Osman nuri topbaş hoca efendiden hergün bir sohbet

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II devamı

8. Kur’ân-ı Kerîm Eğitim ve Öğretimiyle

İlgili Hizmetlere Birinci Derecede

Ehemmiyet Vermek

İnsanlığa hidâyet rehberi olarak gönderilen Kur’ân-ı Kerîm’i, nefsimizden başlayarak Allâh’ın kullarına taşımak en mühim hizmetlerin başında gelir. Nitekim hadîs-i şerîfte:

“Sizin en hayırlınız, Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenen ve öğretendir.” (Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân, 21) buyurulmuştur. Bir insana yapılabilecek en büyük hizmet, onun ebedî istikbâlini kazanmasına yardımcı olmaktır. Bunun yolu da onu istikâmet üzere bir kulluğa yönlendirebilmektir ki bu da ancak Kur’ânî duygularla istikametlenmek ve ahlâklanmakla mümkün olur.

Kur’ân-ı Kerîm, rehberliği kıyâmete kadar devâm edecek olan ilâhî bir kitap olduğundan, onun gölgesi altındaki her mümin de, ölümün ebediyet kapısı aralanıncaya kadar Kur’ân istikametinde olmalıdır. Bu istikamette Kur’ân’ın rehberliğine sâdık kalmalı ve bu yüce emânet ile insanlığın hidâyet ve huzuruna vesile olarak gelecek nesilleri onunla îmâr ve ihyâ etmeyi kendisine bir vazife bilmelidir. Bu vazîfenin ne kadar azametli olduğunu, asr-ı saâdette yaşanan şu hâdise açık bir şekilde sergilemektedir:

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II devamı

Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-, bir taleb üzerine Ra’l, Zekvân, Usayye ve Benû Lihyân kabîlelerine ensâr-ı kirâmdan, kendilerine “kurrâ” adı verilen yetmiş

kadar Kur’ân muallimi göndermişti. Bunlar, Bi’r-i Maûne denilen yere vardıklarında, bu kabîlelerin ahâlîsi hıyânette bulunarak onları şehid ettiler. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e bu haber ulaşınca tam bir ay o kâtillere bedduâda bulundu.

Kendisini Tâif’te taşlayanlara bile bedduâda bulunmayan rahmet ve şefkat peygamberinin Kur’ân muallimlerine yapılan bu hıyânet karşısında bedduâda bulunması, Kur’ân hizmetine mânî olanların ne büyük bir cürüm işlediklerinin...
devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II devamı

bir ifâdesi olduğu gibi, Kur’ân hizmetkârlığını ihlâsla ifâ etmenin, Allâh Rasûlü’nün nazarında ne şerefli bir hizmet olduğunun da açık bir delilidir.

Hak ve hakîkat adına her fetret (karışıklık) devrinden kurtuluşun en mühim sâikı, Kur’ân-ı Kerîm hizmetindeki gayretler olmuştur. Zamanımız, böyle gayretlerin hayâtî bir ehemmiyet arz ettiği bir devirdir. Bu zamanda bütün ümmetin yeniden silkiniş ve öz benliğine dönüşünü temîn edebilecek olan asıl hizmet, Kur’ân-ı Kerîm’e yönelen ilgiye revaç verebilmektir.

İnsanların ekseriyetle maddeye râm oldukları zamânımızda, bilhassa Kur’ân-ı Kerîm hocalarının talebelerine daha çok ihtimam göstermeleri zarûrîdir. Talebenin gönlü, hocasının muhabbeti ile dolmalıdır. Ondan “Elif-bâ”ya başlamadan önce “Elif”in hakîkatini öğrenmelidir. Minicik yüreğine, Allâh ve Rasûlullâh sevgisinden pırıltılar aktarılarak feyz ile yoğrulmalıdır. İslâm’ın nezâket, zarâfet ve tüm güzellikleri mâsum kalblerde mâkes bulmalıdır.

Hülâsa Kur’ân-ı Kerîm hizmeti, büyük bir îtinâ ve hassâsiyet isteyen bir gönül işidir ve Allâh’ın kuluna bahşettiği yüce bir ikrâmıdır.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II devamı

9. Kendini İlmen ve Ahlâken Sürekli Geliştirmek

Hizmet insanı, keyfiyetli bir hizmet sunabilmek için, kendi gelişimini de ihmâl etmemelidir. Sürekli bir tekâmül (olgunlaşma) gayreti, onun tabiî vasfı olmalıdır.

Yeterli bilgi ve tecrübeye sâhip bulunmayan, ahlâkî ve mânevî gelişimini önemsemeyen, işinin ehli olmayan bir hizmet eri, lâyık-ı vechile ciddî bir hizmet ortaya koyamaz.

Diğer taraftan, hayatta tekâmül ve değişim, Cenâb-ı Hakk’ın koyduğu ilâhî bir kânundur. Hayâtın bu akışına ayak uyduramayan her bir varlık, zamanla silinip yok olmaya mahkûmdur. Bu itibarla hizmet ehli de, bu ilâhî kânuna riâyetle kendini

geliştirmeyi bir vazîfe bilmelidir. Zîrâ keyfiyetli nesil, keyfiyetli mürebbîlerin, yâni ilim ve ahlâk bakımından terbiye eden olgun şahsiyetlerin eseridir.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
10. Kusurları Nefsinden Muvaffakiyeti Allâh’tan Bilmek

Allâh için yapılan hizmetlere nefsâniyetin karıştırılmaması son derece mühimdir. Hizmet ehlinin en çok dikkat edeceği husus, muvaffakiyeti kendinden değil, Rabbinden bilmesidir. Cenâb-ı Hak müminlerin, Bedir Gazvesi’ndeki muzafferiyetinden bahsederken:

“(Ey habîbîm!) Savaşta onları siz öldürmediniz, fakat onları Allâh öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, lâkin Allâh attı.” (el-Enfâl, 17) buyurmak sûretiyle, gerçek fâilin hakîkatte kendisi olduğunu bildirmiştir. Mümin, güç ve kudretin ancak Allâh’tan olduğuna inanarak, hizmetlerdeki başarısından dolayı nefsine bir pay çıkarmamalıdır. Hattâ Cenâb-ı Hak kendisini böyle bir hizmetin gerçekleşmesinde vesîle kıldığı için, O’na karşı şükrünü artırmalıdır.

Hizmet ehli bu edebe riâyet ederse benliğinden sıyrılır, Allâh’a karşı tevâzû ve mahviyeti artar. Hizmetlerde ayakların kaydığı en önemli nokta olan şımarıklık ve enâniyet illetinden kurtulur. Zîrâ âyet-i kerîmede:

“Şımarma! Bil ki, Allâh şımaranları sevmez.” (el-Kasas, 76) buyurulur.

“Benlik” ve “iddia”, hizmet yolunun kanseridir. Bu hastalığın tedâvîsi son derece zordur. Tekkelerde umûmiyetle üzerinde “Hiç” yazan bir levha bulunur ki bu, insana, enâniyetten vazgeçip acziyetini idrâk etmeyi telkîn eder. Bütün mesele bu acziyeti idrâk edip, kulluğun farkında olmaktır.

Hizmette bulunan kimse, hizmetteki aksaklıklardan dolayı başkalarını suçlamamalı, ayıp ve kusuru öncelikle kendinde aramalıdır. Müsâmahayı gayriye, muâhezeyi (sorgulamayı) nefsine yöneltebilmelidir.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
10. Kusurları Nefsinden Muvaffakiyeti Allâh’tan Bilmek

11. Hizmette Örnek Olmaya Çalışmak

Hizmette bulunan kimseler, işleri sâdece başkalarına yaptırmak şeklindeki bir üslûbdan ziyâde, tesâhüb (sâhiplenme) duygusuyla hizmete bizzat omuz vermelidirler. İşin bir ucundan tutmadan, sırf oturdukları yerden etrâfa emirler yağdırarak hizmet yaptığını zannedenler, meselenin özünü kavrayamamış kimselerdir.

Hizmetin başındaki kimse, emri altındakilerden daha fazla gayretli ve aktif bir şekilde hizmete sarılmalıdır ki örnek olabilsin. Böyle bir davranış, kardeşlerinin heyecânını artıracak ve onların hizmeti şevkle îfâ edebilmelerini sağlayacaktır. Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in hayatında bunun bir çok misâlini görmek mümkündür. Nitekim Kuba Mescidi ve Mescid-i Nebevî inşâsında, ashâbının arasında bizzat taş taşıması, Hendek Gazvesi’nde onlarla birlikte çalışması ve hattâ zaman zaman ashâbına hizmet etmesi, bunlardan sâdece birkaç örnektir.

Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in:

“Bir kavmin efendisi, onlara hizmet edendir.” (Deylemî, Müsned, II, 324) ifâdesi, hizmetin başında bulunan kimselerin hizmet bekleyen değil, hizmet veren bir rûh kıvâmına sâhip olması gerektiğini ortaya koymaktadır.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II devamı

12. Hizmet Heyecânını Yitirmemek ve Sebatkâr Olmak

İnsanı hizmetlere koşturan ve onun zevkle îfâ edilmesini sağlayan, gönüllerdeki aşk, şevk ve heyecandır. İçinde böyle bir heyecan taşımayan kimse, hizmetlerden mânen zevk alamayacaktır.

Uzun süre hizmette bulunan bâzı şahıslarda zamanla hizmete karşı bir doygunluk duygusu oluşur ki bu durum, hizmet ehli adına bir tehlike başlangıcıdır. “Artık yeter” duygusu, kişiyi dünyaya çeken bir nefs fısıltısıdır. Ebû İmrân -radıyallâhu anh-’tan nakledilen şu rivâyet, hizmet heyecânının ömür boyu kaybedilmemesinin lüzûm ve ehemmiyetini ortaya koymaktadır:

Emevîler devrinde Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri’nin de katıldığı bir İstanbul kuşatmasında Ensar’dan bir zât, atını Bizanslıların içine kadar sürmüş ve onların ortasında kalmıştı. Onu gören müminler; “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız.” âyet-i kerîmesinden hareketle ve hayretler içinde:

“–Lâilâhe illallâh! Şuna bakın! Kendini göz göre göre tehlikeye atıyor!” dediler.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II devamı

Bunun üzerine Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri şöyle dedi:

“–Ey müminler! (Yanlış anlaşılmasın!) O âyet-i kerîme biz Ensar topluluğu hakkında nâzil oldu. Allâh, Peygamberine yardım edip dînini gâlip kıldığında biz, «Artık mallarımızın başında durup onların ıslâhı ile meşgul olalım.» demiştik. Bunun üzerine Allâh Teâlâ, Rasûlü’ne:

“Allâh yolunda infak ediniz ve kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız.” (el-Bakara, 195) âyetini vahyetti. Bu âyet-i kerîmedeki «kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmak»tan maksad, bağ ve bahçeyle uğraşmaya dalıp Hak yolunda gayret ve hizmeti terk ve ihmâl etmektir.”

Bu ilâhî îkâza bütün samîmiyetiyle kulak verip ittibâ eden Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri, Allâh yolunda hizmetten hiçbir zaman geri kalmamış ve nihâyet katıldığı bu sefer esnâsında şehîd olarak, surların yakınına defnedilmiştir. (Bkz. Ebû Dâvûd, Cihâd, 23; Tirmizî, Tefsîr, 2)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II devamı

Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri’nin altı ay kadar Fahr-i Kâinât Efendimiz’i evinde misâfir etme şerefine erişmiş ve Rasûlullâh’la berâber nice gazvelerde bulunmuş olmasına rağmen seksen küsur yaşlarında hâlâ hizmete azmetmesi, îmân heyecânının ömür boyu dipdiri kalmasına ne güzel bir örnektir.

Mümini, yegâne kudret sâhibi olan Allâh’a bağlayan îmân, aynı zamanda bir heyecandır. Bu heyecana sâhip olan bir müminin gözü hiçbir şeyden korkmamalı, azmi kırılmamalı ve ümitsizliğe düşmemelidir. Nitekim Allâh Teâlâ, îmân edenlerin hiçbir zaman gevşekliğe düşmemelerini şöyle emir buyurmuştur:

“(Ey müminler!) Sakın gevşemeyin. (Uhuddaki yenilginizden dolayı) üzülmeyin; eğer gerçekten müminler iseniz muhakkak en üstün sizlersiniz.” (Âl-i İmrân, 139)

Sıkıntılar karşısında tıkanıp bedbinliğe düşmek, yılgınlık gösterip kenara çekilmek, bir âcizliktir. Âcizlik ise bir müslümana yakışmaz. Hizmette bulunan...
devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II devamı

Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in şu niyâzını dillerinden ve gönüllerinden düşürmemelidirler:

“Ey Rabbim! Âcizlikten, tenbellikten, korkaklıktan, eli kolu dökülür derecede tâkatsizlikten sana sığınırım…” (Buhârî, Deavât, 38)

Hizmette muvaffakiyetin en esaslı anahtarı sabır ve sebattır. Allâh Teâlâ âyet-i kerîmede şöyle buyurmuştur:

“Ey îmân edenler! Sabredin, sebat gösterin, hazırlıklı ve uyanık olun. Allâh’tan korkun ki başarıya erişesiniz.” (Âl-i İmrân, 200)

Hizmet ehlinin, türlü zahmet ve meşakkatlerle karşı karşıya kalması gâyet tabiîdir. İşte bu zorluklar karşısında sebat gösterip sabırla yola devâm edilirse, ilâhî yardıma mazhar olunacak ve Allâh’ın izniyle başarıya ulaşılacaktır.
devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II devamı

Hülâsa, yapılan hizmetlerin Allâh katında makbûl olması, onun ciddî bir edeb ve hassâsiyetle îfâ edilmesine bağlıdır. Gelişigüzel yapılan gayretlerin umulan netîceyi hâsıl etmesi çoğu zaman mümkün olmadığı gibi bâzen arzu edilmeyen netîceler verebileceği de bir gerçektir. Bu bakımdan hizmet ehli, hizmet sahasının gerektirdiği

bilgi ve beceriye sâhip olmalıdır. Bu liyâkat kazanılmazsa, isâbetli hizmet yapılamayacağı gibi, aksine zararlı bile olunabilir. Güzel ve sağlam bir şekilde yapılan hizmetler, hiçbir zaman zâyî olmaz. Nitekim Hak Teâlâ:

“…Biz, yaptığını en güzel şekilde yapanın amelini aslâ zâyi etmeyiz.” (el-Kehf, 30) buyurmuştur.

Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de:

“Allâh Teâlâ, yaptığı işi en güzel ve sağlam bir şekilde yapan kimseyi sever.” (Deylemî, Müsned, I, 157) buyurmuştur.

Bu beyânlardan da anlaşılacağı üzere hizmet ehli, ilâhî muhabbete nâil olabilmek için, hizmeti en güzel nasıl îfâ edilebileceğini öğrenmekle mükelleftir. Zîrâ, Allâh’ın mahlûkâtına müsâmaha, şefkat ve merhametle hizmet edebilmek, kuvvetli bir sabır ve tahammül isteyen bir gönül işidir. Kâmil bir hizmet insanı, merhamet, şefkat, fedâkârlık, ferâgat ve diğergamlık gibi ahlâkî meziyetlerle donanmış, kin ve nefretten uzak bir kimsedir.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hizmette Edeb ve Ölçüler - II devamı

Yine hizmet insanı, hangi zümrenin içinde yaşarsa yaşasın her hâlükârda îmân, heyecân ve varlığını koruyabilen; kalbini mal-mülk, mevkî ve menfaat

endişelerinden uzak tutabilen ve hizmet bekleyenlerin, bilhassa muzdarip ve yalnızların sessiz feryatlarına kulak ve gönül veren kimsedir.

Rabbimiz, bu hasletlerden gereği gibi hisse alabilmeyi cümlemize nasîb eylesin. Hizmet götürme imkânımız olup da gidemediğimiz her yerin mesûliyetini gönlümüzde hissettirerek firâset, azim ve gayret dolu bir hizmet ömrü ihsân eylesin.

Gönüllerimize hizmet heyecan ve canlanışını lutfedip rızâsına muvâfık bir şekilde gayret edebilmeyi hepimize nasîb eylesin!...
osman nuri topbaş
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Gurbet

Tasavvuf, insan fıtratında mevcûd olan ulvîliklere âid temâyülleri, sohbet, zikir, riyâzât ve ihlâs ile geliştirerek ham insandan "insan-ı kâmil" hüviyetini ortaya çıkarmaktır. İnsanlarda istîdâd ve iktidarlar muhtelif olduğundan, tasavvufun

metodlarını kullanarak insanı eşyâ ve hâdisâtın esrârından haberdâr etme, her fertte aynı derecede netice vermez. Ancak bazı temâyüllerde bütün insanlık, -aralarında derece farkı olsa da- müştereklik arzeder. Bunlardan biri de, her ferdin, geldiği yere, yâni vatan-ı aslîsine dönme temâyülüdür.

Bundan dolayı tasavvufun bir gâyesi de, insanı "elest bezmi"nde Rabbiyle beraber olduğu vuslat iklîmine dönme husûsundaki arzu ve arayış temâyül ve istîdâdını zikirle tekâmül ettirerek şuuraltından şuûr üstüne yükseltmektir. Bu, kullukta kemâle ermektir ki, âyet-i kerîmede şu şekilde îzâh edilir:

"Bilesiniz ki kalbler, ancak Allâh'ın zikriyle mutmain olur (huzûr bulup doyum noktasına ulaşır)!" (er-Ra?d, 28)

Bu hâl, en güzel şekilde insân-ı kâmilde tezâhür eden bir keyfiyettir. Çünkü insan-ı kâmil:

"Hiç şüphe yok ki biz, Allâh içiniz ve muhakkak O'na döndürüleceğiz!.." (el-Bakara, 156) sırrına ermiştir.


devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Gurbet devamı

Aslına dönme temâyülü olan bu hâl, varlıklar içinde üstün bir idrâkle techîz edilmiş bulunan ins ü cinde en üst seviyeye ulaştığı nisbette bir hasret ve ızdırap kaynağı olur. İşte o zaman idrâk sâhibi, nefes alıp verdikçe kendisini dâimî bir gurbette hisseder.

Gerçekten gurbet, varlıkların menşeinden itibaren çeşitli safhalardan geçerek gerçekleştiği için bulunduğu yerden bir evvelki mekâna doğru muhtelif tezâhürler arzeder. Meselâ insan, önce rûhlar âleminde bulunmakta iken, bu mekândan ayrılarak ana rahminde mekân tutar. Sonra dünyâya gelir. Dünyâda da çeşitli mekân değişikliklerine uğrayabilir. Oradan "âlem-i berzah"a göçer. Ve nihâyet Rabbine döner.

Nitekim gurbetin bu safhalarını yüreğinde hisseden şâir, onun bazı merhalelerini ne güzel dile dökmüştür:

Bir merhaleden güneşle deryâ görünür,
Bir merhaleden her iki dünyâ görünür.
Son merhale bir fasl-ı hazandır ki, sürer;
Geçmiş gelecek cümlesi rü'yâ görünür!..

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Gurbet devamı

Evet gurbet, bütün bu söylediklerimiz dikkate alındığı takdîrde, içiçe, merhale merhale, kat-kat demektir. Onu bertaraf eden bütün ara merhaleleri aşarak geldiği ilk yere, yâni Rabbine dönmektir. Bu hâle nazaran gurbetin rûhta tedirginlik

meydana getiren en derin ve en köklü hasreti dindiren neticesi, Rabbe dönüştür. Bu ihtiyâcı idrâk etmeyerek, köyünün, kentinin ayrılığı ile tedirgin olan sıradan insanların bile şuûraltında gurbetin bu büyük ve derin mânâ ve hasreti, bâkî kalır.

Ancak üstün idrâk sâhipleri olan evliyâullâh, bu ızdırâbı lâyıkıyla kavrar ve ara merhalelerin derdinden berî ve ilâhî vuslata müştâk bir ömür sürer. Bu sebeple Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri tasavvufu:

"Hakk'ın, seni senliğinde öldürmesi ve kendisi ile ihyâ etmesidir." diyerek târif eder.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Gurbet devamı

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri'ne ölümü bir "şeb-i arûs", yâni düğün gecesi olarak tavsîf ettiren gerçek de, dünyâ gurbetinden kurtuluş, vuslata eriştir.

Ölüm döşeğindeki bir Hakk âşığına sordular:

"-Ölüm ânında iken nasıl gülebiliyorsun?"

Âşık şöyle cevap verdi:

"-Şimdi bütün vücûdum dudak olmuş gülümsüyor!.. Şu an, dudaklarım başka bir gülüşle gülüyor!.."

Pervâne ışığa hasrettir. Işığa olan hasretinden ve onun etrafındaki râbıtasından dolayı kendisine kelebek değil, pervâne denir. Işığı bulunca, cezbeye tutulur, irâdesi gider. Sonunda ışığa çarparak cesedini yakar. Işıkta fânî olur. Vuslata erer.

devamı var
 

gülmisal

Üye
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
146
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Devamını bekliyoruz kardeşim..

Allah razı olsun..

Sevdiği,sevindirdiği kullarından eylesin..
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaşın kaleminden

Gurbet devamı

Hazret-i Mevlânâ da:

"Cesedi yakmadan, ilâhî aşk ve muhabbet lezzetine vâsıl olmak mümkün değildir!" buyurur.

Nitekim Hallâc-ı Mansûr, geçirdiği derin rûhî ihtilaçlar neticesinde ölümü özlemiş:

"Benim dirilişim, hayâtım, vuslatım, ölümümdedir!.." demiştir.

İşte bu derûnî tecellîlere göre gurbet;

Yaradandan firâktır.

Kalbde yanan bir ateştir.

Hasretle kavrulmaktır.

Yalnızlıktır.

Çünkü insan, ilâhî bir yolculuğa tâbîdir. O, bu yolculuğa "elest bezmi"nden başlamış, sonra bir "gurbet" diyârı olan bu dünyâya gönderilmiştir. Hür olan rûhu, cesedin esâretine, beş duyunun emri altına girmiştir. Ancak menşeinden ayrı kalması

sebebiyle onda, yukarıda îzâh edilmiş olan husûsiyeti dolayısıyla geldiği âleme bir hasret ve meyil zuhûr eder. Katettiği derece nisbetinde idrâki de berraklaşarak bu hasretin ızdırâbı şiddetlenir ve geldiği yere dönme iştiyâkı artar. Bu demektir ki insan, dâimâ garîbtir ve gurbettedir.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hocaefendinin kaleminden

Gurbet devamı

Gurbetin birçok çeşidi vardır.

Bu cümleden olarak, enbiyâ ve evliyâ için bu dünyâ gurbeti içinde ikinci bir gurbet daha mevcûddur ki, o da, dostlardan firâk elemleri ile kavrulmaktır. Nitekim Ya'kûb -aleyhisselâm- ile Yûsuf -aleyhisselâm- arasında şiddetli bir gam ve garîblik takdîr buyuruldu ki, Allâh'a inâbeleri çok olsun! Her zaman O'na dönsünler, O'nunla beraber olsunlar, mâsivâ ile alâkaları kesilsin ve yüksek derecelere nâil olsunlar!..

Bu hikmete binâen nebîler, kendi vatanlarının dışında bir zamana kadar garîb yaşatılarak gurbet, onlara bütün keyfiyeti ile tattırılmıştır.

Nitekim Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'e de Tâif'de gurbet en acı bir şekilde tattırıldı. Taşlandı ve kanlar içinde kaldı. Lâkin O, merhameti sebebiyle en şiddetli bir sabrı yaşayarak bedduâ etmedi, kendisine zulmeden Tâif halkına duâ etti. Bunun ardından mükâfât olarak mi'râc vuslatı tecellî etti.

devamı var
 
Üst