Misir'da katlİam! 2200 Şehİt,8000 yarali

KARAMURAT-3

Kıdemli Üye
Katılım
11 Eki 2007
Mesajlar
4,706
Tepkime puanı
54
Puanları
0
Konum
Ankara
Web sitesi
mazlumlarvezalimler.blogcu.com
p18207b94hl8j1nmn12v0116b14jq1.jpg
MISIR'DAN GELEN KAN DONDURAN GÖRÜNTÜLER.

Mısır’da korkulan oldu. Darbeciler, Mursi’ye destek amacıyla 50 gündür meydanlarda olan göstericilerin üzerine ateş açtı. Çok sayıda ölü ve yaralılar var. Kahire'deki Adevviye Camii yakınlarındaki bir protestocu kampını yıkan askeri buldozerin önünde duran Mısırlı bir kadın, şimdiden "Kanlı Çarşamba"nın sembol isimlerinden biri oldu
 

KARAMURAT-3

Kıdemli Üye
Katılım
11 Eki 2007
Mesajlar
4,706
Tepkime puanı
54
Puanları
0
Konum
Ankara
Web sitesi
mazlumlarvezalimler.blogcu.com
1186296_10151828057714533_226440630_n.jpg
Rabia El Adaviye Camisi'ni de yaktılar.

Mısır'daki darbenin ardından demokrasi yanlısı protestolara ev sahipliği yapan ve darbe karşıtlarınca sembolleştirilen Rabiatul Adeviyye Camisi, güvenlik güçleri tarafından yakılarak kullanılmaz hale... getirildi.
Mısır'daki darbenin ardından demokrasi yanlısı protestolara ev sahipliği yapan ve darbe karşıtlarınca sembolleştirilen Rabiatul Adeviyye Camisi, güvenlik güçleri tarafından yakılarak tamamen kullanılmaz hale getirildi.
Mısır'ın ikinci Cumhurbaşkanı Enver Sedat döneminde 35 yıl önce Nasır City'de yaptırılan ve kadın mutasavvıflardan Rabiatul Adeviyye'nin adı verilen cami, darbe karşıtı gösterilere ev sahipliği yapması dolayısıyla tüm dünya tarafından tanınıyordu.
Güvenlik güçlerinin, dünkü katliamının ardından hastane ve bazı kısımları morg olarak kullanılan Rabiatul Adeviyye Camisi'ne molotof kokteyl atması üzerine yangın çıktı. Caminin içinde bulunan cesetlerin bir kısmı da yangından etkilenerek kömür haline dönüştü.
Rabiatul Adeviyye isminin başındaki "Rabia" kelimesi Arapça, dördüncü ve dört anlamına geldiği için Mısır'daki darbe karşıtları sivil direnişin ve özgürlüğün sembolünü, baş parmaklarını kapatmak sureti ile yaptıkları dört işareti olarak belirlemişti.
Rabiatul Adeviyye Camisi'nin yakılması sonucu, camide bulunan Kuran-ı Kerim, tefsir ve meal kitapları ile Sedat döneminde yaptırılan ahşap işleme ve aydınlatma sistemi de yanarak kül oldu.

http://yenisafak.com.tr/dunya-haber/rabia-el-adaviye-camisini-de-yaktilar-15.8.2013-555102
 

KARAMURAT-3

Kıdemli Üye
Katılım
11 Eki 2007
Mesajlar
4,706
Tepkime puanı
54
Puanları
0
Konum
Ankara
Web sitesi
mazlumlarvezalimler.blogcu.com
1175602_10151827980239533_2108480143_n.jpg
Darbeci güvenlik güçleri Mısır'daki katliamı kutladılar.

Mısır'da güvenlik güçleri, toplanan darbe karşıtlarına müdahale etti.
Mısır caddelerinden zırhlı araçlar ve iş makineleri ile göstericilere müdahale etmeye başlayan güvenlik güçlerin...in rastgele ateş açtığı bildirildi.
Müslüman Kardeşler, güvenlik güçlerinin sert müdahalesi sonucu yüzlerce kişinin öldüğünü iddia etti. Mısır televizyonun geçtiği görüntülerde, müdahalenin ardından güvenlik güçlerinin birbirlerini kutladığı görüldü.

http://www.ensonhaber.com/darbeci-guvenlik-gucleri-misirdaki-katliami-kutladilar-2013-08-14.html
 

zulk@rneyn

Profesör
Katılım
5 Eki 2011
Mesajlar
1,164
Tepkime puanı
34
Puanları
48
Dünya'da hiç bir ordu ölüme gülümseyerek gidenleri yenememiştir

BR0LnQRCUAAfCPN.jpg:large
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
Sisi ve darbeciler için asıl tehlike şimdi başladı! Çok kan aksa da idam edilecekler! Sonunda Müslümanlar kazanacak!

15 Ağustos 2013

Nahda

Amerika ve İngiltere'deki Musevi ailelerin bastırmasıyla darbe yapan SİSİ, dün Mısır'ı kan gölüne çevirdi. Hayatını kaybedenlerin sayısı net değil. 1000 diyen de 7000 diyen de var! Kollarını, bacaklarını, gözlerini kaybedenlerin haddi hesabı yok!

Ortada tam bir dehşet, akılalmaz bir katliam var! Kimsenin "DUR" diyeceği de yok! Sesi çıkan tek ülke Türkiye...

Böyle durumlarda DUYGUSAL tepki verip önümüzdeki fotoğrafa bakmaktansa arka plana seyahat etmeyi çok daha sağlıklı bulurum...

Mısır'da olayların nereye gideceğini anlamaya çalışırken sabahın erken saatlerinde telefonuna mesaj bıraktığım dostum akşamüzeri döndü...

Gazetenin içinde koşuştururken masama çekilip sözü ona bıraktım...

Birçok soru cevap bekliyordu.

Nereden başlayacağımı düşünürken "Yarım saat sonra Baradey istifa edecek!" diye söze girdi! Baradey'i, ünlü Musevi ailesi Rothschildler'in mutemedi SOROS'un kullandığını daha önce defalarca yazmıştım. "Galiba beni etkilemeye çalışıyor!" diye düşündüm...

Renk vermedim! Söylediklerini duymazdan gelip sorularımı sıraladım...

Ortaya çok ilginç bir sohbet çıktı...

Sisi çıldırdı mı sizce?

Hayır, gayet aklıbaşında!

Bunca ölüm, bunca şiddet nasıl açıklanır peki?

Sisi kendisine verilen sözlere inanıp geldi! Darbeyi yaptığında kazanan sadece Musevi lobisi oldu! Çünkü bu güçler MÜSLÜMAN kartının çok öne çıktığı bir Ortadoğu istemiyor. Sisi, Arap Baharı'nı terse çevirmek için getirildi. Görevini yapıyor..

Katliamla mı?

Nahda "Uyanış" demektir! Fransız ve İngiliz egemenliğine karşı başlatılan bir harekettir. Esas kaynağı Suriye'dir. Ama Mısır'a taşıyan ise Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dır! Nahda'yı yayan Paşa'dır yani...

Mehmet Ali Paşa, 1822'de Mısır'da ve İstanbul'da kurduğu matbaayla Arap eserlerini bastırıp bedava dağıttı! Çünkü bölgede Fransızlar ve İngilizler'in dışında bir de Türkler, Osmanlılar vardı! Nahda'yı yayan bizdik yani! Paşa'nın Paris'e gönderdiği El Tahtavi, Nahda'nın Arap milliyetçiliğinin önder ismiydi. Arka planda Osmanlı vardı!

Eee?

Sisi, Mursi'yi aldıktan sonra NAHDA hiç boş kalmadı! Kahire'yi Ankara'ya bağlayan Mursi gitmiş, ancak milyonlar onunlaydı! SİSİ bunu görünce paniğe kapıldı! Kalabalığın devam etmesi kendi sonunun gelmesi demekti! Hem o, hem hükümet, hem de darbeye destek veren EL EZHER ipin ucunda demekti! Bu nedenle "VURUN" emri geldi!

Ne olacak şimdi?

Sisi ve darbeciler için asıl tehlike şimdi başladı! Çok kan aksa da idam edilecekler! Sonunda Müslümanlar kazanacak! Belki çok kan akacak, çok can yanacak ama sonunda gülen Mısır olacak...

Neden peki bütün bunlar?

Bak önceki gün İngiltere uzun yıllar sonra Cebeli Tarık'a savaş gemisi gönderdi! Londra, su yollarında sorun istemiyor! Müslümanlar'ın ağırlık kazandığı bir coğrafya onları korkutuyor! Obama'nın dışında kalan bir kısım da buna yürekten inanıyor! Bir yandan Obama'ya, Putin'e ve Erdoğan'a baskı yapılıyor, bir yandan da İsrail ve

Sisi işbirliği ile Mısır'a bomba yağdırılıyor! Museviler işin arkasında! Londra üzerinden geliyorlar.

Aylarca olmayan elektrik ve petrol nasıl bir anda ülkeye geldi! Getiren kim? Para alındı mı peki? Hayır! Mursi'ye yok Sisi'ye çok anlayacağın...

Olayların bizi bağlayan tarafı ne?

Sisi de ARAP MİLLİYETÇİSİ! Bizdeki küçük bir grubun karşılığı! Yükselen değer olarak milliyetçiliği görmek ve yaşatmak istiyor. Arap hassasiyeti üzerinden MÜSLÜMANLIĞI buduyor! Sisi ve Esad arasında hiçbir fark yok aslında! Zaten 1950'lerin ortasında bunlar tek devletti! Arap milliyetçiliğinin yükselmesi Türkiye'nin bölge dışına çıkarılması demek! Plan bu!

Tutar mı?

Planın orada tutması için içerideki Kürt açılımının yarıda kalması şart! Eğer içeride PKK konusunda "kontra yaparlarsa" MİLLİYETÇİLİK yükselir! Hedefleri bu!

Erdoğan'ın hamlelerini boşa çıkarıp büyük bir koalisyonla üzerine çullanmak istiyorlar...

Daha önce asla ve kat'a hiç yan yana gelmeyen bayrak, flama ve posterlerin ilk kez bir bütün olarak GEZİ'de görülmesinin nedeni de buydu! Süreç yarım kalırsa Kürtler de Türkler de hükümete saldıracak!

Final burada yani!

Elbette! Mısır'daki mücadelenin arkasında yatan da TÜRK SORUNU! Adamlar bizi istemiyorlar! Biz de geri dönmeye kararlıyız! Döneceğiz. Mısırlılar bizimle! Milliyetçilikle bizi de bölgeyi de ayırdılar! Şimdi TEK DİLİ bölgeye getiren Ankara! Korku bu! Onlar Hıristiyan Avrupa Birliği'ni kurarken "din birleştiriyor" ama Müslümanlar'ın bir araya gelmesi istenmiyor! Büyük oyun bu!

Tek başımıza yapabilecek miyiz?

Obama'yı getiren güç bize hak veriyor! Ama onlara da baskı yok değil. Putin de SNOWDEN gibi ters operasyonlarla ortaklığın dışına itilmek isteniyor! Kolay değil.
Dünyayı yeniden kurmak ve pastayı paylaşmak! Mücadele kaçınılmaz! İngilizler ve Avrupa 250 yıldır burada! Bizim dilimize bakın, FRANSIZCA sözcüklerle KİTAP bile yazarsınız! Bir günde her şeyin değişmesi hayal! Ama hayal etmeden de bu işler olmuyor!

Türkler var mı Nahda'da?

Nahda'yı getiren biziz! Olmaz mıyız!

Mursi gelir mi?
Gelebilir! Bu saatten sonra olacakları kimse hesap edemez! Ölümlere rağmen halk orada! Yani en büyük güç sokaklarda! Karşısında kimse duramaz! Mursi gelirse ne Sisi ne Esad kalır! İsrail de pasaportla Akdeniz'e çıkar!

Olur mu bunlar?

Olsun diye uğraşanlar var! Unutma! İsrail yenilirse senin deyiminle BARONLAR yenilmiş olacak! Düğümün çözüldüğü yer Türkiye olacağı için Erdoğan karşıtları birleşmiş durumda!

Onlar MİLLİYETÇİLİK üzerinden gelirken Ankara KARDEŞLİK üzerinden Kürtler'e gidiyor! Milliyetçiliğin tutmadığı görülürse bütün planları bozulur! Götürülmek istenen Müslüman siyasi figürler çoğalarak gelir!

https://www.facebook.com/ergundileryazar
https://www.facebook.com/v.DunyaGercekleri/posts/677820055580369
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
Nasıl ANKARA'daki ŞATOLARINA girildiyse, İstanbul'dakine de girilecek!Burada çok ama çok özel bilgilerin olduğu söyleniyor! Hatta bazıları için "ülkede kalamazlar" deniliyor!Anlaşılan İstanbul, Kahire değil!

16 Ağustos 2013

Petrol ve kan

Mısır'daki tablo, gerçekten kelimelerle anlatılacak gibi değil. Başlarından vurulup öldürülen yüzlerce masum insan, camilerin içlerini doldurmuş durumda!

Silahsız sadece ve sadece gösteri hakkını kullanan insanlar, kendi POLİSİ tarafından
katlediliyor!

DEMOKRASİYİ her yere götürmeyi amaç edinen MEDENİYET susuyor!

Sadece Türkiye konuşuyor!

Herkes başını kuma gömmüş durumda! Konuşacakları bir şey yok!

PETROLÜN yüzde 70'ini bulunduran coğrafya acı içinde! Ölenlerin kim olduğu, nasıl can verdiği, arkada ne bıraktığı BATILI ŞİRKETLERİN hiç ama hiç umurunda değil! Böyle olduğu için sahibi oldukları televizyon ve gazetelerde KATLİAM haberleri yok!

Bir BALİNA için dünyayı ayağa kaldıranlar, yüzlerce insanın ölümünü görmezden geliyor!

Bu ilk değil son da olmayacak!

Amerika, Çin, Rusya, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi "devler", tek satır kınama yayınlamadı! Hadi kameraların önüne geçecek yüzünüz yok! En azından göstermelik bir şeyler yapın!

Yok hayır!

Demek ki ENERJİYİ "yutan" bu güçler perdenin gerisinde!

Osmanlı'nın çıktığı günden beri huzur ve mutluluk görmeyen coğrafya şimdi yas tutuyor! Acısı büyük! Müslümanlar için sessiz kalmayı becerenler İSRAİL isteyince nasıl harekete geçiyor?

Motivasyonları ne? Devletleri ayağa kaldıran kimler? Gücün kaynağı nerede?

Sisi, İsrail askerleriyle kendi ülkesine operasyon yaparken, nasıl oluyor da 90 milyon MISIRLI rahat edebiliyor? Neden herkes Müslüman Kardeşler'e destek vermiyor? Körlük nasıl devam edip gidiyor?

Ne körlüğü mü?

Anlatayım... Hikaye Türkiye'dekine çok benziyor çünkü!

Mısır'ın, İsrail'le sayısız savaşından sonra barış CAMP DAVID'de geldi!

Amerika'nın isteğiyle...

Arada o vardı çünkü!

Daha sonra öldürülen Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ile İsrail Başbakanı Menahem Begin, 12 gün boyunca GİZLİ pazarlıklar sonucu 17 Eylül 1978'de ABD Başkanı CARTER'ın gözetiminde anlaşmayı imzaladı. Savaşların nedeninde ve sonucunda PARA yatardı! Neden ve sonuç, kesinlikle EKONOMİKTİ!

Yani söylenildiği gibi demokrasi falan götürülmezdi! Camp David'de sınırlarla ilgili birçok maddenin altına imza atıldı!

Sina, diplomatik ilişkiler hepsi fasa fisoydu! Dünya, barışı söylenen ve altına imza atılan maddelerden ibaret sanıyordu! Tıpkı Mısırlılar gibi!

Oysa gerçek çok başkaydı!

Şimdilerde benzini karne ile satan Mısır, bu anlaşmayla İsrail ve Amerika'ya PETROLÜNÜ bedavaya yakın bir fiyata satmayı taahhüt ediyordu! Galip İsrail, enerjiyi bedavaya getiriyordu!

Başbakan Erdoğan, Davos'ta Peres'e ONE MINUTE çekerken yanında oturan Amr Musa, Tel Aviv korkusu yüzünden alkışla bile destek veremiyordu! Erdoğan'dan önceki dönemde nasıl Türkiye, İNGİLTERE tarafından kontrol ediliyorsa (Ki hala içerideler!) Mısır da aynı güçlerin emrindeydi! Biz önde sadece İsrail'i görüyorduk!

O Amr Musa, Peres'e ayıp olmasın diye sustuğu için Mübarek'ten sonra Mursi geliyordu!

Peki, Mısır'ı Türkiye'ye taşıyan Mursi ne yaptı? Neden kötü oldu?

İşte konu bu!

Türkiye ile benzeşen nokta tam da burada!

Mursi, işbaşı yaptıktan sonra içeride benzini olmayan ülkenin İsrail'e ve Amerika'ya bedavaya yakın bir fiyatla petrol vermesini durdurdu!
Üretimi günde 700 bin varile çıkarmasına rağmen "
Bu fiyatla tek damla vermem!"dedi. Belli ki Enver Sedat ve Menahem Begin gibi NOBEL Barış Ödülü almak niyetinde değildi!

Nobel'i değil ama başına belayı almıştı!

Paniğe kapılan İsrail ve ağabeyleri Amerika'da toplandı! Mursi tarafından getirilmiş olan SİSİ, asıl bağlı olduğu yerden aldığı emirle DARBE yaptı!

Yüzlerce insanı katletti! Çünkü Camp David'i tanımayan Mursi, sevenleriyle birlikte tehlike ve hedefti!

Bu toprakların kaderiydi! Ülkeni düşündüğünde potansiyel tehlikeydin!

En iyi seçenek, DİKTATÖR olurdun!

Erdoğan gibi!

Çünkü millet kazandığında BARONLAR kaybederdi!

Ülkenin kazanmaması için Tahrir'de LİBERALLER, Gezi'de ise SOLCULAR ortalığı ateşe verdi!

Hiç muhakeme yapmadan, kime karşı olduklarını sorgulamadan!

Bu nedenle dünkü MİLLİ MEDYADA(!) Mısır kerhen görülmüş ve içerideki sayfalarda kaybedilmişti!

Bazıları ise hiç yer vermemişti!


Halimiz buydu!

Mutasyona uğrayan insanlarla yaşıyor, daha kötüsü bunların sesi oldukça gür çıkıyordu!

Ankara, Kürtlerle buluşup ENERJİYE ortak olmak istediği için, Mısır'a sessiz kalanların hedefindeydi!

İzin almadan Kürtler'in petrolünü sattığı için, YARAMAZ ÇOCUKTU!

Açılımın amacı silahı susturup, cari açığı kapatıp, refahı zıplatmaktı! "Gözdağı olsun" diye Mursi al aşağı edildi! Baronlar, "Bizim koyduğumuz kurallar ülkesini seven biri tarafından bozulamaz"dedi!

Ankara ise onların ilkelerini çok önce tutup çöpe attı!

Eğer "eski kurallar gelsin" diye saldıracaklarsa bir sürpriz onları bekliyor olacak!

Nasıl ANKARA'daki ŞATOLARINA girildiyse, İstanbul'dakine de girilecek!

Burada çok ama çok özel bilgilerin olduğu söyleniyor! Hatta bazıları için "ülkede kalamazlar" deniliyor!

Anlaşılan İstanbul, Kahire değil!

Bakalım...

https://www.facebook.com/ergundileryazar


 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
Bu kez, gazeteci/yazar/araştırmacı ve belgeselci Banu Avar'dan Murdoch'un tanık olduğu son derece çarpıcı, dünya gerçekleri ile birebir örtüşen, kimileri için fantastik, kimileri içinse gerçek ötesi denilebilecek bir röportajı sunuyorum.

Illuminati’nin çekirdek üyesi ve Amerikan Medya imparatoru Rupert Murdoch şöyle anlatıyor:

Trokya Toplantısı, Illuminati’nin yemek buluşmasıydı. David Rockefeller, Baron de Guy Rothschild ve Yale, Harvard, Princeton ve MIT üniversitelerinin yöneticileri ile buluşmuştuk.

Yemekten sonra Rockefeller ve Rothschild dışındaki konuklar okullarına dönmüş, üçümüz özel bir odada baş başa kalmıştık. Onlarla geçtiğimiz sohbetlerimizin hepsini vermiyorum ama sizin merak ettiğiniz ve bilmeniz isteyeceğimiz şeyleri de söyleyebilirim.

KRALİÇE VE KİLİSEYİ GÖZDEN DÜŞÜRDÜK

Rockefeller: Fransız İhtilali öncesinde Kraliyet ve Kilise mensuplarını halkın gözünden düşürmek için şöyle bir oyun oynandı. Kraliçe Marie Antoniette adına devrin ünlü bir kuyumcusuna iri elmaslardan oluşan bir gerdanlık siparişi verildi. Kuyumcu bu siparişi hazırlayıp Kraliçe’ye götürdü; ama Kraliçe doğal olarak gerdanlığı kabul etmedi ve para ödemedi. Fakat bu olay kraliçenin parayı çarçur ettiği şeklinde bütün basında yer aldı. Devrin kardinaline, durumu izah etmek isteyen Kraliçe adına; adamlarımız tarafından genelev olarak işletilen şehrin bir otelinde randevu verildi. Otele gelen Kardinale bir ****** Kraliçe olarak tanıtıldı ve ****** ile Kardinal bütün basında yer aldı. Böylece hem Kraliyet Ailesi, hem de en yüksek kilise makamı yıpratılmış oluyordu. Eski başkanlardan Nixon bizim yolumuzdan çıkınca, Watergate Skandalı ile bir anda gözden düşürülüp istifa etmek zorunda bırakılmıştır.”

KENNEDY VE MARILY MONROE NEDEN ÖLDÜLER

“John F. Kennedy suikastı bir diğer güzel örnektir. Aslında yaramaz çocuk Kennedy tam bizim isteklerimiz doğrultusunda hareket ediyordu; fakat vücudunu bitkin düşüren rahatsızlıkları vardı. Devlet başkanlığı yapmak çok yorucu bir iş olduğu için uyarıcı ilaçlar kullanıyordu. Fakat son zamanlarda özellikle seks yaşamını sürdürebilmesi için bu ilaçların dozunu arttırmaya başlamıştı ve ilaçlar içkiyle karışınca ağzından çıkanların farkına varmıyordu. Marily Monroe ile yakın ilişkisi vardı ve biz bir gün yatak odasını dinlemeye aldırdık ve bize karşı çıkararak o sıralarda sürmekte olan Vietnam Savaşı’nı sona erdirmeyi planladığını öğrendik. Bizler ise bu savaşın çıkması için çok büyük paralar harcamış; ama henüz hedeflediğimiz cirolara ulaşamamıştık. Sonucu biliyorsunuz, her ikisi de dünyaya erken veda etmek zorunda kaldılar.

AMAÇ, DÜNYADA TEK DEVLET, TEK DİN

Bizim amacımız yeryüzündeki bütün devletleri birleştirip, tek bir dini olan tek bir dünya devleti kurmaktır. Bütün dünya tek bir merkezden yönetilecek, ve başkenti de Kudüs olacak. Böylece savaşlar, acılar, açlık gibi kavramları ortadan kaldıracağız.”

Ben de burada konuşmaya girmek isteyip “Peki bu dünya devletinin yönetim biçimi ne olacak, Hegel Diyalektiği konusunda neler söyleyeceksiniz, merak ediyorum. Yoksa komünizm geri mi geliyor?” diye sordum.

VATANDAŞ DEVLETİ TANRI GİBİ GÖRMELİ VE KENDİNİ FEDA EDEBİLMELİ

Rockefeller cevap veriyor; “Komünizmin kurucuları Marx ve Engel, Haham, Moritz Moses Hess’in öğrencileriydiler ve Hegel’e fikir babalığı yapmışlardır. Hegel diyalektiği kısaca tez ile anti-tezden bir sentez oluşacağını söyler. Bu sentez daha sonra yine tez olur ve karşısına yine bir anti-tez çıkarak yeni bir sentez oluştururlar. Bu böylece devam eder. Hegel’in diyalektiğine göre iki zıt gücü kontrol eden, yeni dünyanın da efendisi olur. Hegel’in politik sisteminde devlet aynı zamanda Tanrı’dır; köle olarak görülen vatandaşın tek görevi bu devlete hizmet etmesidir ve bu hizmeti Tanrı’ya tapmak olarak algılamasıdır. Vatandaş kendini ülkesi için feda etmeye her an hazır olmalıdır. İkiz Kuleler saldırısında ölen onbinlerce Amerikalı buna güzel bir örnektir.

SEÇİMLER, TAMAMEN BİR ALDATMACA... AMAÇ; YENİ DÜNYA DÜZENİ

Seçimler tamamen bir aldatmaca olup, vatandaşın düşüncesine bir değer veriliyormuş gibi gösterilmektedir. Seçimlerde aday bol bol vaatlerde bulunarak seçmenin gururunu okşar ve seçmene sorunlarının farkında olduğu izlenimi verir. Seçmen için ise birisinin sorunlarını bilmesi yeterlidir, vaatlerin yerine getirilmesi onun için ikinci planda kalır. Hiçbir zaman da seçim öncesinde verilen sözler tutulmaz ve bir süre sonra da tamamen unutulur, gelecek seçimlere kadar. Seçimden sonra devlet yine Tanrı rolünü oynamaya devam edecektir. Zamanımızda, Amerika Birleşik Devletleri’nin kapitalizmi tez, Rusya’nın komünizmi anti-tez olmuştur ve sentezi dünya “Küreselleşme” olarak sunduğumuz “Yeni Dünya Düzeni” olacaktır. Bu yeni rejime faşizm diyebiliriz; çünkü otoriter bir devlet yönetimi, bizim anlayışımıza göre, dünyayı yönetebilmek için en ideal rejimdir. Böylece kişilerin yaşamı polis denetimiyle mutlak kontrol altına alınacak, varlıklarına devlet her an el koyabilecek, toplumlar bizim istediğimiz şekilde yönlendirilecek. Bu yeni düzende fakir yaşlı ve hastalara yer yoktur ve onların hemen yok edilmeleri gerekmektedir.

KAPİTALİZM-KOMÜNİZM-SOSYALİZM... FARK ETMEZ, HEPSİ BİZİM ESERİMİZ

İkinci sorunuza gelirsek, yukarıda bahsettiğim gibi bir ülkenin Komünizm, Kapitalizm veya Sosyalizm’i benimsemesi hiç fark etmez. Hepsi sonuçta bizim eserimiz olan aynı şeyler. Başta akıllı ve zengin, yönetici bir avuç insan, geride hiçbir değeri olmayan ve istenildiği gibi yönlendirilen bir köle sürüsü. Fransız İhtilali neden yapıldı sanıyorsunuz, Fransız halkı çok fakirdi de açlıktan mı ölüyordu, ya da burjuvazi gerçekten çok mu zengindi? Hayır, hayır, sınıf farkı tarih boyunca hep olmuştur, bugün de böyledir. Asıl sebep Masonluğun en büyük kahramanlarından Jacques De Molay ve diğer Tapınak Şövalyeleri’nin, 1314 yılında o devrin Fransa kralı IV. Philip tarafından Tapınakçıların hazinesini kendisine vermediği için yakılarak öldürülmeleridir. Bu ihtilalin Masonlar tarafından kışkırtıldığını biliyorsunuz. Devrim sonunda XVI. Louis giyotinle idam edildiği zaman, bir devrimcinin; “Molay, intikamın alındı.” Diye haykırdığı bilinen bir gerçektir.

Rus Devrimi başta bir sebepten dolayı yapılmıştır. O zaman ki Illuminati yöneticileri, Hegel Diyalektiği gereği Amerika Birleşik Devletleri’nde oluşan kapitalist sisteme bir karşı sistem oluşturarak dünya yönetimini ellerine geçirmenin planlarını yapıyorlardı. Çünkü istediğiniz gibi yönlendirebilmek için bir şekilde insanları avuçlarınızın içinde devamlı baskı altında tutmanız ve korkutmanız gerekir. Rotschild ailesinin özel desteğiyle Rusya’da devrim gerçekleştirildi ve Komünizm ilan edildi. Amerikan Kapitalist sistemine karşı, Rusların Komünizm sistemi. Burada Hegel Diyalektik yönetimi gereği, Marksist yönetim antitez olarak yani Kapitalist yönetimin karşısına çıkarılıyordu. Bu iki zıt gücün sentezinden, Amerikan Bir Doları’nın arka yüzündeki piramitin altında yazdığı gibi, Yeni Dünya Düzeni ortaya çıkıyordu.

MEDYA VE SİNEMA ENDÜSTRİSİNİN ROLÜ ÇOK ÖNEMLİ

Böylece dünya ülkelerinin Komünist rejime dahil olmayan yarısı, Komünizm tehlikesine karşı devamlı korkutuldu. Bu sistem içindeki insanlar sahip oldukları mal ve mevkilerin Komünizm gelirse ellerinden gideceği korkusu içinde, devlet yönetimine sonsuz destek verdiler. Öte yandan eski Sovyetler Birliği ve Komünist sistemde yaşayan diğer insanlara ise Kapitalizmin ne kadar öcü olduğu anlatılıyordu. Onlar da yaşadıkları yaşam şartlarının en iyisi olduğuna inandırılmış, bunun da Komünist sistem sayesinde olduğunu düşünüyorlardı. Böylece insanlar devamlı baskı altında tutuluyor ve istediğimiz gibi yönlendirilebiliyorlardı. Tabii burada medyaya ve sinema endüstrisine büyük görevler düşmüştür.

NÜKLEER SAVAŞ TEHDİDİ EN BÜYÜK BLÖFTÜ

Nükleer savaş tehdidi en büyük blöf olarak tarihe geçmiştir. Ama doğal olarak insanları öyle ya da böyle bir şekilde ömür boyu aldatmak imkansızdır. Bu yüzden Komünist rejimin sonunun gelmesine karar verdik, daha da önemlisi komünist ülkelerin serbest piyasa ekonomisine geçip Kapitalizme yönelmeleri gerektiği için sizin de bildiğiniz gibi birkaç günde durup dururken ve hiç kan dökülmeden o çok korkulan Sovyetler Birliği dağılıverdi; meşhur Berlin duvarı yıkıldı ve öcü komünizm balonu söndürüldü.

GEREKTİĞİNDE ÇEŞİTLİ ÜLKELERDE PROVOKASYONLAR ÇIKARDIK

Rotschild ben hayretten faltaşı gibi açılan gözlerimize bakarak sözü devraldı.

Rotschild: Bu arada, dünyanın çeşitli ülkelerinde karışıklıklar çıkarılıyor, ülkeler provokasyonlar sonucu bir hiç yüzünden kanlı savaşlara giriyorlardı. Doğal olarak bütün paralarını bizlerden silah almak için harcıyorlar, daha sonra savaşta kaybedilen silahlarını yerine koymak ve savaşta harap olan şehirlerini yeniden inşa edebilmek için yine bizlerden borç alarak ömür boyu bize bağlı bir duruma düşüyorlardı. Eğer, bir ülke yöneticisi bizimle işbirliği yapmayı kabul etmezse, o ülkede hemen bir darbe ya da ayaklanma çıkarılıyor, daha önceden ayarlanmış ve istediklerimizi harfiyen yapacak bir kişi yönetime getiriliyordu.

TÜRKİYE'YE ADNAN MENDERES ZAMANINDA "MARSHALL YARDIMI" İLE EL ATTIK

Mesela Türkiye’yi ele alalım. Türkler de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır. 1950’lerde ülke yönetimine bize desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu. Fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki ödeme günleri geldiğinde, bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı. Biz de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu’na dayatılan kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik Menderes bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşamaya başladı. Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya dikiliyordu. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu. Menderes bu şartlarda iktidarda ki yerini uzunca bir süre için, sağlamlaştırdığını sanıyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi. Sadece Celal Bayar kurtuldu, çünkü bir Masondu ve yakın arkadaşı Papa Roncalli ya da diğer adıyla 23. John, Vatikan’ın baskısıyla onu idamdan kurtardı.

1980 DARBESİ BİZİM İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA YAPILDI

Aynı ülkede gerçekleşen 1980 darbesi de bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı.

BİNLERCE TÜRK GENCİ UYDURMA İDEOJİLER UĞRUNA CAN VERDİ

En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı’ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir dereceye geldi ki, hergün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir.

ÖZAL, İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA KAPILARI SONUNA KADAR AÇTI

Askeri hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı ve bizim belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti. Bu Turgut Özal’dı. Özal, tam da bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya kurtlar gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına sürüklüyorlardı. Böylece, gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırdığımız bu ülkelerin hemen hemen hepsinde uygulanan ve 80’li yıllarda başlatılan bu proje ile, bütün ülkeler, hem bizlerden aldıkları mallarla sanayi şirketlerimizi zenginleştirmeye devam ediyorlar, hem de bu malların karşılığı olan ödemelerini yapabilmek için bizim finans şirketlerimizden aldıkları yüksek faizli kredilerle, her sene artan bir borç batağına sürükleniyorlar.

TÜRKİYE'DE PARA İTİBAR GÖRDÜ, ARKADAŞ, DOST, AİLE GİBİ KAVRAMLAR UNUTULDU

Bu arada, Özal bütün bunların yapılabilmesi için gereken kanunları yavaş yavaş çıkarmıştı. Bu ülke vahşi kapitalist sistemle o kadar çabuk uyum sağladı ki, bizim bile düşünemediğimiz hayali ihracat gibi vurgun yöntemleri keşfettiler. İnsanlar artık en kısa ve en kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. Rüşvet, devlet bankalarının çeşitli entrikalarla soyulmaları, banker skandalları birkaç örnek. Arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece parası olanlar itibar görmeye başladı. Bu arada, yerli sanayi can çekişiyor, küçük işletmelerden başlayarak yavaş yavaş büyük işletmelere doğru bir iflas dalgası yayılıyordu. Devlet işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar ettiriliyordu. Sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor, ya da özelleştirme hikayesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından ele geçiriliyordu.

"KÜRT DEVLETİ PROJESİNİ" HAYATA GEÇİRMEK İÇİN ÖNCE ÖRGÜT YARATTIK

Beyni yıkandığı için temiz hayallerle işe başlayan Özal, sonunda bu sistemin gerçeklerini görerek kendisini de kapitalizmin çarklarına kaptırdı. Ailesini ve yakın çevresini zengin etmeye başladı. Öyle bir duruma geldiler ki Özal’ın çevresinde prens ve prensesler ortaya çıkmaya başlamış, biz ülke monarşizme dönüyor diyerek kaygılanmaya başlamıştık. Aslında tam bir komedi oynanıyormuş. Her neyse, ülke insanının tepkisini ölçmek için kendisinden Kürt devleti fikirlerinden bahsetmesini istedik. Fakat bu düşünceler kendisine pahalıya maloldu. Biz de Kürt devleti projemizi hayata geçirmek için *** denilen bir örgüt yaratıldı. Bu örgütle uğraşmak ülke ekonomisine çok büyük zarar verdi ve şu anda koskoca Osmanlı İmparatorluğu'ndan geriye kalan bir avuç toprakta varlığını sürdüren Türkiye, bizim hiçbir istediğimiz geri çevirecek durumda değil. Sanırım yakın gelecekte topraklarından biraz daha, bir süre sonra da bizim için hala geçerli olan Sevr Antlaşması uyarınca hemen hemen tamamından fedakarlık etmek zorunda kalacak.

TÜRKİYE BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ... SU KAYNAKLARININ ÖNEMLİ BİR KISMI BURADA

Rockefeller de sözü devralarak başlıyor;

Türkiye hakkında biraz daha durmak istiyorum; çünkü dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir. Nedenlerine gelince:

Bir kere Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye’ye aittir.

İkincisi, Müslüman ve demokratik bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyeti yıkmak istiyorsak önce Türkiye’den başlamalıyız.

Üçüncüsü, Avrupa ve Asya arasında bir köprü durumdadır. Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğu ve Kafkasya’ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır. Ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır. Kafkasya ve Orta Asya’daki diğer Türk devletleri de yakında darbelerle kargaşaya boğulacaklar ve avucumuzun içine düşecekler. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç duramaz. Bu yüzden böyle bir olasılığa karşı, ajanlarımız her an tetikte bekliyorlar. Türk devletlerinde kilit mevkilerdeki adamlarımız, aralarında en ufak bir yakınlaşma sezdiklerinde hemen istikrarı bozacak olaylar ve darbelerle bunu önlüyorlar.

EN ÖNEMLİSİ, TÜRKLER MEDENİYETİN BEŞİĞİDİR VE KÖKENLERİ SÜMERLERE KADAR DAYANIR

Dördüncüsü, ülke bor madenleri bakımından dünyanın en zengin ülkesidir ve bu maden dünyada yakın bir gelecekte, petrolden bile daha önemli bir hale gelecek.

Beşincisi ve belki de en önemli olanı Türkler medeniyetin beşiğidir. Türkler, Milattan Önce 4.000’lerde Orta Asya’da yaşayan büyük bir felaketten sonra yaşadıkları yerleri terk edip, Mezopotamya’ya ve Rusya üzerinden Avrupa’ya gelen Aryanlar, yani dünyadaki en medeni olarak kabul ettiğimiz Ari Irk’tandırlar ve Avrupa’daki Finliler, Macarlar gibi bazı uluslar Türk kökenlidir. Ayrıca Anadolu’da büyük uygarlıklar kuran Hititler ve Asurlular’ın da Türk kökenli olma ihtimali yüksektir.

Milattan Önce 3.500 yıllarında Mezopotamya’da yaşamış olan Sümerler ilk yazıyı bulan, toplumda adaleti sağlamak için ilk yasaları çıkaran ve mahkemeleri kuran, ilk para kullanan ve vergi toplaya, ilk okul açan ve tekerleği bulan ulustur: yani dünya medeniyetinin başlangıç noktasıdır ve soyları tarihçilerimizin araştırmalarına göre Türk kökenli insanlardır. Çünkü Sümerler o bölgenin yerli halkı değildirler; yani göçebedirler ve tarihçilerimizin araştırmalarına göre “kız” manasına gelen “kır” kelimesi, “öküz” manasına gelen “ökür” kelimesi gibi bugüne kadar çözülebilen 1000 civarında Sümerce kelime ve “Ayağını yere sıkı bas, Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır, Sel gibi silip süpürmek, Yağ gibi erimek” gibi yüzlerce atasözü bugün Türkçe’de kullanılmaktadır. Sümerlerin Ay Tanrısı’nın simgesi olan “Yarımay”, bugün Türk bayrağında kullanılmaktadır. Roma ve Yunan medeniyetleri Sümerlerden oldukça fazla faydalanmışlardır; mesela yapılarındaki süslemeleri ve Tanrıları Sümer tapınaklarından gelir.

Fakat biz bunu örtbas etmek için, Milattan Önce 2.000 yıllarında, yani Sümerlerden 1.500 yıl sonra başlamış olmasına ve Yunan medeniyetini, dünyadaki ilk medeniyet olarak dünyaya tanıttık. Daha da ilginç olanı, Yunanlılardan önce Mısır Medeniyeti başlamıştır; ama onlar da ancak Sümerlerden 1000 sene sonra piramitlerini yapabilecek uygarlık düzeyine gelebilmişlerdir. Mayalar ve İknalar; Sümerlerden 2000 sene sonra ziguratlarını aynı biçimde yapmışlardır.

MEDENİYETİN BEŞİĞİ OLARAK TÜRKLERİ KABUL EDEMEZDİK, BU MİRASA EL KOYMALIYDIK

Medeniyetin beşiği olarak Türkleri kabul edemezdik; tam aksine binbir entrika ile bu kültür miraslarına el koyarak biz onları bütün dünyaya barbar, hak hukuk tanımayan bir toplum olarak tanıttık ve bunda da oldukça başarılı olduk. Sümer Kralları Urukagina ve Urnammu, çok tanrılı bir toplum kurarak, insanlar arasında adaleti sağlamak ve haksızlıkları önlemek için yasalar çıkararak, çağımız toplumlarına öncü olurlarken, bugün tek tanrılı bir toplum olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucu, fuhuş, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve gelir dağılımı aşırı düzeylerdir.

Aslında insanlar tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler ama insanoğlu için duyduğuna inanmak yeterlidir, okumak çok zor gelir.

Ben de o ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Duydukları hiç hoşuma gitmeyince konuyu değiştirmek istedim.

OSMANLI'YI YIKMAK ZOR OLMADI

“Dünya ülkelerini nasıl ele geçirmeyi düşünüyorsunuz?” diye sordum. Rothschild kendimden emin bir tavırla konuşmayı sürdürdü.

Rothschild: Sana tarihten örnekler vererek gücümüzü göstermek istiyorum; Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları dağıtmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak Ortadoğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin yolunu açmak için çıkarılmıştı. İsrail devletinin kurucusu sayılan Theodor Herlz, o zamanki Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’e giderek, bizim ailemizin desteğiyle Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat padişah bize karşı çıktı. Bizim için Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak çok zor olmadı. Çünkü padişahlar genellikle Türk kadınları yerine, fethettikleri ülkelerden köle olarak getirdikleri başka din ve ırklara mensup kadınlarla evleniyorlardı. Tabii Hürem Sultan gibi bu kadınlar zamanla ülke yönetiminde söz sahibi oldular ve kendileri gibi yabancı kökenli adamlarıyla bizim istediğimiz gibi, ülkeyi yıkıma götüren bir şekilde yönetmeye başladılar. Padişahlar ise devlet yönetiminin emin ellerde olduğu düşüncesiyle zevk ve sefaya dalmışlardı. Bu da Osmanlı’nın çöküş devrini başlattı. Mason örgütleri tarafından kışkırtılan insanların çıkardıkları isyanlarla topraklar kaybedilmeye başlandı. Hazine plansız harcamalarla tüketildi. Savaş sonunda hedefimize ulaşmamıza az kalmıştı; ama Atatürk adında bir lider ortaya çıkarak planlarımızı bir süreliğine ertelememize neden oldu. Tabii ki sonuçta bizim finans ve silah sanayi şirketlerimiz servetlerini onlarca kez katladılar. I. Dünya Savaşı sonunda Monarşizm tez olarak, Demokrasi antitez olarak, Komünizm’i yani sentezi oluşturdu.

HİTLER, BİZİM TARAFIMIZDAN GETİRİLDİ, ÇÜNKÜ BURADAKİ YAHUDİLER İSRAİL DEVLETİNİ KURMAYA YARDIMCI OLMADILAR

İkinci Dünya Savaşı’nın asıl sebebi şu an olduğu gibi dünyada başlayan ekonomik krizlerdi; diğer bir önemli neden ise Diaspora’nın yani kutsal topraklar dışında yaşayan Yahudilerin, yeni İsrail devletini kurmaya yardımcı olmamaları ve bu ülkeye dönmeyi kabul etmemeleriydi. Hitler’in bulunduğu mevkiye gelmesi ve Alman ulusunu büyülemesi, yine bizim tarafımızdan aldığı mali yardımlar sayesinde olmuştur. Harriman, Guaranty tröstü gibi Amerikan finans devleri, Alman çelik kralı Thyssen’ın mali yardımları ve Thule Örgütü’nün desteğiyle Hitler, dünya savaşı başlatacak güce erişiyordu. Bu iş için Hitler seçilmişti; çünkü Yahudilerden nefret ediyordu. Sebebi ise, babaannesi o zamanlar zengin bir Yahudinin yanında hizmetçi olarak çalışıyordu ve babaannesi bu Yahudi patronu tarafından hamile bırakılmış, durumdan haberdar olan evin hanımı tarafından evden kovulmuştu. Babaanne kucağında bir bebek ile, yani Hitler’in babasıyla, başka bir iş bulamayınca koyu Katolik olan baba evine geri dönmüştü. Hitler zamanla bu gerçeği öğrenmiş, Yahudilere kin duymaya başlamıştı. İsrail topraklarına dönmemekte ısrar eden Yahudileri korkutmak amacıyla birkaç katliama izin verildi ve söylenenden çok daha az kişinin öldüğü bu katliamlar kullanılarak sözde milyonların yok edildiği Yahudi katliamı senaryoları üretildi. Şimdi aynı katliam senaryosu Ermeni Soykırımı adı altında Türklere uygulanmaktadır. Bu saçma soykırım masalı Türklere yüklenecek ve böylece Türkiye yüz milyarlarca dolar tazminat ödemek zorunda kalacak. Bu da Türk ekonomisi için büyük bir darbe olacaktır.

ATOM BOMBASI, YAHUDİLERİN YAŞADIĞI ALMANYA'YA ATILAMAZDI, BU NEDENLE JAPONYA KIŞKIRTILDI

Almanlar’dan nefret eden o zaman ki Siyonist başkanımız Einstein’ın Amerikan Başkanı Roosevelt’e bir öneri mektubu göndermesiyle atom bombası çalışmaları Manhattan Projesi altında başlatılmış ve kısa sürede sonuç alınmıştı. Ama bir sorun vardı, bu bomba çok güçlüydü ve deneme yapılabilmesi için Amerika’nın halkın desteğiyle savaşa girmesi gerekiyordu. Ayrıca Alman şehirlerinde çok sayıda Yahudi yaşıyordu; bu ülkeye atom bombası atılamazdı. Japonlar kışkırtıldı ve daha önceden haber alınmasına rağmen, halkın duygularıyla oynanarak desteğinin kazanabilmesi için yüzlerce Amerikan askerinin ölmesiyle sonuçlanan Pearl Harbor baskınına göz yumulmuş ve bu sorun da aşılmış oluyordu.

İSRAİL DEVLETİ, ROTSCHILD AİLESİ'NİN CÖMERT MALİ DESTEĞİ İLE KURULDU

Ve böylece Büyük İsrail İmparatorluğu’nun temelini oluşturan İsrail Devleti 1948 yılında Rotschild Ailesi’nin cömert mali desteğiyle kuruldu. Ordo Ab Chaos yine işe yaramıştı. Bu arada savaşta iflas eden ülkelerin ekonomilerinin düzeltilmeleri için Harriman, Rockefeller, Vanderblit ve Rothschild finans kurumlarından aldıkları borç paralar devreye giriyordu.

SOVYETLER BİRLİĞİ'NE YETERİ KADAR ÜLKE TAHSİS EDİLMİŞ, MALİ DESTEK VERİLMİŞTİ

Sovyetler Birliği, Hegel Diyalektiği gereği bir karşıt güç yaratılması gerektiği için, Amerikan International Barnsdall Corporation şirketinin verdiği ekipman ve yine Amerikan W.A Harriman Company ve Guaranty Tröstü tarafından verilen mali desteklerle petrol kuyuları ve maden yatakları açarak, ekonomisini geliştirdi. Bu arada dünya ülkeleri komünizm ve kapitalizm arasında seçimlerini yapmaya başlamışlar; Sovyetler Birliği’ne kapitalizmi savunan bizlere karşı eşit bir güç oluşturması ve bu oyunun sürdürülebilmesi için yeteri kadar ülke tahsis edilmişti.

ÇİN, HENÜZ KONTROL EDEMEDİĞİMİZ BİR ÜLKE AMA ABD EKONOMİSİNE KATKISI BÜYÜK

Çin ise Amerikan Bechtel Corporation’ın verdiği teknoloji ve beyin gücüyle süper bir güç haline geldi. Bu ülke henüz kontrol edemediğimiz, dünyadaki tek ülke. Fakat Amerikan ekonomisine büyük katkıda bulunuyorlar; çünkü iş gücü çok ucuz, ayda 30 dolara çalışacak işçi bulmak bizim ülkelerimizde patronların en tatlı rüyası olurdu.

VİETNAM, KORE, KAMBOÇYA, TAYLAND, ENDONEZYA, AFGANİSTAN, İRAN-IRAK, YUGOSLAVYA SAVAŞ ENDÜSTRİSİ'NİN DENEME VE GELİŞMESİNE YARADI

Size dünyadan kısa örnekler vererek konuşmamıza devam edeceğim; Vietnam savaşında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği silah endüstrileri, yeni imal ettiği silahları deneme fırsatı bulmuştu ve silah sanayisini canlandırmak için devlet, eskileri kullanarak elden çıkarmıştı. ‘Agent Orange’ adlı kimyasal silah ile bu zehirin bitkiler üzerinde ölümcül etkileri görülmüş oldu. Bir ülke ekonomisi batağa sürüklendi.

Kore savaşı ile bu ülke iyiye bölündü ve kalkınma hayalleri suya düştü. Böylece ülke ekonomisi tahrip edildi. Ayrıca bu ülkede mikrop bombaları ve dioksin gibi çeşitli zehirler ile biyolojik savaş denemeleri yapıldı.

Kamboçya’da Amerika ile ticaret yapmayı reddeden lider Sihanuk 1970 yılında bir darbe ile devrildi ve yerlerine ülkeyi kaosa sürükleyen Pol Pot ve Kızıl Kmerler geçirildi.

Tayland’da yine ülke yönetimi devrilerek yerine diktatörlük rejimi kuruldu. Ülke ekonomisi yıllarca bize çalıştı.

Endonezya devlet başkanı Suharto 1957-58 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri’nin verdiği silahlarla Doğu Timor’u işgal etti ve yıllarca sürecek bir kaos yarattı, binlerce insan öldü.

Afganistan savaşı Ruslara silah sanayisini geliştirmek için büyük fırsatlar sunmuştur. Biz de yeni üretilen silahların etkilerini deneyebilmek için büyük bir fırsat yakalamıştık. Ayrıca ülke çok zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. Afganistan yönetimi şu anda tamamen bizim kontrolümüz altındadır.

İran-Irak savaşı Saddam’a büyük vaatler yapılarak başlatıldı. İlk iş olarak birbirlerinin petrol kuyularını ve tesislerini bombaladılar. Tabii sonunda petrol zengini bu iki bizlerden daha fazla silah satın alıp savaşı kazanabilmek için ülke ekonomilerini iflas ettirecek düzeye getirdiler. Sonuçta bütün şehirleri ve petrol tesisleri yine bizler tarafından yeniden kurulacaktı. Bu de yine bizlerden daha fazla borç almakla mümkün oluyordu.

Saddam dolduruşa getirilerek başlatılan 1990 yılındaki Körfez savaşı, ile ırak ekonomisi bir kez daha çökertildi; Kuveyt’i tekrar inşa etmek için milyarlarca dolarlık iş bağlantıları yapıldı; Amerikan askerleri bölgeye ilelebet yerleşti. Bu savaşta test amacıyla tüketilmiş uranyum bombaları kullanıldı. Bu bombalar, etkisi yıllarca sürecek radyoaktif maddeler yayarak bölgedeki yüz binlerce insanın, tabii bu arada bizim askerlerimizin de ölmesine yol açtı, hala da insanları öldürmeye devam ediyorlar.

1990 Yugoslav savaşında salkım bombaları kullanıldı. Bu teknoloji harikası bombalar yere yaklaştıklarında yüzlerce küçük bombalara ayrışıyorlar ve yere düştüklerinde hala patlamamış olanlar her zaman aktif birer bomba olarak kurbanlarını bekliyorlar.

Rotthschild konuşmasına “Bu ülkelerin şimdi tamamen bizim kontrolümüz altında olduğunu sanırım söylememe gerek yok” diyerek ara verdi. Onun kaldığı yerden Rockefeller devam etti.

ZAİRE, ÇAD, YEMEN, GUATEMALA, ŞİLİ, BREZİLYA, DOMİNİK, SOMALİ, PANAMA, EL SALVADOR, BOLİVYA, EKVATOR, PERU, URUGUAY, ANGOLA'DAKİ SAVAŞLAR VE DARBELER BİZİM PLANLARIMIZDI

Zaire devletinin başına CIA destekli bir darbe ile 1965 yılında geçen Mobutu, George Bush’un deyimiyle Afrika’daki en iyi adamımız oldu.

Çad Hükümeti 1982 yılında bir darbe ile devrildi ve yerine diktatör Hissen Harbe geçirildi. Bu geçiş sırasında on binlerce insan öldü.

Yemen 1990 yılına kadar iki ayrı devlet halinde uzun yıllar birbirleriyle savaştılar. Bizim şirketlerimiz zenginleşmeye devam ettiler.

Guatemala’da hükümet, komünist rejim tehlikesi bahane edilerek CIA yardımıyla 1953 yılında devrildi ve bugüne kadar bizim tayin ettiğimiz askeri hükümetlerle ülke sonsuz bir kargaşa içinde yönetilmektedir.

Şili’de General Pinochet, 1973 yılında iktidarı ele geçirerek, yıllarca bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkeyi yönetti. Amerika Birleşik Devletleri’ne aktardığı milyarlarca dolarla ülke ekonomisi bataklığa sürüklendi. Ülke insanları sefalet içinde yüzerken, bizler daha zengin olduk.

Brezilya da komünizmden kurtarılan bir diğer ülkeydi. Ülke yönetimi 1964 yılında bir darbe ile devrildi, ülke Amerika Birleşik Devletleri’nin Güney Amerika’daki en güvenilir müttefiklerinden biri oldu.

Dominik Cumhuriyeti, aynı şekilde 1963 yılında bir darbe ile bizim istediğimiz yöneticilere kavuştu. Ülkenin serveti bizlere aktı.

1990’lı yıllarda Kolombiya’da uyuşturucu ile mücadele etmek maskesi altında ülke yönetimi ele geçirildi. CIA bu ülkeden gelen uyuşturucu parasıyla dünyanın çeşitli ülkelerindeki operasyonlarını finanse ediyor.

Fiji, Grenada, Panama, Somali, El Salvador işgal edildi. Sarin, hardal gazı gibi sinir gazları halk üzerinde denendi. Yüz binlerce insan öldü ve hala ölmeye devam ediyor.

Bolivya, Gana, Ekvator, Haiti, Filipinler, Peru, Uruguay, Angola, Seyşel adaları gibi üçüncü dünya ülkelerinde yapılan darbeler ve karışıklıklar hep bizim planlarımızın bir parçasıydı.

BÜTÜN ÜLKE YÖNETİMLERİNİ KONTROL ALTINDA TUTUYORUZ, AKSİ HALDE TERÖR OLAYLARINI DEVREYE SOKUYORUZ

Avrupa ülkelerinde kurulan İtalya Gladio’su benzeri istihbarat örgütleri sayesinde, bütün ülke yönetimlerini kontrol altında tutmaktayız.

İstanbul’daki sinagoglara yapılan saldırılar ve Madrid’deki tren bombalama olayları, bu ülkelere bizim isteklerimizi görmezden geldiklerini hatırlatmak için yaptırıldı.

New York İkiz Kuleler, Pentagon saldırıları, Kenya ve Suudi Arabistan’daki bombalama olayları ise tamamen bizim planlarımız doğrultusunda icra edildiler.

Ben “dünyada el atmadıkları başka ülke kaldı mı acaba” diye düşünüyordum. Rockefeller böyle beni şaşkınlığa uğratmanın zevkiyle içkisini bir yudumda bitirerek sözlerini tamamladı;

DÜNYADA HİÇBİR YERDE MAFYA VE KAÇAKÇILIK OLAYLARI BİZİM İZNİMİZ OLMADAN YAPILAMAZ

“Bu arada, bütün organizasyonların çok yüksek olan maliyetleri konusu var. Onların kaynağı ise vergiden muaf olan vakıflarımızın topladığı bağışlardan ve mafya ile olan bağlantılarımız sayesinde finanse diliyor. Dünyanın hiçbir ülkesine mafya veya kaçakçılık faaliyetleri, o devletin haberi ve izni olmadan yapılamaz. Yapılması için, üst kademelerde işbirlikçilerin olması gerekir. Bu işbirlikçiler gözünü para hırsı bürümüş insanlar seçilir ve bir kere bu işlere bulaşıldı mı, bir daha çıkış yoktur. Dünyanın her yerinde tamamen bizim kontrolümüz altında çalışan mafya, özellikle uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile ilgilenir, çünkü en tatlı para bu alanlardadır. Bu paradan biz en büyük payı alırız ve bu parayla birlikte masum görünüşlü vakıflarımızın desteğiyle bütün bu faaliyetlerimiz finanse edilir ve buna işbirlikçilere dağıtılan para ve rüşvetler dahildir.

NEDEN KUZEY AMERİKA VE BATI AVRUPA VARLIKLI BİR YAŞAM SÜRER DÜNYADAKİ 5 MİLYAR İNSAN, BİZİM 1 MİLYAR İNSANIMIZ İÇİN ÇALIŞIR

Bu örnekler inanın bana sadece buzdağının dışarıdan görünen başı. Gördüğünüz gibi dünyanın her noktası kontrolümüz altında. Hegel Diyalektiği’nin amacımız doğrultusunda ne kadar çok işe yaradığını görüyorsunuz. Hiç düşündünüz mü, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkeleri vatandaşlarına rahat ve varlıklı yaşam olanakları sunarken, dünyanın diğer ülkelerinde neden sefalet ve bitmeyen bir kargaşa var? Çünkü bizim ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece köledirler. Eğer yaşamak istiyorlarsa ömür boyu bize bu şekilde hizmet etmek zorundadırlar. Dünyadaki 5 milyar insanı bizim toplumlarımızdaki 1 milyar insan için çalışıyorlar. Bütün zenginlikleri bizim şirketlerimize ve dolayısıyla bizim ülkelerimize atkılıyor. Biz gelişmiş ülkeler, her geçen gün daha da zenginleşirken, üçüncü dünya ülkeleri, ekonomileri çökertilmiş, halkı uydurma savaşlar ve olaylarla sefalete sürüklenmiş çaresiz bir halde; refah içinde yaşayan işbirlikçi yöneticileri ve zengin tabakları bizim emirlerimizi bekliyorlar.

Bizimle işbirliği yapanlar, çok yakında yeni dünya hükümetinde kendi bölgelerini bizim idaremiz altında yönetecekler. Üçüncü sınıf ülkelerin halkları eğitim düzeylerine göre işçi olarak çalışacaklar, bizim gibi gelişmiş halklar da bunların üstünde bir hiyerarşi içinde yönetici olarak görev yapacaklar. Bu sınıfa giren ülke insanları için cumartesi günleri dışında bütün bayram ve tatil günleri kaldırılacak ve ancak karınlarını doyurabilecekleri bir maaş karşılığında, bütün yıl boyunca haftanın altı günü çalışacaklar. Bizim insanlarımız günün çok az bir kısmını çalışmaya ayıracak ve günün geri kalan kısmını zevk ve eğlenceyle geçirecekler.

İlk önce bütün bu anlatılanları çok büyük hayaller olarak görmüştüm; ama diğer ülkelerin durumu aklıma gelince gerçekleşme olasılıklarının olduğunu hesapladım. Gerçekten de çok az televizyon seyretmeme rağmen savaş ve ayaklanma haberleri gözüme çarpıyor, açlıktan ve sefaletten sürünen insanları seyrettiğimi hatırlıyorum. Ama ben medya adamıydım ve bütün bunların sebeplerini araştıracak zamanım yoktu....

https://www.facebook.com/note.php?note_id=158953284120281
 

redyellow

Kıdemli Üye
Katılım
20 Nis 2010
Mesajlar
2,262
Tepkime puanı
875
Puanları
113
Konum
ankara
Web sitesi
redyellow.besaba.com

cgq8kqzddlz6bfcvd.jpg


Mısırdaki faşist darbeye, katliamlara, insanlık dışı uygulamalara, ZALİME DUR demek için BUGÜN konyada büyük bir miting düzenleniyormuş.

Özellikle konyada olanlara duyurulur.
 

salimabi

Kısıtlı Erişim
Katılım
1 Kas 2011
Mesajlar
0
Tepkime puanı
1,396
Puanları
0
funnygif+1327.gif



Köpeğin bile intikamını anında alan Rabbim, mazlumların intikamını almayacağınımı zannedersiniz.
 
Üst