Değerli dostum @
ihvanistanbul
2007 yılında konuyla alâkalı paylaşımda bulunan zevatlar Melâmîliğin cılkını çıkarmışlar.
1) Melâmîlik bir tarikat değildir. Bir hâldir ve tek başına yaşanır.
2) Örgütlenmez, tek tabancadır (Hızır gibi!)
3) ...dolayısıyla bir tekkede veya bir şeyhin çevresinde melâmîlik olmaz. Melâmî şeyhi diye bir kavram olamaz..
4) Her tarikatin içinde zuhur edecek bir hâl olduğu için özel bir yapı değildir.
5) Başsız ve ayaksızdır. Direk Allah'la irtibatı vardır. Bu nokta çok mühim!
Melâmîlik bir nevi anarşizimdir. Buluduğu ortama, yaşadığı çevreye karşı anarşisttir. Eğer bir melâmî bir tarkikatin içindeyse şeyhine dahi küfredecek derecede edepsizleşebilir. Şeyh efendi bunu anlar ama müridler anlamaz. Şeyh efendi bu durumu hoş görür, ve müridlerini ''sakın bir şey yapmayın'' diye tembihler. Hatta bu hâli yaşayan mürid geldiği zaman direk şeyh efendiye ulaştırılması istenir, engel olunmaması tembih edilir.. Bunun bir sebebi vardır. Şeyh efendiler müridi Allah'a ulaştırmak için vesile konumunda oldukları için Allah'a ulaşan mürid, o her şeyden münezzeh Allah'tan ilham almaya başlayınca şeyhinin kendisini nasıl oyaladığına(!), aşkla nasıl tuzak(!) kurduğuna, Allah'a nazaran hiç hükmünde olan konumuna karşı bir anarşizme girer. Bizi aldattın, bizi kandırdın, gibi tavırlara girer.
Bildiğiniz ergenlik hâli, ruhların olguğnlaşma sürecinde de vardır!!!! Bu bir sarhoşluk halidir çünkü bir müddet sonra melâmî anlıyacaktır ki şeyhinin yalanları perdelerin kalkması için şarttır. Çünkü yalan olmadan hakikate ulaşılmıyor. Onun içindir ki çocuklarımızı yalan masallarla büyütürüz. Çocuk gibi hakikate yabancı olan ruhların ''seni leylek getirdi'' yalanlarıyla büyümesi şarttır. Nasıl ki küçük bir çocuğa yatak odası sırları direk açılamıyorsa Allah'ın hakikat sırları da tıpkı bu gibi çocuk konumda olan ruhlara pat diye açılamaz. Eğer açılırsa delirir, ampülü patlatır, psikolojisi bozulur. Yavaş yavaş verilir hakikat.. Çünkü baştan öğrenilmiş algılar vardır ve bu algılar yeryüzünde (yalan dünyada) yaşamak için şarttır. Hakikatte hayat yoktur! Ya ne vardır? Ebediyyet vardır. Eğer hakikat sırları avamdan gizlenmemiş olsaydı o vakit herkes intihar ederdi. Zira hakikat bilindiği andan itibaren yalana uzun vadede tahammül edilemez..
Bu noktada İmam-ı Rabbanî'nin ''tarikat küfrü'' kavramı vardır. Mektubatında bunu izah ediyor.
Mesela çoğu bilmez, Şahı nakşibend Muhammed Behaüddin hazretleri bir melâmîdir. Şeyhinin metodlarını eleştirmiş ve nakşibendiliği kurmuştur!!!
Bu bağlamda her tarikat kurucusu bunu yapmakla aynı zamanda melâmîdir. Anarşist bir tavırdır bu.. Daha ötesine gidelim.. Batı dünyasının da kendi melâmîleri vardır. Meselâ Avrupa'da 80'lerde pek yaygınlaşan Punk hareketi ve bunun mensupları olan Punker'ler batı dünyasının melâmîleridirler... Sokakta yaşarlar, paraya ve dünyevi işlere karşı duruşları, aykırılığın uç noktasını bulmak için moda, saç traşı ve yırtık kıyafetler,,, bütün bunlar melâmet alâmetleridir.. Ama bütün bu aykırılığın merkezinde her zaman İNSAN vardır. İnsan merkezli bir felsfeyi içinde taşır melâmîlik..
Melâmîlik, kişinin mentalitesine göre farklı şekilde dışa vurur. O yüzden bu işin kategorilendirilmesi yanlıştır. Üçüncü devre melâmîlik falan gibi bilimsel laflar lagalugadır..
Melâmet hırkası giydirilmez. Bu hırkayı kendin(!) giymen gerekir. Orada ki ''kendin'', Yunus'un ''bir ben var benden içerü'' dediği benliktir. Sanıldığı gibi nefsanî bir benlik değildir. Onun içindir ki bir melâmiler vardır bir de kendini melâmî diye satan sahtekârlar vardır.. Melâmî olan zaten kendisi ben melâmîyim demez, ama melâmîyyün olduğunu bilir.. Yani bu iş, marka değildir, hâldir..
Daha çok işleri vardır lakin bu kadarıyla ittifak edelim. Zira daha fazlasını yazarsak gördüğünüz melâmîleri ''cilis kâfir'' deyüp taşlarsınız.. Zaten taşıyorsunuz da.. Öyle tarihi şahsiyyetler vardır ki Allah'a kulluğunu yapmıştır lakin avamın gözünde kafir diye bilinirler.. Bir de şu vardır ki bir melâmî, gerçek manada melâmî olan başka bir melâmîyi gözünden tanır.. Mahallesinden dahi geçse onun kokusunu alır..
Daha doğrusu melâmîler Allah'ın derin devlet yapılanmasının Yeşil'leridirler..!!! Ümmetin ahirette ki selameti için başlarını fedâ etmiş fedâilerdir. Bu bağlamda Hz. Ebubekir'in ''bedenimi öyle büyüt ki benden başka kimse cehenneme girmesin'' duruşu Hz. Ebubekir'in bir anlık melâmet halidir. Lakin o, bu halde takılıp kalmadı, hemen marifete ulaştı..
Melâmî bir tavra örnek verlim: Örneğin siz uzun zamandır içiniz yanarak estağfirullah çekmemişsiniz. Melâmî hakikat aleminde bunu görür ve bir samîmî tevbeye ihtiyaç olduğunu haber alır. Bu samimi tövbe(farkındalık) nasihatla yaptırılamaz. O vakit melâmî en cilis kâfir olur ve Allah'a kitaba söver sayar. Sizin kalbinizde ki imanın depreşmesi ve davanıza sahip çıkmanız gereken ortamı oluşturur. Dayak yemeyi dahi göze alır. Yeter ki siz, farkındalığınıza kavuşun ve bulunduğunuz saf için bir şeyler yapmış olun. Ahirette bunun karşılığını alacağınızı bilmesi, melâmî'nin mutlu olması için yeter.. Bazen dilenci olur, üstünüzden balayı alır falan filan.. Özetleyecek olursak, Hz. Ebubekir'in ''her müslüman direk cennete girsin'' hâlinin lafını satmaz, yapar, yaşar, uygular...
Dediğim gibi, anlaşılması zor bir hâl.. Bir düzene, bir norma girmez.. Sakın taklit etmeye kalmayın, zira bu işler taklitle olmaz..!!!!!
Edit: Bu yazılanların kıymetini bilin. Hiçbir kitapta bulamazsınız bunları! Hazineler virânelere saklanır..!
İşe sosyolojik perspektiften bakacak olursak: Otokontrol sisteme aykırı anarşist tavırların her biri gelişmenin impulsüdür.. Ne kadar kızsak etsekte Allah bereketin sırrını buraya bağlamış. Zira mevzu hayra talip olmaktan ziyade şerden sonra gelecek hayra talip olmaktır.. Bunun hikmetini anlayın inşallah.. Bu hikmete en güzel misal çocuklukta vurulduğumuz aşılardır.. Hikmeti çözen yol alıyor..