Mustafa İslamoğlu / Kur'an'a Göre Esma-i Hüsna

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
alıntı:
eğer derdiniz varsa siteleri ortada mail adresi ortada istanbulda yaşanlar için akabe vakfı yeri belli ne zaman sohbet verdiği belli gidin ilmi olarak gücünüz yetiyorsa orada soru yağmuruna tutun ve onu size göre yanlış gördüklerinizi düzeltin bu sizin üzerinizde bi yükümlülüktür. eğer ilmen güç yetiremiyecek ve uyarmayacaksanız susun ve saygı gösterin islamoğlu kafasına göre konuşan biri değil.

Bu hususu çok iyi takip etmediğiniz nasıl da hemen anlaşılıyor. M.İslâmoğlu ne eserlerine yapılan reddiyelere cevap veriyor ve ne de getirilen eleştirilere...
Sadece kendi bildiğini okumakla meşgul !..
Yukarıda astığımız yazılar ve yapılan diğer reddiyelerin hepsi kendisine iletilmiştir.
Halâ bir cevp bekliyoruz.
Bir cevap ulaştığında herkesi haberdar edeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.
 

elmnightmare

Profesör
Katılım
8 Eyl 2007
Mesajlar
1,734
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bu ümmet Ömer yanıldı deme cesareti olanları bekliyor....
Ama nerdeeee....
Kabir Azabı meselesi, Hz Ayşe'nin adetliyken namaz kılmama meselesi, recm vs meselelerinde yanıldım dediğini gören mi var....
Görenler varsa buyursunlar....
İmam-ı Azam demiş ki:
Kabir Azabı haktır inanmayan sapkındır demiştir.
Bu söz üzerine isteyen İslamoğluna uyar isteyen İmam-ı Azam'a....
tercih sizin...
 

Ahi Evran

Profesör
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
1,695
Tepkime puanı
14
Puanları
38
Yaş
45
İmam-ı Azam demiş ki:
Kabir Azabı haktır inanmayan sapkındır demiştir.

Bu söz üzerine isteyen İslamoğluna uyar isteyen İmam-ı Azam'a....
tercih sizin...

İmam-ı Azam fıkhı ekber isimli eserinde şöyle bir ifade kullanmakatadır:

Kabirde Münker ve Nekir'in sualleri haktır. Kabirde ruhun cesede iade edilmesi haktır. Bütün kâfirler ve asi mü'minler için kabir sıkıntısı ve azabı haktır.

İnanmayanı sapkın ilan ettiğine dair bir şey göremiyorum...

“Kabir azabı ve benzeri konularda rivayet olunan hadislere gelince, bunların bazısı meşhurdur, bazıları ise ahadır. Bu ise kalbin ona bağlanmasını gerektirir. Kalbin bir şeye bağlanması suretiyle olan imtihan, onunla amel etmek suretiyle olan imtihan derecesindedir. Yahut daha da önemlidir. Bu da zaruri ilim değildir.”

Serahsi, usul, I. 329

 

elmnightmare

Profesör
Katılım
8 Eyl 2007
Mesajlar
1,734
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Kabirde Münker ve Nekir'in sualleri haktır. Kabirde ruhun cesede iade edilmesi haktır. Bütün kâfirler ve asi mü'minler için kabir sıkıntısı ve azabı haktır.
Hak olan bir şeyin inkarı nedir acep?Fıkhul EKber de yazıyor..Bütünlük içinde takip edersen görürsün...
KAbir azabı hakkındaki hadisler mütevatirdir ve de mütevatirin inkarı nedir acep...
İstersen tonla alimin görüşünü getireyim:)
 

mselim

Üye
Katılım
20 Ocak 2008
Mesajlar
71
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Evet , arkadaşımız doğru söylüyor.Sayın İslamoğlu ,yapılan ilmi eleştirilere cevap ver(e) memiştir.Biz bilmiyorsak, lütfen bilgilendirin.

Ayrıca bir yazara yapılan tenkidler o yazarı gözden düşürmez.Önemli olan iyi niyettir ,Hatayı kabul etmek veya ilmi cevaplar verebilmektir.
icon7.gif
 

misak

Profesör
Katılım
24 Eyl 2007
Mesajlar
1,691
Tepkime puanı
126
Puanları
0
cevap verememiş değil ilmi yapıdan yoksun ve sırf sataşma amaçları kaale alıp cevap vermemiştir... ki en doğru olanıda budur. ama gidip yüzyüze görüşmelerde de kimseyi kırmamış ilmi olduğu sürece hertürlü görüşe açık olmuştur. ama bazı malum kişiler önüne çıkmak yerine arkasından reddiyeler yazmakla yetinmişler. korkmuşlarmı yoksa acaba onuda bilemem...

forumda bazı kişilerin mesajlarına arada bakıyorum ve mesajlarında tamamen ilmi düzeyden yoksun itham ve iftiralarla dolu yazılar yayınlıyorlar. Allah aşkına sizler müslümanlarla uğraşacağınıza şuraya bizleri aydınlatak bir makale yazı v.b. ekleyin tartışmaya girmeden de öğrenelim.

biri kalkar risaleden alıntı yapar hemen bunlar ortaya çıkar ve hemen muhalefet. biri islamoğlunu tavsiye eder aynı gruh yine ortaya çıkar ve yine aynı şeyler. bi başkası seyyid kutub veya mevdudi veya bi başka müslümanın yazısını ekler bu gruh yine ortaya çıkıyor. işleri sanki müslümanlarla uğraşmak. sanki kendileri hak üzereler diğerleri batıl... varsa tabi olduğunuz şeyhiniz veya imamınız veya lideriniz veya aliminiz, veya şeyhulislamınız v.b. getirin yazılarını da bizlerde faydalanalım. bir kısım müslümanları karama kampanyası ile islam anlatılmaz. kalkıp bazı cemaat v.b. lerine ayrı dinler kurmuş gibi yafları yapmak yerine buyrun dini anlatın ...biz bildiklerimizi anlatıyoruz. ve mutlak doğru da değiliz diyoruz. mutlak doğrunun kur'an olduğunu söylüyoruz. islamoğlu veya seyyid kutub veya erbakan veya bediüzzeman v.b. alimlere laf atmanız onlar ayrı bir dindeymiş gibi göstermeniz sizi Allah katında sorumlu yapar. sizleri nisa 136. ayete davet ediyor ve tekrar iman etmenizi kardeşiniz olarak talep ediyorum...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
alıntı :
"...ama gidip yüzyüze görüşmelerde de kimseyi kırmamış ilmi olduğu sürece hertürlü görüşe açık olmuştur. ama bazı malum kişiler önüne çıkmak yerine arkasından reddiyeler yazmakla yetinmişler. korkmuşlarmı yoksa acaba onuda bilemem..."

Bir İnsanın yukarıdaki cümleleri sarfedebilmesi için edebi kültürün yanından hiç gememiş olması lazım. REDDİYE geleneği bu forumdakiler ve M.İslâmoğlu daha yeryüzüne henüz teşrif etmemişşken yüzyılar yılı evvel oluşmuş bir gelenektir. Ve islâm ulemasınca her zaman başvurulan bir uyarı-ikaz tarikıdır. Şimdi bir MEZHEPSİZ'in hatırı için bunu ortadan mı kaldıracağız ?
Allahım sen bize SABIR, bazılarına da akıl-fikir ihsan eyle !


 

kandiyar

Üye
Katılım
24 Şub 2008
Mesajlar
72
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Web sitesi
www.hatsanati.tr.cx
Selam ve muhabbetle.İslam Dini Akaid Kurallari Belli.İman Esaslari Belli.Feraset Kardeşim Söyle Diyor.internet Ortaminda Kimseye Bir şey Anlatamazsiniz bence Dogru .ben Bu Konuda şunu Söylemek Isterim. Hani Pisikoloji Uzmanlarinin Görüşlerine Göre ögrenmeyi ögrenciliği Hazmedemeyenler Alim Kesilir.bu Anlamda Araştirma Ve Islama Göre Dogrulugu üzerine Göre Tahlil Etme Yetenegi Veya Bilgisi Olmayanlar Kendi Anlayiş Ve Cemaat Taassubuna Aykiri Gelen Her Konuya Bilip Bilmeden Tepki Koyma Hastaligi Hasil Olmuş Diyorum. Islama Hizmet Veya Islam Dinini Tebliğ Ve Anlatma Adina Dinimizin Dogru Anlanmasina Açaba Ne Kadar Zarar Veriyoruz.bunu Bir Sorgulayalim.zaten ülkemizde Kurani Yazmak Dişinda Hemen Hemen Diger Meseleleri Kontrol Eden Bir Yapilanma Yok.bunuda çemaatlerin Abi Veye Hocalari Tarafindan Yapilmakta .şayet Yazar O Cemaat Içinden Degilse Anlattiklari Veya Yazdiklari Hiç De önemli Degil .çünkü Bizim Cemaatten Degil. Bu Anlayiş Bile Yahudi Anlayişidir. Yahudiler Son Peygamber Muhammed Asm Bile Ibrani Ogullarindan Yani Kendi Içlerinden Cikmadigi Için En Başta Bu Sebebten Dolayi Kabul Etmemişlerdir.şimdide Bu Hastalik Her Halde Bizlere Geçmiş .yazar Veya Hoca Efendi Bizim Cemaatten Degilse Zaten Yandi.yazarlarda Kitaplarinin Maliyetlerini Hesap Ederlerken Onlarda Yazacaklari Konuyu Islamaters Olup Olmadigini Degil Maliyetleri Hesabini Yaparlarken Müslümanlarin Ve Islamin Dogrularina Göre Degil çemaatlerin Dogrulari Hesap Edilerek Yaziliyortsada O Zamanda Vay Halimize.bu ğün ülkemde Islamin Akaidi,müslümanlarin Hali, Başimizda Dönen Kara Bulutlari Anlatan Bir Kitabin Traji Bir Hoca Efendinin şiir Kitabindan Kat Kat Aşagiya Traj Yapiyorsa Bu Da Benim Söylerimin Yabana Atilmayacak Kadar Gerçekçi Oldugunun Kanitidir.bakin Bu Gün öyle Müslümanlar Varki Nazar Boncuguna Laf Söyletmez. Yine Allah A Adak Sözü Verirken Onlara Horozdan Adak Olamayacagini Bir Türlü Anlatamazsiniz Türbelerden Medet Umma Yine Günümüzde Burçlar Medyumluk Fal Gibi Yahudi Sizmalarinida Hatirlatayim Bunlar Avamsal Konular Olup Birde Bunun Ilmi Yanlarida Var.hani Peygamberimizn Hadislerinden Oldugu Söylenen < Ben Arabim Ama Arap Benden Degil >diye Halk Arasinda Bilinen Bu Hadisin Asli Ben Arabim Amma Bana Tabi Olmayan Arap Benden Degildir Bu örnekleri Artirabiliriz. Hadiste Bana Tabi Olmayan Kismini Cikartmişlar Halk Arasinda Bu Söylemle Yer Bulmuş Bilip Bilmedem Bu ülkede Bu Hadisin üzerinden Bazi Kimseler Islami Sadece Türk Dini Gibi Göstermeye Calişmişlar ümmetin Arasinda Nifak Tohumlari Ekerek Kardeşligimize Irkcilik Körüklemişlerdir. Bu Anlamda Yahudiler Dünyanin En Büyük Irkcilaridir. Bakin Din Adina Dinimizi Ne Durumlara Düşürüyorlar.bir Zamanlar şam Da Muaviye Dönemlerinde Tacirler şama Getirdikleri Mallarin Pazarini Artirmak Adina Peygamber Istinaden Sözler Uydurarak Malin Satişini Hizlandirmişlar Bu Tip Metotlarla Gelir Kaynaklarini Artirmişlardir. Bunlarin Kendileri ölmüş Zihniyetleri Yaşiyor Olamazlarmi.müslüman Vakar Uyanik Olmali .meşhur Türk şairlerinden Nafi nin Ifadesi Ile ......cumamiz Pazar Oldu .ne Olduysa Azar Azar Oldu. GERCİ KİTABI OKUMADIM İÇERİYİ NEDİR BİLMİYORUM AMA BU KONU BAHANESİ İLKE İÇİNDE OLDUGUMUZ DURUMA DİKKAT CEKMEK İSTEDİM. VESSELAM
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
690.jpg
_380_2.jpg


Bu kitap, konusu itibariyle Yürek Devleti´nin bir devamı niteliğindedir. Okuyanlar iyi hatırlayacaklardır; Yürek Devleti, insanın kendi yüreğini nasıl fethedeceğini ele alıyordu.Elinizde tuttuğunuz bu eser de, Yürek Devleti´nin bittiği yerden başlıyor ve başka yüreklerin nasıl fethedileceğini ele alıyor. Bu kitabın ruşeymi 1991 yılında Hatay´da Yürek Fethi isimli konferansla atıldı. O tarihten bu güne, kitap hep kendi kendisini yazmayı sürdürdü, ta ki doğum tarihi olan bugüne kadar. Onu incitmeden nazik kollarınıza bırakıyorum.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
resim.ashx


İşte bu noktada "hayat kitabı" olan Kur'an teklif ettiği yöntemlerden biri olan adayı sürecini başlatmak, sorunlarımızdan biri: daha çözümünde bize kolaylık sağlayab Doğumevinin kapısında heyecanla bekle] baba adaylarından kaçta kaçı çocuklarının seslerini daha ilk duyduklarında İmran'ın kadınının gösterdiği "erkekliğin" binde birini göstererek, "Ya Rabbi, bunu sana adadım, benden kabul buyur!" diyebilmektedir? Allah'ın kendisine üç, beş, yedi evlat verdiği Müslüman babalar hepsini kendi yolunda harcadığı bunca evlattan birini dahi O'nun yoluna kalben, ihlasla bağışlamıyor, "Eti de kemiği de senin, senin dîninin ya Rabbi" diyemiyorsa; dahası en mütedeyyin anne babalar dahi İslâmî hassasiyetinden kuşku duymadıkları evlatlarının bir akşam eve geç gelişi karşısında gözleri parlıyor, yerlerinde duramıyorlarsa, şehadetten sözeden evlatlarına, "Aman, o nasıl söz? Allah korusun!" diyorlarsa, Allah'ı sevdiklerine kimi inandırabilirler ve nasıl yücelir dinin yerlerde sürünen sancağı?
Ürün Adı Yazar Yayınevi SD Hac Risalesi (Cep Boy) Mustafa İslamoğlu Düşün Yayıncılık
tedarikIcon.png
Yazılar Serisi-1: Yaşayan Yazılar Mustafa İslamoğlu Düşün Yayıncılık
sepetIcon.png
Yazılar Serisi-2: Tesettür Yazıları Mustafa İslamoğlu Düşün Yayıncılık
sepetIcon.png
Kelimeler Mustafa İslamoğlu Düşün Yayıncılık
tedarikIcon.png
Üç Muhammed-İki Tasavvur Bir Gerçek Mustafa İslamoğlu Düşün Yayıncılık
sepetIcon.png
Tavsiyeler 1-2 / Tek Kitap Mustafa İslamoğlu Düşün Yayıncılık
sepetIcon.png
Hac Risalesi Mustafa İslamoğlu Düşün Yayıncılık
sepetIcon.png
Üç Muhammed-İki Tasavvur Bir Gerçek Mustafa İslamoğlu Düşün Yayıncılık
tedarikIcon.png
Hayat Kitabı Kur'an "Gerekçeli Meal-Tefsir" (Büyük Boy-2 Cilt) Mustafa İslamoğlu Düşün Yayıncılık
tedarikIcon.png
Hayat Kitabı Kur'an "Gerekçeli Meal-Tefsir" Mustafa İslamoğlu Düşün Yayıncılık
sepetIcon.png



Ürün Adı Yazar Yayınevi SD Dine Karşı Din "Anne Baba Biz Şuçluyuz" Ali Şeriati Fecr Yayınevi
tedarikIcon.png
 

HaZiRuN

Revizyonda
Katılım
15 Ara 2010
Mesajlar
2,591
Tepkime puanı
354
Puanları
0

688.jpg


Yokluğunda seni özledik.
Sana değen rüzgarı, seni örten bu­lutu özledik. Özlemeyi, özlenilmeyi, sevmeyi, sevilmeyi, sevindirmeyi, sevindirilmeyi özledik Efendim.
Aşkı, gözyaşını, müsamahayı, ah­lakı, adabı, ihsanı, irfanı, iz'anı, fe­raseti, basireti, şecaati, celadeti, adaleti, meveddeti, muhabbeti özle­dik. .
İzzeti, hikmeti, fıtratı, şefkati, hür­meti, devleti özledik.
Senden sonra tefrika meşrebimiz, taklit mezhebimiz, cehalet mektebimiz, atalet fıtratımız, hamakat şöhretimiz, ihanet sıfatımız, küffar velinimetimiz oldu.
Efendim,
Sen kendini 'abduhu ve rasuluhu: O'nun kulu ve elçisi' olarak takdim etmiştin. Sana iman eden bazıları sana hürmet adı altında seni kulluktan 'kurtarıp' melekleştirerek hayattan dışladılar. Bu ifrata karşı başka bazı­ları da tefrite sapıp seni 'güzel örnek' olmaktan çıkarıp bir 'postacı', bir 'ara kablosu' seviyesinde görerek hayattan dışladılar.
Bunların hepsi sana iman ediyor­du. Ama seni hayatımızdan çıkarma­nın ızdırabını çektirdiler bize. Bu işi, göğe çekerek ya da yere sokarak yapmaları sonuçta hiçbir şeyi değiş­tirmedi.
Allah seni 'güzel örnek' olarak gös­terdi. Sen, Kur'an'ın konuşanı, yürü­yeni, hareket edeniydin. Tıpkı bir an­nede spermin insana, bir ağaçta su­yun meyvaya, bir arıda tozun bala, bir tavukta darının yumurtaya, bir ko­yunda samanın süte dönüşmesi gibi, ayetler sende hayata dönüşüyordu.
Allah ısrarla seni örnek gösterirken, birileri ısrarla 'kitab'ı, kitapları örnek göstermekte direndiler. Öylesi işlerine geliyordu, cansız bir nesneyi ör­nek edinmekle, canlı bir insanı örnek edinmek aynı olur muydu?
Efendim ,
Kitapsızlıktan değil, 'peygambersizlikten' kırıldık. Yokluğumuz pey­gamber yokluğu. Seni hatırlatan, se­ni andıran insanların hasretim çeki­yoruz. Çocuklarımız peygamberi so­runca 'evladım onun ahlakı tıpkı fa­lancanın ahlakı gibiydi' diyeceğimiz insanlar yok denecek kadar az.
İnsanlık destanıyla yaşıt olan vahiy sürecinde birçok kitapsız peygamber gelmişti de, bir tek 'peygambersiz ki­tap' gelmemişti. Sayemizde yaşlı dünya ona da şahid oldu efendim. Peygambersiz Kitab'a, Muhammed aleyhisselamsız Kur'an'a da şahid ol­du. Şimdi Kur'an mahzun efendim , Kur'an öksüz. Seninle Kur'an'ın arasını ayırdık, etle tırnağın, toprakla to­humun, anayla evladın arasını ayırır gibi.
Gel de bir bak Efendim, bu maz­lum ümmetin hali pür melaline. Bı­raktığın din tanınmaz hale geldi. Bı­raktığın sitenin harabelerinde bay­kuşlar tünedi.
Gün geçmez ki ümmetin coğrafyasından feryat yükselmesin, oluk oluk kan akmasın.
Bir olarak bıraktığın ümmetin kaç parçaya ayrıldığının sayısını onu parçalayanlar dahi unuttu.
Bıraktığın kutlu mirası hovarda mi­rasyediler gibi parçalayarak paylaş­tık Efendim . Nebevi mirasın irfani ve ahlaki boyutuna bir hizip, ilmi ve fik­rî Boyutuna bir başka hizip, siyasî ve hareketi boyutuna ise daha başka bir hizip sahip çıktı. Yüzyıllardır tüm bu hizipler ellerindeki parçanın 'bütü­nün kendisi' olduğunu iddia etmekle ömür tükettiler. 'Her hizip ellerindeki parçayla övünüp durdu.' Hepimiz hakikatin merkezine kendimizi oturtup 'hak benim' dedik.
Oysa ki Efendim, bazen parçala­nan hakikat hakikat olmaktan çıkar. Ait olduğu bütün içerisinde anlamlı olan bir parça o bütünden ayrılınca anlamsızlaşabilir. Bunu farkedemedik Efendim .
Efendim ,
İsrailoğulları, peygamberlerini kat­lediyorlardı. Biz de senin güzel hatı­ratını, emanetini, adını ve sünnetini katlettik. Seni katlettik Efendim .
Kimilerimiz için sen hiç ölmedin, o ender bahtiyarlar seni hep içlerinde, işlerinde, hayatlarında, düşüncelerinde, duygularında, eylemlerinde, evlerinde yaşattılar.
Kimilerimiz içinde sen hiç doğma­dın. Onlar hep senden mahrum yaşa­dılar. Şol mahiler ki derya içreydiler, deryayı bilmediler.
Varlığının kaç bahara bedel oldu­ğunu bilmeyenler yokluğunun ıstırabını nasıl duysunlar Efendim ?
Seni çok seviyoruz, seni çok öz­lüyoruz.
Bize kırgın mısın Efendim ?

 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
İmanınızı yenileyiniz çağrısı


İnsanı, iman ve şeytanın iktidar mücadelelerinde bir mekân olarak tanımlayan yazar, toplumun da insandan sonra daha geniş ve genel anlamda bir mücadele alanı olduğunu işaret ediyor.
http://uyelik.haber7.com/uye-islem.php?cmd=addNews&nID=757607



Düşün Yayıncılıktan çıkan Mustafa İslamoğlu tarafından kaleme alınmış "İman-İnsanın Saadeti" isimli kitap on sekizinci baskısı yaptı. İlk baskısı 1993 yılında yayınlanıan kitap üç yüz sayfadan müteşekkil kitap beş bölümden oluşmaktad.
İnsanın saadetinin imanla mümkün olacağını söyleyen yazar, imanın insanlık tarihinin merkezinde yer aldığını ve iman edenler için muharrik bir güç olduğunu belirtmiştir. Bu sebepten ötürü imanın sağlam ve tahrif edilmemiş olması gerekmektedir. Bu noktadan hareket eden yazar, kitabın ilk bölümünde imanın tarihini insanın tarihi ile birlilikte başlatmış ve vahiy ekseninde insanın bir emanetçi olduğunu söylemiş.
İnsanı, iman ve şeytanın iktidar mücadelelerinde bir mekân olarak tanımlayan yazar, toplumun da insandan sonra daha geniş ve genel anlamda bir mücadele alanı olduğunu söylemiştir. İmanın yeryüzünde iktidar etme görevinin İsrailoğullarına verildiğini dillendiren yazar, onların bunu başaramayarak Yahudileşme temayülüne düş-tüklerine, dinlerini ve kitaplarını tahrif etmeleri sebebiyle bu görevlerinin uzun sürmediğine değinmiş.
Yazara göre bunun müslümanlara yansıyan yönü ise imanın kelamlaşması şeklinde gerçekleşmiş. Bu konuyu siyasi meseleler sebebiyle ortaya çıkan ilk fırkalar, başta Hariciyye ve Mutezile olmak üzere mezheplerin tekfir hastalığı, akidede laubalilik noktasında Haricilere tepki olarak doğan Mürcie ve özellikle Mutezile ve Şia olmak üzere ciddi meselelerdeki tartışmalar konusunda imanın kelamlaşmasına değinmiş.
İmanın kelamlaşmasını belirli bir süreç içerisinde anlatmış olan yazar kelamın akideleşme sürecini de anlatmış. İnsanların yapmış oldukları tartışmalarla imanın ve İslam'ın ne olduğunu sorgulamaları, aşere-i mübeşşere meselesinin tartışılması, kelamın akideye dönüşmesi sorunlarından.
Bu meselelerin nasıl neşet ettiğini açıklamak suretiyle kelamın imanlaşması mevzuunu anlatan yazar fıkhın da aynı durumla karşı karşıya olduğunu belirterek, fıkhın akideleşmesini incelemiş. Akidede ölçünün ne olması gerektiği ve iman ile tasavvuf arasındaki ilişkiye de değinen yazar, sonuç olarak imanın tarihini imanın yeniden tesisi, imanın kelamlaştırılması, kelamın imanlaştırılması, akidenin sulandırılması şeklinde dört safhada özetlemiştir. Sonuç olarak iman ve şeytan mücadelesinin günümüzde de devam ettiğini vurgulayarak, imanın kazanabilmesi için onu sahih bir biçimde yeniden hayatımıza sokmalıyız demekte.
İkinci bölümde yazar insanın gayesi olan tevhidi incelemiş. Kevni, siyasi, içtimai, ferdi ve nazari olmak üzere beşe ayırmış. Allah'a iman başlığı altında gayb bilinci, "Allah"sız bir dünyayı kimlerin isteyeceği, Marifetullah, müşriklerin ve şeytanın da Allah'a inandığını söylerken bu inançta tevhidin şart olduğunu belirtmiş.
Yine Allah'ın hükmü ile hükmetmenin tevhidin bir gereği olduğunu söylerken, tağut kavramını açıklamış ve imanın ittiba, İslam'ın ise teslimiyet olduğuna değinmiş. Bunlarla birlikte günümüz sorunlarından laisizmi tevhid çerçevesinde incelemiş, tevhid ve kader ilişkisini, insanın hürriyeti ekseninde ele alıp, ecel, sevgi, korku ve ümit kavramlarına da değinmiş.
İmanın tarihini insanla birlikte başlatan yazar, insan tarihi içinde nübüvvetin yerini üçüncü bölümde ele almış. Bu bölümde peygamberlere ve kitaplara imanı ve kitapların beşeri olmayıp ilahi olduğunu vurgulamış. Aynı bölüm içerisinde meleklerden de bahseden yazar nübüvveti bir örneklik müessesesi olarak tasvir edip açıklamış.
Dördüncü bölümde imanın şartlarından olan ahiret inancını ele almış ve ahirete inanmayanların kimler olduğunu belirtirken aslında ahiret inancının toplumsal huzur için bir sigorta görevi gördüğünü belirttikten sonra vahiy penceresinden ahiret manzaralarına yer vermiş.
Son bölüm olan beşinci bölümde imanın, insanın saadeti olduğunu vurgulayarak; iman-İslam, iman-amel ilişkisini incelemiş, kelami konulardan olan imanın artıp artmayacağı mevzularına da değinmiştir.
Yine bu bölümde de imanın marifet, tasdik, ikrar, amel şeklinde dört boyutunun olduğunu vurgulamıştır.
Yazar bu eseriyle okuyucuya: "İmanlarınızı yenileyiniz" çağrısında bulunmaktadır.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Resim_1313487210.jpg


Kur`an hayat kitabımızdır

Kelamın en yüksek tecellisi vahiydir. Varlık, O konuşunca var oldu. Beşere ruh, O`nun dilini anlasın diye üflendi. Ve insan O`nu anlasın diye var oldu.



Kelimelerin Rabbi kelimelerin kalbine manaları indirmiştir ki, akleden kalp sahipleri indirilen o manaları anlasınlar, hayatlarına koyarak üretsinler.

Kur’an’ın bir anlamı vardır, çünkü bir amacı vardır. Kur’an’ın amacı muhatabının aklını karanlıklardan kurtarıp ışığın kaynağına kavuşturmak, yani doğru yola yöneltmektir. Kur`an, bizim hayat kitabımızdır. Onsuz bir İslâmî hayat mümkün değildir. O, inancımızın özüdür. Onsuz bir îmân, onsuz bir inanç asla ve asla makbul değildir. Öyleyse, Kur`an’ımızla iyi tanışmak, Kur`an’ımızı iyi tanımak mecbûriyetindeyiz. Onun hayat bahşeden mesajlarını doğru şekilde anlamak, doğru bir şekilde hayata aktarmak mecbûriyetindeyiz. Yazar Mustafa İslamoğlu tarafından kaleme alınan “KUR’AN’İ HAYAT YAZILARI” okuyucularını Kur’an’ı anlamaya bir adım daha yaklaştırıyor.

Kur’an’i hayat yazıları
Mustafa İslamoğlu
Düşün Yayıncılık -0(212) 521 90 78
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45




HALA KUR'AN HALKAN YOK MU!


Sûreler nerede ne zaman indi?
Mustafa İslamoğlu'nun Kur'an Sûrelerinin Kimliği kitabı yayımlandı.


Vakıf eser olarak kaleme alınan Mustafa İslamoğlu’nun “Kur'an Sûrelerinin Kimliği” adlı kitabı çıktı. Kur'an halkalarının sabırsızlıkla beklediği bu eser diliyoruz ki tüm Kur'an hadimi dostlara, ilim yolunda Kuran’ı gösteren bir yol haritası olur.

Kur'anı daha iyi anlamak
Tüm kitaplar bir kitabın anlaşılması için yazılırlar. O kitap Allah’ın kitabı Kur’an’dır. “Kur'an Sûrelerinin Kimliği” adlı bu kitabın yazılış amacı da aynıdır: Kur’an’ı daha iyi anlamak. ‘Kur’an’ı anlamak Allah’ı anlamaktır; zira Kur’an ilahi rehberliktir. Bir kimsenin Allah’ı ne kadar sevdiği, onun Allah’ın kitabına nasıl muamele ettiği ile anlaşılır. Kur’an’ı anlamak insanı anlamaktır; zira Kur’an’ı gönderen ile insanı yaratan aynı kudrettir. Kur’an’ı anlamak hayatı anlamaktır; zira Kur’an kelimenin tam manasıyla bir ‘hayat kitabı’dır. Vahyin gönderiliş amacı, ‘beşeri’ inşa edip ona ruh üfleyerek ‘insan’ kılmaktır. İnsan kendisine emanet edilen hayatın ustasıdır. Fakat her usta, önce çırak olmalıdır ki, usta olabilsin. İnsan Kur’an’ın çırağı olursa, hayatın ustası olmayı hak edecektir. Bunu yapabilmesi için Kur’an’ı anlaması şarttır.’
Kitabın meselesi Kur'an sûrelerinin kimliğine dair genel ve özet bilgiler vermektir. Bununla amaçlanan, Kur’an’ı kendi bütünlüğü içinde tanımaktır. Kur’an’ı tanımanın en iyi yöntemlerinden biri de, onu oluşturan sûreleri tanımaktır.

Her sûre Kur’an semasının bir burcudur

Bu burçları oluşturan ayetlerin kendi arasında paralel ve çapraz bağlantılar olduğu gibi, sûrelerin kendi aralarında da paralel ve çapraz bağlantılar vardır. İşte bu eser bu bağlantılara dikkat çekmekte ve Kur’an okurunun önüne sûrelerin kimliğini çıkarmaktadır. Kanaatimizce, Kur’an’ı anlama çabasına girmiş yeni bir Kur’an talebesinin eline, önce, mukaddime kabilinden eserler vermek daha doğru bir yöntemdir. Bu eser Kur’an’ın genel maksat ve hedeflerini, bütünü gözden kaçırmadan anlamak isteyen kimseler için kaleme alınmıştır. Zira vahyin maksadı ancak bütünsel bir bakış açısıyla doğru anlaşılabilir. Bütünü gözden kaçırınca, parçayı doğru anlama şansı da azalmaktadır.

Kur'an halkalarının beklediği kitaptı!

Bu eserin yazılış gayelerinden bir diğeriyse, Kur’an halkalarının ders ihtiyacını karşılamaktır. Hz. Peygamber ve sahabenin yaptığı gibi, Kur’an’ı üstat edinip onun önünde diz çökenlerin sayısı günden güne artmaktadır. Bir eserin toplu ders halkalarında okunması için, bu amaç gözetilerek kaleme alınmış olması gerekir. Bu eser hazırlanırken, işte böyle bir gaye de gözetilmiştir.
Kur'an halkalarının temel kaynağı olarak başvurulabilecek bu temel eser içerisinde üç başlığı içerir.Her bölüm, sûrenin ismi konusuyla başlamaktadır. Bu başlık altında sûrenin ismi veya isimleri, ismin referansları, ismin manası ve konuyla ilgili diğer bilgiler yer almaktadır. İkinci standart başlık sûrenin nüzul yeri ve zamanı’dır. Bu başlık altında sûrenin nerede, ne zaman, hangi şartlar altında, nasıl bir nüzul ortamında indiği ele alınmaktadır. Buna ilaveten, sûrenin ilk nüzul tertiplerindeki yeri ve sırası ele alınıp tartışılmakta, doğruya en yakın yerinin neresi olduğu tesbit edilmeye çalışılmaktadır. Üçüncü standart başlık ise sûrenin konusu’dur. Bu bölümde surenin en dikkat çeken berceste ayetlerine vurgu yapılmakta, onların içinde geçtiği ayet öbeklerinin genel karakteri çıkarılmakta, özellikle surenin can damarı veya ana fikri diyebileceğimiz hususlara dikkat çekilmektedir.
“Kur'an Sûrelerinin Kimliği”, daha başlangıçta “vakıf eser” olma niyetiyle kaleme alındı. Niyet, eserin tüm gelirlerinin vakıf faaliyetlerinde kullanılmasıydı. Elhamdülillah, bu niyet Allah'ın izniyle Akabe Vakfı tarafından gerçekleştirildi. Vakıf yönetimi, Akabe Vakfı Yayınları adı altında bu eseri neşrederek Hocamıza adağını yerine getirme fırsatı tanıdı.
Rabbim seyyiatımızı hasenata, hasenatımızı salihâta tebdil etsin. Salih amellerimizi katında ahsen-i kabul ile makbul eylesin.’ Amin.

Hatice Erdem sıcağı sıcağına bildirdi
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
128415.jpg


Vahyin inşa ettiği hayatın merkezinde Allah vardır. Merkezinde Allah'ın olduğu bir hayatın iki kanadı vardır: Tevhid ve Adalet. Tevhid kanadı insan-Halik ilişkini, adalet kanadı insan mahluk ilişkisini temsil eder. İnsan ancak iki kanadı sağlam olursa, sonsuz saadet menziline doğru uçabilir. Bu iki kanatla uçarsa, gerçek özğürlüğe kavuşabilir. O özğürlük, insanı ayartıcı benliğinin isteklerine boyun eğdiren değil, ayartıcı benliğin köleliğinden kurtarıp Allah'a kul kılan sahici kalıcı değer üretici özğürlüktür. Bu iki kanattan bir veya ikisi kırıksa, o insan teki veya toplumu, yaralı bir kuş gibi çırpınmaktan, hayatı hem kendisine hem de başkalarına zindan etmekten kurtulamaz. Allah'ı gereği gibi tanımadan ve anlamadan, Allah'a gereği gibi kulluk edilemez.

Bu kesin.

Kesin olan bir şey daha var: Esma-i Hüsna Bilinmeden, Allah Gereği Gibi Tanınmaz.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Kitaın adı "KUR'ANA GÖRE ESMAUL-HUSNA" konulmuş...
Esmaul-Husna zaten başka bir kaynağa göre olmaz ve açıklanamaz !
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
İnsan “Allah” der de, titremez mi?

untitled-2.jpg



Mustafa İslâmoğlu bu kitabıyla Allah demek “anlam” demektir deyip; Müslümanları Kur’an’a Göre Esmâ-i Hüsna’yı bilmeye davet ediyor.


Allah’ı nasıl tanıyoruz biz Müslümanlar? Hangi ismi Celil’i sizlerin kalbine ve hayatınıza nurlu bir aydınlık olmuş, ümidinizi diriltip şükrünüzü artırırken hangi Esmâ ile korkuya kapılmış, af dilemiş, kalbiniz bir güvercin kanadı gibi titremiştir?
Kur’an’daki güzel isimler
İslamoğlu; Allah’ı bilmek kendini bilmektir dediği Kur’an’a Göre Esmâ-i Hüsnâ kitabında, bizleri Allah’ı bilmeye, O’nun(c.c) Esmâsıyla ahlaklanmaya, ruha nakşedilen O’nu (c.c) bilme iştiyakını bedenen ve aklen her İsmi Celil’in hakkını teslim etme gayretiyle Allah’ı tanımaya davet eden hakikatleri okuyucuların istifadesine sunmuş. Mustafa İslamoğlu Hoca bu kitabı kaleme almak için üç nedeninin olduğunu söylüyor sözün başında. Birincisi, zihinlerdeki Allah tasavvurunun vahyin inşa ettiği Allah tasavvurundan giderek uzaklaşması. İkincisi Allah’ı doğru bilmeden, bu ve öteki dünyanın amacının asla doğru bir şekilde anlaşılamayacağı gerçeği. Üçüncüsü, Allah bilinmeden kulluğun da bilinmeyeceği. İslamoğlu Hoca, bu iç meseleye işaret ederek zihnimizde soru işaretleri ve mahcup cevaplara kapı aralamaya kâfi eksikliklerimizi kulların muhakemesine bırakıyor. Bilmediğimiz, tanıma çabasına da girmediğimiz Rabbin lütuf, merhamet, Rezzak, Rahmet, Kahhar, Âlim isimlerini bilmeden kulluğu bilmek, vahyi okumak mümkün müdür hiç?
Esmâ-i Hüsnâ’nın Kur’an’daki nûzûl sıralamasına uygun olarak yazılmaya gayret edilmiş bu kıymetli eser; Lugâvi Çerçeve, Nazârî Çerçeve ve Kur’ani Çerçeve olmak üzere üç çerçeve ve isimlerin tecellileriyle birlikte dört bölümden oluşmuş. Bu çerçeveler Kur’an, kâinat, insan-hadisat ayetleriyle açılarak birçok yönüyle idrakimize sunulmuş. Son olarak da bu dört unsurla birçok cihetten tanıtılmaya çalışılan Esmâ için yazılmış şiir tadında dualarla, güzelliğine güzellik katılmış kitabın.
Vicdan İnsandaki Beytullahtır
Kur’an’da vahdet tasavvurunun merkezinde olan Allah’ı, Kendi kelamıyla tanımak ve hangi ayetlerde hangi Esmâ ile tecelli ettiğini anlamak isteyenler için Kur’an’a Göre Esmâ-i Hüsnâ birbaşucu kitabı. Kitapta beni en çok etkileyen cümlelerden biri de sözbaşında yazılan “vicdan insandaki Beytullahtır” sözü oldu. Vicdanın boş kalmayacağını sadece küfür perdesiyle üstünün örtüleceğini ifade ediyor Mustafa İslamoğlu. Vicdanımızda olanı nasıl tanıyoruz sorusuna verebileceğimiz kalıplaşmış cevapların dışında herhangi bir çabası olmayan modern çağ insanının; aramak bulmaktır, bulmak ise anlamak ve uymaktır hakikatine ihtiyacının had safhada olduğunu hayatımızın her anında görüyoruz.
Ma’rifetullah Allah’ı anlamaktır diyen İslamoğlu; bu mü’minin olmazsa olmazıdır derken nefse ağır gelen, sürekli ertelediğimiz, kâinata-insana baktığımızda Allah’ın Esmâlarını tefekkür edip, teslim olacak kadar Esmâ-i Hüsna ilmimizin olmaması kulluğun gözden geçirilmesi gereken elzem yönlerinden biri değil midir? Sorusuyla karşı karşıya bırakıyor okuyucuyu. İslam dinine mensup bireylerin bu soruya verebilecek güzel cevapları olmalı.
Allah’ın 99 İsmini ezberleyen cennete mi girer?
“Elbet Allah’ın 99 ismi vardır, bunları ihsa eden herkes kendini cennete girdi bilsin.” Ebu Hüreyre’nin naklettiği bu hadis üzerinde birçok hadis âlimi sayı konusunda ihtilafa düşmüş, Kur’an da bu isimleri sayan âlimler farklı rakamlarla Esma-i Hüsna’yı nakletmişler. Hadiste, rakamın verilip isim listesinin bildirilmemesini Mustafa İslamoğlu şu minvalde açıklıyor; Kadir Gecesinin nasıl Ramazan ayının son on gününde aranmasına işaret edilmişse Esma-i Hüsna’nın da Kur’an’da aranması için ve vahiyle kulu buluşturup, ayetleri tefekkür ve tedebbür etmesi için hayırlı bir yönelmenin olacağına işaret etmiş.
Kur’an’a Göre Esmâ-i Hüsnâ’da99 sayısını esas alan Mustafa İslamoğlu Hoca toplumsal bir inanış olan 99 ismi ezberleyenin cennete gitme yanılgısına anlamlı bir açıklamayla yanıt veriyor. Birçoğumuz bu sahih olmayan inanışla karşılaşmış, “Kestirmeden cennete gitmenin yolu varken ne diye ibadetle geçirelim hayatı?” sorusunu sormuşuzdur. Allah’ın 99 Esmasını yaşantısına, ahlakına yansıtabilenlerin cennetle müjdelenmiş olacağını, cennet ucuz değil, cehennemin dahi lüzumsuz olmadığını idraklerimize şerh ediyor.
Allah’ın kusursuz ve sınırsız güzellikteki Esmâsının kul üzerindeki izdüşümü tasavvur edilemeyecek kadar güzel olur. Çağımızın ve tüm zamanların en büyük kaybının Allah’ı bilmemekten neşet ettiğini biliyoruz müminler olarak. Bu kıymetli eseri okurken her bir Esmânın Allah’la kul arasına açılan iman, teslim oluş, itaat ediş Hakk’a yöneliş kapısı olduğunu hissettim. Dil ile ikrar ettiğimizi kalben bilmedikçe kemâle ermek mümkün müdür ki?
Allah kuluna kâfi değil mi?
Evet, kul ne zaman ki O’nu(c.c) unuttu; yeise, günaha, isyana kapıldı. Oysa bilsek ki her hal, her çaresizlik, her yalnızlığın tek ve yanıltmayan cevabı idrak ederek Allah dediğimiz her nefeste... Vicdanımızda olan Allah nurunun gündeme alınmaya, anlaşılmaya, anlatılmaya ve bu Esmalarla ahlaklanmaya ihtiyacı var insanlığın. Rahman ismini idrak etmekle O’nun Zatını yüceltmiş olmayız, ancak kendimizi, kulluğumuzu biliriz ki O(c.c.) zaten yüce ve mükemmeldir.
Akıcı ve anlaşılır bir üslubun gözlendiği Kur’an’a Göre Esmâ-i Hüsnâ kitabının sosyal medyada yapılan Esmâ derslerinden bağımsız olarak kaleme alındığı ifade edilirken, programları izleyenlerin izlediklerinden çok daha fazlasını bu eserde bulacağı şüphesiz. Sözbaşı, Giriş ve 24 Esmâ-i Hüsnâ’nın yer aldığı bu eser geçtiğimiz senenin Eylül ayında Düşün Yayıncılık arasından okuyucuların istifadesine sunuldu. Üç cilt halinde basılacağını haber aldığımız eserin 2. cildi güz aylarında okuyucularla buluşturulması düşünülüyor. Kur’an’a Göre Esmâ-i Hüsnâ Allah için yapılmış güzel bir hizmettir! Yazan, okuyan ve anlamaya yönelenlerden Allah(c.c) razı olsun!
Zeynep Saylan haber verdi
 
Üst