sana güzel bir ilahi selevat getirin beraberce eşlik et
kurancılar çatırrr çatırrr çatlasın http://www.youtube.com/watch?v=Zu-1AhHNADQ
 

cihad38

Profesör
Katılım
4 Nis 2013
Mesajlar
1,087
Tepkime puanı
18
Puanları
0
ömer usta, acıdım sana. söyleyecek lafın, ilmin bilgin yok, yaş da ilerlemiş,
tabi farzları yerine getiremiyorsun, sünneti inkar ederek yükten kurtuluyorsun.
bilmediğin şey ne biliyor musun, basbayağı yalan söylüyorsun,

namazı sünnetler olmadan kılamazsın,
zekatı, sünnet olmadan veremezsin,
haccın rükünleri o kadar çokki, sen bu kafayla hacca git, yüzlerce kurban borçlusu olarak ölür gidersin, haccın ha sını yerine getiremezsin,
orucu sünnetler olmadan tutamazsın, nasıl tutulur, ne zaman başlar biter, oruçlu iken naparsın, ne olursa oruç bozulur, haram olur, mekruh olur hiç ama hiç birşeyi bilemezsin.

dolyısıyle sünnetsiz islamın ''i'' sini yaşayamazsın. ben islamı sünnet olmadan yaşarım diyorsun ya,
işte yazıyorum, yalan söylüyorsun. bu söylediğim de kesinlikle itham etmek değil,
müslüman olan herkes bilir bunu.
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0
ölüye kuranın hiç bir faydası olmaz..islama girmiş bidatlardan biridir...okuyan okursa yapacak bir şeyimiz yok..
 

cihad38

Profesör
Katılım
4 Nis 2013
Mesajlar
1,087
Tepkime puanı
18
Puanları
0
ölüye kuranın hiç bir faydası olmaz..islama girmiş bidatlardan biridir...okuyan okursa yapacak bir şeyimiz yok..

vaktim yok, kısa bir soru soracağım, kısaca cevap ver;

amel ederek sevap kazanırız, bu sevapları bir başkasına bağışlayabilir miyiz?
not; evet ama sadece diriye bağışlarsın dersen gülerim,o kadar saçmalayamazsın sanıyorum.
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0
vaktim yok, kısa bir soru soracağım, kısaca cevap ver;

amel ederek sevap kazanırız, bu sevapları bir başkasına bağışlayabilir miyiz?
not; evet ama sadece diriye bağışlarsın dersen gülerim,o kadar saçmalayamazsın sanıyorum.
sevab bağışlama işini kontur yuklemeye dödürdünüz...ayette "kim zerre kadar iyilik yaparsa karşılığını görür ,kim zerre kadar kötülük ederse karşılığını görür"

Allah böyle dedikten sonra ,bir gün sen allahın huzuruna çıktığında,allah taala sana "sen bütün sevablarını bağışlamışsın,bağışladığın adam cennete gitti ,senin günahlarınıda yuklenen olmadı ,cehennemliksinmi diyecek!
bu sevab yukleme işi ayete uyuyormu hiç?sen söyle.
.

------------------

ölenin dosya kapanmıştır.dua edilebilir.hayırla yad edilebilir...kuran bunlara bir fayda sağlamaz..

arap dünyasında bu mezarcılık işine ben şahid olmadım..mezar ziyaretine bile gitmezler..
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Ne kadar komik değil mi?

Haklılığın ölçüsünü çoğunluk olarak görüyor bazı aklı evveller. Kuran okumaz ki, okusa böyle der mi?
Pardon okur tabi, yasin okurdu değil mi? Halbuki ölüye okuyacağına kendi imanını kurtarmak için okusaydı;
İnsanların çoğunun iman etmeyeceğini, iman edenlerin çoğunun ise Allah'a ortak koşarak iman edeceklerini görürdü.
Ama nerdeeee...

Kuran ve Sünnete iman etmiş muvahhitlerin sayıları azdır, doğrudur ancak bunlar, kemiyeti az keyfiyeti yüksek kimselerdir.
Sapık fırka mensuplarının ise sayıları çoktur fakat bunlar da kaliteleri düşük mukallitlerdir.
Demek ki aslolan kemiyet değil keyfiyettir, biri bu gerçeği öğretsin şuna.

Biz Kuran'a iman ettik, iftirayı huy edinmişlere, Peygamberin sahih sünnetine de iman ettiğimizi boşuna olacak ama bir kez daha hatırlatalım.
Müslümanlar Kuran'ı nasıl muhafaza etmişse aynı şekilde sahih nebevi Sünneti de muhafaza etmişlerdir, bunda zerre şüphemiz yoktur.
Hala çirkefleşmeye ve iftiraya devam edecekler midir acaba?

Bunun dışında bir din bilmiyoruz.
Birilerine bu güzel gelebilir, estetik görünebilir ama biz İslam'ı Rabbimizin gönderdiği şekilde kabul ettik. Ona öyle inandık. Allah nasıl bildirmişse, Peygamberimiz nasıl göstermişse, ne eksik ne de fazla aynen iman ederiz. Sizin gibi kaba softa cahillerin sözlerini de reddederiz.
 

ömerusta

Kıdemli Üye
Katılım
16 Ocak 2012
Mesajlar
6,913
Tepkime puanı
239
Puanları
0
olurmu havas kardeşim bunların merkatı var dizin dizin gider önünde ağlar ellerini bağlar adap tutarlar rabıtaya geçer yardım dilenirler yani ağlama duvarına gitmiş gibi
öbürlerininde cübelisi var adam şeyhlerin mezarlarına yakın bir mezar yaptırmış yarin türbe olacak cinsten gidip dilek dileyecekler
yani bunlar kurtuldu şeyhleri imanlarına kefil değirmene eşşek bulmuş reşber gibi kasıla kasıla gezerler gayri he
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
yav sen ne kadar iftiracı yalancı sahtekar düzenbaz bir adamsın ben ne zaman sünneti inkar ettim süneti yok saydım ALLAH C.C. dan korkmuyorsan insandan utan be varsa öyle bir beyanım yazım getirde tüm hakaretleri üstleneyim senden de özür dileyim
yapma böyle beni tahrik etme ben dayanamam azımda kötü söz çıkar üzülürüm

Sakın bunların gazına gelme. Sünneti inkar etmediğini Allah biliyor, bende biliyorum, burada adaletli olanlar da.
Bu iftiracıların iftiralarının yüzüne çarpılacağı gün elbet gelecektir. Sen müsterih ol.
 
Üst