Paralel Yalanlara İftiralara Cevaplar

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
turgay güler @turgayguler · 4 sa.4 saat önce

Recep Amca'nın kara lastikleri meselesi "kara propaganda" çıktı. Dün herkes gibi ben de tepkimi ortaya koymuştum.

Lakin sonradan anlaşıldı ki, mesele Doğan ve Paralel medyasının ortak operasyonuymuş. Recep Amca'ya iki ayakkabı gitmiş

Doğan ve paralel medya bu gerçeği bilmelerine rağmen meseleyi çarpıtmış. Dün gece Sıradışı'nda Karaman Valisi Murat Koca olaya açıklıkgetirdi. ...

Sonuç olarak Recep Amca'ya Valilik güzel bir ayakkabı hediye etmiş. Sanırım Köy İmamı'da bir lastik ayakkabı. Mesele budur.

Gökhan Kahraman @GkhnKhrman · 3 sa.3 saat önce

Mesele :KARA LASTİK değil,Mesele "KALBİ KARARMIŞLARIN" iğrençliği
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Anadolu Ajansı'ndan Zaman'ın iftiralarına tekzip

Anadolu Ajansı, Zaman Gazetesi'nin bugünkü nüshasında yer alan haberde, Ajansa yönelik basın ahlak esaslarına aykırı olarak yanıltıcı yorum ve gerçeğe aykırı iddialarda bulunulması nedeniyle tekzip gönderdi.

Tekzip metninde, Anadolu Ajansı'nın bütçe transferinin 231 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 24. maddesine göre, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM) üzerinden yapıldığı belirtildi.

"Son üç yılda oluşturulan yeni pazarlama ve satış stratejisiyle, ulusal ve uluslararası alanda geliştirilen ürünlerle AA'nın faaliyet gelirleri yüzde 71 oranında artmıştır. Sözkonusu haberde yer alan kurumun zarar ettiği iddiaları asılsız ve gerçek dışıdır" ifadesine yer verilen tekzip metninde, AA'nın tüm ticari faaliyetlerinin BYEGM ve Başbakanlık Teftiş Kurulu görevlilerince düzenli olarak denetlendiği anlatıldı.

Tekzip metninde, yapılan tüm bu denetimlerde bugüne kadar kurumla ilgili herhangi bir hukuka aykırılığın tespit edilmediği bildirildi.
AA'nın bütçesinin her yıl TBMM'de BYEGM bütçesi içinde görüşüldüğü ve kamuoyu ile tüm açıklığıyla paylaşıldığı belirtilen tekzip metninde şunlar kaydedildi:

"Söz konusu haberde Anadolu Ajansı'na ödenen hazine payıyla ilgili de gerçek dışı iftira ve ithamlarda bulunulmuş, objektif veri ve değerlerden uzak isnatlara başvurulmuştur. Ajansın hukuki alt yapısı ve hisse durumuyla ilgili tüm karışıklıklar, 6518 sayılı kanunun 4'ncü maddesinde yapılan düzenlemeyle ortadan kaldırılmış ve ajansın hukuki durumu sağlam zemine oturtulmuştur.

Ayrıca AA Genel Müdürü'nün hisse devrine ilişkin, gazetenin defalarca yaptığı benzer asılsız haberler sebebiyle hukuki yollara başvurulmuştur. Buna rağmen Zaman Gazetesi konuyla ilgili asılsız haberlerine devam etmektedir. Gazetenin ajansa yönelik yanıltıcı yorum ve gerçeğe aykırı iddiaları sebebiyle tekrar hukuki yollara başvurulmuştur.

Öte yandan gazete hakkında, tüm telif hakları ajansa ait haber ve fotoğrafları basın çalışanlarının emeğini yok sayarak izinsiz kullanımı sebebiyle de savcılık müracaatında bulunulmuştur."

Resmi ilan ve reklamları kesilmişti

Bu arada, daha önce Anadolu Ajansı aleyhine yaptığı haberler sebebiyle Basın İlan Kurumu tarafından Zaman Gazetesi'nin resmi ilan ve reklamlarının 1 gün süreyle kesilmesine karar verilmişti.

Ayrıca Ajansın marka değerini ve itibarını düşürücü, iktisadi faaliyetlerini zedeleyici asılsız iddialar içeren haberleri nedeniyle ilgili gazeteye haksız rekabet davası açılmıştı.

Tekzip metni

Zaman Gazetesi'ne gönderilen tekzip metni şöyle:
"Zaman Gazetesi'nin bugünkü (29 kasım 2014) nüshasında yer alan 'Zarar Rekortmeni AA'ya bütçeden 144 milyon lira aktarıldı' başlıklı haberinde, basın ahlak esaslarına aykırı olarak yanıltıcı yorum ve gerçeğe aykırı iddialarda bulunulması nedeniyle kamuoyuna açıklama yapma ihtiyacı doğmuştur.
Anadolu Ajansı'nın bütçe transferi 231 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 24'üncü maddesine göre, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM) üzerinden yapılmaktadır.

Son üç yılda oluşturulan yeni pazarlama ve satış stratejisiyle, ulusal ve uluslararası alanda geliştirilen ürünlerle AA'nın faaliyet gelirleri yüzde 71 oranında artmıştır. Sözkonusu haberde yer alan kurumun zarar ettiği iddiaları asılsız ve gerçek dışıdır.

Anadolu Ajansı'nın tüm ticari faaliyetleri BYEGM'den ve Başbakanlık Teftiş Kurulu'ndan görevli birer denetçi tarafından düzenli olarak denetlenmektedir. Yapılan tüm bu denetimlerde bugüne kadar kurumumuzla ilgili her hangi bir hukuka aykırılık tespit edilmemiştir. Ayrıca kurumumuzun bütçesi her yıl TBMM'de BYEGM bütçesi içinde görüşülmekte ve kamuoyu ile tüm açıklığıyla paylaşılmaktadır.
Sözkonusu haberde Anadolu Ajansı'na ödenen hazine payıyla ilgili de gerçek dışı iftira ve ithamlarda bulunulmuş, objektif veri ve değerlerden uzak isnatlara başvurulmuştur.

Ajansın hukuki alt yapısı ve hisse durumuyla ilgili tüm karışıklıklar, 6518 sayılı kanunun 4'ncü maddesinde yapılan düzenlemeyle ortadan kaldırılmış ve ajansın hukuki durumu sağlam zemine oturtulmuştur.

Ayrıca AA Genel Müdürü'nün hisse devrine ilişkin, gazetenin defalarca yaptığı benzer asılsız haberler sebebiyle hukuki yollara başvurulmuştur. Buna rağmen Zaman Gazetesi konuyla ilgili asılsız haberlerine devam etmektedir. Gazetenin ajansa yönelik yanıltıcı yorum ve gerçeğe aykırı iddiaları sebebi ile tekrar hukuki yollara başvurulmuştur.

Öte yandan gazete hakkında, tüm telif hakları ajansa ait haber ve fotoğrafları basın çalışanlarının emeğini yok sayarak izinsiz kullanımı sebebiyle de savcılık müracaatında bulunulmuştur.
Konuyu kamuoyuna saygıyla duyururuz."

http://www.son.tv/haber-305354
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Paralel medyanın kadeh balonu patladı

Cumhurbaşkanlığı Sarayı ile ilgili yapılan algı operasyonu kapsamında Taraf'ın attığı, paralel kalemlerin sarıldığı "kadeh" yalanı da tutmadı. "Tanesi bin liradan alındı" denilen kadehler, Türkiye'ye gelen kral, kraliçe ve devlet başkanlarını ağırlamak için 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül döneminde alındı. Kadehler, bugüne kadar İngiltere Kraliçesi Elizabeth başta olmak üzere Köşk'te verilen birçok yemekte kullanıldı.

KÖŞKTEKİ HERŞEY YERLİ

Edinilen bilgilere göre Saray'a yeni mutfak ve dekorasyon ürünü alınmadı. Saray'da kullanılan tüm mutfak malzemeleri Çankaya Köşkü'nden taşındı.
İç dekorasyonda kullanılması için Çankaya Köşkü'ndeki tüm tablolar ve dekorasyon ürünleri Saray'a getirildi. Bir cumhurbaşkanlığı yetkilisi, Köşk'te kullanılan tüm ürünlerin Saray için de yeterli olduğunu ve yeni alımlara ihtiyaç duyulmadığını ifade etti. Yetkili, "Bunlar devlet geleneğinde olan şeyler. Devlet başkanlarını ağırlamak için alınıyor. Buna uygun şeyler alınması doğal" dedi. Öte yandan habere konu olan kadehlerin ithal değil yerli üretim olduğu ortaya çıktı. Fiyatının bin lira olduğu yalanının ise paralel algı operasyonu bir parçası olarak degerlendirildi.

ERDOĞAN "YERLİ OLSUN"

Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın iç tasarım ve mimarisinde kullanılmak istenen malzemeler ile ilgili Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "mutlaka yerli üretim olsun" talimatı verdiği öğrenildi. Saray zemin ve duvarlarında kullanılan mermerlerin bir kısmının ithal olması talebinin Erdoğan tarafından, "Afyon mermeri yetmiyor mu?" denilerek reddedildiği, hemen hemen tüm alanlarda yerli ürünlerin kullanıldığı ifade edildi.

http://www.sondevir.com/manset/246063/paralel-medyanin-kadeh-balonu-patladi.html
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Nihat Hatipoğlu Gülen örgütünün o iftiralarına YALANLARINA cevap verdi

Sabah gazetesinde yayınlanan bugünkü köşesinden hakkındaki iddialara yanıt veren Hatipoğlu, “Vicdanınız yok mu, bu iftiralardan ne beklersiniz diyoruz utanmadan sırıtıyorlar” dedi ve ekledi:

10 YILDA NE YAPTIM?

“10 yılda ne yaptım? (Bir muhasebe)” başlıklı yazısında Hatipoğlu, hakkında çıkan haberlerin belirli bir çevrenin talimatıyla yapıldığını söyledi. Hakkında yazılanların “Peygamber’e olan bu yönelişi engelleyecek maddesel bir algı oluşturmak” olduğunu da yazan Hatipoğlu şöyle devam etti:

“… Buz dağları eridi. Ülkenin dine bakış kimyasını, Rabbin lütfuyla değiştirdik. Genleriyle oynadık. Kapıyı açtık. Yolu açtık.

“Yürüyün burada” dedik. Cemaat kurmaya çabalamadık. Arkamıza kitleleri toplamadık. Bu büyük teveccühü şahsi ikbal veya menfaat için hiç kullanmadık. Hiç kimseyle maddi hiçbir işimiz olmadı. Ne bir ihalede, ne bir iş takibinde, ne bir arazide, ne şunda, ne bunda işimiz olmadı. Alınterimizi helal dairesinde değerlendirmeye çabaladık.

Etrafımızı hep kolladık.
Çamur at izi kalır. Şimdi bu hizmetin tümünü etkisiz hale getirmek, tümünü lekelemek, etkisizleştirmek, İslam’a ve Hz. Peygamber’e olan bu yönelişi engelleyecek maddesel bir algı oluşturmak için çamur atan yalancı ve iftiracılarla karşılaşıyoruz.

35 ODALI BİR BUTİK OTELİMİZ VAR

Şu otelde kaçak bir kat var, gibi yalan, dolan ve iftira dolu haberlerle bütün bu hizmetleri akamete uğratmaya çabalayanlar var. 35 odalı bir butik otelimiz var. Arkadaşlarla, borçlanarak, kendi alınterimizle kurduğumuz bir mekân. Hem misafirimizi ağırlıyor hem giderini karşılayacak bir ağırlama yapıyor. Bu mekânı devleştirdiler. Manşet yapacak kadar kendilerini kaybettiler iftira attılar. Bu mekân alındığında 4 katlı, bugün 4 katlıdır. İşte belgesi. “İftiranızı geri çekin” desek de duymazdan geldiler. Yalan söylediler. Tekzip ediyoruz. Yayınlamıyor.

Vicdanınız yok mu, bu iftiralardan ne beklersiniz diyoruz utanmadan sırıtıyorlar. Çünkü kendi iradeleriyle değil, talimatla saldırıyor ve çamur atıyorlar.

Biz hepsinin farkındayız. Emir verenleri de… Derdimiz dünyalık olsaydı; gökdelenler diker, siz de ancak gölgesinden geçerdiniz. Önümüze konulan siyasi veya farklı imkânlara balıklama atlardık. Elbette biz yazıyoruz, melekler de yazıyor. Allah da en yüce ve şaşmaz hakem olacaktır. Mahkeme-i Kübra’da bu iftiracıların imanına talip olacağım.

HAKKIMI HELAL ETMİYORUM

Bu yalan ve iftira haberlerini yapan, yayan, vesile olan kim varsa, asla hakkımı helal etmeyeceğim.Çünkü onların derdi, benim anlattıklarım. Gücünüz bizi susturmaya yetmeyecek.

Necip Fazıl’la bitirelim Bizim bütün bu dini faaliyetimizi haset gözüyle eleştirenler var. Yeni yeni yola çıkmışlar. Bizim alnımız terlerken onlar yoktu. Yarın bir sıkıntı olsa yine yok olacaklar. Üstad Necip Fazıl; zor zamanlarda ortada olmayıp, kurulan imkânlarla piyasaya kendini arz eden yeni yetmelere şöyle demişti bir mülakatta:

“Biz hohlaya hohlaya buz dağlarını erittik. Şimdi ortalık çamurdan geçilmiyor.”

http://www.medyagundem.com/nihat-hoca-gulen-orgutunun-o-iftirasina-isyan-etti/
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Sana hala yalan söylüyorlar şakirt!

“Pantolonumun arka cebinden tabancayı çıkardım. Koskocaman bir Nagant. Benerci’ye uzattım. Aldı, masanın üstüne koydu.”
Nazım Hikmet’in 1932′de yazdığı “Benerci Kendini Niçin Öldürdü” şiirinde Benerci’nin kendini öldürdüğü tabanca Nagant’tı. Belçikalı iki kardeşin 1890′larda Rusya’da yapmaya başladıkları bu toplu çirkin siyah tabanca kadar hafızalarımızda yer etmiş, edebiyatımıza girmiş bir silah olmamıştır…
Üretiminden 100 yıldan fazla bir zaman sonra bile bu tabanca hâlâ bir terör örgütü iddianamesine delil olarak girip, terörist ilan edilen ruhsatlı sahibinin 17 ayına mal olduğuna göre, kesin öyle olmalı.
Mehmet Nuri Turan, artık meşhur olan Tahşiye Yayınevi’nin ortaklarından bir kuyumcuydu. Aynı zamanda tarihî eser koleksiyoncusu.

100 YILLIK SİLAH YÜZÜNDEN 17 AY HAPİS

22 Ocak 2010 günü düzenlenen El Kaide operasyonunda o da gözaltına alındı.
Florya’daki evinden çıkanlar Tahşiye örgütünün cephaneliğinin de yarısını oluşturdu:
“1 adet muşta, 1 adet sarı kabzeli hançer, 1 adet siyah kabzeli hançer, 2 adet kama, 1 adet ruhsatlı Baretta tabanca ve 1 adet ruhsatlı 7.62 Nagant marka toplu tabanca ve tabii bol miktarda kitap…”
Biri 100 yıllık iki ruhsatlı tabanca ve tarihî eser olan hançerler, kamalar için 17 ay hapis yattı Turan.
Eğer dün, Bugün gazetesinin manşetindeki fotoğrafa o antika tabancayı görmek için bakmasaydım, bu konuda bir yazı daha yazmayı planlamıyordum doğrusu.
“Vicdanlar Kanadı” başlıklı manşet, bir metnin içine en çok yalan sığdırma dalındaki bütün rekorları altüst edebilir çünkü.
Şöyle başlıyor:
“Bir yanda silahlar ve patlayıcılarla yakalanan El Kaide Bağlantılı Tahşiyeciler Örgütü… Diğer yanda terörün her türlüsüne cephe alan Fethullah Gülen Hocaefendi. Gülen’i terör örgütü kurmakla suçlayanlar Tahşiyeciler’i aklamaya çalışıyor.”
“Bir yanda silahlar ve patlayıcılarla yakalanan El Kaide Bağlantılı Tahşiyeciler Örgütü”…

Neredeyse bütün kelimeler yanlış. Tahşiyeciler diye bir örgüt yok, Tahşiye yayınlarının sahibi olan bir Risale-i nur cemaati var. Ayrıca 2010′daki operasyonu yapan savcı bile iddianamesine “El Kaide bağlantılı” diyememiş, “El Kaide’ye manevi destek veren” diyebilmiş.

OPERASYONU JANDARMA DEĞİL POLİS YAPTI

Gelelim “silahlar ve patlayıcılarla yakalandıkları” kısmına. Orada malzeme bol.
Haberde bu iddia bir kez de “2010 operasyonunda çok sayıda silah ve patlayıcılarla örgüt üyeleri ele geçirildi” diye geçiyor. “Çok sayıda” Peki nerede bu çok sayıda silah ve patlayıcı.
Buyurun fotoğrafı. “İşte Tahşiye operasyonunda ele geçirilen silah ve patlayıcılar” yazan fotoğrafa gerçekten çok sayıda silah var. Kanaslar, G3′ler, Kaleşler, tüfekler, tabancalar ne ararsan var.
Halbuki iddianameye göre bile örgütün silahları 2 tüfek, 2 ruhsatlı, bir ruhsatsız tabanca, üç bomba, kılıç, hançer, tabancası olmayan çeşitli ebatlarda mermiler (ama her birinden üçer beşer tane), bildiğimiz elektrik açma kapatma anahtarından ibaret. Tabii elektrik, gaz faturaları ve çok sayıda kitabı saymazsak…
Ama yalanlamak için bu kadar ayrıntı vermeye bile gerek yok. Fotoğrafta cephaneliğin sergilendiği masanın arkasında İstanbul İl Jandarma Komutanlığı yazıyor.
Pes doğrusu! 22 Ocak 2010′da İstanbul’da ve tüm Türkiye’de bu operasyonu Jandarma değil, polis yaptı yahu! Başka “operasyondan ele geçirilen silahlar” fotosu bulamadınız mı? Ne acemilik bu!
Tabii eğer İstanbul Emniyeti Jandarma’ya “buyurun silahları siz sergileyin dememiş” ve az bulup, ayıp olur diyerek araya o kamera kaydında dendiği gibi silah eklemediyse…
Belki de yanlış fotoğraf konmuştur. Sayfa sekreteri bile gerçek operasyon silahlarını görünce “bunlarla terör örgütü mü olur” deyip, şöyle göz dolduran bir başka operasyon fotoğrafı bulmuştur, sayfa güzel görünsün diye. Su-i zan etmemek lazım.
Hüsn-ü zanla devam edelim. Haberdeki Mehmet Doğan’ın resminin üzerine şöyle bir alt yazı yazılmasaydı bu fotoğrafın gerçek olduğunu da söylerdik tabii ki:

BİRBİRİNDEN BAĞIMSIZ CÜMLELERİ BİRLEŞTİREREK SUÇ OLUŞTURMUŞLAR

“Mehmet Doğan’ın grup üyelerinin Afganistan’da terör eğitimi alması için yaptığı görüşmeler de dosyadaki deliller arasında yer aldı.”
Mesela hangisi? Yok. Çünkü öyle bir delil yok dosyada. İddianamede böyle bir suçlama dahi yok.
Peki nerede var? Operasyon yapılınca medyaya sızdırılan polis kaynaklı ilk haberlerde. Savcı bile o kadarını koymamış iddianamesine. Ama bir kere zemberekler boşalınca, yalanın ucu bucağı kaçıyor.
Aşağıyı hallettik. Sayfada yukarıya doğru devam edelim. Ama cümle cümle gidebileceğiz.
Çünkü cümle başına düşen yalan miktarı artıyor:
“Örgüt lideri Mehmet Doğan’ın eylem çağrısı yaptığı konuşmanın video kaydı dosyaya konuldu.”
Hangi eylem? İddianamede bile o konuşmalar için eylem çağrısı denmemiş. Devam:
“Doğan’ın ‘Usame’nin çağırması var. Kılıç oynamazsa cihat olmaz. Git silah yap vur…”
Çok birikmeden duralım. Bir kere, o sohbetleri bir kere izleyen “Usame’nin çağırması var” cümlesini Doğan’ın değil, onu dinleyen belirsiz bir kişinin söylediğini duymuş olur. Savcı mesela, dinlemiş ve bu cümleyi iddianamesine bile koymamış.
Diğer iki cümle de konuşmanın bambaşka yerlerinden ve bağlamlarından kes yapıştır. Yani Bugün’ün peş peşe verdiği üç cümlenin birbiriyle hiçbir alakası yok.
“Git silah yap vur mesela”. Orijinal geçtiği yer şöyle: “(Gülüşmeler) Doğan: Ama hacı Salih kızar bana şimdi diyecek ki nasıl edelim o zaman e ben de diyorum git silah yap vur. Eee gücü de yok, ihtiyar da oldu. Bir sere, xwe kim bi sere te kim. (Kürtçede vallahi billahi tillahi manasında bir kalıp söz) Bu yalancı başlara yemin ederim ki bunlar hepsi boştur. (Gülerek)”
(Burada konuşmaların nasıl çarpıtıldığını orijinal metinden anlattığım iki önceki yazıma referans vereyim.

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yildiray-ogur/583858.aspx)

Habere devam edelim. Önceki üçü kesip birleştirilmiş cümleden sonra nihayet üç nokta gelmiş. Sonra Doğan’ın söylediği iddia edilen diğer cümleye geçilmiş: “Ferşat’ın babası evin içerisinde çalışıyor, bir füze yapıyor. Serbesttir ne yaparsan yap.”
Merak edip yukarıdaki linke basanlar gülüyor olmalı. Okumaya üşenenler için tekrarlayalım. Bir kere iki cümle Doğan’ın konuşmasının yine iki farklı yerinden. “Ferşat’ın babası mevzusu” 70-80 yıllık bir mevzu. Karadenizli zekî hocanın işleri. Eee örgüt lideri 70 yaşında, örgütün tabancası 100 yaşında olunca, eylem çağrısı da 80 yıllık oluyor. “Serbesttir ne yaparsan yap” ise bir Laz’ı serbest bıraksan neler yapabileceği üzerine bir Rizeli olarak okuyunca memnun olduğum bir bahiste geçiyor.
Mehmet Doğan’ın iddianameye giren ve onu El Kaideci yapan sözleri böyle şeyler işte. İddianameye bakınca belki en radikal cümleleri geçenlerde CNN Türk’te Akif Beki’ye söylediği “Usame Bin Ladin’i mümin olduğu için, Müslüman olduğu için severim. Bin Ladin’i Allah için, ‘La ilahe illallah Muhammedur Rasulallah’ dediği için severim. Onun dışında El Kaide örgüt falan bilmem. Ben münzeviyim, radyo televizyon bile izlemem” cümleleri olabilir. Şayet o sözleri 2010′dan önce söyleseydi, öyle 17 ayda değil, belki bugünlerde falan ancak tahliye ederdi o hakimler.

LADİN’İ SEVİYORUM DEDİ TEKRAR HAPSE ATILMALI!

Bugün gazetesinin birinci sayfasında “CNN Türk’te Bin Ladin’e övgü” diye verilmiş zaten. Övgü? Başka delile ihtiyaç var mı. Bin Ladin’i seviyorum dedi ya, tekrar hapse atılmalı.
Zaten görüyormuş da. Programda kâğıttan bir şeyler okumuş.
“MS hastalığına bağlı görme alanında sarı noktada makuler skar mevcut. Kalıtsal bir hastalık olan Retinitis Pigmentoza (tavuk karası) nedeniyle çevresel görme alan kaybı mevcut. Her iki gözde katarakt olması nedeniyle göz lenslerine ameliyatla müdahale edilmiştir. Miyopsi de mevcut olup uzağı görememektedir. Bütün bu patolojiler sonucu ileri derecede çevresel görme kaybı olup, sadece yakın alanda bir noktaya odaklandığında kısıtlı görmesi mevcuttur”

Yani yüzde 100 kör de değilmiş. Hem Bin Ladin’i seviyor, hem önündeki kâğıdı görüyor. Direkt müebbetlik.
Sabır lütfen. İçinde doğru çıkma ihtimali olan bir paragraf daha kaldı.
İlk cümle: “El Kaide uzantılı olmakla suçlanan…” Duralım. İnsaf, savcı bile öyle demiyor.
Devam: “…Tahşiyeciler ilk önce MİT tarafından fark edildi. 2004′ten itibaren takibe alındı. Üstelik gruba Tahşiyeciler adını MİT verdi.”
MİT belgesinden iz yok. 2010′da elinde kamayla hançerle silahlı terör örgütü iddianamesi hazırlayan polis, savcı bile o MİT belgesini görmemiş olacak ki iddianamede tek atıf yok.
Neyse, yine hüsn-ü zannımızı koruyalım, diyelim ki bunlar doğru. Tahşiyeciler adını MİT koydu. 2004′ten beri takipteydi. MİT’in işi buydu zaten, cami cemaatini takip etmek.

OPERASYON İÇİN NEDEN GÜLEN’İN VAAZI BEKLENDİ?

İlk soru; Peki öyleyse neden böylesine El Kaide bağlantıları olan tehlikeli bir örgüte 5 yıl boyunca hiç dokunulmadı? Neden dokunulması için Gülen’in konuşması beklendi? O konuştu ve bir ayda soruşturma açıldı.
Ve en zor soru; Peki, 2009 yılında Fethullah Gülen nereden duydu da “Mesela Tahşiye diye bir şey icat edebilirler” dedi? MİT raporlarını mı okudu? Yoksa “icat edebilirler” derken MİT’ten mi bahsediyordu? Bugün’ün aynı sayfasında yazısı verilen Nazlı Hanım bu görüşte mesela: “Yoksa karanlık odakların böyle bir örgüt icat edip, kendilerine komplo kurabileceklerinden mi kaygı duyuyor.”
Eee bu doğruysa haberdeki birkaç bilgi daha çöküyor. Tahşiyeciler “icat edilmiş” bir örgütse MİT niye 2004′ten beri takip etsin? Tahliye adını MİT koyduysa, o zaman karanlık odaklar MİT mi oluyor? O zaman MİT niye “kendi icadı” olan örgütü deli gibi 6 yıl takip ediyor? Eğer bu Tahşiyeciler karanlık odakların icadıysa o zaman niye sürekli El Kaide bağlantılı olduğunu söylüyorsunuz?
Karanlık odak Ergenekon’sa o zaman niye Tahşiye sanıklarından ikisini, Ergenekon sanıklarının telefonda bahsettiği bir Azeri’yle irtibatlı oldukları için yani suyunun suyundan Ergenekon’a bağlayan polis fezlekesine savcı hiç itibar etmedi ve iddianamesine tek satır olarak bile bunu almadı?
Manşet burada bitti. Herhalde bu manşetteki tek doğru bilgi Mehmet Doğan’ın resmi. Bu kadar yalandan sonra, haberin diğer yarısında Gülen’le ilgili söylenenleri de okumayalım bir zahmet.
Ama Erdoğan’la Davutoğlu’nu birlikte gösteren fotoğrafın altındaki şu kutuyu mutlaka okumalıyız: “…Türkiye’nin IŞİD ve El Nusra uzantılı örgütlere destek ve silah verdiği iddialarının daha mürekkebi kurumadan, yargılanmaları süren Tahşiyeciler’e açıktan sahip çıkması ve masum ilan etmesi dikkat çekti.”
Ooo tehdit demek! Ama üzgünüm. Keşke o El Kaide operasyonunun birinci haftasında ABD Büyükelçiliği’ne “bunlar El Kaideci değil” demeseydiniz.
Doğruyu söylemenin zararları işte.
Bu arada değerli şakirtler, fark etmişsinizdir, maalesef size hâlâ yalan söylüyorlar. “Neden acaba” diye düşünmeye başlamışsınızdır inşallah…

OĞUR’UN YAZISINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN

http://www.medyagundem.com/sana-hala-yalan-soyluyorlar-sakirt/
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Gülen medyası Tahşiye kumpasını örtmek isterken yine baltayı taşa vurdu

Tahşiye operasyonunun arama görüntülerini ortaya çıkaran 24 ve Günün Manşeti programı paralel örgütün yeni hedefi oldu. Görüntülerin iddiaları yalanladığı yönünde haberler yapan ve 24′ü yandaşlıkla suçlayan Zaman’ın akıl edemediği şeyi Murat Çiçek ve Melih Altınok açıkladı.

İşte programdan satır başları:
3 POLİSİN PARMAK İZİNİ Mİ TAŞIYORDU O POLİS?

Melih Altınok: Küfrü mü savunuyorsunuz? Aidiyet ilişkilerini anlarız ama aidiyetten öte açıkça yalan söylüyorlar. Cuma günü Tahşiye kumpasındaki arama görüntülerini önce Günün Manşeti’nde yayınladık sonra 24 ekranlarında. El bombalarının üzerinden arama yapan polislerin parmak izi çıktı. Diyorlar ki bakın sizin görüntülerde de var. Eldiveni delinmiş adamın’ diye.. 3 tane adamın parmak izi çıktı o bombalarda. Görüntülerde sadece bir tane polisin eldiveni yırtılıyor. 3 tane polisin parmak izini mi taşıyordu o polis? Bunlar haşhaşi kafası biliyorsun. O polisin elinde 3 polisin parmak izi falan olabilir mi? Bu ruh hastalarının mitolojik yönleri de ortaya çıkmaya başladı.. Boğa başlı adamlar, 3 insanın parmak izini taşıyan polisler falan..

SADECE O AN ALINMIŞ.. ÖNCESİ VE SONRASI YOK!

Murat Çiçek: Biz bu haberi Cuma günü yaptıktan sonra hemen almışlar tabi. Zaman’ın sitesinde ‘İşte bakın görün yandaş medyanın görüntülerinde eldivenin yırtık olduğu net bir şekilde görülüyor’ diye yalnızca o anın bir ekran görüntüsü yer almış. Önceki ve sonraki konuşmaların hiçbiri yok. Sadece o bölüm var. Arkadaş bizim için doğru neyse o! Onların yaptığı gibi işimize gelmeyen noktaları ayıklamayı da çok rahat yapabilirdik. İnsan karşısındakini de kendisi gibi zannedermiş.

O görüntülerde anlaşılması gereken şu. O kadar hassaslar ki yırtılsa bile hemen arkadaşı geliyor, ‘eldivenin yırtıldı hemen değiştir’ diyor. Algılanması gerekenden farklı birşey algılıyorlar.

BİR POLİSİN ELDİVENİ YIRTILIYOR, 3 POLİSİN PARMAK İZİ ÇIKIYOR!

Melih Altınok: Bir polisin eldiveni yırtılıyor ama bombanın üzerinden 3 polisin parmak izi çıkıyor. Yalan söylemeyin.

http://www.medyagundem.com/gulen-medyasi-tahsiye-kumpasini-ortmek-isterken-yine-baltayi-tasa-vurdu/
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Ekrem Dumanlı iki yüzlü davranıyor

2010 yılında Tahşiye kumpası ile tutuklanarak aylarca cezaevinde tutulan Risale-i Nur hareketinin önemli isimlerinden Bünyamin Ateş, Paralel yapının içyüzünü SABAH’a anlattı.

Bünyamin Ateş Türkiye’deki Nurcu grupların yakından tanıdığı bir isim. Sürekli sarı basın kartı sahibi olan Bünyamin Ateş, bir dönem kitapları ve köşe yazıları ile Risale-i Nur camiası içinde etkili isimlerden biri oldu. 1992 yılında ana akım Nurculukta yaşanan bölünme ile kendini biraz geriye çeken Ateş, Nurculuk hareketinden hiç kopmadı. Küçük bir Nurcu grup olan Molla Muhammed çevresi ile yoluna devam eden Bünyamin Ateş Tahşiyeciler operasyonu ile hayatı bir anda değişti. Bünyamin Ateş yakından tanıdığı Paralel yapının içyüzünü ve Tahşiyeciler kumpasını SABAH’a anlattı

EL-KAİDECİ DEĞİL RİSALE-İ NUR TALEBESİYİZ

-Yeni Asya Gazetesi çevresinden koparak Molla Muhammed Hoca’ya yakınlaşma sürecinden biraz bahseder misiniz?
13 yaşından bu yana Risale-i Nur gruplarının içinde yer aldım. Bölünmeler sırasında hep hak tarafında yer aldım. Yeni Asya Gazetesi’nde çalışırken bir grubun yanında olmamamız gerektiğini düşünüyordum. Hak neredeyse onu savunalım dedim.1992′de Yeni Asya’dan ayrıldım.
Ayrılık sebebinizin o dönemde ana akım Nurculuğun Demirel’i desteklemesi miydi?
Evet. Bizim sevdiğimiz var biz onu destekleyeceğiz dediler ve bizde bir grup arkadaş ile ayrıldık. Şu anda Yeni Asya grubunun Gülen hareketini desteklemesini bir akıl durması olarak görüyorum. Hiçbir sebebini anlayamıyorum. O dik duruş nasıl oldu, nereye gitti ben hayretler içerisindeyim.
-Mehmet Doğan ile yani Molla Muhammed ile nasıl tanıştınız?
Biz herkesi kucaklayan bir noktaya gelmiştik. Tam böyle bir dönemde 1993 yılında Allah bizim karşımıza Molla Muhammed Hoca’yı çıkardı. Biz bir grup kafadardık. Önde 5 kişi duruyorduk ama arkada 100 kişiye yakın bir gruptuk.

ŞİDDETLE HİÇBİR İLGİMİZ YOK

-Bazı gazetelerde şiddet yanlısı bir grup olarak gösteriliyorsunuz. Silahlı mücadele konusunda ne düşünüyor?
Molla Muhammet Hoca “Bizim yerli yabancı, silahlı silahsız hiçbir örgütle alakamız yoktur” derdi. Şiddeti tamamen reddederdi.
-Fethullah Gülen ve Molla Muhammed farklılıklar olsa da aynı dini gelenekten geliyor. Peki hangi konularda farklı düşünüyor?
Bir taraf bozguncu, bir taraf ıslahçı, asla birbiri ile kıyaslamam. Dinler arası diyalog konusunda Molla Muhammed Hoca’nın sözlerinden rahatsızdı. O grup bırakın dinler arası diyaloğu Yahudilerin, Hristiyanların cennete gideceğini söylüyordu. Papa’nın önünde eğildi, orada ölmek istediğini söyledi, yanında gidenler elini öptü. Zekât konusunu ucuz bir sermaye haline getirdiler. Kurbanı da suistimal ettiler.
Sonra neler yaşandı?
Molla Muhammed bir seri kitap hazırladı ve yayınladı. Biz Dinler arası Diyalog olmaz dediğimiz için bunu kültürlerarası diyalog, medeniyetler arası diyalog şeklinde değiştirdiler. Bundan çok rahatsız oldular. Elimizde silah yoktu ama ilmen bitirdik onları.
-Gülen, öfke dolu “Tahşiyeciler” vaazını bu kitaplar nedeniyle mi yaptı?
Bizim çıkardığımız kitaplar Gülen’i öfkelendirdi. Bölgede insanların akıllarını karıştırmıştı çünkü. Bir örgüt lideri gibi talimat vererek hayatının en büyük hatasını yaptı. Bu talimatı Zaman Gazetesi tarafından hemen yerine getirildi. Bilgisayar tuşları silahların namlusu gibi bizi gösteriyordu.

STV AÇIK KIŞKIRTMA YAPTI

-Samanyolu TV nasıl devreye girdi?
Yukarıdan emir geldikten çok az bir zaman sonra Zaman’da yazılar çıktı. Hemen ardından Tek Türkiye dizisinin 64. Bölümünde bizim yayınevinden ve yayınevinin markalarından bahsediliyordu. Hidayet Karaca bilmiyormuş, peki biz neden aylarca hapis yattık o zaman. Hidayet Karaca bilmiyorsa bir bilen var, bir “Gülen” var demek ki. “Hep bizim evimizden mi bombalar çıkacak, biraz da onların evinden çıksın” deniliyor bu dizide. Bundan daha aşikâr kışkırtma olabilir mi?

ZAMAN BİLGİSAYARIN TUŞLARINI SİLAH GİBİ KULLANDI

-Ekrem Dumanlı “gazete haberi suç olur mu” diyor. Sizce haklı mı?
122 kişi gözaltına alındı. Bir kısmı 8 ay, bir kısmı 17 ay, bir kısmı 20 ay hapis yattı. Biz bu çıkan haberlerden dolayı hapis yattık. Madem bu haberler önemsiz girsin Ekrem Dumanlı da yatsın 20 ay. Ne var bunda, niye bağırıyor? Madem Hidayet Karaca’nın yerinde olmak istiyor, bizim tattıklarımızı Ekrem Dumanlı da tatsın. İkiyüzlü davranıyor. Tuşları tetik gibi kullanıyor.
-Silahlı terör örgütü suçlamasını da ağır bulanlar var. Sizce de ağır bir suçlama mı?
Evet, silahlı örgüt değiliz diyorlar. Bunlar silahlı örgütün ta kendisi. Benim kapıma paralel yapının polisleri tabanca ile gelmeseydi ben teslim olur muydum? Evet, kendilerinin silahı yok ama bunlar devletin silahını kullanarak bize bunları yaptılar.

İMZASIZ İHBAR MEKTUBUNU KENDİLERİ YAZDI

-İmzasız mektupları kim gönderdi?
İmzasız mektuplar o kumpasın bir parçasıydı. Polislerin, savcıların elini güçlendirmek için gönderilen imzasız mektupların hepsini onlar yazdılar. Mektuplar “Müdürüm” diye başlıyor. Allah işte böyle ayaklarına dolaştırdı. Şimdi o mektuplar kayıp.

-Ev aramalarında ele geçirilen el bombalarının hikayesi nedir?

Kriminal raporlar o bombaların polisler tarafından konulduğunu ortaya koyuyor.
Arama kamera kaydına alınmıyor. Aramada ne kapıcı var ne apartman yöneticisi. Bombaları bulup ortalığa serdikten sonra yöneticiyi çağırıyorlar ve kamera kayıta geçiyor. Polislerin sorgusu da çelişkilerle dolu. Bombaları buldukları yerle ilgili farklı ifade veriyorlar. Arama sırasında yönetici yanlarında olmadığı halde yanımızdaydı diyorlar.

BİZİ SAHİPSİZ GÖRÜP AMATÖRCE İFTİRA ATTILAR

-Sorguda size ne soruldu?
Sorgulama sırasında oradaki iddialardan sorular sorulacağını düşünüyorduk. Savcı ve hakim tek bir soru sormadı. Her şey belliydi, soru sorma gereği bile duymadı. Bu paralel yapının kumpası o kadar belliydi ki. Bunu yaparken hiç gizleme gereği bile duymadılar
-Bu yapının kumpaslarda çok profesyonelce çalıştığını biliyoruz. Bu operasyonda neden bu kadar açık verdiler?
Çok acemice ve aptalca bir tuzak kurdular. Bizi hiç önemsemediler. Nasıl olsa sahip çıkan olmaz diyerek acemice izler bıraktılar. O kadar kendinden eminlerdi ki arkada iz bırakmaktan hiç çekinmediler.

YILAN ERDOĞAN’I ISIRARAK EN BÜYÜK HATAYI YAPTI

-Size atılan iftiranın bir gün ortaya çıkacağını düşünüyor muydunuz?
Bu insanların feryadı arştan duyuldu ve arşın sahibi bu grubu dağıttı. O yılan geldi Tayyip Bey’i ısırdı. Recep Tayyip Erdoğan isimli bir delikanlı çıktı bunlara karşı durdu. Eğer bu duruş olmasaydı ne bu iktidar olacaktı ne de özgürlük ortamı olacaktı. Arkalarındaki güç öyle bir teminat vermiş ki, Hükümet üyeleri istifa edecek, Bilal Erdoğan gözaltına alınacak, Erdoğan da pes edip teslim olacak diye düşündüler. Ama Allah tuzaklarını başlarına geçirdi.
-Tahşiyeciler operasyonu üzerinden medya yöneticilerinin gözaltına alınmasını basına yönelik bir baskı olarak görüyor musunuz?
Bunun fikir özgürlüğü ile basın özgürlüğü ile alakası yok. Açın gazeteleri bakın herkes istediği eleştiriyi yapabiliyor. Bu kumpası ortaya çıkarmak neden basın özgürlüğüne müdahale olsun.

ALANLA DİĞER CEMAATLERİ DE KIŞKIRTMAYI ÇALIŞIYORLAR

-Bütün cemaatler bitirilecek gibi bir propaganda yapılıyor. Böyle bir siyasi ortam var mı Türkiye’de?
“Bütün cemaatler hedefte” demek ajitasyondur. Kendilerine taraftar, destekçi toplamaya çalışıyorlar. Ancak hangi cemaat bu ülkeyi ele geçirmeye çalışıyorsa onunla mücadele edilsin. Herkes işini bilsin. Siyaset yapmak isteyen cemaat siyasete girsin.
-Geçmişte bu yapının kurduğu kumpastan şikayetçi olanlar size yapılınca Paralel yapının yanında yer aldı. Bu bir çelişki değil mi?
Bu paralel örgüt solculara kumpas kurunca hepsi ayağa kalkıyor, Nurcu bir gruba kumpas kurunca hepsi paralelcilerin yanında yer alıyor. Bu ikiyüzlülüktür. Batı’daki insan hakları kuruluşları da riyakârdır. Ben de gazeteciyim ve sürekli basın kartı sahibiyim. Kılıçdaroğlu “Mazlumun adresi sorulmaz” diyerek cemaati desteklemiş. Ey Kılıçdaroğlu biz mazlum değil miydik? Ekrem Dumanlı asla basın özgürlüğünden bahsetmesin.

İFTİRALARLA CEZAEVİNE ATTIKLARI BİRÇOK MÜSLÜMAN VAR

-Şu anda cezaevinde bu yapının kurduğu kumpas nedeniyle yatan Müslüman gruplar var mıdır?
Bundan hiç şüphem yok. Şu anda hapishanelerde birçok insan El-Kaideci diye hapiste yatıyor. Cezaevi koğuşlarında ezanlar yükseliyor. Hiçbirinin sahibi olmadığı için kendisini ifade edemiyor. Gözüne birini kestiriyorlar. İstediklerini alamayınca bu suç üretme fabrikası devreye giriyor ve operasyonu başlatıyorlar.

SOKAĞA ÇIKMAK CESARET İSTER

-Müslümanları ilgilendiren birçok meselede “sokak çözüm yeri değildir” diyen bu grup şimdi sokakta. Artık bu hareketi sürekli sokak eylemlerinde mi göreceğiz?
Sokak cesaret işidir. Sokağa çıkacak yürekleri olacağını sanmıyorum. O ayrı bir şeydir. Bunlar sıkıştığı zaman bülbül gibi öter. Can tatlıdır. Bu sokağa çıkmalar falan bunların işi değil. Bağırmalar çağırmalar bir ezilmişliğin, çaresizliğin tepkisidir. Devlet devletse kendini korur ve gereğini yapar. Biz emniyete alındığımız zaman hiçbir yakınımız emniyete gelemedi. Sokakta bağıracaklarına zulmettikleri insanların tekrar gönülleri kazanmaya çalışsınlar.

(İSA TATLICAN/SABAH)

http://www.medyagundem.com/ekrem-dumanli-iki-yuzlu-davraniyor/
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Hocanın gazetesi, Trinidad Tobago dolarının üzerine Apo resmi bastı! “PKK kendi Merkez Bankası’nı kurdu, parayı bile hazırladı” diye haber yaptı.

Fethullah Gülen ve örgütünün yalanlarına bir yenisi daha eklendi. Türkiye’ye yaptıkları ihaneti ve darbe girişimini ört bas etmek için her gün yalan türeten Gülen medyası bir kez daha çözüm sürecini hedef aldı. Terör örgütü PKK’nın Diyarbakır’da kurduğu merkez bankasında para bastırdığının haberini yaptı. Fethullah Gülen için “Bir tebessümüne servetimi bağışlarım” diyen Akın İpek’in gazetesinde yer alan o haberde üzerinde Apo resmi olan bir para paylaşıldı. Paranın tanıtımının PKK’nın 12′nci kongresinde Öcalan’ın yapacağı yazıldı.

ALAY KONUSU OLDULAR

“PKK provokasyonu” diye lanse edilen haberde, Diyarbakır’da “Bank’a navend’a Amed’e” adı verilen “Kürt Merkez Bankası” kurulduğundan da bahsedildi. Ancak paralelcilerin haberinin balonu patladı. Haberde kullanılan resmin montaj ile hazırlandığı ve paranın aslında Trinidad Tobago’ya ait olduğu ortaya çıktı. Paranın üzerindeki seri numarası gibi detaylar bile düzeltilmezken sadece orta bölümüne acemice Apo resminin yapıştırıldığı görüldü. Basitçe bir yalanla kendisini rezil eden cemaat, para haberiyle sosyal medyanın alay konusu oldu.

http://www.medyagundem.com/kalpazan-cemaat/
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
SuperHaber.TV‏@superhabertv 9 dk.9 dakika önce

Gazeteci Cemil Barlas'ın villasında tüyler ürpertici cinayet!

Cemil Barlas @
secondvirus
· 25 dk. 25 dakika önce

yalancı haberturk! tanıdığımız birinin başına gelen tatsız olayı sanki benim evimde olmuş gibi haberleştiirdiler..

Cemil Barlas @secondvirus · 14 sa. 14 saat önce

haberturk'teki hakkımda çıkan yalan, iftira ve karalama haberini yapan muhabir ve haber müdürü paralel haşhaşi çıktı.. şaşıran??
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
İçişleri'nden Zaman'daki habere sert yalanlama

Bakan Efkan Ala'nın haberde iddia edildiği gibi 'gözaltı' talimatı olmadığı ifade edilen açıklamada, haber 'siyasi istikrarı bozma çabasında olanların üniversite gençliği üzerinden yürütmeye çalıştığı bir provokasyon' olarak nitelendi.

İçişleri Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği tarafından yapılan açıklama şöyle:

"Zaman Gazetesi’nin 05.01.2015 tarihli “Üniversite Öğrencilerine Büyük Gözaltı” başlıklı haberi, ülkemizin siyasi istikrarını bozma çabasında olanların üniversite gençliği üzerinden yürütmeye çalıştığı bir provokasyondur.

Sayın Bakanımızın böyle bir talimatı bulunmamaktadır.

Bahsi geçen bu haber de yürütülen kara propagandanın bir parçası olup bütün yönleriyle yalan, hayal ürünü ve iftiradan ibarettir.

Kamuoyunun bilgisine sunulur."

http://www.haber7.com/ic-politika/haber/1264471-icislerinden-zamandaki-habere-sert-yalanlama
 

KAFKAS

Kıdemli Üye
Katılım
3 Nis 2014
Mesajlar
6,399
Tepkime puanı
446
Puanları
83
Konum
İstanbul
55314732_11012015.jpg



Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırının arkasında bu mu var?
11 Oca 2015 09:07 Samanyolu HaberKemal Kılıçdaroğlu’na yönelik ayakkabılı saldırıların yolsuzluk tapelerinin yayınlanmasından sonra gerçekleşmesi manidar bulundu:):):)









BU MEDYA GURUBUNDA BİRGÜN AYMAN GÜLER İN PARALEL İLE YAPTIĞI AÇIKLAMALARI YA DA PARALEL MEDYA TARAFINDAN CEVAP NİTELİĞİNDE VERİLEN MANŞETLERİ GÖREBİLİR MİSİNİZ:)HAYIR!!!

MUSTAFA SARIGÜL HAYRİ İNÖNÜ ARASINDA GEÇEN VE İNÖNÜ NÜ EŞİNİN SARIGÜL BİZİ ÖLÜMLE TEHDİT ETTİ DEDİĞİNE DAİR İDDİALARINI GÖREBİLİR MİSİNİZ:)HAYIR!!!

ŞİŞLİ BELEDİYESİNDE AYRICA SON ZAMANLARDA GEÇEN OLAYLARLA İLGİLİ HERHANGİ BİR HABER GÖREBİLİR MİSİNİZ:)HAYIR!!!!

CHP NİN MALTEP BELEDİYESİ ESKİ BAŞKANI MUSTAFA ZENGİN İN CHP İLE İLGİLİ AÇIKLAMASINA DENK GELEBİLİR MİSİNİZ:)HAYIR!!!!!!


YALOVA DA KESİLEN AĞAÇLARLA İLGİLİ ELEŞTİREL BİR MANŞET GÖREBİLİR MİSİNİZ:)HAYIR!!!!





 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Sosyal Pencere, KPSS ve AK Parti’nin olmadığı dönemde torpil yaptığını yazarak açığa düştü.

Paralel Yapı’nın sosyal medyadaki kara propaganda hesabı @SosyalPencere
AK Partili ile ilgili kara propaganda yaparken içlerinden bir tanesi dikkat çekti.

Paralel örgütün hesabı AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş’ın dünürü Fevzi Yılmaz’ın Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne Özel Kalem Müdürü olarak atandığını ileri sürdü.

Paralel hesap binlerce gencin KPSS’den yüksek puan almasına karşın atanamadığını da ileri sürerek ajitasyon yaparken büyük bir skandala imza attı.

NE KPSS NE AK PARTİ VARDI


Fevzi Yılmaz’ın Özel Kalem Müdürlüğü görevine AK Parti’nin kuruluşundan önce getirildiği ve o dönemde Kamu Personel Seçme Sınavı’nın (KPSS) dahi olmadığı ortaya çıktı.

İlk KPSS ise 6-7 Temmuz 2002 yılında yapılırken AK Parti ise 14 Ağustos 2002 yılında kurulmuştu.

http://www.medyagundem.com/cemaatin-chpyi-nasil-pandiklediginin-belgesidir/

SOSYAL TENCERE iyice gözün döndü, destekli at rezil oluyorsun.

 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Yalan haberlerle Ziraat, Halk ve Vakıfbank’la ilgili algı operasyonu yapan paralellerin amacı

17-25 Aralık darbe girişimiyle siyasi ve ekonomik kriz çıkarma hevesi kursağında kalan Paralel Yapı, bu kez kamu bankaları üzerinden yeni bir algı operasyonuna soyundu. Paralel İhanet Örgütü’nün medya ayağı, darbe girişiminin finansörü Bank Asya’daki çöküşü görmezden gelip kamu bankalarına çamur atmaya başladı. Amaç, yalan haberlerle bir bankacılık krizi çıkarıp, Türkiye’ye 2001′i tekrar yaşatmak.

YALAN HABER

Paralel medya iki gündür yaptığı yalan haberlerle kamu bankalarının batık kredilerinin zirve yaptığını yazıyor. Halbuki ne Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) verileri ne de yazdıkları Sayıştay raporu bunu doğruluyor. TBB verilerine göre, Halk Bankası (yüzde 3.81) ve Vakıfbank’ta (yüzde 4.01) batık kredi oranı sektör ortalamasıyla (yüzde 3) neredeyse başa baş. Ziraat Bankası’nda ise batık kredi oranı yüzde 1.98′le ortalamanın çok altında.

Geçen yılın 9 ayında sektörde batık kredi tutarı yüzde 20 artarken, kredi hacmindeki genişlemeye paralel olarak Ziraat ve Vakıfbank’ta bu oran sadece yüzde 10 yükseldi. Yani bankalar bu konuda bir anlamda altın çağını bile yaşadı denebilir. Sayıştay’ın raporuna göre de 2013 döneminde 2012′ye göre batık kredi tutarı yüzde 25 artarken, oran yüzde 2.7 oldu. Söz konusu dönemde Ziraat Bankası’nda batık kredi oranı yüzde 2.2′ye inerken, takipteki krediler yüzde 17.4′le sektör ortalamasının altında arttı. Yine raporda Halkbank’ta takipteki kredilerin de yüzde 14.5 arttığına işaret ediliyor.

SATAMAMALARINA RAĞMEN…

Üstelik paralel medyanın gizlediği bir gerçek daha var. Kamu bankaları özel bankalar gibi batık kredilerini varlık yönetim şirketlerine satarak bilançolarını temizleyemiyor. Yani batık krediler için bilançoda karşılık ayrılmasına rağmen kamu bankaları kârda sektörün liderleri arasında. Bu çerçeveden bakıldığında, sadece son 1 yıl içerisinde Akbank 751 milyon, Garanti 140 milyon, İş Bankası 273 milyon, Yapı Kredi Bankası 447.3 milyon, Denizbank 514.2 milyon, Finansbank ise 1.2 milyar liralık takipteki kredi portföyünü varlık yönetim şirketlerine sattı. Bu kredilerin satılması ile bankalar karşılık ayırmaktan kurtuldu. Buna rağmen, söz konusu birçok bankada dahi batık oranı sektörün üzerinde.

YABANCILAR TEZGÂHA GELMEDİ

Son 1 haftadır uluslararası yatırım bankalarının övgü üzerine övgüler yağdırdığı kamu bankalarını yıpratmaya soyunan Paralel Yapı’nın tezgâhına yabancılar gelmedi. Citi, geçen hafta Halkbank’ı favori listesine aldı. İlk gün borsadan 2 milyon adetlik hisse aldı. Dün de BNP Paribas, Vakıfbank ve Halkbank’ı sundukları büyüme hikâyeleri nedeniyle en beğenilen şirketler arasına aldığını açıkladı.

HORTUM DÖNEMİ GERİDE KALDI

Paralel medya, Türkiye’yi 2001 öncesine döndürmek için elinden geleni yaparken, yeniden yapılandırma maliyetleri 22 milyar dolarla gayrisafi milli hasılanın yüzde 15′ine ulaşan kamu bankaları üzerinden tehlikeli bir oyun oynuyor. Bankacılık literatüründe olmayan ‘görev zararı’ deyimiyle bir dönem siyasilerin arpalığı haline gelen kamu bankaları Kasım 2000′de çıkarılan ve Mayıs 2001′de açıklanan Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı kapsamında yapılan reformlarla bugün sektörün en önemli oyuncuları haline geldi. 3 kamu bankası 2001′den bu yana toplam 58.4 milyar lira kâr elde etti. 2014 Eylül sonu itibarıyla Ziraat Bankası, Türk bankacılık sektörünün aktif, mevduat, kâr ve şube sıralamasında lider oyuncusu haline geldi. Halk ve Vakıfbank da birçok özel bankadan daha kârlı.

BANK ASYA’YI BÖYLE KAPATAMAZSINIZ

Paralel yapının methiyeler düzdüğü Bank Asya’da ise takipteki kredi oranı yüzde 17.75′e ulaşmış durumda. Batık kredi tutarı da bir yıl içinde yüzde 162 arttı.

ÖNCE İŞİ ÖĞRENİN!

Paralel medya haberde, “Türkiye Bankalar Birliği, kamu bankalarını takibe düşen kredileri, bankacılık sektöründeki artıştan iki kat daha hızlı büyüdüğü konusunda uyarıda bulundu” şeklinde bir ibareye yer veriyor. Fakat, Türkiye Bankalar Birliği’nin böyle bir uyarıda bulunma yetki ve sorumluluğu yok.

17 ARALIK’TA DA SALDIRMIŞLARDI

Paralel İhanet Örgütü, 17 Aralık’ta da Halkbank’ı hedef almıştı. Kuzey Irak petrolünün önemli bir parçası olan Halk Bank’a yüz milyonlarca dolarlık paranın yatırılacak olması ve Türkiye ile İran arasında Halk Bankası üzerinden 2012 yılında kurulan ticari köprüsünün, İran Pazarı’ndan yıllık 15 milyar dolar nemalanan uluslararası sermayeyi rahatsız etmesi nedeniyle hedef tahtasına oturtulmuştu.

http://www.medyagundem.com/paralel-teror-orgutunun-son-ihaneti/
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Gülen medyasının Bilal Erdoğan YALANI

Paralel yapının yayın organı iftiralarına bir yenisini daha ekledi… Hukuki bir süreci kendi emellerine alet etmeye çalıştı..

Zaman Gazetesi Üsküdar Ünalan’da bir spor tesisinin boşaltılması kararı, TÜRGEV‘le ilişkilendirmeye çalıştı.

Gazete “Bilal Erdoğan istedi, tesis boşaltıldı” dedi ama gerçek çok farklıydı…

İstanbul Milli Emlak Müdürlüğü gerçekleri yaptığı yazılı açıklamayla duyurdu.
Söz konusu alan 2008 yılında spor alanı olarak kullanılmak üzere bir şirkete kiralandı.

Şirket devlete karşı olan yükümlülüklerini yerine getirmedi ve sözleşme 2013 yılında uzatılmadı.
Yani tesis bu tarihten itibaren kaçak olarak faaliyet göstermeye başladı.

Milli Emlak Müdürlüğü de tesisin boşaltılması için hukuki süreci başlattı ancak şirket İdare Mahkemesine dava açtı.
Tahliye işlemi de mahkemenin ara kararından sonra durdu.

Hâlbuki paralel medyanın yayın organı Zaman, tesisin iki gün içerisinde tahliye edilmesi istendiğini yazdı.
Gerçek ise çok farklıydı. Neredeyse iki yıldır devam eden hukuki bir süreç vardı ve gazete bunu görmezlikten gelmeyi tercih etti…

İdare Mahkemesi 29 Aralık tarihinde ise tahliyenin durdurulması kararının reddine yönelik yeni bir karar verdi ve tahliye işlemleri de başladı…

Paralel medya ise hukuki bir sürece TÜRGEV ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan‘ın adını karıştırdı.
Yani göz göre göre yalan haberlerine bir yenisini daha ekledi…

http://www.medyagundem.com/gulen-medyasinin-son-yalani/
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Adem Özköse @ademozkose · 16 sa. 16 saat önce

Bülent Yıldırım'la konuştum. Sözlerinin cemaatciler tarafından çarpıtıldığını söylüyor. Bu kapıdan kimseye ekmek çıkmaz.

Cemaat medyası Bülent Yıldırım'ın röportajını çarpıtarak sabıkasına yeni bir çentik daha atmış. Sizin hayatınız tam üçkağıt olmuş...
 

KAFKAS

Kıdemli Üye
Katılım
3 Nis 2014
Mesajlar
6,399
Tepkime puanı
446
Puanları
83
Konum
İstanbul
Şehit ailesinden Zaman'ın haberine yalanlama

Niğde'nin Ulukışla ilçesinde, 20 Mart 2014'te rutin yol kontrolü sırasında güvenlik güçlerine ateş açılması sonucu şehit olan Jandarma Astsubay Adil Kozanoğlu'nun babası Duran Kozanoğlu, Zaman Gazetesi'nde çıkan "devletin kendileriyle ilgilenmediği" yönündeki haberlerin gerçeği yansıtmadığını söyledi.

Duran Kozanoğlu, yaptığı açıklamada, geçtiğimiz günlerde Niğde'den aradığını söyleyen bir kadının, oğlunun şehit olduğu olay ve hazırlanan iddianameyle ilgili soru sorduğunu belirtti.

Kadının sorularını, mahkemeyle ilgili olduğunu düşünerek cevaplandırdığını ifade eden Kozanoğlu, "Bana, 'avukat tuttunuz mu' diye sordu ben de gönüllü avukat yapmak isteyenlerin olduğunu belirttim. Konuşmamamızın hepsi bu yönde. Birkaç gün sonra bazı basın yayın organlarında 'devlet bize bakmıyor' şeklinde söylemediğim şeyler yazıldı. Çıkan haberler gerçeği yansıtmıyor. Devlet yetkilileri her zaman yanımızda oldu, çıkan habere anlam veremedim" diye konuştu.

Kozanoğlu, ayda birkaç kez görüştüğü mülki amirlerin kendilerine her konuda yardımcı olduklarını dile getirdi.

Herhangi bir ihtiyaçları olduğunda devletin kapısını rahatlıkla çaldıklarını anlatan Kozanoğlu, "Şimdiye kadar bir sıkıntı yaşamadık. Herkes hatırımızı sayıyor, kimseyle sorunumuz yok. Önemli olan birlik beraberliğimiz, Allah devletimize zeval vermesin. Devlet olmazsa millet olmaz, millet olmazsa devlet olmaz" ifadelerini kullandı.

Kozanoğlu, kendisini arayan kişi hakkında suç duyurusunda bulunacağını sözlerine ekledi.

Niğde'nin Ulukışla ilçesinde 20 Mart'ta, uygulama yapan güvenlik güçlerine ateş açarak Jandarma Astsubay Adil Kozanoğlu ve polis memuru Adem Çoban'ı şehit eden, kamyonunu gasp ettikleri bir kişiyi de öldüren yabancı uyruklu 3 terörist tutuklanmıştı.

1422277353749.jpg
 
Üst