Mehdi Bediüzzaman'mıdır?

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
İman hadislere dayanarak belirlenmiyor..Bu yüzden peygamber hayatta iken sözlerini yazdırmadı
Böyle abuk subuk sözler benim sözüm diyerek kur'ana karışmasın
İman kur'ana teslim olmakla inşaa edilir.
Ve elbette peygambere şahit olanlar onun sözlerine itibar etmişlerdiri,çünkü o keyfinden konuşmaz.O konuştu mu hak ile konuşur
Ancak hadislerle insanın imanı belirlenmez.
Peygamberin her sözüne itibar ederiz iman ederiz..amenna ama peygamberin sahih hadisleri ile sahih olmayan zayıf veya uydrma hadisleri yan yana toplasan hangisi daha çok gelir biliyormusun
Uydurma ve sahih olmayan hadisler..
Ciltler dolusu uydurma hadisler diye kitap yazanlar var..
Bu yüzden falan hadise inanmadı dinden çıktı diyerek bir fıkıh tesbitine ben şahit olmadım
Kişiyi imani meseleler dinden çıkarır
Kur'an ayetini beyenmeme inkar etme yoktur demek.
Bu ise zaten kur'ana inanma iman şartını ortadan kaldırdığı için insanı dinden çıkarır

Mehdi (a.s) ya da İsa (a.s)'ın nüzulüne dair hadislere uydurma diyen bir muhaddis gösterin de söylediklerinize hak verelim ki gösteremezsiniz de çünkü bu hadislerin derecesinin tevatür olduğu konusunda ümmetin icma'ı vardır. Biraz usûle dair bilgi sahibi olsanız bu tür cahilane laflar etmezsiniz. Ebubekir Hoca'yı takip edin...
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
Kuran ayetlerinin Allah kelâmı olduğuna nasıl yemin edilirse, mütevatir hadislerin de Rasulullah'ın (sas) sözü olduğuna yemin edilir; fakat lafzen mütevatir hadislerin sayısı çok azdır. Mütevatir hadisler genelde mânen mütevatirdir.

Buyurun o zaman Mehdi ile ilgili rivayertlerin peygamberimizin sözü olduğuna yemin edin.
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com



Ya hacı siz iyica kafayı yediniz..Haytemi bir fatva vermiş..Ben de farklı fetva veren önemli isimler biliyorum.Ne yapacağız şimdi fetvaları mı vuruşturacağız.İntihar eylemleri için de bir sürü fetva veren var tam tersi fetva verenler de var..Bırak şimdi bu fetva işlerini..Mehdi meselesini DİNİN İmanın bir hükmü haline nasıl getirdiniz bana ondan bahsedin


İmana 7.şartı mı ekleyelim şimdi?


Şiiler içindir bu mehdi bahsi onlar 12 imamam da iman ederler imanın bir şartı sayarlar..


Neyse ee sırada ne var kişi mehdi gelmeyecek dese dinden mi çıkmış oluyor şimdi?


Yani Allah'a inanmış meleklerine inanmış peygamberine kitabına inanmış ahirete hesaba inanmış ibadeti namazı yeride ama mehdi meselesinde farklı düşünüyor diye BOYNUNU VURACAĞIZ öyle mi


DE GET İŞİNE..




Bak işte kendi kendinle çelişiyorsun. Kişi hem peygambere inanacak, hem de onun söylediği kesin olan bir sözü inkar edince iman dairesinden çıkmayacak?!!! Böyle bir durumda hükmü ulemâmız beyan etmiştir. Laf salatası yapmanın anlamı yok...
 

Gülzar-ı İrfan

..............
Katılım
24 Eki 2006
Mesajlar
6,736
Tepkime puanı
436
Puanları
0
Mutlu olacaksan edelim : ) Yemin ederim mütevâtir hadisler Rasulullah'ın sözleridir....

AUGUSTE/ne demekse/mutlu olacaksa bizde yemin edelim kardeş....
Ha bu kadar hadise,ulemaya inanmayıp iş bizim yemine kaldıysa da vay halimize....:)
Mütevatir hadislerden ve güvendiğimiz alimlerden duyduğumuz üzere MEHDİ'nin geleceği ile ilgili rivayetler doğrudur...


ALLAHA EMANET OLUN
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
AUGUSTE/ne demekse/mutlu olacaksa bizde yemin edelim kardeş....
Ha bu kadar hadise,ulemaya inanmayıp iş bizim yemine kaldıysa da vay halimize....:)
Mütevatir hadislerden ve güvendiğimiz alimlerden duyduğumuz üzere MEHDİ kıyamete yakın çıkacaktır...


ALLAHA EMANET OLUN

Arkadaşın sorunu tam olarak nedir bilemiyorum. Hadis diye nakledilen sözlerin harfi harfine Rasulullah'ın mübarek dilinden dökülüp dökülmediğinden mi şüphe ediyor acaba tam olarak bilemiyorum. Bunu da önceki mesajlarda açıkladık. Lafzen mütevatir hadislerin sayısı çok azdır. Mütevatir hadislerin büyük bir bölümünü mânen mütevatir olanlar oluşturmaktadır.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
quote_icon.png
manifesto Nickli Üyeden Alıntı
İman hadislere dayanarak belirlenmiyor..Bu yüzden peygamber hayatta iken sözlerini yazdırmadı



Hadis yazma işinin Rasulullahtan sonra başladı iddiası(yalanı) müştesriklerin çömezlerinin halusinasyonudur! Konuyla ilgili başlangıç sayılan kitabları okuyan kişi bile böyle gülünç sözler söylemez.Ne günlere kaldık!!!

Biz gene sitenin müdavimlerini nazara alarak bir kaynak verelim:Suriyeli muhterem, merhum alim, Mustafa Sibai rahimehullahın türkçeye '' İslam Hukukunda Sünnetin Yeri'' diye çevrilen muhteşem, muhallid eserini tavsiye ederim.
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
İman hadislere dayanarak belirlenmiyor..Bu yüzden peygamber hayatta iken sözlerini yazdırmadı

Hz Peygamber'in hayattayken hadislerini yazdırmadığı hurafesini nereden uydurdunuz acaba? Rasulullah'ın (sav) hayatta iken bazı sahabelere bu konuda ruhsat verdiğini biliyoruz. İnsanları yanlış bilgilendirerek büyük vebâl yükleniyorsunuz...

İmanın 6 esastan oluştuğunu ve yalnızca bunları inkar etmenin insanı kafir edeceğini düşünüyorsanız öğrenmeniz gereken çok şey var demektir. İnsan ağzından çıkan bir sözle dahi (elfaz-ı küfür) kafir olabilir.
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
Hz Peygamber'in hayattayken hadislerini yazdırmadığı hurafesini nereden uydurdunuz acaba? Rasulullah'ın (sav) hayatta iken bazı sahabelere bu konuda ruhsat verdiğini biliyoruz. İnsanları yanlış bilgilendirerek büyük vebâl yükleniyorsunuz...

İmanın 6 esastan oluştuğunu ve yalnızca bunları inkar etmenin insanı kafir edeceğini düşünüyorsanız öğrenmeniz gereken çok şey var demektir. İnsan ağzından çıkan bir sözle dahi (elfaz-ı küfür) kafir olabilir.

Peygamberimiz zamanında hadisler yazıldıysa nerde onlar?
Kim yazmış?
Hz.Ömerin yaktırdıkları nedir?
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Hadis yazma işinin Rasulullahtan sonra başladı iddiası(yalanı) müştesriklerin çömezlerinin halusinasyonudur! Konuyla ilgili başlangıç sayılan kitabları okuyan kişi bile böyle gülünç sözler söylemez.Ne günlere kaldık!!!

Hacı peygamberimiz döneminde yazılmş bir hadis söyle bana??
Sahabeden hangisi hadis yazmış??
Üfürmeyin yok yere..
Burada konuyu çarpıtmayın..DİN ve islam için hadisler önemli bir kaynaktır.dini anlama konusunda yardımcıdır.Ancak mehdiye inanmadın,resim yapmanın islamda olmadığına inanmadın sen dineden çıktın senin boynunu vurmak gerek falan gibi şeylerle insanların karşısına çıkmayın.Komik duruma düşersiniz..Hadisler tabii'in döneminde yazılmaya başlanmıştır.
bak orada hz.ömer'in yaktıklarından bahsedilmiş..hadise-i meşhuredir o biraz siyer okumanız yeterli
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Hacı peygamberimiz döneminde yazılmş bir hadis söyle bana??
Sahabeden hangisi hadis yazmış??
Üfürmeyin yok yere..
Burada konuyu çarpıtmayın..DİN ve islam için hadisler önemli bir kaynaktır.dini anlama konusunda yardımcıdır.Ancak mehdiye inanmadın,resim yapmanın islamda olmadığına inanmadın sen dineden çıktın senin boynunu vurmak gerek falan gibi şeylerle insanların karşısına çıkmayın.Komik duruma düşersiniz..Hadisler tabii'in döneminde yazılmaya başlanmıştır.
bak orada hz.ömer'in yaktıklarından bahsedilmiş..hadise-i meşhuredir o biraz siyer okumanız yeterli

Yazacaklarımız aynı zamanda Auguste Dupin denen zâta da cevap olsun...

Siyer okumamızı tavsiye etmişsiniz, biz de Fethullah Gülen'in 3 ciltlik "Sonsuz Nur" isimli eserine başvurduk...

Bir adam, Huzûr-u Risâlet penâhî’ye gelerek: “Yâ Rasûlallah, ağzınızdan çok şey duyuyoruz; ama bunları anında ezberleyemiyoruz. Bu hayâtî şeyler, çok defa kaçıp gidiyor” diyerek hıfzından şikâyette bulundu. Bunun üzerine Efendimiz (sav), ona: “Sağ elinden yardım iste” yani yazarak, hıfzına yardımcı ol buyurdular.

Râfi’ İbn Hadic, Efendimiz’e (sav): “Yâ Rasûlallah, sizden çok şey işitiyoruz, yazalım mı?” diye sordu. Allah Rasûlü de ona şu cevabı verdiler: “Yazın, hiç mahzuru yok.”

Bunlardan ayrı olarak İmam Dârimî ve İbn Hacer’in, kitaplarında, Efendimiz’in (sav) kısas, diyet ve şerâia dair yazdırdığı bazı hükümleri, Yemen’de Amr İbn Hazm’a gönderdiğini ve ayrıca Vâil b. Hucr’e ahdnâme yazdığını okuyoruz.

Yine, İmam Dârimî, kitabının mukaddimesinde zikrettiği üzere, Efendimiz (sav): “İlmi yazarak, kaydedin” buyurmuşlardır.

Yine, sahih hadîs kaynaklarının, Ebû Hureyre’den (ra) rivâyetine göre, Mekke’nin fethinde Efendimiz (sav), bir münâsebetle hutbe îrâd buyururken, Yemenli Ebû Şâh isimli bir zat ayağa kalkarak: “Yâ Rasûlallah bunları benim için yazınız” der, Efendimiz (sav) de: “Ebû Şâh için yazınız” buyururlar.

Abdullah İbn Amr b. el-Âs’dan başka Efendimiz’in hadîslerinden hiç olmazsa bazılarını yazan başka sahâbîler de vardı. Meselâ, Seyyidinâ Hz. Ali (ra), içinde yaraların diyeti, Medine’nin hürmeti, kâfir karşısında mü’minin öldürülmeyeceği ve daha başka hususlarla alâkalı hükümler bulunan bir sahifeyi kılıcının bir yanında asılı taşırdı. Şîası: “Sende Rasûlullah’ın bizzat sana tevdi ettiği, husûsî bir şey var mı?” diye sorduğunda: “Hayır, umuma ait emirlerden bir kısmı var” demiş ve yukarıda zikrettiğimiz şekilde, nelerin bulunduğunu söylemişti.169 Yine, Hz. Ömer’in kılıcının bir yanında, içinde savâim, yani kırda yayılan hayvanların zekâtıyla ilgili hükümler bulunan bir sahife vardı170. Aynı şekilde, İbn Sa’d’ın Tabakat’ında kaydedildiğine göre, İbn Abbas, vefatında geriye bir deve yükü kitap bırakmıştı ki, bunlar umumiyetle Allah Rasûlü’nden ve ashâb-ı kirâmdan duyduğu şeyleri ihtiva ediyordu171. İbn Hişâm’ın naklettiğine göre, Efendimiz (sav) Medine’ye teşriflerinde Yahudilerle bir anlaşma akdetmiş ve bazılarınca hukuk açısından İslâm’ın ilk anayasası kabul edilen bu anlaşma kayda da geçmişti. Bu anlaşma: “Bu Kureyş’ten mü’minler ve Müslümanlarla -ihtimal, mü’minlerin içinde henüz imanı içlerine tam sindiremeyenler ve münâfıklar da bulunduğundan, ayrıca ‘Müslümanlar’ lafzı da kullanılmıştı- ehl-i Yesrib ve onlara tabî olanlar, katılanlar ve onlarla beraber mücâhede edenler arasında kavl-i fasl olarak Rasûlullah Hz. Muhammed’in (sav) kitabıdır” diye başlıyordu.
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
sağ gösterip sol vuracaktın kardeş..

hem de belden aşağı böyle vurulur mu..?? o vuruş başkasına ait.. birde sırttan kalleşce vurmak var.. veya bıçaklamak..

Bu işin üstadları size kardeşce uyarıyor ama anlamıyorsunuz galiba..

Yazdıklarınızı anlamadım. Zaten sorumun muhatabı da siz değildiniz...
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Fethullah Gülenin Hazreti İsa ve Mehdi konusunda görüşleri , Yeni Ümit dergisinde 2007 tarihinde yer almıştır.Hocanın bu görüşlerini ve tenkidini birlikte

takip edelim, umarım yararlı olur....

NUZUL-İ İSA (a.s), KELAM ALİMLERİ, HADİSLER 1 (Ebubekir Sifil)



Yeni Ümit dergisi, Ocak-Şubat-Mart 2007 sayısında nuzul-i İsa (a.s) üzerine Fethullah Gülen hocaefendi ile yapılan bir
söyleşiye yer vermiş. Hocaefendi kendine özgü üslubuyla meseleyi gayet güzel çerçevelemiş.



Ancak bir yerden sonra, Hz. İsa (a.s)'ın nüzulüyle ilgili hadislerin epistemolojik kıymeti, Akaid imamlarının konuya bakışı ve nüzulün keyfiyeti hakkında söyledikleri, daha önce yaptığı izahatı adeta nakzeder mahiyette.



Mesela söyleşinin başlarında nuzul-i İsa (a.s) ile ilgili hadislerin durumu hakkında şunları söylüyor:


"Meselenin dinî temellerine gelince; Hazreti Mesîh'in âhir zamanda tekrar dünyaya döneceğini ve bu nüzûl keyfiyetini bildiren yaklaşık yüz kadar hadis-i şerif vardır. Bu hadislerden en az kırk kadarı, hadis kriterleri açısından sahih sayılır, yani erbabınca itimat edilen hadislerdir. Yirmi kadarı da hasen kabul edilmektedir, yani, ondan bir derece düşük de olsa sıhhatine güven duyulan hadislerdir. Yirmi-otuz tane de zayıf hadis vardır."



Ne ki, söyleşinin ilerleyen satırlarında bu tavırda bir değişiklik göze çarpıyor:



"Mesîh ve Mehdî ile alakalı hadis-i şerifler ve ümmetin kabulü esas alınınca nüzûl-ü İsa'ya ve zuhur-u Mehdî'ye inanmak Efendimiz'e îtimadın ve güvenin ifadesidir denilebilir. Fakat bu mevzu Maturidî ve Eş'arî gibi Ehl-i Sünnet imamlarının eserlerinde işlenmemiş ve ele alınmamıştır. Ayrıca fer'î bir konu olduğundan ve âhad habere dayandığından dolayı bunu inkâr küfre sebep olmadığı için ilk dönem akaid kitaplarına da yansımamıştır."



Söz konusu söyleşi, herkul.org'ta da mevcut. Orada şu ziyade yer alıyor:



"Evet, bu mevzu mü'minlerin "âmentü" erkânına inandıkları gibi inanmaları gerekli olan meselelerden değildir. Âmentü'de ifade ettiğimiz altı iman esası; Allah'a, Meleklerine, (bütün) kitaplarına, (bütün) peygamberlerine, ahiret gününe (ve ahiret ahvaline) ve kaza-kadere (hayır ve şerrin Allah'dan, O'nun yaratması ve takdiri ile olduğuna) kesin olarak inanmaktır.

İmanın rükünleri kabul ettiğimiz bu altı esas arasında hurûc-u Mehdî ve nüzûl-ü Mesîh yoktur. Eğer bunlar erkân-ı imaniye ölçüsünde mutlaka inanılması gereken, inanmayanı küfre götüren meseleler türünden olsaydı, bunları da Sahib-i Şeriat erkân-ı imaniye arasında sayardı. Erkân-ı imaniye'nin sayıldığı hadis-i şeriflerde Mehdî ya da Mesîh'in zikri yoktur. Yine olsaydı, ehl-i sünnet imamları bunlara da erkân-ı imaniye arasında yer verirlerdi.

Fakat, az önce de dediğim gibi ne Maturîdî ne Eş'arî ne de bir başka ehl-i sünnet imamı Mehdî ve Mesîh'e imanı erkân-ı imaniyeden biri olarak saymamışlardır…"
(Bkz. http://www.herkul.org/kiriktesti/index.php?view=article&article_id=101)



Acaba "Ehl-i sünnet imamlarının Mehdi ve Mesih meselesine erkân-ı imaniye arasında yer vermediklerini ve konunun Maturidî, Eş'arî gibi Ehl-i Sünnet imamlarının eserlerinde işlenmemiş olduğunu" söylemek ne kadar doğrudur ve Hocaefendi –gerek herkul.org'da, gerekse tr.fgulen.com'da görüleceği gibi– sıklıkla tekrar ettiği bu hususu bizzat tahkik ederek mi böyle kesin konuşmuştur?



Sanmıyorum. Zira eğer böyleyse burada ciddi bir araştırma eksikliği söz konusudur. Nuzul-i İsa (a.s) meselesinin hem Ehl-i Sünnet imamları tarafından "erkân-ı imaniye" cümlesinden olarak görüldüğünü, hem de gerek İmam el-Mâturîdî'nin, gerekse İmam el-Eş'arî'nin ve onlardan sonraki Ehl-i Sünnet Kelam alimlerinin eserlerinde yer aldığını biliyoruz.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
2
Ehl-i Sünnet'in iki imamı el-Mâturîdî ve el-Eş'arî'nin, nüzul-i İsa (a.s) meselesini erkân-ı imaniye arasında gördüğü ve bu sebeple bu meseleye eserlerinde yer verdiği, keza daha sonraki ulemanın tavrının da farklı olmadığı, onların eserlerine müracaatla kolayca tesbit edilecek bir husustur.


Sözü fazla uzatmadan İmam el-Mâturîdî'nin tavrına bakalım. Yakın zamana kadar elimizde sadece Kitâbu't-Tevhîd'i bulunduğu ve orada da herhangi bir tasrihat yer almadığı için İmam el-Mâturîdî'nin bu mesele hakkındaki tavrının olumsuz olduğu şeklinde bir kanaatin yerleşmiş bulunduğu görülüyor. Ancak bu kanaat yanlıştır.

Zira İmam el-Mâturîdî'nin, nüzul-i İsa (a.s) meselesine, neşri devam eden Te'vîlâtu'l-Kur'ân'ın birçok yerinde değindiği ve hatta zaman zaman ilgili rivayetlerden bir kısmını da zikrettiği görülmektedir.[1] Daha önceki bir yazıda[2] bu nokta hakkında bir miktar detay verdiğim için burada onları tekrara lüzum görmüyorum.

O yazıyı kaleme aldığım sırada ilgili cilt neşredilmediği için İmam el-Mâturîdî'nin 43/ez-Zuhruf, 61 ayeti hakkındaki tefsirine muttali olamamıştım. Daha sonra yazma nüshadan konuyu tetkik imkânı hasıl oldu. (Katkı sağlayan kardeşime teşekkür ederim.) Özeti şöyle:


İmam el-Mâturîdî, "O, kıyamet için bir bilgidir" mealindeki 43/ez-Zuhruf, 61. ayetinin tefsiri esnasında şunları söyler: "… Bu ayetin tefsirinde ihtilaf edilmiştir. İhtilaf edenlerden bir kısmı, "Burada kastedilen İsa aleyhisselamdır. Onun gökten inmesi kıyamet için bir bilgi ve alamet olacaktır" demiştir.

Buna göre bu ayet, daha önce geçen, "Biz onu İsrailoğulları için bir örnek kıldık" (43/ez-Zuhruf, 59) ayetiyle bağlantılı olur. Böylelikle sanki şöyle buyurulmuş olmaktadır: Biz onu örnek, yani ayet ve ibret kıldık. Ve biz onu kıyamet için de bir bilgi kıldık" (…)


"Ve bana uyun; doğru yol budur" cümlesi üzerinde dururken de şöyle der: "… Eğer "O kıyamet için bir bilgidir" cümlesinden kasıt İsa aleyhisselam ise sanki şöyle buyurulmuş olmaktadır: "O (İsa) kıyamet için bir bilgi ve alamettir. Binaenaleyh o huruç etmeden ve (gökten) inmeden önce bana ittiba edin."[3]
İmam el-Eş'arî'nin konu hakkındaki tavrına gelince, yine daha önceki bir yazıda da naklettiğim gibi[4] o, üzerinde Selef'in icma ettiğini belirttiği itikadî meselelerin 42.si meyanında şöyle der: "Aynı şekilde Deccal, İsa b. Meryem'in nüzulü ve Deccal'i öldürmesi konusunda rivayet edilen haberlere (iman konusunda da icma etmişlerdir.)"[5]


Yine o, "Ashâbu'l-Hadîs ve Ehlu's-Sünne"nin itikat umdelerini sayarken, "Müslümanlar'ın devlet başkanlarının salahı için dua etmeyi, onlara silahla karşı çıkmamayı, fitne dönemlerinde mukatele etmemeyi benimser, Deccal'in çıkacağını ve İsa b. Meryem'in onu öldüreceğini tasdik ederler"[6] dedikten ve daha birçok madde zikrettikten sonra sözlerini şöyle bağlar: "Bütün bunlar, onların (Ashâbu'l-Hadîs ve Ehlu's-Sünne'nin) emir ve amel ettiği, benimsediği hususlardır. Onların, zikrettiğimiz bütün bu itikat ilkelerine biz de inanır ve onları benimseriz…"[7]

Şu halde nuzul-i İsa (a.s) meselesi hakkında, "bu mevzu Maturidî ve Eş'arî gibi Ehl-i Sünnet imamlarının eserlerinde işlenmemiş ve ele alınmamıştır" ifadesinin isabetli olmadığını, gerçeği yansıtmadığını söylemek durumundayız.
Devam edecek.

[1] Bkz. Te'vîlât, II, 308, 14, 6, 7; IV, 103-5.
[2] http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=478
[3] Te'vîlâtu'l-Kur'ân, Nuruosmaniye ktp., no: 123; vr. 651a.
[4] http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=470
[5] İmam el-Eş'arî, Risâle ilâ Ehli's-Seğr, 291.
[6] İmam el-Eş'arî, Makâlâtu'l-İslâmiyyîn, 295.
[7] A.g.e., 297.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
3
İmam el-Mâturîdî'nin, nüzul-i İsa (a.s) meselesine Te'vîlâtu'l-Kur'ân'ın muhtelif ciltlerinde muhtelif vesilelerle yer verdiğini gösteren örneklerden bir kısmını daha önceki yazılarda görmüştük. Bugün konuya buradan devam edelim:

İmam el-Mâturîdî, 3/Âl-i İmrân, 49 ayetini tefsir ederken şöyle der: "Hz. İsa (a.s)'ın hayatı baştan sona mucizeyle donatılmıştır. Zira O, diğer insanlardan farklı biçimde babasız olarak dünyaya gelmiş, beşikteyken konuşmuş, (…), başka birisi O'na benzetilmiş ve bu suretle öldürülmüş, O ise göğe kaldırılmıştır.

Bütün bunlar mucizedir…"[1] Aynı surenin 54. ayetinin tefsiri esnasında şunları söyler: "Tuzak kurdular: Yani İsa (a.s)'ı yalanladılar ve öldürmeye azmettiler. Allah da, İsa (a.s)'ı ref etmek ve içlerinden birisini O'na benzeterek öldürmelerini sağlamak suretiyle mukabil tuzak kurdu.."[2]

Yine aynı surenin 55. ayetinde geçen "Seni vefat ettireceğim" ifadesinin tefsiri sadedinde şunları söyler: "İkinci ihtimal, Hz. İsa (a.s)'ın, ruhu (ve bedeniyle) birlikte düşmanlarının arasından alınması ve şeref bulduğu bir mevkiye kaldırılmasıdır…" Burada Hz. İsa (a.s)'ın hayatının bütün safhalarının mucize olduğu şeklindeki tesbitini tekrarlar.

Arkasından, "Seni küfredenlerden temizleyeceğim" cümlesi üzerinde dururken, Hz. İsa (a.s)'ın, rivayetlerde geldiği üzere gökten ineceğini ve kendisine tabi olanlarla birlikte kâfirlerle savaşacağını anlatmaya ihtimalli olduğunu vurgular.[3]


"Hani kâfirler seni tutup bağlamak, öldürmek ya da sürmek amacıyla aleyhinde tuzak kuruyordu. Onlar tuzak kurarken Allah da karşılığını kuruyordu. Öyle ya, Allah tuzakların hayırlısını kurar" (8/el-Enfâl, 30) ayeti üzerinde dururken dikkatimizi ilginç bir noktaya çeker. Buradaki " Onlar tuzak kurarken Allah da karşılığını kuruyordu" cümlesi, Allah Teala'nın, onların maksatlarına ulaşmasının önüne engeller koyduğunu ve yapmak istediklerini yapmalarına fırsat vermediğini anlatmaktadır. Efendimiz (s.a.v)'in, bir şekilde, ama onların üzerinde fikir yürüttüğü üç şık –tutup alıkoymak, öldürmek veya tebliğ görevini yapamayacağı bir yere sürmek– dışında bir şekilde onların elinden kurtulması, Allah Teala'nın "mukabil tuzağı" olarak ifade buyurulmaktadır.

İşte Hz. İsa (a.s)'ın durumu da böyle olmuştur. Dikkat edilecek olursa, O'nun Yahudiler'in elinden kurtarıldığını anlatan –yukarıda zikri geçen– 3/Âl-i İmrân, 54-5 ayetlerinde de tuzak ve mukabil tuzak" metaforu yer almaktadır. Öyleyse Hz. İsa (a.s)'ın da Yahudiler'in elinden, onların yapmak istedikleri dışında bir şekilde kurtarılmış olması gerekir.[4] Keza, "De ki: "Hak geldi, batıl zevale erdi. Zaten batıl yıkılmaya mahkûmdur"[5] ayetinin tefsiri esnasında şunları söyler: "Hz. Peygamber (s.a.v)'in bi'setinden önce insanlar şaşkınlık ve tahayyür içindeydiler. Çünkü İsa (a.s)'ın yerden göğe kaldırıldıktan sonra Allah'ın yolunu ve dinini kaybetmişlerdi…"[6]

Bunlar, yer tutmaması için zikretmediğim –Te'vîlât'ın incelenmesiyle kolayca tesbit edilebilecek– daha başka pasajlar ve daha önceki iktibasların, İmam el-Mâturîdînin de tıpkı İmam el-Eş'arî gibi nüzul-i İsa (a.s) meselesinde herhangi bir spekülasyona izin vermeyecek netlikte olduğunu ortaya koyduğu açıktır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Te'vîlâtu'l-Kur'ân, II, 307-8.
[2] Te'vîlâtu'l-Kur'ân, II, 314.
[3] Te'vîlâtu'l-Kur'ân, II, 316-7.
[4] Te'vîlâtu'l-Kur'ân, VI, 202-3.
[5] 17/el-İsrâ, 81.
[6] Te'vîlâtu'l-Kur'ân, VIII, 342.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
4


Nüzul-i İsa (a.s) meselesinde Ehl-i Sünnet Kelam alimlerinin tutumuna gelince;


İmam Ebû Hanîfe, el-Fıkhu'l-Ekber'de şöyle der: "Mi'raç haberi haktır. Onu reddeden, sapkın ve bid'atçidir. Deccal'ın hurucu, Ye'cüc-Me'cüc, güneşin batıdan doğması, Hz. İsa '(a.s)'ın gökten inmesi ve kıyamet gününün sair alametleri, sahih haberlerde varit olduğu üzere haktır, gerçekleşecektir."[1]
İmam et-Tahâvî, Hanefî mezhebinin üç imamının itikadî çizgisini zikrettiği el-Akîdetu't-Tahâviyye'de şöyle der: "Kıyamet alametlerine inanırız. Deccal'ın hurucu, Hz. İsa (a.s)'ın gökten inmesi… bu alametlerdendir."[2]


Daha önceki bir yazıda, daha sonraki Kelam alimlerinin konuyla ilgili görüşlerine kısmen değinmiş ve el-Pezdevî ile et-Teftâzânî’nin ifadelerini aktarmıştım.[3] Orada da açıkça görüleceği gibi et-Teftâzânî’nin bahse konu ifadeleri en-Nesefî’nin, "Hz. Peygamber (s.a.v)'in kıyamet alametlerinden olarak haber verdiği Deccal, Dabbetü'l-arz ve Ye'cüc-Me'cüc'ün çıkışı, İsa (a.s)'ın gökten inişi, güneşin batıdan doğması haktır" şeklindeki ifadeleri üzerine söylendiği için, en-Nesefî’nin de bu meselede farklı düşünmediğinin açık olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yoktur.


Yine et-Teftâzânî'nin, Şerhu'l-Makâsıd'daki ifadeleri, gerek nüzul-i İsa (a.s), gerekse zuhur-i Mehdi (a.s) meselesinde gayet sarihtir.[4] Şöyle der: "İmamet meselesine eklenecek hususlar arasında Mehdi'nin hurucu ve İsa (a.s)'ın nüzulü de vardır ki, bu ikisi kıyamet alametlerindendir. Bu babda ahad da olsa sahih haberler varit olmuştur. Deccal'ın çıkışı ile ilgili hadislerin durumu manen mütevatire benzemektedir…"


Bu ifadelerin ardından, zikrettiği hususlarla ilgili rivayetlere yer veren et-Teftâzânî'nin, Hz. İsa ve Mehdi (ikisine de selam olsun) hadislerini "ahad" olarak nitelendirmekle birlikte Deccal rivayetlerinin manevi tevatür seviyesinde bulunduğunu vurgulaması anlamlıdır. Zira Gerek Hz. İsa'nın nüzulünden, gerekse Mehdi'nin zuhurundan bahseden rivayetlerin büyük çoğunluğunda Deccal bahsi de yer almaktadır. (Konuyla ilgili rivayetlerin ahad olup olmadığını bir sonraki yazıda ele alacağım.)


Öte yandan onun mezkûr rivayetleri "ahad" olarak nitelendirmesi –Allahu a'lem– ilgili rivayetlerin tamamına vakıf olamamasının sonucudur. Zira İmam Ebû Hanîfe'den itibaren hemen bütün Akaid kitaplarına girmiş ve Ehl-i Sünnet ulema tarafından ittifakla nakledilegelmiş olan bu inancın mutlak olarak ahad haberler üzerine ibtina ettiğini düşünmek isabetli değildir.


İbnu'l-Hümâm'ın konuyla ilgili ifadesi de şöyle:; "Deccal'ın hurucu, İsa b. Meryem (a.s)'ın gökten inmesi, Ye'cüc-Me'cüc'ün ve Dabbe'nin hurucu… gibi kıyamet alametleri haktır; bu hususlarda sarih ve sahih nasslar varittir."[5]

ed-Devvânî, el-Akâidu'l-Adudiyye şerhinde Efendimiz (s.a.v)'den sonra peygamber (Nebi) gelmeyeceği konusunu işlerken şöyle der: "İsa (a.s)'ın nüzulü ve Efendimiz (s.a.v)'in şeraitine tabi olmasına gelince, bu da Efendimiz (s.a.v)'in "Hâtemu'n-Nebiyyîn" olduğunu tekit eden hususlardandır."[6]


[1] el-Fıkhu'l-Ekber, 64; Ali el-Karî şerhiyle birlikte, 322 vd.


[2] el-Akîdetu't-Tahâviyye, Abdülganî el-Meydânî şerhiyle birlikte, 140.
[3] 10 Nisan 2006; http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=472
[4] Şerhu'l-Makâsıd, V, 312 vd.
[5] el-Müsâyere, 351.
[6] el-Gelenbevî haşiyesiyle birlikte, II, 279.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
5
Nüzul-i İsa (a.s) meselesinde Ehli Sünnet Kelam alimlerinin tutumunun ne olduğu sorusunun cevabının alabildiğine net olduğu, yapılan iktibaslarla sanırım anlaşılmıştır. Bu noktada Ehl-i Sünnet Kelamı adına söylenmiş ne varsa bir bir sayıp dökmenin gereksiz olduğu da öyle..


İlgili rivayetlerin “haber-i ahad” olduğu yolundaki tesbite gelince, el-Kevserî merhumun da ısrarla vurguladığı gibi, hangi ilim dalının iştigal sahasıyla ilgili konuşuyorsak, o sahanın otoritelerinin görüş ve eserlerini kaynak olarak kullanmak durumundayız. İlke budur.


Şu halde yapılması gereken, nüzul-i İsa (a.s) konusundaki hadislerin haber-i ahad mı, yoksa mütevatir mi olduğu tartışmasında da Ehl-i Sünnet Hadis alimlerinin tesbitlerini esas almaktır.

Diyelim ki konuyla ilgili hadisler gerçekten “ahad haber” nev’indendir. Acaba tek başına bu tesbit, nüzul-i İsa (a.s) meselesinin hafife alınmasına, ya da buna sebebiyet verilmesine “meşru” bir dayanak teşkil eder mi?


Belirtmek gerekir ki, son zamanlarda “haber-i ahad” kategorisinde telakki edilen hadisler ve bildirdikleri ahkâm konusunda eni-konu bir gevşeklik, hatta lakaytlık gözleniyorsa bu, büyük ölçüde Müsteşrikler’in başarısıdır! Bu “nev-zuhur” durumu Usul uleması ile refere etmeye kalkışabileceklere hatırlatalım ki, onlar arasında karinelerle desteklenmiş haber-i vahidlerin ilim ifade ettiğini söyleyenlerin sayısı az değildir. Bahse konu karinelerden birisi, hadisin el-Buhârî ve Müslim tarafından nakledilmiş olması[1], bir diğeri de bu Ümmet’in alimleri tarafından kabul ve gereğince amel edilmiş bulunmasıdır.


Dolayısıyla nüzul-i İsa (a.s) konusundaki hadislerin haber-i vahid kategorisinde olduğu bir an için kabul edilse bile, bu, söz konusu hadislerin bildirdiği hususun hafife alınabileceğini, “inanılmasa da olur” gibi takdim edilebileceğini kesinlikle göstermez. Daha önceki bir yazıda da ortaya koymaya çalıştığım gibi[2] bu mesele sadece Ehl-i Sünnet tarafından değil, Mu’tezile’siyle, Şia’sıyla –tek tük istisnalar dışında– hemen bütün İslam fırkaları tarafından kabul ve inanca konu edilmiştir. Herhangi bir meselenin bu Ümmet tarafından “telakki bi’l-kabul” edildiğinin daha bariz bir örneği var mıdır?


Kaldı ki konuyla ilgili olarak görüşlerine müracaat edilmesi gereken Hadis alimleri ilgili rivayetlerin mütevatir olduğunu belirtmiştir. et-Taberî, İbn Kesîr, İbn Hacer, İbn Atıyye, Ebu’l-Velîd İbn Rüşd, es-Sefârînî el-Âlûsî, eş-Şevkânî, el-Kettânî, el-Keşmîrî, el-Kevserî, el-Ğumârî, Ebû Gudde… nüzul-i İsa (a.s) rivayetlerinin tevatürünü açıkça dile getirenler arasındadır.


Mehdi hadislerine gelince, el-Kurtubî[3], Ebul-Hasen es-Siczî[4], el-Âburrî, İbn Hacer el-Heytemî[5], eş-Şevkânî, el-Kettânî[6], el-Kevserî ve daha birçok kişi tarafından “mütevatir” olarak nitelendirilmişlerdir. Hammûd b. Abdillah et-Tüveycirî’nin el-İhticâc bi’l-Âsâr alâ men Enkere’l-Mehdî el-Muntazar isimli hacimli çalışması, konu hakkındaki rivayet, nakil ve görüşlere muttali olmak isteyenler için önemli bir kaynaktır.


Bütün bu söylenenler, gerek Hz. İsa (a.s)’ın nüzulü, gerekse Mehdi (a.s)’ın hurucu konusunda Hocaefendinin tutumunun, yanlış anlamalara geçit verebilecek yapıda olması bakımından son derece tartışmalı olduğunu ortaya koymaktadır.


[1] Sahîhayn’ın, Hadis alimleri tarafından tenkit konusu yapılmış rivayetleri dışındakiler.
[2] İslam ve Modern Çağ, I, 88 vd.
[3] 9/et-Tevbe, 33 ayetinin tefsiri esnasında, VIII, 78.
[4] el-Kurtubî, et-Tezkire, 651.
[5] es-Sevâ’iku’l-Muhrika, II, 480; el-Kavlu’l-Muhtasar, 18.
[6] Nazmu’l-Mütenâsir, 236.
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Ayrıca fer'î bir konu olduğundan ve âhad habere dayandığından dolayı bunu inkâr küfre sebep olmadığı için ilk dönem akaid kitaplarına da yansımamıştır

Sn.Gülen meseleyi gayet net bir lisan ile ifade etmiştir.Fevri bir meseledir.İmani itikadi akaidden bir mesele değildir.Eğer böyle olmasaydı isanın nüzulü ve mehdi meselesinde bu denli farklı ve çoklu rivayet hasıl olmazdı.Zeten bir mesele üzerine nekadar farklı ve rivayet var okadar az bilinmektedir demektir.
Neden bu zorlama ben anlamadım..

Hz.İsa nın bedenen ve ruhen geleceğini söyleyenler olduğu gibi bunun bir işaret ve mana ve temsil olduğunu söyleyenler de var.Ne yani şimdi bu ihtilafdan dolayı bir taraf müslüman öteki taraf kafirmidir?
Ehli sünnet diye diye acip mucip işlere fetva arıyorlar
 
Üst