Osman nuri topbaş hoca efendiden hergün bir sohbet

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler -1- devamı

4. Şefkatli, Merhametli ve Affedici Olmak

Kâmil bir mü’min, gönül insanıdır. Merhamet ve diğergamlık, onun en belirgin vasfı ve tabiat-ı asliyesi olmalıdır. Merhamet, müminin kalbinde hiç sönmeyen bir ateş gibidir. İnsan rûhunun ulaşabileceği olgunluk semâsına çıkışın yolu, merhamet ve hizmet basamaklarından geçmektedir. Merhamet, îmânımızın bu âlemde şâhidi olan ve bizi kalben Rabbimize yaklaştıran ilâhî bir cevherdir.

Hizmet ehli, Cenâb-ı Hakk’ın Rahmân ve Rahîm esmâsını tefekkür ederek, hizmet verdiği mahlûkâta karşı şefkat ve merhameti esas almalıdır. Zîra hizmet, merhamet işidir. Bütün güzellikler, merhamet, şefkat ve tevâzû ile yapılan hizmetin netîcesinde

elde edilir. Merhametin en belirgin alâmeti infaktır. Bu bakımdan hizmet ehli aynı zamanda cömert olmalıdır. Zîrâ yüksek ahlâk ve vasıflar, birbirlerini tamamlar.

Merhametli insan cömert, cömert insan mütevâzî, mütevâzî insan ise gerçek hizmet ehli olur. Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“Allâh Teâlâ cömert ve ihsân sâhibidir, cömertliği ve yüksek ahlâkı sever ” (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 60) buyurmuştur.

Buna mukâbil kötü ahlâk ve çirkin vasıflar da birbirine zincirlidir. Merhamet ve şefkat mahrumu bir insan cimri, cimri insan kibirli, kibirli insan da hizmetten uzaktır.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler -1- devamı

Dolayısıyla güzel ahlâkla kâbil-i te’lif olmayan kaba, kırıcı ve sert bir üslûb ile yapılan hizmetlerden bir hayır umulamaz. Özellikle insana hitâb eden eğitim, irşad ve tebliğ gibi hizmetlerde bu husus çok daha ehemmiyet arzetmektedir. Nitekim âyet-i kerîmede Fahr-i Kâinât Efendimiz’e ve onun şahsında bütün ümmete hitâben:

“(Ey Habîbim!) Allâh’tan (sana gelen) bir rahmet sebebiyle, onlara yumuşak davrandın! Şâyet kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz onlar, etrafından dağılıp giderlerdi...” (Âl-i İmran, 159) buyurulmuştur.

Dinin zâhirî kısmı akılla; bâtınî ve derûnî kısmı, yâni özü ise gönülle telâkkî edilir ve öğretilir. İnsanları terbiye, sevk ve idârede merhamet ve muhabbet, netîcenin bereketini ziyâdeleştirir. Çünkü kaba kuvvetle hâkim olunamayan nice insan, muhabbet ve merhamete râm olur.

Hakikaten bir muallime duyulan muhabbet, ona olan bağlılığı ve öğrettiklerine alâkayı artırır. Zîrâ onun muhabbet ve merhametle yaklaşması, tesiri aklî bir mecrâdan ziyâde kalbî bir yoldan aktarmasını sağlar. Böylece telkin, muhâtabın ruhî temâyüllerine uygun bir muhtevâ kazanarak âzamî derecede şahsiyete

inkılâb eder. Bu sebeple özellikle talebeye şefkat ve muhabbetle yaklaşmak gerekir. Çünkü insan, muhabbet ve merhamete teslîm olur. Bu bakımdan yeryüzünün gerçek fâtihleri de, kalbleri fethedebilenlerdir.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler -1- devamı

Sevgi ve merhamet mahrûmu, benliğine düşkün idâreciler de, emri altındakilerin gönüllerine hükmedemedikleri için zoraki bir itaat temin ederler. Bundan dolayı da başarıları asgarîde kalır. Bu durum, idâreciler kadar ana-babaları da ilgilendiren nâzik bir husustur.

Hakîkaten bir hizmet insanında “benlik” ve “iddia”, yerini aşk ve muhabbete terk etmelidir. Merhamet ağacının zarif, ince ve nâzik çiçekleri ancak böylece filizlenebilir. Muhabbet ve merhametle davranış mükemmelliğine ulaşanlar, etraflarında dâimâ maddî veya mânevî yardıma muhtaç muzdarip varlıklar ararlar. Zîrâ onlar, sefâlete düşenlerin ızdırâbını gönüllerinde hissederler.

Allâh Teâlâ’nın sıfatlarından birisi de onun affediciliğini ifâde eden “el-Afüvv” ism-i şerîfidir. Bu itibarla hizmet ehli de affedici olmalıdır. Affetmek, Allâh’ı sevip O’nun ahlâkı ile ahlâklanmanın tabiî bir netîcesidir. Hâlık’ın nazarı ile mahlûkâta bakış, affın

zemînini hazırlar. Affın fermânını yazan ise kalbdir. İlâhî neş’e ile dolmak isteyenler, gönül bahçesinden af râyihaları yayanlardır. Zîrâ affederek kendimizin affedilmesinin zeminini oluşturmalıyız. Affetmeyen insan, hakîkatte kendini helâk etmiş olur.

Ayrıca hizmet ehli, insanların ayıplarını araştıran değil, ayıp ve kabahatleri setreden (örten) olmalıdır. Nitekim Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“Kim arkadaşının ayıbını örterse, Allâh da kıyâmet günü onun ayıbını örter. Kim müslüman kardeşinin ayıbını açığa vurursa, Allâh da onun ayıbını açığa vurur. Hattâ evinde bile olsa onu ayıbıyla rezil eder.” (İbn-i Mâce, Hudûd, 5)

“Kim mümin kardeşini bir kusurla ayıplarsa o kusuru işlemedikçe ölmez.” (Tirmizî, Kıyâme, 53) buyurmuştur.

devamı var
 

yüz akı

Profesör
Katılım
28 Şub 2007
Mesajlar
792
Tepkime puanı
114
Puanları
0
Yaş
41
Konum
diyar-ı gül
rabbim razı olduğu cemaliyle müşerref kıldığı kullarından eylesin sizi ihvan abi.....

başka ne denir yazılarınızla muhabbetimizi katmerliyosunuz bi o kadarda sohbetlerine olan hasretimizi......
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
rabbim razı olduğu cemaliyle müşerref kıldığı kullarından eylesin sizi ihvan abi.....

başka ne denir yazılarınızla muhabbetimizi katmerliyosunuz bi o kadarda sohbetlerine olan hasretimizi......

amin kardeşim allah cümlemizden razı olsun bütün kardeşlerle razı olduğu cemaliyle müşerref kıldığı kullarından eylesin.
yazıyı yazan hoca efendiyede allahtan sıhhat selamet afiyetler dileriz.
 

yüz akı

Profesör
Katılım
28 Şub 2007
Mesajlar
792
Tepkime puanı
114
Puanları
0
Yaş
41
Konum
diyar-ı gül
amin....amin.....amin.....

rabbim onları başımızdan eksik etmesin.....
rabbim onlara sağlık sıhhat afiyet ve bereketli uzun ömürler versin....
yolundan gidenleri de dahil eylediği gibi layık ve daim eylesin inşallah.....

selam ve dua ile.....
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler -1- devamı

. İstişâre ile Hareket Etmek

Hizmette istişâre ile hareket etmek, ilâhî bir emir ve mühim bir sünnettir. Cenâb-ı Hak Rasûlü’ne hitâben:

“(Yapacağın) işlerde onlarla (müminlerle) istişâre et. (Bir işe) azmettiğin zaman da, artık Allâh’a tevekkül et. Muhakkak ki Allâh, kendine tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân, 159) buyurmak sûretiyle Rasûlullâh’ın şahsında istişârenin ehemmiyetine dikkat çekmiştir.

Müminlerin önemli hususlarda birbirleriyle istişâre hâlinde bulunmaları gerektiğini de “Onların işleri, kendi aralarında istişâre iledir.” (eş-Şûrâ, 38) âyetiyle beyân buyurmuştur.

Fahr-i Kâinât Efendimiz, önemli gördüğü hemen hemen bütün işlerinde ashâb-ı kirâm ile istişâre ederlerdi. O, her mevzû ve hâdisede vahiyle teyid edildiği hâlde ümmete misâl olsun diye istişâreyi tercîh ederlerdi. Nitekim Bedir ve Hendek

Gazveleri’nde düşmanla nerede ve nasıl mücâdele edileceğini istişâre ile tâyin etmiştir. Hattâ Uhud Gazvesi hakkında da kendi arzusu “savunma harbi” olmasına rağmen, istişârenin netîcesi, düşmanı Medîne dışında karşılama şeklinde tezâhür ettiği için, bu görüşe uymuş ve onunla amel etmiştir.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler -1- devamı

İnsan dâimâ hissiyâtının tesiri altındadır. Onunla düşünür ve karar verir. Bu bakımdan hizmet ehlinin istişâreyle hareket etmesi, hizmetlerin doğru ve bereketli olmasını temin eder.

Lâkin istişâre edilecek şahısların, akıllı, bilgili ve takvâ sâhibi olmalarının yanısıra, geçim ehli ve ekip çalışmasına kâbiliyetli olmaları da mühim bir esastır. Umûmiyetle birçok aklın, tek bir akıldan daha doğru karar vereceği âşikârdır. Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- bu gerçeği:

“İstihâre yapan hüsrâna uğramaz, istişâre eden pişmân olmaz, iktisadlı olan fakir düşmez.” (Heysemî, Mecmau’z-zevâid, II, 280) sözleriyle beyân buyurmuşlardır.

İstişârenin netîcesi mutlakâ tatbîk edilmelidir. Samimiyetsiz, âdet yerini bulsun diye baş sallayarak yapılan istişâreler, fayda yerine zarar getirir. İstişâre, o işe ehil kimselerle yapılmalı, ayrıca herkes çekinmeden fikrini açıkça söylemelidir ki hakîkat ve rahmet tahakkuk edebilsin. Ancak istişâre edilecek şahıs, danışılacak mevzuda ehil bir kimse olmazsa, bu durumda netice, isabetsiz ve yanlışlarla dolu olur. Bu itibarla tıbbî bir meselenin bir hukukçuya danışılarak halledilmeye çalışılmasındaki garâbet cinsinden vebâli mûcib hatâlara meydan vermemelidir.

Bir hizmet insanı, hizmetteki kardeşlerinin hazzını, kendi hazzına tercih etmesini de bilmelidirler. Israrla bütün hizmetleri yalnız ben yapayım düşüncesinde olanlar çabuk yorulurlar, sadırları daralır, görüşleri değişir.
herkesi küçük görmeye ye başlarlar. Hubb-i riyâset (baş olma sevdâsı)nın esiri olurlar. Gerçek ve olgun bir hizmet insanı, fânî varlığından sıyrılmış bir hâlde kendisini hizmet kervanının en gerisinde kabul eden bir gönül neferidir.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler -1- devamı

6. Hizmet Edilen Muhâtabı İyi Tanımak

Hizmetlerde muhâtabı iyi tanımak, en az hizmet kadar ehemmiyetlidir. Zîrâ isâbetli hizmet, ancak bu şekilde mümkün olabilir. Bir müslüman, peygamberlerdeki fetânet (kalbe bağlı akıl, firâset ve basîret) sıfatından hisse alıp, akıl nîmetini en verimli bir

şekilde kullanmalıdır. Kime, neyi, ne zaman, nerede ve nasıl söyleyeceğini ve ne şekilde davranacağını bilmelidir. Meselâ, Câfer-i Tayyâr -radıyallâhu anh-’ın, Habeşistan kralı Necâşî’ye İslâm hakkında bilgi verirken tâkip ettiği ince üslûb, bir müslümanın firâsetini göstermesi bakımından pek ibretlidir. Hristiyan olan Necâşî,

Câfer-i Tayyâr -radıyallâhu anh-’ın Kur’ân-ı Kerîm’den birkaç âyet okumasını taleb ettiğinde o, inkârcılara meydan okuyan Kâfirûn Sûresi’ni değil, içinde Hazret-i Îsâ ve annesinden övgüyle bahsedilen Meryem Sûresi’ni okudu. Okunan bu âyetlerden son derece etkilenen Necâşî, elindeki değnekle yere bir çizgi çekti ve:

“–Bizim dînimizle sizin dîniniz birbirine işte bu kadar yakınmış!” dedi. Bir müddet sonra da İslâm ile şereflendi.

Hizmeti îfâ ederken olduğu kadar, bu emâneti ehline verebilmek için de muhâtabı iyi tanımak zarûrîdir. Nitekim Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ordu kumandanı olabilecek kâbiliyetteki bir sahâbiyi, elçi olarak göndermediği gibi, aynı şekilde ilim, tebliğ ve gönül insanları olan Ashâb-ı Suffa’yı da kumandan olarak tâyin etmemiştir. O, bu vazîfeleri tevdî ederken muhâtaplarının şahsiyet, kâbiliyet, dirâyet, liyâkat ve hattâ vücûd yapılarını bile göz önünde bulundurmuştur.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler -1- devamı

Burada önemine binâen, insan terbiye ve eğitimiyle alâkalı birkaç hususu hatırlatmak faydalı olacaktır.

En zor hizmet, insan eğitimidir. Zîrâ terbiye olmamış bir nefis, kişiyi dâimâ kötülüğe yönlendirir. Allâh Teâlâ insan fıtratına fücûr ve takvâ temâyüllerini yerleştirmiştir.

Bu bakımdan daha çocukluğundan itibâren bu iki temâyülün tezâhürleri onda görülmeye başlar. İnsanın saâdeti, günâha temâyülün engellenip takvânın güçlendirilmesiyle mümkün olur. Bunun yolu da terbiyedir. En vahşî hayvanları eğitmek bile nefsine mağlûb bir insanı eğitmekten daha kolaydır.

Eğitim (terbiye) hizmeti, bir peygamber mesleğidir. Eğitimci olmak için hissiyat ve duyguların güçlü olması lâzımdır. Çünkü talebeyle irtibat kurarken, onların duygularını anlamalı, değerlendirmeli ve ona göre muâmele etmelidir. Bu, bir

doktorun tedâviden önce teşhise, yâni ağrı ve sızının sebebini kavramaya mecbur olması gibi bir keyfiyettir. Unutmamak gerekir ki, ancak problemi çözülen insan kazanılabilir.

İnsanların istîdâdları birbirinden farklı olduğu gibi, zaafları da muhteliftir. Bu sebeple eğitimcinin âdetâ bir ruh doktoru titizliğiyle insana yaklaşması gerekir. Birine faydalı olan bir söz ve davranış, bir başkasına zarar verebilir. Bu yüzden eğitiminden mes’ul olduğumuz insanların karakterlerini çok iyi tanımamız lâzımdır.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler -1- devamı

Gerçekten eğitimci, talebesinin karakter ve istidâdını elindeki tesbih taneleri gibi tanımalı, kimin neye kâbiliyeti varsa, o yönde geliştirmeye gayret etmelidir. Meselâ, şâirliğe istidâdı olan kimseyi, insan rûhunun derinliklerine yönlendirmek îcâb eder. İdâreci olmaya istidâtlı kimseye ise sevk ve idârenin nasıl yapılacağı, işi ehline vermenin gereği, adâlet ve merhametli davranmanın lüzûmu gibi hususlar telkin edilmelidir. Diğer meslekî kâbiliyetler de bunun gibidir. Ancak toplum için zarûrî olan bu kâbiliyetlerin her birinin eğitim tarzı farklı farklıdır.

Eğitim hizmetleri, insandaki beden-rûh ve akıl-kalb arasındaki hassas dengeye dikkat edilerek plânlanmalıdır. Şâyet insanın yalnız aklına hitâb edilirse menfaat, makam, dünyevî hevâ ve hevesler ağır basar ve rûhun tekâmülü ihmâl edilmiş olur. Böyle yetiştirilen insan, netîcede servet, şöhret ve şehvetin kulu hâline gelir. Aklıyla

birlikte onun kalbi de eğitilebilirse, fıtratında mevcûd olan temâyüllerin Hak yoluna yönlendirilmesi ancak o zaman mümkün olabilir. Şuna dikkat edilmelidir ki, kalbe erişmeyen bilgi, irfâna dönüşmez. İrfandan mahrûm bir bilgi ise sâhibini dalâlete sürükleyebilir. Mânevî duygular ve fazîletlerle techîz edilemeyen insan, sürekli kötülüğü emreden nefsinin kaba kuvvetine terk edilmiş olur.

Cenâb-ı Hak, cümlemizi Hak yolunda pervaneler misâli aşk ve şevk içinde ve usûlüne muvâfık olarak başta ehl-i îmân olmak üzere bütün insanlığa, yüce dînine ve canlı-cansız her mahlûkâta hizmet eden bahtiyarlardan eylesin!...
osman nuri topbaş
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II

“Biz bu yoldaki mesâfeleri, sâdece tasavvuf kitaplarını okuyarak değil, okuduklarımızı imkân nispetinde tatbik etmekle ve halka hizmetle kat ettik. Herkesi bir yoldan götürürler, bizi hizmet yolundan götürdüler.”

Ubeydullâh Ahrar Hz.

Heçen ayki yazımızda da belirttiğimiz gibi Cenâb-ı Hak, yaptığımız amellerin sâlih olmasını arzu ettiği kadar onları ne derecede takvâ ölçülerine riâyet ederek yaptığımıza da nazar eyler. Yâni davranış ve ibâdetlerimizi usûl ve erkân açısından nasıl îfâ ettiğimizle birlikte onları nasıl bir kalbî keyfiyet ile icrâ ettiğimize de bakar. Bu itibarla madden fakir, fakat gönlü zengin bir kimse yarım hurma ile dahî cenneti kazanırken, maddî olarak zengin, fakat kalbi fakir, yâni hasta ve gâfil olan da, bütün servetini sarfetse bile yine de hüsrâna düşebilmektedir.

Bu demektir ki, yapılan ibâdetlerin Hak nazarında kabûlü, gönüldeki ihlâs ve aşkın coşkunluğuna bağlıdır. Zâhiren muazzam görünen nice amel-i sâlihler, cüce bir gönlün içinde yok kadar küçülürken, zahiren basit ve küçük sanılan amel-i sâlihler de, yüce bir gönlün iklîminde ecri yerlere ve göklere sığmayan ulvî bir kazanç ve ebedî bir kâra vesîle olmaktadır.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II devamı

O hâlde en mühim husus; özdür, kalbin duyuşlarıdır. Yâni ibâdette gönlün riâyet ettiği edeb ve ölçülerdir ki, bu hakîkat, hizmette daha bir ehemmiyet kazanır.

Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e, ihlâs ve takvâ ile kurulan Kuba Mescidi’nde namaz kılması, ancak münâfıkların nifak ve fitne temelleri üzerine kurduğu Mescid-i Dırar’ı da yıkması emredilmiştir. Dıştan bakınca bunların her ikisi de mesciddir, ancak içten bakınca aralarında doğu ile batı, cennet ile cehennem kadar fark vardır.

İşte edeb ölçüleri ile îfâ edilen hizmetler ile bu ölçülere riayet edilmeden yapılan hizmetlerin durumu!..

Bu meyanda sayısız âdâb vardır. Bir kısmını geçen ayki yazımızda kaleme aldığımız bu edeb ve ölçülerin diğerleri de şöyledir:

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II devamı

7. Îtidâli Muhâfaza Etmek

Her işte olduğu gibi hizmette de îtidâle riâyet etmek, son derece mühimdir. Hizmet ehlinin, hizmet adına çoluk-çocuğunu, anne-babasını ve rızkını kazandığı işini bir kenara bırakıp ihmâl etmesi nasıl doğru değilse, bunları bahâne ederek hizmetten geri durması da aynı şekilde mahzurludur.

Allâh Teâlâ, ümmet-i Muhammedi îtidâl üzere bulunmakla tavsif etmiş ve:

“Böylece sizi orta (îtidâl üzere, ifrat ve tefritten uzak, âdil) bir ümmet kıldık…” (el-Bakara, 143) buyurmuştur.

Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de:

“İşlerin hayırlısı, (ifrat ve tefrite düşmeden) îtidâl üzere olandır.” (Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, V, 261) buyurmak sûretiyle, ümmetine her hususta bir davranış ölçüsü sunmuştur.

Yine bir hadîs-i şerîflerinde:

“Sizden biriniz, insanlara namaz kıldırdığı zaman, hafif tutsun. Çünkü onların arasında zayıf, hasta ve yaşlılar vardır. Herhangi biriniz, kendi başına namaz kıldığında ise dilediği kadar uzatsın.” (Buhârî, İlim, 28) buyurmuşlardır.

devamı var
 

Benefsecun

Paylaşımcı
Katılım
8 Ara 2006
Mesajlar
155
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Konum
Ankara
Web sitesi
www.altinoluk.com.tr
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II

“Biz bu yoldaki mesâfeleri, sâdece tasavvuf kitaplarını okuyarak değil, okuduklarımızı imkân nispetinde tatbik etmekle ve halka hizmetle kat ettik. Herkesi bir yoldan götürürler, bizi hizmet yolundan götürdüler.”

Ubeydullâh Ahrar Hz.


Rabbim yolunda hizmet nasip etsin inşaALLAH...
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II devamı

Bu âyet ve hadislerden de anlaşılacağı üzere, dünyevî ve uhrevî her işte dengeyi muhâfaza etmek, Allâh ve Rasûlü’nün koyduğu müstesnâ bir ölçüdür. Bu ölçüye

riâyet edildiği takdirde gerek ferdî ve gerekse ictimâî huzûr, sükûn, âhenk ve intizâmın gerçekleşeceği muhakkaktır. Bu bakımdan hizmet ehli, bir denge insanı

olmalıdır. Meselâ bir vâiz efendi, ezan ile birlikte vaazını kesmelidir. Yâni, yolcuların, hastaların, yaşlıların ve zamanı sınırlı olanların durumlarını dikkate

almalıdır. Cemaatin hissiyâtını gözeterek onların ibâdet huzuruna vesîle olmalıdır. Çünkü hizmet insanı, gönlü ve aklı basîret nûruyla parıldayan, engin görüşlü ve

firâsetli kimsedir. Muhabbetinde, buğzunda, iltifatında, tenkidinde, methinde ve zemminde ölçüyü kaçırmamalı, orta bir yol üzere bulunmalıdır. Lâubâliliğe

varmayan bir samimiyet ve kibre düşmeyen bir vakar sâhibi olmalı, mütevâzî olmakla berâber, zillet çukuruna da düşmemelidir.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II devamı

Îtidâli bozan en mühim âmillerden biri de öfkedir. Öfke bir acizliktir. Aklî dengenin kısmen zaafa uğramasıdır. İnsanın zayıflık ve liyâkatsizliğinin bir ifâdesidir, âdetâ nefse pirim vermektir. Bu itibarla hizmet ehli, öfkesini yutabilmelidir. Sonu pişmanlık olan en yanlış kararlar, umûmiyetle öfke anında verilen kararlardır. Bu gerçeğe binâen Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“Hiç kimse öfkeliyken iki kişi arasında hüküm vermesin.” (Müslim, Akdıye, 16) buyurmuşlardır.

Toplum içindeki bir şahsı hoş olmayan bir şeyden men etmek lüzûmu hâsıl olduğunda, onun şahsiyetini rencide etmemek için kusûru, ortaya söylemeli veya kendine izâfe ederek ifâde etmelidir. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- de, muhâtabının hatâsını yüzüne vurmayıp, ince bir sitemle:

“Bana ne oluyor ki sizi böyle görüyorum.” buyurarak bir gönül hassâsiyeti sergilerdi.

İşte böyle bir üstün ahlâk içerisinde yetişen âbide şahsiyetler, tarih boyunca halkın en aşağı tabakasından devlet başkanlarına kadar hemen herkese yön vermişlerdir. Bir misal olması bakımından Şeyh Edebali Hazretlerinin, Osmân Gâzî’ye ve onun şahsında bütün devlet adamlarına ve hattâ en alt kademeden en üst kademedeki her bir idareciye yaptığı şu tavsiyeleri, ne kadar derin ve mânâlıdır:

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II devamı

“Ey oğul! Beysin! Bundan sonra:

Öfke bize; uysallık sana...

Güceniklik bize; gönül almak sana...

Suçlamak bize; katlanmak sana...

Âcizlik, yanılgı bize; hoş görmek sana...

Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adâlet sana...

Kötü söz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana...”

Ey oğul!

Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana...

Tembellik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana...”

İşte bütün bunlar, hizmet ehlinin uyması gereken birer îtidâl ölçüsüdür.

devamı var
 
Üst