hirahos
Kıdemli Üye
- Katılım
- 9 Kas 2006
- Mesajlar
- 35,948
- Tepkime puanı
- 483
- Puanları
- 0
- Yaş
- 54
" ... Tarikat bütün hal ve hareketlerde adet, ibadet ve muamelelerde Allah-u Tealâ'ya karşı bir huzur içerisinde, bidat olan şeylerden ve ruhsatlardan uzaklaşarak kâmil bir azimet ve sünnete bağlılık içinde zahiren ve bâtınen ALLAH'a karşı olan kulluğun devamlı olmasından ibarettir.
... Selim bir kalbi olmayan kimseye seyr ve sülük, muamele adabını öğrenmek farz-ı ayındır. Bu hakikat, hem önce gelen hem sonradan gelen alimlerce sabit olmuştur.
Allame İbn-i Hacer'in Tuhfet-ul Muhtaç kitabı gibi kaynak kitaplar derler ki:
'Selim bir kalb sahibi olmayan herkese kalb hastalıklarının ilacını, kibir, ucb, riya vb. öğrenmesi farzdır.'
Fakat bu ihtimal farz-ı kifayedir. Tıp ilmini öğrenmenin farz-ı kifaye olduğu gibi.
Gaye isimli kitabın şerhinde Şafii alimlerinden Hatip Eş-Şirbini şöyle der:
'Taharet; vacip ve sünnet diye ikiye ayrılır. Vacip ise bedeni ve kalbi diye ikiye ayrılır. Kalbi taharet; haset, ucb, kibir gibi.'
İmam-ı Gazali der ki:
'Kalbi taharetin haddini, sebebini ve ilacını bilmek farzdır.'
En kötü ucb (kişinin kendini beğenmesi), kişinin hatalı görüşünü beğenmesidir. Üstelik bu görüşüyle sevinir, ısrar eder; kimsenin nasihatini kabul etmez, herkese hor bakar. Cenab-ı Allah buyuruyor ki:
"De ki (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları, kendileri muhakkak iyi yapıyorlar sanarak dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiş olanları size haber vereyim mi ?" (El-Kehf: 103-104)'
Şeyh İzzeddin Haznevi Hazretleri (Vefatı 1992)
---------------------------------------------------------------
Tasavvuf'u şirk olarak belleyip öyle göstermeye çalışanlar kalbimizi kötü ahlak illetlerinden, hastalıklardan nasıl temizliyeceğimizi de göstereydiler ya...
Halbuki toprak olacak beden, Allah göstermesin, rahatsızlanıp hastalıklara uğrayacak olsa servetler harcayıp doktor doktor geziyoruz.. Şafi olan şifayı veren Allah olmasına rağmen, hiç de aklımıza gelmiyor bu yaptığım şirk mi değil mi diye!.. Üstelik toprak olacak, çürüyecek olan bu bedenimiz için... Yani, bu kadar kıymetli.. İstanbul kadar serveti olsa, bir organı eksilmesin diye gözünü kırpmadan harcayıverir.. Peki kalbimizin hastalığına hangi Tabibler derman olacak??? Bu işin tedavi usullerini kimden ve nasıl öğreneceğiz.. Yoksa kalbimiz, bedenimiz kadar gözümüze gelmiyor mu? Halbuki kalbimizin sıfatları çürüyüp toprak olmayacak! Sahibinden asla ve kat'a ayrılmayacak..
Bu işler okumayla, ezberlemeyle, bilgi dağarcığını genişletmeyle olacak işler değildir; Sayısı 79'u bulan kalb hastalıklarının şifası böyle ele geçmez..
Tasavvuf inkarcıları, Tasavvufu gereksiz diye benimseyenler hiç bir şey gösteremezler..
Çünkü ışık bağışlayan olmak için evvela ışık alan olmalıdır.. Kendi yolunu aydınlatamayan biri, nasıl olur ki başkalarına yolu göstersin.. İlacı olsa, kendi başına sürerdi!
Yol yordam bilmezler ki öğretebilsinler..
Kendi kalblerine nazar etsinler.. Bakalım kendi kalblerinde hangi hastalıkları görebilecekler.. Halbuki bugüne kadar bize tavsiye ettiklerini kendileri de işlemekteydi.. Neden iyi olmadı kalpleri, peki?
Kendi hastalıklarını görseler dahi, hakeza, "evet gerçekten ben hastayım" diyebileceklerini; alçakgönüllülükle bunu kabul edebileceklerini; bu ahlakı olsun gösterebileceklerini sanmıyorum..
Çünkü onlar, kendilerini beğendikleri gibi, başkasını hor ve hakir gördükleri gibi nasihati de kabul etmezler.. Alıntıyı biraz da bunun için yaptım.. Altı çizili olan yeri bir dahi okumanızı tavsiye ve istirham ederim..
Daha ne şirkinden bahsedersiniz bire!
Başka bir foruma yazdığım yazıydı.. Burda da açmaya niyet ettim, hayırlısıyla.. Değerli yorumlarınızı ve katkılarınızı bekliyorum..