Mevlana Köşesi

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Aşk geldi, benim elimi bağladı, düşüncelerim dağıldı!!!...

• Sevgili süslendi, güzellesti, onun her zaman böyle olmasını isterim. Allah'ın inayeti ile, onun bazı sapkınlıkları,
sapık görüsleri gitti. Kafirligi iman haline geldi, onun hep böyle olmasını dilerim.

• Gönlümü inciten, yüzüme karsı kapıyı kapayan sevgili, dostların gamı ile gamlanmaya basladı. Onun hep böyle
olmasını dilerim.

• Eskiden kendini çok seviyordu. Yalnız kendini düsünüyordu. Sarabı bile yalnız basına içiyordu. Yalnız basına zevk
ediyordu. Halbuki simdi, kapısını herkese açmıs, evini misafırlerle dolduruyor. Onun her zaman böyle olmasını
diliyorum.

• Gece, geçip gitti, sabah sarabının içilme zamanı geldi. Gam defolup gitti, neseler, feyizler yüz gösterdi. Mutluluk
günesi dogdu. Parıl parıl parlamaya basladı. Ben bütün zamanların böyle olmasını dilerim.

• Mahzun olanların, gönülleri kırılanların devleti, manevî kuvveti ve ask ile deli olanların himmeti yüzünden, bizi
dünyaya baglayan zincir zorlanmaya basladı. Bunların hep böyle olmasını dilerim.

• Su esen rüzgara, su ask rüzgarına dikkat et! 0 gitti sirin dudakları oksadı, onların büyüsü ile neye uydu, onunla
feryat etmeye, onunla beraber inlemeye basladı.

• 0 ay dogdu da, iki dünyayı da gül bahçesine çevirdi. Bütün bedenler, can oldu, daima böyle olmasını dilerim.

• Onun kahrı, tamamıyla rahmet kesildi. Zehri bastan basa, sirine döndü bulutu sükürler yagdırmaya basladı.
Daima böyle olmasını dilerim.

• Sus ki, ben mest oldum. Ask geldi, benim elimi bagladı. Düsüncelerim dagıldı,
 

^diyar^

susss gönlüm!!!
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
1,742
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
semazen.jpg



Hazret-i Mevlana'nin Hüviyeti

Mevlana'nin eserleri ve yasayisi dikkatlice tetkik edildiginde,
rahatlikla söyle söylenebilir: Mevlana kendi ilmini,
Hazret-i Muhammed'in ilminde; irfanini,
Hazret-i Muhammed'in irfaninda;
benligini, Hazret-i Muhammed'in benliginde; hasili bütün varligini,
O'nun varliginda yok ederek manevi hüviyetini,
Hazret-i Muhammed'in manevi hüviyetinin parlak mes'alesi
nurundan yakip uyandirmistir.
Nitekim kendisi de bu hakikati su misralarinda belirtmekterdir.

"Biz Allah'in sayesiyiz, Mustafa'nin nurundaniz.
Sedef içine damlamis çok kiymetli bir inciyiz.
Herkes suret gözüyle bizi nereden görecek?
Biz Kibriya'nin su ve balçik içinde belirmis nuruyuz."



semazen4.jpg


O'nun Insana Bakis Dairesinin Merkezi


Bilinmelidir ki, Mevlana'nin, bir kamil mürsid olarak manevi vazifesi,
yaratilisinin gayesi çerçevesinde, insanlarin hidayetine ve ebedi saadetine
vesile olabilmektir.
Bu ilahi gayenin gayreti ve yüklendigi manevi vazifenin suuruyla:
"Biz pergel gibiyiz.

Bir ayagimiz Seri'at'de (ayet, hadis, icma-i ümmet
ve kiyas-i fukaha üzerine kurulmus olan din kaidelerinde)
saglamca durur, öteki ayagimiz yetmisiki milleti dolasir."
Demektedir.

O'nun Engin Hosgörüsündeki Sir, Nur, Suur, Huzur:
O'nun engin hos görüsünde Tevhid'in sirri, Kur'an'in nuru,
imanin suuru ve Muhammedi ahlakin huzuru vardir.

Mevlana'nin Tevhid'in nes'esiyle ve
Muhammedi feyzin coskunlugu ile özünde olan engin hosgörüsünü
yasayisi ile de, nükteli bir biçimde, ortaya koydugunu görmekteyiz.
Zaten Mevlana'nin sahsiyetindeki olgunluk ve bariz vasif,
söyledigini yasamasidir ve fikrini hareketiyle göstermesidir.
Bu hususta bir misal verelim: Bir Sema meclisinde Mevlana,
Sema etmektedir. Birdenbire Hiristiyan sarhos Sema'a girer.
O sarhos heyecanlar göstererek Mevlana'ya çarpmaktadir.

Bunun üzerine dostlar o sarhosu incitirler.
Mevlana, o sarhosu incitenlere hitaben, "Sarabi o içmistir,
sarhoslugu siz ediyorsunuz" buyurur. Dostlar,
o sarhosu tanitmak için cevaben,
"Tersadir (Hiristiyan)" dediklerinde, Mevlana, tesanin diger,
korkak ve korkan, manasini ima ederek; "O tersa (korkar ve korkan)
ise siz niçin degilsiniz?"
Der ve dostlar, yaptiklari hatadan dolayi özürler dilerler.


Hazret-i Mevlana'nin Egitimci Yönü

O'nun Insana Bakisi: Mevlana, insana fasik (günahkar) da olsa,
kafir de olsa, engin bir görüsle ve rahmet dolu bir nazarla bakmistir.
Çünkü o, Mesnevi'sinde de ifade ettigi gibi Allah'in fasik ve
putperest de olsa kendisini çagirana icabet edecegini müdriktir.
Mevlana, Muhammedi feyze tam mazhar

olarak rahmet madeni olmustur, Kur'an-i Kerim'de buyurulan:
"Allan'in rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz"
mealindeki ilahi müjdenin hakikatine ermis bir Allah dostudur.
Onun içindir ki, bütün insanliga coskunlukla;

"Ümitsizlik semtine gitme, ümitler vardir.
Karanlik tarafa gitme; günesler vardir."

Diye haykirir.

Kamil insan olarak, böylesine, ilahi rahmet ve Rahmani ümitlerle
dopdolu olan Mevlana'nin hiç kimseye hor bakmayacagi gayet
tabiidir ve hassasiyetle su tavsiyede bulunur.
"Hiçbir kafiri hor görmeyin. Olur ya, müslüman olarak
ölebilir. Ömrünün sonundan ne haberin var ki ondan tamamiyla
yüz çeviriyorsun."
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Biz senin güzelliğinin sunduğu sarapla mest olmuşuz!!!

• Senin yüzünden gamlara düstügümüz, çok acılar çektigimiz için biz çok mutluyuz. Biz hem senin askının
mahremiyiz, en yakın dostuyuz, hem de senin..

• Biz hem senin yüzünü hayranlıkla seyrediyoruz. Hem de güzelliginin sundugu sarapla mest olmusuz. Hem de seni
daha iyi görüp neselenmek için evinin damına çıkmısız.

• Sen, her derde derman olan, her zorlugu yenen Süleyman'ın canısın. Senin yüzünden dev de, peri de deli oldular,
daga düstüler. Ey sevgili, sen, hem de canların huzur evisin.

• Ey sevgili, bütün canlar, senin güzel yüzüne dalmıslar da kendilerinden geçmisler, gönüller de senin nefesinle
nurlanmıslardır.

• Ben senin askınla mest olmusum. Sanki basım senin güzelliginin sarabıyla dolmus. Sevgili, ben senin güzelliginin
yüzünden çok sadım, çok neseliyim, çok mutluyum.

• Ey dost, Ka'be'nin yanında kaynayıp duran zemzem suyuna, senin zemzem suyun karısmıs da o yüzden
tatlılasmıs, o yüzden hacılar onu paylasamıyorlar, hep ona dogru kosuyorlar, kaplarını dolduruyorlar.
 

Asude

• Don't Panic
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
632
Tepkime puanı
47
Puanları
0
Bu da benim çekimim... Sema gösterisinden...



 

parya

.Nar-ı ATEŞ.
Katılım
28 May 2007
Mesajlar
518
Tepkime puanı
54
Puanları
0
Yaş
41
Mevlana Celaleddin Rumi k.s. Mesnevi'sinde şöyle diyor

Edep bir tac imiş Nur-u Hüda'dan
Giy ol tacı, emin ol her beladan...


"Allah'tan edebe muvaffak olmayı dileyelim. Edebi olmayan kimse Allah'ın lütfundan mahrumdur.

Edebi olmayan yalnız kendine kötülük etmiş olmaz. Belki bütün dünyayı ateşe vermiş olur.

Nasıl mı? Şu misali dinle: Alışverişsiz, dedikodusuz ilâhi sofra gökten iniyordu.


Musa a.s. kavmi içinde birkaç kişi terbiyesizce, "hani sarmısak, mercimek?" dediler.

Ondan sonra gökyüzünün sofrası, ekmeği kesildi. Ekme, bel belleme, orak sallama kaldı.

Sonra İsa a.s. şefaat edince Hak, yemek sofrası ve tabaklarla ganimetler gönderdi.

Yine küstahlar edebi terkederek sofradan yemek artığını aşırdılar.

İsa bunlara yalvardı: "Bu devamlıdır, yeryüzünden kalkmaz.

Bir ulu kişinin sofrası başında kötü zanna düşmek ve harislik etmek küfürdür." dedi.

O rahmet kapısı, hırslarından dolayı bu görgüsüz dilencilerin yüzlerine kapandı.

İşte, zekât verilmeyince yağmur bulutu gelmez, zinadan dolayı da etrafa nice musibet yayılır.

İçine kasavetten, sıkıntıdan ne gelirse korkusuzluktan ve küstahlıktan gelir.

Kim dost yolunda pervasızlık ederse, erlerin yolunu vurucudur; namert odur.

Edepten dolayı bu felek nura gark olmuştur. Yine edepten dolayı melekler masum ve tertemiz olmuşlardır.

Bir melek olan Azazil de, yine küstahlık yüzünden kapıdan sürülmüştür."

Edep, nefsini tanıyıp haddini bilmektir.

Edep, kul olduğunu anlayıp Yüce Mevlâ'ya yönelmektir.

Edep, kibri kırıp tavazuya sarılmaktır.

Edep, fani dünyayı tanıyıp boş davaları bırakmaktır.

Edep, Cenab-ı Hakk'ın ve varlıkların haklarını güzel korumaktır.

Edep, hayalı ve vefalı olmaktır.

Edep, pişman olunacak şeyleri yapmamaktır.

Kısaca edep, güzel ahlâktır.

Güzel ahlâk ise, içiyle dışıyla doğru olmak ve bu doğruluk üzere yaşamaktır. Buna denge ve istikamet denir.

Dengeli olmak, devamlı aynı güzel hâli korumaktır. Acı tatlı bütün hallerde istikametini bozmayan, dost ve düşmana karşı dürüstlükten ayrılmayan kimse dengeli insandır. Denge, insandaki akıl seviyesini gösterir.

Velilerden Seriy es-Sakatî k.s. der ki: "Edep, aklın tercümanıdır." Bunun manası şudur: Herkes aklı kadar edepli olur. Edebi kıt, ahlâkı bozuk olana hakiki manada akıllı denmez.
 

parya

.Nar-ı ATEŞ.
Katılım
28 May 2007
Mesajlar
518
Tepkime puanı
54
Puanları
0
Yaş
41
KALPTE NE VARSA, YANSIYAN ODUR



Ahlâk, kalbin içindeki şeylerin dışa yansımasıdır. Herkes, davranışları ile fıtratında gizlenen sıfat ve kabiliyetleri ortaya koyar. İnsanın davranışlarını yönlendiren merkez kalptir. İnsanın dili, eli, gözü, kulağı, ayağı ve diğer azaları kendi başına bir iş yapmaz. Bu organlar nasıl hareket edeceğini bilmez ve belirlemez. Hepsi memurdur, amirleri kalptir.

İnsanın iradesiyle yaptığı bütün işler kalbin emrine ve yönlendirmesine göre yapılır. Yapılan her iş kalbin meylini, muhabbetini, irade gücünü, tercihini ve aklın seviyesini gösterir.

Kalbi sıhhatli ve güzel olan kimsenin işleri sağlam ve güzel olur. Kalbi hasta olan kimsenin ise, işleri sakat ve bozuk olur.

İnsanın davranışlarındaki bozukluk, kalbinin inkâr, gaflet ve günahla manen hasta oluşundan kaynaklanır. Kalp, Yüce Yaratıcı'yı tanımakla sıhhat bulur, güzel bir tevbe ile manevi hastalıklardan kurtulur. Allah sevgisiyle kuvvetlenir, zikir ile huzura erer, edeple süslenir, ibadet ve itaatla güzel olur.

Bir kul,Yüce Rabbi'ni ne kadar tanırsa o derece sever, sevgisi kadar zikreder, bu zikri hayatına yaydığı kadar edepli olur. Böyle olunca da herkes Yüce Allah'ı ne kadar tanıdığını ve sevdiğini davranışları ile ölçebilir.

Rasulullah s.a.v. Efendimiz, kalbin konumunu şöyle belirtmiştir:

"İnsanın vücudunda bir yer var ki, orası güzel olursa bütün beden güzel olur, bozuk olursa bütün beden kötü olur. Dikkat edin o kalptir." (Buharî, Müslim, İbnu Mace)
 
Katılım
19 Ocak 2008
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla, ışığından bir şey kaybetmez. (Mevlana
 

parya

.Nar-ı ATEŞ.
Katılım
28 May 2007
Mesajlar
518
Tepkime puanı
54
Puanları
0
Yaş
41
EDEP, SAFİ GÜZELLİKTİR



Gerçek mümin, kalbini bir olan Allah'a bağlamıştır. Biricik hedefi O'nun rızasıdır. Müminin hedefi gibi hayatında da birlik vardır; iki yüzlülük yoktur. Mümin iki farklı halde bulunmaz, bir doğru bir eğri konuşmaz; sabah iyi akşam kötü olmaz.

Edep ve güzel ahlâk bir bütündür. Edepli insanın bütün işleri, ibadetleri, hal ve hareketleri güzeldir. Onun her şeyi temizdir. Sevgisi her şeyi sarar ve o şeyi sevimli yapar. Edepli müminin Yüce Allah'tan aldığı terbiye, hayatının her safhasında kendisini gösterir. Bu terbiye içinde onun sevgisi ve dostluğu kadar, kızması ve kavgası da güzeldir. Çünkü kızması Allah içindir. Kavgası da edep içinde olur.

Bir insanın gerçek yönü ve olgunluğu dar ve zor anlarda belli olur. İnsanın kavgasını ve haksızlığa karşı davranış biçimini görmeden hakkında iyi veya kötü dememelidir.

Edepli insan, hakkını ararken hak yemez. Kendisini savunurken, düşmanına haksızlık etmez. Haksız ise, nefsine yan çıkmaz, hakka boyun eğer, karşı tarafı tasdik eder. Haklı ve güçlü iken yapacağı iki şey vardır. Ya af, ya adalet. Ötesi, edebe sığmaz.

Edepsiz insan ise haksız iken kendisini haklı göstermeye çalışır. Zalim iken kendisini mazlum gösterir. Alacağı bir ise bin ister. Susacağı yerde cazgırlık eder. Edepsiz insana dost olmak da düşman olmak da zordur. Onunla hiçbir şeyin tadı tuzu yoktur.

Bazı insanların dışı hoştur, ama içi boştur. Bu kimseler, insanların gördüğü işlere çok önem verirler, fakat işin asıl kısmını ihmal ederler.

Dengeli mümin ahiret işleri gibi dünya işlerini de güzel yapar. İbadeti güzel, işi bozuk olan kimse örnek insan değildir. Onda noksanlık ve hastalık vardır. Kılık kıyafetine ve dünya işlerine son derece dikkat edip de, kalbini ihmal eden, ahiretini unutan ve ibadeti önemsemeyen kimse de dengesizdir, noksandır.
 

parya

.Nar-ı ATEŞ.
Katılım
28 May 2007
Mesajlar
518
Tepkime puanı
54
Puanları
0
Yaş
41
GÖRÜNTÜ GÜZEL AMA...



Bir kısım insan, kibar, temiz ve sevimli gözükmek için bütün imkanlarını kullanır. Giydiği elbisede ufak bir bozukluk, yırtık, kir ve toza tahammül edemez. Onu düzeltmeden rahat edemez. Fakat aynı insan, yalan, iftira, alay, dedikodu, küfür, hakaret gibi dilinin bozuk konuşmalarından hiç rahatsız olmaz. Yaptığı çirkin işlerden kurtulmak istemez. İçindeki kibir, bencillik, haset, inkâr, gösteriş, hırs, tamah, şehvet, şöhret, korkaklık gibi kötü huylardan temizlenmeyi düşünmez. Bu durum da dengesizliktir. Yapılan işler ise haramdır.

Edepli insanda yalan ve yapmacık işler olmaz. İşi yapmacık ve gösteriş olan kimse, imanın tadını tadamaz. Çünkü bunlar münafıkların sıfatıdır. Bazı insanlar gelip camide Hakk'a ibadet ederler, çıkıp çarşıda halka ihanet ederler.

Bazıları namaz kılarken boynunu büker, tam bir huşu görüntüsü verir. Görenler kendisine hayran olur. Fakat kıldığı namaz, Allah katında azap sebebi olur. Çünkü o anda kalbi namazda değil, insanların bakışındadır. Niyeti Allah'ın rızası değil, halkın övgüsüdür. Bu da bir dengesizliktir. Bir çeşit münafıklıktır. İçi başka dışı başka olmaktır. İbadeti nefsin keyfine kullanmaktır. Şeklen gözel gözüküp, aslen bozuk olmaktır. Rasulullah s.a.v. Efendimiz, ümmetini bu halden şiddetle sakındırmıştır. Bir gün, "nifak olan huşudan Allah'a sığınınız" buyurdu. Sahabe, "nifak olan huşu nasıl olur?" diye sordular. Efendimiz s.a.v. buyurdular:

"Bedenin huşu içinde gözüküp kalbin nifakla dolu olmasıdır." (Ebu Nuaym, Hilyetü'l-Evliya; Suyutî, Camiu's-Sagir)

Bu hal kâmil müminin sıfatı değildir. Allah dostları en fazla bu tiplerden rahatsız olurlar. Güzel kulluğun ve ahlâkın temelinde Allah rızası vardır. Niyet hak olmazsa, ibadet ihanete dönüşür. Büyük velilerden Hace Ubeydullah Ahrar k.s. şu olayı anlatır:

"Mevlâna Nizamettin Hz.lerinin halkasında bulunanlardan birisi, bir gün mürşidinin huzurunda sahte bir tavırla başını önüne eğmiş, çenesini göğsüne dayamış murakabeye dalmış gibi bir vaziyet almıştı. Onu bu halde gören Hazret:

"Hey! Başını yukarı kaldır. Senin üzerinden duman tüttüğünü görüyorum. Murakabeyle ne alakan var senin!" diye uyardı. (Safi, Raşahat)
 

parya

.Nar-ı ATEŞ.
Katılım
28 May 2007
Mesajlar
518
Tepkime puanı
54
Puanları
0
Yaş
41
GERÇEK EDEPLİ KİM?

Edepli ve dengeli insanın ibadeti gibi ticareti de düzgündür. Kalbi gibi dili de doğrudur. Niyeti gibi işi de sağlamdır. Gönlü gibi elbisesi de temizdir. Dostluğu gibi düşmanlığı da mertçedir. Edep onun için bir meleke haline gelmiştir. Edep, meleke haline gelirse güzel ahlâk olur.

Meleke, insanın nefes alıp vermesi gibi vücudunun parçası olmuş, ondan hiç ayrılmayan sıfat demektir. Ekseriyetle yalan konuşan bir kimsenin arada bir doğru konuşmasına bakıp, bu güzel ahlâklıdır denmez. Hüküm insanın hayatına hakim olan duruma göre verilir.

Yakınları ile bir gün iyi geçinip, diğer gün yaka paça olan insan dengeli değildir. Bir komşusu ile iyi geçinip diğerine zahmet veren kimseye iyi müslüman denmez. Fakirlik günlerinde herkese merhaba ederken, zengin olunca eski dostlarına selam vermeyen kimse mertlikten mahrumdur.

Edepli insan, iyi-kötü diye insan seçmez, herkese karşı edepli davranır. O, karşısındaki insanın davranış seviyesine göre değil, kendi terbiyesine göre muamele eder. İnsanlar bir yana hayvanlara bile zulüm etmez. Edepli insan başkasından zarar görebilir, fakat başkasına zarar vermez. Birileri onu aldatabilir, fakat o kimseyi aldatamaz.
 

parya

.Nar-ı ATEŞ.
Katılım
28 May 2007
Mesajlar
518
Tepkime puanı
54
Puanları
0
Yaş
41
İNSANOĞLUNUN EN BÜYÜK KAYBI



Bugün erkek-kadın, alim-cahil, köylü-şehirli, hepimizin en fazla muhtaç olduğumuz şey edeptir. Edep, insanı hayvanlardan ayıran en önemli özelliktir.

Edep hiç kimseyi küçültmez. Kimsenin kıymetini düşürmez. Edep fakiri kıymetlendirir, zengini şereflendirir, genci süsler, ihtiyarı sevimli hale getirir. Edep, bir kadınının en kıymetli cevheridir, hiç solmayan süsüdür. Bir kadın, edepten daha güzel bir elbise giymemiştir. Bir erkek, edepten daha güzel bir servet edinmemiştir. Bir baba çocuklarına edep ve güzel ahlâktan daha kıymetli bir miras bırakmamıştır. İnsanla kabre girecek tek servet edeptir. Edebin hediyesi cennettir.

Büyük veli Hucvirî k.s. der ki:

"İnsanın bütün kaybı, her işin esası olan edebi kaybetmesinden kaynaklanmaktadır. Bu, hep böyledir, değişmez. Din ve dünya işlerinin hepsi edeple güzel olur. Edep olmadan hiçbir güzel iş ortaya çıkmaz.

Edep, yerine göre farklı şekillerde olur. Halkın içinde gereken edep, güzel insanlığı ve mertliği muhafaza etmektir. Dindeki edep, Sünnet'e uymaktır. Muhabbetteki edep, saygıyı gözetmektir. Bu üçü birbirine bağlıdır. Akıllı ve mert olmayan kimse, sünnete uyamaz. Sünnete uymayan kimse hürmeti koruyamaz.

Allah'ın zatına ve birliğine şahit olan ariflere hürmet, kalpteki takvadan ileri gelir. Onlara karşı edebi koruyamayan kimsenin terbiye yolunda hiçbir nasibi olmaz." (Keşfu'l-Mahcûb)
 

TevekkuL

...
Katılım
4 Mar 2007
Mesajlar
1,660
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Konum
İs. / Üs.
Web sitesi
mutevekkil.blogcu.com
Arılar ve İnsan

Çıplak bir adam, arıların sokmasından kurtulmak için suya atlarsa...
Arılar suya dalmış adamın başı üstünde dolaşır dururlar.
Başını sudan çıkarınca onu affetmezler, hemen sokarlar.
Su, Allah'ı zikrediş, anıştır.
Arı ise, bulunduğumuz zaman içinde, şu kadının veya şu erkeğin hatırlanmasıdır.
Şehvete kapılmamızın sembolüdür.

Aklını başına al da, Allah'ı anış suyuna dal, nefesini tut.
Sabret de, eski düşüncelerden, eski vesveselerden kurtul.
Ondan sonra da sen, tepeden tırnağa kadar, o sâf, tertemiz suyun tabiatına bürünürsün.
Öyle bir hâle gelirsin ki, o şer arısı, o günah arısı senden çekinir, kaçar.
Ondan sonra, istersen sudan uzaklaş, uzaklaşsan bile iç yüzden yine o suyun huyuna sahipsin.
Hakîkatte o sudan ayrılmamış sayılırsın.
 

kardem

Asistan
Katılım
22 Ağu 2007
Mesajlar
490
Tepkime puanı
22
Puanları
0
O ümit Verici Soluk Kulağimda...

16941.jpg







Her şeye rağmen sevgiye çağırana...


Duvağı açılmamış sözler bulmalıydım sana...

Rüzgâr, şah damarımdan fısıltılar getirdi gönlüme...

Usulca duydu kulağım...

Kalbim, dinledi emredileni...

Bu söz damarlarıma girdi sevilen gülün dikenleri gibi...

Sonrasında beynimde toplandı sivri uçları şaşkın tüm dikenler...

Şimdi söylemeliyim bunu ama söyleyemiyorum...

Tüm kâinat başıma toplanmış ama ölemiyorum...

Gassalımı görüyorum...

Güneşle birlikte ısıtıyor suyumu...

Bağırıyorum gözlerimle...

Görmüyor beni...

Ah bir sesim çıksa...

Söyleyip öleceğim...

Huzurlu bir ses,

kâinatı susturuyor...

Bu, senin sesin... Haydi diyorsun...

Birlikte söyleyip ölelim...

Dilim çözülüyor bir anda ve tek bir ses çıkıyor ikimizden... ...

GEL! ...............
 

hafsa

SABIR DOSTU
Katılım
19 Nis 2007
Mesajlar
3,057
Tepkime puanı
335
Puanları
0
Yaş
42
Konum
KOCAELİ
papatya_sonsuz.jpg



sonsuzdur aşk..


sahili olmayan bir deniz gibi sonsuz…


bir deniz,hiçbir yere yaslanmayan..


bir deniz,hiçbir yerde asılı durmayan..


ama varlığın sırrını taşımaktadır ta baştan beri…



o denize dalmış bütün canlar,


o denizde oturmada bütün varlık..



bir tek damlası umuttur o denizin de,


geriye kalanı hep korku..



Hz.Mevlana
 

TevekkuL

...
Katılım
4 Mar 2007
Mesajlar
1,660
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Konum
İs. / Üs.
Web sitesi
mutevekkil.blogcu.com
Kendini Olgun Sanmaktan Daha Kötü Bir Hastalık Olmaz.
Bu Hastalık İblis Hastalığıdır.

...

  • Kendi noksanını gören kişi, olgunlaşmaya doğru on at çatlatarak koşar.
  • Kendini olgun sana zavallı ise, Celâl sahibi Allah'a doğru, bu zannı yüzünden yükselemez.
  • Ey kendini olgun gören kişi, senin rûhunda kendini olgun sanmaktan daha kötü bir illet olamaz.
  • Senden bu kendini beğenme, kendini olgun görme hastalığı gidinceye kadar gönlünden, gözünden çok kanlar akar.
  • Bu hastalık, İblis hastalığıdır. İblis, benliğe kapılmıştı da; 'Ben Âdem'den daha hayırlıyım' demişti. Aslında bu hastalık, her mahlûkun, her insanın nefsinde vardır.
  • İblis hastalığına tutulmuş kişi, her ne kadar bazen kendini hor ve mütevazi görür, öyle gösterirse de sen dibinde pislik bulunan bir derenin suyunun saf görünüşüne aldanma...
  • Ey alçak gönüllü, tevazu perdesi altında benlik hastalığını gizleyen kişi, birisi denemek kastı ile seni kızdıracak, coşturacak, karıştıracak olursa, içinde pislik bulunan su bulanır da pisliğin rengi meydana çıkar...
...
 

siyahay

Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
90
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Allah’tan edebe muvaffak olmayı dileyelim. Edebi olmayan kimse Allah’ın lütfundan mahrumdur.Edebi olmayan yalnız kendine kötülük etmiş olmaz. Belki bütün dünyayı ateşe vermiş olur.

Mesnevi
 

okur

Doçent
Katılım
6 Ocak 2007
Mesajlar
603
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Şeyh İle Padişah




[FONT=Verdana,arial]
Bir padişah bir şeyhe bir gün:

- "Benden bir şey dile." dedi.

Şeyh cevap verdi.

- "Ey padişah bana bunu söylemekten utanmıyor musun? Hele biraz daha yüksel de öyle konuş. Benim iki kölem var, onlar çok basit kimseler oldukları halde her gün sana hükmederler, emrederler?" dedi.

Padişah bundan dolayı kızdı.

- "Ey Şeyh bu sözün hatalı bir söz, kim bana emredebilir, o dediğin kişiler kimlerdir, söyle!" dedi.

Şeyh gülerek cevap verdi:

- "Sana emreden kölelerimden biri kızgınlık, diğeri şehvettir." dedi.
[/FONT]
 

siyahay

Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
90
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Şeyh İle Padişah




[FONT=Verdana,arial]
Bir padişah bir şeyhe bir gün:

- "Benden bir şey dile." dedi.

Şeyh cevap verdi.

- "Ey padişah bana bunu söylemekten utanmıyor musun? Hele biraz daha yüksel de öyle konuş. Benim iki kölem var, onlar çok basit kimseler oldukları halde her gün sana hükmederler, emrederler?" dedi.

Padişah bundan dolayı kızdı.

- "Ey Şeyh bu sözün hatalı bir söz, kim bana emredebilir, o dediğin kişiler kimlerdir, söyle!" dedi.

Şeyh gülerek cevap verdi:

- "Sana emreden kölelerimden biri kızgınlık, diğeri şehvettir." dedi.
[/FONT]

Buradaki "benim" yerine senin olması gerekmez mi? Şeyh de şehvet olmaz.Hadi olsa şeyh'in şehveti padişah'a nasıl emreder...
 

okur

Doçent
Katılım
6 Ocak 2007
Mesajlar
603
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Buradaki "benim" yerine senin olması gerekmez mi? Şeyh de şehvet olmaz.Hadi olsa şeyh'in şehveti padişah'a nasıl emreder...
Burada edebi bir sanata başvuruyor,şeyh efendi."Ben şehvet ve gazaba hükmediyorum.Sen onlara boyun eğiyorsun" dese anlatmak istediğini anlatamamış olurdu.Mesala ne soba yanar ne de güneş batar.Ama biz "soba yandı","güneş battı" deriz.Burada da bir mecaza başvurarak asıl hükmedilmesi gereken şeyler ortaya konmuş!
 

okur

Doçent
Katılım
6 Ocak 2007
Mesajlar
603
Tepkime puanı
13
Puanları
0
ŞEYTAN ADEM'E NEDEN SECDE ETMEDİ ?
Hak’kın yaptıklarını da gör, bizim yaptıklarımızı da. Her ikisini de gör ve bizim yaptığımız işler olduğunu bil, zaten bu meydanda. Ortada halkın yaptığı işler yoksa, her şeyi Hak yapıyorsa, şu halde kimseye “bunu niye böyle yaptın” deme!
Allah’nın yaratması, bizim yaptığımız işleri meydana getirmektedir. Bizim işlerimiz Allah işinin eseridir.
Söz söyleyen kimse, ya harfleri görür, yahut manayı. Bir anda her ikisini birden nasıl görebilir? İnsan konuşurken manayı düşünür, onu kastederse harflerden gafildir. Hiçbir göz bir anda hem önünü hem ardını göremez. Şunu iyice bil! Önünü gördüğün zaman ardını nasıl görebilirsin?
Madem ki can, harfi manayı bir anda kavrayamıyor, nasıl olur da hem işi yapar, hem o iş yapma kudretini yaratır? Ey oğul! Allah, her şeye muhittir. Bir işi yapması, o anda diğer bir işi yapmasına mani olamaz.
Şeytan, “Bima ağveyteni” dedi; o alçak ifrit, kendi fi’lini gizledi.
Adem ise “Zalemna enfüsena” dedi; bizim gibi Hak’kın fiilinden gafil değildir.
Günah ettiği halde edebe riayet ederek Allah’ya isnad etmedi. Allah’nın halk ettiğini gizledi. O suçu kendine atfettiğinden ihsana nail oldu.
Adem, tövbe ettikten sonra Allah, “Ey Adem! O suçu, o mihnetleri, sen de ben yaratmadım mı?” O benim taktirim benim kazam değil miydi; özür getirirken niye onu gizledin?” dedi.
Adem “Korktum, edebi terk etmedim” deyince Allah, “İşte ben de onun için seni kayırdım” dedi.
Hürmet eden hürmet görür. Şeker getiren badem şekeri yer. Temiz şeyler temizler içindir; sevgiliyi hoş tut, hoşluk gör; incit, incin!
Ey gönül! Cebirle ihtiyarı birbirinden ayırt etmek için bir misal getir ki ikisini de anlayasın:
Titreme illetinden dolayı titreyen bir el, bir de senin titrettiğin el... her iki hareketi de bil ki Allah yaratmıştır; fakat bu hareketi onunla mukayeseye imkan yoktur. İhtiyarınla el oynatmadan pişman olabilirsin; fakat titreme illetine müptela bir adamın pişman olduğunu ne vakit gördün?
Anlayışı kıt biriside şu cebir ve ihtiyar meselesine yol bulsun, bu işi anlasın diye söylediğimiz bu söz, akli bir söz, akli bir bahistir. Fakat zaten bu hilekar akıl, akıl değildir ki.
Akli bahis, inci ve mercan bile olsa can bahsi, başka bir bahistir. Can bahsi başka bir makamdır, can şarabının başka bir kıvamı vardır. Akıl bahisleri hüküm sürdüğü sırada Ömer’le Ebülhakem sırdaştı. Fakat Ömer, akıl aleminden can alemine gelince can bahsinde Ebülhakem, Ebucehil oldu. Ebucehil, cana nispetle esasen cahil olmakla beraber his ve akıl bakımından kamildi.
Akıl ve bahsi, bil ki eser, yahut sebeptir (onunla müessir ve müsebbip anlaşılır). Can bahsi ise büsbütün şaşılacak bir şeydir.
Ey nur isteyen! Can ziyası parladı; lazım, mülzem, nafi, muktazi kalmadı. Bir gören kişinin. Nuru doğmuş parlamaktayken sopa gibi bir delilden vazgeçeceği meydandadır.

Yine hikayeye geldik; zaten ne zaman hikayeden ayrıldık ki?

Cehil bahsine gelirsek o Allah’nın zindanıdır; ilim bahsine gelirsek onun bağı ve sayvanı. Uyarsak onun sarhoşlarıyız; uyanık olursak onun hikayesinden bahsetmekteyiz. Ağlarsak rızıklarla dolu bulutuyuz; gülersek şimşek!
Kızar, savaşırsak bu, kahrının aksidir, barışır, özür serdedersek muhabbetinin aksidir.
Bu dolaşık ve karmakarışık alemde biz kimiz? Elif gibiyiz. Elif’inse esasen, hiç ama hiçbir şeyi yoktur!
 
Üst