Siyasal düşünce tarihimizde, Millî Görüş kavramı ilk kez bu kadar yerli yerine oturuyor. Millî Görüş’ün tanımı asıl yerini ve karşılığını buluyor. Uzun yıllar bir tedirginlik yaşayan milletimiz, düşünce geleneklerini savunamadı. Bir bekleyiş içerisindeydi. Üzerinden geçen silindirleri, badireleri, baskıları sabırla karşıladı. Küçük şeyler onları mutlu etti. Kötülerin içinde kendisine en yakın olanını seçti. Kendi değerlerini temsil eden siyasal düşünce hareketi ortaya çıktığı zaman da bu tedirginliği üzerinden atamadı bir süre. Geçmişte yaşadıklarını yeniden yaşama duygusu daha dikkatli davranmasına neden oldu. Zaman içinde yaşadığı yanılsamalar da etkiliydi.
Milletin üzerindeki baskılar sonucu ve artık hakiki olanın ortaya çıkması, değerlerini bulması ve bunu yaşaması değildi sorun. Aynı durum ülke üzerinde ciddi bir tehdit oluşturuyordu. Milletin yabancılaşması, giderek kendi değerleriyle buluşması, yabancı düşüncelerin kendisini tatmin etmeyişi içten içe aslına dönüşün psikolojisini yaşatıyordu. Küçük mutluluklara razı olması da bu psikolojinin bir sonucuydu. Çatışma giderek derinleşiyor ve artık bir zaman geldi ki hakiki olanı bulmanın peşindeydi. Öncüler bekliyordu. Öncüler öne çıkınca ülkeyi bir heyecan dalgası sardı. Üzerinde korku ve tedirginliği atamamış olanlar ise temkin denilen korkuyu yaşamayı sürdürdüler. Bunun için kimi çevreler Süleyman Demirel’in etrafında toplandı, ona sahip çıktı. Süleyman Demirel çok yönlü ve çok farklı bir bakışla asıl ruhundan uzaklaşmadan –masonik ittihatçı çizgiden kopmadan- kendisine sarılanları ve bağlananları tutmanın, idare etmenin yollarına baktı. Deyim yerindeyse ağızlara bir parmak bal çalarak epey bir zaman bunu sürdürdü. Millî Görüş kendisini temsil eden özü hiç çekinmeden ortaya koydu: “Hak geldi bâtıl zail oldu” ana düsturuyla yolunu sürdürdü. Etrafında oluşturulmaya çalışılan komplolara, karalamalara aldırmadan yürüyüşünü sürdürdü.
İttihatçı gelenek, siyasal partileriyle, gazeteleriyle, kurumlarıyla önce idare etmeye çalıştı. Fakat atı alan Üsküdar’ı geçince asıl ip o zaman koptu. Millet asıl yerini bulmuş, ruhunun özünde bir yol yakalamıştı, artık geri dönüşü yoktu. Yanılsatıcı olanlar bir bir devreden çıkıyordu. Ne güven veriyorlardı, ne de tutunacak bir dalları kalmıştı. Millî Görüş’e karşı ne kadar karşı düşünce varsa birleşmiş bütünleşmişti. Düşünün ki, ‘60 ila ’70 li yıllar arasında Komünistler Bağdat caddesine yürüyor, oralarda oturan burjuvayı tehdit ediyor, ellerindeki mülkü alacaklarını, paylaşacaklarını bağıra bağıra söylüyorlardı. Ne kadar ilginçtir ki, Millî Görüş halkı temsilde asıl yerini ve düzlemini bulunca Komünistler, Marksistler, Maocular, Amerikancılar, Yahudi sempatizanları hemen hepsi bir düzlemde buluşuverdiler. Millî Görüş’e karşı ses birliği ediverdiler. Bununla yetinmeyerek, başa çıkamayacağını anlayınca Millî Görüş hareketini kendi içinde parçalamaya, özünden uzaklaştırmaya baktılar. Hareket içinde insanların beklentilerini, zaaflarını dikkate alarak hareketi böldüler. Ayrılıp gidenler Millî Görüş düşünce ve geleneğinden ne kadar uzak olduklarını ve koptuklarını her halleriyle ortaya koymaya baktılar. Bugün gelinen noktada onların kendilerini yadsımaları, buna rağmen milletin onları konumlandırdığı yer ve durum çok farklı. Bugün hemen herkesin tartışma konusu yaptığı değerler, muhafazakârlardan milliyetçilere, Kürtçülerden, Türkçülere ve hatta liberallere ve hatta kimi laiklere kadar kimi değerleri savunma durumunda kalıyorlar. Deniz Baykal İslâm’ın hükümlerini konuşuyor, konuşmak zorunda kalıyor. Kendilerinden öncekiler de artık bu düzlemdedirler. Günlerdir medya, üniversite çevreleri, bürokratlar ve kimi en rijit çevreler bile Millî Görüş merkezli bakıp duruyor ve tartışıyorlar.
Bu kadar tartışmaya, gerilime ve yaşanan sürece göre Millî Görüş’ün ne kadar köklü ve sağlam olduğu da anlaşılıyor. Yapay düşüncelerin artık boşlukta kaldığı bir gerçek. Bütün siyasal oluşlar ister istemez Millî Görüş düşünce geleneğine yaslanmak durumunda. En uçtakilerin bile gelip dayanacağı, yaslanacağı tek gerçek. İttihatçı gelenek bir şaşkınlık içinde. Onlar bile ister istemez Millî Görüş’ün kimi kavramlarını ve düşünce temellerini savunur hâle geldiler.
Bu zamanda Millî Görüş siyasal düşüncesinin önderi, öncüsü Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca büyük bir başarıya imza atmış durumda. Hemen her kesim, cemaat, grup yüzünü bu merkeze çevirmiş ve bu büyük bir başarıdır. Millî Görüş’ün gerçek yerini bulma zamanıdır. Sabırla beklemenin de zamanıdır.
Ali Haydar Haksal
Milletin üzerindeki baskılar sonucu ve artık hakiki olanın ortaya çıkması, değerlerini bulması ve bunu yaşaması değildi sorun. Aynı durum ülke üzerinde ciddi bir tehdit oluşturuyordu. Milletin yabancılaşması, giderek kendi değerleriyle buluşması, yabancı düşüncelerin kendisini tatmin etmeyişi içten içe aslına dönüşün psikolojisini yaşatıyordu. Küçük mutluluklara razı olması da bu psikolojinin bir sonucuydu. Çatışma giderek derinleşiyor ve artık bir zaman geldi ki hakiki olanı bulmanın peşindeydi. Öncüler bekliyordu. Öncüler öne çıkınca ülkeyi bir heyecan dalgası sardı. Üzerinde korku ve tedirginliği atamamış olanlar ise temkin denilen korkuyu yaşamayı sürdürdüler. Bunun için kimi çevreler Süleyman Demirel’in etrafında toplandı, ona sahip çıktı. Süleyman Demirel çok yönlü ve çok farklı bir bakışla asıl ruhundan uzaklaşmadan –masonik ittihatçı çizgiden kopmadan- kendisine sarılanları ve bağlananları tutmanın, idare etmenin yollarına baktı. Deyim yerindeyse ağızlara bir parmak bal çalarak epey bir zaman bunu sürdürdü. Millî Görüş kendisini temsil eden özü hiç çekinmeden ortaya koydu: “Hak geldi bâtıl zail oldu” ana düsturuyla yolunu sürdürdü. Etrafında oluşturulmaya çalışılan komplolara, karalamalara aldırmadan yürüyüşünü sürdürdü.
İttihatçı gelenek, siyasal partileriyle, gazeteleriyle, kurumlarıyla önce idare etmeye çalıştı. Fakat atı alan Üsküdar’ı geçince asıl ip o zaman koptu. Millet asıl yerini bulmuş, ruhunun özünde bir yol yakalamıştı, artık geri dönüşü yoktu. Yanılsatıcı olanlar bir bir devreden çıkıyordu. Ne güven veriyorlardı, ne de tutunacak bir dalları kalmıştı. Millî Görüş’e karşı ne kadar karşı düşünce varsa birleşmiş bütünleşmişti. Düşünün ki, ‘60 ila ’70 li yıllar arasında Komünistler Bağdat caddesine yürüyor, oralarda oturan burjuvayı tehdit ediyor, ellerindeki mülkü alacaklarını, paylaşacaklarını bağıra bağıra söylüyorlardı. Ne kadar ilginçtir ki, Millî Görüş halkı temsilde asıl yerini ve düzlemini bulunca Komünistler, Marksistler, Maocular, Amerikancılar, Yahudi sempatizanları hemen hepsi bir düzlemde buluşuverdiler. Millî Görüş’e karşı ses birliği ediverdiler. Bununla yetinmeyerek, başa çıkamayacağını anlayınca Millî Görüş hareketini kendi içinde parçalamaya, özünden uzaklaştırmaya baktılar. Hareket içinde insanların beklentilerini, zaaflarını dikkate alarak hareketi böldüler. Ayrılıp gidenler Millî Görüş düşünce ve geleneğinden ne kadar uzak olduklarını ve koptuklarını her halleriyle ortaya koymaya baktılar. Bugün gelinen noktada onların kendilerini yadsımaları, buna rağmen milletin onları konumlandırdığı yer ve durum çok farklı. Bugün hemen herkesin tartışma konusu yaptığı değerler, muhafazakârlardan milliyetçilere, Kürtçülerden, Türkçülere ve hatta liberallere ve hatta kimi laiklere kadar kimi değerleri savunma durumunda kalıyorlar. Deniz Baykal İslâm’ın hükümlerini konuşuyor, konuşmak zorunda kalıyor. Kendilerinden öncekiler de artık bu düzlemdedirler. Günlerdir medya, üniversite çevreleri, bürokratlar ve kimi en rijit çevreler bile Millî Görüş merkezli bakıp duruyor ve tartışıyorlar.
Bu kadar tartışmaya, gerilime ve yaşanan sürece göre Millî Görüş’ün ne kadar köklü ve sağlam olduğu da anlaşılıyor. Yapay düşüncelerin artık boşlukta kaldığı bir gerçek. Bütün siyasal oluşlar ister istemez Millî Görüş düşünce geleneğine yaslanmak durumunda. En uçtakilerin bile gelip dayanacağı, yaslanacağı tek gerçek. İttihatçı gelenek bir şaşkınlık içinde. Onlar bile ister istemez Millî Görüş’ün kimi kavramlarını ve düşünce temellerini savunur hâle geldiler.
Bu zamanda Millî Görüş siyasal düşüncesinin önderi, öncüsü Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca büyük bir başarıya imza atmış durumda. Hemen her kesim, cemaat, grup yüzünü bu merkeze çevirmiş ve bu büyük bir başarıdır. Millî Görüş’ün gerçek yerini bulma zamanıdır. Sabırla beklemenin de zamanıdır.
Ali Haydar Haksal