Bir silsileden icazetli olması demek;
Bilgisi ve eserleri ile yetkinliğini ispatlamış olması.
Yaşantısı ve gündemiyle halkın içinden olması
Siyâsi görüşü açık, ileriyi gören biri olması.
Karizmatik olması.
Etkin bir güç ve cevreye sahip olması.
Adîl ve dürüst olması.
Toplumun derdini kendi derdine tercih etmesi
demektir.
Manisa ve Muğla eski müftüsü, muhterem İlhan Armutçuoğlu Efendi, tüm meşayih hazeratının ve zahir batın sultanlarının dediği gibi söyler;
"Mürşid-i kâmillerin vekîllerini tâyin etmeleri uzun bir süreçten geçmektedir. Mürşid-i kâmil şeyh efendi, belli bir yere gelmiş olan mürîdânını Peygamber Efendimiz’e arz eder. Peygamberimiz de Allah Zülcelâl Hazretleri’ne arz eder. Peygamberimizin teklîfi ve Rabbin tavsîbinden ve tasdîkinden çıktıktan sonra meşîhat meselesi, vekâlet meselesi vâki olur."
Eğer bu icazet yok ama yukarıda zikredilen vasıflardan biri veya birkaçı var ise, bunlar da insanlara belli noktalarda öncülük edebilirler. Ama irşada mezun değildirler. Kendilerinden istifade edilebilir ve edilmelidir.
Yine İlhan Efendi'den:
"Her bir vekîl mürşid-i kâmil, insanları, peygamberler gibi irşâd etmekle yükümlüdürler. Kendileri Peygamber değillerdir fakat verdikleri hizmet Peygamberlerin hizmetidir.
Bir kimsenin lâyıkıyla ehil olabilmesi için bizzât Cenâb-ı Hakk’ın esmâsının muhâtabı, zâtî tecellîlerin mazhârı olması gerekir. Zâtî tecellîler diğer tarîklerde zaman zaman vardır, fakat Nakşî yolunun özelliklerinden biri de an be an, saat be saat, gün be gün, neredeyse talebe binâen, bir mürşid-i kâmil, Nakşî Hâcesi, zâtî tecelliye makes-e mazhârdır. Bu da Ebû Bekir Efendimizin, onun yolunun büyüklerinin özelliklerindendir.
Kendisine ittibâ edilecek kişinin, mutlak mânâda zâtî tecellîlere mazhâr olması gerekir.
İlmi elde etmek zordur, fakat kısmen kolaydır. Nihâyetinde eserlerde olanlar bulunup, genişletilecetir. İrşâd etmek, ilim elde etmeğe göre daha zordur. Ma'neviyât sahası ilim sahası gibi değildir. Ma'neviyâtın en büyük sermayesi rızâ için olmasıdır. Samimiyyettir; hulûs ve ihlâstır."