Kaptan
Mecra Yazarı
Kuraniyyuncu ve hadis inkarcisi seklinde itham edilen M.İslamoglu'nu baskalarinin iddia ve iftiralari uzerinden saldirmak muslumana yakismaz.
Konu ile ilgili asagida Mustafa İslamoglu'nun " Uc Muhammed-İki Tasavvur Bir Gercek" adli eserinden alinti veriyorum ki ne olup ne olmadigi anlasilsin. Bakin bakalim buradan hadis inkarciligi cikiyormuymus.
*
Sünnet Nedir ve Nasıl Anlaşılmalıdır:
Bir hareketin sünnet olabilmesi için şu vasıfları taşıması gerekir:
orjinallik, örneklik, doğruluk, mutedillik, kuralsallık.
Yani Hz. Peygamber’in her davranışı her eylemi sünnet değildir. Hangilerinin sünnet olduğu iyi anlaşılmalıdır. Eğer Peygamberin her hareketi sünnet kabul edilirse, bu bidat’a yol açar.
Onun sünnet olmayan normal hareketlerini sünnet diye devamlı yapmak, bunu dinden bilmek bidat olur.
Hadis Nedir ve Hadise Nasıl Yaklaşılmalıdır:
Hadisi normal bir kelamdan-lafızdan ayıran, onun özgün, orijinal ve amaçlı bir söz oluşudur. Bir sözün hadis sayılabilmesi için peygamberlik misyonuyla doğrudan ilişkili olmalı. Peygamberin ağzından çıkan her söz misyonuyla ilgili değildir.
Hz. Ömer, bir hüküm barındırmayan ve bir sünnet ifade etmeyen hadislerin naklini yasaklamıştır. Bir hadiste, bir uygulamada sünnet olan amaçtır, araç değil. Yani önemli olan o sözün ya da o eylemin yapılış amacıdır. Bu gerçek göz ardı edilince sünnetçilik ve
hadisçilik adında bir ideoloji ortaya çıkıyor.
Haricilerden Oryantalistlere Sünnet Karşıtlığı:
Sünnet ve hadisin sultası altına sığınarak kendi meslek, meşrep ve hiziplerini savunmak için rakip hiziplere karşı savaş açanlar oldu. Karşı tarafın saldırıları da tabii ki sünnet ve hadise yapıldı. Bunun sonucunda sünnet ve hadise karşı bir tepki oluştu. Bu tepkilerin ilki
Harici tepkisidir. Harici mezhebinin temeli Kuran’ı yüceltmek ve ona uymaya çağırmaktı. Fakat onlar sünnetten ve hadisten uzaklaştılar.
Emeviler kendi sultaları için güçlerini artırmak için hadis uydurmacılığını teşvik ettiler. Bunu bilen Hariciler de bu hadisleri hep
reddettiler. Bu durum alışkanlık yapmış olacak ki tüm hadisleri tüm sünnetleri reddetmeye kadar vardı bu iş.
Hint Kuraniyyun Akımının İndirgemeci Serüveni;
Her Tepkisel Aşırılık Bir Başka Aşırılığın Ürünüdür: Sünneti toptan inkara dayanan Hint Kurancılık hareketi tepkisel bir harekettir. Çıkışı iki nedene dayanır.
Birincisi; sömürgeci İngilizlerin kültürel etkisi. Hindi Moğol İslam Devleti parçalanınca batının ilk sömürgesi oldu. Fransa ve İngiltere’nin bölge üzerindeki hakimiyet savaşını İngilizler kazandı. Ve tüm
alt kıtayı işgale kalkıştılar. Bölge halkına zulümler ayyuka çıktı. İşte böyle bir durumda Batı, alt kıtada hristiyanlaştırma faaliyetlerine ayrı bir özen gösteriyordu. Misyoner teşkilatları her yere yayılmıştı, harıl harıl çalışıyorlardı. Hristiyanlaştırma çalışmalarına en sert direniş İslam’dan geldi. Müslümanların direnişiyle karşılaşan İngilizler oryantalizm çalışmalarını (yani İslam’a ve Müslümanlara karşı nasıl bir din ve kültür savaşı verecekleriyle ilgili çalışmaları) hızlandırdılar.
Ve Müslümanları her türlü saldırıya karşı ayakta tutan en büyük gücün İslam olduğunu anladılar. Bu dinin kodlarını çözmek için
uğraştılar ve dini hayata taşımada birinci önceliğe sahip olan sünneti ve onun söz dağarcığı olan hadisi gördüler. Ve çalışmalarını buraya yoğunlaştırdılar.
Bu arada İngiliz sömürgesi altında kalan Hint Müslümanları İngilizlere karşı mağlup olmalarının sebeplerini araştırdılar. Onlara göre mağlubiyetin sebepleri şunlardı; parçalanmışlık, taklit, hurafe,
tembellik, cahillik… Kendilerindeki bu hastalıkları fark eden Hint Müslümanlar bunların sebebini Kuran’dan uzaklaşmak ve aklı aktif olarak kullanmamak olarak buldular.
Ve sonra siyasal ve askeri yenilginin nedeni olarak gördükleri ihtilaf ve tefrikanın esas nedeninin sünnet ve hadis olduğunu düşündüler.
Çünkü türetilen uydurma hadisler ve sonradan sünnet diye ortaya çıkan şeyler hurafelerle doluydu ve aklı pasifleştiriyordu.
Tabii burada İngiliz oryantalistlerin payı da oldukça büyüktü. Ve sonuç; yenilgilerinin en büyük nedeni olarak gördükleri sünnet ve hadise karşı topyekün savaş açtılar.
İkincisi; bölgede tüm versiyonlarıyla yaygın olan mahsus akıl.Biri çıkıp kendi belirlediği inanç esasları etrafında bir yapı kuruyor. Bu esaslar şunlar; Hz. Peygamber bir nurdur. Hiç kuşkusuz gaybı bilir. Tüm varoluş onun elindedir. Her doğanın zaman ve mekanında hazır
ve nazır bulunur…
Başka biri de çıkıp önce Mesihlik iddiasında bulunuyor. Allah’ın
konuşturduğu ve konuştuğu kişi olduğunu iddia ediyor. Sonra da bunu ilerletip, peygamber olduğunu söylüyor. Daha sonra iyice azarak Tanrı’nın yeryüzünde insan kılığına girdiği kişi olduğunu söylüyor. Kendine göre bir inanç sistemi kuruyor. Cihadın sadece içsel olduğunu,
başka türlü cihad olmadığını söylüyor. Bu söylev de İngilizlerin hoşuna gidiyor ve bu şahsı destekliyorlar. Bu cihad öğretisini, kendileriyle mücadele etmeye kalkışanlara örnek gösteriyorlar.
İşte böyle mahsus akıl birbirini takip eder bir şekilde ortaya çıkıyor. Ve bunun sonu sünneti toptan inkar oluyor.
i9703 cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Konu ile ilgili asagida Mustafa İslamoglu'nun " Uc Muhammed-İki Tasavvur Bir Gercek" adli eserinden alinti veriyorum ki ne olup ne olmadigi anlasilsin. Bakin bakalim buradan hadis inkarciligi cikiyormuymus.
*
Sünnet Nedir ve Nasıl Anlaşılmalıdır:
Bir hareketin sünnet olabilmesi için şu vasıfları taşıması gerekir:
orjinallik, örneklik, doğruluk, mutedillik, kuralsallık.
Yani Hz. Peygamber’in her davranışı her eylemi sünnet değildir. Hangilerinin sünnet olduğu iyi anlaşılmalıdır. Eğer Peygamberin her hareketi sünnet kabul edilirse, bu bidat’a yol açar.
Onun sünnet olmayan normal hareketlerini sünnet diye devamlı yapmak, bunu dinden bilmek bidat olur.
Hadis Nedir ve Hadise Nasıl Yaklaşılmalıdır:
Hadisi normal bir kelamdan-lafızdan ayıran, onun özgün, orijinal ve amaçlı bir söz oluşudur. Bir sözün hadis sayılabilmesi için peygamberlik misyonuyla doğrudan ilişkili olmalı. Peygamberin ağzından çıkan her söz misyonuyla ilgili değildir.
Hz. Ömer, bir hüküm barındırmayan ve bir sünnet ifade etmeyen hadislerin naklini yasaklamıştır. Bir hadiste, bir uygulamada sünnet olan amaçtır, araç değil. Yani önemli olan o sözün ya da o eylemin yapılış amacıdır. Bu gerçek göz ardı edilince sünnetçilik ve
hadisçilik adında bir ideoloji ortaya çıkıyor.
Haricilerden Oryantalistlere Sünnet Karşıtlığı:
Sünnet ve hadisin sultası altına sığınarak kendi meslek, meşrep ve hiziplerini savunmak için rakip hiziplere karşı savaş açanlar oldu. Karşı tarafın saldırıları da tabii ki sünnet ve hadise yapıldı. Bunun sonucunda sünnet ve hadise karşı bir tepki oluştu. Bu tepkilerin ilki
Harici tepkisidir. Harici mezhebinin temeli Kuran’ı yüceltmek ve ona uymaya çağırmaktı. Fakat onlar sünnetten ve hadisten uzaklaştılar.
Emeviler kendi sultaları için güçlerini artırmak için hadis uydurmacılığını teşvik ettiler. Bunu bilen Hariciler de bu hadisleri hep
reddettiler. Bu durum alışkanlık yapmış olacak ki tüm hadisleri tüm sünnetleri reddetmeye kadar vardı bu iş.
Hint Kuraniyyun Akımının İndirgemeci Serüveni;
Her Tepkisel Aşırılık Bir Başka Aşırılığın Ürünüdür: Sünneti toptan inkara dayanan Hint Kurancılık hareketi tepkisel bir harekettir. Çıkışı iki nedene dayanır.
Birincisi; sömürgeci İngilizlerin kültürel etkisi. Hindi Moğol İslam Devleti parçalanınca batının ilk sömürgesi oldu. Fransa ve İngiltere’nin bölge üzerindeki hakimiyet savaşını İngilizler kazandı. Ve tüm
alt kıtayı işgale kalkıştılar. Bölge halkına zulümler ayyuka çıktı. İşte böyle bir durumda Batı, alt kıtada hristiyanlaştırma faaliyetlerine ayrı bir özen gösteriyordu. Misyoner teşkilatları her yere yayılmıştı, harıl harıl çalışıyorlardı. Hristiyanlaştırma çalışmalarına en sert direniş İslam’dan geldi. Müslümanların direnişiyle karşılaşan İngilizler oryantalizm çalışmalarını (yani İslam’a ve Müslümanlara karşı nasıl bir din ve kültür savaşı verecekleriyle ilgili çalışmaları) hızlandırdılar.
Ve Müslümanları her türlü saldırıya karşı ayakta tutan en büyük gücün İslam olduğunu anladılar. Bu dinin kodlarını çözmek için
uğraştılar ve dini hayata taşımada birinci önceliğe sahip olan sünneti ve onun söz dağarcığı olan hadisi gördüler. Ve çalışmalarını buraya yoğunlaştırdılar.
Bu arada İngiliz sömürgesi altında kalan Hint Müslümanları İngilizlere karşı mağlup olmalarının sebeplerini araştırdılar. Onlara göre mağlubiyetin sebepleri şunlardı; parçalanmışlık, taklit, hurafe,
tembellik, cahillik… Kendilerindeki bu hastalıkları fark eden Hint Müslümanlar bunların sebebini Kuran’dan uzaklaşmak ve aklı aktif olarak kullanmamak olarak buldular.
Ve sonra siyasal ve askeri yenilginin nedeni olarak gördükleri ihtilaf ve tefrikanın esas nedeninin sünnet ve hadis olduğunu düşündüler.
Çünkü türetilen uydurma hadisler ve sonradan sünnet diye ortaya çıkan şeyler hurafelerle doluydu ve aklı pasifleştiriyordu.
Tabii burada İngiliz oryantalistlerin payı da oldukça büyüktü. Ve sonuç; yenilgilerinin en büyük nedeni olarak gördükleri sünnet ve hadise karşı topyekün savaş açtılar.
İkincisi; bölgede tüm versiyonlarıyla yaygın olan mahsus akıl.Biri çıkıp kendi belirlediği inanç esasları etrafında bir yapı kuruyor. Bu esaslar şunlar; Hz. Peygamber bir nurdur. Hiç kuşkusuz gaybı bilir. Tüm varoluş onun elindedir. Her doğanın zaman ve mekanında hazır
ve nazır bulunur…
Başka biri de çıkıp önce Mesihlik iddiasında bulunuyor. Allah’ın
konuşturduğu ve konuştuğu kişi olduğunu iddia ediyor. Sonra da bunu ilerletip, peygamber olduğunu söylüyor. Daha sonra iyice azarak Tanrı’nın yeryüzünde insan kılığına girdiği kişi olduğunu söylüyor. Kendine göre bir inanç sistemi kuruyor. Cihadın sadece içsel olduğunu,
başka türlü cihad olmadığını söylüyor. Bu söylev de İngilizlerin hoşuna gidiyor ve bu şahsı destekliyorlar. Bu cihad öğretisini, kendileriyle mücadele etmeye kalkışanlara örnek gösteriyorlar.
İşte böyle mahsus akıl birbirini takip eder bir şekilde ortaya çıkıyor. Ve bunun sonu sünneti toptan inkar oluyor.
i9703 cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi