kebîkec
İhvan Forum Üye
- Katılım
- 21 Eyl 2007
- Mesajlar
- 8,088
- Tepkime puanı
- 1,924
- Puanları
- 113
Ben bu soruları önemsiyorum ve elimden geldiğince cevaplamaya çalışacağım inş.
1- Tevhid inancının gereği olarak, Allah kelamı ile kulkelamı arasında çok keskin bir sınır vardır kardeşler. İşte ilk dönemdehadislerin yazılmasının yasaklanması tavrı da bu sınırı netleştirmek ve Kuranile karışması tehlikesine karşı bizzat Peygamber tarafından alınmış birkarardı.
Peygamber bir söz söylüyor ve söylediği bu söz dilden dile dolaşırken anlamlarıdeğiştiriliyor ve ilave ve eklemeler yapılıyordu, bunu gören Peygamberimiz busebepten bu yasağı getirdiğini görüyoruz. Bu tehlike ortadan kalktıktan sonrada sahabelerin yazdıklarını ve Peygamberin buna izin verdiğini biliyoruz.
Belki bugün kendimize sormamız gereken soru şudur; Peygamberimizino gün tehlikeli olarak gördüğü bu durum yani Peygamber sözlerinin Kuran ilekarışması tehlikesi bugün de hala geçerliliğini koruyup korumadığıdır.
Bugün de maalesef Allah kelamı ile Peygamber de olsa kul kelamını eşitlemeyeçalışanların varlığını görüyoruz. Eşitlemeye çalışanlar Peygamberin “karışmatehlikesi” karşısındaki yasaklama tavrına ne açıklama getirirler çok merakediyorum.
Soruya gelirsek; Peygamber hayatta iken fıkıh kitaplarıyoktu. Peygamber onlara imanın şartı altıdır, abdestin şartı 12’dir, namazşöyle kılınır vs şeklinde yazılı olarak bildirmiyordu. “Ben nasıl namazkılıyorsam, nasıl abdest alıyorsam sizde öyle yapın” şeklinde bizzat uygulamalıolarak gösteriyordu. Bu anlamda yazmaya ihtiyaç kalmıyordu. Burada şöyle birsoru akla gelebilir. Pekala peygamber hayatta iken böyle bir ihtiyaç yoktufakat 4 Halife döneminde de böyle bir uygulamaya gidilmediğini görüyoruz, bununsebebi nedir? Oysa isteselerdi bunu yapabilirlerdi.
Bu anlamda İbn-i Sad’ın Tabakat’ında Hz Ömer’den naklettiği şu söz çokmanidardır; “Kitap Ehli’nin Mişnası gibi MüslümanlarınMişnasıdır bunlar.”
Malum Yahudilerin Tevrat dışında kendi oluşturdukları mişna adlı kitaplarıvardı ve bu kitabı da dini bir kaynak olarak kabul ediyorlardı. İşte kendidöneminde hadislerin çoğalması karşısındaki Hz Ömer’in bu benzetmesi vehadisler konusundaki başka tavırları konunun ne kadar önemli olduğunugösteriyor bize.
Ta Hz Adem’den beri İslam dininin, yeni yeni şeriatların hep bu şekilde,Kuran’ın ifadesiyle “kitapların yanına kitaplar eklemek suretiyle”tahrif edildiğini görüyoruz. Bu anlamda aynı tehlikenin bizimiçin de söz konu olabileceğini görmek zorundayız. Bunları konuşmak, gündeme getirmek birilerinin iddia ettiği gibi“art niyetli kimselerin, kasıtlı olarak şüphe tohumları ekmek için ortayaattığı iddialardır” şeklinde değerlendirmek doğru değildir. Evet bunu kendibozuk akidelerine malzeme yapmak isteyenler vardır ve olacaktır da ama Allahşahidimdir ki bizim gibi meselelere gözünü kapatmak istemeyen, tamamen dinikaygılarla yanlışa düşmeme adına hakikatin peşinde olanların varlığını dalütfen göz ardı etmeyelim.
Velhasıl; 4 Halifedöneminde, toplumda yer etmiş, yaygınlık kazanmış ve hiç kimsenin şüpheetmediği “fiili sünnetin” şifahen titiz birşekilde korunmaya çalışıldığını ve bunun dışında Kuran’ın temel kaynak olarakkabul edildiğini görüyoruz.
Fakat daha sonra siyasi fırkaların ortaya çıkması, topraklarının Müslümanlartarafından işgal (!) edilmesini hazmedemeyen Müslüman görünen İslamdüşmanlarının yani münafıkların türemesi, ırk, dil, mezhep ve bölgetarafgirliğinin tekrar nüksetmesi, idarecilere güzel görünüp şahsi menfaattemin etme düşüncesi gibi sebeplerle uydurma hadislerin çoğalması, hadislerintoplanması, ayıklanması, tasnif edilmesi gerekliliğini ortaya çıkardı. İlkdönem ve 4 halife döneminde bu tür uydurma hadislerin önüne bir şekildegeçilebiliyordu ama İslam topraklarının hızla yayılması veyukarıda saydığımız hususların eklenmesiyle artık bunun önüne geçilemeyeceğigörüldüğünden hadis tedvin dönemi bir gereklilik üzerine başlatıldı. Sahabeleriçerisinde hadislerin yazılmasına “Peygamberin yapmadığını biz yapmayız”şeklinde karşı çıkanlar olduysa da bunlar ikna edilmiş ve bu işe el atılmıştır.
Hakkınızı helal edin biraz uzun oldu ama konunun önemine binaen ancak bu kadarözetleyebildim.
Giresunda da söyleniyor mu bilmem ama aklıma gelen bir halk sözü :SAM ÜSTÜMDE DAKSAAN KUR BELİNE VAZMAYI…
Bu soruları önemsemek, soran kafası karışıklara acımak açısından önem arz edebilir ama cevabı senin yazdıkların değil kesinlikle. Mantık hataları ve tartışmalı ifadelerle cevap yazmışsın. Şöyleki; Peygamber aleyhisselamın hadis yazımını Allah kelamı ile karışmasın diye yasakladığını söyledikten sonra ’’ Peygamber bir söz söylüyor ve söylediği bu söz dilden diledolaşırken anlamları değiştiriliyor ve ilave ve eklemeler yapılıyordu, bunugören Peygamberimiz bu sebepten bu yasağı getirdiğini görüyoruz.’’ Demişsin. O zaman Allah kelamıyla karışmasından ziyade kendi aslını koruyamadığı için kaybolup gittiği ve bu sebeple de yazılmaması gerektiği gibi kendi içinde çelişik bir mantığa ulaşılıyor. Bu makul bir mantık olmadığı gibi kaba saba cahil bir toplumun sözü anlamadığı,yamulttuğu gibi bir ithamı da zımnında taşır ve bu ortamda ayetlerin de bozulma, eklenme ve çıkarma yapılmaksızın sağlam kaldığına nasıl inanıyorsunuz? sorusu akıllara gelir.Ayetleri yazanlarla hadisleri yazmaları yasaklandı dedikleriniz farklı insanlar mı? Red kardeş…
Ayrıca;Ben abdestin 4 farzı olduğunu biliyorum. Siz 12 derken hangi ayete veya hadise dayanıyorsunuz. Fıkıh kitabı da olur… Kaynağınız nedir.
Anlamadığım bir başka nokta da şudur. 23yıl gece gündüz yaşayan ve konuşan Peygamberin sözlerinin derlendiği hadis kitaplarında mükerrerleri çıkarsanız 30-35 bin hadis mevcut. Bunlarında kritiği yapılmış elenmiş çöpü ayıklanmış. Mevzuat kitaplarına virüslüler hapsedilmiş. Buna rağmen halen daha tamamını çöpe atmayı savunmanın mantığı, getirisi ve hedeflediği kazanım nedir ? Hadi 30-35 binden 5 binini daha kenara ayırın kalanıyla sıkıntınız nedir? Kurana sahip çıkma reflkesinizi anlıyorum ama hangi ayetin nerede indiğini bilen bizzat yaşayan insanlar evet derken sizin hayır demenizi Arapça bilmez, fıkıh bilmez, Usul bilmezliğinize bağlasak ayıp etmiş olur muyuz…