Meclis Konuşmaları/95-96

Emin...

Paylaşımcı
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
170
Tepkime puanı
1
Puanları
0
02_05_1995(Gümrük Birliği)


Sayın Erbakan, buyurun efendim. (RP sıralarından ayakta alkışlar)
Siz, hem önerge sahibi hem de grup adına konuşacağınız için, süreniz 30 dakika efendim.
RP GRUBU ADINA NECMETTİN ERBAKAN (Konya) - Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri, ülkemizin 6 kıymetli evlatları; Mart 1995 günü, Brüksel'de, Türkiye Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi toplantısında, o zamanki Dışişleri Bakanı tarafından bu Hükümet adına, 95 sayılı Karar altına imza atılmıştır. İşte bu karar münasebetiyle, Yüce Meclisimize sunduğumuz gensorumuzun, neden gündeme alınması zarurîdir konusundaki Grubumuz görüşlerini sizlere arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum; bu münasebetle, Yüce Meclisin bütün üyelerini, ülkemizin bütün evlatlarını sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Gensorumuzun milletimiz, bütün İslam âlemi ve insanlık için hayırlı olmasını diliyorum.
Hükümetin altına imza atmış olduğu bu kararlar incelendiği zaman açıkça görülür ki, şu sayacağımız 6 temel sebepten dolayı, bu Hükümetin, mutlaka görevinden uzaklaştırılması lazımgelir:
Çünkü, altına imza atılan karar, önce, her bakımdan ülkemiz ve millî menfaatımız aleyhinedir; bir.
Onur kırıcıdır; iki.
Sadece tek yanlı Batı menfaatlarını gözeten bir karardır; üç.
Türkiye'nin güçlü bir sanayi ülkesi olmasını engelleyen bir karardır; dört.
Türkiye'yi Batı'ya pazar yapıp sömürge gayesini güden bir karardır; beş.
Bir emperyalist ülkenin müstemlekesiyle yaptığı anlaşma model, uslüp ve anlayışına dayanan bir karardır; altı.
Türkiye'yi Batı'nın kölesi yapmayı gaye edinen bir karardır; yedi.
Önce, bir defa, işte bizzat altına imza atılan kararların mahiyetinden dolayı, bu Hükümetin görevden uzaklaştırılması lazımgelir. Ayrıca, bu karar Anayasaya aykırıdır, bağımsızlığımızı ortadan kaldırıcı mahiyettedir; dolayısıyla, ağır suç işleme niteliğindedir ve 1963 Ankara Antlaşmasına da aykırıdır. Bu temel hukukî sebeplerden dolayı da, bu Hükümetin görevden uzaklaştırılması lazımgelir.
Ayrıca, bu imza, ne millete ne Parlamentoya ne parti gruplarına ne de Bakanlar Kuruluna dayanmamaktadır; sadece, oraya gidilip tek başına atılmış bir imzadır; demokratik esaslara tamamen aykırıdır ve zaten geçersizdir. Diğer yandan, bu imza, anavatanın Batı'ya sömürge yapılması ve Kıbrıs'ın bütünüyle Yunanistan'a teslimidir; bu bakımdan da, bu Hükümetin görevden uzaklaştırılması lazımgelir.
Olay, Batı'nın, kendi planı mucibince attığı bir adımdır. Bu imza -temelindeki sebebi- Batı'nın, İslamı yok etme planına hizmettir ve ülkemiz tarihinin ve kimliğinin yok edilmesine kastetmektedir. Dolayısıyla, bu Hükümetin görevden uzaklaştırılması lazımgelir.
Bu imzaların niçin atıldığı hususunda yapılan açıklamalar da, halkımızı aldatmak mahiyeti taşımaktadır; tarihimize, kimliğimize, inancımıza karşıdır, suçtur; çünkü, temel olarak iki sebep gösteriliyor: "Bizi, ancak Batı ıslah eder" felsefesi yürütülmek isteniyor; öbür taraftan da "Refah Partisi iktidara geliyor, Batı'yla beraber olup bunu önlemeye çalışacağız, başka çaremiz yoktur" deniliyor temeldeki sebepler olarak. Bu kabil gayeleri gütmüş olmak da bu Hükümetin aynı şekilde görevden uzaklaştırılmasını gerektirir.
Gümrük Birliği Antlaşmasında alınmış olan kararların, bu söylemiş olduğumuz gerçekleri ifade ettiğini belirtmek için, bazı gerçekleri çok kısaca ortaya koymakta yarar vardır: Önce Batı nedir? Hemen şunu belirteyim ki, bizim bu konuda yapmış olduğumuz açıklamalar, tenkitlerimiz zihniyetlere aittir, şahıslarla ilgisi yoktur; şahıslar hata yapabilir, hatadan dönmek fazilettir. Ancak, ben bu açıklamaları niçin yapıyorum "âşığın gözü görmez" diye bir atasözü vardır. Bugün, hele "Sevr yürürlüktedir, sizi parçalayacağız" dedikleri için, kendilerine halkımızın kullandığı tabirle "gâvur" demeye mecbur kaldığımız bu Batı'daki insanlara, gâvur âşıklığı yapmanın ne manası var Allahaşkına!.. (RP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, gözleri görmedikleri için, kendilerine bazı gerçekleri açıklayarak bu vesileyle yardımcı olmak, bizim bir kardeşlik vazifemizdir.

Batı nedir; Batı'nın ne olduğunu herkes çok iyi biliyor. Önce, bir defa size şu resmi gösteriyorum. Bu, Avrupa'da çıkan bir ilan. Almanlarla, Japonların ortak işletmesi olan,


Almanya'daki bir Toshiba Firmasının vermiş olduğu ilan, kendi bilgisayarını methederken, üstünde "biz büyük bir kültürün ürünüyüz" diyor "çünkü, kökümüz görüldüğü gibi, Mısır'a, ehramlara, firavunlara dayanıyor" diyor. Evet, bu tespit doğrudur; çünkü, Batı'nın kökü eski Roma'ya, Roma'nın kökü eski Yunan'a, onun kökü, eski Mısır'a; yani, firavunlara dayanır.
Bu zihniyetin temel özelliği ise şudur: Bunlar, hak denildiği zaman, kuvveti hak sebebi sayarlar, çoğunluğu hak sebebi sayarlar, menfaatı hak sebebi sayarlar, imtiyazı hak sebebi sayarlar. Dolayısıyla biz, halk olarak, tarih olarak, Batı'dan, kökünden ayrıyız; çünkü, bizim inancımızda hak, bütün insanlık tarihi boyunca, peygamberlerin gelip insanlara öğrettiği gerçek hakka uygundur. Peygamberlerin öncülüğünde insanlara öğretilen gerçek hak ise, ancak insan haklarından doğar, emekten doğar, anlaşmalardan doğar ve adaletten doğar; dolayısıyla, Batı'nın inandığı gibi, kuvvet, çoğunluk, menfaat, imtiyaz, hak sebebi olamaz.


İşte, böyle bir inanışa sahip olduğu içindir ki, Batı, bugüne kadar yeryüzüne rahatlık vermemiştir. Asırlar boyu haçlı seferlerini yaptılar; kendi aralarında 100 Sene, 30 Sene Harplerini yaptılar; Birinci ve İkinci Cihan Harbini onlar insanlığın başına bela etmişlerdir. İşgal ve sömürüyle bütün insanlığı perişan eden, ezen onlardır ve son beş yılda da gördüğümüz gibi, Sovyetlerin yıkılmasından sonra, işte Bosna, Azerbaycan, Çeçenistan, Kıbrıs, Filistin, Keşmir... Görüldüğü gibi, dünya bunların eline bırakılamaz; bunlar, sadece ifsad ederler.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir de şimdi, Amerika, İran'a ambargo koyuyor. Her gün bir yere tecavüz etmektedirler ve yeryüzünü ifsad eden bunlardır; ayrıca, çevreyi tahrip edenler de bunlardır.
Batı'nın icat etmiş olduğu komünizm ve kapitalizm de, aslında, insanlık için birer felaket sebebidir; çünkü, ikisi de bir ezen ezilen düzenidir ve unutmayalım ki, Papa, kapitalizm için "kapitalizm bir günah yumağıdır" demiştir. Dolayısıyla, Batı, yeryüzünde hakkı hakim kılmamış; yeryüzünü bir yandan ifsad etmiş, kendi bünyesi itibariyle de, içinden, gide gide çürümüştür.

...

(konuşma devam edecektir)
 

Emin...

Paylaşımcı
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
170
Tepkime puanı
1
Puanları
0
NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Batılılar, Bosna-Hersek'e turistik safari gezisi düzenliyor; bir Batılı, 1 000 dolar verecekmiş, bir turist şirketi götürecekmiş, bunlar, Sırpların siperlerinden ateş ederek, oradaki Müslümanları öldüreceklermiş!.. İşte Batı bu ve Batı bu!..

Şimdi, gidip de, biz bunlara uşak olacağız dendiği zaman, elbette, 65 milyon vatandaşımız adına, bu Mecliste bir yanardağın patlaması lazımdı; işte, şu anda, o yanardağ patlıyor. (RP sıralarından alkışlar)
Bakınız, hâlâ Batı'yı tanımayan varsa, lütfen görsün; burası, Frankfurt'un Bankalar Mahallesi. Bu, Bankalar Mahallesinin önündeki park; Batı'nın, Avrupa'nın merkezi... Bu parkta, işte, Batılı böyle yaşıyor.

- Evet, böyle yaşıyor Batılılar. Aynı Batı'da, Zürih'teki Bahnhof'un yanında, yine bankaların bulunduğu merkezde, birbirlerine AIDS hastalığı geçirmesinler diye uyuşturucu müptelalarına, polis dahi bedava enjektör veriyor.
Amerika'da, 1992'deki AIDS vakası 47 bin iken, 1993'te 90 bin olmuştur ve San Francicko'da kısa bir müddet önce, AIDS'ten 11 inci kişi öldüğü için, bayraklar yarıya indirilmiş, millî matem tutulmuştur; çünkü, Batı'da ahlak çürümüştür; çünkü, Batı'da aile iflas etmiştir. Bugün, birçok Batı ülkesinde, doğan çocukların yarısı gayrimeşrudur kendi resmî istatistiklerine göre. Huzurlarınızda, teeddüben, millî bir mesele olduğu için arz etmeye mecburum; İngiltere ve İskandinav ülkelerinde, erkeklerle erkekler evleniyor.


Şimdi, gidecek bizim ülkemiz, bunlarla uyum sağlayacak!.. Şu hale bakın, Allah aşkına, şu zihniyete bakın! Biz, kimiz, hangi tarihin, hangi inancın insanlarıyız. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bunlar, ne yapmak istiyorlar Allah aşkına?! Bütün, bunların sonucu olarak da Batı'da nüfus azalıyor ve Batı, böylece, kendisi imdat istiyor, hepimizin takip ettiği gibi, bizi kurtaracak yok mu diyor; var, Allah'ın izniyle. İşte, Refah Partisi! İslam birliğini kuracağız. (RP sıralarından alkışlar) Batı'yı da kurtaracağız! Biz, Batı'ya uşak olmayacağız.

Batı'ya da en büyük insanlığı, iyiliği yapacağız. İşte, temel düşüncesi bu olduğu için, bugün içine düşmüş olduğu durum bu olduğu için, Batı'nın röntgenini iyi almak mecburiyetindeyiz.

Bakınız, Batı, görüldüğü gibi, bilhassa, Sovyetlerin dağılmasından sonra, dünyaya ben hâkim olacağım, herkes benim kölem olacak diye yeni dünya düzenini kurdu. Batı'nın kurduğu bu yeni dünya düzenini, bizzat, Batılıların kendileri tenkit ediyorlar. İşte Batılı düşünürlerden, çok önemli bir kimse, Johaen Hippler. "Batı'nın, bu yeni dünya düzeni dediği şey, sadece, sömürüdür, tahakkümdür ve insanlığı ifsaddan başka bir mana taşımıyor" Bizzat, Batılı düşünürlerin kitaplarından, binlerce kitaptan bir tek numune.
Şimdi, bakınız, Batı'nın kendisi -bilindiği gibi- İslamı düşman ilân etmiştir. Neden?.. Zaten, asırlar boyu böyleydi. Şu kitap, "Nostradamus'un Kehanetleri" adlı kitaptır, Batı'da en çok satan kitaplardan birisidir. Üzerinde gördüğünüz harita... Bu Nostradamus'un söylediklerine Batılılar çok inanıyorlar; çünkü, Nostradamus'un, taa, 1500'lü yıllarda yaşadığı halde, dört beş asır ilerideki olayları, günü gününe bildirdiği kabul ediliyor. Hitler'i, Stalin'i, Birinci ve İkinci Cihan Harplerini, tarihleriyle haber verdiğine inanılmaktadır; ama, aynı Nostradamus "21 inci Asırda, Avrupa, İslam olacak. (RPsıralarından alkışlar) Güney Fransa'da İslam Devleti kurulmaya başlayacak, 2060 yılında İslamlaşmış olan bir İtalya'dan, Amerika'ya bir iklim silahı atılacak" diyor. Nasıl olacak da Avrupa İslamlaşacak; Nostradamus, şiir halindeki çeşitli dörtlükleriyle bunu ayrı ayrı bildirmiş, Batılı düşünürler de bu kitapları yayımlamışlar.

FAHRİ GÜNDÜZ (Uşak) - Hocam, o da gâvur.
NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Şimdi, Batı'nın gece gündüz tek düşündüğü şey: Evyah, biz İslam olacağız, bunu nasıl önleyeceğiz. Bunu önlemek için, kendilerinin yaptıkları usul budur. Bakın, demin söylemiş olduğum düşünür "Feinbild Islam" diye bir kitap yayınlamış; bu nedir?..
FAHRİ GÜNDÜZ (Uşak) - O gâvur değil mi?
NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Tabiî, gâvur; ama, gâvurun da insaflısı var. (RP sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gülüşmeler) Ne yazık ki, o insafı, biz, burada göremiyoruz.
Bak, bu gâvur...

(Devamı Gelecek)
 

Emin...

Paylaşımcı
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
170
Tepkime puanı
1
Puanları
0
FAHRİ GÜNDÜZ (Uşak) - O, insafsız gâvur.
NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Bizzat bu gâvur ne diyor: "Ey Batılılar, kendinize gelin; siz, sunî olarak İslam düşmanlığı meydana getiriyorsunuz. Bu düşmanlıktan siz de perişan olacaksınız." Ne yapılıyor da Batı'da İslam düşmanlığı meydana getiriliyor; bu kitabın içerisinde yüzlerce, binlerce misal sayılmış.
Ayrıca, Prof. Falaturi, Batı'daki resmî literatürde İslam aleyhine, ilimle hiç alakası olmayan safsatalarla ilgili, resmî vesikalara dayanan bir kütüphane dolusu kitap hazırlamıştır.
Yine, İngiltere'de doğmuş, orada büyümüş, Oxford Üniversitesi profesörlerinden Enes Bin Ali, Batı romanlarında İslam düşmanlığı nasıl doğurulmak istenmektedir; hepsini açık açık göstermiştir.
Bakınız, şurada, şu gördüğünüz proje, Cenevre'de bir İslam kent yapılması için hazırlanan 1,5 milyar İsviçre Franklık bir büyük kentin projesi. Bu projeyi, İsviçreli uzmanlar hazırladılar; ama, Cenevre Belediye Meclisi üç sebepten dolayı reddetti: Bir; biz, Cenevre'de cami yapılmasına müsaade edemeyiz; çünkü, bizim insanlarımız onu görürse, Müslüman olur.
İki; biz, Cenevre'de bir İslam üniversitesinin kurulmasına müsaade edemeyiz; çünkü, çocuklarımız İslamlaşır.
Üç; siz, burada, Müslüman ülkelerin el sanatlarını teşhir için bir sanatevi açıyorsunuz; bizim insanlarımız, güzel kilim motiflerinizi görürse, Müslüman olur. (RP sıralarından alkışlar) Güzel sanatları da açamazsınız; üç tane sebep.

FAHRİ GÜNDÜZ (Uşak) - Hocam, kilim, İslam öncesinde de vardı.
NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - İşte, Batılı dediğiniz budur ve aynı Batılı -şu gördüğünüz dosyanın içerisinde, sayfa, sayfa, sayfa tam dört yıllık bir macera anlatılmaktadır- önce, Aachen Şehrinde bir cami yapılmasına izin vermiş, sonra, bu camiin görkemli bir cami olduğunu görünce, verdikleri izinden, o yeşiller dediklerinizin, CDU dediklerinizin, SPD
dediklerinizin hepsi, nasıl sözlerinden döneklik etmişler... Bir camie müsaade edemez; işte, Batı dediğinizin iç yüzü budur.

Şimdi, bir bu yapıdaki Batıya, bir de şu bizim gülünç halimize bakın. Bizim birtakım yöneticilerimiz "tövbeler olsun, biz, eski Osmanlı değiliz, biz, tarihteki millet değiliz, biz değiştik, biz sizdeniz" deyip deyip duruyorlar. Meşhur atasözünü bilirsiniz "ben tedavi olduğumu biliyorum; ama, acaba tavuk biliyor mu" demiş.
Şimdi, bizimkiler çırpınıp duruyor, Batılılar "hadi oradan, siz aynısınız, ondan dolayı, biz sizi yok edeceğiz, sizi parçalayacağız, ikinci Sevri tekrar tatbik edeceğiz, sizi güçsüz bırakacağız" diyor. İşte, Batı'nın inancı budur, iç yüzü budur. Onun için, bugün, Sayın Demirel "Batı, Sevri istiyor" diyor. Tabiî, en az Sevri istiyor, ilk adım olarak Sevri istiyor... Bu gerçekleri bilmek mecburiyetindeyiz.

Şimdi, bu Batı, tutmuş bir Hıristiyan birliği kurmuş, Avrupa Birliği dediğimiz... Bu, Papa XII nci Pius, 1954'te, Roma'ya gelen 3 Katolik başbakana "evlatlarım, buraya gelin, asırlardan beri birbirinizi öldürüyorsunuz; Amerika gibi tek devlet olun, artık Katolik evlatlarım birbirini öldürmesin" demiş; Avrupa Birliğinin temeli bu. Üç sene içinde hazırlıklar yapılmış, önce 6 ülkeden, sonra, şimdi, 15 ülkeye kadar Hıristiyanlar bir araya gelmişler. Bütün bunlar yapılırken, Batı, her zaman, en yetkili ağızlardan, Jacques Delors ne diyor: "Batı, bir Hıristiyan birliğidir." Daha önce bazı profesörler "yahu, siz Hıristiyan olmaya karar verdiniz mi ki Avrupa Birliğine girmeye kalkışıyorsunuz" dediler. İşte, gerçek budur.

Alman Başbakanı Kohl "Batı, bir Hıristiyan birliğidir" diyor. İşte, bugünkü CDU'nun Grup Başkanvekili Schaeuble, hem geldi Davos'ta Sayın Çiller'in yüzüne karşı bu sözü söyledi hem de Münih'te söyledi. İşte, Schaeuble, Frankfurter Allgemeine Zeitung'daki yazısında "ey Batılı yöneticiler, niçin münafıklık yapıyorsunuz -Almanlar bu kelimeyi çok az kullanır- biz, Türkiye'yi Gümrük Birliğine alacak mıyız, Avrupa Birliğine alacak mıyız; yok. Ee, niye ikiyüzlülük yapıyorsunuz da alacakmış gibi gösteriyorsunuz; ayıp. Ben Türkiye'nin asıl dostuyum, bak onlara açıkça söylüyorum; biz, sizi Gümrük Birliğine falan alacak değiliz; ona göre, aramızda kendi dostluğumuzu kuralım" diyor.

(Devamı Gelecek)
 

Emin...

Paylaşımcı
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
170
Tepkime puanı
1
Puanları
0
İşte, Avrupa Birliği budur; böylece kurulmuştur. Türkiye'nin bu birliğe alınacağı falan yoktur. Bu, Avrupa Birliğinin Ermenilere ait kararları, Türkiye haritaları, bunların hepsi önümüzdedir. Türkiye'yi böleceğiz diyor. İşte, Türkiye haritaları. Bakın, şu kırmızıyla gösterilen yere Ermenistan'ı kuracağım diyor. Daha geçen hafta yapılmış olan toplantıda, bir İngiliz delegesi, Türkiye'nin bölünmesini kastederek -üyelerimiz burada- çıkıp "hudutlar değişemez diye bir şey yok; hudutları pekala değiştiririz; hatta, bazı hudutların değişmesi mecburîdir" diyor. Öbür taraftan, bunlar, şimdi "Sevr Antlaşması yürürlüktedir" diyor. Kim demiş Sevr Antlaşması yürürlükte değildir diye... Şu hale bakın, gideceksiniz, kendinizi bunlara teslim edeceksiniz. Şu anda söyleyeceğim tek söz, Allah akıl versin, fikir versin... (RP sıralarından alkışlar)

Peki, bu insanlar neden Gümrük Birliği Anlaşmasını imzalattırıyor bize; çünkü, onun hesabı çok açık. İşte, Douglas Hurd, Gümrük Birliği Anlaşması 6 Nisanda yapıldığı zaman, o akşam ne dedi -kendisini sıkıştırıyorlar- "ne o, yoksa adım adım siz Türkiye'yi Gümrük Birliğine mi alacaksınız" diye soruyorlar "yok yok, tövbeler olsun. Bizim bunu yapmamızın maksadı; Türkiye'yi serbest bırakamayız, nereye gireceği belli olmaz" diyor.

Ne demek istiyor bununla: Türkiye'de, Refah Partisi iktidara gelecek -bilmez mi o- ee, İslam Birliğini kuracak; bizim bütün dünya dengelerimiz değişecek. Zaten, Çiller Hanım da gidip, onlara hep bunu söylemiyor mu; işte, adam, buna cevap veriyor; diyor ki: "Biz, bunları, öyle Gümrük Birliğine falan alacak değiliz, bunları biz, kapımızdaki direğe bağlayacağız." (RP sıralarından alkışlar) Onun için -affınıza sığınarak söylüyorum- bu Gümrük Birliği anlaşmasının gerçek manası şudur: -çok affedersiniz, gerçek gözüksün diye, milletimize, her şeyi tenzih ederek söylüyorum -Bu Batılılar, Türkiye'yi, bir sağmal inek gibi, bahçesindeki direğe bağlayacak...

Şimdi, televizyonlarda halkımızın gözü boyanıyor, okus pokus -bu, sanki bir marifetmiş gibi- sonra, gelecekler, sağmaya başlayacaklar. Yapılan iş bu... Nasıl oluyor da, bu kadar açık bir şeyle, gelip, halkımız aldatılmaya çalışılmak isteniyor. Bunlar, Gümrük Birliğine girdiğimiz zaman sevindiler, kapılarına bağladıkları için, bir; öbür taraftan ise "İslam âleminin başını gövdesinden koparıyoruz; böylece, İslam Birliğinin kurulmasını önlüyoruz. Elbette, yaptığımız iş fevkalade akıllıcadır" diyorlar, makalelerinde, yazılarında.

(Devamı Gelecek)
 

Emin...

Paylaşımcı
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
170
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Şimdi, ben, söz buraya gelince -içerisinde, karar organlarından yoksunuz- ileride ne karar alacağını bile bilmeden, alacağınız bütün kararlara uyacağız diye imza atılmasının, bağımsızlığımızı Batı'ya vermenin ta kendisi olduğu için, huzurlarınızda, bu tarihî günde, Atütürk'ün Gençliğe Hitabesinden üç cümle okuyacağım. Bunu okumaya mecburum; çünkü, ben, bugüne kadar, gerçek Atatürkçülük dersini biz vereceğiz diye söyledim, söyledim, söyledim. Sırası geldi; bu dersi veriyorum şimdi.

Bak, ne diyor:
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin!
Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezâhür edebilir.
Bütün bu şerâitten daha elîm ve vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve delâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlarını, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr'ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.


Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!.."
Muhterem arkadaşlarım, Atatürk, önce, bir defa, bu Batılılarla harp etti Çanakkale'de, Anadolu'da. Onun, siyaseten iyi münasebet kurması da, ayrıca alınacak bir derstir. Kim çıkıp da iddia edecek : Atatürk bunlarla harp etti; ama, bunları çok seviyordu, bunlara gidip bağlanmak istiyordu... Bunun söylenmesi mümkün mü?!.


Bakın, biz, kabotaj kalktı diye bayram yaptık, Atatürk zamanında. Neymiş; limanlarımız arasında, artık kendi gemilerimiz çalışacak. Şimdi ise, hayır; onlar gelsin çalışsın... Yerli malı haftaları kutladık -biz çocuktuk- kendi gücümüzle kalkınacağız, dedik, şimdi Avrupa malları gelsin, kapıları açacağız, diyoruz.
Atatürk bir tek dış seyahat yapmadı ve Kayseri Uçak Fabrikası 1927'de kuruldu; biz sanayileşeceğiz davasını yürütmek için bütün gayretiyle çırpındı durdu. Şimdi, bütün bu gerçekler ortadayken, gelinecek, Batı'ya uşak olmak için Atatürk istismar edilmeye kalkışılacak... Kimseye bunu yaptırtmayız... (RP sıralarından alkışlar.

Şimdi, alınan kararlar her bakımdan ülkemiz aleyhinedir.
Önce, bir defa, bakınız : Eski Ankara Antlaşması, sadece gümrüklerin kaldırılmasına ait bir antlaşmaydı; yirmiiki senede gümrüklerimizi kaldıralım, ekonomi sıhhatte olsun denildi. Bu zaten bizim davamız, ama nasıl kaldıracağız; bunun için 1967 senesindeki ithalat listesi model alınamaz, çünkü biz o zaman Avrupa'dan traktör getiriyorduk. Her sene yüzde 5 fazla traktör alacaksın, gümrükleri de yüzde 5 indirin... Ankara Antlaşması, sen traktör yapmayacaksın diyor.

Biz 1974-1978 yıllarında hükümetteyken "böyle şey tanımayız, biz size traktör satacağız" dedik ve onun için bunları tatbik etmedik ve o zamanki AET Genel Sekreteri Luns, yaptığımız uzun bir görüşmede "evet haklısınız; ben de gidip bu haksız antlaşmanın değişmesi için çalışacağım" diyor.

(Devamı Gelecek)
 

Emin...

Paylaşımcı
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
170
Tepkime puanı
1
Puanları
0
O zaman, biz, bütün bu detaylarda dahi millî menfaatlarımızı gözetirken, bugün, gelinmiş, ne yapılıyor; önce, bir defa, Ankara Antlaşmasında, tarım ürünlerinin de, sanayi ürünlerinin de bütün gümrükleri kalkacak idi; hayır; Avrupa diyor ki: "Ben tarımımı koruyacağım sana karşı." Niye; "sen belki de tarımda benimle rekabet edersin; ama, sen sanayini bana karşı korumayacaksın. Bütün sanayinin vergilerini artıracaksın, ilave vergiler koyacaksın, yapabildiğin ihracatı da bana yapamayacaksın; çünkü, benim maksadım gelip senin pazarlarını işgal etmek." Alın, Antlaşmanın 2 nci maddesini, 5,6,17,21 inci maddelerini okuyun. Vaktim müsait olmadığı için, tabiî, teferruata girmem mümkün değil.


Şu adamlara bak şimdi, diyor ki: "Senin, bana bir mal satman için, benim standartlarımı kabul edeceksin; herhangi bir malını benim kabul etmem için, standardıma uygunluğu için, benim ülkeme numuneyi göndereceksin, deneyeceğim; bir parçanın denemesi için dahi 15 bin dolar alacağım..." Bu ne demek; hatta, firma bazında, istediğim firmanın malını alacağım,
istediğim firmanın malını almayacağım demek. Çocuk gibi, aman ya Rabbim, bu maddelerin altına, bir insan nasıl imza atar!"
"KDV verginiz yetmez, bir de ÖTV koyacaksınız" diyor...


BAŞKAN - 2 dakikanız var, Sayın Erbakan.
NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Oo, Allah yardımcımız olsun.
Zaten, alfabede harf kalmadı yeni konan vergiler için. Bütün bunlarla bizim mallarımız pahalılaşacak; biz oraya tarım mamulü de, sanayi mamulü de ihraç edemeyeceğiz. Bir tek ihracat imkânımız olabilen Japon otomobiller Türkiye'de yapılıyor ya, onun için de gelmiş özel madde koymuş: Japonya'dan ucuz alırsan, bütün farkları üzerine ilave edeceksin. Üçüncü ülkelerle de, benim şartlarımla alışveriş yapacaksın. Bizim o otomobili ihraç etmememiz için ne lazımsa, gelmiş, madde koymuş. Tekstil ürünlerini ihraç etmemeniz için, bütün destekleri kaldıracaksın -onlar zaten Çin'den alıyorlar büyük mikyasla- bize, tekstili de satamazsın...


Şimdi, baştan sona kadar bakıldığı zaman, onur kırıcı maddeler... Kanunlarınızı, ben söyleyeceğim, ona göre değiştireceksin, nasıl değiştireceğinizi de ben tespit edeceğim, bütün mevzuatınızı beş yılda benimkine uyduracaksınız; bir yılda şu şu şu değişiklikleri yapmazsanız, sizi buraya almam ha... Şu hale bakın! Hangi müstemlekenin anlaşmasında bile böyle maddeler var Allah aşkına!.. Asıl acıklısı, işte, bu Mecliste, Avrupa Birliği direktifine uyulması için, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısında -ne yazık ki, bu hakareti yaşadık- bu madde böyle tanzim edilmiştir. Burada isyan edildi, madde değiştirildi; ama, 7 nci maddede aynı söz yine var. Bu karar, tamamen Batı'nın hakkını koruyan bir karardır. Zaten, bu Batı âşıkları, Avrupa Birliğine gireceğiz diye gümrükleri şimdiye kadar hep yüzde 5 indirdikleri için, bugüne kadar 20 milyar dolar devlet gelirinden bizi zarara soktu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(Devamı Gelecek)
 

ibrahimi

Has Uşak
Katılım
19 Haz 2006
Mesajlar
23,463
Tepkime puanı
1,831
Puanları
0
Yaş
37
Konum
forvet arkası
Devamı gelirken kaynağı da getirin inşaAllah.
Forumda kaynaksız yazılara artık müsade etmiyoruz.
 

MEHMET EFE

Doçent
Katılım
2 Eyl 2006
Mesajlar
1,498
Tepkime puanı
16
Puanları
0
Konum
...............
Web sitesi
www.serzenisler.com

Muhterem Hocamız Erbakan'ın muazzam tarifleri. . . Ama kıymet bilinmiyor. . Bu meclise bu cümleleri tekrarlıyacak 2. bir adam gelir mi bilemem. . .

Keyifle okudum. . . Teşekkür ediyorum. . Hoşuma giden bir bölümü aktarıyorum ;



''Bakın, biz, kabotaj kalktı diye bayram yaptık, Atatürk zamanında. Neymiş; limanlarımız arasında, artık kendi gemilerimiz çalışacak. Şimdi ise, hayır; onlar gelsin çalışsın... Yerli malı haftaları kutladık -biz çocuktuk- kendi gücümüzle kalkınacağız, dedik, şimdi Avrupa malları gelsin, kapıları açacağız, diyoruz.
Atatürk bir tek dış seyahat yapmadı ve Kayseri Uçak Fabrikası 1927'de kuruldu; biz sanayileşeceğiz davasını yürütmek için bütün gayretiyle çırpındı durdu. Şimdi, bütün bu gerçekler ortadayken, gelinecek, Batı'ya uşak olmak için Atatürk istismar edilmeye kalkışılacak... Kimseye bunu yaptırtmayız...''
 

Emin...

Paylaşımcı
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
170
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Devamı gelirken kaynağı da getirin inşaAllah.
Forumda kaynaksız yazılara artık müsade etmiyoruz.

Konunun en başında kaynakda verilmişti "02_05_1995(Gümrük Birliği)" olarak sanırım yeterli görülmedi.Daha açıklayıcı olması isteniyor sanırım.
Bu konuşmalara meclis tutanaklarından alınmıştır tarih aynen yukarda belirtildiği gibidir.Link veremiyorum çünkü TBMM sitesinde 1996 yılından önceki tutanaklar yok

_______________________________
BAŞKAN - Sayın Erbakan, size 2 dakika daha süre veriyorum. Zamanımız azalıyor; rica ediyorum, bitirin efendim.

NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Çok teşekkür ederim.
Son dört yıl (1993, 1994, 1995 ve 1996) içerisinde, Gümrük Birliğinden dolayı -Planlamadaki uzmanlara yaptırılmış bir hesaba göre- devletin kaybı 6,4 milyar dolar olacaktır. Şimdi, bu zarar giderek artacaktır ve böylece, Türkiye her bakımdan kayba uğrayacaktır. Bu karar, Türkiye'nin sanayileşmesini önleyen bir karardır, Türkiye'yi Batı'ya pazar yapıp, sömürme gayesini güden bir karardır ve aynen müstemlekelerle yapılan anlaşma üslubunda hazırlanmış bir karardır.
Ayrıca, bu karar, Anayasaya aykırıdır. Kimse kendisini aldatmasın ha!.. Efendim, bilmem 1963 yılındaki Ankara Antlaşmasıymış... Ohoo; bizim, Ankara Antlaşmasındaki muhatabımız ortadan kalktı, bugünkü Hükümetin, SHP'nin ortadan kalktığı gibi. (RP ve ANAP sıralarından alkışlar) Karşımızda o günkü AET yok ki...

Şimdi, supranasyonal; yani, milletlerin üstünde yeni bir devlet teşekkül etti; Avrupa Birliği. Evet, ben de gideceğim, buraya üye olacağım... Şimdi, halkı şöyle aldatıyorlar. Kardeşim, onlar ne yaparsa biz de yapalım. Öyle yağma yok... O Batı, öyle mekanizmalar kurmuş ki, şuraya bak -hatta Batı'nın halkı da aldatılıyor, dünyanın bazı etkin güçleri bakımından- burada parlamento, burada konsey; ama, arada, komisyon diye bir gizli parmak var. Onlar her şeyi tanzim ediyor, Brüksel'deki 20-25 bin kişi; bunlar kumanda ediyor "aynı şekilde sizinki de o modele uyacak, her şeyi ben yaptıracağım" diyor.
Şimdi, bakınız, gidip altına atılan imza ne; bir belli anlaşmaya imza atılmıyor, ya; ileride ne karar alırsan hepsini kabul ediyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)


BAŞKAN - Efendim, zamanımız yetmiyor; rica ediyorum, son cümlenizi söyler misiniz.
NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Sağ olun Sayın Başkan.
Bakınız, bağımsızlığın devrinin ta kendisidir... Anayasanın 90 ıncı maddesine kimse sığınamaz; çünkü, o madde, uluslararası anlaşmaların Meclis tarafından tasdikini şart koşuyor. Meclis ise Anayasaya aykırı bir anlaşmayı tasdik edemez, ederse zaten bozulur. Dolayısıyla, Anayasa, bütünüyle düşünüldüğü zaman, bütün hâkimiyet milletindir, onun adına karar verme yetkisi Parlamentonundur ve bu yetki hiçbir yere devredilemez.


Muhterem arkadaşlarım, bu anlaşma yürümez, zaten yok hükmündedir. Uzun boylu konuşmaya da lüzum yok; inşallah çok yakında geliyoruz. Biz Batı'yı da kurtaracağız, Allah'ın izniyle. (RP sıralarından alkışlar)
Bu anlaşmanın bir tek tarihî önemi var; çünkü, 1959'da o günkü İktidar Partisi, Avrupa Birliğine müracaat etti, 1960'ta iktidardan düştü. O zaman, İnönü, buna vatan hainliği diyordu. 1963'te Ankara Antlaşmasını kendisi imzaladı, 1964'te iktidardan gitti. 1970'te Sayın Demirel Katma Protokolü imzaladı, 1971'de iktidardan gitti.


TURHAN TAYAN (Bursa) - Yine geldi ama.
NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - 1987'de...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erbakan, sürenizi çok uzattım; maalesef, arkadaşlarımıza süre kalmıyor. Rica ediyorum...

NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Son cümlemi söyleyeceğim.
1987'de, Rahmetli Özal, resmen müracaat etti, 1989'da gitti -otuz yıllık tarihi özetliyorum- 6 Nisan günü de Sayın Karayalçın Gümrük Birliğini imzaladı. Sayın Karayalçın nerede... Nerede... Nerede...(RP sıralarından alkışlar) Ertesi gün yok oldu. Çünkü, şehitler var, evliyalar var. (RP sıralarından alkışlar) Bu anlaşmanın bir tek sevilecek tarafı, 6 Nisan 1996'dan önce Çiller Hanımı da kimse burada göremeyecek.(RP sıralarından alkışlar)
Bütün milletimize saadetler diliyorum, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından ayakta alkışlar, ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erbakan.

 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,128
Tepkime puanı
1,244
Puanları
113
Konum
bâbil...
Muhterem Erbakan hakkında küçük bir yorum:

Kendisi tanıdığım belki de dünyanın en devrimci insanıdır...

Projeleri ve düşünceleri kesinlikle tartışılmaz derecee faydalı ve önemlidir...

Lakin "Erbakanı severim ama oyumu vermem" yaklaşımı içinde bir yığın insan biliyorum... bu insanlardan 3 ü 5 i hatalıysa hepsi hatalı değildir kanaatimce..

komplo teorim: Erbakan'ın şahlanmasını istemeyenler yanındaki kadronun ayak bağı olmasını sağlayarak bir post-modern susturma sağlamışlar...

Lakin Erbakan'ın tüm tezleri şapka çıkartılacak cinsten... Proje üretmeye yönelik tüm konuşmaları tarihe geçecek cinsten... İcraatları ise tartışılmaz faydada...

Peki Erbakan'ın daha fazla ses getirmemesini kimler istedi ve bunu kim başardı?

Popülist söylemlerin bundaki etkisi ne derecede idi?

Muhterem hocam "başörtülülere selam duracaklar" diyerek kendi kendini art niyetlilere yem etmemiş midir?
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Projeleri fikirleri "müthiş" olabilir ancak her fikir üreten bunu icra edebilecek hatta ne yazık ki halka anlatabilecek durumda olamayabiliyor işte buna yakinen şahid olduk ne yazık ki... Yıllarca didinildi bâtıl a köle olmayalım, kendi sanayî mizi yapalım diye yapılan ve kurulan iki motor un hali malum, otomobil ise fıkralarda kaldı :( şimdi bakıldığında görülen evet olağanüstü fikirler projeler ve bunları yapamamak ve -neredeyse- yapmamak için söylenmiş - Sadece aLi'ce nin dediği üniversite rektörlerinin selama durması değil benzeri pek çok - politik sözler....
Yıllar önce marjinal bir gurup olarak çıkıldı yola - nasib- oldu bir takım yerler mevkiler de ele geçti ama mesafe katedilemedi, şimdi yılların sonunda gene marjinal bir gurup olarak kalındı.... Pek çok kimse marjinal kalmayı değil söz sahibi olmayı istiyor haklı olarak, hatası yanlışı ile de olsa inandığı yöne dümen kırılması peşinde .....

Kısacası "az gittik uz gittik dere tepe düz gittik bir de ardımıza baktık bir arpa boyu yol gitmişiz " oldu bizimkisi....

Onca çabalama çalışma belki de sadece bu günkü hükümete zemin oluşturmuştur? Ben başka bir şey göremedim ne yazık ki....
 

Emin...

Paylaşımcı
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
170
Tepkime puanı
1
Puanları
0
06/07/1996 Hükümet Programı

Sayın Başbakan, buyurun efendim.
Hükümet adına, Sayın Başbakan; buyurun.(RP sıralarından ayakta alkışlar, DYP sıralarından alkışlar)


BAŞBAKAN NECMETTİN ERBAKAN (Konya) - Meclisin saygıdeğer üyeleri; hepinizi hürmetle, muhabetle selamlıyorum. Aynı zamanda şu anda bizi bütün vatan sathında televizyonlarından takip eden vatanımızın aziz evlatlarına da sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.
Bilindiği gibi, 6 Haziran günü bundan önceki Hükümet Türkiye Büyük Millet Meclisinden güvenoyu alamamış olduğu için görevi iade etmiştir; Sayın Cumhurbaşkanı 7 Haziran günü yeni Hükümet kurulması görevini Türkiye Büyük Millet Meclisinde en çok üyeye sahip olduğu için Refah Partisine tevdi etmiştir. 7 Haziran gününden sonra yeni Hükümetin kurulması için takriben üç haftalık
bir çalışma yapıldı; 28 Haziran günü Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi koalisyonunun 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti kuruldu.

Bu Hükümet kurulur kurulmaz, vatana millete hizmet için kollarını sıvadı, 3 Temmuz günü Yüce Meclise Programını sundu ve Anayasa mucibince, bugün, 6 Temmuz günü, Hükümet Programının Türkiye Büyük Millet Meclisinde müzakeresini yapıyoruz. Bu müzakere mucibince, Hükümetimizin görüşlerini Yüce Meclise arz etmek üzere, şu anda, huzurlarınızda bulunuyorum ve sözlerime başlarken, yeni Hükümetimizin milletimize hayırlı olmasını, bu Programın, milletimize en faydalı, en hayırlı hizmetlerin yapılmasına vesile olmasını diliyorum.

Yine, sözlerime başlarken, bugün, Yüce Meclisin bu salonunda, yeni Hükümetin Programı üzerinde fikirlerini arz etmiş olan bütün partilerimizin kıymetli sözcülerine, başkanlarına teşekkürü bir vazife sayıyorum; kendilerinin konuşmaları esnasında, bizim yararlanacağımız pek çok faydalı fikirler ve tavsiyeler ortaya koymuşlardır; bu fikir ve tavsiyelerinden dolayı da kendilerine teşekkürlerimi sunuyorum ve hemen ifade ediyorum ki, Türkiye Cumhuriyetinin 54 üncü Hükümeti olarak, bu Yüce Mecliste yapılmış olan konuşmalardaki tavsiyelerden, tekliflerden yararlanmak, her zaman bizim şiarımız olacaktır; bugünkü teklif ve tavsiyelerden de aynı şekilde yararlanmayı şiar edineceğiz.
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; şimdi, müsaade buyurursanız, Hükümet Programı üzerinde asıl yapılması icap eden müzakereye geçmeden önce, bundan önce konuşmuş olan kıymetli parti sözcüleri ve genel başkanlarının yaptıkları konuşmalar üzerinde, kısaca, birkaç cümleyle durmak istiyorum; sonra, asıl mevzua geçmek istiyorum.


Önce, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal Beyefendi, burada, konuşmaları esnasında, Türkiye'nin durumu hakkında, son derece faydalı, yararlı ve isabetli bir tahlil yaptılar; kendilerine teşekkür ederim; ülkemizin meselelerini açık bir şekilde ortaya koyarak konuşmalarına başladılar. Ancak, ne var ki, hemen bunun arkasından, Türkiye'nin bu meselelerini nasıl çözeceğiz, sosyal demokrat bir parti olarak bunların çözümleri hakkında bu Programda getirilmiş olan çözümlere alternatif çözümlerini merakla bekleyip dinlemek isterken, ne yazık ki, birden bire, bugün asıl konuşulması icap eden Hükümet Programı değil rejimdir şeklinde, ana mevzudan saparak, konuşmayı, Yüce Meclisin denetleme görevinin üzerine getirdiler. Halbuki, Yüce Meclisin denetleme görevleri apayrı bir konudur, hükümet programı apayrı bir konudur. Biz, kendilerinden, Hükümet Programı üzerindeki görüşlerini takdim etmelerini rica ediyorduk; dolayısıyla, konunun dışına çıkmış olmaları sebebiyle, ne yazık ki, konuşmalarının büyük bir kısmından yararlanma imkânını bulamadık. (RP sıralarından alkışlar)


Söyledikleri sözler üzerinde durmak istediğim konu sadece şudur: Dediler ki: "Bugüne kadar sosyal demokrat zihniyete sahip insanlar iktidarlara gelmiştir ve bu iktidarlar da muvaffak olamamıştır. Bu iktidarların muvaffak olamamasının sebebi sosyal demokrasi politikalarında değil, bu politikaları temsilen iş başına gelen kimselerin kendi kusurundan ileri gelmiştir." Hakikaten, bunların muvaffak olamadıkları -kendilerinin de ifade ettikleri gibi- milletçe de bilinen bir gerçektir; ama, bu söylendikten sonra kendilerinden beklerdik ki, peki, Türkiye'nin meselelerini çözecek olan bu sosyal politikalar neymiş; şunları ortaya koysunlar, bunlardan yararlanalım. Ne yazık ki, bu söylendi; ama, Türkiye'nin meselelerine çare olacak olan sosyal politikalar hakkında herhangi bir açıklamaya şahit olamadık. Yine, kendileri itiraf ediyorlar "Türkiye'nin bu noktaya gelmesinin sebebi biziz; çünkü, biz, bir çıkış yolu gösteremedik" diyorlar.


NİHAT MATKAP (Hatay) - Hayır, öyle demedi...
BAŞBAKAN NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Bu da doğru bir tespittir; zaten, bugüne kadar hep böyle olmuştur; sosyal demokratlar, hakikaten, Türkiye'ye ne bir çıkış yolu gösterebilmişlerdir ne de Türkiye'nin meselelerini çözecek bir politikayı orta yere koyup, onu düzgün bir şekilde uygulayabilmişlerdir. Kendilerinin bu itiraflarını çok kıymetli bir özeleştiri olarak sayıyorum ve inşallah bu özeleştiriden yararlanırlar; bunu temenni ediyorum, ümit ediyorum. (RP sıralarından alkışlar) Her halükârda, yaptıkları konuşmadan -bununla beraber- bizim yararlanacağımız pek çok nokta olduğu için, bir kere daha kendilerine huzurlarınızda teşekkürlerimi sunuyorum.

(Devamı Gelecek)
 

Emin...

Paylaşımcı
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
170
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Sayın Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Ecevit Beyefendi, geldiler, burada -evet, filvaki Hükümet Programı üzerinde de birtakım mütalaalar ileri sürdüler ama- yine itiraf edeyim ki, ne yazık ki, konuşmalarının büyük bir kısmını denetleme konularına ayırdılar ve bazı yerlerde, ben, kendilerinin seviyesine -doğrusu- mütenasip görmediğim kelimeler de kullandılar "utanma" vesaire gibi. Bana sorarsanız, suçu sabit olmamış bir insanı suçlu kabul etmek asıl utanılacak bir vasıftır. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)


Medenî ülkelerde, medeniyet ve insan seviyesi onu gerektirir ki, bütün insanların haysiyet ve şereflerine saygı gösterilsin. Bunu yapmamak bir noksanlıktır, bir eksikliktir ve asıl ayıp olan budur.
Konuşmaları esnasında, çok garipsediğim bazı atmosfer içerisinde kendilerini buldum "Refah Partisi yüzde 21 küsur oy almıştır; ama, bunun karşısında yüzde 79'luk başka bir kütle vardır..." Tabiî, her partinin karşısında böyle bir kütle var. Demokratik Sol Parti de, 24 Aralıkta yüzde 14 oy aldı, 2 Haziran'da yüzde 6 oy aldı, onun da karşısında yüzde 94'lük başka bir kütle var; ne ifade eder!.. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)


Çok garipsediğim bir şey: Konuşmaları esnasında sık sık "büyük çoğunluk şöyle söylüyor", "büyük çoğunluk böyle söylüyor" gibi ifadeler kullandılar. Kim bu büyük çoğunluk ve siz bu büyük çoğunluğun temsilciliğini hangi sıfatla üzerinize alıyorsunuz? (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Şu, 2 Haziranda aldığınız yüzde 6 oyla mı büyük çoğunluğun temsilcisisin? (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)


Bir hayal âleminin içindesiniz, etrafınızdaki üç beş kişiyi büyük çoğunluk zannediyorsunuz. Türkiye'de 65 milyon insan var ve bir büyük çoğunluk var. İşte, o büyük çoğunluğun en büyük partisi Refah Partisi. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)


Yine, konuşmaları esnasında yadırgadığım bazı sözler oldu: Kendileri, Anavatan Partisi adına kararlar verdiler, Doğru Yol Partisine yol gösterdiler, Refah Partisi hakkında konuştular. Bu yetkileri nereden alıyorlar, şaşırdım; kendi kendime düşündüm, olsa olsa dedim, Sayın Yılmaz Beyin ikidebir bir benzin istasyonuna uğrarmış gibi, kendisinden fikir sorma alışkanlığı karşısında kendilerini, bütün partilere fetva veren bir fetva makamı zannediyorlar. (RP ve DYP sıralarından alkışlar) Halbuki, burada her partinin kendi fikri var ve önemli olan başka partilere fetva vermek değil, başka partilerin doğru fikirlerinden yararlanmaktır; bunu hepimiz yapmaya gayret etmeliyiz.


Sayın Ecevit'in konuşması esnasında dikkatimi çeken bir diğer husus da -hâlâ anlayamadım- şudur: Kendileri, bu hükümet kurulmasın diye "başka alternatif vardır" diyorlar. Neymiş bu alternatif acaba diye merakla dinliyoruz; hemen arkasından "efendim biz, Cumhuriyet Halk Partisiyle bir araya gelemeyiz" diyor, hatta Deniz Baykal Beyefendi, 123 rakamını söyler söylemez yüzleri geriliyor, iki partinin aritmetik toplamına bile tahammül edemiyorlar ve "biz, bunlarla bir araya gelemeyiz" diyor. Peki, bu hükümet nasıl çıkacak Allah aşkına?.. DYP ile ANAP bir araya gelemez, DSP ile CHP bir araya gelemez ve hem de alternatif varmış. Bu alternatifi hâlâ ne millet anlamıştır, ne de biz anlayabildik.
Bir başka önemli konu da "Türkiye'nin meselelerini çözmek için, ülkenin meselelerini çözmek için güçlü bir hükümete ihtiyaç yoktur" dediler; şaşırdım tabiî. Halkımız da bunu dinliyor. Türkiye bu hale gelecek ve Türkiye, bu halden, güçlü olmayan bir hükümetle kurtulacak(!) Herhalde, hiçbir zaman, güçlü bir hükümet olmaya niyetleri yok veya olma ümitleri yok; bu işi, güçsüz hükümetler de çözer fikrini, olsa olsa, böyle bir düşünceden ileriye sürüyor olsalar gerek. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

.......
 

Emin...

Paylaşımcı
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
170
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Devamla...

Şimdi, tabiî, kendileri, Hükümet Programında birtakım noktalara dokundular; dokunma şekillerindeki genel üslupları şu oldu: Yani, bunlar, her ne kadar, Hükümet Programında yer almışsa da, şu açıklamalar olmalıydı. Evet, işaret ettikleri noktalar, Hükümet Programında yer almıştır; ancak, hükümet programları, prensipleri vaz eder malum olduğu gibi, detay tatbikatları, ayrı, ayrı, ayrı belirtmez ve önemli olan da, bunların hükümet programında belirtilmesi değil; asıl, hükümet ne yapacak; mühim olan odur; onu da, inşallah, bekleyeceksiniz ve memnuniyetle göreceksiniz. (RP sıralarından alkışlar)


Kendilerinin teşekkürüne ben de teşekkür ediyorum; "İlk metinde, ekonomik konsey yoktu; herhalde, bizimle görüşmesinin etkisiyle sonradan ilave ettiler" dediler; evet, sizinle görüşmemin etkisi oldu; teşekkür ediyorum. İlk hükümet programında, biz, bunu zaten, zımnen var sayıyorduk; ama, Sayın Ecevit önemle üzerinde duruyorlar ve bu faydalı bir şeydir; bunu, açıkça, sarahaten belirtelim dedik; inşallah, hoşunuza gitmiştir. (RP sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Benzin istasyonuna uğradılar!..
BAŞBAKAN NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Ve ANAP'a, kıymetli kardeşimiz Mesut Beyefendiye geliyorum.
Şimdi, ben, Mesut Beyefendiden, bizim daha önce yapmaya çalıştığımız gibi -ne derece muvaffak olabildik; bunun takdiri, tabiî, aziz milletimize ve Yüce Meclise aittir- yapıcı bir anamuhalefet örneği ortaya koyacaklarını bekliyordum. Halbuki, baştan sona kadar bütün konuşmaları yolsuzluk, yolsuzluk, yolsuzluk. Bir saat sadece bunun üzerinde durdular. Ben kendi kendime düşündüm; Sayın Mesut Beyin, bu bir saatlik "yolsuzluk, yolsuzluk" konuşmasını, şu anda kahvede oturan binlerce işsiz gencimiz dinlerken ne düşünüyor acaba dedim; hasta anasını doktora götüremeyen onbinler, bu yolsuzluk laflarının tekrar tekrar söylenmesinden nasıl etkileniyor diye düşündüm. Milyonlarca...

ERKAN MUMCU (Isparta) - Çalınan paralar onların paraları.
BAŞBAKAN NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Çok doğru söylediniz; bunlar onların parasıdır ve "beytülmale dokunan eller kesilmelidir" dediniz.
Önce, hemen şunu ifade edeyim ki, bak görüyorsunuz, biz, sol partilerin muhalefette kalmasını saygıyla karşıladık; çünkü, onların üretecekleri alternatif görüşler inşallah bizim daha iyi hareketimize vesile olacaktır. Demokrasilerde muhalefet de en az iktidar kadar şerefli bir hizmettir. Sol partiler biz muhalefet yapalım dediler; kendilerine teşekkür ediyorum, saygıyla anıyorum; ama, biz, onların sağındaki dört tane partinin bir araya gelerek bu Hükümetin kurulmasını istedik. Burada, biraz evvel -Büyük Birlik Partisi Genel Başkanına huzurlarınızda teşekkür ediyorum- halkımızın, ülkemizin durumunu düşünerek, açıkladıkları mülahazalarla, bu yeni Hükümetin kurulmasına mani olmayacaklarını... Zaten baştan beri yapıcı bir şekilde hareket ettiklerini görüyorduk. Biz kendilerini bu topluluğumuzun her bakımdan, kerhen de olsa, bir destekçisi olarak görüyoruz. Eksiklik Anavatandadır; ama, biz Anavatanın da bir müddet sonra bu topluluğa katılacağını bekliyoruz. Onun için, biz kardeşiz; şimdi söyleyeceğim şeyleri lütfen kardeşane bir şekilde dinlemenizi rica ediyorum.


Ben bunları, demin sizinki gibi, hakikaten böyle biraz sinirli ve asabî bir üslupla söylemeyeceğim. Siz neden bugünlerde sinirli ve asabi bir üslubun içine düştünüz?..(RP ve DYP sıralarından alkışlar) Onun değerlendirmesini aziz milletimize bırakıyorum. Görüyorsunuz ki kardeşane bir şekilde konuşuyorum.
 

Emin...

Paylaşımcı
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
170
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Şimdi, Sayın Mesut bey, Türkiye Büyük Millet Meclisinin KİT Komisyonunda yapılmış olan resmî tespite göre, bundan önceki, sizin değil, sizden önceki ve bir kısmında da sizin bulunduğunuz ANAP yönetiminde, 9 devlet bankası batmıştır. Bu bankalarda 2,5 milyar dolar ve 200 trilyon lira devletin parası batmıştır. İşte o saçı bitmedik yetimin parasıdır ve bunlar, ne yazık ki, sizin yönetiminiz döneminde batmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonunun raporundan söylüyorum: 266 adet hayali ihracat yapılmıştır, 1993 yılı rakamlarıyla bu 80 trilyon lira yapıyordu, şimdi katrilyonu bulurdu.

Yine, sadece Toprak Mahsulleri Ofisinde, KİT Komisyonunda yapılan tespite göre, 13 trilyonluk yolsuzluk yapılmıştır ve KİT Komisyonunda bunlar tespit edilmiştir. Bunlar, ANAP yönetimi döneminde olmuştur.
Şimdi, hiç uzatmadan -çünkü, vaktimiz çok kıymetli- son üç aylık tatbikatınızda siz ne yaptınız konusuna geliyorum. Bakın, sizin ne yaptığınızı, çok kısaca birkaç kelimeyle belirtmek istiyorum.

Siz, şimdi tuttunuz Çevre Fonunundan -Sayın Taşar buradadırlar, herhalde hatırlayacaklardır- belediyelere yardım yaptınız. Ne yardımı yaptınız?..Bakın liste elimde, grafiğini de çıkarttım; belki aceleyle ne yaptığınızı görmemişsinizdir; ama, şimdi size gösteriyorum, bir nüshasını da takdim edeceğim.( RP sıralarından alkışlar)

Ne yazık ki bu, siz görevi iade ettikten sonra yapılıyor. Görevi iade ettikten sonra siz, bu hesaptan, tam 2 trilyon lirayı ANAP'lı belediyelere gönderdiniz.
NEVZAT KÖSE (Aksaray) - İşte adalet bu, adalet.
BAŞBAKAN NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Çevre Fonundan, bu hesaptan siz, ANAP'lı belediyelere 2 trilyon lira gönderirken, Refah Partili belediyelere sadece 22 milyar gönderdiniz. Refah Partili belediyelerin nüfusunu hesaplarsanız, 65 milyonluk Türkiye'nin 45 milyon insanının yaşadığı illerin belediyeleri Refah Partisindedir; yalnız İstanbul'da 13 milyon insan var. Siz, nasıl ANAP belediyelerine 2 trilyon gönderirsiniz de, Refah Partili belediyelere sadece 22 milyar gönderirsiniz? "Adil düzen nedir, bir türlü anlayamıyorum" diyorsunuz; bak, adil düzen demek, herkese eşit muamele etmek demektir. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) İşte, adil düzen bu.
 

faruk

Üye
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
286
Tepkime puanı
0
Puanları
0
zaman göstermiştir ki Erbakan'ın AB karşıtlığı bağnazlıktan öte bir şey değilmiş...
her yerde olmayan bir Türkiye'nin hiç bir yerde olamayacağını da zaman bize gösterdi sonuç olarak Avrupa birliği sürecinin yararlı bir devlet politikası olduğu iyice ortaya çıktı
kasım ayında yayınlanan AB ilerlerleme raporunda Türkiye'nin gelişmesi aleyhine bir şey yoktur tam tersine ülkeyi geri götüren askeri vesayeti,hukuksuzluğun eleştirileriyle doludur körükörüne Avrupa karşıtı olmak cehaletle beslenince böylesi kısır görüşlü liderler bir şey zannediliyor
 

Emin...

Paylaşımcı
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
170
Tepkime puanı
1
Puanları
0
zaman göstermiştir ki Erbakan'ın AB karşıtlığı bağnazlıktan öte bir şey değilmiş...
her yerde olmayan bir Türkiye'nin hiç bir yerde olamayacağını da zaman bize gösterdi sonuç olarak Avrupa birliği sürecinin yararlı bir devlet politikası olduğu iyice ortaya çıktı
kasım ayında yayınlanan AB ilerlerleme raporunda Türkiye'nin gelişmesi aleyhine bir şey yoktur tam tersine ülkeyi geri götüren askeri vesayeti,hukuksuzluğun eleştirileriyle doludur körükörüne Avrupa karşıtı olmak cehaletle beslenince böylesi kısır görüşlü liderler bir şey zannediliyor

Burada yazılanları okudunuz mu?
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Alice bir tespitte bulunmuş

Lakin Erbakan'ın tüm tezleri şapka çıkartılacak cinsten... Proje üretmeye yönelik tüm konuşmaları tarihe geçecek cinsten... İcraatları ise tartışılmaz faydada...

Erbakan gerçekten bir Beyin ama çevresinde (Yakın) bu beyni teoriyi harekete geçirecekler çok az.


Ayrıca yeni Beyinler de malesef bu kısır döngüde kayboluyor onların parlamasına ve öne çıkmasına müsade edilmiyor.

Çıkan İhanetle suçlanıyor anlamakla suçlanıyor.

Kutan Gül seçiminde Gül e oy verenler % 40 geçik durumda bunların hepsidemi anlamıyor ve ihanet ediyor.İlginç.
 

Emin...

Paylaşımcı
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
170
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Şimdi, diyorsunuz ki; "Saçı bitmedik yetimin parasına, beytülmalin parasına uzanan eli kesmek lazım." Bak, siz, bundan bir ay önce Rize Belediyesine 100 milyar lira gönderdiniz. Bundan biz memnunuz, Rize bizim ilimiz, keşke, trilyonlar gönderin; ama, başkasına göndermeden oraya gönderirseniz, işte, bu, o zaman adaletsizlik olur. 24.6'da yani Hükümet düştükten sonra, bir 100 milyar daha gönderdiniz ve 28.6'da da bir 100 milyar daha gönderdiniz; bu iki tane son parayı haksız gönderdiğiniz için, beytülmale uzanan eli kestik ve bu paraları durdurduk. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bir de, tabiî, Maliye Bakanlığındaki fonu gönderdiniz. Maliye Bakanlığı fonundan 7 trilyon 132 milyar Türk Lirası gönderdiniz. Bu gönderdiğiniz paranın, 5 trilyon 113 milyarı ANAP belediyelerine gönderilmiştir. Burada, Maliye Bakanlığının kendi listesi, Muhterem Maliye Bakanınız da yanınızda oturuyorlar. Bütün yardımın yüzde 71'ni gönderdiniz ve bunu da, siz, son gece -büyük kısmını- gönderdiniz aynı zamanda. 6 Haziran günü, istifadan sonra dahi, 93 milyar lira gönderdiniz; bu haksızlıklara rağmen, hâlâ haksızlığa devam ettiniz.

Şimdi, keşke vaktimiz müsait olsa... Burada, biz, Hükümet Programını müzakere edeceğiz, haksızlıkları değil. Uygun görürseniz haksızlıklar için ayrı bir oturum yapalım; bakalım, ANAP döneminde ne haksızlık yapılmış, DYP döneminde ne haksızlık yapılmış, yukarıdan aşağıya ortaya koyalım; onun yeri ayrı; ama, şimdi, biz, Hükümet Programını görüşeceğiz, bundan dolayıdır ki, bunlara ayıracak vaktimiz yok.

Demin, bir şeyi çok garipsedim, bizim zamanımızda şu kadar kararname çıktı dediniz. Ben, onları tespit ettirdim, bir de baktım ki, bunların yüzde 90'ı seyahat kararnamesiymiş! (RP ve DYP sıralarından alkışlar) Bir de, biz ne yaptık diyorsunuz; seyahat etmişsiniz, hayırlı olsun. (Gülüşmeler) Bu iş, pırasa tartarmış gibi, kiloyla tartılmaz Mesut Bey! Ben, şu kadar adet kararname çıkardım, Meclise bu kadar adet kanun sevk ettim... Bunlar, bir şey ifade etmez. Sonuç ne; işte millet... Gel, kahvede oturana soralım. Sorduk; 2 Haziranda da millet, ne olduğunu söyledi. Bu sebepten dolayı, böyle, bunları, pırasa tartarmış gibi, kilolarla ölçmeye kalkışmayalım lütfen; çünkü, milletimiz, hakikaten, asıl, gerçek hizmetleri bekliyor. Biz, burada, bu hizmetleri, daha iyi nasıl yapabileceğimizi konuşursak, zannediyorum, çok daha hayırlı iş yaparız.
2 Haziranda seçim vardı; Rize'ye gittik -siz de gittiniz, biz de gittik- Rize'de, belediye hududu içerisindeki köylümüze çay parası ödeniyor; ama, seçim olmadığı için, belediyenin yanındaki köyün parası ödenmiyor...

EYÜP AŞIK (Trabzon) - Yalan!
AHMET KABİL (Rize) - Yanlış Hocam!
BAŞBAKAN NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Oradan geliyorum...
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Vallahi yalan!
BAŞBAKAN NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Oradan geliyorum...
AHMET KABİL (Rize) - Yalan...
BAŞBAKAN NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Şimdi, bakın, bunları, burada söyleyebilirsiniz; ama, bunlar, kaybolmaz. Bunların hepsi...
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Vallahi yalan... Vallahi yalan...
BAŞBAKAN NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Keşke yalan olsa... Bizim, Rize seçiminde, halktan dinlediğimiz budur...
AHMET KABİL (Rize) - Tahkik edin...
BAŞBAKAN NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Tahkik ederiz... Tahkik edelim...
EYÜP AŞIK (Trabzon) - Vallahi yalan...


BAŞBAKAN NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) - Keşke, siz haklı olsanız, keşke siz haklı olsanız...
Şimdi, Sayın Mesut Yılmaz Bey kardeşimize bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum: "Efendim, bu Hükümet Programı, bizim programımızın aynı" diyor. İyi ya, ne güzel; öyleyse destekleyin. (RP ve DYP sıralarından alkışlar; ANAP sıralarından alkışlar[!], gülüşmeler)
 
Üst