Kalb Hastalıkları mı?? O da ne!

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55

" ... Tarikat bütün hal ve hareketlerde adet, ibadet ve muamelelerde Allah-u Tealâ'ya karşı bir huzur içerisinde, bidat olan şeylerden ve ruhsatlardan uzaklaşarak kâmil bir azimet ve sünnete bağlılık içinde zahiren ve bâtınen ALLAH'a karşı olan kulluğun devamlı olmasından ibarettir.

... Selim bir kalbi olmayan kimseye seyr ve sülük, muamele adabını öğrenmek farz-ı ayındır. Bu hakikat, hem önce gelen hem sonradan gelen alimlerce sabit olmuştur.

Allame İbn-i Hacer'in Tuhfet-ul Muhtaç kitabı gibi kaynak kitaplar derler ki:

'Selim bir kalb sahibi olmayan herkese kalb hastalıklarının ilacını, kibir, ucb, riya vb. öğrenmesi farzdır.'

Fakat bu ihtimal farz-ı kifayedir. Tıp ilmini öğrenmenin farz-ı kifaye olduğu gibi.

Gaye isimli kitabın şerhinde Şafii alimlerinden Hatip Eş-Şirbini şöyle der:

'Taharet; vacip ve sünnet diye ikiye ayrılır. Vacip ise bedeni ve kalbi diye ikiye ayrılır. Kalbi taharet; haset, ucb, kibir gibi.'

İmam-ı Gazali der ki:

'Kalbi taharetin haddini, sebebini ve ilacını bilmek farzdır.'

En kötü ucb (kişinin kendini beğenmesi), kişinin hatalı görüşünü beğenmesidir. Üstelik bu görüşüyle sevinir, ısrar eder; kimsenin nasihatini kabul etmez, herkese hor bakar. Cenab-ı Allah buyuruyor ki:

"De ki (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları, kendileri muhakkak iyi yapıyorlar sanarak dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiş olanları size haber vereyim mi ?" (El-Kehf: 103-104)'

Şeyh İzzeddin Haznevi Hazretleri (Vefatı 1992)

---------------------------------------------------------------

Tasavvuf'u şirk olarak belleyip öyle göstermeye çalışanlar kalbimizi kötü ahlak illetlerinden, hastalıklardan nasıl temizliyeceğimizi de göstereydiler ya...

Halbuki toprak olacak beden, Allah göstermesin, rahatsızlanıp hastalıklara uğrayacak olsa servetler harcayıp doktor doktor geziyoruz.. Şafi olan şifayı veren Allah olmasına rağmen, hiç de aklımıza gelmiyor bu yaptığım şirk mi değil mi diye!.. Üstelik toprak olacak, çürüyecek olan bu bedenimiz için... Yani, bu kadar kıymetli.. İstanbul kadar serveti olsa, bir organı eksilmesin diye gözünü kırpmadan harcayıverir.. Peki kalbimizin hastalığına hangi Tabibler derman olacak??? Bu işin tedavi usullerini kimden ve nasıl öğreneceğiz.. Yoksa kalbimiz, bedenimiz kadar gözümüze gelmiyor mu? Halbuki kalbimizin sıfatları çürüyüp toprak olmayacak! Sahibinden asla ve kat'a ayrılmayacak..

Bu işler okumayla, ezberlemeyle, bilgi dağarcığını genişletmeyle olacak işler değildir; Sayısı 79'u bulan kalb hastalıklarının şifası böyle ele geçmez..

Tasavvuf inkarcıları, Tasavvufu gereksiz diye benimseyenler hiç bir şey gösteremezler..

Çünkü ışık bağışlayan olmak için evvela ışık alan olmalıdır.. Kendi yolunu aydınlatamayan biri, nasıl olur ki başkalarına yolu göstersin.. İlacı olsa, kendi başına sürerdi!

Yol yordam bilmezler ki öğretebilsinler..

Kendi kalblerine nazar etsinler.. Bakalım kendi kalblerinde hangi hastalıkları görebilecekler.. Halbuki bugüne kadar bize tavsiye ettiklerini kendileri de işlemekteydi.. Neden iyi olmadı kalpleri, peki?

Kendi hastalıklarını görseler dahi, hakeza, "evet gerçekten ben hastayım" diyebileceklerini; alçakgönüllülükle bunu kabul edebileceklerini; bu ahlakı olsun gösterebileceklerini sanmıyorum..

Çünkü onlar, kendilerini beğendikleri gibi, başkasını hor ve hakir gördükleri gibi nasihati de kabul etmezler.. Alıntıyı biraz da bunun için yaptım.. Altı çizili olan yeri bir dahi okumanızı tavsiye ve istirham ederim..

Daha ne şirkinden bahsedersiniz bire!


Başka bir foruma yazdığım yazıydı.. Burda da açmaya niyet ettim, hayırlısıyla.. Değerli yorumlarınızı ve katkılarınızı bekliyorum..
 

EbRu

Paylaşımcı
Katılım
10 Haz 2006
Mesajlar
336
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Allah razı olsun abi, Allah okuduklarımızla amel etmeyi nasib eylesin son günlerde okuduğum an anlamlı yazılardan biri. Yüreğinize sağlık.
 

AşK_€r

arabeskçi
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
3,711
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Yaş
44
Konum
yersiz-yurtsuz
büyük cihat olan nefsle mücadele sırf bu kalp hastalıklarıyla mücadeledir.
yoksa aç,susuz kalmak değildir nefs mücadelesi
aç susuz kalırsın...
hadi bakalım öfkelendiğinde öfkene hakim olsana...

.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Tasavvuf inkarcılarının ileri sürdüğü suçlamaların hepsi "Şirk" konusu üzerindendir.. Bunlar sürekli, bir topluluğu külliyen şirke düşmekle itham etmektedirler..

Ama gelin görün ki "şirk" konusunu istismar etmişlerdir.. Şirkin; "Allah'a ortak koşmaktır" gibi kalıp bir ifadesinin arkasına sığınmışlardır.. Bunun haricinde bir anlam ve bir izahat aramayınız boşuna, bulamazsınız..

Peki şirk onların tarif ettiği gibi midir?

Hayır, kesinlikle..

Tasavvuf Ehli der ki:

"Asıl şirk, Allahu Zül-Celal Hazretlerinden başka bir sevgiyi, başka bir arzuyu kalbinde bulundurup beslemektir.. Nefsinin arzuları peşinde ömür tüketmektir.. Kendi Heva ve heveslerini ilah edinmek; yani vaktini ve say'ını bu hevesler uğruna harcamaktır.. Çünkü Allah, bu kalbi, kendisini sevmemiz ve kendisini zikredebilmemiz için vermiştir.. Allah'ı sevmeyen ve O'nu zikretmeyen bir kalb, mezbeleliğe dönmeye mahkum olmuştur.. O Kalb, ölüdür.. Kalbi, Allah'ı sevmek ve Allah'ı zikretmek haricinde kirletmekten, mülevves etmekten büyük bir zarar, büyük bir kayıp da yoktur"

Bakınız, bu Hususta Peygamber Efendimiz nasıl bir tarifte bulunuyor:

1302. (4205] (7289)- Şeddâd İbnu Evs radıyallahu anh anlatıyor:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ümmetim hakkında en ziyade korktuğum şey, Allah'a şirktir. Bu sözümle, ümmetimin dönüp de tekrar güneşe veya kamere veya puta tapacaklarını demek istemiyorum.

Fakat beni korkutan şey, Allah'tan başkası için yapacakları ameller ve gizli arzulardır."


(Kaynak: İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/587-588)

Altı çizili olan yerlere dikkat edersek: Birisi, riya ile amel işlemek; diğeri gizli arzuları kalbinde barındırmak, nefsinin arzularına kapılmak.. Çünkü nefis, dünyayı ister; onunla sevinir.. Dünyayı seven isteyen ise, hele bir de bu gizli arzularının peşinde vakit harcadıysa ahiretten mahrum olmuştur..

İnkarcılar, bir kaç kitap okuyup insanları Cennetlik Cehennemlik, Müslüman Müşrik diye sınıflayacaklarına kendi kalblerine baksınlar.. Belki, başkalarında gördükleri kendi kalblerinde de mevcuttur..


 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Peygamber Efendimiz Buyurdu:

"Şunu bilin ki şüphesiz vücutta bir çiğnemlik et parçası vardır. O düzelirse vücudun tümü düzelir, o bozulursa vücudun tümü bozulur. Şunu bilin ki, o da kalbdir."

(Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam -Nevevi Kırk Hadis Şerhi-, Guraba Yayınları: 106-107.)

Şunu bilin ki (diye anlamı verilenin: Ela) hakkında Hafız İbn Hacer şöyle demektedir: Bundan sonra gelecek ifadenin doğruluğuna dikkat çekmek içindir. Bunun tekrarlanması ise ifade ettiği mananın büyüklüğüne, azametine delildir {Fethu'l-Bârî, I, 137)

1- Kalbe Bu Adın Veriliş Sebebi:

Kalbe kalb adının veriliş sebebi, işler ile ilgili kararlarında tekallübü (evrilip çevrilmesi, karar değiştirmesi) dolayısıyladır. Ya da bedende bulunanların özü olduğundan dolayı bu ismi almıştır. Çünkü her şeyin özüne kalb denilir.

2- Kalbe Önem Verişin Sebebi:

Kalbin Önemi insanın işleri, incelikleriyle onun vasıtasıyla anlamasından gelmektedir. Buna da Yüce Allah'ın şu buyrukları tanıktır:

"Andolsun ki biz Cehennem için cin ve insanlardan çok kimseler yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, ama bunlarla idrâk etmezler. "(el-A'râf)

"Muhakkak ki bunda kalbi olan... kimse için elbette bir öğüt vardır."

Tefsir âlimleri derler ki: Maksat akıldır. Ondan kalb diye söz edilmesi aklın karar yerinin orası oluşundan dolayıdır. Hafız (İbn Hacer) der ki: "Bu hadis aklın kalbde oluşuna delil gösterilebilir"

3- Kalb Hastalanır Mı?

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Onların kalblerinde hastalık mı vardır, yoksa şüpheye mi düştüler?"en-Nûr, 24/50);

"Kalplerinde hastalık vardır onların, Allah da hastalıklarını artırmıştır."<el-Bakara, 2/10)

Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır:

"Kalplerinde hastalık bulunanlar Allah'ın kinlerini meydana çıkarmayacağını mı sandılar?"(Muhammed, 47/29)

Bu âyet-i kerimeler ve diğer benzeri âyetler kalplerin hastalanabileceği cevabını vermektedir. Kalb hastalıklarından maksat ise, kalplerin uğradığı münafıklıktır, şüphe, katılık, kibir, kin ve hased gibi musibetlerdir.

Müslümana, kalbini bu hastalıklardan korumaya özel bir gayret göstermesi, Allah'ın yolunu izlemek üzere nefsi ile cihâd etmesi düşmektedir. Yüce Allah ise kendi yolunu izleyip hidayet ve istikamet ile bu uğurda nefsiyle cihâd eden kimselere vaadlerde bulunmuştur:

"Bizim uğrumuzda cihâd edenleri elbette biz kendi yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz ki Allah ihsan edicilerle beraberdir."(el-Ankebat, 29/69)


(Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam -Nevevi Kırk Hadis Şerhi-, Guraba Yayınları: 107-108.)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Kimse rahatsızlanınca açayım tıp kitaplarını okuyup kendimi tedavi edeyim demiyor da, hatta demediği gibi yıllarca bu iş için dirsek çürütmüş dokorları beğenmeyip, en iyisini arıyor da manevi hastalıkları için kitap okumayı yeterli görüyor. Belki de manevi hastalıklarımızdan bi-haberiz...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Kalpler, kibir, nifak, riya, haset gibi kötü sıfatlarından kurtulmadıkça, bu hallerin günahı altında kararır gider. Pişmanlık nedir bilmez.

Bu konuda Ebu Hureyre r.a., Nebi s.a.v. Efendimiz'in, "takva buradadır" deyip göğsünü işaret ettiğini ve "kişiye kötülük olarak, müslüman kardeşini hakir görmesi yeter" buyurarak kalbin sıfatlarının önemini vurguladığını bildiriyor. (Müslim, Tirmizî, Ahmed)

Kalp, yaratılışı gereği günahtan rahatsız olur. Sahibi haram işlediği zaman ALLAHu Tealâ kulun kalbinde günahının tesirini yaratır ki, kul tevbe etsin. Bu, Rabbimiz'in bize bir lütfudur. Yaptığımız bazı işlerde 'vicdanım sızladı' veya 'vicdanım huzura kavuştu' dememiz, kalbimizin halini gösterir.

Yapılan bir işin sonunda kalp sıkılır, daralırsa, o meselede günah var demektir. Bu durum, Tasavvuf terbiyesi alan kişilerde, yolunda bulunduğu ALLAH dostunun tasarrufatı anlamını taşır. Rahmet melekleri onu destekliyor, sâdât-ı kiram kendisine himmet ediyor demektir.

Kalbimizi zor durumda bırakmamak, günah kiriyle karartmamak için baştan tedbirli davranıp, yapacağımız işleri alim kişilerle istişare etmeliyiz. Bundan sonra, gerçekten alim olan zat o işin günah olduğunu söylüyorsa, hâlâ o işin günah olmadığını söyleyecek veya senin istediğin gibi fetva verecek bir hoca ararsan, sadece kendini aldatmış olursun.

Ayrıca bir başkası için verilen fetva, senin için geçerli de olmayabilir. Verilen fetvanın tam senin durumuna uygun olması gerekir. Onun için seni ilgilendiren bir fetva almak istersen, gerçekten alim olan bir zata iyice meseleni anlatmalısın.

Buna rağmen kalbin huzur bulmuyorsa, ne kadar fetva da alsan günahtan kurtulamazsın. Kalbinin derinliklerinden nelerin geçtiğini ALLAHu Tealâ bilir. Yoksa sorumlu olan, alim değil, sen olursun.
El-Huşenî r.a ., helal ve haram olan birer ameli tavsiye etmesini isteyince, Rasulullah s.a.v. Efendimiz şöyle buyurdu:

"Nefsinin teskin olacağı ve kalbinin huzur bulacağı şeyler helal, nefsinin teskin olmayacağı ve kalbinin huzur bulmayacağı şeyler haramdır." (Ahmed, Tebaranî, Ebu Nuaym)

Kalbimizin günaha girmemesi için, her şeyi iyice anladıktan sonra hareket etmeliyiz. Gözümüzle gördüklerimiz bile bizi aldatabilir. Dikkatli olmazsak, kötülüklere yol açacak kötü zandan kurtulamayız.
ALLAHu Tealâ şöyle buyuruyor:

"Ey İman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde ALLAH'tan korkun. şüphesiz ALLAH, tevbeyi çok kabul edendir." (Hucurat, 12)

İmam Gazalî rh.a Hazretleri şöyle diyor:

"Kimseye kötü zanda bulunmak senin hakkın değildir. Herkesin kalbinde olanı ancak ALLAHu Tealâ bilir. Gözünle görüp yorum kabul etmeyen kesin bir bilgiye sahip olmadıkça, hiç kimse için kötü şeyler düşünmeye hakkın yoktur."

Gözünle görmeyip kulağınla duymadığın hususlarda kalbine gelen şüpheler şeytandandır. şeytan ise fasıktır. Fasık olan tasdik edilmez. Onun için ALLAHu Tealâ şöyle buyurmuştur:

"Ey Müminler! Eğer fasık biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de, yaptığınıza pişman olursunuz." (Hucurat, 6)

Teşekkürler Özlem_tns.. Allah razı olsun.. Açtığım konuyla ilgili olduğu için buraya naklediyorum iznin ile.. İznin olmazsa silerim abim..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
İnsan ve Huzur kitabından bir bölüm;

Kalp Temizliği!
  • Ebu Süleyman Daranî:
Bir kalbe dünya gelir yerleşirse, ahiret oradan göç edip gider.
  • İbrahim Havvas:
''Şu beş şey kalbin duasıdır:
-Manâsı üzerinde düşünerek Kur'an okumak,
-Karnı boş tutmak,
-Geceyi ibadetle değerlendirmek,
-Seher vakti niyazda bulunmak ve sızlanmak,
-Salih insanların sohbetlerine katılmak.''
  • Abdülkadir Geylânî müridlerine şöyle nasihat eder:
Yazık, dilin müslüman gibi konuşuyor, kalbin onu doğrulamıyor. Sözün Allah'a ve Peygamber'e inanmış gibi, özün tam tersine... İşlerin hiç birbirine uymuyor.

Ne olacak halin?

Halk arasına çıkınca, senden iyisi olmuyor; yalnız kalınca neden şeklin değişiyor?... Biliyor musun, yıllarca namaz kılsan, oruç tutsan sana hayır getirmez; ömrün boyunca hayırlı işlerde bulunsan hayır görmezsin; ancak Allah rızasını gözeteceksin; bunu iyi bilmen gerek. Aksi halde yaptıkların boşuna; bu duruma göre, sana damga, ''Münafık'' ve ''İçi bozuk'' sözleri olur. ''Allah'tan uzak'' mührünü alnına vururlar. Şuan da yaptıklarından dön. Bir an bile yaşamana senedin yoktur. Ne kadar kötü işin varsa bırak, kötü sözlerden dön. Kötü niyetlerinden kendini hemen çekiver.
  • İbn Ataullah İskenderî şunları söylüyor:
Dünyanın maddeleriyle, aynası kirlenmiş olan kalp nasıl parlar? Şehvetleriyle bağlanmış olan kalp Allah'a doğru nasıl yol alır? Gafletlerin kirinden temizlenmemiş olduğu halde Allah'ın huzuruna girmeyi nasıl arzu eder, saçma sapan şeylerden vazgeçmeden sırların inceliklerini anlamayı nasıl ümit edebilir?

Heva-heves tadının kalpte yerleşmesi, tedavisi mümkün olmayan bir hastalıktır.

Arzu ve şehveti kalpten, ancak rahatsız edici bir korku ve ağlatan bir şevk dışarı çıkarabilir.
  • Mevlânâ
Kalp kör olduktan sonra gözün görmesinde pek yarar yoktur.

Teşekkürler İslam.. Allah razı olsun.. Açtığım konuyla ilgili olduğu için buraya naklediyorum iznin ile.. İznin olmazsa silerim abim..
 

revan

Üye
Katılım
2 May 2007
Mesajlar
179
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
mürşide tabiyete şirk diyen zihniyete bu ayeti takdim ederim;


48/FETİH-10 İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).


Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (tâbiiyetini) bozarsa o taktirde, sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).

ancak her mürşidim diyen için geçerli değil tabi bu,ALLAH tayin eder mürşidleri biz doğruyu bilemeyiz çünkü,bir çok mürşidim diyen var ama...


16/NAHL-9 Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).

Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm’e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah’ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
HALÂ-YI BÂTIN
Yazar: M. Sami Ramazanoğlu (k.s.)

Mükerrem sıfatla halk olunan insanın kalbine, Cenâb-ı Hakk nazar eder. Onun için kalbin nurlanmasına çalışmaklığımız lâzımdır. Hastalık nerede ise tedavi oradadır. Kalbin nurlanması ise kalp aynasının tozlarının silinmesiyle mümkün olur. Bu aynanın tozları ancak açlıkla silinebilir. Çok yemek ömrü uzatmaz, az yemek eceli yaklaştırmaz. Az yiyip, oruç tutarak açlıktan istifade etmeğe çalışılmalıdır. Tefsirde beyan edildiği üzere orucun on tane hassası vardır:

Açlıkta On Hassayı Ahsen

1- Toklukta belâdet-i humuk (ahmaklık ve akılsızlık) vardır. Açlıkta safa-i kalb hasıl olur, hafıza kuvvetlenir.

2- Toklukta kalb katı olur, ibadetlerden bir lezzet alınamaz. Açlıkta rikkat-i kalb hasıl olur; ibadet, dua ve münacaattan lezzet alınır.

3- Toklukta ferah, iftihar ve tuğyan vardır. Açlıkta kalbde zül ve inkisar hali meydana gelir.

4- Toklukta unutkanlık vardır. Açlıkta fakir ve açların hali hatırdadır.

5- Toklukta nefs-i emmâre kuvvet bulur, günâh işlemeye meyli artar. Açlıkta şehevât kırılır.

6- Toklukta uyku ve gaflet vardır. Açlıkta uyanık ve seheri olunur.

7- Toklukta tembellik ve gevşeklik vardır. Açlıkta devamlı ibâdet ve taat müyesser olur.

8- Tokluk, ekseri hastalıkların başlangıç sebebidir. Açlık bedene sıhhat verir.

9- Toklukta sıkıntı ve ağırlık vardır. Açlıkta hiffet-i beden yani ferahlık ve hafiflik vardır.

10- Tokluk tasadduk ve îsârı men eder, açlık ise arttırır. Kişi kıyamet gününde sadakasının gölgesinden istifade eder. Biiznillâhi Teâlâ, açlığın daha bir çok fazileti vardır.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
HALÂ-YI BÂTIN
Yazar: M. Sami Ramazanoğlu (k.s.)

Hadis-i Şerîfte; "Devaların başı az yemek yemektir." buyuruluyor.

Beş taifeye beş sual sordular, beşi de aynı cevabı verdiler:

- Doktorlar; "Devâların en şifalısı az yemek ve açlıktır" dediler.

- Hikmet ehli; "İbadete en çok yardımı olan şey az yemek ve açlıktır" dediler.

- Zahidler; "Zühdü en ziyade takviye eden az yemek ve açlıktır" dediler.

- Alimler; "Hıfz-ı ilimde en faziletli şey az yemek ve açlıktır" dediler.

- Amirler; "Taamların en lezzetlisi ve bunu idâme ettiren az yemek ve açlıktır" dediler.

Bu yüzden nefs-i mutmainne oluncaya kadar az yemek, az uyumak ve az konuşmak lâzımdır. Nefs-i mutmainne olunca artık çok yemenin bir zararı olmaz, yenen yemek kalbe nur olur.

Nefs, mutmainne olunca aşılanmış ağaca benzer, verdiği meyveler tatlı olur. Aşılanmamış yabani ağaca verilen gıda ayıklanmamış tomurcuklara ve diğer yerlere gider, meyve tatsız olur.

Cenâb-ı Hakk cümlemizi halâ-yı bâtının fezâilinden istifâde eden kullarından eylesin âmin.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Evet Kays kardeşim değerli yazılarının hepsinden dolayı Allah razı olsun.. Başlığımıza yazmakla da şeref verdin..

Açlık.. Amenna ve saddakna.. Nefsin takatini azaltan perhizlerin başında geliyor.. Az yeme, az uyuma, az konuşma.. Bunların çok tesirli ilaçlar olduğunu biliyoruz..

Bununla birlikte bazı tarikatler nefsi aç bırakmak derken, onun bütünüyle gıdasını kesmek olarak anlamışlardır.. Mesela nefs gafletten de beslenir, gıda alır.. Bu durumda bu tariklerde az yeme, az uyuma, az konuşmadan ziyade; Rabıtalı ve zikirli yemeyi, rabıtalı ve zikirle uykuya geçmeyi, rabıtalı ve zikirli konuşmayı bir esas olarak kabul edilmiştir.. Hatta derler ki öğününü azaltmasan dahi ayık olarak yemeğini ye ki o yemeğin nuru ruha yarasın, zulmeti ayrılıp nefse beslenme olmasın..

Bir ek bilgi olarak katkıda bulanayım istedim..
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
hirahos abi allah razı olsun yeni birşey daha öğrendik sayenizde sağolun.
 
Üst